49. Bölüm

43. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

 

Gözlerimi açmaya çalıştım ama bedenim ağırdı. Yorgun, bitkin ve güçsüzdüm. Sesler zihnimde yankılanıyordu. Rüya ile gerçeklik arasında gidip gelirken sevdiğim adamın bana yalvardığını duymuştum. Annemin hıçkırıkları, babamın endişeli sesi, Güven’in konuşmaları… Timin diğer üyelerinin bile sesleri zihnimdeydi. Nazlı… Bahar… Bahar vurulmuştu! Sahnelere bölünmüş bir bilinç içinde boğulurken göz kapaklarım ağır ağır aralandı.

Baturalp oradaydı. Elimi tutuyordu. O sıcaklık, o tanıdık güven hissi kalbimi sarmaladı. Gözlerim sevdiğim adamın yüzüne odaklandı. Yorulmuştu, uykusuzdu ama gözlerindeki o şefkat her şeyin ötesindeydi. Boğazım kuruydu ama sesimi toparlayıp fısıltıyla sordum:

“Baturalp… Bahar, Nazlı… İyi mi? Onlara bir şey oldu mu?”

Baturalp, gözlerimin içine bakarak usulca elimi sıktı. O eller… Sadece dokunuşuyla bile içime huzur serpiyordu.

“İyiler, güzel gözlüm. İkisi de iyi. Herkes iyi.” dedi sesi güven doluydu. “Ama sen? Sen de iyi olacaksın. Dört gün oldu… Dört gündür uyanmanı bekliyorum. Çok şükür ki iyisin. Seni bir daha tehlikeye atmak için elimden ne geliyorsa yapacağım.”

“Bahar… O nerede?” diye sordum endişeyle.

“O iyi, kurban olduğum. Onu düşünme. Bugün hastaneden çıkıyor. Eğer görmek istersen…”

“Hayır.” diye başımı iki yana salladım. “Onu görmek istemiyorum ama iyi olduğuna emin olmak istedim. Çünkü benim için kendini siper etti. Hayatımı mahvetse de… Ona bir can borcum var.”

Baturalp gözlerimin içine baktı, başını usulca salladı. “Tamam, üzülme. İyileş, sonra konuşursun onunla.”

Bir an duraksadım, yüreğim sızladı. “Düğünümüz vardı. Her şeyi mahvettiğim gibi onu da mahvettim… Affet beni, Baturalp.”

Baturalp, kaşlarını çatıp elimi sıkıca kavradı. “Bir şey mahvolmadı, Deva’m. Düğünümüzü sonra da yaparız. Dört gün oldu… Ama sen iyi ol, sana söz veriyorum. En güzel düğünü yapacağım. Sana söz, güzel gözlüm.”

Ama ben artık hiçbir şeyi ertelemek istemiyordum. Hayatın ne getireceğini bilmiyordum ve beklemek istemiyordum.

“İptal etme nikahı, Baturalp. Bir nikah kıyarız, olur biter. Hayat çok kısa ve ben artık hiçbir şeyi erteleyerek geçirmek istemiyorum.”

Baturalp başını iki yana salladı, gözlerinde endişeyle bana baktı. “Canımın içi, henüz iyileşmedin. Ne zaman hastaneden çıkacağını bile bilmiyoruz. Doktor iyi olduğunu, korkutacak bir şey kalmadığını söyledi ama hâlâ yorgunsun. Çok ağır bir ameliyat geçirdin, toparlanman lazım.”

Israrcıydım. İçimde tarifi olmayan bir his vardı. “İyiyim. Eğer benimle evlenmek istemiyorsan şimdi söyle, ama bahane ile gelme bana.”

Başımı yana çevirdim, gözlerimi kapattım. İçimde fırtınalar kopuyordu. Anlamıyordu… Kaç kez ölümle burun buruna geldiğimi, kaç kez her şeyi kaybettiğimi bilmiyordu. söyleyeceklerim onu sarsacaktı. Bu sefer alacağım karar sadece beni değil, ikimizi de sonsuza kadar değiştirecekti.

Baturalp, bir süre sessizce baktı bana. Sonra bir şey söylemeden odadan çıktı. Beni anlamamıştı… Ya da anlamak istememişti.

Bir saat kadar uyumuşum. Kapı sessizce açıldığında annemin geldiğini anladım. Kokusu, sesi, o sıcaklığı… Yatağımın kenarına oturdu, elimi avuçlarının içine aldı.

Gözyaşları dolmuştu gözlerine. “Benim mis kokulu kızım…” diye fısıldadı. “O kadar korktum ki… Sana bir şey olacak diye. Ben seni geç buldum, yavrum. Beni affet. Ne olur affet. Her şey benim yüzümden oldu. Eğer babanla evlenmeseydim bunlar başımıza gelmezdi. Keşke benim başıma gelseydi de sen üzülmeseydin, sen bu hâlde olmasaydın…”

Gözlerimi kapattım. Ona söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Çünkü geçmiş artık geçmişti.

Timdekiler kısa bir süreliğine uğradı, birkaç kelime konuştuk. Doktor geldiğinde söyledikleri ise içime tarifsiz bir sevinç serpmişti:

“Yarın hastaneden çıkıyorsunuz.”

Derin bir nefes aldım. Artık kararımı açıklamam gerekiyordu. Herkesin tepkisini bilmiyordum ama kimseyi bekletmeyecektim.

Herkes gittikten sonra odanın kapısı aralandı. Baturalp belirdi. O an içimi tarifsiz bir huzur kapladı.

Hemen doğruldum, gözlerimi onun gözlerine kilitledim. “Baturalp.”

İki adımda yanıma geldi, gözlerimdeki anlamı yakalamıştı. “Söyle, kurban olduğum. Bir şey mi lazım?”

Başımı iki yana salladım. “Hayır. Sadece yanıma gel.”

Yanıma oturduğunda içimdeki boşluk yerini derin bir sevgiye bıraktı. Gözlerine bakarak fısıldadım:

“Seni çok seviyorum. Bana sarılır mısın?”

Gülümsedi. Sonra o kocaman kollarını açtı ve beni öyle sıkı sardı ki… Tüm dertlerim, acılarım, korkularım o anda kayboldu. Benim yaşama sebebimdi.

Başımı göğsüne yasladım, gözlerimi kapadım. “Yarın çıkıyoruz.” dedim usulca. “Ve ben senin yanından bir an olsun ayrılmak istemiyorum. Evlenelim, beklemeyelim.”

Baturalp alnını alnıma koydu, bir süre durdu. Derin bir nefes aldı, sonra yanağıma küçük bir öpücük kondurdu.

“Bunu her şeyden çok istiyorum, Deva’m… Güzel gözlü sevdiğim…”

Parmaklarını saçlarıma doladı, usulca fısıldadı: “Ama bana söz ver… Kendini yormayacaksın. Her şeyi ben hallederim.”

Gözlerimi kapatıp gülümsedim. “Tamam.”

Hastaneden çıkmış, eve dönmüştüm. Ama yalnız kalmak istiyordum. Annem, babam, Güven, tüm sevdiklerim beni görmeye gelmişti. Ama herkes farklı bir şey söylüyordu.

Biri “Bunu ye, şunu iç!” diye baskı yapıyor, diğeri elinde meyveyle koşturuyordu. İlgiye boğulmuştum.

Sonunda dayanamayıp timdekilere sert bir emir verdim:

“Bu bir emirdir! İkinci emre kadar buraya gelenin canına okurum!”

Oysa bilmiyorlardı… Bu onlara verdiğim son emirdi.

Ve sevdiğim adam… Her şeyi ayarlamıştı. Gelinliğim bile kapıma kadar gelmişti.

Ve o gün… Ben, ona ‘evet’ demek için en güzel halimle bekliyordum.

Aynaya baktığımda, karşımdaki kadını tanımakta zorlandım. Yıllarca sahada, çatışmalarda, operasyonda gördüğüm yüzümden çok farklıydı bu kez… Beyazlar içinde, gözleri ışıldayan, dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm olan biri vardı karşımda. Bu ben miydim?

Parmak uçlarım gelinliğin tülüne hafifçe dokundu. Ne garip… Hayatım boyunca savaşmış, yaralar almış, kayıplar vermiştim ama içimde titreyen bu heyecan bambaşkaydı. Kalbimdeki çarpıntı, bir çatışmaya giderken yaşadığım adrenalinden farklıydı. Ne de tehlikenin tam ortasında hissettiğim o soğukkanlı bekleyişe benziyordu… Bu bambaşka bir duyguydu.

Nazlı ve Çiçek, gelinliğin eteğini düzeltiyor, heyecanla bir şeyler söylüyorlardı. Sesleri uzak bir yerden geliyormuş gibi hissediyordum. Zaman durmuştu sanki.

"Deva…" diye fısıldadı Nazlı. "Hazır mısın?"

Derin bir nefes alıp aynadaki yansımama son kez baktım. "Hazırım."

Kapıya doğru ilerlerken, içimde tarifi zor bir his vardı. Heyecan, korku, mutluluk… Ama en çok da huzur. O, beni bekliyordu… Baturalp.

Kapı ağır ağır açıldığında, içeriden gelen ışık gözlerimi kamaştırdı. Önce insanların bakışlarını hissettim, sonra ağır adımlarla yürümeye başladım. Ama gözlerim sadece bir kişiye takıldı ve orada kaldı.

Baturalp…

Her zamankinden farklıydı. Siyah takım içinde dikkat çekecek kadar. Yasikliydi. En onemlisi benim yakisiklimdi. Onu hep disiplinli, sert bakışlı, otoriter biri olarak görmüştüm. Ama şimdi… Şimdi gözlerinde bir sıcaklık vardı. Dudakları hafif aralık, gözleri hayranlıkla bana kilitlenmişti.

Adımlarım yavaşladı. Baturalp’in bakışları o kadar yoğundu ki, her şeyi unuttum. Kalabalık, fısıltılar, müzik… Hiçbiri önemli değildi. O ve ben vardık sadece.

Yanına vardığımda, sert elleri narin avuçlarımı sardı. O an anladım… Baturalp’in elleri titriyordu. O koca adam, o korkusuz binbaşı… Benim için titriyordu.

Alnıma usulca dokunan sıcaklığı hissettiğimde gözlerimi kapattım. Sesini duydum, fısıltı kadar hafif ama yüreğime işlenecek kadar derindi.

"Benim cennetim, benim nefesim… Seni böyle görmek, bu anı yaşamak, bin ömre bedel."

Gözlerimi açtım ve ona baktım. Derin, anlamlı, sarsıcı bir şekilde… "Benim kahramanım, benim en büyük savaşım ve zaferim sensin." dedim, sesim titrerken.

O an anladım… Artık hiçbir şey ertelenmeyecekti. Hayat, bekleyenlere değil, cesur olanlara aitti. Ve ben, artık sadece bir asker değildim… Ben, artık Baturalp’in Deva’sıydım.

Baturalp, ellerimi tuttuğunda kalbimin hızla çarptığını hissettim. O güçlü, korkusuz adamın avuçlarındaki hafif titreme, içindeki fırtınaları bana anlatmaya yetiyordu. O an her şey silindi gözümden. Ne yaşadığımız acılar ne de geride bıraktıklarımız… Sadece o ve ben vardık.

Baturalp, gözlerini gözlerime kilitlemişti. O keskin bakışların içinde ilk kez bu kadar savunmasız bir hayranlık gördüm. Gözleriyle beni seviyor, beni ezberliyor, bana dokunuyordu.

Yutkundu. Sesi, yüreğime işleyen bir fısıltı gibi döküldü dudaklarından.

