7. Bölüm

7. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

Baturalp herkesi gönderince odanın havası birden hafifledi; uzaklaşan adımların ritmi, geride kalan sessizliğe izin verdi.

O an bana yeniden yaklaşıp karşıma oturdu. Gözleri hâlâ uykusuzluk çizgileriyle çizilmişti, sesinde hem komutanın sertliği hem de bir insanın yumuşaklığı vardı:

“İyi misin Deva? Bir şeye ihtiyacın var mı?”

İçimde bir mahcubiyet, bir boşluk vardı.

“Komutanım, biliyorsunuz benim kimsem yok. Rica etsem… Nazlı yanımda kalsa ... en azından bu gece yanımda kalsa.”

Kalbim sözcükleri taşırken bir umut kıvılcımı belirdi; yalnızlık, uzun gecelerin en ağır parçasıydı.

Baturalp’ın ağzının kenarı hafifçe kıvrıldı. Bir an tereddüt etti; sonra ağır ağır,

“İstersen ben kalabilirim Deva, sana ben çok iyi bakarım. Başka kimse sana benim gibi bakamaz."

Öyle dedigi için utandım. Üzerindeki çamurlu üniformayı, gecenin ve savaşın ağırlığını görünce,

“Teşekkür ederim komutanım. Siz de oldukça perişan görünüyorsunuz; biraz dinlenin. Hem Nazlı gelirse benim için daha iyi olur,”

Bana iyi bakacağını biliyordum ama perişan görünüyordu. Bunu ondan istemem haksızlık ve vicdansızlik olurdu.

Baturalp bir an baktı.

“Ben Nazlı’yı arayıp gelmesini söylerim. Bir şeye ihtiyacın olursa dışarıdayım.

Yarın hastaneden çıkacaksın; karakoldaki eşyalarını alırız. Karakoldaki görevimiz bitti; ben Nazlı’ya haber veririm, gelsin ve seninle ilgilensin.”

Ayağa kalkıp kapıya doğru yönelirken arkadan seslendim,

“Komutanım, ayağa kalkmama yardım eder misiniz?"

“Deva, ne yapıyorsun? Zorlama kendini; ağır bir ameliyat geçirdin. Dikişlerin açılmasın,”

Nazikçe kolumdan tutup ayağa kalkmama yardım etti: kaç kere yaralanmış, kaç kez ölümle burun buruna gelmiştim ama bu sefer vücudum başka bir sınır çiziyordu.

Dizlerim titredi, ama ayağa kalktım; cesaret, bazen sadece ayağa kalkma eyleminin adıdır.

Tam o sırada kapı çaldı. Açılınca içeri papatyalarla gülümseyen Atilla ve Gamze girdi.

İkisi birlikte olmanın verdiği mütevazı mutluluğu taşıyordu yüzlerinde; Gamze gelip yanıma usulca sarıldı.

“Sana iki can borcumuz var, Deva üsteğmenim. Bana demiştin; hayatım pahasına olsa seni Atilla’ya götüreceğim.

Sözünü tuttun, beni o cehennemden kurtardın. Sana bir şey olsa asla kendimi affetmezdim.” Gözlerinde gerçek memnuniyet, dudaklarında bir mutluluk vardı.

Ben de gülümsedim ve sarıldım. Gamze kısa boyluydu, benim kucağıma doluştuğunda eğilmek zorunda kaldım;

o anın ağırlığı, acının ve kurtuluşun aynı anda duyulduğu bir mutluluk yayıldı içime. Ağrılarımı unutmuş gibi bir anlığına hafifledim.

Atilla, heyecanlı ve biraz şaşkınca, “Geçmiş olsun abla,”

Sonra Baturalp ile göz göze geldiler ve Atilla söze devam etti:

“Sizin sayenizde kavuştuk. Tam bitti derken hayatımız yeniden başladı. Baturalp Binbaşı bize ev ve iş ayarladı; yarın nikah gününü alacağız. Sözünüz varmış Deva abla....Gamze’ye nikah şahidi olacaksınız, değil mi?”

Sesindeki minnet ve sevinç çarpıcıydı; herkesin dünyasında bazen bir kurtuluş, yeni bir başlangıç demekti.

Onların yüzündeki sevinç bana da yansıdı; yarım saat kadar kaldılar, sonra el sallayıp ayrıldılar.

Kapıdan çıkarken Gamze bana son bir bakış attı; o bakışta hem umut hem de sarsılmaz bir güven vardı.

Aradan yirmi gün geçti. Bu süre bana uzun bir rüya gibi gelmişti; yara izleri solmaya yüz tutmuş, dikişlerin etrafı toparlanmıştı.

Beni taşıyan, koruyan ellerin şefkatiyle iyileşmiştim. Karargahtan yakın, güvenli bir siteye taşınmıştım; küçük, sade bir ev tutmustum.

Karargâha yürüyerek gidebileceğim kadar yakın, ama hayatın gürültüsünden bir parça uzakta.

Arabam vardı ama kullanmaya pek fırsat bulamıyordum; ; her adım, iyileşmenin bir ritüeliydi artık benim için.

Sabahın erken saatleriydi; uykum kaçmıştı, içimde bir huzursuzluk vardı. Kimliğimi gösterip karargahtan içeri girdim.

Bir fincan kahve alıp bahçeye çıktım; serin hava yüzümü okşarken ilk yudum kahve, sabaha üzerimde dağıttı.

İleride birinin sesi kulağıma çalındı; sırtı dönüktü ama hemen tanıdım ... Ahmet’ti. Birseyler mırıldanıyordu, sesi kısık, içindeki ağıtı dışa vuran bir tınıyla:

Giden yalan oldu.kalansa ziyan...

Gelde yüregim kolaysa dayan....

Açısı içimde yokki bir duyan...

Gördüğümde sustu, elinin tersiyle gözlerinin köşesindeki nemi sildi ve selam verdi; gönlünde taşıdığı yük ağır görünüyordu.

Yanına oturdum, bankta aramızda bir mesafe bırakarak:

“Geç otur karşıma,”

Ahmet’in gözlerinde bir kıvılcım belirdi; o, sert bir mizaca sahipti ama şimdi kırılganlığını gizleyemiyordu.

“Bak Ahmet, bir kere soracağım; bana dolandırmadan cevap vereceksin. Çiçek ile aranızda bir sorun mu var?”

İçimde bir şey, bu hikâyin eksik bir parçasının beni rahatsız ettiğini fısıldıyordu.

Ahmet’in gözünden bir damla yaş süzüldü; saklamaya çalışsa da ellerinin arasındaki titreme her şeyi ele veriyordu.

“Kopardılar Çiçeğimi, komutanım. Aldılar benden.Biliyorsunuz tıp okuyordu; bir yılı kalmıştı. Kaç kere istettim ama babası kızımi bir askere vermem’ dedi. Ne yaptıysam, ikna edemedim.

Babası hep arkadaşının oğluna vermek istedi; tek çocukları Çiçek... yakınında olsun istedi..

Yarın düğün var, komutanım. Elim kolum bağlı. Arayıp yalvardı bana, ‘Kurtar beni,’ dedi ama elinden bir şey gelmiyor.”

Öfkem bir anda içinde kabardı. Ayağa fırladım, dizlerimde hala bir sızı vardı ama bu sızı öfke karşısında önemsizdi.

“Nasıl elinden bir şey gelmiyor lan?” diye bağırdım bir an.

“Eğer seviyorsan bırakmasın; sevdiğini gel kurtar! beni demis.Git Ahmet, düğünden önce yetiş!” Sözlerim ateşliydi; yüreğim başkalarının aşkına haksızlık yapılmasına tahammül etmiyordu.

Ahmet başını öne eğdi, “Komutanım; ben askerim, gidemem,” dedi utançla. Kurallar, görevler, izinler... Bazen insanın yüreğiyle asker kimliği arasında bir savaş başlardı.

“İzin işini ben hallederim. Hatta dur sen orda tek başına görürlerse sorun cikabilir...ben de geleceğim. Çiçeği alıp getireceğiz. Çiçek benim evde kalır bir süre.”

Sözlerim karar gibiydi; yüreğimde bir kıvılcım daha ateşlendi:

Ahmet’in yüzü aniden aydınlandı. Gözleri gülmeye başladı; içinde bir umut pırıltısı belirdi.

“Komutanım, gerçekten alabilir miyiz? Çiçek’e yetişebilir miyiz?” sevincle sordu.

“Tabii ki alacağız. Gönlü varsa kimse bir şey diyemez. Hadi acele edelim; ben izin işini hallederim. Sen de benim arabayı getir.”

Anahtarı cebimden çıkarıp ona fırlattım; hareketlerim hızlı, net, plan bir anda şekillenmişti.

Ahmet anahtarı yakaladı; yüzündeki ifade hafif bir şaşkınlıkla karışmış bir minnettarlıkla parladı.

“Teşekkür ederim komutanım,”

Ben de derin bir nefes aldım. Gözüm karargâhın üzerinde yükselen güneşe takıldı; yeni bir görev, yeni bir adım bizi bekliyordu.

 

Bölüm : 31.12.2024 15:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...