Selamünaleyküm :)
Nasılsınız bakalım?
Yeni bölüm geciktiği için üzgünüm. Neyse ki bugün atabildim. İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim 🤍
~ ERVA
“Mete.”
Dayımın kendisine attığı öfkeli bakışlardan habersiz elindeki kurabiyeyi yemeye devam eden Mete sonunda başını önünden kaldırdı. “Efendim Serkan Ağabey?” dediğinde onun durumun farkında olmamasından çok dayımın bahsettiğim kişiyi Mete sanması beni fazlasıyla şaşırtırken ona döndüm.
“Dayı, kusura bakma ama iyice saçmaladın,” dedim şaşkınlıkla. “Biz Mete’yle abla kardeş gibiyiz, nasıl böyle düşünebilirsin?”
Mete, durumun farkına varınca oturduğu koltuktan fırlarcasına kalktı. Şaşkınlıkla “Hayır Serkan Ağabey, yanlış anladın,” dedi hızla.
“Tamam, küçükken Erva Abla’ya onunla evleneceğimi falan söylüyordum ama yok öyle bir şey. Ergenlik aşkı gibi bir şeydi benim için.”
Dayım sertçe nefesini verdikten sonra bakışlarını asıl çevirmesi gereken kişiye çevirince Kerem de ona baktı. Dayım bana döndüğünde az önceki öfkeli ifadesinin yerini şaşkınlığa bıraktığını gördüm.
“Şaka, değil mi?” diye sordu.
Başımı olumsuz anlamda salladığımda yeniden Kerem’e döndü. “Kerem, ne demek bu?” diye sordu yüksek bir ses tonuyla.
Kerem, büründüğü sakinliğini hiç bozmadan “Serkan, inan biz yanlış bir şey yapmadık,” dedi. “Sadece duygularımızın karşılıklı olduğunu öğrendik ve doğru olanı yapmak için de senin iznini almaya geldik.”
“Ulan sen şaka mısın? Adamdaki rahatlığa bak ya.”
Dayımın tepkisi hepimizi nefesimizi tuttuğumuz bir sessizliğe soktu. “Ben demedim mi yeğenime başka bir gözle bakarsanız o gözlerinizi yerlerinden çıkarır avcunuza bırakırım diye,” dedi. Daha da yükselttiği sesiyle söylemesini beklediğim cümleyi Kerem’e kurması ortamdaki soğuk havayı daha da soğutmaktan başka bir işe yaramadı.
Kerem’den “Söylemedin Serkan,” diye bir cevap almak onu küçük bir şaşkınlığa sokarken istifini hiç bozmadı. “Şimdi diyorum o zaman. Yeğenime başka bir gözle bakarsan o gözlerini yerlerinden söker avcuna bırakırım.”
“Kusura bakma kardeşim ama bunu söylemek için geç kaldın,” dedi Kerem.
Kerem, bombanın pimini çekip elinde onu parçalarına ayırmasını beklemekle eş değer bir cümle kurduğunun farkında değildi. Bomba dayımdı ve o da onu patlamaya hazır hale getirerek kendisini parçalarına ayırmasını bekliyordu.
Dayım biz ne olduğunu anlamadan ayağa kalkıp Kerem’in yanına geçti. Yakasından tutup kaldırdığında bizde korkuyla ayağa kalktık. “Ne diyorsun sen ya?” diye sordu alayla. “Oğlum, bak benim öfkeli halim fenadır. Başkomiser falan da dinlemem, ayırırım seni parçalarına.”
“Sonunda Erva’yla evlenmeme izin vereceksen sorun değil,” dedi Kerem. “Ayırabilirsin yani.”
Ne dediğinin farkında mıydı bu çocuk? Ben burada korkudan kafayı yemek üzereyken üstelik. Bir de bu durum nefes alıp vermemi zorlaştırdığı için sesimi de çıkaramıyordum.
