51. Bölüm

45 . Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

Gözlerimi araladığımda, sabahın ilk ışıkları perde arasından süzülüyordu. Odanın içinde hafif bir loşluk hâkimdi ama benim için en parlak güneş, yanı başımda uyuyan adamdı. Yüzümü hafifçe ona çevirdiğimde, huzur dolu uykusunun içinde bile ne kadar güçlü, ne kadar güven veren bir adam olduğunu bir kez daha gördüm.

Baturalp’in göğsüne başımı yaslayıp derin bir nefes aldım. Sevdiğim adamın kokusunu içime çektim. Sıcacıktı… Varlığı bile kalbimi sarıp sarmalıyordu. Hayatımda ilk kez bir yere, bir insana gerçekten ait hissediyordum. O benim yuvamdı, huzurumdu, en büyük mucizemdi.

Ona bakarken içimde bir yerlerde bir şeyler kıpırdanıyordu. Sevgi, minnet, mutluluk… Ve biraz da korku. “Allah’ım, ne olur rüya olmasın,” diye içimden dua ettim. Ama bu, rüya olamayacak kadar gerçekti.

Gözlerim Baturalp’in güçlü yüz hatlarını takip ederken, birden dudaklarının kenarının hafifçe kıvrıldığını fark ettim. O sırada gözlerini hâlâ açmadan, derin sesiyle mırıldandı:

“Güzel gözlü karım, daha ne kadar beni izleyeceksin?”

İrkildim. Gözleri kapalıydı ama yüzündeki hafif gülümseme beni ele verdiğini gösteriyordu.

Sanırım karşımdaki adamın bir özel kuvvetler askeri olduğunu unutmuştum. Kendi kendime güldüm.

“Şey… Yeni uyandım da… Bende daha…” dedim ama cümlem yarım kaldı.

Baturalp, gözlerini açtı ve mavi bakışlarını üzerime dikti. Bir süre sessizce yüzüme baktı, sonra hafifçe başını yana eğip kaşlarını kaldırarak gülümsedi.

“Ah be karım, sen hiç yalan söyleyemiyorsun. Yarım saattir beni izliyorsun.”

Gülümsedim. Yalan söylemeyi beceremediğimi biliyordu. İçimden bir kez daha “Bu adam beni benden iyi tanıyor,” diye geçirdim.

“Hadi ben kalkıyorum, kahvaltı hazırlayacağım. Sen de kalk, sonra Karargâha gidip istifamı vereceğim. Hem belki biraz dolaşırız,” dedim, yataktan kalkmaya yeltenirken.

Ama Baturalp bileğimden tutup beni yanına çekti. Ciddi bakışlarını üzerime dikerek, elini yanına vurdu ve “Gel, otur,” dedi.

Gözlerindeki ifadeden bir şey söyleyeceğini anladım. Kalbim biraz hızlandı.

“Ne oldu, Baturalp?” diye sordum.

Derin bir nefes aldı, sonra sesini daha yumuşatarak konuşmaya başladı.

“Bak Deva, ben senin yanındayım. Her kararında, her adımında. Ama iyice düşündün mü istifa etmeyi? Sen çok iyi bir asker ve komutansın. Askerlik olmadan yapamazsın, çünkü sen asker olmak için çok savaşlar vermiş birisin. Ben seni kendimden iyi tanıyorum. Ama eğer gerçekten bırakmak istiyorsan, ben senin yanındayım. Kararın ne olursa olsun, sana destek olacağım.”

Derin bir sessizlik oldu. Baturalp’in söylediklerini düşündüm. Haklıydı. Ben askerlik için her şeyimi vermiştim. O üniforma, benim ruhumun bir parçasıydı. Ama neden pes ediyordum şimdi? Ölümden mi korkuyordum?

Biz vatanımızı korumak için, gerektiğinde şehit olmak için yemin etmemiş miydik?

Yutkundum ve ona baktım. “Senin için düşüneceğim,” dedim.

Baturalp hafifçe başını salladı ama gözlerindeki endişe kaybolmamıştı.

Kahvaltımızı yapıp el ele Karargâh’a gittik. İçeri adım attığımızda timin sivil halde gördük.

Baturalp gözlerini kısıp şaşkınlıkla sordu: “Ne oluyor?”

Baturalp, benim konuşmamı bekledi.

“Biz istifa ettik, dedi can

Gözlerim büyüdü. “Neeeeyy?!”

Nazlı hemen araya girdi. “Komutanım, siz olmadan ne yaparız biz?” diye sordu.

Baki, yan taraftan sert bir sesle konuştu: “Bize pes etmemeyi siz öğrettiniz komutanım! Siz pes edip bu mesleği bırakırsanız, biz de bırakırız.”

O sırada Mert, hızlı adımlarla yanımıza gelip “Komutanım, Albay sizinle ve bizimle görüşmek istiyor,” dedi.

Derin bir nefes aldım. “Tamam,” dedim.

Toplantı odasına geçtiğimizde içimde garip bir huzursuzluk vardı. Kendi kararımı mı sorguluyordum, yoksa Albay’ın ne söyleyeceğini mi merak ediyordum?

Albay, sert adımlarla içeri girdi. Gözleri öfkeyle beni buldu.

“Ölümden mi korkuyorsun, Yüzbaşı Akkurt?” diye sordu, doğrudan gözlerimin içine bakarak.

Sertçe dikildim. “Hayır, Komutanım,” dedim.

“O zaman neden istifa edeceksin?”

“Özel sebeplerim var, Komutanım.”

Albay gözlerini kısmıştı. “Ben sebeplerini gayet iyi biliyorum, ama hayat kimse için kolay değil, Yüzbaşım.”

Derin bir nefes aldım. “Komutanım, benim ne yaşadığımı bilmiyorsunuz,” dedim, ama içimde bir şeylerin sıkıştığını hissediyordum.

Albay hafifçe gülümsedi. “Yanılıyorsun, Deva Yüzbaşım. Biliyorum. Ama sen de şunu unutma; hiçbir şey için hayalinden vazgeçme. Sen çok akıllı ve güçlü bir askersin. Ben senin istifanı kabul etmiyorum.”

Bir an sessizlik oldu.

Sonra timine döndü. “Şimdi gidin ve yarın sizi üniforma içinde görmek istiyorum. Sen gelmiyorsun, Deva. Dinlenmen için raporun uzatıldı. Şimdi dağılın!”

Baturalp elimi sıktı. Gözlerine baktığımda, onun bana inandığını gördüm.

Ve ben de bir kez daha anladım… Bu üniformayı çıkarsam da ruhumdan çıkaramayacaktım.

Albay’ın kesin ve net sözleri odanın içindeki havayı değiştirmişti. İçimde yankılanan cümleleri sindirmeye çalışırken timdeki herkes sessizdi. Baturalp, elimden sıkıca tutuyordu. Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzünde endişeli ama kararlı bir ifade vardı.

Herkes yavaş yavaş odadan çıkarken ben hâlâ olduğum yerde kalakalmıştım. Bir yanım istifa etmeyi istemem için çok sebep olduğunu fısıldıyordu, diğer yanım ise içimde yıllardır taşıdığım askerlik ruhunu bırakmanın beni yok edeceğini söylüyordu.

Baturalp, beni hafifçe kendine çekerek odadan çıkardı. Koridorda yürürken kimse konuşmuyordu. Timin gözleri üzerimizdeydi. Sessizce bizi izliyorlardı.

Dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. Baturalp, yanımda durup bana döndü.

"Deva, biraz yürüyelim mi?" diye sordu.

Onunla yürümek her zaman huzur vericiydi. Başımı salladım. Karargâhın hemen yanındaki boş araziye doğru yürümeye başladık. Sessizlik içinde birkaç dakika geçti.

Sonunda dayanamayıp konuştu. "Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Omuzlarımı hafifçe silktim. "Bilmiyorum… Baturalp, ben askerlik olmadan yapabilir miyim sence?"

Gözlerini bana dikti. "Hayır, yapamazsın."

Dürüst cevabı beni şaşırtmadı ama içimi titretti. "Bu kadar emin misin?"

Derin bir nefes alıp durdu. Ellerini cebine sokarak yüzüme baktı. "Sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun, değil mi?"

Bu sorunun nereye gittiğini bilmiyordum ama içimde kelebekler uçuştu. Hafifçe gülümsedim. "Biliyorum."

Baturalp, gözlerini kısıp bana biraz daha yaklaştı. "O zaman şunu da bil; seni tanıyorum, Deva. Sen öyle bir insansın ki, bir hedefin, bir amacın olmadan yaşayamazsın. Askerlik senin ruhunun bir parçası. Sen sıradan bir iş yapamazsın, bir masanın başında oturamazsın. Çünkü sen sahada, arazide, savaşın içinde varoldun. Sen mücadele etmeyi seviyorsun. Şimdi bırakıp gidersen, bir süre sonra kendini kaybolmuş hissedeceksin. Ve ben, senin gözlerindeki o boşluğu görmek istemiyorum."

Gözlerim doldu. Baturalp, tam da içimdeki savaşı anlatıyordu. Ona baktım, güçlü ve güven veren duruşuna. Bana hep destek olmuş adamdı o.

"Beni benden iyi tanıyorsun," dedim fısıldayarak.

Gülümsedi. "Biliyorum. O yüzden, bu kararı verirken gerçekten neyi kaybedeceğini iyi düşün."

Başımı eğdim. Kendi içimde derin bir savaş veriyordum. Ölüm korkusu değildi bu, hayır. Kaybettiklerimden korkuyordum. Bir gün Baturalp’i de kaybetmekten korkuyordum. Ama o haklıydı. Ben bu hayatı seçmiştim, buraya ait olduğumu yıllar önce kabul etmiştim.

Yürümeye devam ettik. Sonra birden durup ona döndüm.

"Geri döneceğim."

Baturalp, hafifçe gülümsedi. "Biliyordum."

Başımı sallayıp hafifçe güldüm. "Ama bir şartla."

Kaşlarını kaldırdı. "Nedir?"

Gözlerimi kısarak ona döndüm.. Yanımda herzaman ister iyi karar vereyim ister yanlış yanımda bana destek olacağına söz ver."

Bir adım yaklaştı, elini yanağıma koydu. Gözlerimin içine baktı. "Ben zaten hep senin yanındayım, güzel karım. Sonsuza kadar."

Kalbim hızlandı.

Ben savaşmaktan vazgeçmeyecektim.

 

Bölüm sonu..

Bölüm nasıldı lütfen yorumlarda bulusalim. Yorum yapmayi unutmayın.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın....

Bölüm : 17.03.2025 18:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...