30. Bölüm

30. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

Bir an için geçmişin tüm anıları gözlerimin önünden geçip gitmişti. O anı yaşarken her şeyi hatırladım ama artık geriye dönüp bakmaya niyetim yoktu. Geçmişin yıkıcı acılarına hapsolmak, beni daha da zayıf yapardı. O yüzden, tüm o anılara veda ettim ve sadece tek bir şey düşündüm: İntikam.

Dışarıda rüzgar kesilmişti. Her şey susmuştu, sanki dünyanın tüm sesleri bir an için yok olmuş gibiydi. Adımlarımın yankısı, kaldırım taşlarında derin bir yankı yapıyordu. Şehir ışıkları uzakta parlıyor, ama ben karanlıkta, gölgelerde kaybolmuş bir figür gibi ilerliyordum. Her adımda içimdeki öfke büyüyordu.

Telefonum tekrar tekrar çaldı. Arayan Baturalp’ti.

Telefonu açmadan önce derin bir nefes aldım. O an, sadece kendi iç sesimi duydum. O, beni tanıyordu, ne kadar ileri gidebileceğimi, ne zaman bir çizgiyi aşabileceğimi.

Telefonu açtım.

“Deva, neredesin?” Baturalp’in sesi sakin ama kararlıydı. O, benim düşüşümü izlemek istemiyordu. Ama ben… ben artık her şeyden öteye gitmiştim. Bir kez daha dönmeyecektim.

“Baturalp, geri dönmemi bekleme,” dedim, sesim boğuk ve sert çıkıyordu. “Dinçer’i buldum. Her şey bitti.” şimdi herşeyi bitirmek için gidiyorum bunun bir dönüşü asla yok"

Bir an sessizlik oldu. Baturalp’in ne düşündüğünü biliyordum. O, benim karanlık tarafımı görmüş, ama bu kadarını tahmin etmiyordu.

“Bunu tek başına yapamazsın, Deva. Bunu yaparsan, her şeyin sonu olur. Senin için değil sadece, diğer herkes için de.”

Baturalp’in söyledikleri bir yerlerde kulağımda çınlasa da, içimdeki karanlık onu boğuyordu. “Bunu yapmam gerek. Ne olursa olsun. Bunu sadece ben yapabilirim.”

Telefonu kapatmadan önce Baturalp, bir kez daha seslendi. “Sakın yapma, Deva. Seni kaybetmek istemiyorum.”

Ve bir kez daha, geçmişin bütün yüklerini ardımda bırakıp, adımlarımı karanlık geceye yönelttim. Bu gece bitmeyecekti.

Kendimi, her şeyi ardımda bırakırken, içimde sadece bir his vardı: Artık bu savaşı kazanmıştım. Dinçer’in hayatını sona erdirmek, ona olan nefreti içimdeki yangını bir an olsun söndürmüştü. Ama biliyordum ki, gerçek intikam sadece bu değildi. Bu sadece başlangıçtı.

Hızla ilerlerken, bir anda karşımdan bir araba geldi. Arkadan gelen ışıklar, gözlerimi kamaştırdı. Ama ben hiç tereddüt etmedim. Araba durduğunda, kapı açıldı. Baturalp’in endişeli bakışlarını görünce, bir anlık kalbimdeki öfke dindi. Ama tek bir cümleyle o duyguları yeniden alevlendirdim.

“Bunu yapmak zorundayım,” dedim. “Bunu yapmazsam, kendi içimde kaybolurum.”

Baturalp derin bir nefes aldı ve başını eğdi. “Bunu yapmaya kararlı mısın?”

Evet, kararlıydım." Dinçer öldü. Şimdi sıra geride kalanlarda." Dedim.

Baturalp’in gözleri, yüzüme bir savaş alanına bakar gibi bakıyordu. İçinde beni durdurmaya çalışan bir adam vardı, ama aynı zamanda kararımı gördüğü anda bunu değiştiremeyeceğini bilen biri.

"Eğer bunu yapacaksan, yalnız yapmayacaksın," dedi.

Soğuk hava yüzüme çarptığında Baturalp' e döndüm

"Beni durdurmaya mı geldin, yoksa yanımda mısın?" diye sordum.

Baturalp’in çelik gibi bakışları üzerime kilitlendi. "Yanındayım, Deva. Ama bunu bir infaza çevirmeyeceğiz. Doğru olanı yapacağız."

İçimdeki öfke, sağduyuyla çarpıştı. Ellerimi yumruk yaptım. "Doğru olanı yaptığımda, bu adamlar yaşamaya devam ederse… O zaman her şeyin bir anlamı kalır mı?"

Baturalp, elini omzuma koydu. "Öldürmek, seni kurtarmaz. Ama adalet kurtarır."

Adalet. O kelimeyi duymak bile içimde bir şeyleri paramparça etti. Ama haklıydı. Bunun intikam değil, hesaplaşma olması gerekiyordu.

Bir anlığına nefes aldım ve başımı salladım. "O zaman işi bitirelim."

Baturalp, silahını kontrol etti ve telefonunu çıkardı. "Çocukları çağırıyorum. Bu gece her şey bitecek."

İki saat sonra... Yerlerini bulup pusuda beklemeye başladık.

Siyah bir minibüs, terk edilmiş bir depoya yaklaşırken farlarını kapattı. İçinde beş adam vardı. Hepsi silahlıydı, hepsi hazırlıklıydı.

Ve biz de hazırlıklıydık.

Çatının köşesinde, Baturalp’in sesi kulaklığımdan yankılandı. "Üç adam içeri girdi. Diğer ikisi kapıda bekliyor. İyi misin?"

"Her zamankinden daha iyiyim," dedim.

Silahımı susturucu takılı halde kaldırdım. Bir gölge gibi aşağı süzüldüm. İlk adamın arkasına geçtiğimde, ağzını kapattım ve sessizce yere bıraktım. Baturalp, diğerini halletmişti bile.

Şimdi sıra içeridekilerdeydi.

Depoya sessizce girdik. Üç adam masanın etrafında, ağır çelik kasanın içinde sakladıkları şeyleri kontrol ediyordu. Belgeler, para, silahlar.

Ve Dinçer’i koruyamayan, ona ihanet eden adamlar.

Baturalp’le göz göze geldik. Plan belliydi.

İlk mermiyi ben sıktım. Tavana. Kuru bir yankı odada yükseldi. Adamlar hızla döndü ama iş işten geçmişti.

"Eller havaya!" diye bağırdı Baturalp.

Üç adamın elleri silahlarına gitti, ama biz daha hızlıydık. İkisini anında yere serdik. Son adam, gözleri korkuyla açılmış şekilde geriledi.

"Bunu yapmayın!" diye bağırdı.

Yavaşça yanına yaklaştım. "Dinçer öldü geride kimler var . Şimdi, sırada kimler var söyle lan bana ?"

Adam bir şey söylemeye çalıştı ama kelimeler boğazında düğümlendi.

"Ya şimdi konuşursun," dedim ve susturucuyu alnına dayadım, "ya da bir daha fırsatın olmaz."

Adam titredi. Gözleri sağa sola kaçtı, kurtulacak bir yol arıyordu ama bulamayacağını biliyordu.

"Söyleyeceğim!" dedi titrek bir sesle. "Ama beni koruyacağınıza söz verin."

Baturalp yanımdan geçti. "Söz mü? Senin gibiler için söz yok."

Adam yutkundu. Sonunda, nefesini vererek başını eğdi.."

"Şahin karaca" dedi

Baturalp gözlerini kıstı. "Şahin karaca ha?"

Depodaki sessizlik, yalnızca üç adamın ağır nefesleriyle bozuluyordu. Baturalp gözlerindeki öfke ile etrafa bakıyordu.

"Şahin karaca nerede?" diye sordum, silahımı indirerek.

Adam gözlerini yere dikti. "Bilmiyorum."

Baturalp, kaşlarını çattı. "Yanlış cevap."

Adam yutkundu, alnında ter damlacıkları parlıyordu. "Gerçekten bilmiyorum! Şahin karaca’nın izini sürebilen kimse yok. O, gölgelerde yaşar. Ama… Ama bir bağlantı noktası var!"

İşte şimdi dinliyordum.

"Konuş," dedim.

Adam başını salladı. "Şehir dışında, eski bir maden sahası var. Orada bazı toplantılar yapılıyor. Ama oraya girmek imkânsız. Ağır silahlı adamlar, güvenlik sistemleri… Ve eğer şahin karaca gerçekten oradaysa, en iyi adamları da yanında olur."

Baturalp bana baktı. Bakışları, "Bu çok büyük bir şey, Deva," diyordu. Ama ben zaten kararımı vermiştim.

"Gidiyoruz," dedim.

Baturalp kollarını kavuşturdu. "Sadece ikimiz mi?"

"Hayır," dedim. "Bu gece, bir orduyla gideceğiz."

İki saat içinde, karargâha dönmüştük. Komutanımız yarbay Hakan, dosyaları elinde tutarken kaşlarını çatıyordu.

"Bu işin içine girmemelisin, Deva," dedi ciddi bir sesle. "Şahin karaca ,öyle kolay bir hedef değil. Onun arkasında kimler var, bilmiyoruz."

Baturalp ileri çıktı. "Ama ne yaptığını biliyoruz. Bu adam, devletin içindeki hainlerle iş tutuyor. Eğer şimdi harekete geçmezsek, daha da büyüyecek."

Yarbay bir süre düşündü, sonra gözlerini bana dikti. "Bunu kişisel bir meseleye çevirmediğinden emin misin, Deva?"

Bunu sormakta haklıydı. Ama ben cevabımı çoktan biliyordum.

"Bu sadece benim savaşım değil," dedim. "Ama ben bu savaşın en önünde olacağım."

Yarbay derin bir nefes aldı ve masaya hafifçe vurdu. "O halde, ekibinizi toplayın. Bu gece, Şahin karaca’nın kökünü kazıyacağız."

Operasyon ekibi hızla hazırlanıyordu. Görev planı belliydi: Dört ekip halinde maden sahasına sızacak, güvenliği etkisiz hale getirecek ve şahin karaca’yı ele geçirecektik.

Baturalp, çelik yeleğini giyerken bana baktı. "Bu işin dönüşü yok, Deva. Oraya girersek, ya Şahin karaca’yı alırız ya da bu iş bizim için oradan cikamayiz."

Susturucumu silahıma takarken ona baktım. "O zaman ya kazanacağız ya da hiç var olmamış gibi kaybolacağız."

O gece, gölgeler içindeki en büyük düşmanımıza doğru yola çıktık. Ve biliyordum ki, bu savaş bittiğinde hiçbirimiz eskisi gibi olmayacaktık.

Gece, sessizliğin ve ölümün gölgesinde şekilleniyordu. Ay ışığı, üzerimize mezar taşı gibi düşerken, karanlık gölgeler arasına saklanmış bir yemin gibiydik. Bu gece burada ya zafer kazanılacak ya da her şey cehennemin en dibine sürüklenecekti.

Dinçer öldü. Ama bu sadece başlangıçtı.

Şimdi, ardında kalanları temizleme zamanıydı.

Araçlarımız, maden sahasının beş kilometre yakınına park etti. Motorları susturduğumuz anda, ölümcül sessizlik hâkim oldu. Önümüzde, dikenli tellerle çevrili geniş bir alan vardı. Burası, onların saklandığı yerdi. Kaçacak hiçbir yerleri yoktu.

Baturalp yanımda durdu, gözlerini arazide gezdirirken sesini alçalttı. “Bunu bitireceğiz, değil mi?”

Elimdeki susturuculu silahı kavradım. “Bitireceğiz.”

Ekibe döndüm. "Herkes hazır mı?"

Telsizden kısa ve net cevaplar geldi. "Hazırız, Komutanım."

Gözlerimi kıstım. "Hadi öyleyse, hayaletler gibi ilerleyelim."

İleri ekip, gölgeler gibi hareket ederek ilk nöbetçileri sessizce etkisiz hâle getirdi. Adamlar, ne olduğunu anlamadan yere yığıldı. Bıçak darbeleri, silah sesinden daha hızlıydı bu gece.

Baturalp, telsiziyle diğer ekibe emir verdi. “Sol kanadı temizledik. Sağ kanat ilerlesin.”

İçeri sızdığımızda, kulübelerin arasından ilerlerken kimsenin fark etmediği birer gölgeydik. Ama içeride, bizi bekleyenler vardı.

"Dur," dedim fısıltıyla.

Termal dürbünü kaldırdım ve gördüm. Onlar da hazırlıklıydı. En az otuz adam, ana binanın içinde ve çevresinde konumlanmıştı.

"Bu bir tuzak," dedim dişlerimi sıkarak.

Baturalp başını eğdi. "Biliyorum. Ama bu gece geri dönüş yok."

Derin bir nefes aldım. "O zaman savaş başlasın."

Kapıyı tek hamlede kırdığımızda, içerideki adamlar silahlarına sarıldı. Ama çok geçti.

Baturalp'in tüfeği ilk mermiyi kustu. Ardından benim silahım konuştu.

Kan, demir kokusuna karıştı. Çığlıklar gecenin karanlığında kayboldu.

Dışarıda ise başka bir savaş başladı. Telsizden gelen sesler, timimin sıkıştığını söylüyordu.

"Komutanım! Sayıları çok fazla! Takviye lazım!"

Baturalp bana döndü. "Sadece birkaç dakikamız var."

Başımı salladım. "O zaman cehennemi serbest bırakıyoruz."

Birkaç dakika içinde, patlayıcılar yerleştirildi. Binanın içindeki adamları temizledikten sonra, son adımı attık.

"Hadi gidiyoruz!" diye bağırdım.

Baturalp, patlayıcının düğmesine bastı.

Ve geceyi saran büyük bir patlama, düşmanlarımızı tarihe gömdü.

Alevler gökyüzüne yükselirken, etrafa bakındım.

Savaş bitmişti. Ama içimde hâlâ yangın vardı.

Baturalp omzuma dokundu. "Artık bitti, Deva."

Ama ben sadece ileriye baktım.

"Hayır," dedim. "Bu daha başlangıç."

 

Bölüm sonu.

Hastayim onun için bölümleri gecikmeli olarak atıyorum eğer bir kusurum olduysa affola.

Bu bölümü yazarken kendimi asker gibi hissettim lütfen rica ediyorum yorumlarinizi ve beğenilerinizi eksik etmeyin

Keyifli okumalar...

Bölüm : 10.02.2025 21:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...