Deva’nın Anlatımı
Beni sürükleyerek pis kokulu, nemli bir hücreye attılar. Ellerim arkadan sıkıca bağlanmış, bileklerim neredeyse morarmıştı. Sol gözüme yediğim darbe yüzünden görüşüm bulanıktı ama umurumda bile değildi. Tüm bunların sebebini bilmiyordum ama içimde garip bir his vardı. Bu, basit bir esir alma meselesi değildi.
Başımdan aşağı çürük beton kokusu sızan tavanı izlerken kapı sertçe açıldı. İçeri uzun boylu, sakallı bir adam girdi. Arkasında iki kişi daha vardı. Ellerinde bir dosya taşıyorlardı. Adam, kayıtsız bir ifadeyle yanıma yaklaştı, diz çökerek gözlerimin içine baktı.
"Seni neden buraya getirdiğimizi merak ediyorsun, değil mi Yüzbaşı?"
Sessiz kaldım. Sadece dişlerimi sıktım.Gözlerim , bir avcının sabrını taşıyordu.
"Bizim aradığımız kişi sen değilsin aslında. Ama seni ona ulaşmak için kullanacağız."
Gözlerimi kıstım. Kimden bahsediyordu?
Adam dosyayı açtı ve önüme bir fotoğraf attı.
Donup kaldım.
Fotoğrafta bir kadın vardı. Saçları eskisine göre daha kısa, gözleri yorgundu. Ama o yüz… O gözler…
Bahar.
Kalbim, göğsümde paramparça oldu.
"Hayır… Bu olamaz."
Bu bir oyun olmalı. Bahar ölmüştü. Yıllar önce. Mezarı bile vardı.
Ama fotoğraf…
O yaşıyor muydu?
Beni içten içe yakan öfke, şimdi bir volkan gibi patladı.
"Yalan söylüyorsunuz! Bahar öldü! Onu kendi ellerimle toprağa verdim!"
Adam alaycı bir kahkaha attı.
"Öyle mi? Bahar yaşıyor, Yüzbaşı. Seni kendinden ve tehlikeden uzak tutmak için öldüğünü söyledi. Latif onu ağır yaraladı ama ölmedi. O, Dinçer ile iş birliği yaptı. Dinçer, onu öldürdüğünü söyledi ama Bahar yaşıyor. Kendinin ve senin hayatına karşılık elinde çok önemli bilgiler var."
Sarsıldım ama belli etmemeye çalıştım.
Bahar… Yaşıyordu. Ama neredeydi? Yıllarca beni neden aramadı? Neden öldü süsü verdi?
Öfkem içimde büyüyordu. Ama bu adamlara zaafımı göstermeyecektim.
Adam gözlerimi süzdü. Sonra başını hafifçe yana eğdi.
"Bahar büyük bir sır taşıyor. Örgütün en derin bilgilerini alıp ortadan kayboldu. Ve sen… Sen onun en büyük zaafısın, Deva Yüzbaşı."
O an anladım.
Beni Bahar’ı bulmak için kaçırmışlardı.
Dişlerimi sıktım. Kollarım iplerin arasında gerildi.
"Size onun öldüğünü söyledim! Bahar öldü, anladınız mı?!"
Adam gözlerini kıstı.
"Zaten yaşadığını bildiğini sanmıyoruz. Ama emin ol, çok geçmeden senin için ortaya çıkacak."
Başımı kaldırıp onu öfkeyle süzdüm.
"Bahar öldü. Eğer yaşıyorsada umrumda değil. Ben onu yıllar önce gömdüm topraga."
Adamın yüzüne bir gülümseme yayıldı. Eğildi, gözlerimin içine bakarak alçak bir sesle fısıldadı:
"Öyle mi? Peki, ya o seni hâlâ seviyorsa?"
Tüm vücudum dondu. O an adam emir verdi.
İlk darbe kaburgama geldi. Sonra bir tane daha. Nefesim kesildi ama yere düşmedim.
Ciğerlerimden bir çığlık koptu ama kendimi tuttum.
Adam bıçağı eline aldı. Soğuk metal, koluma hafifçe bastırıldı.
"Hadi bakalım, Yüzbaşı. Bahar’ı bulmamıza yardım edecek misin?"
Kanım damlarken, dişlerimi sıktım ve fısıldadım:
"Beni öldürebilirsiniz… Ama asla bir insanın hayatı için sizinle pazarlık yapmam."
Adam başını eğip güldü.
"O zaman acıya hazır ol."
Ve bıçak, derime daha derin gömüldü.
Buradan dakikalar içinde kurtulabilecek güce sahiptim. Ne ellerime bağladıkları ip nede işkenceleri beni durdura bilirdi. Ama herşeyi öğrenmem için burada biraz daha kalmam gerekiyordu.
Beni bir odaya kilitlediler. Ellerim arkadan bagli kir pas içinde kum çuvalı gibi yatağa fırlattılar.
Tabiki onların unuttuğu birşey vardı. Ben özel kuvvetlerin en iyi askerinden biriydim. Ben deva yüzbaşı ellerimi çözmek benim icin çocuk oyuncagiydi. Ama Nazli' ya zarar gelmesin diye yapmıştım herşeyi. Orada yapabileceğim en küçük hata nazlı ve bebeğin hayatını riske atabilirdi. Buradan kurtuldugumda bunların canına okuyacaktim.
Ama şimdi düşünmem gereken başka birşey vardı. Bahar gerçekten yaşıyor olabilir miydi???
Baturalp’in Anlatımı
Tam 5 saat 12 dakika olmuştu.
Nazlı, Deva’nın kaçırıldığını söylediğinden beri.
Yeri göğü ayağa kaldırmıştım. Timdeki herkesi toplamış, karargâhta toplanma emri vermiştim.
"Bulun Deva’yı!"
Deliye dönmüştüm.
Bütün yetkili komutanlardan tam yetki almış, her yere arama emri çıkarmıştım. Ama hiçbir iz yoktu.
Deva’yı götürdükleri araç, bir kilometre ötede terk edilmiş hâlde bulunmuştu.
Hiçbir iz yoktu.
Ama ben öfkemle her yeri didik didik ediyordum.
Canım yanıyordu.
Nazlı’nın sesi kulaklarımda çınlıyordu:
"Eğer bana bir şey olursa demişti sevdiğim kadın Nazli'ya.. eğer ona birşey olursa nasıl yaşardım ben.
Bu cümle beynimde yankılanıyordu.
Daha akşam nişanlanmıştık. On gün sonra evlenecektik.
Birkaç saat önceye kadar dünyanın en mutlu adamıydım.
Şimdi ise berbat bir hâlde.
Ellerimi dağılmış saçlarıma götürdüm, yere çöktüm.
Kimse beni böyle görmüş umurumda değildi.
Canım yanıyordu.
Gözlerim kan çanağına dönmüştü. İki damla yaş, parkeye düştü.
Sonra…
Ayağa kalktım.
Masanın üzerindekileri yere savurdum.
Duvara yumruğumu geçirdim.
Deva güçlüydü. Kendini koruyabilirdi.
Ama bazen…
Bazen elimizden bir şey gelmezdi.
Ya ona bir şey yaptılarsa?
Baki içeri daldı.
"Komutanım! Bulduk!"
Başımı hızla kaldırdım.
"Nerede?! Çabuk söyle!"
"Şehir dışında, bir depoda!"
Güvenliğimiz için hepinizin saatlerimize taktırdığımız takip cihazı devreye girmişti.
"Hemen çıkıyoruz!"
Silahlar alındı. Çelik yele
kler kuşanıldı.
Ve yola çıktık.
Bu yolculuk bir ömür gibi geliyordu.
Ama Deva’ya ulaşana kadar durmayacaktım.
Ve onu bulduğumda taş üstünde taş bırakmayacaktım.
Bölüm sonu....
Arkadaşlar sizden rica ediyorum yorum yapmayı unutmayın. Gerçekten emek vererek yazıyorum lütfen sizde bana destek olup yorum ve beğeni yapın sizden rica ediyorum.....
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın....
🥹🥹🥹🥹
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |