
Adımlarımız sessiz ama kararlıydı. Her biri dikkatle atılıyor, ayaklarımızın altındaki toprak bile sanki nefesini tutmuştu.
Nefes alışlarımız bile ritmik birer fısıltıya dönüşmüştü. Gözlerimiz karanlığı deliyor, kulaklarımız her çıtırtıyı ayırt etmeye çalışıyordu.
O anda sessizliği yaran bir ses yankılandı kulaklarımızda. Sert, tok ve bir o kadar kararlıydı: Kutay Komutan'ın sesiydi.
“İçinde bulunduğumuz durum son derece tehlikeli,” dedi karanliktaki sessizlik icindeki olan o ses..
“Buradaki en ufak bir hata hepimizin canına mal olabilir. Buradan sonrası size emanet.
Ben size katılamayacağım. Eğer biz de deşifre olursak, sizi en ufak hatada buradan kurtaracak kimse kalmaz"
Bu cümleler boğazımıza düğüm gibi oturdu. Bu artık sadece bir görev değildi.
Hayatta kalmak ya da kalamamak arasındaki ince çizgide yürüyorduk. Kutay Yüzbaşı, son bir kez başını salladı.
Gözlerinde hem gurur hem de endişe vardı. “Dikkatli olun,” dedi ve karanlıkta bir gölge gibi kayboldu.
Mert, sol kanadı kontrol altına almıştı. Her adımı, her dönüşü önceden hesaplıyor, adeta gölgeler arasında süzülüyordu.
Ben sağa yöneldim. Parmaklarımız tetikte, gözlerimiz potansiyel tehditlerin peşindeydi. O an sol taraftan bir ses duyuldu:
“Ne arıyorsunuz burada?”
Sesi bastırılmış bir öfke taşıyordu. Orta boylu, silahlı bir adamdı. Gözleri tetikte, vücudu saldırıya hazırdı.
Henüz refleksini kullanamadan, Kaan onun arkasından bir gölge gibi belirdi.
Sanki yerle bir olmuş bir yıldırım gibi hızlıydı. Birkaç saniye, bir kaç hamle… Adam yerdeydi. Kaan, parmak işaretiyle "temiz" dedi ve karanlığın içine tekrar kayboldu.
Kısa bir mesafe sonra bir kadın nöbetçi çıktı karşımıza. Mert ile göz göze geldiler.
O an zaman durdu sanki. Kadının parmakları silahına giderken Mert birden atıldı.
Sessiz ama ani bir hareketle kadını yere serdi. Gözleri hâlâ temkinliydi, çevresini taradı ve ardından başıyla onay verdi.
Görev verilirken özellikle seçilmiştik. Ben keskin nişancıydım, hedefi tek atışla etkisiz hale getirirdim.
Mert yakın dövüşte bir ustaydı; refleksleri ve tekniği tartışılmazdı.
Kaan ise tam bir bomba uzmanıydı; zihin oyunları, sabır ve milimetrik hesap onun işiydi.
Üçümüz, birlikte bir bütün gibiydik. Savaşta kardeşten öteye geçen bağlar oluşur; bizimkisi tam da öyleydi.
Sonunda esirlerin tutulduğu mağara odasına ulaştık. Demir parmaklıklarla çevriliydi, kapısında dört adam vardı.
Sessizce etkisiz hale getirmek zordu, ama imkânsız değildi. Biz, imkânsızın eğitimini almıştık.
Saniyeler içinde harekete geçtik. Sessiz, uyumlu.. Birkaç dakika içinde dört adam yere serilmişti.
İçerideki manzara tarifsizdi. Kan, acı, korku… Üç asker zincirle bağlanmıştı. Gözlerinde hâlâ bir umut kırıntısı kalmıştı.
Diğer tarafta siviller vardı. Parmaklıkların ardında çaresizlikleriyle baş başaydılar.
Kaan, nöbetçiden aldığı anahtarı ustalıkla çevirdi. Kapı sessizce açıldı.
“Hadi, çabuk olun,”
Tam herkes çıkmak üzereyken bir ses yankılandı zihnimde. Bir kadına söz vermiştim. Gözlerim kalabalığın içinde o sesi aradı.
“Aranızda Atilla var mı?” diye sordum fısıltıyla.
İşkenceden ayakta durmakta zorlanan bir adam başını kaldırdı. “ Atilla benim,”
Sessizce başımı eğdim. “Acele edin,” dedim. Parmaklarımla ileri işaret ettim.