Dayım alaycı bir gülüş savurdu yeniden. “İzin vermiyorum ama bu durum seni parçalamayacağım anlamına da gelmiyor,” dedi.
Ayça Abla dayımın yanına geçip Kerem’in yakasındaki yerlerini koruyan kollarından birini tuttu. “Serkan, şu an bu yaptığın doğru değil canım,” dedi yumuşak bir sesle. “Oturup her şeyi en başından konuşalım olur mu?”
Dayım Kerem’in yakasını bırakmayınca Ayça Abla “Lütfen canım,” dedi bu sefer de. Dayım başını sallayıp Kerem’i bıraktığında bana döndü. Gözlerinde öfkeden çok hayal kırıklığı görmek nefesimi daha da keserken başımı önüme eğdim. Herkes az önceki yerine geçerken hala olduğum yerde durduğumu fark etmemi Ayça Abla’nın koluma dokunması sağladı.
Ona döndüğümde yaklaşıp sadece benim duyabileceğim bir sesle “Her şey yoluna girecek kuzum, hadi geç yerine,” deyince başımı salladım çünkü hala cevap vermemi sağlayacak sesimi bulamamıştım. Boğazımdaki yumru yerine iyice kurulduğu için bu durum nefesimi kesmekle kalmıyor sesimi çıkarmama da engel oluyordu sanki.
Az önce fırlarcasına kalktığım yerime yeniden geçtiğimde başım önümde dayımın söyleyeceklerini beklemeye başladım. Kimseden ses çıkmaması ve sessizliğin yeniden egemenliğini kurması, her an patlamaya hazır öfkemi ortaya çıkarmaya neden olurken içimde onunla savaşmaya başladım.
Buraya gelmeden önceki heyecan ve endişeyle karışık ruh halim şu an şiddetli bir öfke ve onu daha da körükleyen endişe tarafından kuşatılmıştı. Sakin ruh halim yerini ateşli bir öfkeye bırakıp beni terk ettiği için şu an sadece öfke bedenimde hakimiyetini kurmuş, beni kıskıvrak yakalamıştı.
Dayımın vereceği olumsuz bir tepkiyi daha kaldıramayacağının sinyallerini bana verirken ben yine de sessizliğimi koruyup içimde onunla olan mücadeleme devam ettim fakat bu sessizlik, varlığını sürdürmeye devam ederse mağlup olacaktım.
Dayım “Başlayın anlatmaya,” dedi gergin bir sesle. “En başından, her şeyi olduğu gibi anlatmaya başlayın çünkü ben hala inanamıyorum bu olanlara.”
Neden inanmıyordu ki? Bende bunu anlayamıyor ve verdiği tepkiye inanamıyordum. Kimseden ses çıkmayınca sorusunu tekrarladı. İş başa düştüğünden değil de mecburiyetten anlatacak olan tek kişi ben olduğumdan boğazımdaki yumruyu yok etmek amacıyla üst üste yavaşça yutkundum. Hiçbir işe yaramamasını umursamadan başımı önümden kaldırıp bana bakan dayıma çevirdim bakışlarımı.
“Kerem bana beni sevdiğini söyledi,” dedim zor çıkan sesimle. “Ben de onu sevdiğimi söylediğimde az önce onun da dediği gibi duygularımızın karşılıklı olduğunu öğrendik.”
Derin bir nefes aldım. Sakince verdikten sonra başımı önüme indirdim. “Yine onun da dediği gibi doğru olanı yapmaya karar verdik ve bunun için de senin onayını almaya geldik.”
“Herkes biliyordu değil mi?” diye sorduğunda bizim yüzümüzden kimseyi yanlış anlamasını istemediğimden hakikati söylemek en doğrusu diye düşündüm ve yeniden ona baktım.
“Kerem’in bana söylediği gün bazıları öğrendi. Ama Ayça, Hira ve Sanem Abla’yla Murat ve Mustafa Ağabey dün öğrendiler,” dedim. “Daha doğrusu ben söyledim. Bu yüzden lütfen onlara da kızma.”
“Kerem’in söylediği gün öğrenmesi gerekenler içinde olmam gerekirken neden en son öğrenen oldum acaba?” diye sordu imayla.
Çünkü Kerem, Pınar’ın da dediği gibi bağırarak herkese ilan edercesine beni sevdiğini söylediği gün orada değildin dayı. Dilimin ucuna gelen cümlem çıkmak için fırsat kollasa da buna izin vermedim. Kızacağından falan değildi, sadece utandığımdandı.
Sessiz kalışım dayımın sorusunu tekrarlamasına sebep oldu. Pınar “Serkan Ağabey.” dediğinde bende olan bakışlarını ona çevirip “Efendim Pınar.” dedi.
“Sen ağabeyimin Erva Abla’ya onu sevdiğini söylediği gün yanımızda yoktun çünkü.” dedi. “Biz de, ağabeyim emniyetteki odasında herkese ilan edercesine bağırarak Erva Abla’yı gördüğü günden beri aşkından öldüğünü ve bakarken gözlerinde kaybolduğunu söylediği için öğrendik.”
Diğerleri Pınar’ın verdiği cevaba kıkırdarlarken dayım duyduklarından dolayı hızla Kerem’e döndü. Pınar’ın tek nefeste her şeyi söylemesi beni bir yandan rahatlatırken diğer yandan da yanaklarımın yanmasına sebep olmuştu. Bunun verdiği utançla başımı önüme eğip göz ucuyla dayıma baktım ve vereceği yeni tepkiyi beklemeye başladım.
“Gördüğüm günden beri aşkından öldüğün ha!” dedi şaşkınlıkla. “Gördüğün her gün için o gözlerine tek tek çakmam gerekiyor.”
Kerem’den cevap gelmeyince bana döndü. “Ben her şeyi geçtim, hala senin bir polise aşık olmanın şaşkınlığını yaşıyorum.” dedi.
“Neden bu kadar şaşırdın ki?”
Alaycı bir gülüş savurdu. “Erva, sen polis düşmanıydın. Aşık ola ola bir başkomiseri mi buldun?” dedi.
“Bunun onunla ne alakası var dayı?”
“Çok alakası var ufaklık. “ deyip Kerem’i gösterdi. “Bu çocuk vinç operatörü mü? Hayır, başkomiser. Başkomiser de bir polis olduğuna göre, bu da demektir ki Kerem de bir polis.”
“İyi ki söyledin dayı, bilmiyordum.”
“İyi, öğrendiğine göre bu konu burada kapanmıştır.” dedi. “Zaten bende izin vermiyordum. İsabet oldu.”
Söyledikleri hepimizi şaşkınlığa uğratırken aklına bir şey gelmiş olmalı ki “Bu arada…” deyip tekrardan Kerem’e döndü. “Yeğenimi omzuna atıp kaçırmak gibi bir delilik yaparsan önümüzdeki üç ayını ben seni parçalarına ayıracağım için hastanede geçirmek zorunda kalırsın ona göre.”
Kerem ne yapacağını bilemediği bir yüz ifadesiyle bana döndüğünde bende aynı ifadeyle ona bakmaya başladım. Dayım kızar ama sonunda izin verir diye düşünmüştük ama böyle düşünmekle büyük hata etmiştik sanırım. Dayım, bir süre bize çektirecek gibiydi.
Dayımın tepkisi yine küçük çaplı bir sessizliğe neden olurken Ayça abla ona seslendi. Dayım, bizdeki bakışlarını ona çevirdiğinde “Hayatım, biraz fazla tepki vermedin mi?” diye sordu.
“Nasıl bir tepki vermemi bekliyordun ki Ayça?” diye sordu. “Tebrik ederim deyip ikisini de bağrıma basacağımı, beni çok mutlu ettiniz hemen evlenin diyeceğimi mi sanıyordunuz?”
Şu an hala tepkili olduğunu anlamak zor değildi fakat bu tepkisini de yeteri kadar ortaya koyduğunu düşündüğümden kendi kendine buna son verecek cümlelerini kurmasını sağlamalıydım. İzin verdiğini ama bunu söylemek yerine ağırlığını ortaya koymak amacıyla tepkisini vermeye devam ettiğini kendisi söylemeliydi.
“Kerem’in bu konuda senin kadar şanslı olmayacağını biliyordum dayı.” dedim sakin tutmaya çalıştığım sesiyle. “Öğrenince boynuna sarılıp tebrik edecek bir Alper değilsin sen çünkü.”
Başımı önümden kaldırıp yüzüne baktım. “Fakat, yine de vereceğin her türlü tepkiyi verdikten sonra da izin vereceğini düşünmüştük.” dedim.
Kollarını kavuşturup geriye yaslandı. “Belki de hala tepkimi ortaya koymaya devam ediyorumdur ufaklık.” dedi alayla. “Olamaz mı?”
Beklediğim cevabı almanın verdiği rahatlıkla “İyi.” dedim. “Sen devam et. Beni istemeye geldikleri güne kadar vaktin var. O güne kadar istediğin tepkiyi verebilirsin ama Kerem’i parçalarına ayırmayı unut. Ona izin vermiyorum.”
Şaşkınlıkla “İsteme..?” dediğinde başımı salladım. “Evet dayı. Annem, Esma Teyze ve Süleyman Amca da biliyorlar.” deyip Pınar’ı gösterdim. “Birileri sağolsun.”
Dayım elini kalbine götürüp derin bir nefes aldı. “Yok, ben bu akşamı kalp krizi geçirmeden kapatmayacağım sayenizde belli oldu.” deyip Ayça Abla’ya döndü. “Ayça’m, bana bir bardak su verir misin?”
Ayça Abla endişeyle “İyi misin canım?” diye sorduğunda başını salladı. Ayça Abla odadan çıkınca dayıma döndüm. Saniyeler içerisinde Ayça Abla elinde bir bardak suyla dönüp ona uzattı. Birkaç yudum alıp önündeki sehpaya bıraktı.
Bana bakınca “İyi misin?” diye sordum endişeyle. “Evlenmezsen daha iyi olacağım ufaklık.” dedi. “Kararını ver: Ben mi?” diye sorup Kerem’i gösterdi. “Yoksa o mu?”
Başımı iki yanıma sallayıp sertçe nefesimi verdim. “Çocuk gibisin dayı ya.” dedim. Korkmuştum bir şey oldu diye. Neyse ki iyiydi, hatta çok iyiydi.
“Ben çocuk değilim ama sen daha çocuksun ufaklık.” dedi. “Bu yüzden izin vermiyorum.”
“Dayı, ben yirmi iki yaşındayım.”
“İşte bende onu diyorum ufaklık. Daha yirmi iki yaşındasın.” dedi hızla. “Yirmi ikicik, minicik, ufacık, miniminnacık bir yaştasın daha.”
“Kaç yaşıma geldiğimde artık bu ufaklık kategorisinden terfi edeceğim dayı?” diye sordum. “Söyle, bende ona göre yapmam gerekeni yapayım.”
“Sen benim gözümde hep ufacıksın ve öyle kalmaya da devam edeceksin ufaklık.”
“O zaman şu şekilde sorayım: Ben senin gözünde ne zaman evlilik yaşına gelmiş olacağım dayı?”
Sağ elini çenesine götürürken yüzüne muzip bir gülüş yerleştirmeyi de eksik etmedi. “Benim yaşıma geldiğinde düşünürüz.”
Aynı muzip ifadeyi bende takındım. “İyi de ben asla senin yaşına gelemem ki.” dedim. “Ben büyürken sen olduğun yerde sayacak mısın dayı? Hayır, sende büyüyeceksin.”
Kendini tutamayıp gülerken arkasındaki yastığı bana attı. “Olayları işine geldiği gibi anlıyorsun ufaklık.” dedi gülmeye devam ederken.
“İyi de sende fazla tepki verdin.”
Dudakları bir şey söylemek için aralandı ama söyleyip söylememekte kararsız kaldı. Saniyeler içerisinde de yeniden aralandı ama bu sefer de söylemek istediğini İspanyolca’ya başvurarak söyledi.
“Y seguiré dándote, pequeña.” (Vermeye de devam edeceğim ufaklık.)
Bende ona uyup devamını getirdim. “¿No estás exagerando un poco?” (Biraz abartmadın mı?)
“No exageré, pequeña.” (Abarmadım ufaklık.) dedi.
"Ya que está tan decidido a casarse contigo, sufrirá pase lo que pase.” (Madem seninle evlenmeye bu kadar niyetli o zaman başına gelecekleri de çekecek.)
“Entonces, tarde o temprano cederás, ¿verdad?” (Yani, sonunda izin vereceksin değil mi?) diye sordum heyecanla.
“Ya te lo di, pequeñita.” (Verdim bile ufaklık.) dedi.
“Confío en este niño loco, pero eso no significa que deba abrazarlo y felicitarlo como lo hizo Alper. Tirará un poco.” (Ben bu deli çocuğu güveniyorum ama bu demek değildir ki Alper gibi boynuna sarılıp tebrik etmeliyim. Çekecek az biraz.)
Şaşkınlıkla “Hay que tenerte miedo, tío.” (Senden korkulur dayı.) dedim.
“Yo soy tu tio, mi hija. Además, no es fácil conseguir una chica conmigo.” (Dayıyım ben kızım. Ayrıca kolay değil benden kız almak.) dedi.
“Por eso ahora dices: ‘Se hará lo que diga mi tío’ y me dejas el resto a mí. ¿Está bien?” (Bu yüzden sen şimdi ‘dayım ne derse o olur’ diyor ve gerisini bana bırakıyorsun. Tamam mı?)
Gülerek başımı iki yana salladım ama istediğini de yapmaktan geri durmayıp “De acuerdo.” (Tamam.) dedim.
“Anlaştık o zaman.” dedi memnun bir şekilde. “Değil mi ufaklık?”
“Anlaştık dayıcığım, sen ne dersen o.” deyip odadaki herkes gibi meraklı gözlerle bir bana bir dayıma bakan Kerem’e döndüm.
Yüzündeki meraklı ifade kurduğum cümleyle endişeye bürünürken önüme döndüm. Herkesin merak edip soramadığı soruyu her zamanki gibi Pınar sorunca hepimiz ona döndük. “Ya ama yine hepimizi merakta bıraktınız. Yanımızda İspanyolca konuşmanızı yasaklamıştım ayrıca.” dedi sitemle. Hızını kaybetmeden de “Ne konuştunuz?” diye sordu.
Cevap vermesi için dayıma baktığımda başını sallayıp Kerem’e döndü. “Erva’ya evlenmek için henüz küçük olduğunu söyledim.” dedi. “Akıllı yeğenim de dayısına hak verdi ve az önce duyduğunuz cümleyi kullanarak benim sözümden çıkmayacağını tescilledi.”
İşte şimdi ikinci bir olayın patlayacağı kısma gelmiştik. Kerem’in bu duruma vereceği tepkiye. Başım önümde bir şey söylemesini bekledim ama ses vermedi. Göreceğim haline dayanamayıp güleceğimi tahmin ettiğimden başımı da önümden kaldıramıyordum ama şu an ne halde olduğunu da çok merak ediyordum. Umarım dayım fazla uzatmazdı bu durumu.
Semih Ağabey “Kerem, iyi misin?” diye sorunca dayanamayıp göz ucuyla ona baktım. Şaşkınlığın hakim olduğunu tahmin ettiğim yüzünde hayal kırıklığı görmek kalbimde ince sızılara sebep olurken dayıma döndüm. Bu duruma son vermesini istediğimi bakışlarımla belli etmeye çalıştım ama tınmadı bile.
Semih Ağabey sorusunu tekrarlayınca Kerem sertçe nefesini verdi. “Erva.” dedi. Yeniden göz ucuyla ona baktığımda “Bir açıklama bekliyorum.” dedi haklı olarak.
İçine düştüğümüz durumun hemen son bulmasını dileyerek derin bir nefes aldım. “Özür dilerim Kerem.” dedim. “Ben dayımın sözünden çıkamam. Benim için dayım ne derse, o olur.”
Kerem’in yüzündeki hayal kırıklığını daha fazla görmek istemediğim için başımı önüme eğdim. Şaka da olsa onu üzmek kendimi kötü hissetmeme sebep olurken, dayım gerçekten kabul etmeseydi ne olurdu diye düşünmeden edemedim.
“Peki, şimdi ne olacak?” diye sordu Kerem. “Buraya kadarmış deyip bırakacak mıyız?”
“Aynen öyle yapacaksınız,” dedi dayım.
Buna ne zaman son verecekti acaba? Kerem’in daha fazla üzülmesini istemiyordum çünkü. Bana bakıp ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu ve bende dayıma tamam dediğim için başım önümde halıya bakmak bir şey yapamıyordum.
Dayıma baktım çaresizce. Yalvarma moduna geçemeyeceğim için bunu bakışlarımla yapmaya çalıştım. Yüz ifadesi buna devam edeceğini belli ederken pes etmeden diktim gözümü ona. Sonunda başardığımı belli eden hamleyi yaptı. Oflayarak nefesini verdi.
“Tamam ufaklık,” dedi bıkkınlıkla. “Bakma bana daha fazla o şekilde.”
Başımı hızlıca aşağı yukarı salladım. Tepkim kıkırdamasıma sebep olurken “Bitti mi?” diye sordum heyecanla. “Bak, hala sen ne dersen o ama ne olur daha fazla uzatma. Kerem'in üzülmesini istemiyorum çünkü."
Yüzünde durumdan memnun bir ifadeyle Kerem’e döndü. “Kerem.” deyip eliyle kalkmasını işaret edince yerimden kıpırdandım ama ona güvendiğim için kalkmadım. Kerem, dediğini yapıp kalktığında o da kalktı. “Yanıma gel.” dediğinde ona doğru birkaç adım atıp önünde durdu.
Dayım elini ona doğru uzatıp “Öp bakalım elimi.” dediğinde dayanamayıp kıkırdadım. Diğerleri de gülerken Kerem şaşkınlıkla dayıma bakmak dışında bir şey yapmadı.
“Koçum, kızımı alacaksın,” dedi dayım. “Bu yüzden, öp bakalım Serkan babanın elini.”
Yeniden elini uzattığında Kerem dediğini yaptı. Dayım kendine çekip sarılınca yüzündeki şaşkınlık yerini korurken o da sarıldı. Dayım sırtına birkaç kere vurup “Oğlum sende amma korktun ha!” dedi alayla. “Bu kadar mı seviyorsun bu ufaklığı?”
Birbirlerini bıraktıklarında Kerem başını salladı. “Evet, çok seviyorum.” dedi. İkisi bana döndüklerinde dayım eliyle yanına gelmemi işaret edince ayağa kalktım. Yanlarına geçtiğimde sağ kolunu omzuma atıp beni kendine çektikten sonra sarıldı.
Şalımın üstünden başımı öpüp “Teşekkür ederim dayıcığım.” dedi. “Bana güvendiğin için.”
Daha sıkı sarılıp “Bende teşekkür ederim.” dedim. “Yanımda olduğun için.”
“Rica ederim.” deyip beni bıraktığında bende onu bıraktım. Kerem’e baktığımda yüzündeki gülümseme beni de gülümsetirken önüme döndüm. Dayım elini Kerem’in omzuna koyup “Gel bakalım damat efendi.” dedi. “Konuşalım seninle.”
Yan yana oturduklarında bende yerime geçtim. Dayım “Kerem.” deyip bana döndü. “Bu ufaklık dediğim gibi polis düşmanıdır. Şimdiden uyarayım. Yol yakınken vazgeçebilirsin yani. Bizce hiç sıkıntı değil.”
“Dayı!” dedim şaşkınlıkla. “Ne diyorsun Allah aşkına?”
“Ne var ufaklık?” diye sordu gülerek. “Sanki yalan söylüyorum. Lise yıllarında bir polisi dövmeye kalkan da babamdı herhalde.”
Kollarımı kavuşturup oturduğum koltuğa iyice kuruldum. “Hak etti,” dedim. “Ama sayenizde dövemedim, hatırlatırım.”
Şu an iki polisin yanında ne söylediğimi fark etmem birkaç saniyemi alırken göz ucuyla bir Kerem’e bir de Semih Ağabey’e baktım. İkisi de ciddi olup olmadığımı anlamak istercesine şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Dayım bu duruma küçük bir kahkaha atmaya başlayınca diğerleri de ona katıldılar.
Evet sevgili okur, bir kez daha kendimi sevdiğim çocuğa rezil etmeyi başarmıştım. Tanıştığımız günden beri her seferinde işiyle ilgili söylediğim her şey benim rezil olmamla sonuçlanıyor ve ben de bu durumdan ders çıkarmak yerine kendimi daha da rezil etmek üzerine taktik üretiyordum sanki. Bu durum ömrümün sonuna kadar devam edecekti sanırım çünkü ömrümün kalanını Kerem’le geçirmek istiyordum.
“Gülmeyin ama,” diye homurdandım.
Semih Ağabey “Kerem, sana bu konuyla ilgili dediğimi hatırlıyor musun?” diye sorunca gülmeler kesildi.
“Evet hatırlıyorum,” dedi Kerem. “Olur da evlenirseniz bu kız her tartışmada seni hastanelik eder demiştin.”
Bu durum diğerlerini yeniden güldürürken ben şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemez bir hale girmiştim. Ben gözlerinde nasıl bir psikopattım da bunu düşünmüşlerdi diye saçma bir düşünce kafamda dolanırken Kerem’e döndüm.
“Kerem, ben psikopat mıyım ya? Neden seni döveyim ki ayrıca?” diye sordum alıngan bir ifadeyle.
Kerem “Hayır tabi ki güzelim…” dedi fakat dayım “Hop hop, ne o öyle güzelim falan,” diyerek araya girince susmak zorunda kaldı.
“Erva diyeceksin sadece,” dedi dayım. “O dediklerine evlendiğinizde geçersin.”
Kerem’in şu an dayımın tepkisine sabır duaları okuduğunu iddia edebilir fakat kanıtlayamazdım. “Tamam Serkan,” dedi sakince.
“Bana da Serkan demeyeceksin,” dedi dayım. “Kızımı alacaksın sonuçta, Serkan Ağabey diyeceksin. Ya da Serkan baba.”
Semih Ağabey’in genzinden çıkan alaycı gülüş benim komik kıkırtıma karışırken Kerem “Tamam Serkan Ağabey,” dedi çaresizce. Diğerleri de bu durumu kendilerini gülmemek için zor tuttukları bir halde izlerlerken ben sorumun cevabını almak amacıyla yeniden Kerem’e döndüm.
Neden kendisine döndüğümü anladığı için “Hayır Erva,” dedi. “Sadece, Kanca ve adamlarını dövdüğün gün Semih senin nasıl bu kadar iyi dövüşebildiğini sordu. Bende karate ve tekvando bildiğini söylediğimde o da böyle söyledi.”
Hatırlamıştım. O zaman ikimizde duygularımızın karşılıklı olduğunu bilmiyorduk. O beni severken ben de bilmeden onu seviyordum. Hayal olduğunu düşündüğüm kişi olduğunu bilmeden seviyordum.
“Peki, sen ne cevap verdin?” diye sordum merakla.
“Hiç,” demekle yetindi. Bakışlarıyla halı desenlerini çizerken sorumun cevabını vermediğini anladım ancak söylemesi için de zorlamadım. Telefonuma gelen bildirim sesi dikkatimi dağıtırken cebimden çıkarıp ne geldiğine baktım.
SEMİH AĞABEY: “Evlenelim de ona da razıyım be Semih,” demişti.
Okuduğum mesaja kahkahalarla gülmemek için elimle ağzımı kapattım ancak birkaç kıkırtının çıkmasına engel olamadım. Çaktırmadan Semih Ağabey’e baktığımda onun da gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm.
“Ne oldu Erva Abla?” diye sordu Pınar. Telefonumu cebime koyarken “Hiç,” dedim. Bunun cevabını herkesin içinde vermek istemiyordum. Bu cevabı bana Kerem'in vermesini istiyordum ve alacaktım da.
Pınar daha fazla bir şey sormadı ama Kerem’in bana odaklanan meraklı bakışları bir şey olduğunu anladığını belli ediyordu. Neyse ki o da bir şey sormadı çünkü dediğim gibi bunun cevabını herkesin içinde söylemeyi bende istemiyordum.
Her şey açıklığa kavuştuğu için herkes kendi arasında sohbete girişmişti. İkinci ailem olan bu güzel insanlar sayesinde bir kez daha güzel bir zafere daha ulaşmış şu an o zaferin getirdiği mutluluk ve yaşattığı huzurla güzel sohbetimize eşlik ediyordum.
Dayım Kerem'i küçük bir sorguya aldığı için konuşamasak da her şey istediğimiz gibi gittiği için bu durumu çok umursamadık. Çok kısa bir an göz göze geldiğimizde gülümseyip göz kırptığında kalbim ritmini arttırırken hızla başımı öne eğmiş, sırıtmamak için de kendimi zor tutmuştum.
Olmuştu... Yüzünü görmeden kalbini sevdiğim o adam benim kaderim olmuştu. İkimizde hayatlarımızı birleştirmek adına ilk adımımızı bugün atmıştık. Her şey yeni başlamış olsa da birbirimize karşı hissettiğimiz sevgiyle karşımıza çıkacak her türlü engeli aşacaktık. İnanıyordum... Çünkü, gerçek sevginin aşamayacağı engel, açamayacağı kapı yoktur.
Vesselam...
Bölüm sonu :)
(İspanyolca'da hala çok eksiğim olduğu için çevirileri Google'dan yaptım. Hatalar olacaktır. Bu yüzden bilgilendirmek istedim 😅)
Eveeet, yorumları alabilir miyim? Nasıldı?
Arkadaşlar kitap hakkında güzel hedeflerim var. (Bastırmak gibi.) Bu yüzden lütfen okuduktan sonra oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu?
Yüksek bir kitle istiyorlar ve ben de bunu sağlamaya çalışacağım fakat bunu ancak sizin desteklerinizle yapabilirim. (Bu yüzden bu bölüm için hedefim 120 oy, 150 yorum. İnşallah ulaşabiliriz 🫶🏻)
Yeni bölümde görüşmek üzere ;)
Kendinize çok çok iyi bakın, Allah'a emanet olun 🤍
Küçük Bir Rica...
Arkadaşlar, dediğim gibi kitabımı bastırmak gibi bir hedefim var fakat bu konu hakkında hiç bilgim yok. Bilgisi olanlar bana DM'den dönüş yaparlarsa çok sevinirim. Şimdiden teşekkürler 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
68.7k Okunma |
11.74k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |