Selamünaleyküm :)
Nasılsınız bakalım? Sonunda yeni bölümü atabildim. Özür dilerim bazı sebeplerden dolayı yazmaya vakit bulamadığımdan bu kadar geç geldi.
Neyse, açıklamamı da yaptığıma göre sizi yeni bölümle baş başa bırakıyor beğeneceğinizi ümit ederek iyi okumalar diliyorum 🤍
~ ERVA
Şaşkınlık. Şu an içinde bulunduğumuz durumu açıklamamı isteseler söyleyeceğim tek şey bu olurdu. Şaşkınlık. Koca bir şaşkınlık hatta. Yanımda Kerem’le içine düştüğümüz duruma kahkahalarla gülen Pınar, karşımda yüzlerinde durumdan memnun olduklarını fazlasıyla belli eden annem ve Esma Teyze, aynı memnuniyeti yüzünde küçük bir tebessümle belli eden Süleyman Amca.
Ne yapacaktım bilmiyordum. Nasıl bir durumun içine düştük onu da bilmiyordum ama bu durumu bize kimin açıklayacağını biliyordum. İçimden bir ses, annemlerin Kerem’le birbirimizi sevdiğimizden haberlerinin olduğunu ve bunun da yanımda kahkahalarla gülen küçük cadının işi olduğunu söylüyordu.
Göz ucuyla Kerem’e baktığımda onun benim aksime sakin olduğunu görmek beni gülümsetirken başımla Pınar’ı işaret ettim. Başını sallayıp anladığını belli edince aynı an da “Pınar!” dedik.
Başına gelecekleri anlayan Pınar, gülmeyi bırakıp bir bana bir Kerem’e baktı. Kerem’le kollarımızı kavuşturup konuşması için bakışlarımızı ona çevirdiğimizde sakince Çınar’ı kucağından indirip ayağa kalktı.
Bir şarkı mırıldanıp paytak adımlarla Süleyman Amca’nın yanına geçip oturdu. Ona sarılıp “Baba, oğlunla gelinin bana hiç iyi gözlerle bakmıyorlar. Kurtar beni.” dediğinde Süleyman Amca gülerek ona sarılıp “Hiçbir şey yapamazlar benim mavişime.” deyip bize döndü.
Yanaklarım daha da yanarken başımı önüme eğdiğimde “Eğme başını kızım. Sevmek ayıp değil sonuçta.” diyen Süleyman Amca’ya baktım yeniden. Gülümseyip “Başlayın bakalım anlatmaya çünkü ben hâlâ inanamıyorum bu olanlara.” dediğinde Kerem’e döndüm. Gülümseyip başını salladığında “Sen anlatır mısın?” diye sordum sadece onun duyabileceği bir sesle.
“Tamam, ben anlatırım.” dediğinde bakışlarımı ondan kucağımdaki ellerime çevirdim. Kerem gülerek nefesini verip “Kısaca olanları anlatmam gerekirse, biz birbirimizi seviyoruz ve evlenmeye karar verdik. Durumu bu akşam sizinle konuşacaktık ama bizim söylememize gerek kalmadan, anladığımız kadarıyla biri size söylemiş.” dediğinde ikimizde Pınar’a baktık.
Pınar hızla “Ya tamam ben söyledim ama mecbur kaldım.” dediğinde “Nasıl bu mecburiyetmiş bu acaba?” diye sordum. “Ya şimdi şöyle ki, ağabeyimin emniyetteki odasında herkese ilan edercesine bağırarak seni sevdiğini söylediği gün var ya…”
Annem ve Esma Teyze kıkırdarlarken ben utancımdan başımı önümden kaldıramadım. Yardımıma Kerem yetişip “Eee küçük cadı?” dediğinde “Ya işte o gün eve geldiğimizde, sen gözünden kalpler fışkırdığı ve aşktan sarhoşa döndüğün için annemin telefon konuşmasını duymadın.” deyip Esma Teyze’ye döndü. Anlatırken bile bizi utandırmayı başarıyordu ya küçük cadı.
“Sen odana geçtiğinde, bende odama geçeceğim sırada annemin telefon konuşmasına isteyerek ve bilerek kulak misafiri oldum çünkü annem Kerem’e de sormam gerekiyor çünkü hala evlenmeyi düşünmüyor, dedi telefonda konuştuğu kişiye.” deyip bize döndü.
“Konuşmasını bitirdiğinde yanına geçip ne olduğunu sorduğumda bir arkadaşının kızının ağabeyimi gördüğünü ve çok beğendiğini, eğer ağabeyim de isterse konuşmalarını falan söylediğini söyleyince sinirim tepeme çıktı. Ağabeyime bunu söylememesini ve birini sevdiğini söylediğimde annem beni çapraz sorguya aldı ve bende mecburen söyledim.” dediğinde Kerem “Aferin sana maviş, iyi yapmışsın.” deyip yanına gelen Çınar’ın başını okşamaya başladı.
Şaşkınlıkla ona dönüp “Şaka yapıyorsun değil mi Kerem?” diye sordum. Bir eliyle saçlarını karıştırırken gülümseyip “Hayır, şaka falan yapmıyorum çünkü annem bu konuyu benimle konuşsaydı bende beni yanlış anlamanı istemediğimden seninle böyle saçma bir konuyu konuşmak durumunda kalacaktım. Pınar, anneme söyleyerek beni bundan kurtardı.” dediğinde bugün yaşadıklarım aklıma gelince yavaşça yutkundum.
Göz ucuyla Pınar’a baktığımda durumu anlamış olacak ki gülümseyip başını salladı. Bende durumu Kerem’e anlatmalıydım ama Kerem bunu benim gibi sakinlikle karşılar mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim sinirden delireceğiydi çünkü Batuhan konusunda beni uyarmış ve haklı da çıkmıştı.
“İyi misin?” diye sorduğunda ona dönüp gülümsedim. Başımı sallayıp “İyiyim. Sadece, hâlâ içine düştüğümüz oyunun şaşkınlığını yaşıyorum.” deyip Pınar’a döndüm. “Sen annemlerin bize böyle bir oyun oynayacaklarını biliyor muydun?”
Başını sallayıp “Evet.” dediğinde “O zaman neden bize söylemedin?” diye sordum. “Açıkçası bende eve gelince öğrendim.” dediğinde aklımdaki soruyu Kerem Pınar’a sordu. “Konuyu bu akşam konuşacağımızı biliyordun Pınar. Neden söylemedin ki anneme?”
“Vallahi böyle bir eğlenceyi kaçıramazdım ağabey. Hem annemle Sevil Teyze de o kadar planlamışlar. Emek var sonuçta. Boşa gitmesin dedim.” dediğinde kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Diğerleri de bana katıldılar.
Gülmeler kesilince annem “Kusura bakmayın çocuklar. Biz konuyu bu akşam bizimle konuşacağınızı bilmiyorduk. Sizin söylemeye niyetiniz olmadığını düşündüğümüz için de böyle bir oyuna başvurduk.” dedi. “Açıkçası her şey bir an da olduğu için biz de biraz zamana bırakalım dedik.” dediğimde Kerem “Ve yeterince zamana bıraktığımıza göre artık evlenelim diye düşünüp konuyu size anlatmaya karar verdik.” dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.
“Neden şaşırdın ki Erva? Öyle karar vermedik mi?” diye sorunca kısık sesle “Ya tamam, öyle karar verdik ama bu da pat diye söylenmez ki.” dedim. Süleyman Amca gülerek “Buldu senin gibi kızı, kaçırmamak için acele ediyor kızım.” dedi.
Esma Teyze “Şimdi, Erva kızım Maşallah çok güzel ama benim oğlumun da maşallahı var Süleyman. Öyle değil mi?” diye sorunca “Ben hala Erva’nın bizim haytayı sevmesinin şokunu yaşıyorum hatun. Bu yüzden pek bir şey diyemiyorum.” deyip bana döndü. “Kızım, sen eminsin değil mi duygularından?” diye sorduğunda Kerem’le uğraştığını anladığımdan gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım.
Kerem “Baba, bu da ne demek şimdi?” diye sordu sitemle. “Bir şey demek değil oğlum da, sen annenin gözünde artık evde kalmış kategorisine girdiğinden şaşırdım.” dediğinde dayanamayıp kıkırdamaya başladım.
Kerem bana dönüp sitemle “Erva, gülme lütfen.” dediğinde ona döndüm. Kendimi tutmayıp yeniden kıkırdadım ve “Kerem, sen Esma Teyze’nin gözünde evde mi kaldın?” diye sordum. Pınar küçük bir kahkaha atıp “Sadece evde kalsa iyi Erva abla. Bir de kadıncağızı toruna hasret bırakmış.” dediğinde Kerem hariç hepimiz gülmeye başladık.
“Sizi, bir başkomiserle dalga geçmekten tutuklamamı istemiyorsanız susun lütfen.” Kerem’in tatlı sitemi hepimizi küçük bir şaşkınlıkla suspus ederken o, anneme döndü. “Sevil Teyze, benim sana söylemek istediğim bir şey var.”
Ben, ne konuşacak diye merak içinde ona baktığımda annem “Seni dinliyorum Kerem.” dedi. “Ben, niyetimde ciddiyim. Erva’yı gerçekten seviyorum ve evlilik konusunda da ciddiyim. Bu yüzden senin de rızanı almak istiyorum.”
Söyledikleri yüzümde küçük bir tebessüm oluştururken dolu gözlerimle ona baktım. Ben, beni bu kadar güzel seven bu güzel adamı hak edecek ne yapmıştım acaba? Galiba bu soruyu hayatım boyunca kendime soracaktım, elhamdülillah.
Annem “Hayırlı olsun.” deyince Kerem’deki bakışlarımı ona çevirdim. “Ben sana güveniyorum Kerem. Sen kızımı üzmezsin. Bu yüzden tek diyeceğim bu. Hayırlı olsun.”
Gülümsedim duyduklarımdan dolayı ama aklıma gelen ihtimal yüzümdeki gülümsemeyi küçük bir endişeye bırakırken “Anne.” dedim. Bana baktığında “Küçük bir sorun var.” dedim. “Hayrolsun İnşallah kızım?”
Gergin bir nefes verip “Dayım, sence ne der bu duruma?” diye sordum. Kerem’e güveniyordu, çok fazla hatta ve bu olanlardan dolayı aralarının bozulması, isteyeceğim en son şey bile değildi.
“Senin de sevdiğini görünce dayın olarak destekleyecektir anneciğim. Ama ben kardeşimi birazcık bile tanıyorsam, Kerem’e de biraz çektirecektir.”
Süleyman Amca küçük bir kahkaha atıp “Oğlum, bu durum baba oğul kaderimiz galiba.” dediğinde ona bakıp “Esma Teyze’nin ailesi de, sana mı çektirdi Süleyman Amca?” diye sordum. Başını sallayıp “Kayınbabam beni tüfekle kovalamıştı kızım, o kadar ki.” dediğinde gülmeye başladık.
“Neden ki?” diye sorduğumda çenesini ovuşturup “Evlerine gidip kızınızla evlenmek istiyorum dedim. Sonra olanlar oldu bir an da.” deyip Esma Teyze’ye döndü. Esma Teyze gülerek “Ama sende onlara vermezseniz kaçırırım dedin Süleyman. Ne yapmasını bekliyordun ki babamın?” dediğinde aklıma Kerem’in bana söyledikleri gelince ona döndüm.
Sadece onun duyabileceği bir sesle “Bu kaçırma olayı sizde genetik galiba.” dediğimde gülümseyip “Galiba.” dedi. “Ama işe de yarıyor bak. Annemle babam evlendiler. Darısı bize.”
Önüme dönüp konuşmaya devam eden Süleyman Amca ve Esma Teyze’ye çevirdim bakışlarımı. Dayımın, Esma Teyze’nin babasının yaptığı gibi Kerem’i tüfekle kovalaması yüzde birlik bir ihtimal bile değildi ama Kerem’e, biz evlenene kadar çektireceği kesindi.
Esma Teyze ayağa kalkıp “Ben bi’ çay koyayım bize.” deyince Pınar’la “Biz hazırlarız.” deyip yerine oturttuk. Mutfağa geçtiğimizde ilk işim Pınar’ı kendime çevirip saçlarını karıştırmak oldu. Gülerek “Erva Abla, yapma lütfen.” dese de aldırmadan yapmaya devam ettim. Saçları karman çorman bir hal alınca o haline gülerek çay suyu koymak için onu bırakıp demlikleri çıkardım.