Sivilleri ve askerleri dikkatle yönlendirerek dışarı çıkardık. Hava hâlâ karanlıktı. Sessizlik ve karanlık bizim müttefikimizdi.
Mağaradan biraz ötede Kutay Komutan ve Ateş karşıladı bizi. Görev başarıyla tamamlanmıştı.
Ama içimde başka bir görev vardı. Vicdanımın sesi susmuyordu.
“Komutanım ben Buradan ayrılacağım. Kurtarmam gereken biri daha var.”
Kutay sadece gözlerime baktı. Beni durdurmaya çalıştı, ama ben onun sözlerini bile beklemeden geldiğim gibi karanlığın içinden kayboldum.
Yolumu biliyordum. Gözlerimle değil, içgüdülerimle ilerliyordum artık.
Kadının bulunduğu hücreye ulaştım. Gözleri ağlamaktan şişmişti, çaresizlikle bana baktı.
“Hadi gitmemiz gerek,” dedim kolundan tutarak.
“Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?” diye sordu ürkekçe.
“Seni Atilla’ya götüreceğim. Hadi, güven bana. Sana söz verdim "
İlerlerken adının Gamze olduğunu öğrendim. Adı gibi narin, ama içinde kırılmayan bir direnç vardı. Hiç umudunu kesmeyen bir kadındı.
Tam mağaradan çıkmak üzereydik ki, ardımızdan bir silah sesi yankılandı. Bir an donakaldım.
Gamze bana döndü. Titreyen sesiyle fısıldadı: “Sana demiştim buradan çıkış yok"
Omzuna dokundum. “Sakın korkma. Seni buradan ne pahasına olursa olsun çıkaracağım.
Canım pahasına bile olsa seni burada bırakmam Gamze. Sana söz verdim. Ben askerim Güven bana korkma... Sakın... Sakın korkunu belli edip onlara boyun eğme"
Arkamı döndüğümde Devran Komutan’la göz göze geldim. Gözlerinde öfke değil, adeta bir cehennem vardı.
“Demek hain sizsiniz ha! Gebertin şunları!” diye bağırdı.
Kahkaha attım. Korkusuzca, meydan okurcasına. Devran şaşırdı, elini kaldırdı:
“Durun!”
“Ölüme giderken gülen tek seni gördüm,” dedi şaşkınlıkla.
“Biz ölüme giderken bile güleriz, it soyu! Sen birazdan cehennemi ölmeden yaşayacaksın.
Ve bende senin karşına geçip cayır cayır yanisini izleyeceğim pislik"
Devran, adım adım yaklaştı. Beni baştan aşağıya süzdü “Cesaretin hoşuma gitti.
Kaçan esirleri yakaladıktan sonra seninle özel olarak ben ilgileneceğim." Dedi pis pis siritarak.
Yanındaki adam biraz telsizde birşeyler konuştuktan sonra, adam telsizi devrana uzattı.
“Bir asker seni istiyor . Sanırım buradalar.”
Telsizden Baturalp’ın sesi geldi. Öfkesi telsizi parçaladı sanki:
“Bana bak lan şeref yoksunu adi; Eğer ona zarar verirsen, seni elimden kimse alamaz! Hele onun tırnağına zarar gelsin ölmek için yalvarırsin bana."
Devran bağırdı: “Burdalar! Dikkatli olun!”
Gamze’ye döndüm. Gözlerinin içine baktım.
“Sana söz verdim. Şimdi koş dediğimde, hemen şu kayalığın arkasına kocacaksin; Ne olursa olsun, arkana bakma.
Burda ne yaşanırsa yaşansın ne görürsen gör durma sakın...durma... kos dediğim kos Anladın mı?”
Gamze başını salladı. Dudakları titredi ama sesi çıkmadı.
Son bir kez saatime baktım. Zaman dolmuştu. Geceki pilanimin saati gelmisti.
“Komutanım… bunu yaptığım için çok kızacaksınız… Ama başka çarem yok,” dedim bağırarak. Duysun beni istemiştim.
Çünkü buradan sağ kurtulursam kesinlikle iyi şeyler demeyecekti bana.
Yüksek sesle bağırdım: “Gamze…şimdi kosssss.. . Sakın arkana bakma kosssss"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.07k Okunma |
4.21k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |