Sizden rica ediyorum bol bol yorum yapmayı unutmayın
Baturalp ve ben, Dinçer’in verdiği bilgiler doğrultusunda eski lojman binasına yöneldik. Yol boyunca sessizdik ama ikimizin de zihni bir sonraki adımı hesaplıyordu.
“Bu bir tuzak olabilir,” dedim fısıltıyla.
Baturalp başını salladı. “Kesinlikle öyle. Ama bu tuzağı bozacağız.”
Binaya vardığımızda, pas kokusu ve yılların tozuyla kaplı bir atmosfer bizi karşıladı. Silahlarımızı hazır tutarak içeri süzüldük. Adımlarımız yankılanıyordu.
Baturalp eliyle işaret etti, ikiye ayrıldık. Ben sağ tarafa yönelirken, o sol tarafa gitti. Dikkatlice ilerledik, ancak bir şey eksikti güvenlik.
Tam o anda bir kapının hafifçe aralık olduğunu fark ettim. İçeri göz gezdirdiğimde eski bir masa ve dağınık evraklarla dolu bir raf gördüm. Dosya burada olabilirdi. İçeri süzüldüm, çekmeceleri hızla karıştırmaya başladım.
Derken bir ayak sesi duydum. Hızla geri çekilip silahımı kaldırdım, ama gelen Baturalp’ti. Elinde yıpranmış bir dosya tutuyordu. Göz göze geldik.
“Bu kadar kolay mıydı?” diye fısıldadım.
Baturalp kaşlarını çattı. “Hayır. Bu işin içinde başka bir şey var.”
Tam çıkmaya hazırlanırken binanın dışında bir motor sesi duyuldu.
“Lanet olsun!” dedi Baturalp.
Baturalp dişlerini sıkarak. “Şimdi elimizdeki dosyayı değerlendirelim.”
Tam o anda, binanın girişinde sert bir ses yankılandı.
“Silahları bırakın.”
Dönüp baktığımızda, Albay ve altı adamını gördük. Silahlarını bize doğrultmuşlardı.
Baturalp, alaycı bir gülümsemeyle silahını yere bıraktı. “Bizi bu kadar kolay ele geçireceğini mi sandın, Albay?”
Ben de yavaşça silahımı yere koyarken içimdeki gerginliği bastırmaya çalıştım. Albay, bize birkaç adım yaklaştı ve dosyayı fark etti.
“O dosya, senin mahvoluşun olacak,” dedim soğukkanlı bir sesle.
Albay, gözlerinde bir kıvılcımla bana baktı. “Yanılıyorsun, Üsteğmen. O dosya, taşıyamayacak kadar önemli ve size verilmeyecek kadar da değerli.”
Tam o anda Baturalp hızla hareket edip Albay’ın silahını tuttu ve onu bileğiyle etkisiz hale getirdi. Aynı anda ben de adamlarına yöneldim. Kısa ama sert bir mücadele yaşandı. Sonunda Albay, Baturalp’in sert yumruğu sonrası yere düştü.
Baturalp, elini bileğine silerken nefes nefese bana döndü. “Bu iş bitti, Deva.”
Ama içimde hâlâ bir huzursuzluk vardı. “Hayır,” dedim yavaşça. “Dinçer hâlâ dışarıda.”
Baturalp kaşlarını çattı. “Ve o, bizden bir adım önde.”
O gece, karargâha dönerken ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk bu savaş henüz bitmemişti. Şimdi sırada, kaçan adamın peşine düşmek vardı.
Ve bu defa,onu yakaladığımızda hiçbir kaçış yolu olmayacaktı.
Albay’ın kanlar içinde yere yığıldığı an, odadaki sessizlik kulaklarıma uğultu gibi çarptı. Adamları etkisiz hâle getirilmişti, ancak içimdeki huzursuzluk dinmemişti. Baturalp, nefes nefese yanıma geldi ve hızla elini omzuma koydu.
"İyisin, değil mi?" diye sordu, gözleri endişeyle yüzümü tararken.
Sesi düşündüğümden daha yumuşaktı. Normalde sert, otoriter bir tonla konuşurdu ama şimdi farklıydı. İçimde hâlâ gerilim vardı ama onun varlığı beni rahatlatıyordu.
Başımı salladım. "Ben iyiyim. Ama bu iş burada bitmedi."
Baturalp gözlerini kısıp bana baktı. "Albay'ı götürelim, artık zamanı geldi."
Konuşmasındaki kesinlik, bu işi bitirmek için ne kadar hazır olduğunu gösteriyordu. Ama yine de, içimde tuhaf bir his vardı.
Albay, elleri kelepçeli şekilde sorgu odasına götürülürken Baturalp ve ben karargâhın soğuk koridorlarında sessizce ilerliyorduk. Her şey sona ermiş gibi görünse de, içimde belirsiz bir huzursuzluk vardı. Dinçer kaçmıştı ve bu beni rahatsız ediyordu.
Baturalp aniden durdu. Derin bir nefes aldı, sonra bana döndü.
"Bu kadar sessiz olman normal mi?" diye sordu, kaşlarını çatarak.
Omuz silktim. "Sanırım hâlâ bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum."
Bana doğru bir adım attı. O kadar yakındı ki nefesini hissedebiliyordum.
"Her şeyin bir sonu var, Deva." Gözlerimin içine baktı. "Ama bazı sonlar, yeni başlangıçların kapısını açar."
Bu sözleri söylerken sesinde öyle bir güven vardı ki, içimdeki ağırlık biraz hafifledi.
Ay ışığı çatının soğuk zeminine vuruyordu. Elimde tuttuğum kahve bardağıyla gökyüzünü izliyordum. Serin hava tenimi yakıyordu ama içimdeki karmaşayı dindiremiyordu.
"Beni burada yalnız bırakman yanlış olur, Deva."
Baturalp’in sesiyle irkildim. Yanıma gelip kollarını göğsünde bağladı.
"Kafanın içinde hâlâ bir savaş var gibi duruyorsun," dedi, yüzüme dikkatle bakarak.
Gülümsedim ama içten değildi. "Savaşlarımız bitiyor mu hiç?"
Başını yana eğdi. "Bazıları biter, bazılarıysa bir ömür sürer."
Gözlerimi kaçırmak istedim ama yapamadım. Onun bakışları, beni her seferinde olduğu gibi yerimde tutuyordu.
"Bir savaşın içinde olabilirim," dedim usulca. "Ama bazı anlarda, sadece savaşçı olmak istemiyorum."
Baturalp sessizce yanıma sokuldu. "Ve ben de seni hep savaşın ortasında görmek istemiyorum."
Ellerimi üşümüş hâlde tuttuğum kahve bardağından çekmeye çalışırken, onun sıcak parmakları benimkilerin arasına dolandı.
"Deva," dedi yavaşça. "Sen sadece bir asker değilsin. Benim için çok daha fazlasısın."
Kalbim, sanki biraz önce bir çatışmadan çıkmamışız gibi hızlandı.
"Ben her zaman buradayım," dedi, parmaklarını biraz daha sıkarak.
İlk defa, içimdeki fırtınanın yerini sakin bir rüzgâr aldı. Çünkü o haklıydı ben yalnız değildim. Ve belki de ilk kez, gerçekten güvende hissediyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |