56. Bölüm

49. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

Baturalp’in ve timdeki arkadaşlarımın baskıcı, gergin ve yoğun geçen yedincisi ayim geride kalmıştı. Her biri kendince birşeyler yapiyordu. Ama asıl zaman bana durmuş gibiydi. Hamileliğimin son ayındaydım ve bugün rutin doktor kontrolüm vardı. Doktor artık her an doğumun başlayabileceğini söylemişti. Bu yüzden günlerdir evdeydim, huzursuzca saatleri sayarak…

Telefonum susmak bilmiyordu. Baturalp günde birkac kez ariyordu. Önceleri bu ilgisi içimi ısıtsa da artık biraz boğulmuş hissediyordum. Eskisi kadar ilgili değildi Baturalp bana karşı. Ardından annem… Her aradığında sesi titreyerek “İyi misin kızım?” diyordu. Ve Nazlı… Oğlu doğduğundan beri bambaşka biri olmuştu. Duygularını gizleyemiyor, en küçük şeyde ağlamaya başlıyordu.

O sabah içim kıpır kıpırdı. Karargâha yakın oturduğumuz için sabah erkenden mutfağa geçtim. Börekler yapıp, dolma sarmistim. Baturalp’i ve tim arkadaşlarımi görmek, onlara bir nebze moral verebilmek istedim. Belki de içten içe, onun yüzüne bakıp hâlâ aynı adam olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Çünkü bir kaç ay bana soğuk gibi davranıyordu. Kaç kez bir sıkıntı olup olmadığını sormak istesemde işle ilgili diyordu. Ama bende o timin komutanlarından biri olduğum için böyle canını sıkacak bir olay yoktu ortada.

Arabama binip karargâha doğru yola çıktım. Hava griydi ama içimde garip bir umut vardı. Kapıdan içeri girdiğimde ilk duyduğum ses bir kahkahaydı. Ve o kahkaha… Baturalp’e aitti. Yanında bir kadın oturmuş, göz göze gülüşüyorlardı. Sanki dünya durmuştu o an.

Kalbim sıkıştı, nefesim boğazıma takıldı. Gözlerim doldu ama ağlamadım. Ağlamamayı gururuma borçluydum. O eski Baturalp yoktu sanki karşımda. Eskiden olsa, bırak konuşmayı, yanına bir kadın yaklaşsa yüzünü buruştururdu. Şimdi ise gözlerinin içi gülüyordu.

Usulca yaklaştım. Sessizce elimdeki dolmaları ve börekleri uzattım. Ne bir kelime söyledim, ne de gözlerine baktım. Ardımı döndüm ve yürümeye başladım. Arkamdan birkaç adım attığını fark ettim, seslenmek ister gibi oldu ama elimi kaldırıp "Dur" işareti yaptım. Kalbim paramparçaydı ama yine de güçlü görünmeliydim.

Tam arabaya binecekken aniden karnımda şiddetli bir sancı hissettim. Gözlerim karardı. Bağırdım: “Ambulans çağırın! Doğuruyorum!”

Sonrası bir koşuşturma, siren sesleri, beyaz ışıklar… Gözümü açtığımda hastanedeydim. Doktorlar beni hemen ameliyata almıştı. Kızım dünyaya gelmişti… Ve ben hâlâ o anın mucizesine inanamıyordum. Onun minik ellerine dokunduğumda, kalbimdeki tüm kırgınlıklar bir anlığına da olsa anlamını yitirmişti.

Baturalp kapının önünde bekliyordu. Gözleri kızarık, elleri titrek… İçeri girmeye cesareti var mıydı bilmiyorum ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne o kahkaha, ne de o göz göze gülüşmeler. Çünkü ben anne olmuştum.

Odanın kapısı aralıktı. Hemşirenin “Baba da görmek isterse, artık içeri alabiliriz,” demesiyle ürkek bir gölge kapının eşiğinde belirdi. Gözleri kan çanağı gibi, yüzü solgundu. Elindeki çiçekler titriyordu ama ben zaten onlara değil, onun yüreğine bakıyordum.

İçeri bir adım attı, sonra durdu. Göz göze gelmekten çekinir gibiydi. Ben de başımı çevirmedim. Kucağımda minik kızımızın pamuk ellerini okşarken, gözlerim dolu dolu ama suskundum. O sustukça içimdekiler daha da kabarıyor, o kahkaha sesi kulaklarımda çınlıyordu. En çok da o bakışı… Bir kadına öyle bakmasını unutamıyordum. İçimden “Güçlü ol Deva,” dedim kendime. “Artık bir annesin.”

Sonunda dayanamayıp, sessizce konuştum:

“Güldüğünü gördüm, Baturalp. Gözlerinin içi gülüyordu. Bu kadar mı çabuk değişti her şey?” bir kadınla o kadar samimi olacak kadar. Ben sana güvenmistim sen benim güvenimi kırdın.

O an yüzü düştü. Sanki nefesini tutuyordu. Yanıma yaklaştı ama aramızda hâlâ kilometreler var gibi hissettim.

“Deva…” dedi, sesi yırtık bir kağıt gibi titriyordu. “Sana çok şey anlatmam lazım. O kahkaha… O kadın… Hiçbiri senin sandığın gibi değil.”

Gözlerimi ona çevirdim. “Dinliyorum,” dedim ama sesim kirginlilla çıkıyordu.

Derin bir nefes aldı. Elleriyle yüzünü ovuşturdu, bir an kendine gelmeye çalıştı. Ardından kelimeler birer birer dökülmeye başladı:

“O kadın…. Benim çocukluk arkadaşım Buse, kardeşim gibi… Bana hep abi derdi. Küçükken yani o zamanlar her şeyi birlikte yaşadık. Bir abi gibi koruyup kokladım onu. Simdi buraya benden yardım istemek için gelmiş. o yüzden burada. O kahkaha… senin düşündüğün şey değil. O an, senin nasıl anne olacağınla ilgili şaka yapıyordu.. senim ne kadar iyi bir anne olacağını anlatiyordu. Sanada yengeme yardımcı ol eşim bana hiç yardimci olmuyor abi diyordu. Sonra birşey söyledi şimdi hatirlamiyorum ona güldüm ben de… istemsizce güldüm.” iki oğlu var ve evli Buse.

Yutkundu. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Bu kadarını hiç beklememiştim. Kalbim karışık duygularla sıkışırken, konuşmaya devam etti:

“Sana soğuk davranmadım Deva. Yani senden biraz uzak durdum çünkü… Sana bir şey olmasından korktum. Doktor, hamileliğin başından beri çok riskli olduğunu söyledi. En ufak stres, en ufak üzüntü… Hem seni hem kızımızı kaybetmeme sebep olabilirdi. Anlatmak istedim ama anlatamadım. Ne zaman içimdekileri dökmek istesem, gözlerimin önüne geliyordun… gözlerinde umut vardı. Ben o umudu yıkamazdım. Susmak, uzaktan bazı şeyleri yaşamak zorundaydım.”

Yutkunurken dudakları titredi, gözleri doldu. Sonra sesi alçaldı:

“Ve o görev, o kahrolası bir haftalık görev… Hayatımı altüst etti. Bir köy baskınında… yüzü örtülü birini vurdum. Terörist olduğunu düşünüyorduk. Cebinden çıkan şey… bir mektuptu. Deva, o kişi benim öz kuzenimdi. Benim çocukken oyun oynadığım kardeşim. Bana yazdığı mektupta, aslında kaçmak istediğini, yardım için beni aradığını yazmıştı. Ama… çok geçti. O mektup… o mektup ciğerimi parçaladı. O günden beri içimdeki sessizliği kimse duymadı. Yüzümdeki her donukluk, aslında yüreğimdeki çığlıktı.”

Gözyaşlarım artık saklanamaz hale gelmişti. Kalbim ağrıyordu. Hem acıyla hem anlayışla. Baturalp önümde diz çöktü. Kızımıza baktı, sonra başını eğdi:

“Ben sana ve kızımıza layık olamadıysam, affet. Ama hâlâ aynı adamım. Hâlâ seni ilk günkü gibi seviyorum. Ve bundan sonra ne yaşanırsa yaşansın, her şeyi dürüstçe, omuz omuza yaşayacağımıza söz veriyorum.”

Bir an durdum. Elimi uzatıp onun ellerine dokundum. Titreyişini hissettim.

