
Bu mesajın hemen ardından bir mesaj daha geldi:
“Sakın kimseye güvenme Üsteğmen en yakınına dahi güvenip tek kelime etme en yakinana dahi”
Telefonun ekran ışığı yüzüme vururken, kalbim ritmini şaşırmış gibiydi.
Gecenin sessizliği, bir anda boğucu bir uğultuya dönüştü.
O an hissettiğim şey, korku değildi... daha çok içimi kemiren bir kararsızlıktı.
Tek başıma gitmek, emir komuta zincirini hiçe saymak kadar tehlikeliydi. Ama… ya söyledikleri doğruysa?
Ya gerçekten Baturalp’in kardeşi yaşıyorsa?
Parmaklarım titrerken telefonu avucumda çevirdim. Her kelime beynime kazınıyor, her cümle içimde bir kuşku yaratıyordu.
Bu zamana kadar o gizemli kaynaktan gelen her bilgi doğru çıkmıştı.
Ya şimdi de öyleyse?..
Kafamda yankılanan soruların gürültüsüyle farkında olmadan Baturalp’in kapısının önüne gelmiştim.
Ne bekledim, ne düşündüm...direkt kapıyı açıp içeri girdim.
Baturalp, masasında oturuyordu. Başını kaldırıp bana baktığında gözlerinde hem şaşkınlık hem merak vardı.
O an fark ettim; bu sadece bir üstüm değil, aynı zamanda içimde fırtınalar koparan adamdı.
Henüz bir şey diyemeden bana o tanıdık gülümsemeyle baktı.
Rüzgar gibi bir gülümsemeydi bu... insanın yüreğini hem yakar, hem serinletirdi.
Yanağındaki gamze, bu karanlık odada bile bir ışık gibi parlıyordu.
“Ne oldu güzelim, telaşlı gibisin?” dedi, sesinde hem endişe hem sakinlik vardı.
Sanki tek bakışıyla içimdeki savaşı çözebilirdi.
Elimdeki telefonu ona uzattım.
“Şunu oku,” dedim, sesim titrerken.
Baturalp telefonu aldı, ekranı inceledi. Yüzündeki ifade bir anda dondu.
“Deva,” dedi, sesi derinden ve kısık, “bu mesajda kardeşimin yaşadığını söylüyor. Ama bu imkânsız... Hatırlamıyor musun? Kardeşimi biz bulduk seninle. Hem de ne halde bulduğumuzu.”
Sözleri odanın havasını ağırlaştırdı.
Yutkundum, nefesim boğazıma düğümlendi.
“Bilmiyorum,” dedim zorla. “Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum.
Bir çıkmazın içindeyim Baturalp. Sana kardeşin yaşıyor demeyi çok isterdim ama… emin değilim hiçbir şeyden.”
Bir anlık sessizlik oldu.
Gözlerimiz buluştu. Onun bakışlarında öfke, özlem ve kırgınlık birbirine karışmıştı.
“Ne yapacağım bilmiyorum,” dedim yeniden, gözlerim dolmuştu. “O yüzden sana geldim. Eğer bu bir tuzaksa… ben seninle ölüme gitmeye razıyım. Çünkü başka yolu yok öğrenmenin.
Peki sen benimle ölüme gitmeye razı mısın?”
Bir an için zaman durdu.
Baturalp derin bir nefes aldı, dudaklarının kenarı acı bir tebessümle kıvrıldı.
“Ah be Deva… bu bir tuzak ama seninle gelecegim.
Ben eminim kardeşim değil tuzak bu ama gidecegim tek umut dahi olsa gidecegim” dedi kısık sesle.
“Şu koca adamı ne hale getirdin sen kızım… Seninle ölüme gitmeye razıyım . Hem sonuçta bu mesele benim meselem. Kardeşim söz konusuysa… gidecegim.”
Başımı onaylarcasına salladım.
“Kimseye haber vermeyelim,” dedim. “Bu demek oluyor ki aramızda bir hain var. Hem de çok yakınımızda.
“Evet,” dedi kararlı bir sesle. “Yarın o adrese gideceğiz. Ben seni evden alırım, birlikte gideriz.”
“Tamam,” dedim. “Ben de babamı görmeye gideceğim. Hem biraz kafamı toplarım.”
“Ben bırakırım seni,” dedi, ayağa kalkarken. “Senin araba burada kalsın.”
Kısa süre sonra binadan çıktık.
Gece serindi, ay ışığı Baturalp’in yüzüne vuruyor, yüz hatlarını daha keskin gösteriyordu.
Arabaya bindik, yolda durup kahve aldı. Küçük bir parkta oturup, sessizce kahvemizi içtik. Babamı görüp yola çıktık tekrardan.
“Seni eve bırakayım,” dedi bir süre sonra. “Hazır olunca sabah ararsın, ben gelirim.”
“Tamam Baturalp,” dedim yorgun bir gülümsemeyle.
“Biz biraz soğuk muyuz güzelim?” diye sordu aniden.
Kaşlarımı kaldırdım. “Hayır, nereden çıkardın bunu?”
“Baturalp derken yanında bir şeyler mi söylesen acaba?” dedi gülümseyerek. “Canım olur, sevgilim olur mesela…”
Kahkaham istemsizce patladı.
“Ayy kurban olurum, buna mı takıldın sen hayatım?”
O da güldü. “Ne gülüyorsun yavrum ? Daha yeni birbirimize şans verdik ama… ben farklı olmak istiyorum senin gözünde. Herkesten, her şeyden farklı.”
“Tamam, sevgilim,” dedim, gözlerimi kısmıştım, “bundan sonra sana güzel cümleler söylerim.”
Baturalp beni eve bırakıp kendi evine gitti.
Yarın geç geleceğimizi karargâha bildirmiştik.
Sabah erkenden üniformamı giydim, saçımı topladım. Silahımı kontrol edip hazır hale geldim.
Tam o sırada telefonuma bir mesaj düştü:
“Geldim güzelim.”
Gülümsedim.
Caddeye indim, Baturalp arabasından inmiş, bana doğru yürüyordu.
“Hoş geldin, gülüm,” dedi, beni sarılıp alnımdan öperken.
“Hoş buldum,” dedim kısık bir sesle.
Arabaya bindik. Bir saat kadar sürdü yolculuğumuz. Dağ başında, sislerin arasında bir baraka belirdi.
Etraf sessizdi ... kuş sesi bile yoktu.
Rüzgar, metal bir sesle tenekeleri birbirine çarpıyordu.
Baturalp belindeki silahı çıkardı, gözleri karanlığa odaklanmıştı.
“Temiz gel, güzelim,”
Silahımı ben de çektim.
Adımlarımızın altında kuru dallar kırılıyordu.
Yavaşça barakaya girdik. Zaman sanki donmuştu.
Dakikalar geçiyor ama kimse gelmiyordu.
Sonunda, uzaklardan bir motor sesi duyuldu. Bir araba, barakanın önünde durdu.
Hemen dışarı çıktık, ellerimiz silahın üzerindeydi.
Arabadan inen adamın yüzü karanlıktı. Başında bere, yüzünde siyah bir maske vardı.
Adımlarını ağır ağır atarak yanımıza geldi.
“Gelin,” dedi yalnızca.
Bakışlarımızla anlaştık. Temkinliydik. İçeriye adım attığımızda, sırtı bize dönük bir adam gördük.
Omuzları genişti, sesi tanıdık bir yankı taşıyordu.
“Deva,” dedi, “yalnız değilmişsin. Binbaşıyla geleceğini biliyordum. Aslında iyi oldu, buradaki her şeyi o da bilecek.”
“Kimse sen?” dedim, silahımı doğrultarak. “Yüzünü dön.”
Bir kahkaha duyuldu. Tanıdık, ürpertici bir kahkaha.
“İndir şu silahı Üsteğmen,” dedi. “Hâlâ anlamadın mı benden size zarar gelmeyeceğini?”
Ona silah doğrulttuğumu bilmesi mümkün değildi.
Ama biliyordu.Yavaşça döndü.
Maskesini çıkardığı an, Baturalp’in yüzü dondu, göz bebekleri büyüdü.
Benim elim titredi.Baturalp’in nefesi kesilmişti.
Karşımızda duran adamın yüzüne baktım.
Yılların yorgunluğu, gözlerinin altında birikmişti ama o gözleri… o gözleri tanıyorduk. Bu imkansızdı bu olamazdı. Bize aylarca yardım edin eden kişi olamazdı olmalıydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.19k Okunma |
4.21k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |