Selamünaleyküm :)
Nasılsınız bakalım?
Yeni bölümü İnşallah beğenirsiniz. iyi okumalar dilerim 🤍
~ ERVA
Gece başlayan sağanak yağmur, şiddetini azaltmıştı. Gökyüzü, lacivertin en koyu tonuna bürünmüş; bulutlarsa, sanki tüm yüklerini boşaltmanın verdiği huzurla beyaza bürünmeye başlamışlardı. Çok az açtığım camdan koca sınıfa yavaş yavaş yayılan toprak kokusu bana huzur verirken, şehir rahmet yağmurlarıyla yıkanmaya devam ediyordu.
Şu an bu havayı odamın camından kahve ve kitap eşliğinde izlemeyi çok isterdim ama kader, sınıfın camından izleyecek Selim Hoca’nın dersine maruz kalarak da tadını çıkaracaksın demişti. Bana da boyun eğmekten başka çare görünmemişti ve ben şu an sıkıntıdan patlamak üzere olduğum bir dersin sonlarındaydım.
Başımı camdan önüme çevirdiğimde sıra arkadaşım Sedef omzuma dokundu. Ona döndüğümde yaklaşıp kısık sesle “Erva, ben çok bunaldım ya. Ne zaman bitecek bu ders?” diye sordu.
Telefonumun ekranını açıp saate baktıktan sonra “Sekiz dakikaya bitecek İnşallah.” deyip Selim Hoca’ya fark ettirmeden telefonumu masanın altına aldım.
Saate baktığımda Kerem’den geldiğini gördüğüm mesajlar, yüzümde küçük bir tebessüm oluştururken hızla açıp ne yazdığına baktım.
BAŞKOMİSER KEREM: Selamünaleyküm Erva.
BAŞKOMİSER KEREM: Dersin bitti mi?
Kırk üç dakika önce atmıştı fakat derste telefona göz ucuyla bakmak bile yasak olduğundan ben fark etmemiştim.
SİZ: Aleykümselam Kerem.
SİZ: Hayır ama birazdan bitecek. Neden sordun?
Mesajım iletildi ama görmediği için ekranı kapatıp başımı önümden kaldırdım. Neden sorduğu, mesajı okuduğum an merakımı körüklerken bir sorun mu var acaba, diye düşünmeden edemedim. Sonunda tüm sınıfın beklediği an, ben bunu düşünürken gerçekleşince elime onu arayıp sormak için iyi bir fırsat geçti.
Ders notu ve kalemlerimi çantama koyup kabanımı giydim. Sırt çantamı taktıktan sonra sıranın kenarına indirdiğim şemsiyemi aldım. Kızlarla vedalaştıktan sonra da hızla sınıftan çıktım. Telefonumu açtığımda Kerem’den cevap geldiğini görmek beni yine gülümsetirken ilk işim telefonumun sesini açmak sonra da mesaja bakmak oldu.
BAŞKOMİSER KEREM: Şu an Eğitim Fakültesi Binası’nın oradayım. Seni bekliyorum.
Okuduğum mesaj ben fark etmeden hızımı daha da arttırmama sebep olurken telefonumu kabanımın cebine koyup merdivenlerden inmeye devam ettim. Binadan çıktığımda kabanımın kapüşonunu başıma geçirip etrafa göz attım.
Biraz ileride kollarını kavuşturarak arabasına yaslanmıştı ve başı önüne eğik bir halde beni bekliyordu. Siyah deri ceketi duruşundan ötürü üzerinde gerilmişti. Ayağındaki iri postallarla olan uyumuysa ona ayrı bir hava katmıştı.
Yanına geçtiğimde başını önünden kaldırıp bana baktığında gülümsedim. Kavuşturduğu kollarını iki yanına alıp yaslandığı yerden doğruldu. Yağmur ve rüzgarla birbirine girmiş saçları alnına tutamlar halinde düşerken elimi saçlarına götürüp düzeltmemek için kendimi zor tuttum. Bakışlarımı, bana ısrarla bakmaya devam eden acı kahve gözlerine indirmemle kaçırmam bir olurken bu durum onun gülmesine sebep oldu.
“Çok mu özledin beni? Bakmaya doyamadın da.” dediğinde başımı önümden kaldırmadım. “Hayır, özlemedim.” dedim alayla.
Başımı önümden kaldırıp kollarımı kavuşturdum. “Her gün gördüğüm birini neden özleyeyim ki ayrıca?”
Elini kalbine götürüp yapay bir alınganlıkla “Kalbimi kırdın.” dedi. Büründüğü tatlı hali beni gülümsetirken “Neden geldin?” diye sordum.
“Erva, sen bugün beni kırmaya ant mı içtin?”
Sorduğu soru yüzümdeki tebessümü küçük bir şaşkınlığa bırakırken “Bunu da nereden çıkardın?” diye sordum. “Beni özlemediğini söylüyorsun çünkü.” dedi. “Ayrıca sen beni özlememiş olabilirsin ama ben seni çok özledim ve işim olmadığı için de seni almaya geldim.”
Gülerek başımı iki yana salladım. Şu an beni bana şikayet etmesi durumu daha da eğlenceli bir hale getirirken “Kerem.” dedim. “Seni özledim, çok özledim hatta.”
Kendini ele veren bir gülüş takındığında “Biliyordum.” dedi. “Sadece bunu senden de duymak istedim. Özellikle de çok özlediğini.”
Ah Kerem Soner… Sen beni utandırmak üzere programlanmışsın bundan eminim artık.
“Bu arada Pınar nerede?” Konuyu değiştirmek için sorduğum soruya “Birazdan burada olur.” diye cevap verince başımı salladım.
Hafif çiseleyen yağmur biz fark etmeden usul usul bizi ıslatırken kısa bir sessizlik girdi aramıza. Kerem başından beri yapmak istediğimi yapıp alnına düşen saçlarını yukarıya kaldırdı. Saçlarındaki damlaları hızla silkelediğinde aramızdaki mesafeye rağmen damlalardan birkaçı yüzüme sıçradı.
Yanımızdan geçen birkaç kızın ısrarla Kerem’e olan bakışları dikkatimi çektiğinde onun da bu durumun farkında olduğunu biliyordum. Kızların dikkatini çekmek için takındıkları hallere bir an olsun aldırmayıp başını önünden kaldırmadı ama arada bir bakışlarını üzerime çevirdiğini de görebiliyordum.
Kızlar sonunda gitmeyi başardıklarında sakince nefesimi verdim. İçimdeki onlara karşı baskılayamadığım saldırganlık hissi kısa bir an içine düştüğüm durumu fark etmeme sebebiyet verirken fazla tepki verip vermediğimi düşünmeye başladım.
Kerem, birbirine bastırdığı dudakları arasına saklamaya çalıştığı muzip gülümsemesiyle bu durumdan memnun olduğunu bana fazlasıyla belli ederken sesimi çıkarmadım. Sağ yanağını, kısa sakallarını düzeltmek ister gibi kaşıdı.
Yüzünde parlamaya hazır bir tebessüm vardı, aynı zamanda da az önceki durumdan oldukça zevk alan bir adamın da muzipliği vardı. “Neredeyse onlara dövüş tekniklerini uygulayacaktın.”
Bu abartı beni utandırmıştı ama haklıydı. İçimde dizginleyemediğim bir his oluşmuştu ve bu durum farklıydı. Çok farklıydı. Beni utandıran bu durum Kerem’in büyük memnuniyet duymasına sebep verirken “Acaba, o da kıskanınca böyle hissediyor mu?” diye düşünmeden edemedim.
Kendi kendime sorduğum sorunun cevabını bana verebilecek tek kişi oydu ama bu soruyu ona sormaya niyetim yoktu. Tıpkı, az önce söylediği şeye cevap vermeye olmadığı gibi…
Biraz sonra Pınar yanımıza gelince sessizce arabaya bindik. Yolculuğun ilk birkaç dakikası Pınar’ın konuşması ve bizim de sessizce onu dinlememizle geçti. Sonrası sessizlik. Pınar kulaklığını takıp kendini bizden soyutlarken bende başımı cama çevirip sakince akıp giden yolu izlemeye başladım.
Akşam olacaklar aklımı meşgul edip duruyordu. En çok da dayımın bu duruma vereceği tepki. Onun dışında herkesin bilmesi beni daha da endişelendirirken Ayça Abla’nın söyledikleri aklıma gelince biraz sakinleşmeyi başardım.
"Endişelenme çiçeğim, Serkan seni çok seviyor. Sadece duruma şaşıracaktır çünkü eminim ki o da böyle bir şey beklemiyordur. Yine de dayın olarak her zaman da yanına olacaktır.”
Yanımda olacağını biliyorum ama asıl endişelendiğim durum Kerem’e vereceği tepkiydi. Üniversite yıllarında bile arkadaşlarıyla beni tanıştırırken “Yeğenime başka bir gözle bakarsanız o gözlerinizi yerlerinden çıkarıp avcunuza bırakırım.” diyen biriydi çünkü.
“İyi misin?”
Kerem’in sorduğu soruyla ona dönüp “İyiyim.” dedim ama takındığı ifade buna inanmadığını belli ederken gözünü yeniden yola çevirdi. “Bir şey mi oldu?”
“Hayır.” dedim. “Sadece akşamı düşünüyordum.”
“Düşünme bu kadar. Her şey yolunda gidecek İnşallah.” dedi soğukkanlılıkla.
“Bu arada, Serkan’ın tüfeği falan yok değil mi?”
Şu an benimle maytap geçtiğini anlamak zor değildi. Muzip bir gülüş takınıp “Yok ama yumrukları da bir tüfek kadar etkilidir.” dedim.
"Zamanında, beni arkadaşlarıyla tanıştırırken bile yeğenime başka bir gözle bakarsanız o gözlerinizi yerlerinden çıkarıp avcunuza bırakırım, demiş biri kendisi.”
“Aslanım Serkan, çok doğru demiş. Helal ona.”
Başına geleceklerden habersiz dayıma bu şekilde övgüler yağdırması alaycı bir gülüş savurmama neden olurken “Kerem.” dedim. “Sende dayımın arkadaşısın.”
Göz ucuyla bana bakıp “Evet.” dedi. “Arkadaşıyım ama ben bu uyarıyı almadım. Her şeyi geçtim, bizi o tanıştırmadı.”
“Bu yine de herhangi bir tepki vermeyeceği anlamına gelmez.”
Apartmanın biraz gerisinde arabayı durdurduktan sonra bana dönüp “Erva.” dedi. “İstediği tepkiyi verebilir, istediğini de yapabilir bana. Hiç sorun değil.”
Eliyle Pınar’ı gösterip “Bu cadaloz da bir gün gelip ağabey ben aşık oldum derse, bende damat adayına az biraz çektiririm haklı olarak.” dedi. “Ama her daim de yanında olur, izin veririm mutlu olmasına. Bu yüzden rahat ol çünkü Serkan da senin mutlu olmanı isteyecektir.”
Haklıydı. Dayım da benim mutlu olmamı isterdi elbette ama bende ister istemez onun için endişeleniyordum.
“Olay nereden benim kocama geldi ya?” Pınar’ın sorusu benim kıkırdamama, Kerem’in de kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Pınar’a dönüp “Kocan mı?” diye sordu.
“Evet, kocam.” dedi. “Hani şu az biraz çektiririm dediğin kocam.”
Kerem biraz daha Pınar’a döndü. “Küçük cadı, senin hayatında biri mi var?” diye sordu dişlerini sıkarak. Farkında değildi ama böyle yaparak, hayatında biri olsa da Pınar’ın ona söylemeye çekinmesine neden oluyordu.
Pınar şalının ucunu savurarak “Yok.” dedi. “Ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor ağabey. Yarın yanına getirip evleniyoruz bile diyebilirim. Haberin olsun.”
Ben artık kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda Pınar da küçük bir kahkaha atıp hızla arabadan indi. Hızını kaybetmeden apartmana doğru yürürken duyduklarından dolayı şaşkınlıkla önüne bakan Kerem’e döndüm.
“Kerem, iyi misin?”
Başını önünden kaldırıp bana döndü. Acı kahve gözleri küçük bir öfkeyle parlasa da sakin kalmaya çalıştı. “Sana bir şey soracağım.” dedi. “Pınar’ın hayatında biri var mı?”
Gerçekten olsaydı ne olurdu diye düşünmeden edemedim. Verdiği tepki hiç iyi şeyler olmayacak diyordu çünkü. Başımı olumsuz anlamda sallayıp “Yok.” dedim.
“Eminsin değil mi?” diye sordu bu sefer de. Başımı olumlu anlamda salladığımda sakince nefesini verdi. “İyi bari.” dedi. “Rahatladım.”
“Biraz fazla tepki vermedin mi?” diye sordum. “Dayım da senin gibi bir tepki verecek diye endişelenmeye başladım çünkü.”
Takındığı muzip tebessümle birkaç saniye bana baktı. “Güzelim, sen benim için endişeleniyor musun?” diye sordu.
Bu durumda bile beni utandırmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Gözlerimi kısıp “Artık hayır.” dedim. Arabanın kapısını açıp hızla indim. Onun da kapıyı açtığını duysam da beklemeyip yürümeye başladım.
Yağmur şiddetini attırmaya başladığından, bende adımlarımı hızlandırdım. Apartmanın bahçesine girdiğimde yüzümü sıyırıp geçen keskin soğuk kısa bir an gözlerimi kapatmama neden olunca duraksadım.
Kerem yanıma geldiğinde bir şey söylemeden hızla apartmana girdim. Asansörle birkaç saniye bakıştıktan sonra merdivenlere yöneldim. Bu durumu yadırgamayıp o da üç dört adım gerimden geliyordu.
Attığı hızlı adımlarla birkaç basamak önüme geçip aramıza hatırı sayılır bir mesafe koydu. Elleri ceplerinde önüne bakarak yürümeye devam etti. Aramızda hakimiyetini koruyan sessizliği üçüncü katın başına geldiğimizde bozan o oldu.
“Erva, ben istemeden seni kırdım mı?” diye sordu. “Biraz.” dedim hızla. “Benim seni düşündüğüm kadar kendini düşünmeyerek sana az da olsa kırılmama sebep oldun.”
“Erva, inan bana ben bunu daha fazla kendine dert etmeni istemediğim için bu şekilde bir tepki verdim.” dedi. “Sonunda olması gereken olacak zaten. Kısaca evleneceğiz.”
Yine yapacağını yapmış, kurduğu cümlelerle zaten ona ait olan kalbimi bir kez daha kazanmayı başarmıştı. Yine de bunu belli etmeden göz ucuyla ona baktım.
“Kerem.” dedim. “Sen yine de kendine dikkat et olur mu?”
Kaşları havalandı ama bu şaşkınlıktan mı yoksa kızgınlıktan mı oldu anlayamadım. Her neyse, bunu içinde gizlemeyi başarmıştı. “Neden böyle bir şey söyledin ki?”
Sakince nefesimi verdim. “Bir nedeni yok.” dedim. “Sevdiğime kendine dikkat etmesini söylemem için bir nedene ihtiyacım da yok.”
Yüzündeki anlamsız ifade yerini geniş bir gülümsemeye bırakırken sağ elini ensesine attı. Saçlarını hafifçe çekiştirirken “Bir daha söyler misin?” diye sordu. “Sevdiğim, kısmını.”
Başımı iki yana sallayıp gülmeye başladım. “Kerem, seni seviyorum.” dedim. “Çok seviyorum hatta ve kendine dikkat etmeni istiyorum.”
Otuz iki diş sırıttığında o halini abartılı buldum. Kollarımı kavuşturup ciddi bir ifade takındım. “Görende sana hiç seni sevdiğimi söylemediğimi sanacak.” dedim.
Sağ elini çenesine götürüp düşünmeye başladı. “Hiç değil de pek söylemiyorsun diyelim biz şuna.” dedi. “Bu yüzden daha sık söylemelisin bence.”
“Mesaj alınmıştır başkomiserim.”
“Aferin.” dedi neşeyle. “Teşekkür ederim.”
“Teşekkür etmene gerek yok. Dediğim gibi yanımda ol, yeter bana.”
“Hep yanındayım Güzel Gözlüm.” dedi. “Sonunda sana kavuştum. Asla bırakmam seni”
Yüzüne bakıp “Bende.” dedim gülümseyerek. Kısa süren bakışmamızda ikimizde aynı an da gözlerimizi kaçırıp önümüze döndüğümüzde kısa bir sessizlik girdi aramıza. İkimizin de konuşmaya niyeti yok gibiydi ama buna birimizin son vermesi gerekiyordu. Kapının önünde konuşuyorduk çünkü.
“Bu mesele de açıklığa kavuştuğuna göre artık evlerimize geçelim bence.” dedim.
“Tamam.” dedi başını sallayarak. “Akşama görüşürüz.”
“Görüşürüz.” deyip arkama döndüm. Birkaç adımda kapının önüne geldiğimde anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. İçeri girdiğimde ilk işim hızla odama geçmek oldu. Annem daha gelmemişti ama en geç yarım saate evde olurdu.
Şal ve bonemi çıkardıktan sonra abdest almak için lavaboya geçtim. Yeniden odama geçtiğimde seccademi boylu boyunca yere serdim. Önce derin bir nefes aldım, huzura doğru attığım ilk adıma niyet ederek başladım. Sonra da kendimi hep huzurda bulduğum bu kapıya açarak namazımı eda ettim.
🍓🍓🍓
Odamda en az yüz tur atmış, sıkıntıdan kitaplarımın yerlerini değiştirmiş, hiç gerek olmadığı halde odama küçük bir temizlik operasyonu yapmıştım fakat hiçbiri içimdeki heyecanla karışık endişeyi azaltmaya yetmemişti.
Ah şu insanoğlunun içini alabora eden endişe, yaptırmadığı şeyi bırakmamıştı bana. Biraz daha devam ederse, bu yaptırdıklarını evin diğer odalarına yapacak raddeye getirmişti beni.
Üstüne bir de zaman da geçmiyordu sanki. Saat sekizde Alperler’de buluşma kararı almıştık. Caddenin karşısındaki apartmanda oturdukları için diğerleriyle beraber gidecektim ama daha yarım saat vardı ve bu durum beni yeniden germeye yetmişti.
Odanın ortasında yeniden volta atmaya başladığımda Çınar sepetinden çıkıp yanıma geldi. Patilerini ayaklarımın üzerine koyunca eğilip kucağıma aldım. İkimizi göz göze getirdiğimde “Sende mi endişelisin Çınar?” diye sordum cevap alabilecekmişim gibi.
Çınar mavileriyle bana bakıp birkaç mırıltı çıkarmak dışında bir şey yapmadı. Kucağımda hareketlendiğinde onu yere bırakıp üst üste bildirim gelen telefonumu elime aldım. Herkes gruba şimdi çıkacağını yazmıştı. Bende hızla çıkacağımı yazdım.
Gruptan çıktıktan sonra telefonumu kot ceketimin cebine attım. Diğer cebine de astım ilacımı koyup anneme çıkacağımı söylemek için odamdan çıktım. O da kendi arkadaşlarını çağırdığı için gelmeyecekti. Esma Teyze’yle mutfakta bir şeyler hazırladıklarını görünce yanlarına geçtim. Emre için aldığım muzlu sütü ve bir tane de çilekli süt aldım yanıma.
Çıkacağımı söyledikten sonra portmantodan kabanımı çıkarıp giydim. Sütleri cebine koyup botlarımı da çıkardım. Kapıyı açtığımda Pınar ve Kerem’in henüz çıkmadıklarını fark ettim. Botlarımı giyip yandaki fermuarını çekip doğrulduktan sonra kapıyı kapattım.
Arkamı döndüğümde karşı dairenin kapısı da açıldı ve Pınar’la Kerem çıktılar. Diğerleri bizi apartmanın girişinde bekledikleri için hızla aşağı indik. Dayım ve Ayça Abla çoktan gittikleri için onlar dışında herkes gelmişti. Semih Ağabey ve Sema da dahil.
Onların da yanımızda olmalarını istemiştim. Semih Ağabey, dayım Kerem’i dövmeye kalkarsa yetkisini kullanır diye düşündüm çünkü Kerem’in bunu yapacağını sanmıyordum. Dayım, seni iyice dövdükten sonra izin veririm derse bile, kabul ederdi bu deli çocuk.
Mustafa Ağabey, her zamanki gibi Murat Ağabey’le uğraşırken diğerleri de bu duruma gülüyorlardı. Mustafa Ağabey, sürekli Zeynep’e gelinim diyordu. Bu durum Murat Ağabey’in sinirlenmesine sebep olurken bize de bu eğlenceli anı izlemek için fırsat sunuyordu.
Çocuk gibi atıştıkları anı Emre’nin beni görünce “Eyva.” diyen sesi bozdu. Evet, hala Erva diyemiyordu. Bazen Eva, bazen de Eyva oluyordum bu yüzden.
Babasının kucağında bana dönüp küçücük ellerini uzattığında tuttum. “Çilek.” dedim ne cevap vereceğini bildiğim halde. Başını iki yana sallayıp “Muj.” dedi. Bir türlü çileği sevdirememiştim bu çocuğa. Takmıştı kafayı muza.
“Of Emre ya. Gittin, benzeye benzeye Alper ve Melih Amca’na benzedin.” dedim. Kabanımın cebinden çilekli sütü çıkarıp uzattığımda yüzünü buruşturup arkasına dönünce bu durum beni şaşırtırken diğerleri gülmeye başladılar.
Muzlu sütü çıkarıp salladığımda neşeyle gülümseyip süte uzandı. Benden alıp annesine uzatıp açmasını söyleyince Zeynep’e döndüm. Her şeyden habersiz pusetinde uyuyordu.
“Bende Zeynep’i çileğe alıştırırım o zaman. Ben büyük çilek olurum o da küçük çilek.”
Mustafa Ağabey Zeynep’e dönüp “Bence benim güzel gelinim de muzu sevecek.” dedi. Murat Ağabey Zeynep’teki bakışlarını ona çevirip “Mustafa!” dedi uyararak.
İkisi de şu an yine çocukça bir tartışmanın içine girdiklerinin farkında olmadan, Zeynep doğduğundan beri var olan kavgalarını sürdürmeye devam ediyorlardı.
Mustafa Ağabey Zeynep’e şaka yollu da olsa her gelinim dediğinde bu durum Murat Ağabey’in can parçası Zeynep’ini Emre’den uzak tutmasına, Emre’nin de ısrarla Zeynep’in yanında bitmesine sebep oluyordu. İkisinden de daha bebek olan babalardan birinin hoşuna gitse de bu durum diğerinin de sinirlenmesine neden oluyordu.
Alperler’e geçene kadar bu tatlı atışmalarını, kendimizi gülmemek için zor tutarak izledik. Elif ve Alper kapıyı açtıklarında biri Emre’yi biri de Zeynep’i alıp yüzümüze bile bakmadan içeri girdiklerinde kendimizi bu sefer tutamayıp gülmeye başladık. Bu ikisi de takmışlardı Zeynep ve Emre’ye. İkizleri olursa hiç şaşırmam.
Kerem’le içeri girdiğimizde anlaşmış gibi aynı anda birbirimize döndük. Benimkinin aksine sakin görünmesi gülümsememi sağlarken önüme döndüm. “Her şey yolunda gidecek değil mi?”
“Gidecek İnşallah, daha fazla endişelenme.” dedi. “Ve bana güven.”
Hira abla elini omzuma koyup “Kerem haklı çiçeğim.” dedi. “Endişelenme ve işi bize bırak.”
Murat Ağabey gülümseyip “Hira’m haklı Erva. Endişelenme.” dedi. “Hepimiz senin sayende evlendik sonuçta. Şimdi de sen bizim sayemizde evleneceksin.”
Gülerek başımı iki yana salladım. Bu günün geleceğine hiç inanmazdım açıkçası. Bir de onun şokunu yaşıyordum iyi mi?
Oturma odasına girdiğimizde Elif ve Alper Zeynep’i izlerken dayımla Ayça Abla da bıcır bıcır konuşmasıyla onlara bir şeyler anlatmaya çalışan Emre’yi dinliyorlardı.
“Darısı sizlerin de başına İnşallah gençler.”
Mustafa Ağabey’in ettiği duaya dayım ve Alper aynı an da “Amin.” derlerken yüzleri kızaran Ayça Abla ve Elif bu duaya sessiz kaldılar. Ya da belki de utandıkları için sığındıkları sessizliğe fısıldadılar amin, diye.
Herkes bir yere geçip oturduğunda küçük bir sessizlik kapladı odayı. Dayımın kucağında onu indirmesi için hareketlenen Emre bu sessizliği bozarken dayım onu yavaşça yere indirdi. Pıtı pıtı adımlarla Alper’in önündeki pusetinde sessizce etrafı izleyen Zeynep’in yanına geçtiğinde bu durum Murat Ağabeyin homurdanmasına sebep olurken Mustafa Ağabey küçük bir kahkaha attı.
Emre, pusetin önünde durup Zeynep’e doğru eğildi. “Zeye.” dediğinde Zeynep gülmeye başladı. Emre de ona katılırken bu tatlı görüntü bizi de gülümsetti. Mustafa Ağabey “Murat, kabul et artık. Bak kızın da oğlumun sesini duyunca gülümsüyor.” dedi.
Murat Ağabey’in sert bakışlarına aldırmadan “Kızını oğluma alacağım.” dedi. Hepimiz gülmeye başladığımızda Murat Ağabey ayağa kalkıp Zeynep’in yanına geçti. Pusetinden çıkarıp kucağına aldıktan sonra yeniden yerine geçti.
Emre pusetten destek alıp ayağa kalktığında ilk önce onlara baktı. Sonra küçük adımlarıyla onlara doğru ilerlediğinde hepimiz ona bakmaya başladık. Düşe kalka Murat Ağabey’in yanına geçip önünde durduğunda Murat ağabey Zeynep’i ondan uzaklaştırıp sol eliyle saçlarını okşamaya başladı.
“Bak koçum, şimdiden uyarıyorum seni.” dedi. “Kızımdan uzak duracaksın.”
Emre ne yapacak diye beklediğimizde ellerini Zeynep’e doğru uzatıp “Zeye.” dedi. “Vey.” deyip Murat Ağabey’den Zeynep’i isteyince hepimiz gülmeye başladık.
Murat Ağabey Zeynep’i daha çok kendine çekip “Vermiyorum.” dediğinde Emre babasına döndü. “Baba, veysin.” dedi ağlamaklı çıkan sesiyle.
Mustafa Ağabey kollarını açıp “Gel aslanım.” dediğinde ona doğru yürümeye başladı. Mustafa Ağabey kucağına alıp “İstediği kadar vermiyorum desin oğlum.” dedi. “Merak etme sen. Nasılsa, sonunda vermek zorunda kalacak.”
Emre başını ona yaslayıp sessizce etrafı izlemeye başlayınca Murat Ağabey de Mustafa Ağabey’e söylediklerinden dolayı attığı sert bakışlarını Zeynep’e çevirdi. Yüzündeki öfke yerini saniyeler içerisinde tatlı bir tebessüme bırakırken sevgiyle, kucağında boncuk boncuk gözleriyle ona bakan Zeynep’ini izlemeye başladı.
Elif bize dönüp “Ya bu arada kusura bakmayın, size de hoş geldiniz diyemedik.” dedi. “Emre ve Zeynep’i görünce sizi unuttuk.”
“Hoş bulduk.” dediğimizde Alper “Nasılsınız?” diye sorunca bu sefer de karşılıklı hal hatır sorma faslına girdik.
Herkes tek tek iyi olduğunu söyledikten sonra Elif “Ben bi’ çay koyayım bize.” deyip odadan çıkınca biz de kızlarla peşinden kalktık. Mutfağa geçtiğimizde Elif çaydanlıkları tüpe yerleştirip bana döndü.
Yüzündeki ifade beni utandıracak bir şey söyleyeceğini fazlasıyla belli ederken kollarımı kavuşturdum. “Elif, zaten endişeliyim. Lütfen sende bir şey ekleme üzerine olur mu?”
Küçük bir kahkaha attı. Yanıma gelip ellerini yanaklarıma koyduğunda kavuşturduğum kollarımı iki yanıma bıraktım. “Endişelenme lütfen. İnan bana her şey yolunda gidecek.” dedi. “Hem ben seni endişelendirecek bir şey demeyecektim ki. Sadece senin bana yaptığını yapıp azıcık uğraşacaktım.”
Yanağımdaki ellerini çekip “Haklı olarak.” dediğinde diğerleri gülmeye başladılar. Gülmeleri Murat Ağabey’in “Hira’m.” diyen sesi bölerken hepimiz mutfak kapısına döndük ama onu göremedik.
“Bi’ bakar mısın?” diye sorduğunda Hira Abla mutfak kapısına yöneldi. Murat ağabey birkaç adım öne çıkıp Zeynep’i yavaşça kucağına verdi. “Güzelim, kızımız acıkmış.” dedi.
Hira Abla Zeynep’e bakıp “Tamam canım.” dedi. Murat Ağabey arkasını dönüp gideceği sırada onu Emre’nin “Zeye.” diyen sesi durdurdu. Başını ayaklarının dibinde Zeynep’e bakan Emre’ye çevirdi.
“Koçum, ben sana demedim mi kızımın peşini bırak diye.” dediğinde gülmeye başladık. “Sanem, kusura bakma bacım ama oğlunu götürüyorum.” deyip Emre’yi kucakladığı gibi omzuna attı. Emre ne olduğunu anlamadığı için bu duruma gülerken Murat Ağabey onu omzunda oturma odasına götürdü.
Zeynep acıktığı için ağlamaya başlayınca Elif Hira Abla’nın yanına geçti. “Abla, gel arka odaya geçelim, Zeynep daha fazla aç kalmasın.” dediğinde Hira Abla onu onaylayıp peşinden arka odaya geçti.
Onlar gelene kadar bizde çayı ve Elif’in çayın yanına hazırladıklarını götürdük. Hep beraber oturma odasına geçtiğimizde Sanem Abla dayımın kucağında neredeyse uyumakta olan Emre’nin yanına geçti. “Serkan, ben Emre’yi alayım istersen.” dedi. “Uyku saati de geldi zaten.”
Dayım başıyla onayladığında Emre’yi kucağından alıp arka odada uyuyan Zeynep’in yanına götürdü. Sanem Abla odadan çıktığında dayıma döndüm. Zaten o da bana baktığı için direkt göz göze geldik.
“Kucağına çok yakıştı bence. Darısı size de İnşallah.” dedim gülümseyerek. Gerçekten çok yakışmıştı ve eminim ki ondan çok iyi bir baba olurdu. Aramızdaki az olan yaş farkına rağmen bana bile babalık yapmış, desteğini hiç esirgememişti.
Ayça Abla’ya dönüp “Amin ufaklık.” dediğinde Alper bana seslenince ona döndüm. “Darısı size de der misin?”
“Size de İnşallah Alper.” dedim bu sefer. Semih Ağabey de bana seslenince artık kendimi tutamayıp gülmeye başladım. “Buradaki bütün evli çiftlerimizin başına İnşallah.” dedim gülmeye devam ederken.
Ne meraklılarmış çocuğa, anlamadım gitti. Kızlar bu konuda sessizliklerini korusalar da erkekler fazlasıyla belli ediyorlardı baba olmaya olan meraklarını.
Dayım Murat Ağabey’e dönüp “Aslında Mustafa’nın yaptığını benim yapmam gerekiyordu kardeşim.” dedi. “Neyse, artık ikinci kızında yaparım. Oğluma alırım, biz de dünür oluruz.”
Hepimiz dayımın şaka yaptığını anladığımız için gülmemek için kendimizi zor tutmaya başladık fakat durumun farkında olmayan Murat Ağabey hızla dayıma döndü.
“Oğlum sizin derdiniz ne benim kızlarımla? Vermiyorum kızlarımı kimseye. Onlar hep benim dizimin dibinde kalacaklar.” dedi hızla. “Hem, niye ben kızımı veriyorum ki? Sen kızını ver benim oğluma.” dediğinde dayımın kaşlarını çatıldı.
“Ben de kızımı kimseye vermiyorum.” dedi hızla. “Kar küresinde saklayacağım onu.”
Şu an olmayan çocuklarının kavgalarını yaptıklarının farkında olmamaları durumu daha da eğlenceli bir hale getirirken girdikleri duruma son noktayı Ayça abla koydu. “Serkan, Murat şu an olmayan çocuklarınızın kavgasını yaptığınızın farkında mısınız?” diye sordu ve bu komik durum son buldu.
Mustafa Ağabey “Serkan.” dediğinde dayım ona döndü. “Koçum sen şimdiden doğmamış kızına bunu yapıyorsan Erva’ya kim bilir neler yaparsın?” dediğinde konuyu burada toplanma amacımıza getirdiğini anladım.
Dayım bana döndüğünde yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirdi. “Onu da kimseye vermem. O da hep benim dizimin dibinde kalacak.” dedi. “Değil mi ufaklık?”
Sorusuna eskiden olsa vereceğim cevap belliydi ama şu an o cevabı vermem imkansızdı. Çoktan aklımı kaybetmiş, Kerem’in o polis olduğunu öğrendiğim günden beri zaten aşık olduğum çocuğa yeniden aşık olmuştum.
Dayım, sorusuna cevap alamayınca bir şey olduğunu anlamış olmalı ki dirseklerini dizlerine dayayıp öne doğru eğildi. Sağ eli çenesine doğru yol alırken düşünceli bir ifadeye büründü. “Senin buna evet dayı, aklımı kaybetmeye niyetim yok demen gerekiyordu ufaklık.” dedi. “Değil mi?”
Derin bir nefes aldım. Göz ucuyla Kerem’e baktığımda gülümseyip yanımda olduğunu göstermesi bana güç verirken yeniden dayıma baktım. “Belki de çoktan kaybetmişimdir.” dedim. “Bu yüzden çareyi sessiz kalmakta bulmuşumdur.”
Dayımın ağzından, şaşkınlıkla söylediği tek bir kelime çıktı. “Ne?”
Yüzündeki şaşkınlık, yerini az sonra kopacak olan fırtınanın habercisi öfkeye bırakırken yavaşça yutkundum. Fırtına öncesi sessizlik, hükümranlığı ilan edecek o anı bulup üzerimize çöreklendiğinde şimdilik odada egemenliğini kurmasına izin verdik. Odaya göz gezdirdiğimde herkesin ne tepki verecek diye dayıma baktığını fark ettiğimde bende tekrardan ona döndüm.
Zaten bende olan bakışlarında hala öfkeli ifadesinin yerini koruduğunu görmek, titrek bir nefes almama sebep oldu. “Erva.” dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. “Şaka yapıyorsun değil mi?”
Vereceğim cevap belliydi. Bu yüzden başımı olumsuz anlamda salladım. “Yapmıyorum.” dedim. “Ayrıca, ben aşık olamaz mıyım?”
Kaşları şaşkınlıkla havalanırken gergince güldü. “Olamazsın ufaklık.” dedi. “Daha küçücüksün ayrıca.”
Bunu diyeceğini biliyordum. Hiç büyüyemedim zaten gözünde. Bir onun, bir de babamın. İkisinin de gözünde ya küçücük ya da ufacığım hep ve şu an yaşasaydı eğer, babamın vereceğini düşündüğüm tepkiyi dayımda görüyordum.
“Dayı, yaşıtlarım evlendi.” dedim. Alper ve Elif’i gösterip “Evlenmeyi geçtim, çocukları olsun diye dua etmemi istiyorlar.” dedim.
“Bir dakika ya. Ne evlenmesi?” diye sordu hızla. “Ben aşık oldum demeni atlatamadım daha Erva. Sakın bana evleneceğim deme.”
Kollarımı kavuşturup “Dedim bile.” dedikten sonra koltuğa yaslandım. O da kollarını kavuşturup geriye yaslandı. “İzin vermiyorum ufaklık.” dedi. “Söz vermiştin bana. Gelip senden isteyeceği için her şey senin cevabına bağlı diye. Bende zahmet edip gelmesin çünkü vermiyorum diyorum.”
“Ne demek izin vermiyorum dayı?”
“Kısaca evlenemezsin demek ufaklık.”
Aklıma Kerem’in söyledikleri geldiğinde söyleyip söylememek konusunda hiç tereddüt etmedim. “Dayı, ben bunu ona söyleyememem.” dedim. “En son sen izin vermezsen, beni omzuna atıp kaçırmaktan bahsediyordu.”
Verdiğim cevap diğerlerinin kıkırdamalarına sebep olurken dayımın yüzündeki öfkeyi daha da hiddetlendirdi. Yangına körükle gittiğimi anlamıştım fakat bunun için geç kalmıştım.
“Bir dakika ya.” dedi alayla. “Kimi kaçırıyormuş o? Ayrıca sen onu bana gönder ben yüzüne yüzüne söyler, yumruklarımla da cevabımı tescillerim yüzünde.”
Şimdi, Kerem’le birbirimizi söylememin tam zamanıydı. Sertçe nefesimi verdim. “Gerek kalmadı dayı.” dedim. “Kendisi burada zaten ve söylediğin her şeyi de duydu.”
Kahvenin açık tonlarındaki gözleri şaşkınlıkla irileşirken aynı zamanda da yeniden patlamaya hazır bir öfkeyle parlamaya başladı. Beklemediği itirafım karşısında ne yapacağını bilemediği bir hale bürünürken başından beri sorması gereken soruyu dişlerini sıkarak fısıldadı, sessizliğin hala hakim olduğu odaya.
“Kim?”
Sorusunun cevabını kendisi bulmak ister gibi bir şey söylememe izin vermeden odaya göz atmaya başladı. Bakışları tek bir kişide takılı kaldığında gözlerini kısıp onun ismini hırladı yüzüne doğru.
Bölüm sonu :)
Evet, yorumları alabilir miyim? Nasıldı?
Beğendiyseniz aşağıdaki yıldızı parlatmayı ve yorum yapmayı unutmayın olur mu :))
Yeni bölümde görüşmek üzere ;)
Kendinize iyi bakın, Allah'a emanet olun 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
68.69k Okunma |
11.74k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |