50. Bölüm

44. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

Ellerim titriyordu. Kalabalığın arasında nefes almakta zorlanıyordum. Mutluydum, hem de tarif edilemez bir şekilde, ama içimde bir şey kırılıyordu. Yıllarca tek başına savaşmış, kendi ayaklarım üzerinde durmaya alışmıştım. Ve şimdi, önümde uzanan yeni bir hayat vardı. Bir ailem vardı. Ama… Ben gerçekten buna hazır mıydım?

Elimi Baturalp’in güçlü avucunun içinde sıktım, sanki orada, onun elinde biraz daha cesaret bulabilirmişim gibi.

Gözlerim kalabalığın arasında gezindi. Bana bakan gözlerde sevgiyi, şaşkınlığı, korkuyu görebiliyordum. Hepsi burada, benim için, bizim için toplanmıştı. Ama içimdeki yük o kadar ağırdı ki… Daha fazla saklayamazdım.

Derin bir nefes aldım ve aniden müziği susturmasını istedim. Sessizlik odayı doldurdu. Herkes şaşkınlıkla bana döndü.

“Burada olduğunuz için hepinize teşekkür ederim,” dedim, sesimin titremesine engel olamadan. “Bu mutlu günümüzde bizi yalnız bırakmadınız. Bugüne kadar kimsesizdim, ama şimdi kocaman bir ailem var. Artık yalnız değilim.”

Sustum. Gözlerim Baturalp’e kaydı. O, beni dikkatle izliyordu, ama gözlerinde bir huzursuzluk vardı. İçimde fırtınalar koparken o bunu hissediyordu. Derin bir nefes aldım ve devam ettim.

“Ama sizinle paylaşmak istediğim bir şey var.”

Baturalp’in kaşları hafifçe çatıldı. Elimi tutuşu biraz daha sıkılaştı, sanki hissettiklerinden korkuyordu. Gözlerimi ondan kaçırdım ve tüm kalabalığa döndüm.

“Hayatım boyunca asker olmak istedim. Güçlü olmak, kimseye boyun eğmemek istedim. Ve oldum da. Hayallerim gerçek oldu. Ama hiçbir zaman gerçekten kendim için yaşamadım. Kaç kere ölümden döndüğümü hatırlamıyorum bile. O kadar çok savaştım ki, artık yoruldum. İnsanlara güvenim kalmadı. Hayatımın bir yalan olduğunu fark ettim.”

Sesim titredi. Gözlerim doldu, ama bu sefer geri tutmadım.

“Bu yüzden istifa ettim.”

O an, kalabalığın içinden gelen derin solukları duyabiliyordum. Şaşkınlık, üzüntü, kabullenememe… Herkes sessizce donup kalmıştı. Baturalp bile…

“Artık yüzbaşı Deva yok. Sadece Deva var.”

Bir anlık sessizlik oldu. Sonra…

“Hayır!”

İçimde bir şeyler sarsıldı. O sevdiğim askerler, kardeşim bildiğim insanlar, hepsi birden üzerime doğru ilerledi.

“Komutanım, yapmayın!” diye haykırdı Nazlı, gözleri dolmuştu. “Biz siz olmadan ne yaparız?”

Mert, neredeyse yalvarırcasına, “Komutanım, eğer istifa edecekseniz biz de ederiz!” dedi.

Ahmet, sesi titreyerek, “Siz olmasaydınız ben çiçek' ime kavuşamazdım! Lütfen yapmayın komutanım" diye ekledi.

Baki… O güçlü adam, gözleri yaşlarla dolmuş şekilde bana baktı. “Kızıma sizin adınızı verdim, komutanım. Sizin gibi cesur, korkusuz ve merhametli olsun diye… Bunu bize yapamazsınız! Eğer gidecekseniz, biz de istifa ederiz!”

İçim sızladı. Bu insanlar benim ailemdi. Benim kardeşlerimdi. Ama… Ama ben artık savaşmak istemiyordum.

Baturalp sessizdi. Hiçbir şey söylemiyordu. Sadece… izliyordu.

Sonunda, derin bir nefes aldı, kalabalığa döndü ve “Özür dilerim. Düğün burada bitti.” dedi.

O an, elimden tuttu ve beni hızla dışarı çıkardı. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. “Baturalp, bekle! Lütfen, dur!”

Ama o durmadı. Arabaya bindirdi beni. Ben ise hâlâ şoktaydım. Kalbim küt küt atıyordu. Tam nefes almaya çalışırken, bir anda karnıma bir ağrı saplandı.

“Ahh!” diye inledim, ellerim karnıma gitti.

Baturalp bir anda döndü, gözleri endişeyle büyüdü. “İyi misin?! Bir şeyin mi var? Ağrın mı var?!”

Nefesimi düzenlemeye çalıştım. “Hayır, iyiyim… Bir anlığına ağrı girdi, ama geçti. Merak etme…”

Baturalp bana inanmadı. Arabanin motoru çalıştırmadan önce döndü ve gözlerimin içine baktı. Gözleri… Kıskanmış, üzgün ve öfkeliydi. Ama bu öfke bana değildi.

“Bana neden söylemedin, Deva?”

Gözlerimi kaçırdım. “Ben…”

Beni susturdu. “Herkese söyledin. Herkesle paylaştın. Ama benimle değil. Ben senin kocanım, Deva! Önce benim bilmem gerekmiyor muydu?!”

Derin bir nefes aldı, başını iki yana salladı. “Ben senin mesleğini bırakmana kızgın değilim. Ben… Ben bana söylememene kızgınım. Çünkü biz bir hayatı paylaşacaktık. Ama sen, bana güvenmedin.”

İçimde bir şeyler paramparça oldu. Gözlerim doldu. Ellerimi sıktım, ne diyeceğimi bilemedim.

“Ben nasıl güveneceğimi bilmiyorum, Baturalp.”

Baturalp, direksiyon başında sessizce oturuyordu. O buz mavisi gözleri fırtınalar kopan denizler gibi koyuydu. Derin bir nefes aldı, ama içindeki öfkeyi bastırmakta zorlanıyordu. Elimi hâlâ sımsıkı tutuyordu, parmaklarının arasında kaybolacak gibi hissediyordum kendimi. Ne söyleyeceğini bilmiyordum, ama gözlerindeki hayal kırıklığı içimi paramparça ediyordu.

“Deva…” dedi, sesi titriyordu ama öfkeden mi yoksa kırgınlıktan mı bilmiyordum. “Neden bana söylemedin?”

Yutkundum. Gözlerimi kaçırdım, ama Baturalp’in bakışlarından kaçmak mümkün değildi.

“Baturalp, ben—”

“Elimi bırakmadan konuş,” dedi, parmaklarını daha da sıkarak. “Benden kaçmana izin vermeyeceğim.”

O an anladım. Onun öfkesi, benim mesleğimi bırakmam değildi. Onun öfkesi, benim ona güvenmeyişimdi.

“Baturalp, ben yıllarca bir başıma savaştım. Ne zaman birine güvensem, o güveni kaybettim. Ne zaman bir omuz arkasına yaslansam, o omuz kayboldu. O yüzden… O yüzden kendi kararlarımı kendim vermeye alıştım.”

Gözlerinde, derin bir acı belirdi. “Ama ben senin hayat arkadaşınım, Deva. Biz artık biriz. Birimiz ağlarsa, diğerimiz gözyaşlarını siler. Birimiz yorulursa, diğerimiz yükünü taşır. Sen artık yalnız değilsin.”

Gözlerim doldu. İçimde bir yer sızladı. Gerçekten yalnız değil miydim? Baturalp'in elleri ellerimdeydi. Kalbi, kalbime değiyordu. Sesindeki titreyiş, benim yüreğimde yankılanıyordu.

“Bunu yapabilir miyim bilmiyorum,” diye fısıldadım. “Biriyle bir hayatı paylaşmayı... Kendi kararlarımı yalnız almamayı...”

Baturalp başını iki yana salladı, gülümsedi ama gözleri hâlâ doluydu.

“Bunu birlikte öğreneceğiz, Deva. Ama önce bana inanmalısın. Çünkü ben senin her şeyin olmaya hazırım.”

Başımı usulca göğsüne yasladım. Kalp atışlarını duyduğumda anladım… İlk defa bir yere, bir insana ait hissediyordum.

"Artık evimize gidelim sende ayakta çok kalma henüz iyileşmedin güzel gözlüm "

Baturalp, elimi tutarken parmaklarını avucumun içine nazikçe yerleştirdi. Dokunuşu sıcacıktı, güven doluydu. Evin kapısını açarken başımı çevirip ona baktım, gözleri bende kilitliydi. O gözlerde öyle bir şey vardı ki… Sevgiden de öte, tarif edemediğim bir aidiyet. Sanki beni yıllardır aramış da bulmuş gibi… Sanki bir ömrü benimle geçirmek için çoktan yemin etmiş gibi.

İçeri girdiğimizde derin bir nefes aldım. Yeni hayatımın ilk adımını attığım bu an, kalbime kazınmıştı bile. Baturalp kapıyı arkamızdan kapattığında, aniden kendimi onun kollarında buldum. Kollarını usulca belime doladı, başımı göğsüne yasladı. Bir an için her şey durdu.

"İşte burası." dedi alçak bir sesle, dudakları saçlarıma değdiğinde tenime ince bir ürperti yayıldı. "Senin yuvan. Benim yuvam. Bizim yuvamız."

Gözlerimi kapattım. İşte şimdi nereye ait olduğumu hissediyordum.

Baturalp, başımı nazikçe kaldırdı, yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerinde tarifsiz bir sevgi vardı.

"Deva…" diye fısıldadı. "Bu anı o kadar uzun zamandır bekliyorum ki… Seni her şeyden, herkesten sakınmak istiyorum. Sadece benim sevdiğim kadın olmanı değil, benim en büyük şansım olmanı istiyorum. Gözlerimin içine bak ve bana inan… Senin yanındayım. Seninle her şeyi paylaşmaya hazırım."

Ellerimi göğsüne koydum, kalp atışlarını hissettim. Kararlı, güçlü, güven doluydu.

"Ben de hazırım." dedim titreyen bir sesle. "Ama belki hata yaparım, belki nasıl seveceğimi bilemem, belki korkarım… Ama sana söz veriyorum, her an seninle olacağım."

Baturalp’in gözleri ışıldadı.

"Korksan da, hata da yapsan, ben hep buradayım." dedi. "Sen, bana bir ömür yetecek kadar kıymetlisin."

Başını usulca eğdi, nefesi tenime değdiğinde içim titredi. Gözlerimi kapattım. Ve dudaklarımla dudakları arasında kalan o küçücük mesafede bile sevdiğini hissettim.

Baturalp, beni nazikçe kollarına sardığında zaman durmuş gibiydi. İçimde belirsiz bir heyecan vardı ama korku yoktu. Onun kollarındayken hiçbir şeyden korkmuyordum. Elleri belime hafifçe bastırırken, nefesi tenime karışıyordu.

"Üşüyor musun?" diye sordu fısıltıyla, sesi tıpkı rüzgârın geceye fısıldaması gibiydi.

Başımı hafifçe iki yana salladım. "Hayır." dedim. "Senin yanındayken üşümem."

"Hadi, biraz dinlenelim." dedi, elimi tuttu ve beni yavaşça oturma odasına götürdü.

Salon, sıcacık ve huzurluydu. Loş ışıklar, hafifçe esen perde, dışarıda usulca yağan yağmur… Her şey o kadar güzel, o kadar tamamlanmış hissediyordu ki…

Beni kanepeye oturttu, sonra diz çöküp ayakkabılarımı çıkardı. Şaşkınlıkla ona baktım.

"Baturalp, bunu yapmana gerek yoktu."

Gözlerini gözlerime kilitleyerek hafifçe başını yana eğdi. "Evet, gerek yoktu. Ama yapmak istedim." dedi. "Çünkü seni her şeyden daha fazla önemsiyorum."

Bir süre sessizce oturduk. O, elimi tutuyor, başparmağımla usulca küçük daireler çiziyordu. Sonra aniden ayağa kalktı.

"Biraz bekle." dedi gülümseyerek. "Senin için bir şey getireceğim."

Şaşkınlıkla arkasından baktım. Mutfaktan gelen sesleri dinlerken içimde tarifsiz bir mutluluk büyüyordu. Birkaç dakika sonra elinde iki fincan çayla geri döndü.

"Sen çayı seviyorsun diye öğrendim." dedi göz kırparak. "Bundan sonra her zaman yanında sıcacık çay olacak. Üşüdüğünde, yorgun hissettiğinde, hatta sadece sohbet etmek istediğinde…"

Gülümseyerek fincanı aldım. İlk yudumu aldığımda gözlerimi kapattım. Gerçekten sıcaktı… Hem çay, hem de içimi ısıtan o adam.

Baturalp, çayını sehpanın üzerine koydu, sonra tekrar yanıma oturdu.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu alçak bir sesle.

Ona baktım, gözlerindeki sevgiyi gördüm. "Bunun gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyorum." diye fısıldadım. "Bunca yıl yalnız kaldıktan sonra… Şimdi her şey çok farklı. Güzel ama… alışık olmadığım bir şey."

"Alışmanı istiyorum, Deva." dedi. "Sevilmeye, sahiplenilmeye, korunmaya… Çünkü bundan sonra asla yalnız olmayacaksın. Bundan sonra hep ben varım."

Gözlerim doldu. "Gerçekten mi?"

"Ömrüm yettiğince, evet." dedi usulca saçlarıma yavaşça küçük öpücükler kondurdu.

Yıllarca sert kalmayı öğrenmiş biri olarak, şu an içimde oluşan yumuşaklığa teslim olmak beni şaşırtıyordu.

O, gözlerini gözlerimden ayırmadan başparmağıyla yanağımdaki bir damla yaşı sildi.

“Ağlama,” dedi fısıltı kadar yumuşak bir sesle. “Bugün bizim günümüz. İlk defa hiçbir şey düşünmeden sadece anın tadını çıkar.”

Başımı hafifçe salladım ama o an kendimi durduramadım. Elleri yanaklarımı çerçevelerken, başını bana doğru eğdi. Nefesi, dudaklarımın hemen önünde titredi. Kalbim hızla çarpıyordu, göğsüm inip kalkıyordu.

"Beni seviyor musun, Deva?" diye sordu, sesi kısılmıştı.

"Sence?" diye fısıldadım.

Baturalp hafifçe gülümsedi. Ama gözleri hâlâ ciddiydi, hâlâ beni çözmeye çalışıyordu. Ellerini yüzümden çekip belime sardı, beni kendine doğru çekti.

“Söyle,” diye mırıldandı. “Duymak istiyorum.”

Yutkundum. Söylemek kolay değildi. Onun benden duymak istediği o iki kelime, yıllarca içimde sakladığım, belki de hiç kimseye söylemediğim kelimelerdi. Ama gözlerine baktığımda, artık kaçamayacağımı anladım.

Elimi göğsüne koydum, hissettiğim şey sadece güçlü bir adamın atan kalbi değildi. O kalp benim için atıyordu, o adam benim içindi.

"Seni seviyorum, Baturalp."

Gözlerinde gördüğüm şey, bana her şeyi unutturacak kadar güçlüydü. Beni kollarının arasına aldı, başımı boynuna gömdüm. O an sanki dünyada sadece ikimiz vardık.

Sonra yüzümü avuçlarının arasına aldı, dudaklarını alnıma usulca bastırdı. O an tüm korkularımı, tüm savaşlarımı, tüm yorgunluklarımı silip atan tek bir şey vardı: Baturalp’in sevgisi.

"Bunu her gün tekrar söylemeni sağlayacağım," dedi kısık bir sesle. "Ömrümün yettiği her an, seni sevdiğimi hissettireceğim."

Ve sonra, dudakları dudaklarıma değdi. Öyle güçlü, öyle sahiplenici, öyle sevgi dolu.... 🙈🙈🙈🙈🙈

 

 

Bölüm sonu....

Ayy ben neler yazdim öyle 🫣🫣🙈🙈🙈. Uzun bir bölüm attım umarım beğenirsiniz...

Lütfen yorum yazmayi unutmayinn.. bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendimize güzel, ve iyi bakinn....

🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Bölüm : 14.03.2025 12:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...