“Deva…" dedi. "Benim Deva'm...Seninle nefes almak… Seninle var olmak… Bu dünyadaki en büyük zaferim.”

İçimde bir şeyler sarsıldı. Kendimi hep güçlü zannetmiştim ama Baturalp'in gözlerindeki sevgiye karşı koyacak kadar güçlü değildim. Onun sevgisi, beni en hassas yerimden yakalamış, tüm duvarlarımı yıkmıştı.

Gülümsedim. Hafifçe eğilip onun elini tuttum, parmaklarımı sert avuçlarının içine yerleştirdim. “Seninle olmak, benim en güzel şifam, Baturalp. Bunca yarayı sardım ama en derin yarama sen iyi geldin.”

Baturalp’in yüzü gerildi. Duyduğu her kelimeyi içine çekti, sanki ruhuna işliyordu. Ellerini kaldırıp yanaklarıma dokundu, başını eğdi ve alnını benim alnıma yasladı.

“Bu hayatı seninle yaşamak istiyorum, Deva.” dedi, sesi derin ve sarsıcıydı. “Her sabah gözlerimi açtığımda seni yanımda görmek, her akşam seni sevdiğimi söyleyerek uyumak istiyorum.”

Gözlerimi kapattım. İçimdeki fırtına yerini derin bir huzura bıraktı. Yıllardır savaşın içinde büyümüş, hayata karşı hep tetikte durmuş biri olarak ilk defa tam anlamıyla bir yere ait hissediyordum.

Baturalp beni bırakmadı, ellerimi sıkıca tuttu. Ardından kalabalığa döndük. Herkesin gözlerinde mutluluk vardı. Güven bana gururla bakıyordu, Nazlı gözyaşlarını silerken gülümsüyordu. Timdeki askerler bile bu anın büyüsüne kapılmış, kendi aralarında mutlulukla başlarını sallıyorlardı.

Ve sonra nikâh memurunun sesi duyuldu.

“Deva Akkurt, Baturalp Göktuna’yi eş olarak kabul ediyor musunuz?”

Derin bir nefes aldım. Gözlerim, karşımda duran adamın gözlerinde kilitlendi. Yıllardır tıp dünyasında, ameliyat masalarında, sahada savaş verirken bile böylesine kesin, böylesine huzurlu bir karar verdiğimi hatırlamıyordum.

Gülümsedim.

“Tüm kalbimle, evet.”

Baturalp’in gözleri parladı. O da benim gibi nefesini tutmuş gibiydi. Sonra yüzüne o kendine has, kararlı gülümsemesini yerleştirdi.

Nikâh memuru bu kez ona döndü. “Baturalp Göktuna, Deva Akkurt’u eş olarak kabul ediyor musunuz?”

Baturalp hiç düşünmedi. Hiç tereddüt etmedi. Gözlerini gözlerime dikti ve tok, güçlü sesiyle cevap verdi:

“Ömrümün sonuna kadar, evet.”

Alkışlar yükseldi ama biz sadece birbirimize bakıyorduk.

Baturalp, yüzükleri taktıktan sonra ellerimi tutup beni kendisine doğru çekti. “Bundan sonra her şeyimiz ortak, Deva.” dedi yavaşça. “Adımlarımız, yollarımız, sabahlarımız, gecelerimiz… Artık sen benimsin, ben de senin.”

Başımı hafifçe yana eğdim, gülümsedim. “Zaten hep öyleydik, Baturalp. Sadece adını koymak bugüne kısmetmiş.”

O an, hayatımda verdiğim en doğru kararın bu olduğunu biliyordum.

Ben, artık Baturalp’in Deva’sıydım. Ve o da, benim sonsuz yuvam.

 

Bölüm sonu

Bu bölümde mutlu sonla bitsin istedim.

Sizce devanin aldigi büyük karar ne...

Lütfen yorum yapmayı unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendimize iyi bakınnn 🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Lütfen kitabımı takip etmeyi unutmayın...

Bölüm : 13.03.2025 14:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...