Tüpü açıp çaydanlığı koyduktan sonra Pınar’a döndüğümde bulunduğu hal gülmeme sebebiyet verirken yanına geçtim. Yere düşen tokasını alıp saçlarını bağlamak için arkasına geçtim. Sarının açık tonlarında olan güzel saçlarını çok sıkmayacak şekilde bağlayıp kendime çevirdiğimde Pınar dudaklarını büküp kollarını kavuşturdu.
Tatlı hali gülümsememi sağlarken “Şu an trip yiyorum sanırım.” dedim. “Evet yengeciğim.”
Bende kollarımı kavuşturup “Hiç trip atma küçük cadı. Burada sana trip atmaya hakkı olan benim çünkü. Sayende az önce saçma bir oyunun içine girdik ayrıca.” dedim.
Kollarını iki yanına indirip “Ya ama mecbur kaldım Erva Abla. Ne yapsaydım? İzin verseydim de annem söylese miydi ağabeyime? Ayrıca ben söylemeseydim de ağabeyim, annem ona söylediğinde bu sefer de evde bağırarak söylerdi seni sevdiğini.” dedi ve bu durum benim yanaklarımın yanmasına sebep olurken Pınar’ın da kahkahalarla gülmesine neden oldu.
O halini umursamadan çay tepsisini çıkardım. Bardak ve kaşıkları çıkardığımda Pınar gülmeyi bırakıp masaya geçti. Oturduğunda ona dönüp “Pınar, sence bende bugün olanları Kerem’e anlatmalı mıyım?” diye sordum. Kerem, böyle bir durum olsa onu yanlış anlamam için bana söyleyeceğini söylediği andan beri bu durum içimi kemirip duruyordu.
“Ben başta söylememen taraftarıydım açıkçası ama ağabeyimin dediklerinden sonra acaba söylesen mi diye düşünmeye başladım ve hala düşünme aşamasındayım.”
“Sence çok tepki verir mi?”
Elini çenesine götürüp “Batuhan Ağabey’in ağzının gözünün dağılması en küçük ihtimal gibi şu an.” dedi. Gergin bir gülüş savurup “Sağol ya ablacığım. İçime su serptin.” dediğimde telefonuma üst üste gelen bildirimler, Pınar’ın cevap vermesine engel olurken ayağa kalktı. “Ağabeyim hasretine dayanamayıp çabuk gel diye mesaj attı galiba. Sen ona cevap yaz, bende çayı hazırlayayım.”
Sitemle “Ya Pınar.” dediğimde küçük bir kahkaha atıp kilerden çayı çıkardı. Önüme dönüp cebimden telefonumu çıkarıp şifreyi girdim. Beklediğimizin aksine Kerem’den değil de kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj geldiğini görmek beni şaşırtırken mesaja tıklayıp açtım.
0507*****70: Selamünaleyküm Erva. Batuhan ben.
0507*****70: Kusura bakma rahatsız ediyorum ama dayanamadım. Bu konuyu senin en azından benimle konuşmanı bekliyordum çünkü. Araya kardeşimi katmak yerine keşke sen gelip söyleseydin.
0507*****70: Biri olduğunu söylemişsin ama senden de duymak istiyorum. Hayatında biri yok diye biliyordum çünkü. Zaten özellikle de bu yüzden tüm cesaretimle karşına çıkıp sana olan duygularımı söyledim.
0507*****70: Ve bu yüzden kestirip atma dedim.
Okuduğum mesajlar, az önceki mutluluğumu saniyeler içerisinde yok edip yerini sinire bırakırken gergince nefesimi verdim. Pınar, bir şey olduğunu anlamış olacak ki “Ne oldu Erva Abla? Ağabeyim ne yazmış?” diye sorunca telefonumu ona uzatıp elimi alnıma koydum. Bu durum, ben olanları Kerem’e anlatana kadar peşimi bırakmayacak gibi hissediyordum.
Alnımı ovuşturup başımı kaldırdığım an kapıda bana bakan Kerem’le göz göze geldim. Gözlerimi ondan kaçırıp birkaç adım arkamda duran Pınar’a baktım. Gözünü telefondan ayırmadan “Ağabey kardeş sinirler bunlar.” dediğinde koluna dokunup bana bakmasını sağladım.
Başını telefondan kaldırıp bir bana bir de Kerem’e baktı. Hızla telefonumu kapatıp “Ağabey, sen ne zaman geldin?” diye sorduğunda alt dudağımı ısırdım. Alnımdaki elimle yüzümü kapatıp aferin Pınar, diye mırıldandım. Söylediğiyle Kerem’in bir işler döndüğünü anlamasına sebep olduğu yetmemişti, üstüne sorduğu soruyla da bunu tescillemişti.
Kerem mutfağa girip dört adım kadar uzağımda durdu. “Ne oluyor?” diye sorduğunda elimi yüzümden çekmeden göz ucuyla Pınar’a baktım. Geniş bir gülümsemeyle “Hiç.” dedi fakat bu cevabın, Kerem’in kaşlarının daha da çatılması dışında hiçbir getirisi olmadı.
Bana dönüp “Erva.” dediğinde, ne olduğunu anlatmamı söylemek istediğini anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu. Yavaşça yutkunup “Sana bir şey söyleyeceğim ama sinirlenmek yok.” dedim. Yüzündeki ifade değişmedi ve bu durum bizi derin bir sessizliğe gömerken benim daha da gerilmeme neden oldu.
Kerem, derin bir nefes aldı ve bir karara varmış gibi kendi kendine başını salladı. “Peki, sinirlenmeyeceğim.” dedi fakat anlamıştı. Onu sinirlendirecek bir şey olduğunu anlamıştı. “Ne oldu?” diye sorduğunda elimi çaresizlikle Pınar’a uzatıp telefonumu vermesini istedim. Ekrana bakmadan direkt ona uzattığımda, çok kısa bir an afallasa da aldı. Başım önümde mesajları okumasını bekledim fakat onun dudaklarından tek bir kelime döküldü. “Şifre.”
Başımı kaldırdığımda telefonumun şifresini sorduğunu anlamam birkaç saniyemi alırken söyledim ona: "090821."
Ne tepki verecek diye yüzüne baktığımda düşünceli bir ifadeye büründüğünü görmek beni, küçük çaplı bir hayal kırıklığına uğratırken yukarı kıvrılan dudakları bu kırıklığı saniyeler içerisinde yok etti.
