Meraba güzel okuyucularım size up uzunnn bölüm atıyorum bol bol yorum yapmayı unutmayin. Eğer okunma sayısı ve yorum çok olursa bugün daha uzun bölüm atacağım
Baturalp’in sözleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. İçimde bir korku vardı ama bu korku, başarısız olma korkusu değildi. Kaybetme korkusuydu. Baturalp’in gözlerindeki o kararlılığı, damarlarındaki öfkeyi görüyordum. O, vatanı için her şeyi göze almıştı ve bu yolda geri adım atmayacaktı.
Arabamız geceyi yaran bir gölge gibi sessizce ilerlerken, düşüncelerim de hızla akıyordu. Baturalp direksiyonun başında gözlerini yola kilitlemişti, ama ben onun asıl olarak aklında bambaşka planlar kurduğunu biliyordum.
“Sence ilk nereden başlamalıyız?” diye sordum sessizliği bozarak.
Baturalp’in gözleri bir an için bana döndü. “Albayın en güvendiği adamlardan biriyle başlarız,” dedi sert bir sesle. “Onun pis işlerini yapan, ama aslında içi dışı korku dolu olan birini bulmalıyız. Yılanın başını ezmeden önce, kuyruğunun nerede olduğunu bilmemiz gerek.”
Başımı salladım. Bu, gözü kapalı yapılacak bir iş değildi. “Ama kime güveneceğimizi bilmiyoruz,” dedim. “Bu işin içinde kimler var, kaç kişi var, en önemlisi… ne kadar zamandır bizimle beraberler?”
Baturalp hafifçe gülümsedi. O gülümseme, fırtınadan önceki sessizliği andırıyordu. “Kimseye güvenmeyeceğiz Deva. Sadece birbirimize güveneceğiz. Albayın bize oynadığı oyunu onun kendi kurallarıyla bozacağız.”
Bir saat sonra karargâhın yakınındaki terkedilmiş bir depoya varmıştık. Baturalp, içeride birinin olabileceğini bildiği hâlde, silahını çıkarmadan kapıyı araladı. İçeri süzüldüğümüzde, eski ahşap kokusu ve rutubet havayı kaplamıştı.
“Geldiğimizi bilmesi imkânsız,” diye fısıldadım.
Baturalp’in dudakları kıvrıldı. “İmkânsız diye bir şey yoktur Deva.”
Tam o sırada, arkamızdan bir gölge belirdi.
“Burada ne işiniz var?” dedi boğuk bir ses.
Baturalp gözlerini kırpmadan adama döndü. “Hadi bakalım,” dedi usulca. “Ya bizimlesin, ya da albayın pisliklerine ortak olup onunla birlikte batacaksın.”
Adamın yüzü bembeyaz olmuştu. İşte şimdi, bu oyunun gerçekten başladığını anladım.
Adamın yüzündeki ter damlaları, üzerimize çöken sessizliğin tek kanıtıydı. Karanlık depoda nefeslerimizi bile duyabiliyorduk. Baturalp gözünü kırpmadan adama bakarken, ben de her an tetikteydim. Bu adam, ya bizi istediğimiz bilgilere götürecekti ya da burada işini bitirecektik.
"Benim sizinle işim olmaz," diye tısladı adam, sesi titriyordu ama dik durmaya çalışıyordu.
Baturalp hafifçe başını yana eğdi, sonra birden ileri atıldı. Adamın yakasına yapışıp onu sertçe duvara yapıştırdı. Çıkardığı ses depoda yankılanırken, adam nefes almakta zorlandı.
"Bunu bir daha söyle," dedi Baturalp, sesi bıçak gibi keskin ve soğuktu. "Ama söylemeden önce iyi düşün. Albay için mi öleceksin, yoksa kendi hayatın için bizimle mi olacaksın?"
Adamın gözleri panikle açıldı. Baturalp’in onu duvara yapıştıran sert kavrayışı karşısında neredeyse dizlerinin bağı çözülecekti. Kuru bir yutkunma sesi duyuldu. Adamın alnında boncuk boncuk terler belirirken, dudakları titremeye başladı.
“B-ben sadece emirleri uyguluyorum,” diye kekelerken sesi kısılmıştı. “Beni suçlamayın! Sadece hayatta kalmaya çalışıyorum!”
Baturalp’in yüzü bir an bile yumuşamadı. Aksine, bakışları daha da karanlık bir hal aldı. Gözlerindeki o donuk, acımasız ifade karşısında adam yutkunmaya bile korkuyordu.
Baturalp yavaşça eğildi, sesi tehditkâr bir fısıltı gibi adamın kulağına ulaştı:
“Hayatta kalmaya çalışıyorsan, yanlış adamlarla iş birliği yapmayacaktın.”
Adam titredi ama yine de dik durmaya çalıştı. “Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz…” dedi, sesi neredeyse duyulmayacak kadar cılızdı.
Baturalp başını hafifçe yana eğdi. “Öyle mi?” diye sordu, sesi tok ve derindi. “O zaman söyle bana, biz neyi bilmiyoruz?”
Adam dişlerini sıktı. O an, tüm cesaretini toplayarak gözlerini Baturalp’e dikti. “Eğer konuşursam, beni öldürürler.”
Baturalp’in yüzünde hafif, alaycı bir gülümseme belirdi. Ardından adamın yakasını daha da sıkı kavradı, onu birkaç santim daha yukarı kaldırdı. Adam nefes almakta zorlanıyordu artık.
“Eğer konuşmazsan,” dedi Baturalp buz gibi bir sesle, “onlar seni öldüremez bile. Çünkü o zamana kadar ben çoktan işini bitirmiş olurum.”
Adamın soluğu kesildi. Gözleri büyüdü, yüzüne saf bir korku yerleşti. Baturalp’in gözlerinde yanan o tehlikeli parıltıyı gördüğünde, karşısındaki adamın geri adım atmayacağını anlamıştı.
“Zamanın azalıyor,” diye devam etti Baturalp. “Şimdi karar ver. Albayın yanında mı kalıyorsun, yoksa bu oyunu bizim kurallarımızla mı oynuyorsun?”
Adamın vücudu titremeye başladı. Kaçış yolu olmadığını anladığında, gözleri yerdeki toza takıldı. Zayıf bir nefes verdi, sonra kısık sesle konuştu:
“Beni koruyacağınıza söz verir misiniz?”
Baturalp gözlerini kıstı. “Sen önce ne bildiğini anlat, sonra karar veririm.”
Adam başını hafifçe salladı. Tüm vücudu titriyordu ama konuşmaya başladı. “Albay… o sadece görünen yüzü. Onun arkasında çok daha büyük birileri var. Siz hâlâ her şeyin bir adamın etrafında döndüğünü sanıyorsunuz, ama yanılıyorsunuz.”
Baturalp’in kaşları çatıldı. “Devam et.”
Adam derin bir nefes aldı. “Bu işin içinde kimler olduğunu öğrendiğinizde, hiçbirimiz hayatta kalamayiz.”
Baturalp hafifçe gülümsedi. “Bu benim problemim değil. Sen kendi derdine yan. Konuşmazsan, burada seni kimse hatırlamaz.”
Adam gözlerini sıkıca yumdu. Sonunda dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere çöktü.
“Sizi içeri alacak bir isim vereceğim,” dedi çaresizlik içinde. “Ama söz verin… beni onların eline bırakmayın.”
Baturalp geriye çekildi, adamın konuşmasını beklerken gözlerini ondan ayırmadı. Oyun başlamıştı. Ve artık geri dönüş yoktu.
Baturalp kollarını göğsünde bağladı, gözlerini kısmış halde adamı süzüyordu. Adamın titreyen dudakları arasından dökülecek her kelimenin ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Ancak sabır göstermeye niyeti yoktu.
"Adı ne?" diye sordu Baturalp, sesi tok ve buyurgandı.
Adam, gözleri hala yerde, fısıltıya yakın bir sesle konuştu: "Fırat Demir."
Baturalp’in kaşları hafifçe kalktı. “Fırat Demir mi?” dedi, sanki ismi zihninde tartıyormuş gibi. “O albayın sağ kolu değil miydi? Senin bana verdiğin bu isim zaten bilinen bir gerçek.”
Adam başını iki yana salladı. “Sadece sağ kolu değil…” Yutkundu, gözleri endişeyle kaydı. “Albayın aslında bu işte bir kukla olduğunu söylemiştim. Asıl güç, Fırat’ın arkasında duran adamda. Ve o adam, sandığınızdan çok daha güçlü.”
Baturalp eğildi, adamın çenesini kavrayarak yüzünü kendine çevirdi. "Sana son kez söylüyorum. Beni dolandırmaya çalışma. Eğer bildiklerini saklarsan, albayın yapabileceklerinden çok daha kötüsünü ben yaparım. Şimdi, o adamın adını ver."
Adam irkildi, vücudu bir anda buz kesmiş gibiydi. Boğazı kurumuştu, gözleri boşluğa bakarken derin bir nefes aldı.
"Şahin Karaca," dedi titreyen sesiyle.
Baturalp geri çekildi, gözbebekleri küçüldü. "Olamaz..." diye mırıldandı. Şahin Karaca, yıllar önce ortadan kaybolan eski bir istihbaratçının adıydı. Resmi kayıtlara göre ölüydü. Ama Baturalp’in içinde bir şüphe vardı. Eğer bu adam gerçekten yaşıyorsa, bu iş sıradan bir askeri operasyonun çok ötesindeydi.
Adam konuşmaya devam etti, sesi artık iyice alçalmıştı. “Şahin, albayı sadece bir piyon olarak kullanıyor. Bütün operasyonları perde arkasından o yönetiyor. Silah ticareti, casusluk, hatta devletin içindeki bazı adamlara bile emir veriyor. Onun gücünün sınırı yok. Onun karşısına çıkarsanız… yaşama şansınız yok.”
Baturalp kaşlarını çattı, gözlerinde keskin bir ateş yandı. “Bana ölümü hatırlatma. Biz şehit oluruz."
Adam yutkundu ama Baturalp devam etti. "Peki, Fırat Demir nerede? Onu nasıl bulabiliriz?"
Adam başını önüne eğdi. "Onun sabit bir yeri yok. Sürekli yer değiştiriyor. Ama Şahin Karaca ile görüşeceği bir toplantı var… iki gün sonra."
Baturalp’in yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Avını gören bir avcının sabrı gibi.
“Yerini söyle,” dedi kısık bir sesle.
Adam titredi. “Eski bir tersanede buluşacaklar. Ama oraya gitmek intihar olur.”
Baturalp geri çekildi, adamı bırakıp ayağa kalktı. Adama son bir bakış attı.
“İntihar mı?” dedi soğuk bir sesle.
Sonra silahının namlusunu adama doğrulttu. Adam bir an nefesini tuttu, ancak Baturalp tetiği çekmedi.
“Eğer yalan söylediysen,” dedi gözlerini kısarak, “senin için ölüm en hafif ceza olur.”
Adam başını hızla iki yana salladı. “Hayır! Yemin ederim, doğruyu söylüyorum!”
Baturalp bir an sessizce durdu, sonra silahını indirip cebine koydu. Adamın yanından geçerken, ona son bir bakış attı.
"İyi bir seçim yaptın. Ama unutma," dedi karanlık bir sesle, "bu oyunda ihanetin bedeli her zaman ödenir. Ve ben, alacaklarımı tahsil etmeyi asla unutmam."
Adam, Baturalp’in gözlerinde gördüğü karanlık karşısında titredi. O an anladı. Baturalp, bir adamdan fazlasıydı.Ve artık geri dönüş yoktu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |