Helikoptere bineli dakikalar olmuştu ama bana saatler, hatta günler gibi geliyordu. Elimi sımsıkı tuttuğum, canımın diğer yarısı, sevdiğim kadın kollarımdaydı. Solgun yüzü, kapanan yeşil gözleri, savrulmuş saçları... Onu böyle görmek içimi paramparça ediyordu. Ömrüm boyunca hiç böyle korkmamıştım. Eğer yerde yatan ben olsaydım, belki de bu kadar acı çekmezdim. Ama şimdi, nefes almaya bile korkar gibiydim. Ellerim titriyordu, parmaklarım onun avuçlarından bir an bile ayrılmıyordu.
Belki yüzlerce askere sözüm geçmişti, korkusuz bir adamdım ama şu an sadece sevdiğim kadını kaybetmekten korkuyordum.
Helikopter yere iner inmez, onu bekleyen ambulansa taşıdık. Yanımda Bahar da vardı, o da ağır yaralıydı ama gözüm sadece Deva’nın üzerindeydi. Kalbim sanki göğüs kafesime sığmıyordu. Hastanenin kapısından içeri girdiğimizde doktorlar hızla müdahale etmeye başladılar. Onu sedyeye yerleştirdiklerinde bir an bile elini bırakmadım.
Ameliyata götürülmeden önce başucunda durdum, saçlarını usulca topladım. O kadar güzellerdi ki… Onlara dokunmaya bile kıyamazken, şimdi kan içinde kalmalarına dayanamıyordum. Yanağını nazikçe okşadım, belki hissetmiştir diye. Ama yüzünde tek bir kıpırtı bile yoktu.
Sedyeler içeri alınırken kapıda kalakaldım. Ellerim yumruk oldu, ne yapacağımı bilmiyordum. Tam o sırada bir el omzuma dokundu. Güven’di.Gözleri endişeyle doluydu ama o, benden daha güçlü durmaya çalışıyordu.
Güven derin bir nefes aldı, sesi titriyordu ama güçlü görünmeye çalışıyordu:
“Abi, Ablam güçlüdür. O buradan sağ salim çıkacak. Bunu sen de biliyorsun, değil mi?”
Gözlerimi ona çevirdiğimde ilk kez onu bu kadar çaresiz gördüm. Kardeşini kaybetme korkusu gözlerinde parlıyordu. Ama belli etmemek için kendini zorluyordu.
“Biliyorum, Güven… İlk defa elimden hiçbir şey gelmiyor. O sedyenin üstünde nefessiz yatarken ben hayatta nasıl kalırım bilmiyorum…”
Güven, gözlerini sıkıca kapattı, yumruklarını sıktı. Sonra başını kaldırıp gözlerimin içine baktı:
“Sen Baturalp’sin! askersin komutanısın! Soğuk kanlı olmak zorundayiz. Simdi Deva’nın sana ihtiyacı var. Burada dik duramazsan, o çıktığında yanında nasıl duracaksın?”
Bu sözleri işittiğimde, bir an için kendime geldim. Haklıydı. Şimdi yıkılırsam, Deva gözlerini açtığında ona nasıl umut olacaktım?
Tam o sırada, timden diğerleri de hastaneye varmıştı. Mert, Can, Baki , Zeynep,ve Nazlı… Hepsi ameliyathane kapısında perişan haldeydi.
Mert gözlerini yere dikmiş, endişeli bir şekilde söylendi:
“Komutanım, Deva komutanım pes edecek biri değil. O bizim Deva’mız! Senin gibi bir adamı bırakıp gitmez. Savaşacak, biliyoruz.”
Can iç çekerek araya girdi:
“Komutanım, hepimize güç veren sizsiniz. Şimdi, o güç deva komutanima lazım.”
Nazlı ise sustu, sadece gözleri dolmuş halde başını salladı. O da en az bizim kadar korkuyordu ama kelimeler boğazına düğümlenmişti.
Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Sonra başımi kaldırip , ameliyathanenin ışığına baktım. İçeride ne olduğunu bilmiyordum ama tek bildiğim bir şey varsa oda deva'nin bana ihtiyacı olduğuydu…
Saatler geçti… elim kapının kolunda kaldı. O ışık söne ne kadar, bir adım bile geri atmayacaktım
Saatlerdir aynı yerde dikiliyordum. Ameliyathane kapısının üzerindeki kırmızı ışık hâlâ yanıyordu. Zaman durmuş gibiydi. Ne bir ses, ne bir hareket… Kalbim kafesinden çıkacak gibi çarpıyordu ama hiçbir şey yapamıyordum. İlk kez çaresizdim.
Tam o anda, ameliyathane kapısı açıldı. İçeriye nasıl dalmak istediğimi ancak kendim biliyordum. Ama ayaklarım beton gibi yere çakılı kalmıştı. İçeriden çıkan doktor, yüzünde hiçbir ifade olmadan maskesini indirdi ve ciddi bir sesle konuşmaya başladı.
“Deva’nın ameliyatı başarılı geçti. Kurşunu çıkardık ama...”
Bir an nefesimi tuttum. “Ama” kelimesini duymaya bile tahammülüm yoktu. Ellerimi yumruk yaparak zorla sordum:
“Ama ne, doktor?!”
Doktor derin bir nefes aldı, bakışlarını kaçırarak devam etti:
“.Kan kaybı çok fazlaydı ve uzun süre bilinçsiz kaldı. Şu an komada. Ne zaman uyanacağına dair kesin bir şey söyleyemiyoruz.”
O an dünya başıma yıkıldı. Yüzüne sertçe baktım, sanki söylediklerini geri almasını bekliyordum.
“Hayır… Hayır, öyle şey olmaz! Deva güçlüdür, hemen uyanacak! Böyle aylarca yatacak biri değil!” dedim, sesim titriyordu.
Doktor derin bir nefes alıp başını iki yana salladı:
“Bunu umuyoruz. Ama bilincinin ne zaman açılacağını kimse bilemez. Yarın da olabilir, haftalar sonra da. Yada hiç bir zaman uyanmayada bilir. Bütün mesele beyninin ne kadar direnç göstereceği.”
Sarsıldım. Duyduğum en kötü cümle buydu. Bilmediğim bir tarihe kadar onu böyle görecektim. Konuşmadan, gözlerini açmadan…
Doktor devam etti:
“Bu süreçte en önemli şey onun yanında olmanız. Onunla konuşun, ona dokunun. Beyin, dış dünyadan gelen uyaranlara tepki verebilir. Sevdiklerinin sesini duymak iyileşme sürecini hızlandırabilir.”
Gözlerimi sıkıca kapatıp dişlerimi gıcırdattım. Bütün bunlar bana o kadar yabancıydı ki… Yaralı bir askeri sırtlanıp çatışma alanından çıkarabilirdim, düşman hattına dalıp ölümü göze alabilirdim ama sevdiğim kadının gözlerini açması için sadece beklemek zorundaydım. Ve bu, yapabileceğim en zor şeydi.
Güven’in sesi fısıltı gibi çıktı:
“Abi… Deva uyanacak, biliyorum. O bizi bırakmaz.”
Mert ellerini sıktı ,gözleri doluydu ama belli etmemeye çalışıyordu:
“Deva komutanının bize bir borcu var, komutanım. Bizi bırakıp gitmek gibi bir hakkı yok!” dedi, sesi titremişti.
Can da derin bir nefes aldı, sinirle gözlerini sildi:
“Ne zaman uyanacağı belli değilse, biz de onun başında bekleriz! Her an yanında oluruz.”
Nazlı, boğazındaki düğümü yutkunarak çözdü ve kısık bir sesle konuştu:
“Baturalp komutanım , o senin için savaşırdı. Şimdi sıra sende. Onun için savaş!”