“090821.” diye mırıldanıp bakışlarını telefonumdan bana çevirdiğinde gülümsedim. Anlamıştı. İlk tanıştığımız günün tarihi olduğunu anlamıştı. Yüzündeki küçük tebessüm, yerini geniş bir gülümsemeye bırakırken şifreyi girdi. Telefonum açılır açılmaz onu Batuhan’ın mesajları karşıladı. Az sonra kopacak olan küçük çaplı kıyamet, Pınar’la yüzümüzde kendini belli ederken Kerem’e baktık.
Sinirle kapanmış çenesi yakın zamanda bir cevap için açılmaya niyetli gözükmüyordu. Alakasız bir şekilde tüm vücudunu kaplayan bu öfkeli halinin, kalbimi tekleten bir endişeye sebep olduğunu hissettim. Bakışları beni bulduğunda az önce tatlı bir heyecanla parlayan kahveleri şu an şiddetli bir öfke tarafından fethedilmiş gibiydi.
Önüme dönüp cevap vermesini bekledim ama beklenen sessizlik nihayet hüküm sürecek bir açık bulmuş ve üzerimize çöreklenmişti sanki. Gerici sessizlik, kemiklerim kırılmış ve haince saplanıyorlarmış gibi kalbimde, üst üste sancılara sebebiyet verirken tek bir soru bozdu bunu.
“Bu ne?”
Kerem’in sakin tutmaya çalıştığı fakat başarmayı geçtim, sinirli olduğunu daha fazla belli ettiği bir ses tonuyla sorduğu soru, boğazımın bir el tarafından sıkılıp cevap vermeme engel oluyormuş gibi hissetmeme sebebiyet verdiği için bir şey diyemedim.
“Erva, cevap ver lütfen.” dediğinde tüm cesaretimi toplayıp o anda söylenebilecek en anlamsız cümlelerden birini kurdum. “Sen haklıymışsın.” Haklıydı. Tek diyeceğim buydu. Bir de yanıldım, desem tam olacaktı ama içine düştüğümüz anlamsız duruma, daha fazla anlamsızlık katmaktan başka bir işe yaramayacağını bildiğimden demedim.
“Demiştim değil mi demem mi gerekiyor şimdi yoksa gidip bu Batuhan’ın yarın öğle namazına müteakip cenaze namazının kılınması için elimi çabuk tutmam mı..?” diye sorduğunda “İlkini yapsan yeterli.” demekle yetindim.
“Erva!”
“Ya tamam özür dilerim. Sen haklıymışsın ama büyütecek bir şey yok bence.” Kullandığım cümle, bombanın pimini çekip elimde patlamasını beklemekle eş değerdi fakat tek diyebileceğim de buydu.
“Büyütecek bir şey yok mu? Erva, şaka yapıyorsun değil mi?”
Onun aksine sakin tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla “Hayır Kerem, şaka yapmıyorum. Hatta, bu akşam içine düştüğümüz ikinci saçmalığa son vermemizi söylüyor ve bu konuyu sonsuza kadar kapatıyorum.” dedim.
“Bu konu, ben bu Batuhan’ı hastanelik ettiğimde sonsuza kadar kapanacak Erva.”
“O zaman bende Simay’ı mı hastanelik edeyim Kerem?”
Sorduğum soru Pınar’ın gür bir kahkaha patlamasına, Kerem’in de kahvelerinin şaşkınlıkla irileşmesine sebep oldu. Hala, ciddi olup olmadığımı anlamak için şaşkınlıkla bana bakmaya devam ederken kollarımı kavuşturup “Ciddiyim.” dedim.
Şaşkınlığı yerini küçük bir tebessüme bırakırken “Tamam,” dedi ve bu durum bu sefer de benim gözlerimin şaşkınlıkla aralanmasına sebebiyet verdi. Onu vazgeçirmek için yapmayacağım bir şeyi ortaya atmış fakat kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm.
“Kerem, afedersin ama saçmalıyorsun.”
“Hiç de bir kere saçmalamıyorum Erva. Herifin biri benim sevdiğim kıza onu sevdiğini söyleyecek ve ben de bir şey yapmayacak mıyım?”
“La havle.” diye mırıldanıp başımı kaldırdım. Annem ve Esma Teyze’yle göz göze gelmem ve onların gülmeye başlaması aynı anda olurken Kerem, onlara döndü. Annemler gülmeye devam ederlerken bu akşam daha ne kadar saçma olacak diye düşünmeden edemedim.
“Kıskançlıklar da başlamış, siz olmuşsunuz çocuklar.” diyen Esma Teyze yanaklarımda hafif bir sıcaklık hissetmeme sebep olurken Kerem “Anne, bir dakika bekler misiniz?” diye sorup bana döndü.
“Bence beklemesinler ve bu saçma konu bir an önce kapansın. İnan bana uzatmanın bir anlamı yok ve ben hallettim zaten. Şimdi de direkt engelleyeceğim ve…” deyip telefonumu almak için uzandım ama havaya kaldırarak buna engel oldu. Uzanıp almayı denedim fakat daha da kaldırarak buna yine engel olunca kollarımı kavuşturup vermesini bekledim.
Şeytan diyordu kolunu kavrayıp tek hamlede yere serip al telefonunu ama dua etsin ben şeytanı dinlemiyordum. “Kerem, telefonumu ver lütfen.”
Başını iki yana sallayıp “Vermiyorum.” dediğinde “Kerem, Go No Sen’le tek hamlede alırım elinden ve şaşar kalırsın. Demedi deme.” dedim.
Annem, savunma sanatlarını ilk öğrendiğim zamanlarda bu terimleri evde çok kullandığımdan ne demek istediğimi anlamış ve bunun etkisiyle kendini tutamayıp küçük bir kıkırtı koymuştu. Diğerleri de anlamadıklarından bunu belli eden bir yüz ifadesiyle bana bakıyorlardı. “Go No Sen, ne demek Erva?”
Aslında sorusunun cevabını şu an uygulamalı cevaplamak vardı ama bu doğru olmadığından tek çare açıklamaktı. “Rakibin açık vermesini sağlamak amacıyla atak yapmasına izin verme.”
“Yani sen benim hareketlerimden bir açıklık yakalamak ve beni tek hamlede yere sermek mi istiyorsun?”
“Tabi ki hayır Kerem.” dediğimde sol elini çenesine indirip düşünüyormuş gibi yapmaya başladı. Tam zamanı diye düşünüp telefonumu almak için hamle yaptığımda hızla dönüp bir adım geriledi. “İyi deneme ama yemezler Erva. Karşındaki kişi bir başkomiser ve senin kadar olmasa da o da bir şeyler biliyor.”
Nefesimi dışarı verip pes ettiğimi belli ederek ellerimi kaldırdım. “İyi o zaman, sende kalsın. Bana ulaşmak istediğinde de artık dumanla haber gönderirsin ama şimdiden söyleyeyim; dumanına tozumu katar sana görüldü atarım ona göre.”
Verdiğim cevap diğerlerini güldürürken Esma Teyze “Oğlum, inat etme de ver kıza telefonunu. Hem bak halletmiş zaten. Böyle küçük şeyler için tartışacağınıza evlilik hazırlıklarınız hakkında konuşun bence.” dedi.
Kerem ve Pınar bitmişti, şimdide sıra Esma Teyze’ye gelmişti. Annemin yüz ifadesine bakılacak olursa evde de o beni utandırmaya devam edecek demekti. Anlaşılan bu durum, biz evlenene kadar benim peşimi bırakmayacak ve benim çilek gibi kıpkırmızı dolaşmama sebep olacaktı.
Kerem “Haklısın anne.” deyip bana döndü. “Erva şimdiden söylüyorum, bu Batuhan şansını zorlamaya devam ederse yapmam gerekeni yapacağım ona göre.”
“Bu yaptığına görevini kötüye kullanma denir ama.”
“Görevimi kötüye kullanmayacağım ki Erva. Tamam, biraz sert bir tepki verdim ama dediklerimi de yapmayacaktım. Sadece erkek erkeğe konuşmak gibi planlarım vardı o kadar.”
Söyledikleri beni rahatlatırken gülümsedim. Açıkçası korkmuştum ama neyse ki Kerem, bu konuda benim gibi değilmiş. Her ne kadar bende şimdi yapmasam da lise zamanlarımda bunun gibi birkaç sorun yüzünden iki çocuğu dövmek zorunda kalmıştım.
Telefonumu uzatıp “Sürekli açık olsun lütfen. Evlilik hazırlıklarımızı konuşurken lazım olacak sonuçta.” dediğinde başımı önüme eğip telefonumu aldım. Kıskançlık kadar beni utandırmanın kitabını da yazardı iki dakikada, vesselam.
Arkasını dönüp çıktığında şu an üzerimdeki bakışlar beni daha da utandırırken başımı önümden kaldırmadım. Pınar arkadan boynuma sarılıp “Ya ben kıyamam yengeme. Utandı.” dedi.
Yanaklarım daha da yanarken ona dönüp “Ya Pınar, yapma böyle.” dedim zor çıkan sesimle. Etme bulma dünyası işte. Ayça Abla’nın ne hissettiğini şu an daha iyi anlıyordum. Bu yüzden durumu ona da anlattıktan sonra ilk işim ondan özür dilemek olacaktı.
Esma Teyze yanıma gelince ona döndüm. Ellerini yanmaya devam eden yanaklarıma koyup “Ben de kıyamam güzel gelinime. Utanınca da çok güzel oluyor maşallah.” deyip alnımdan öptüğünde gülümsedim. Ellerini yanaklarımdan çekip sarıldığında bende sarıldım hızla.
Bu durumu yüzünde sıcak bir gülümsemeyle izleyen annem, Esma Teyze beni bıraktığında yanıma geldi. O da sarıldığında kafamı boynuna gömüp daha sıkı sarıldım ona. Şu an yanımda olmasını istediğim biri daha vardı: Babam. Acaba ne tepki verirdi?
Sadece merak ettiğim ama cevabını asla bulamayacağım bu soru gözlerimin dolmasına sebep olurken sakinleşmeye çalıştım. Şu an yanımda olmasa da kalbimdeydi ve sonsuza kadar da oradaki yerini korumaya devam edecekti. Neyse ki annem vardı. O da olmasaydı bu kadar güçlü olur muydum bilmiyorum. Hoş, bilmekte istemiyordum çünkü bir kaybı daha kaldıracak kadar güçlü değildim.
Birden yüreğimi kaplayan hüzün dalgası tüm vücudumu işgal edip beynime saçma sapan soruları da yüklerken kendine gel Erva, dedim içimden. Şu an sırası değildi. Hem de hiç değildi. Annem beni bırakınca hızla yüzümdeki hüzün dalgasını yok edip yerini küçük bir tebessüme bıraktım.
Ellerini yanaklarıma koyup “Esmacığım, sizde ailecek kızımı utandırmaya başladınız ama. Hiç olmadı böyle.” dediğinde Esma Teyze küçük bir kahkaha attı. “Ama yalan mı Sevilciğim. Utanınca da çok güzel oluyor. Maşallah, her haliyle güzel benim kızım.”
Pınar kollarını kavuşturup “Görüyorsun değil mi Sevil Teyze? Gelinini gördü, kızını unuttu iki dakikada.” dediğinde tatlı sitemine gülmeye başladık. Esma Teyze eline çay tepsisini tutuşturup “Hadi benim çalışkan kızım, götür şunu da bu güzel haberin üzerine keyifle içelim.” dediğinde Pınar “Hadi aşırı güzel ve çalışkan kızım de, götürürüm anne.” dedi.
Esma Teyze kaşlarını çatarken Pınar “Ay tamam, deme anne. Bende gidip canım babamdan söylemesini isterim.” deyip mutfaktan çıktığında o haline göz devirip dolabı açtı. İçinde trileçe olan borcam tepsiyi çıkarıp “Pınar, trileçeyi sevdiğini söylemişti kızım. Senin için yaptım.” dediğinde gülümsedim. “Teşekkür ederim.”
“Rica ederim.” dedikten sonra tepsiyi masaya bırakıp tabak ve çatalları çıkardı. Tatlıyı tabaklara koyduğunda elimizde tatlı tabaklarıyla oturma odasına geçtik. Esma Teyze elindeki tabaklardan birini Süleyman Amca’ya, birini de Pınar’a verip annemin yanına oturduğunda bende Kerem’in yanına geçtim. Tabağı önündeki sehpaya bırakıp koltuğun ucuna oturdum. O da diğer ucunda oturduğundan ve aramızda geniş bir mesafe olduğundan rahattım neyse ki ama küçük cadıyı da çağırmakta fayda var diye düşünüp Pınar’a baktım fakat o bana değil babasına bakıyordu.
“Baba, az önce söylediklerini anneme de söyler misin?” diye sorup Esma Teyze’ye baktığında Süleyman Amca “Hatun, sen neden benim aşırı güzel ve çalışkan kızımı üzdün bakayım?” diye sordu.
Kerem bana dönüp “Annem seni mi üzdü?” diye sorduğunda Pınar’ı sinirlendirmek için söylediğini anladığımdan, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ama diğerleri benim kadar başarılı olamayıp gülmeye başladıklarında bende onlara katıldım.
Pınar sitemle “Ya ağabey, bilerek yapıyorsun değil mi?” diye sorduğunda anlamazlıktan gelip “Neyi bilerek yapıyorum ki?” diye sordu.
“Ya annem beni üzdü beni. Küçük kardeşini, mavişini.”
Kerem sahte bir üzüntüyle “Kusura bakma mavişim. Babam, aşırı güzel ve çalışkan kızım deyince gelininden bahsediyor sandım.” dedi.
“Of ya, hemen pabucumu dama atın zaten. Neyse ki, Erva Abla’yı çok sevdiğimden fazla tepki vermiyorum.” dediğinde koltuğa hafifçe vurup “Gel buraya.” dedim. Ayağa kalkıp yanıma oturduğunda kendime çekip “Teşekkür ederim Pınarcık.” dediğimde o da bana sarıldı.
Çınar Kerem’in kucağından inip yanımıza geldiğinde beni bırakıp “Oy, oy, oy benim mavişim gelmiş.” dedi ama Çınar onu umursamadan benim yanıma gelince kollarını kavuşturup koltuğa yaslandı. Galiba bu gece olacak olan her şey Pınar’ın bize trip atmasıyla sonuçlanacaktı.
Çınar kucağımda bir tur dönüp kıvrılınca elimi başına koydum. Okşadığımda mırlayıp gözlerini kapatınca onu rahatsız etmemek için dikkatlice çayıma uzandım. Küçük bir yudum alıp bakışlarımı odada gezdirdiğimde tüm gözlerin üzerimde olduğunu görmek yine utanmama sebep olurken önüme döndüm. Of, yanaklarımın hemen kızarmasına bir çözüm bulmalıydım yoksa çevremdekiler bu konuda sürekli benimle uğraşacaklardı.
Odada kısa sürede hükümranlığını ilan eden sessizlik, diğerlerinde nasıl bir etki oluşturdu bilmiyorum ama benim kalbimin ritminin artmasına sebep olurken, derin bir nefes aldım. Açıkçası ben böyle hayal etmemiştim. Gerçi bu gece için bir şey de hayal etmemiştim orası ayrı mesele ama yine de her şey açıklığa kavuştuktan sonra böyle bir sessizliğe bürüneceğimizi de düşünmemiştim.
Tek düşündüğüm, “Babam öğrenseydi ne tepki verirdi?” sorusuydu. Acaba o da Esma Teyze’nin babası gibi mi yapardı? Hayır hayır, yapmazdı. Her şeyi geçtim, Kerem’i tanımadan onun için dua edecek kadar sevmişti onu. “Rabbim gönlünden geçeni ona nasip etsin.” demiş, bilmeden kızı için de çok güzel bir dua etmişti.
“Kızım, iyi misin?”
Annemin sorusuyla düşüncelerimden sıyrılıp “İyiyim anne.” dediğimde herkesin bana baktığını fark ettim. Pınar koluma dokunup “Babam Sevil Teyze’ye bir soru sordu Erva Abla. Sevil Teyze de bunun cevabını Erva ve Kerem versin dedi. Ağabeyim de Erva ne derse o dedi. Ah canım benim, kıyamıyor da Erva’sı ne derse o onun için.” dediğinde konuyu saptırması Kerem’le aynı an da şaşkınlıkla ona bakmamıza neden olurken susup önüne döndü.
“Ya tamam bakmayın öyle. Bir an kaybettim kendimi.” dediğinde Kerem o haline gülümseyip önüne dönerken bende omzuna dokunup bana bakmasını sağladım. “Bu kadar uzatacağına Süleyman Amca’nın sorduğu soruyu söylesen yeterliydi ablacığım.”
“Erva kızımı ne zaman istemeye gelelim diye sordu.” dediğinde başımı sallayıp önüme döndüm. Zaten üzerimde olan bakışlar bu sefer de merakla üzerimde varlıklarını korurlarken yutkunup kurumuş boğazımı ıslattım. “İzniniz olursa ben durumu dayıma da anlatayım. Ondan sonra da bir karara varırız.”
Esma Teyze “Tamam kızım sen Serkan’la konuş, bende annemlere falan haber vereceğim zaten.” dediğinde başımı sallamakla yetindim. Dayıma anlatırken bizimkilerden de yanımda olmalarını isteyeceğim. Özellikle de Murat Ağabey’in. Tabi bir de Ayça Abla’nın. Bu yüzden yarın ilk işim durumu onlara da anlatmak olacaktı. Sonrası da Kerem’in dediği gibi evlilik hazırlıklarına başlamaktı. Hem böylesi de en doğrusuydu zaten.
Annemler başka konulardan sohbete girerlerken bende yarın yapacağımızı Pınar ve Kerem’e de anlattım. Kerem “Erva, bence direkt söyleyelim gitsin. Hiç gerek yok bu kadar uğraşa.” dese de “Ne olur ne olmaz.” deyip dediklerimi yapmaya mecbur bıraktım. Dayımın ne diyeceğini kestiremiyordum açıkçası. O şanslıydı, hakikati öğrenince boynuna sarılıp tebrik eden bir kayınbiraderi ve kayınbabası olduğu için fakat yine de bu, kendi damadına çektirmeyecek demek değildi.
Bir saatin sonunda çaylar içilmiş, tatlılar yenmiş ve bir karara varılmıştı. Annem ayağa kalkıp “Biz müsaadenizi isteyelim o zaman.” deyince Çınar’ı kucağıma alıp ayağa kalktım. Esma Teyze biraz daha kalalım diye ısrar etse de annem yarın işe gitmesi gerektiğini söyleyerek ikna etti onu. Benim de sabah dersim vardı zaten.
Eve geçtiğimizde Çınar’ı kucağımdan indirdim. Nereye gitmesini bildiğinden odama doğru yol alırken o haline gülümseyip dolu gözleriyle bana bakan anneme döndüm. Kollarını açınca yanına geçip doladım kollarımı beline. Sırtımı sıvazlayıp “Benim küçük kızım büyümüş de aşık mı olmuş?” diye sorduğunda başımı boynuna gömdüm. Boğuk bir sesle “Evet.” dediğimde annem küçük bir kahkaha attı.
“Aşık olduğu yetmemiş, bir de evlenmeye karar vermiş.” dediğinde belindeki kollarımı gevşettim. O da beni bırakınca dudaklarımı büzüp kollarımı kavuşurdum. “Ya anne, Kerem ve diğerleri bitti bu sefer de sen başladın ama.”
Ellerini yanaklarıma koyup “Alışsan iyi olur anneciğim. Özellikle de dayının söyleyeceklerine.” dediğinde konuyla alakasız bir soru sordum. “Anne, çok bir tepki vermez değil mi?”
“Yok kuzum vermez merak etme ama dediğim gibi Kerem’e azıcık çektirir.”
“Kerem’in ağzını burnunu kırmaya kalkmaz değil mi?” diye sorduğumda yanağımdaki ellerini indirip “Yok canım, o kadar da değil. Hem sen tanımıyor musun dayını?” diye sordu.
“Tanıyorum da, endişelenmeden de edemiyorum.”
“Oy oy kıyamam kızıma. Endişeleniyor sevdiği için.” dediğinde yanaklarım artık bi’ sal bizi Erva, yeter derlerken “Ya anne.” dedim zor çıkan sesimle. Gülerek “Tamam tamam.” dedi. ”Hadi daha da geç olmadan yatsıyı kılalım. Sonra da uyuyalım çünkü ben çok yorgunum.”
Başımı sallayıp “Tamam.” dediğimde ikimizde odalarımıza geçtik. Şalımı çıkarıp üzerime pijamalarımı geçirdikten sonra abdest almak için lavaboya geçtim. Yeniden odama geçtiğimde Lacivert feracemi giyip bone ve yazmamı taktım. Sonra derin bir nefes aldım, tüm derdimi günün sonunda kendimi huzurda bulduğum bu kapıya açtım.
🍓🍓🍓
Namazdan sonra uykum olmadığından telefon ve kulaklığımı alıp mutfağa geçtim. Bir kutu çilekli süt alıp üzerime hırkamı geçirdikten sonra balkona geçtim. Bugün dolunay vardı ve ben bunu şimdi fark ediyordum. Sütümü ve telefonumu masaya bırakıp oturdum. Boynumdaki kulaklığımı takıp telefonuma uzandım. Ekranı açtığımda beni Kerem’den gelen mesajlar karşılarken hızla şifreyi girip mesajları açtım.
BAŞKOMİSER KEREM: 09.08.21
BAŞKOMİSER KEREM: Hayatım boyunca bu günden nefret edeceğimi düşünürdüm Erva ama şimdi hayatımın en önemli günü.
BAŞKOMİSER KEREM: Seni getirdi bana o gün Güzel Gözlüm. Senin saf, temiz aşkını getirdi. Çok şükür bizi o gün karşılaştıran Rabb’ime. Çok şükür, bizi birbirimize yazan Rabb’ime.
Okuduğum mesajlar gözlerimin dolmasına sebep olurken Sen benim en büyük şükür kaynağım olacaksın be adam, diye mırıldandım. Soğuk havayı içime çekip ılık bir nefes savurdum gecenin karanlığına. Bakışlarım yeniden mesajlara kayarken parmaklarım klavyedeki yerlerini alıp, başladılar sevdama kalbimden geçenleri yazmaya.
SİZ: Benim de hayatımın en zor ama bir yandan da en özel günü oldu gün.
SİZ: Sen, babamın bilmeden benim için ettiği en güzel duasın sevdiğim. İyi ki sen Kerem, iyi ki sen.
SİZ: Çok şükür :)
Mesajlarım iletildi ama Kerem görmedi. Gözümden bir damla yaş yanaklarımdan süzülürken hafifçe burnumu çekip elimin tersiyle sildim. Mesajlardan çıkıp kamerayı açtım. Telefonumu tam karşımda tüm heybetiyle karanlığı yaran Ay’a doğru kaldırdım. İstediğim görüntüyü yakalayıp çektikten sonra müziklere girip kulaklığımı taktım. Ney listeme girip ilk dinletiyi açtıktan sonra telefonumu masaya bırakıp çilekli sütüme uzandım.
Bir yandan içerken, bir yandan da dinlediğim müziğin verdiği huzurla dolunayı seyrediyordum. Aklıma bir kitapta okuduğum söz geldi. Şöyle diyordu yazar: “Caddede insanlar Ay’dan çok vitrinlere bakıyordular. İnsanlar Ay’ı seyretmedikleri için mutsuzlar belki.”
Belki de, dedim sözü doğrulamak istercesine. Belki de görmesi gereken bu güzellikleri görmediği, daha doğrusu göremediği için mutsuzdu insanlar.
Telefonuma üst üste gelen bildirimlerle kutuyu masaya bırakıp telefonu aldım.
BAŞKOMİSER KEREM: Allah razı olsun ondan. Dualarına beni de kattığı, yüzümü görmeden, beni tanımadan ettiği dualar için.
BAŞKOMİSER KEREM: İyi ki sen :)
BAŞKOMİSER KEREM: Nasılsın bu arada?
Son mesajına gülerek başımı sağa sola salladım. Daha çok konuşmak için konuyu uzatmak diye, şu an yaptığına denirdi. Az önce çektiğim fotoğrafı attım.
SİZ: *Fotoğraf
SİZ: Uyku tutmayınca bende bu güzel manzarayı seyretmek için balkona çıktım.
(Görüldü.)
Mesajımı gördü ama cevap vermedi. Görüldü mü yedim acaba diye düşünürken “Gördüğüm bu manzara bile senin kadar güzel değil,” diyen sesiyle oturduğum sandalyede dikleştim. Yanlış mı duydum diye düşündüm bu sefer fakat o güzel sesiyle yeniden söylediklerinden sonra yanıldığımı anladım.
“Ay geceye muhtaç, bense sana.”
Ayağa kalkıp onu görmek amacıyla korkulukların yanına geçtim. Öne doğru biraz eğildiğimde korkuluklara yaslanarak dolunayı seyrettiği gördüm. O güzel sözüne cevap olarak verilecek en anlamsız cevaplardan birini verdim.
“O söz öyle değildi sanki.”
Gülerek “Biliyorum, değildi. Kendimden bir şeyler kattım ama aşkından öldüğüm sevdiğimin bir kitap kurdu olduğunu unutmuşum.” dediğinde gülümsedim. “Hem de tanıştığımız gün bile bunu fazlasıyla belli etmesine rağmen.”
“Karşısında bir başkomiser olduğunu bilmeden ona başkomiserleri sövecek kadar hem de.” diyerek cümlesini devam ettirdiğimde daha da gülümsedi.
Başımı yeniden gökyüzüne çevirdiğimde, ikimizde bir süre konuşmadan Ay’ı seyrettik. “Biliyor musun Kerem, babam dolunayı izlemeyi çok severdi. Bende en çok onunla izlemeyi severdim ama artık, biriyle daha izlemeyi de çok seviyorum.”
“Benimle.” dediğinde başımı sallayıp “Seninle.” dedim. “Seninle olan her şey çok güzel çünkü içinde sen varsın.”
Cevap vermeyince göz ucuyla ona baktım. Düşünceli bir hale büründüğünü gördüğümde önüme dönüp “Ne düşünüyorsun?” diye sordum. “Bu güzel itirafın üzerine ne söyleyeceğimi.” dediğinde gülmeye başladım. “Bir şey söylemene gerek yok. Yanımda ol yeter.”
“Seninle olmak istediğim sadece iki zaman var. Şimdi ve daima.”
Elimi çeneme götürüp “Bu nereden alıntı?” diye sordum. “Kalbimden” dedi. “Aşkından şair olma yolunda gidiyor.”
Bu sefer de ben ne söyleyeceğimi bilemedim. Sanki ne söylesem eksik kalacaktı. Hiçbir kelime ifade edemeyecekti onu ne kadar sevdiğimi. Kifayetsizdi kelimeler, eksik kalacaktı cümleler…
"Bir şey söylemene gerek yok. Ben, senin bana olan bakışlarından da anlıyorum her şeyi. En önemlisi de beni sevdiğini. Bu da beni, dünyanın en mutlu adamı yapmaya yetiyor.”
Anlamıştı. Bu da bana yetmişti. Beni dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetmişti. Gülümsedim. “Teşekkür ederim.” dedim. “Beni, bu kadar güzel sevdiğin için.”
“Bende teşekkür ederim Güzel Gözlüm. Elalarında kayboldum önce, sonra gülüşünle hayata tutundum. Yüreğim yüreğine değdiğinde anladım ki ben sensiz yaşayamam. Beni, sensizliğe mahkum bırakmadığın, beni sevdiğin için ben de teşekkür ederim.”
Yanaklarımın üzerinden birazdan dumanlar çıkacağının garantisini verebilirdim. Ayrıca şu an çileği geçtim, domatesle patlıcan arası bir renkte olduklarından da emindim çünkü bu kadar yanmalarının başka açıklaması yoktu.
Kerem gülmeye başlayınca ona döndüm. Bana bakarak gülmeye devam edince şu an olduğum duruma güldüğünü anlamak zor değildi. Bir de buna sebep olan kendisi değilmiş gibi gülmesi, benim cidden işim vardı bu deli çocukla.
“Ya Kerem gülme lütfen.” dedim. Konuşacağı sırada elimi kaldırıp “Bir şey de söyleme lütfen.” deyip önüme döndüm çünkü biraz daha devam ederse sıvılaşıp balkondan aşağı akacaktım.
Gördüğüm şeyle yeniden ona döndüğümde şaşkınlıkla “Kerem, bu ne hal?” diye sordum. Bu havada balkona tişörtle çıkmıştı ve ben bunu şimdi fark ediyordum maalesef ki. Üzerine bakıp “Ne oldu?” diye sorduğunda “Ya adam sen deli misin? Eksi iki derecede balkona tişörtle çıkmışsın.” dedim.
“Evet deliyim Erva. Senin delinim.”
“Ya ben ne soruyorum sen ne cevap veriyorsun. Gir içeri çabuk, hasta olacaksın.”
“Güzelim ben zaten…” Hızla sözünü kesip “Kerem, bir şey daha söylersen seni balkondan aşağı atarım ona göre.” dediğimde başını iki yana sallayıp gülmeye başladı. “Gülme. Hadi içeri gir artık. Sıcak bir şeyler iç bir de. Ne olur ne olmaz. Hasta olmanı istemiyorum.”
“Tamam tamam, sen ne dersen o.” deyip olduğu yerde durmaya devam etti.
“E buradasın hala. Gir içeri.” dediğimde “Sen girersen girerim.” deyince gergin bir gülüş savurdum gecenin karanlığına. Hala yerinde durduğunu gördüğümde “Dediğini yapacaksın değil mi?” diye sordum ne cevap vereceğini bildiğim halde. “Evet.”
Tek bir kelimeyle bana başka çare bırakmayınca sakince nefesimi verip “Tamam başkomiserim. Pes ediyorum." dedim. “Görüşürüz. Allah’a emanetsin.”
“Sende Erva. Seni seviyorum.”
“Bende seni seviyorum.” deyip hızla masaya yöneldim. Süt kutusu ve telefonumu aldıktan sonra içeri girip kapıyı kapattım. Başımı kapıya yaslayıp duymam gereken sesi duymayı bekledim. Yan taraftan da kapının kapandığını duyduğumda mutfağa yöneldim.
Kutuyu çöpe attıktan sonra Çınar uyuduğu için sessizce odama girip telefonumu masama bıraktım. Lavaboya geçip dişlerimi fırçaladıktan sonra aynı sessiz adımlara odama geçtim. Telefonumu alıp yatağıma uzandım. Bugün olanlar gözümün önünden film şeridi gibi geçerken gülümsedim.
“Çok şükür.” diye fısıldadım. “Çok şükür sana Rabb’im. O gece, karşıma onu çıkardığın ve onu benim kaderim yaptığın için.”
Bölüm sonu :)
İnşallah beğenmişsinizdir. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız bu kızı çok mutlu edersiniz :))
Yeni bölümde görüşmek üzere ;)
Kendinize çok çok iyi bakın. Allah'a emanet olun 🤍
Küçük bir rica :))
Dostlar, ilk bölümle son bölüm arasında çok büyük farklar olduğunu düşünüyor ve bu konuda yorumlarınızı bekliyorum. Hala acemi bir yazar adayı olduğumu düşünüyorum ama kendimi geliştirip geliştirmediğimi merak ediyorum. Bu konudaki düşüncelerinizi benimle paylaşır mısınız? Şimdiden teşekkürler :))
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
68.69k Okunma |
11.74k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |