34. Bölüm

34- Mutluluğum

Kübra Ö.
birkitapbirkubra

Selamünaleyküm :)

Nasılsınız bakalım?

Sonunda söz verdiğim bölüm geldi. Sabah atacaktım ama birtakım sorunlar ve okuldan dolayı vakit bulamadım. Neyse ki söz verdiğim gibi bugün atabildim.

İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim 🤍

 

 

 

~ERVA​​​​​​

 

Sabah gözlerimi alarmın sesiyle açtım. Komodinin üzerinden telefonumu alıp kapattıktan sonra sabah namazını kılmak için sadece yarım saatimin olduğunu görünce zorla doğruldum yatağımdan. Bileklerim yüzünden zorla birkaç saat uyuyabilmiştim. Bu yüzden çok yorgundum ama kalkmam gerekiyordu. Sabah namazını kıldıktan sonra tekrardan uyuyabilirdim en azından. Odamdan çıkıp lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra annemi uyandırmak için odasına geçtim. Namaz kıldığını görünce yeniden odama geçip vakit kaybetmeden sabahı kıldım. Namazdan sonra hızla yatağıma geçip uykuma kaldığım yerden devam ettim.

Bu sefer dalmayı becerebildiğim uykumdan uyandıran çalan telefonumun sesi olunca oflayarak komodindeki telefonuma uzandım. Gözlerimi açacak halim olmadığından kim olduğuna bakmadan açıp “Efendim.” dedim uykulu sesimle.

“Erva, sen yeni mi uyandın?”

Kerem’in sesini duyunca hızla doğrulup ekrana baktım. Aferin Erva. Ne diye kimin aradığına bakmadan açarsın ki?

“Erva, orada mısın?”

Telefonu kendimden uzaklaştırıp boğazımı temizledikten sonra “Evet, buradayım.” diye cevapladım sorusunu.

“Kusura bakma, ben çoktan uyanmışsındır diye düşünmüştüm.”

“Önemli değil.”

“Hayırdır, sende benim gibi mutluluktan mı uyuyamadın bütün gece?”

Sabah sabah yine başlamıştı. Yanaklarım yanmaya başlayınca derin bir nefes aldım. Kerem, küçük bir kahkaha atıp “Neyse, sen daha fazla utanmadan ben neden aradığımı söyleyeyim. Yürüyüş kaçta olacak? Pınar’a sordum ama o da bilmiyormuş.” deyince bende bilmediğimi fark ettim.

“Açıkçası bende bilmiyorum. Dün Yusuf’a soracaktım ama olanlardan sonra unuttum. Ben şimdi arayıp öğrenir, saati size yazarım.”

“Yusuf kim?”

Kerem’in sinirli bir sesle sorduğu soru afallamama neden olduğu için “Efendim?” diye sordum.

“Yusuf diyorum, kim?”

“Dün, sen bize suçsuz olduğumuzu söylediğinde öne çıkıp sana teşekkür eden çocuk.”

“Onu mu arayacaksın şimdi?”

“Hayır tabi ki Kerem. Kız kardeşi Ecrin’i arayacağım.”

“Anladım.”

“Sen iyi misin?”

“Evet.”

“Ses tonun hiç öyle söylemiyor ama.”

Kerem nefesini vererek “Boş ver güzelim," dedikten sonra duraksadı. Bu konuda dün ne yapması gerekeni söylemiştim ama sanırım bu onun için biraz zor olacak gibiydi. Neyse ki toparladı ve "İyiyim ama merak etme," dedi sakince.

Aldığım cevabın rahatlığıyla “Peki, sen iyi ol yeter ki.” dedim.

“Sen de hep iyi ol Erva.”

“Teşekkür ederim. İyi ki varsın Kerem.”

“Sende iyi ki varsın.”

“Şey… Ben şimdi Ecrin’i arayıp öğrenir, size yazarım olur mu?”

Kerem gülerek “Tamam Güzel Gözlü'm.” deyince yine utandığımı anladığını anlamış oldum.

“Tamam o zaman. Görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Aramayı sonlandırıp hızla Ecrin’i aradım. Saati sorduğumda Ecrin öğleden sonra bir de meydanda olacağız, deyince saati gruba yazıp ayaklandım. Yatağımı topladıktan sonra bileklerime sardığım sargı bezlerini çıkarıp lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra odama geçip dolabımdan fakir kol lacivert elbisem ve siyah badimi çıkardım. Bileklerimi yeniden sarıp giyindikten sonra siyah şalımı takıp sandalyemin kenarına astığım siyah kol çantama telefonumu koydum. Astım ilacım ve cüzdanım da dünden içinde olduklarından yanıma almam gerekenler ve ben hazırdık.

Saatin on bire geldiğini görünce daha da geç olmadan odamdan çıkmak için kapıya yöneldim fakat o sırada telefonum çalınca yeniden arkama dönüp çantamdan çıkardım. Pınar’ın aradığını görünce açıp “Efendim Pınarcık?” dedim.

“Günaydın Erva Abla.”

“Günaydın canım.”

“Ya Erva Abla ben sana bir sormak için aradım. Sen bugün ne renk kıyafet giydin?”

“Lacivert giydim de…”

Pınar hızla sözümü kesip “Tamamdır. Neyse ben seni tutmayayım. Bir saate görüşürüz.” deyip cevap vermeme fırsat vermeden aramayı sonlandırdı. Neyse diyerek telefonumu çantama koyup odamdan çıktım.

Kahvaltı yapmak için mutfağa geçtiğimde annemin omlet yaptığını görünce “Anne, sen daha kahvaltı yapmadın mı?” diye sordum. Benim yüzümden bu saate kadar aç kalmasını istemiyordum çünkü eminim ki, her zaman ki gibi erkenden uyanmıştır.

Annem bana dönüp “Günaydın kızım. Ben ve Çınar yaptık çoktan. Seni de uyandıracaktım ama uyuduğunu görünce kıyamadım. Az önce de uyandığını görünce sana hazırlayayım dedim.” deyince gülümseyip “Desene pabucum dama atıldı. Bir de niye zahmet ettin ki annem. Ben hazırlardım.” dedim.

“Ne zahmeti Erva. Kızıma hazırlıyorum sonuçta. Hadi geç bakalım yerine de başla yemeye. Sonra da ilaçlarını alırsın.”

Dediğini yapıp sandalyeme kurulan Çınar’ı oradan kaldırıp yanımdaki sandalyeye yavaşça indirdikten sonra yerime geçtim. Annem de yaptığı omleti tabağa koyup önüme bıraktı. Kendine ve bana çay doldurduktan sonra karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. O, çayını yudumlarken bende benim için hazırladığı kahvaltımı yapmaya başladım.

“Yürüyüş kaçta olacak kızım?”

Çayımdan küçük bir yudum alıp “Öğleden sonra bir de herkes meydanda olacak annem. Bende birazdan çıkacağım.” dedim.

“Dikkatli olun tamam mı? Bak daha iyileşmedin. Alnındaki morluktan da belli.”

Annemin söyledikleri yediğim lokmaların boğazıma dizilmesine neden oldu. Bileklerimden bahsetmemiştim çünkü üzülmesini istemiyordum. Çayımdan büyük bir yudum alıp lokmalarımı yuttuktan sonra “Merak etme annem, dikkatli oluruz. Hatta bu hafta judoya da gitmeyeceğim. İçin rahat etsin.” dediğimde annem gülümseyip “Aferin kızıma.” dedi.

Yeniden önüme dönüp kahvaltımı yapmaya devam ettim ama iştah falan kalmamıştı. Çünkü ondan saklamak beni üzüyordu ama bunu üzülmemesi için yapıyordum. Bileklerim sızılarını arttırıp sürekli kendilerini hatırlatırken umursamamayı seçip canım hiç istemediği halde kahvaltımı yapmaya devam ettim. Çayımdan son yudumumu alıp ayağa kalktığım sırada annemin telefonu çalınca “Sen konuş annem, ben sofrayı kaldırırım.” dedim.

Annem başıyla onaylayıp “Efendim Esmacığım.” diye telefonu açınca Esma Teyze’nin aradığını anlamış oldum. Onlar konuşurlarken bende hızla sofrayı kaldırdım. Birkaç tabak ve bardakları makineye attıktan sonra ilaçlarımı aldım. Annem konuşmaya devam ederken odama geçip çantamı aldım. Saat on ikiye geliyordu ve geç kalmamak için çıksak, iyi olacaktı. Yeniden mutfağa geçtiğimde annemin bir şeyler hazırladığını görünce “Hayrolsun anne, ne yapıyorsun?” diye sordum.

“Esma gelecek kızım, Çayın yanına atıştırmalık bir şeyler hazırlıyorum.”

“O zaman size iyi sohbetler. Ben çıkıyorum yoksa geç kalacağım."

“Tamam kuzum, görüşürüz. Allah’a emanet olun.”

“Görüşürüz. Sende annem.”

Çınar, çıkacağımı anlayıp yanıma gelince ona doğru eğildim. Yumuşacık tüylerini okşayıp “Kusura bakma Çınar ama seni yanımda götüremem.” deyip doğruldum. Ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı açtıktan sonra önüme indirip giymek için eğildim. Giydikten sonra doğrulup kapıyı kapattım ve Pınar’la Kerem’i çağırmak için karşı dairenin zilini çaldım.

Pınar kapıyı açıp “Selamünaleyküm Erva Abla. Nasılsın?” diye sorunca gülümseyip “Aleykümselam canım. Elhamdülillah iyiyim. Sen nasılsın?” diye sordum.

Pınar yüzünde muzip bir sırıtışla “Vallahi dün olanlardan sonra çok daha iyiyim.” deyince birkaç adım gerileyip başımı önüme eğdim. Pınar yaptığımla küçük bir kahkaha atıp ayakkabılarını giymeye başladı. Giydikten sonra yanıma gelip “Oy ben kıyamam yengoşuma, utandı yine.” deyince elimle ağzını kapatıp “Şişt… Sessiz ol Pınar ya.” dedim.

“Selamünaleyküm güzelim.”

Kerem’in söylediğiyle Pınar’ın ağzındaki elimi çekip “Ya siz ağabey kardeş dayak istiyorsunuz çünkü başka açıklaması yok bu yaptıklarınızın.” dedim sitemle çünkü beni hiç dinlemiyorlardı. “Aleykümselam bu arada," dedim bu durumdaki tepkimi belli ederek.

Kerem, ayakkabılarını giyip doğrulunca üstündeki lacivert sweatshirt dikkatimi çekti. Şimdi anlaşılmıştı Pınar’ın neden kıyafetimin rengini sorduğu. Gözlerimi kısıp ona baktığımda Kerem’i gösterip “Onun fikriydi Erva Abla.” dedi.

Kerem’e baktığımda gülümseyip “Nasıl, güzel fikir değil mi? Zaten uyumluyuz, daha da uyumlu olduk.” dedi.

“Ama Kerem ya… İkiz miyiz biz böyle aynı renk giydik?”

“Hayır tabi ki Erva. Sadece çok uyumlu bir çiftiz dediğim gibi.”

Pınar’a dönüp “Önceden de böyle miydi yoksa yeni mi bu halleri?” diye sorduğumda Pınar “Bir süredir senin yüzünden patlamaya hazır bomba gibi dolaşıyordu Erva Abla. Yoksa normalde de böyle tatlı biridir canım ağabeyim.” dediğinde Kerem, tatlı kelimesine kaşlarını çatarken biz kendimizi tutamayıp gülmeye başladık.

Karşı dairenin kapısı açılınca gülmeyi bırakıp Esma Teyze’ye döndük. Esma Teyze bizi görünce gülümseyip “Canlarım, siz gitmediniz mi?” diye sorunca Pınar “Yok anne, konuşuyorduk. Hayırdır, sen nereye böyle?” diye sordu.

Esma Teyze “Sevil’in yanına. Kadın kadına sohbet edeceğiz.” deyip bana döndü.

“Erva, nasılsın kızım?”

“İyiyim Esma Teyze. Sen nasılsın?”

“Bende iyiyim çok şükür.”

Esma Teyze yanımızdan geçip bizim dairenin zilini çaldı. Annem kapıyı açıp onu görünce “Hoş geldin canım.” deyip bize döndü.

“Kızım, siz daha gitmediniz mi?”

“Konuşmaya dalmışız anne. Şimdi gidiyoruz.”

Annem “Tamam canım.” deyip Pınar ve Kerem’e döndü. “Çocuklar, nasılsınız?” diye sorduğunda Pınar her zamanki neşesiyle “Ben çok iyiyim Sevil Teyze’m. Sen nasılsın?” diye sordu. Annem “Bende iyiyim canım, teşekkür ederim.” deyip Kerem’e döndü.

“Bende iyiyim Sevil Teyze. Senin de iyi olduğunu öğrendim, daha iyi oldum.”

“Sağol canım. Sende mi gideceksin yürüyüşe?”

“Evet. Dün, yalnız bırakmamam gerektiğini fark ettim.”

Annem gülerek “Haklısın Kerem. Bu arada dünkü yardımların için de çok sağol. Sen daha merhametli davranmışsın. Ben olsam tıkmıştım nezarethaneye.” deyince “Aşk olsun annem ya. İnsan, evladına bunu yapar mı?” diye sordum.

“Onu kavga etmeden önce düşünecektin meleğim.”

“İyi de benim bir suçum yoktu ki. Gelen polisler olayı abarttılar. Zaten anlamıyorum bunları da. Önemli olaylara geç kalırlar ama kolaylıkla halledilebilecek meselelerde burnumuzun dibinde biterler. Sonra da boşu boşuna…”

Kendimi kaybetmiş bir halde konuşurken arkamda Kerem’in olduğunu hatırlayıp sustum. İki elimle ağzımı kapatıp eyvah, diye mırıldandığımda annem, Pınar ve Esma Teyze bu halime gülmeye başladılar. Kerem’e döndüğümde kollarını kavuşturup “Evet güze… Yani devam et Erva. Ne güzel anlatıyordun.” deyince şaşkınlıkla ona baktım. Neyse ki son an da kurtarmıştı durumu ki, zaten bahsettiğim durum da buydu. Benimle bu şekilde konuşması doğru olmadığı kadar ailelerimiz henüz hiçbir şey bilmedikleri için de tehlikeliydi.

Aslında itiraf ediyorum, bu durumu tehlikeli yapan tek şey altı harf iki heceden oluşan bir kişiydi. Serkan.

“Şey… Bence vakit kaybetmeyelim. Bir ara devam ederim.” dediğimde Kerem dahil hepsi gülmeye başladılar. Gülmeler kesilince Esma Teyze, anneme “Konuşmamız gereken çok önemli şeyler var canım.” deyip bize döndü.

Pınar hızla “Şey, ben aşağıdayım. Görüşürüz.” deyip koşarak merdivenlerden inmeye başlayınca Kerem'e dönüp “Ne oldu şimdi buna?” diye sordum.

“Yapmıştır yine bir şeyler. Çıkar ortaya.”

“Neyse, hadi bizde inelim vakit kaybetmeden.”

Annemle Esma Teyze’ye dönüp “Görüşürüz.” dedim. Onlarda aynı cevabı verip içeri geçtiklerinde bizde merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Dış kapıyı açacağım sırada Kerem uzanıp kapıyı kapattı. Ona döndüğümde cebinden yıllar öce ona verdiğim bilekliğin benzeri bir bileklik çıkarıp bana doğru uzattı.

“Nilüfer çiçeği mutluluğu simgelermiş. Ben seni hep mutlulukla hatırladım Güzel Gözlüm. Mutluluğum olduğun için teşekkür ederim.”

Yanan yanaklarıma inat yüzüne bakıp “Bende teşekkür ederim. Mutluluğum olduğun için.” dedim. Kerem’in yüzündeki gülümsemesi, söylediklerimle daha da büyüdü.

“Bilekliğini takabilir miyim?” diye sorduğunda, başımı sallayıp kolumu öne doğru uzattım. Dün taktığı bilekliğin yanına yeni bilekliğimi takınca kolumu kaldırıp bilekliğe yakından baktım.

“Bu sana verdiğim değil sanırım.”

“Değil. O bileklik benim için çok değerli. Sana bile vermem.”

Başımı sallayıp gülümseyerek bilekliğe baktım yeniden.

“Teşekkür ederim.”

“Rica ederim mutluluğum.”

“Çıkalım mı artık? Geç kalacağız yoksa.”

"Bir dakika durabilir miyiz? Sana bir şey soracağım."

"Sor."

"Bileklerin nasıl oldu? Dün çok kötü morarmışlardı."

Kerem'in endişeyle sorduğu sorudan dolayı sakince gülümseyip "Daha iyiyim merak etme." dedim ama Kerem inanmamış olacak ki "Erva!" dedi uyarırcasına.

"Yani... Biraz sızlıyor işte."

"Erva, ne olur daha fazla atma içine. Başın ağrısa bile söyle bana. Abart gerekirse, çekerim nazını ama ne olur içine atıp bunun günden güne seni bitirmesine izin verme."

Elini kalbine koyup "Acıyor... Gerçekten acıyor. Senin üzüldüğünü, canının yandığını bildiği için acıyor. Acıtma daha fazla, yapma bunu bize." dedi.

Dün bana, "Ben seni hak edecek ne yaptım acaba?" diye sormuştu ama bunu onun bana değil, benim ona sormam gerekiyordu. Asıl ben, onun güzel sevgisini hak edecek ne yapmıştım acaba?

Dolu gözlerim yüzünden boğuk gördüğüm yüzüne bakıp "Özür dilerim. Söz veriyorum daha dikkatli olacağım." dedim.

"Özür dileme. Dediğin gibi dikkat et kendine yeter bana."

"Ederim, edeceğim hatta."

"Aferin sana," dedi beni taklit ederek.

O haline gülümseyerek "Kerem," dedim. "Dün bana, ben seni hak edecek ne yaptım acaba demiştin ya. Bunu benim sana söylemem gerekiyordu. Ben seni hak edecek ne yaptım acaba? Güzel sevgini hak edecek ne yaptım acaba?"

Gülümseyip "Senin güzel sevgine layık olmaya çalışıyorum sadece." deyince gülümseyerek "Bende." dedim.

"Sen zaten layıksın Erva. Her şeyin en güzeline, en iyisine."

Kerem, biraz daha konuşmaya devam ederse buhar olup uçacaktım. Bu yüzden başımı önüme eğip "Şey... Çıkalım mı artık? Geç kalacağız yoksa." dedim zor çıkan sesimle.

Kerem başını sallayıp "Tamam. Çıkalım hadi." deyip kapıyı açtı. Çıktığımızda Mete, Pınar, Elif ve Alper’in çoktan geldiklerini ve bizi beklediklerini gördük. Bizi gördüklerinde muzipçe sırıtmaya başladıklarını görünce yanlarına geçip işaret parmağımı onlara sallayarak “Sakın o ağzınızı açayım demeyin. Judoda yeni bir teknik öğrendim. Üzerinizde denerim ona göre.” dediğimde hepsi gülmeye başladılar.

Kerem bana dönüp “Judo mu?” diye sorunca ona dönüp başımı salladım.

“Erva, şaka yapıyorsun değil mi?”

“Hangi konuda?”

“Tabi ki judo konusunda.”

“Şaka yapmıyorum.”

“Sen şimdi judo mu öğreniyorsun?”

“Evet.”

“Ne zamandan beri peki?”

“Bir buçuk ay oldu neredeyse ama bu hafta gidemeyeceğim. Bileklerim bu haldeyken hocam da izin vermez zaten.”

“Erva, sadece bu hafta değil, bundan sonra hiç gitmeyeceksin.”

“Ne demek gitmeyeceksin?”

“Zaten iyi dövüşüyorsun. Ne gerek var mı gitmene?”

“İşte bende daha iyi dövüşmek için gidiyorum.”

“Erva, zaten iyisin. Ne diye daha fazla zorluyorsun ki kendini?”

“Ya benim judo derslerim yarım kalmıştı. Onlara devam ediyorum işte.”

“Ha daha önceden aldın yani?”

“Tabi ki. Hatta seninle ilk tanıştığımız zaman epey ilerletmiştim. Yanıma geldiğinde pozisyon bile almıştım ama polis olduğunu görünce güvenilir biri olduğunu düşünüp seni dövmekten vazgeçmiştim.”

Kerem şaşkınlıkla bana bakarken diğerleri gülmeye başladılar. Kırdığım potu fark edince başımı yere eğdim. Elif gülerek “Ya ikinizde çok tatlısınız. Hatta gördüğüm en tatlı çift sizsiniz.” deyince Alper elini Elif’in omzuna koyup “Bizden sonra Elif’im.” dedi.

Ellerimi yanan yanaklarıma koyup “Ya tamam susun artık. Hadi gidiyoruz. Geç kalacağız yoksa.” deyip Pınar’ın kolundan tuttuğum gibi Kerem’in arabasına doğru yürümeye başladım. Ben bu deliye güvenmiyordum. Sırf biz yalnız kalalım diye Alperler’le gitmeye kalkabilirdi çünkü.

Arabanın önüne geldiğimizde Pınar sorduğu soruyla yanılmadığımı anladığımı sağlamış oldu.

“Ya ben Alper Ağabeyler’le gitsem olmaz mı?”

“Olmaz Pınar.”

“Neden?”

“Ya biz evli bile değiliz Pınar. Bu şekilde yalnız kalmamız doğru değil.”

Pınar Kerem’e dönüp “Ağabey, ben kulaklıklarımı takar sizi rahatsız etmem. Sizde yengemle ne zaman evleneceğinizi konuşun.” deyince Kerem “Sağol Mavişim.” dedi.

“Ya benim gerçekten ikinizle de işim var. Ben Alperler’le gidiyorum.” deyip arkamı döndüm ama Pınar kolumdan tutup ön kapıyı açtı. Arkamdan yavaşça ittirip “Hiçbir yere gitmiyorsun yengeciğim. Arabaya biniyor ve kocanla evlilik tarihini kararlaştırıyorsun.” deyince daha fazla konuşup devekuşu olmayı istememe neden olmaması için arabaya bindim.

Pınar ve Kerem de bindiklerinde Pınar dediğini yapıp kulaklığını taktı. Kerem bana dönüp “Emniyet kemerini takar mısın?” diye sorunca dediğini yapıp emniyet kemerini taktım. O da taktıktan sonra arabayı çalıştırdı. Bende başımı cama çevirip yolu izlemeye başladım. Birkaç dakika kimse konuşmadı. Göz ucuyla Kerem’e baktığımda yüzünde küçük bir tebessümle yola odaklandığını görünce bu sefer de hemen arkamdaki Pınar’a baktım. Telefonundan bir şeylere bakıyor bir yandan da müzik dinlediği için sanırım, başıyla ritim tutuyordu.

Gerçekten dinleyip dinlemediğini anlamak için “Pınar.” diye seslendim ama duymadı. “Pınar, sana bir şey soracağım.” dedim bu sefer ama deli kız gerçekten dediğini yapmıştı.

Kerem göz ucuyla bana bakıp “Ne soracaktın?” diye sorunca ona dönüp “Aslında bir şey sormayacaktım. Sadece dediğini yapmış mı diye test etmek istedim.” dedim.

Kerem küçük bir kahkaha atıp “Pınar testi geçtiğine göre biz de evlilik tarihimizi konuşabiliriz o zaman.” deyince “Ya Kerem, neden olayları işine geldiği gibi anlıyorsun?” diye sordum.

“Dediğin gibi işime geldiği için tabii ki.”

“Sen yine de çok işine geldiği gibi anlama.”

Kerem gülerek “Judo tekniklerini benim de mi üzerimde kullanırsın?” diye sorunca “Kullanmayı isterdim ama kullanamam.” dedim.

“Neden? Seni tutuklarım diye mi?”

“Tabi ki hayır. Kıyamam sana o yüzden.”

“Hmm, demek öyle.”

Kerem’in imayla söylediği, yanaklarımın yeniden yanmasına sebep olurken “Şansını zorlama başkomiserim ve önüne bak lütfen.” dedim. Kerem küçük bir kahkaha atarak “Tamam tamam," dedi. "Peki sana sormak istediğim bir soru var. Sorabilir miyim?” diye sorunca başımı sallayıp “Sorabilirsin.” dedim.

“Beni sevdiğini ne zaman anladın?”

Sorusuyla önüme dönüp yavaşça yutkundum. Nasıl diyecektim ki şimdi, seni on yedi yaşımdan beri yıllarca hayal olduğuna inandığım halde sevdim diye? Derin bir nefes alıp başımı cama çevirdim ve “Seni ilk gördüğüm günden birkaç gün sonra.” dedim zor çıkan sesimle. Kerem aniden arabayı durdurunca ona döndüm. Yüzünde tatlı bir şaşkınlıkla bana bakıyordu.

“On yedi yaşından beri mi?” diye sorduğunda başımı salladım. Kerem hala aynı şaşkınlıkla bana bakmaya devam ederken “Kerem, bu konuyu daha sonra konuşalım mı? Zaten benim de sana sormak istediklerim vardı. Şimdi geç olmadan gidelim.” dedim. Hem utanıyordum hem de bu konuyu konuşmak için uygun bir zaman değildi.

Kerem yeniden önüne dönüp “Tamam güzelim. Ben cevabımı aldım zaten. Çok şükür bizi o gün karşılaştıran Rabb’ime.” deyince gülümseyip bende “Çok şükür.” dedim ama güzelim, dediği için uyarmayı da ihmal etmedim.

Kerem yeniden arabayı çalıştırınca Pınar kulaklığını çıkarıp “Neden aniden durduk. Yoksa yarın evlenmeye karar verdiniz de ağabeyim heyecandan ne yapacağını şaşırdı diye mi?” diye sorunca başımı yola çevirip gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

“Yok Mavişim o yüzden değil ama o gün de yakındır Allah’ın izniyle.”

Kerem’in dedikleriyle zaten yanan yanaklarım daha da yanarlarken ve kıpkırmızı kesildiğimden adım gibi emin olduğumdan gözümü yoldan ayırmadım.

On dakika süren ve sessizce geçirdiğimiz yolculuğun ardından meydana vardığımızda, Kerem arabayı park etmek için yer ararken telefonum çaldı. Çantamdan çıkarıp kimin aradığına baktığımda Alper'in aradığını görünce hızla açtım.

"Efendim Alper."

"Erva, neredesiniz?"

"Geldik. Park yeri arıyoruz."

Boş bir yer görünce Kerem'e dönüp "Kerem, bak şurası boş." dedim.

Alper "Tamam gördüm sizi. Yusuflar önce öğleyi kılalım sonra başlarız dediler. Kızlar şimdi geçtiler. Ben de caminin önünde Kerem'i bekliyorum haberiniz olsun." deyince "Tamam. Teşekkür ederiz haber verdiğin için. Görüşürüz." dedim.

"Görüşürüz."

Aramayı sonlandırıp "Yusuflar başlamadan öğleyi kılalım demişler. Alper caminin önünde seni bekliyormuş Kerem." dediğimde Kerem "Tamam. Hadi bizde gidelim geç olmadan." deyince başımı sallayıp arabadan indim. Pınar ve Kerem de indiklerinde Pınar "Ben önden gidiyorum, görüşürüz." deyip koşarak camiye yönelince Kerem'e dönüp "Kerem, bir başkomiserin kız kardeşini dövmek kaç yıldan başlıyor?" diye sordum.

Kerem küçük bir kahkaha atıp "Neden döveceksin ki? İlk defa mantıklı bir şey yapıyor küçük cadı." deyince "Yine olayları işine geldiği gibi anlıyorsun başkomiserim." dedim.

"Tamam tamam kızma lütfen. Hadi gidelim o zaman. Sende daha fazla ayrı kalma Pınar'dan."

Dediğine gülümseyip başımı salladım. Daha fazla vakit kaybetmeden camiye yöneldik. Vardığımızda Kerem'e dönüp "Birazdan görüşürüz. Allah kabul etsin." dedim.

"Amin. Seninkini de kabul etsin."

"Amin."

Arkamı dönüp gideceğim sırada Kerem "Erva." deyince yeniden ona dönüp "Efendim." dedim.

"Şimdiden söylüyorum bütün gün yanımdan ayrılmayacaksın."

"Ne demek ayrılmayacaksın?"

"Bayağı ayrılmayacaksın işte."

"Of, tamam tamam."

"İnsan sevdiğine oflamaz Güzel Gözlüm."

Dediğine gülerek "Tamam, özür dilerim. Hadi geç olmadan git sende." deyip arkamı döndüm ve hızlı adımlarla caminin kadınlar bölümüne yöneldim. İçeri geçtiğimde zorla arka taraflarda yer bulup çantamı yanıma indirdim ve namazımı kıldım. Namazımı kılıp duamı ettikten sonra çantamı takıp ayaklandım ve camiden çıktım. Etrafıma bakıp bizimkileri ararken biri bana seslenince ona döndüm.

Batuhan yanıma gelip "Selamünaleyküm Erva." deyince gülümseyip "Aleykümselam." dedim.

"Herkes meydanın oraya gitti. Ben biraz geç geldim. Sanırım sende de durum aynı."

"Evet."

"Hadi beraber gidelim o zaman."

"Erva."

Kerem'in bana seslendiğini duyunca hızla arkama döndüm. Sinirli bir şekilde Batuhan'a baktığını görünce ona doğru yürümeye başladım. Bakışlarını bana çevirdiğinde gülümseyip ona doğru yürümeye devam ettim.

Tam önünde durduğumda "Kızlar seni göremediklerini söyleyince merak edip geldim. Neredesin sen?" diye sorunca "Cami çok kalabalıktı. Açıkçası ben de onları göremedim." dedim.

Batuhan yanımıza gelince Kerem'in yeniden kaşları çatıldı. Batuhan elini uzatıp "Selamünaleyküm başkomiserim." deyince Kerem uzattığı elini sıkıp "Aleykümselam." dedi tok bir sesle. Yeniden bana dönüp "Hadi gidelim geç olmadan." deyince başımı sallayıp yürümeye başladım. Göz ucuyla ona baktığımda hâlâ sinirli görünüyordu.

"Kerem."

"Efendim güze... Erva."

"Neyin var?"

"Yok bir şeyim."

"Tabi canım. Her halinden belli zaten."

Kerem göz ucuyla bana bakıp kısık sesle "Sen az önce bana canım mı dedin güzelim?" diye sorunca önüme dönüp "Konuyu değiştirme." dedim.

Kerem aynı kısık sesle "Erva, utanınca çok tatlı oluyorsun ve bu tatlılığı başkalarının da göreceği ihtimalini düşününce deliriyorum." deyince ona dönüp "Utandırma o zaman." dedim. Dediğime gülümseyip önüne döndü. Batuhan yanımızda olduğu için rahat konuşamıyorduk.

Kalabalık grubun yanına vardığımızda Kerem'in telefonu çaldı. O, Semih Ağabey'le konuşurken bende diğerlerinin yanına geçtim. Kerem konuşmasını bitirince yanımıza gelip "Semih ve Sema da geliyorlar. Birazdan burada olurlar." deyince gülümsedim. İkisinin de gelecek olmalarına çok sevinmiştim.

Okulda tanıştığım arkadaşlarım yanımıza gelince Yusuf Kerem'in yanına geçip elini uzattı. "Selamünaleyküm başkomiserim. Hoş geldiniz." dediğinde Kerem uzattığı elini sıkıp "Aleykümselam, hoş buldum." dedi.

Yusuf bana dönüp "Erva kardeşim, sende hoş geldin." deyince "Hoş buldum." deyip arkadaşlarıma döndüm.

"Bugün Kerem de bize katılacak. En azından gün sonunda kolumuzda kelepçeyle emniyete düşmeyeceğimiz kesin." deyip Kerem'e döndüm. O da herkes gibi dediğime gülmeye başladı.

Benan, Yusuf'un yanına geçip "Ben de gelmeden amcamla konuştum. O da bir sorun çıkarsa beni ara demişti. Kerem başkomiserim yanımızda olduğuna göre gerek kalmayacak." deyince Yusuf elini Benan'ın omzuna koyup "Düşünceli karım da gelmeden işimizi sağlama aldığına göre artık başlayabiliriz." dedi.

Ecre Abla'yla Ahlas Ağabey ön tarafa geçince herkes yavaş adımlarla arkalarından yürümeye başladı. Semih Ağabey ve Sema da gelince bizde arkalarda onlarla beraber yürümeye başladık. Pınar ve Mete önlere doğru giderken Alper ve Elif de Yusuf ve Benan'ın yanına geçtiler. Sema ve Semih ağabey de bizim yanımızdalardı.

Sema yanıma gelip elini omzuma koydu ve "İkinizde çok uyumlu olmuşsunuz. Ya çok tatlısınız." deyince Kerem'e dönüp "Hepsi onun yüzünden." dedim.

Semih Ağabey bana dönüp "Ciddi misin Erva? Kerem mi dedi böyle uyumlu giyinelim diye?" deyince başımı sallayıp "Evet Ağabey. Pınar'a arattırıp ne renk giyeceğimi öğrendi. Bende bilmiyorum tabi, söyledim." deyince Semih Ağabey gülmeye başladı.

"Kırk yıl düşünsem, bir kızın Kerem'i bu hale getireceği aklıma gelmezdi." dediğinde Kerem elini omzuna koyup "Kardeşim sana şöyle bir haftalık nöbet vereyim mi? Ne dersin?" diye sorunca Semih Ağabey "Hiç konuyu değiştirme kardeşim. Sen dua et baştaki hallerini anlatmıyorum." deyip gülmeye başladı.

"Hayır Semih, söylememem. Erva'nın duygularını bilmiyorum. Eğer benim hissettiklerimi hissetmiyorsa bir daha nasıl yüzüne bakarım? Bu riski göze alamam." deyince şaşkınlıkla Kerem'e döndüm. Kerem elini ensesine atıp gözlerini kısarak karşıya bakmaya başladı. Utanmıştı. Bana diyordu ama asıl kendisi utanınca çok tatlı oluyordu. O haline gülmeye başladığımda göz ucuyla bana baktı. Ona yaklaşıp kısık sesle "Utandın mı?" diye sordum.

"Hayır tabi ki Erva."

"Tabii tabii," dedim imayla.

"Erva, lütfen."

Başımı sallayarak çantamdan telefonumu çıkarıp WhatsApp'a girdim. Kerem'e "Bana diyorsun ama asıl sen utanınca çok tatlı oluyorsun." yazıp gönderdim. Kerem bildirim sesini duyunca cebinden telefonunu çıkardı ama attığım mesajı okuyamadan bakışlarını biraz ileride kavga eden gruba çevirdi. Batuhan, Yusuf, Alper ve bizimkilerden birkaç kişi bir grupla kavga ediyorlardı. Kerem telefonunu cebine atıp hızla oraya yöneldi. Semih Ağabey de arkasından gidince bende oraya doğru hızla yürümeye başladım. Kerem; Semih Ağabey, Ahlas Ağabey ve birkaç kişinin yardımıyla kavga eden grupları ayırmayı başardı.

Onlara dönüp "Ne oluyor? Ne diye kavga ediyorsunuz?" diye sorunca bizimkilerle kavga eden gruptan bir çocuk öne çıkıp "Sana ne lan. Ne diye karışıyorsun?" deyince sinirle "Ne diyorsun sen ya!" deyip ona doğru yürümeye başladım ama Kerem kolunu önüme uzatıp "Erva, sakin ol lütfen." dedi.

"Nasıl sakin olayım Kerem? Seninle nasıl konuşuyor görmedin mi?"

"Bana bırak lütfen." deyip Alper'e döndü ve "Alper, ne oluyor?" diye sordu.

"Ne olacak kardeşim, boş boş konuşup hakaret ettiler bize. Umursamayınca da zorlarına gitti, kavga çıkardılar."

Kerem onlara dönüp "İnsanların düşüncelerine saygı duymayı öğretemediler mi size?" diye sorunca biri öne çıkıp "Ne biçim konuşuyorsun lan sen! Sana ne ayrıca? Kimsin ki bizi sorguluyorsun?" diye sordu alayla.

Kerem cebinden polis kimliğini çıkarıp onlara çevirdi ve "Başkomiser Kerem Soner." dedi. Kimi şaşkınlıkla kimi de korkuyla Kerem'e bakarken Kerem kimliğini cebine koyup "Derhal gençlerden özür dileyin ve gidin." deyince ona dönüp "Ne yani, öylece gitmelerine izin mi vereceksin? Bari başkomisere hakaretten tutukluyorum falan deseydin." dedim.

Dediklerimle Kerem'in dudağı yukarı kıvrıldı. Başkomiser olduğunu öğrendiğim gün bunu ona söylediğim aklıma gelince neden güldüğünü anlamam zor olmadı.

Bana dönüp "İnan bana hiçbir işe yaramaz Erva. Böyle, kalbi taşlaşmış insanlara ne yaparsak boş." deyip yeniden onlara döndü ve "Evet, bekliyoruz." dedi. Kavgacı grup özür dileyip hızla bizden uzaklaşınca bizimkiler de Kerem'in yanına gelip teşekkür ettiler.

Ahlas Ağabey de Kerem'in yanına gelip "Allah razı olsun başkomiserim. Yardımlarını hiç unutmayacağız. Çok sağol." deyip kalabalık gruba döndü.

"Evet gençler, her şey yoluna girdiğine göre devam edelim." deyip öne doğru yürümeye başladı. Alper ve Elif de yanımıza gelince hızla Alper'e dönüp "Alper, iyisin değil mi?" diye sordum.

"İyiyim, merak etmeyin. Zaten biz sonlarına yetiştik. Batuhan, Talha onlar biraz hırpalandılar." deyince bu sefer de eliyle başını ovuşturan Batuhan'a döndüm.

"Batuhan, iyi misin?"

Batuhan bana dönüp gülümseyerek "Evet iyiyim. Teşekkür ederim." deyince "Bence asıl teşekkürü Kerem hak ediyor." deyip Kerem'e döndüm ama Kerem gergin görünüyordu. Talha Batuhan'ın yanına gelip "Biz bir yerden buz bulalım en iyisi. Kafana darbe aldın sonuçta." deyince endişeyle "Çok mu ağrıyor?" diye sordum. Batuhan elini başından çekip "Biraz sızlıyor o kadar." deyince Talha'ya dönüp "Eğer buz işe yaramazsa hemen hastaneye götürüyorsun." dedim.

"İyiyim ben Erva. Çok ağrımıyor zaten."

"Batuhan, başına darbe aldın farkındasın değil mi? Daha ciddi sonuçlar da doğurabilir bu durum."

"Neyse, sen daha fazla endişelenmeden biz gidelim. Hadi Talha."

Onlar Talha'yla giderken biz de gruba yetişmek amacıyla hızla yürümeye başladık.

"Erva."

"Efendim."

"Bu Batuhan seninle aynı bölümde mi?"

"Hayır. İlahiyat fakültesinde."

"Anladım."

"Neden sordun?"

"Hiç."

"Kerem, ne oluyor sana bir sakinsin bir gergin? Gerçekten iyi misin?"

"Yok bir şeyim Erva. Ve iyiyim ama daha iyi olmamı istiyorsan şu Batuhan denilen çocuktan uzak dur yeter."

Ben şaşkınlıkla ona bakarken Semih Ağabey ve Sema gülmeye başladılar. Semih Ağabey, Kerem'in omzuna yavaşça vurup "Kardeşim, Erva'nın senin bu kıskançlıklarınla işi var." deyince Kerem'in ne demek istediğini daha net anladığım için önüme döndüm.

Sema "Ya Maşallah size. İkinizde gerçekten çok tatlı bir çift oldunuz." deyip yanıma geldi.

"Ama Ervacığım Kerem şu Batuhan konusunda haklı canım."

"Değil mi ama yenge?"

Kerem'e dönüp "Ya düşündüğünüz gibi bir şey yok bence." dediğimde Kerem de bana dönüp "Erva, sen sana nasıl baktığını görmedin mi?" diye sordu gergin bir şekilde.

"Hayır, doğrudan yüzüne bakmıyordum ki."

"Aferin güzelim en doğrusunu yapmışsın, bakma zaten ama yine de uzak dur o çocuktan."

"Yanıma gelince ne diyeceğim? Batuhan benden uzak dur mu diyeceğim?"

"Gerekirse de Erva."

"Of, tepkilerin çok yersiz Kerem."

"Yersiz falan değil Erva, seni seviyor farkındasın değil mi?"

"Umurumda değil Kerem, çünkü ben seni seviyorum."

"Benim umurum... Bir dakika ne?"

Kerem şaşkınlıkla bana dönünce ben de hızla başımı yan tarafa çevirdim. Sema "Allah'ım çok tatlılar." deyince Semih Ağabey de "Gerçekten öyleler Sema'm." dedi. Kerem bana doğru eğilip "Bende seni seviyorum Güzel Gözlü'm." dedi kısık sesle.

Yürüyüşün kalanı Kerem'in beni utandırması ve bizimkilerin benimle uğraşmalarıyla geçti. İkindi ezanı okuduktan yarım saat sonra Ulu Cami'nin oraya yönelip ikindi namazını kıldık. Dört saatlik yürüyüşün sonunda Ahlas Ağabey herkese teşekkür edip hiçbir zaman mücadeleden ve boykottan vazgeçmeyeceğimizi söyleyip yürüyüşü bitirdi. Herkesle vedalaştıktan sonra bizimkilerle arabalara doğru yürümeye başladık. Alper yanımıza gelip "Herkesin vakti varsa bir yerde oturup bir şeyler içelim mi?" diye sordu. Hepimiz onaylayınca küçük, sakin ve en önemlisi boykot ürünlerinin olmadığı bir kafeye geçtik. Siparişlerimizi verdikten sonra göz ucuyla bizimkilere baktığımda hepsinin sırıtarak bana ve Kerem'e baktıklarını gördüm.

"Önünüze dönün ve yüzünüzdeki o sırıtışı silin."

Alper küçük bir kahkaha atıp "Ben uzun zamandır bu anı bekliyorum Çilek. Hayatta silmem." deyince Elif de gülüp "Evet ya. Biz uzun zamandır bu anı bekliyoruz. İzin ver de tadını çıkaralım." dedi.

Ya sabır... Benim bunlarla işim vardı. Gerçi haklılardı çünkü bende zamanında uğraşmıştım onlarla. Şu an bir şey demeye hakkım yoktu bu yüzden. Derin bir nefes alıp "Dua edin zamanında aynı şeyi bende size yaptım diye fazla tepki vermiyorum." dediğimde hepsi gülmeye başladılar.

Gülmeler kesilince Pınar "Erva Abla, sen ağabeyimi sevdiğini ne zaman anladın? Uzun zamandır seni izliyorum ama hiç fark etmedim. Yani azıcık belli etsen ağabeyim sana söyleyecekti ama sen kendini hiç belli etmedin." deyince derin bir nefes alıp önümdeki fesleğene çevirdim bakışlarımı.

"Bunun cevabının sizi ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum. O yüzden bu konuyu kapatın."

Elif "Ya Erva söyle işte. Hem ben sana kırgınım, sen nasıl bana söylemezsin?" diye sorunca "Nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için olabilir mi Elif?" diye sordum bende.

"Olamaz Erva. Yanıma gelip Elif ben Kerem'i seviyorum diyecektin alt tarafı."

"Elif, durum sizin sandığınızdan çok farklı."

Göz ucuyla Kerem'e baktığımda gülümseyip göz kırptı. Kollarını masaya dayayıp bana doğru eğildi ve "Peki, ben bir şey sorabilir miyim?" dedi. Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Soramazsın Kerem." dedim.

"Neden?"

"Yüz ifadenden yine beni utan... Yani sinirlendirecek bir şey söyleyeceksin, belli."

Kerem küçük bir kahkaha atıp "Hayır, sadece dün sana sorup cevabını alamadığım soruyu soracaktım." deyince kafamı kaldırıp ona baktım yeniden.

"Hangi soruyu?"

"Seni, Simay Komiser'le benim aramda bir şey olduğunu düşünmeye iten sebep ne?"

Pınar hızla "Hakikaten Erva Abla. Dün sen söylediğin zaman neredeyse kalp krizi geçirecektim." deyince yeniden önümdeki çiçeğe çevirdim bakışlarımı. Derin bir nefes alıp "Hani iki şehit verdiğiniz operasyon var ya, işte onun ertesi günü apartmanın önünde birbirinize sarılırken gördüm sizi." dedim.

"Öncelikle Erva, ben ona sarılmadım, o bana sarıldı."

"Ve sende buna izin mi verdin ağabey? Çok mu zordu ağzının ortasına bir tane çakmak?"

Pınar'ın söylediğiyle hepimiz şaşkınlıkla ona döndük. O da bize bakıp "Ya tamam, ağzının ortasına çakması hoş olmazdı ama yine de çok mu zordu kendinden uzaklaştırmak? Ah ben orada olacaktım ki, o yellozun çakma sarı saçlarından tutup evire çevire..."

Kerem "Pınar, lütfen." deyip Pınar'ın sözünü kesince Pınar kollarını kavuşturup önüne döndü. Göz ucuyla Kerem'e baktığımda onun da gülerek önüne döndüğünü gördüm. Gülmekte haklıydı çünkü Pınar'ın dedikleri gerçekten komikti ve hepimiz dediklerine gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk.

Kahvelerimiz gelinceye kadar kimse bir şey demedi. Garson gidince sessizliği her zamanki gibi Pınar bozup "Sakın içmeyin. Önce bir fotoğraf çekelim, sonra." dedi.

Pınar ve Mete birkaç fotoğraf çekince önümdeki sıcacık kahvemden küçük bir yudum aldım. Kerem de kahvesinden bir yudum alıp "Neyse, şu an asıl konumuza gelirsek, dediğim gibi o gün sandığın gibi bir şey olmadı. Ben şimdi kısaca sana durumu anlatacağım ve bu konu bir daha açılmamak üzere kapanacak. Tamam mı?" diye sorunca başımı salladım.

"Bak Erva. Simay'ın bana karşı hisleri var çok uzun zamandır. Nereden öğrendi bilmiyorum ama bir şekilde seni sevdiğimi öğrenmiş. O gün benimle bunun doğru olup olmadığını öğrenmek amacıyla konuşmaya geldi. Pınar'dan da fark etmişsindir, kendisini ailem pek sevmediği için..."

"Pek değil hiç sevmiyoruz, zerre haz etmiyoruz ve..."

"Pınar, bi' izin versen de ben konuşmamı bitirsem..?"

"Afedersin ağabey. Neyse sen devam et."

Bizimkiler Pınar'a gülerlerken Kerem yeniden bana dönüp "Neyse, kısaca bunun doğru olduğunu söylediğimde bu durum pek hoşuna gitmedi. Sonunda, Erva beni sevmese de ben onu hep seveceğim deyip gitmesini söylediğimde arkasını döndü ama o sırada senin geldiğini görünce hızla bana dönüp sarıldı. Açıkçası o an bende donup kaldım. Onu kendimden uzaklaştırdığımda da sen telefonuna baktığın için görmedin. Hatta bunu nasıl yaparsın falan deyip tepki de verdim ama kulaklık taktığın için duymadın sanırım. Kısaca durum bu. Dediğim gibi hiçbir zaman ona karşı bir şey hissetmedim ve hissetmeyeceğim de." dedi.

Kerem kısaca durumu anlattıktan sonra kahvesine uzandı. Bende geriye yaslanıp kollarımı kavuşturdum ve bakışlarımı önümdeki bardağa diktim bu sefer. Semih Ağabey "Erva, polis akademisinin yakışıklı öğrencisi, bütün kızların gözdesi Kerem'i hiçbir kız bu hale getiremedi ama sen onu Mecnun'a çevirdin." deyince göz ucuyla Kerem'e baktım. O da bana baktığı için direkt göz göze geldik.

İkimiz de yeniden önümüze dönünce Sema "Ya Semih'im niye utandırıyorsun?" diye sorunca hepsi gülmeye başladılar. Semih Ağabey "Neyse, asıl demek istediğim şuydu: Kerem gerçekten bırakın Simay'ı, hiçbir kızı Erva'yı sevdiği gibi sevmedi. Sen onun için ilksin Erva." deyince Kerem geriye yaslanıp "Ve sonuna kadar da sadece sen olacaksın." dedi.

Alper "Kerem de Erva için ilk ve Erva'nın haline bakarsak onun için de ilk ve tek sadece Kerem olacak." deyince başımı cama çevirip "Ya tamam, susun artık." diye mırıldandım.

Hepsi bu halime gülerken Kerem "Hakikaten susun artık. Utandırdınız güzelimi." deyince ona dönüp "Bir başkomiseri dövmek kaç yıldan başlıyor Kerem?" diye sordum.

Kerem masaya yaslanıp "Altı ayla iki yıl arasında değişiyor Erva." deyince "Altı ay boyunca hapis yatmamı istemiyorsan sus lütfen." dedim.

Kerem gülümseyerek başını sallayıp önüne dönünce bende önüme döndüm. Her şeyi yanlış anlamamın bedelini yeterince üzülerek çektiğimi fark etmiştim ama şu an olanlardan dolayı bu durum umurumda değildi. Belki de olması gerekiyordu bunun. Bu güzel sonuca ulaşmam ve içimde büyüttüğüm sevdama kavuşmam için olması gerekiyordu. Olan oldu ve ben mutluluğuma kavuştum. Bunu sağlayan Rabb'ime şükürler olsun.

 

 

 

 

Bölüm sonu :)

Evet, nasıl olmuş? Beklediğinize değmiştir umarım ve İnşallah beğenmişsinizdir ☺️

Beğendiyseniz her bölüm sonunda dediğim gibi aşağıdaki yıldızı parlatmayı unutmayın olur mu ✨

Yeni bölümde görüşmek üzere. Allah'a emanet olun 🤍

 

 

 

 

 

Bölüm : 06.01.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...