“Bana yalan söylemediğin için teşekkür ederim,” dedim. “Ama seni hemen affedebileceğimi sanma. Kalbim biraz kırık. Ama kızım için… belki kirginligimi bir kenara biraka bilirim belki…”

Kızımız o anda uyanıp küçük bir ses çıkardı. İkimiz de ona döndük. Ve o minik sesin içinde, her şey yeniden başlıyordu sanki. Çünkü bazen bir bebeğin nefesi, en ağır yükleri hafifletir… en büyük kırgınlıkları unutturur

Bir Hafta Sonra

Ev sessizdi. Sadece bebek telsizinden gelen mırıltılar duyuluyordu. Elimde bir fincan ılık kahveyle pencere kenarına oturdum. Kızımız, nefes… Hayatımın en sessiz ama en derin mucizesi. Geceleri uykusuzluk, gündüzleri endişe ve sevgi arasında gidip gelen bir rüya gibiydi her şey. Ama artık yalnız değildim. Artık Baturalp de evdeydi.

O ilk konuşmadan sonra çok şey değişti. Hâlâ bir yabancılığımız vardı. Konuşmalarımız dikkatli, adımlarımız temkinliydi. Beni anlamaya çalışıyor, ben de onu… Ama bir bebek bazen en kırık kalpleri bile birbirine usulca diker. Nefes, bizim sessiz arabulucumuz olmuştu sanki.

Bir gece... saat üç civarıydı. Nefes ağlamaya başladı. Yorgundum, gözüm zar zor açılıyordu. Ama o gece Baturalp benden önce uyanmıştı. İlk kez. Kızımızın yanına gidip, onu kucağına aldı. Sessizce şarkı mırıldandı. Pencereden içeri düşen ay ışığı yüzünü aydınlatmıştı. O an… içimdeki öfke biraz daha azaldı. Belki de ilk kez, gerçekten affetmeye başlamıştım.

Ertesi gün sabah kahvaltısında kahve fincanımı masaya koyduğumda, bir zarf uzattı bana. Beyaz, sade bir zarf.

“Bu… o gün kuzenimin cebinden çıkan mektup,” dedi. “Okumak istersen diye… Artık saklamıyorum. Ne varsa ortaya dökülsün istiyorum. Çünkü yeniden başlamak için geçmişle barışmak gerek.”

Ellerim titreyerek açtım mektubu. Mektupta, kuzeninin cümleleri vardı. Kırık dökük, pişman ama umut dolu. “Baturalp… sen hep doğru olanı yaptın. Benim için hâlâ bir umut varmı bilmiyorum. Senden yardım istiyorum, kardeşim. Artık saklanmak değil. Sadece bir yol, sadece bir ışık, var mı? benim için bilmiyorum ama eğer yaşarsam bu mektubu sana göndereceğim. Lütfen burdan kurtulmam için bana yardım et çok çaresizim"yazıyordu. Satırlar gözlerimi buğulandırdı. Elimde olmadan Baturalp’e döndüm.

“Sadece yüreğinde değil, omuzlarındada çok ağır yük taşımışsin,” dedim. “Ben bazen kendi duygularımda boğulurken sen, sessizce yangınların ortasında kalmışsın.”

Gözleri doldu. Bana ilk defa yeniden o sıcak, tanıdık bakışıyla baktı. “Seninle yeniden başlamak istiyorum, Deva. Eksik olduğum her anı telafi etmek istiyorum. Nefes için… ama en çok da senin için.”

Başımı eğdim. Kalbim hâlâ yara içindeydi ama bu kez umut vardı. Ufak, titrek bir ışık gibi…

“Ben seni seviyorum seninl herşeye hazırım, Baturalp. Ama bu kez benden birşey gizleme. Çünkü artık bir kızımız var. Ve ona göstereceğimiz en büyük sevgi, birbirimize olan sabrımız olacak.”

O an, Nefesten’trn bir ses geldi. Uyanmıştı. Gülümsedik. İkimiz birden kalkıp onun yanına gittik. Baturalp onu kucağına aldı, ben de yanağını öptüm. Küçücük bir aileydik. Ama o an… dünya kadar büyüktük.

 

Bolum sonu...

Bölümü nasıl buldunuz yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüsmek üzere kendinize iyi bakin

 

Bölüm : 06.04.2025 19:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...