3. Bölüm

3. Bölüm

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

Tam gitmek üzereyken Baturalp kolumdan tuttu.

"Bekle, beraber gidelim. Timdekilere haber verdim, onlar karakola gelecek. Zaten Baki'nin ailesi yanında. Biz bir onu görüp hemen çıkalım yola," dedi.

"Emredersiniz, binbaşım," dedim.

Baturalp kaşlarını çattı. "Deva, burada komutanın değilim. Sadece Baturalp dersen sevinirim. Şu an sana emir vermiyorum," dedi.

Gülümsemeden edemedim. "Nasıl emredersiniz, Baturalp komutanım?"

Bana bakıp başını iki yana salladı. "Hasbinallah," diye söylendi.

Arabaya binip hastaneye doğru yola çıktık. Hastanenin kapısına vardığımızda Baki'nin eşi Zehra'yı kucağında bebeğiyle beklerken bulduk. Gözlerindeki yorgunluk ve hüzün içimi burktu.

Yanına yaklaşıp yumuşak bir sesle, "Sen Zehra olmalısın, Baki'nin eşi," dedim.

Kadın gözleri dolu dolu bana bakarak başını salladı. "Evet, benim. Siz de Deva Komutan olmalısınız. Baki, sizden çok bahsetti," dedi.

Gözüm kucağındaki küçücük, savunmasız bebeğe kaydı. Kalbimde garip bir sıcaklık hissettim. "Onu kucağıma alabilir miyim?" diye sordum.

Zehra hiç tereddüt etmeden bebeği nazikçe kollarıma bıraktı. Daha dün doğmuştu... Zehra, Baki'nin durumunu öğrenir öğrenmez hastaneden çıkıp buraya gelmişti. Küçücük bedeni, masumiyeti ve savunmasızlığı içimi sızlattı. Bebeği koklayıp yüzüne baktım. Simsiyah gözleriyle bana doğru baktığında içimde bir şeyler kırıldı. Elimi yanağına uzattım, o da minik parmaklarıyla işaret parmağımı sımsıkı kavradı.

Az kalsın bu bebek babasız kalıyordu... İçimde biriken duygu seline daha fazla engel olamayarak gözyaşlarım usulca süzülmeye başladı. Gözyaşlarım bebeğin minik ellerine damlayınca onu annesine geri verdim, kendimi toparlamam gerekiyordu.

Ciddi bir ses tonuyla, "Bu bebeğin adı ne?" diye sordum Zehra'ya.

Zehra hafifçe gülümsedi. "Adı Deva."

Baturalp ile göz göze geldik. Aynı anda, "Ne?!" diye tepki verdik.

Zehra gözleri parlayarak devam etti. "Baki kızımıza sizin adınızı vermek istedi. Sizden hep bahsederdi. Nasıl korkusuz, cesur olduğunuzu, kaç kez hayatını kurtardığınızı anlatırdı. ‘Benim kızım da Deva Komutanım gibi olsun, kimseye boyun eğmesin’ derdi," dedi.

Sözleri içime işledi. Boğazım düğümlendi ama duygularımı belli etmemeye çalışarak başımı hafifçe eğdim. Derin bir nefes alıp Zehra’ya döndüm.

"Dışarıda bekleyen askerlerimiz var. Bir şeye ihtiyacınız olursa hemen söyleyin. Biz burada olamayacağız, karakola dönmemiz gerek. Geçmiş olsun," dedim. Kadına sarılıp ayrıldım.

Karakola döndüğümüzde, ertesi sabah düzenlenecek operasyon için toplantı yaptık. Üst rütbelilerle görüştük, detayları inceledik. Baturalp, istihbarattaki tüm bağlantılarını arayıp bilgi aldı. Bu görev tehlikeliydi. İki tim sahada olacak, bir tim de karakolda her ihtimale karşı hazır bekleyecekti. Görev uzun süreceği için hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra dinlenmeye çekildik.

Ama uyku bana haramdı.

Gece yarısı bir sarsıntıyla uyandım. Nefes nefeseydim, alnımdan ve yüzümden terler süzülüyordu. Karşımda Baturalp duruyordu. Elindeki su bardağını uzattı.

"Biraz su iç, kendine gel. Yine kâbus görüyordun," dedi.

Doğrulup alnımdaki teri sildim. "Kusura bakmayın, binbaşım. Farkında değilim..."

Baturalp suyu elime tutuşturdu. "İç şunu ve sakinleş. Kaç kere seni böyle gördüm, Deva? İki yıldır ara ara kâbus görüyorsun. Ne yaşadın sen? Artık anlatmayacak mısın?"

Yutkundum. "Ben iyiyim, binbaşım. Uyusam iyi olacak, sabah erkenden görev var."

Baturalp gözlerini üzerime dikti ama bir şey demedi. Sadece başını sallayıp kapıyı çekerek çıktı. Ancak giderken arkasında bir cümle bırakmayı ihmal etmedi:

"Bu konu burada kapanmadı, Üsteğmen Deva. Görevden sonra konuşacağiz.

Gözümü açtığımda gün ağarmamıştı bile. Hepimiz kalkıp hazırlandık. Görev uzun sürecekti. Helikopterle yolculuk yapacak, ardından uzun bir yürüyüş gerçekleştirecektik. Mert, Kaan ve ben sivil olarak gidecektik.

Tam teçhizatımızı kuşanıp helikoptere bindik. İçeride hafif bir gerginlik vardı ama askerler aralarındaki şakalaşmalarla ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Time yeni katılanlar hemen uyum sağlamıştı.

Baturalp arkada sessizce oturuyordu. Yanında Can vardı. Sessizliği bozan Can oldu.

"Komutanım, bu görevden sonra kendime bir söz verdim. Evleniyorum!" dedi gülerek.

Baturalp kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla baktı. "Nereden çıktı şimdi bu?"

Can'ın gözleri Nazlı’yı buldu. "Seviyorum be komutanım! Eğer bu görevden sağ çıkarsam, sevdiğim kadına açılacağım."

Nazlı, bir an duraksadı, sonra gözlerini kısıp Can’a döndü. "Kimmiş sevdiğin kadın? Bize hiç anlatmadın!"

Bora bir anda lafa girdi. "Susun lan! Göreve gidiyoruz. Aklınızı böyle şeylerle karıştırmayın! Dönünce kime ne söylerseniz söyleyin."

Bana göz kırptı. Amacı belliydi: Nazlı’nın üzüldüğünü fark etmişti ve ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Ama ben gerçeği biliyordum. Can, Nazlı’yı seviyordu. Ve Nazlı bunu bilmiyordu.

Herkes, benim farkında olmadığımı sanıyordu ama yanılıyorlardı. Ben her şeyi görüyordum.

Bir süre sonra helikopter inişe geçti. Dağa doğru yürümeye başladık. Planımıza göre, ben, Mert ve Kaan gruptan ayrılacak, farklı bir noktaya sızacaktık. Geri kalan tim ise diğer bölgede konumlanacaktı.

Görev başlıyordu.

 

Bölüm : 19.12.2024 14:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...