Bu sözler beni silkeledi. Ellerimi sıkıp başımı kaldırdım. Evet… Deva benim için savaşırdı. Birlikte nice ölümcül görevler atlattık, beni yüzlerce kez korudu. Şimdi, onun bana ihtiyacı vardı. Ben de onun yanında olacaktım.
Onu, gözlerini açanakadar bir an bile yalnız bırakmayacaktım.
Dört Gün Sonra…
Dört gündür hastanenin bu soğuk odasında, başında bekliyordum. Ne zaman gözlerini açacağını bilmiyordum, ama her dakika göz kapaklarında bir kıpırtı arayarak gözlerine bakiyordum. Yüzüne baktıkça içimde büyüyen o korkuyla savaşmaktan yorulmuştum.
“Dört gün oldu, Deva…” diye fısıldadım, parmaklarım onun avuçlarına sarılmış halde. “Beni hiç böyle bırakmamıştın.”
Gözlerimi kapatıp içimde biriken tüm duyguların beni ele geçirmesine izin verdim. Artık tutacak gücüm kalmamıştı.
“Sana hiç anlatmadım, biliyor musun? Herkes beni korkusuz sanıyor. Ama ben sadece seni kaybetmekten korktum, Deva. İlk defa seni kaybedecekmişim gibi hissettim. İlk defa, ölecekmişim gibi…”
Ellerini avuçlarımın arasına aldım, başımı onlara yasladım. Nefesi bile belli belirsizdi.
“Hani bana ‘senin kalbin taştan’ derdin ya… O taş dört gündür paramparça, Deva. Her gün, her saat biraz daha dağılıyorum. Bana bunu yapma. Aç gözlerini.”
Sustum, bir süre yüzüne baktım. “İlk karşılaştığımızda nasıl öfkeliydin bana hatırlıyor musun?” diye fısıldadım. “O gün, beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştın. Ama başaramadın. Çünkü ben seni ilk gördüğümde anlamıştım, Deva… İçimde bir yerde hep sen vardın. O gün bilmiyordun ama benim ruhum seni tanıyor gibiydi. Seni çok seviyorum. Uyan be kurban olayım uyan artik. Uyan yine kız bana yeterki o yeşil gözlerine bir kez daha bakayım, bir kez daha sesini duyayim.”
Gözlerimi sıkıca kapattım, nefesim titriyordu artık.
“Sana âşık oldum, Deva. Senin gülüşüne, inatçılığına, gözlerindeki ışığa… Ben ilk defa kendimi birine ait hissettim ve o kişi sensin. Sensiz kalamam, Deva. Bunu bana yapamazsın. Beni sensiz bırakma. Lütfen…”
Başımı yatağın kenarına yasladım, artık her şeyim tükenmişti. Ama tam o anda, parmaklarımın içinde bir kıpırtı hissettim.
İçimde bir anlığına fırtına gibi bir umut esti. Başımı hızla kaldırdım. Elimi biraz daha sıktığını fark ettim.
“Deva?” dedim, nefesimi tutarak. “Beni duyuyor musun?”
Göz kapakları titredi. Sonra… yavaşça aralandı. O güzel yeşil gözleri, dört gün sonra ilk kez bana baktı.
“Ba—Baturalp…” diye fısıldadı kısık bir sesle.
O an, dünyamı geri kazandım. Ellerini daha da sıktım, gözlerim dolmuştu ama umurumda bile değildi.
“Canım…” dedim titreyen sesimle. “canimin içi. Birakmadin beni .”
Gözleri dalgın, sesi hâlâ çok cılızdı ama dudaklarının kenarında belli belirsiz bir tebessüm vardı.
“Seni bırakır mıyım hiç binbasi, benden kurtulmak kolay mı? sansin.”
İşte o an… Hayatımın en güzel anıydı.
Bölüm sonu....
Bölüm nasıldı canlarim.....
Lütfen yorumlarinizi bekliyorum lütfen....yorum yapmayı unutmayinnn...
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakınnn....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |