Bir Gün Sonra
Sabaha karşı telefonun keskin sesiyle uyandım. Uyku sersemliğini üzerimden atamadan ekrana baktım: Acil Görev Emri. Özel bir operasyon için derhal karargâha gitmemiz isteniyordu. Saat henüz beş bile olmamıştı. İçimde garip bir his vardı; uzun zamandır operasyona çıkmamıştım ve bu, sıradan bir görev gibi görünmüyordu.
Hızla üzerimi giyindim, ekipmanlarımı hazırlayıp evden çıktım. Sabahın sessizliği içinde soğuk hava yüzüme çarptığında derin bir nefes aldım. Görev moduna girmiştim artık. Arabaya atlayıp karargâha doğru sürdüm. Oraya vardığımda herkes çoktan toplanmıştı, anlaşılan en son gelen bendim.
Toplantı odasına girdiğimde yeni gelen Albay ve Baturalp operasyonun detaylarını anlatıyordu. Harita üzerinde işaretlenmiş bir bölge vardı: Düşman hattının ortasında kalan timimiz için acil bir kurtarma operasyonu. Telsiz bağlantısı kesilmişti ve büyük ihtimalle pusuya düşmüşlerdi.
Plan hızlıca hazırlandı, herkes son hazırlıklarını yaptı ve tam teçhizat helikoptere bindik. Helikopterin motor sesi yükselirken gözlerim ekibin arasında bir noktaya takıldı. Güven… Yanında Zeynep vardı, ama ikisi de birbirine doğrudan bakmaktan kaçınıyordu. Aralarında garip bir gerginlik vardı. Bu işe el atma zamanı gelmişti. Kaş göz işaretleriyle Güven’e “Öne bak” der gibi bir uyarıda bulundum.
Yanımda oturan Baturalp’in bakışlarını üzerimde hissettim.
" Deva, iyi misin? Sanki bir şey var ama söylemiyorsun. Hissediyorum."
Başımı hafifçe sallayıp kısa bir cevap verdim:
" İyiyim binbaşım, bir sıkıntı yok."
Konuyu uzatmadan dışarıya çevirdim gözlerimi. Uçsuz bucaksız bulutlar… Onları izlemek her zaman bana huzur verirdi. En özgür olduğumu hissettiğim yer gökyüzüydü. Ama şimdi o bulutların altında bir yerde, ölümle burun buruna bekleyen arkadaşlarımız vardı.
Yaklaşık bir saat sonra operasyon bölgesine vardık. Helikopter alçaldıkça yerdeki manzara netleşti. Operasyon yerine biraz mesafede olan yerde helikopterden indik ve operasyon yerine yürüyerek geldik.
Tuzak. Telsiz bağlantısı kesilen tim pusuya düşmüştü ve onları çevreleyen düşman unsurlarının sayısı oldukça fazlaydı. Çatışma aniden patlak verdi.
Siper alır almaz silahımı omuzladım, seri atışlarla ilerlerken ekibin konumunu kontrol ettim. Güven ve Nazlı yanımdaydı. Herkes taktiksel bir şekilde ilerliyordu ama düşman yoğun ateş altına almıştı bizi.
Tam o sırada Baturalp’in sesi çınladı:
"YATIN! BOMBA!"
Refleksle Nazlı ve Güven’i yere yatti. Ben ise kendimi korunaklı bir alana attım. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Geçici sağırlık. Tüm sesler boğuk geliyordu. Savaş alanı bulanıktı, sadece silah ateşlerinin gökyüzüne yükselen alevlerini seçebiliyordum.
Sonra… İki el silah sesi.
Bulanık görüşümle yanımda bir gölge düştüğünü fark ettim. Başımı çevirdiğimde Nazlı.
" Nazlı!"
Sesimi duyabiliyor muydum? Yoksa sadece içimden mi bağırıyordum bilmiyordum. Kulaklarımda çınlamalar devam ediyordu. Güven ve Can anında yanımıza geldi. Can’ın yüzü bembeyaz olmuştu. Ağzından çıkan kelimeleri tam olarak duyamıyordum ama dudaklarını okuyabiliyordum:
"Nazlım! Aç gözlerini! Lütfen!"
Nazlı’nın kanı toprağa karışıyordu. İki mermi isabet etmişti ve durumu kritikti. Operasyonu tamamlar tamamlamaz onu hastaneye yetiştirdik.
Can öfkeden deliye dönmüştü. Mert ve Ahmet bile onu zapt edemiyordu. Kollarından tutmaya çalışıyorlar ama dağ gibi adamı durdurmakta zorlanıyorlardı. Öfkesi çaresizliğindendi.
Sedyenin üzerinde yatan Nazlı’nın elini bir an bile bırakmıyordu. Doktorun yakasına yapıştığında herkes donakaldı.
" Bana Nazlım’ı kurtar! Ne gerekiyorsa yap, benim canımı al ama onu yaşat! Bak ben hayatımda kimseye yalvarmadim ama sana yalvarıyorum ne olursun ne olursun kurtar nazlı mi. O olmazsa ben yaşayamam doktor elinden geleni yap lütfen kurtar onu"
"Elimizden geleni yapacagiz lütfen müsade edin" dedi doktor.
Sesindeki titremeyi bastıramıyordu. Gözleri dolmuş, nefesi düzensizleşmişti.
Doktorlar onu ameliyathaneye almak için harekete geçtiğinde Can, Nazlı’nın yanına eğildi. Ellerini tuttu, alnını onun eline yasladı.
"Dayan, kurban olduğum"…
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama farkında değildi bile. Sonra ellerinden birini Nazlı’nın karnına koydu.
" Bebeğimiz için dayan… benim için dayan ne olursun dayan benim cennet bahçem gül yüzlü sevdiğim. Beni yokluğunla sınama eğer sana birşey olursa bende gelirim yanına"
Bebeğimiz?
Herkes olduğu yerde dondu. Nazlı hamile miydi?
Can, sarsılarak devam etti:
"Bak, sana söz veriyorum… Eğer buradan el ele çıkarsak, bana o güzel gözlerinle bakıp yine bıcır bıcır konuşursan, kimsenin hayal bile edemeyeceği bir evlilik teklifi edeceğim. Sana hep güzel şeyler söylememi istiyorsun ya… Sana söz, Nazlım. Sen iyileş, en güzel sözleri sana söylemezsem adam değilim".
Nazlı'nin o hiç gururla taşıdığı hep onunla giydiği üniforması kan içindeydi.
Can sedye ile ameliyat haneye giren Nazlı'nin arkasından yürüyüp en arkada giden doktorun kolundan tuttup çaresizce gözlerine baktı" doktor istersen benim canımı al ama lütfen bebeğimle nazlima birşey olmasına izin verme lütfen ben onlar olmadan yaşayamam tek umudum tek çaresizliğim onlar benim." Can eli ile gözünün yaşını silip geri çekildi.
Ameliyathanenin kapısı kapandığında Can olduğu yere yığıldı. Ellerini saçlarına götürüp başını eğdi, kimse ona yaklaşmaya cesaret edemedi. Koca adam sessizce ağlıyordu.
Güven usulca yanına çömeldi, elini omzuna koydu.
" O güçlü bir kız. Dayanacak."
Hastane koridorları sessizlikle doluydu. Zaman durmuş gibiydi. Nazlı,Can ve… doğmamış bebekleri ölümle yaşam arasındaki ince çizgideydi.
Bölüm sonu.....
Arkadaşlar lütfen beğeni ve yorum yapmayı unutmayın .....
Sizce nazlı ile bebeği kurtula bilecek mi???
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |