33. Bölüm

33- İçe atılan Duygular

Kübra Ö.
birkitapbirkubra

Selamünaleyküm :)

O çok beklediğiniz yeni bölüm geldi. Çok şükür 🤭

İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim 🤍

 

 

 

 

 

Duyduklarımla hızla başımı önümden kaldırıp Kerem’e baktım. O da bana baktığı için direkt göz göze geldik. Ben şaşkınlıkla ona bakarken, o da kırgınlıkla bana bakıyordu. Dünya durmuş, bütün insanlık susmuş, bir biz kalmıştık sanki. Nefesimi tutmuş, gözlerimi gözlerinden çekemiyordum. Tuttuğum nefesi yavaşça verip başımı yeniden önüme eğdim. Yanlış duymamıştım, emindim ama nasıl olurdu? Bana artık o kadar imkansız gelmişti ki, şu an duyduklarımla afallamam normaldi.

Başımı kaldırıp odaya göz attığımda herkesin çıktığını ve Kerem’le yalnız olduğumuzu fark ettim. Yeniden ona döndüğümde onu, sol elinden destek alarak masaya yaslanmış, sağ eliyle saçlarını karıştırarak önüne bakarken buldum. Şimdi ne olacaktı? Dilim tutulmuştu sanki, hiçbir şey söyleyemiyordum. Bir yanım söyle artık sende onu ne kadar çok sevdiğini derken diğer yanım, sakin ol ve bekle. Hiçbir şey söyleme diyordu. İkinci ihtimal bana yeterince acı çektirdiğinden onu boş verip ilk ihtimali gerçekleştirmek için derin bir nefes alıp “Kerem.” dedim.

Kerem başını kaldırmadan “Özür dilerim.” deyince “Neden özür diliyorsun ki?” diye sordum.

“Sana bağırdığım için. Daha fazla tutamadım içimde Erva.”

Sonunda başını kaldırıp bana baktı. Saniyeler içerisinde de yanıma gelip tam önümde durdu.

“İçe atılan duyguların patlaması büyük olur demiştin. Ben seni içimde o kadar çok büyüttüm ki Erva, patlamam da sana bağırarak seni sevdiğimi söylemem oldu.”

Duyduklarımdan dolayı yanaklarım yanıyordu. Ellerim titriyor, kalbim mahşer yerinden kaçmış gibi atıyordu. Başım yerde, ne yapacağımı bilememem de cabasıydı.

Kerem “Erva, ben seni çok seviyorum.” deyince kafamı kaldırıp ona baktım. Cebinden, üzerinde beyaz gül olan bir bileklik çıkarıp “Beyaz güller saflığı ve temizliği temsil edermiş. Ben seni en saf ve temiz duygularla seviyorum Erva. Senden tek bir şey istiyorum. Sende o saf ve temiz yüreğinle beni sever misin?” diye sordu.

Söyledikleriyle gülümseyip sol gözümden akan yaşı hızla sildim. Başımı yeniden önüme eğip zor çıkan sesimle “Severim.” dedim. Gözüm elindeki bileklikte konuşmasını bekliyordum ama hareket bile etmiyordu. Başımı kaldırıp yeniden ona baktığımda şaşkınlıkla bana bakarken buldum onu.

Elini ensesine atıp “Ben yanlış duymadım değil mi?” diye sordu o şaşkın haliyle. Şu an gözüme çok tatlı görünüyordu. Sürekli karıştırıp durduğu saçlarını karıştırmak, yanaklarını sıkmak istiyordum ama yapamazdım. O haline gülümseyip “Doğru duydun.” dedim. Yanaklarım fena halde yanıyorlardı. Kesin yine çilek olmuştum. Başımı eğdim yeniden çünkü utanıyordum.

“Teşekkür ederim Erva’m.”

Erva’m mı demişti? Ya bu çocuk beni kalpten götürecekti. Yanaklarım, sanki mümkünmüş gibi daha da yanmaya başlayınca sağ elimi ona doğru uzatıp “Bilekliğimi takmayacak mısın?” diye sordum.

Kerem soruma gülerek küçük bir adım daha attı bana doğru ve bilekliği taktı. Kolumu indireceğim sırada bileğimden tutup bunu yapmama izin vermedi. İşaret parmağıyla bileğime dokunup “Özür dilerim.” diye mırıldandı.

“Senin bir suçun yok ki.”

“Canım yanıyor Erva’m. Senin canını yakan her şey benim de canımı yakıyor.”

Bileğimi bırakmadan kolumu yavaşça indirdi ve alnımın sol köşesine dokundu bu sefer. O pisliğe kafa atarken alnımı da morartmıştım galiba. Dokununca sızlamıştı çünkü. Kerem bir adım daha attı bana doğru. Şu an çok yakınımdaydı. Bir türlü tanımlayamadığım güzel kokusunu alabiliyordum. Kalbim bu yakınlıktan dolayı atışlarını hızlandırırken sakin olmak için derin bir nefes alıp “Kerem.” dedim.

Kerem “Efendim güzelim.” deyince “Şu an bu şekilde durmamız doğru değil.” dedim. Kerem sakince nefesini verip “Haklısın.” dedi ve alnımdaki elini indirdi. Bileğimi de bıraktıktan sonra birkaç adım uzaklaştı benden. Kafamı kaldırıp ona baktığımda kocaman gülümsüyordu.

“Şu an korkusuzca bağıra çağıra, Erva’yı çok seviyorum dememek için zor tutuyorum kendimi.”

“Dedin zaten Kerem. Of ya Elif ve Alper de öğrendi. Bittim ben.” deyip ellerimle yüzümü kapattım. Kerem gülerek “Bırak öğrensinler güzelim. Yanlış bir şey yapmıyoruz ki.” deyince ellerimi yüzümden çekmeden “Neden öyle söyledin ki?” diye sordum.

“İyi ki söyledim Erva. Söylemeseydim, senin de beni sevdiğini öğrenemeyecektim.”

Haklıydı. Ellerimi yüzümden çekip “Çıkalım mı artık? Bizi bekliyorlardır.” dedim.

“Çıkalım güzelim.”

“Kerem, şimdilik Erva desen sadece.”

“Utandın mı?” Sorusuna başımı sallamakla yetindim. “Zaten tatlı bir kızsın, utanınca daha da tatlı oluyorsun.”

“Ya Kerem.”

“Ama doğruyu söylüyorum Erva’m. Ölürüm ben o çilek yanaklarına.”

Daha fazla konuşmasına izin vermeden, kolundan tutup kapıya doğru çevirdim. Arkasından yavaşça ittirerek “Yürü hadi. Biraz daha konuşursan ben öleceğim.” dedim.

Kerem küçük bir kahkaha atıp “Bende seni seviyorum Erva’m.” deyip kapıya doğru yürüdü. Yanına geçtiğimde kapıyı açıp geçmem için bana yol verdi. Odasından çıktığımda o da ardımdan çıkıp kapıyı kapattı. Dışarı doğru yürüyeceğimiz sırada Kerem cebinden telefonunu çıkarıp Semih Ağabey’i aradı.

“Semih, neredesiniz kardeşim?” diye sorduğunda Semih Ağabey ne dedi bilmiyorum ama Kerem “Tamam, geliyoruz.” deyip aramayı sonlandırdı. Göz ucuyla bana bakıp “Dışarıda bizi bekliyorlarmış.” deyince “Kerem, arka kapısı yok mu buranın? Oradan çıkalım.” dedim.

“Güzelim, yanlış bir şey yapmıyoruz ki?”

Emniyet binasından dışarı çıktığımız sırada “Sen rahatsın tabi. Onların gözünde aşık olma ihtimali gökten çilek yağması kadar imkansız olan benim çünkü.” dediğimde Kerem gülerek başını gökyüzüne çevirip “Sayemde çilek yağabilir o zaman.” dedi.

Bende gülerek “Sayende mi? Hayır, benim sayemde yağar.” dediğimde bana dönüp “Benim sayemde aşık oldun güzelim.” deyip göz kırptı.

Söyleyecek bir şey bulamadığım ve yine çilek gibi kıpkırmızı kesildiğimden emin olduğum için önüme döndüm. O sırada Pınar koşarak yanımıza gelip ben daha ne olduğunu anlamadan bana sıkıca sarıldı. Fazlasıyla yüksek çıkan sesiyle “Böyle güldüğünüze göre sende ağabeyimi seviyorsun.” deyince bende sarılıp kafamı boynuna gömdüm ve “Ya Pınarcık, bağırma lütfen.” dedim boğuk çıkan sesimle.

Pınar söylediğime gülerek sırtımı sıvazlayıp “Ya ben kıyamam sana. Utandın mı sen yengoşum?” diye sorunca onu bırakıp “Ya Pınar, lütfen ama.” dedim. Pınar bu halime gülmeye devam ederken diğerleri de yanımıza geldiler.

Elif yanıma gelip ellerini yanaklarıma koydu. “Ya benim çileğim aşık mı olmuş? Of Erva ya. Neden söylemedin ki bana?” diye sorunca “Ya Elif, şu an buna mı taktın Allah aşkına?” diye sordum.

“Evet buna taktım Erva. Kerem’den kaçman, onunla konuşmaman falan hep bu yüzdendi değil mi? Of ya, ben nasıl anlamam?” deyip Pınar’a döndü. “Hadi ben anlamadım, sen nasıl anlamadın Pınar?” diye sorduğunda Pınar “Elif Abla, ben ağabeyimin Erva Abla’yı sevdiğini biliyordum ama Erva Abla kendini hiç belli etmiyordu ki. Zavallı ağabeyim ne acılar çekti. Yakında Mecnun gibi çöllere düşecekti de neyse ki gerek kalmadı.” deyince ben gülmemek için başım önümde kendimi zor tutarken Kerem Pınar’ı kendine çekip eliyle ağzını kapattı.

Tam bir şey söyleyecekti ki “Bir dakika…” deyip bana döndü. “Erva, sen benden beni sevdiğin için mi kaçıyordun?” diye sorduğunda Pınar hızla elinden kurtulup “Ya ağabey, kız senin Simay denilen o yellozu sevdiğini sanıyormuş. Ne bekliyordun ki?” diye sordu.

Bu konu hakkında konuşmayı istemiyordum. Bu yüzden önüme dönüp sessizliğe sığındım. Kerem de ısrar etmedi neyse ki. Sema yanıma gelip “Ya sizi ilk gördüğüm an çok yakıştırmıştım zaten. Atışmalarınız bile çok tatlıydı.” deyip sarılınca bende sarıldım ona.

Biz sarıldığımız sırada Semih Ağabey de Kerem’in yanına geçip sarıldı. Sırtına hafifçe vurup “Çok şükür oldu kardeşim. Sana başından beri git söyle Erva’ya dedim ama dinleyen kim?” dedi sitemle.

Sema’yla birbirimizi bıraktığımızda Alper kollarını kavuşturup yüzünde muzip bir sırıtışla bana bakmaya başladı. “Demek Erva da aklını kaybedebiliyormuş?” deyip küçük bir kahkaha attıktan sonra “Şu şoku bi’ atlatalım, elimden çekeceğin var aşık Çilek.” deyip Kerem’e döndü. Sarılıp “Tebrik ederim kardeşim. Benimkinden sonra en iyi itiraf diyebilirim.” dedi. Mete de gelip aynı şeyleri söyledikten sonra derin bir nefes alıp “Gidelim artık.” dedim. Bileklerimdeki sızı yerini ağrıya bıraktığı için bir an önce eve gitmek istiyordum çünkü.

Semih Ağabey Alper ve Elif’e dönüp “Sizi biz bırakırız.” deyince onlar Semih Ağabey’in arabasına yönelirlerken biz de Kerem’in arabasına yöneldik. Pınar ve Mete önden hızla gidip arabaya bindiklerinde biz de yanlarına geçtik. Pınar’ın olduğu tarafı açacağım sırada Pınar kapıyı kilitleyip ön tarafı gösterdi. Benim Kerem kadar Pınar’la da işim vardı belli ki. İşaret parmağımı uyarırcasına ona sallayıp ön kapıyı açıp bindim. Kerem’de binip arabayı çalıştırınca kafamı cama çevirip yolu izlemeye başladım. Kısa süren yolculukta kimse sesini çıkarmadı. Bende başımı bir kez bile yoldan ayırmadım. Eve vardığımızda Kerem arabayı park eder etmez Mete ve Pınar hızla arabadan inip apartmana yöneldiler. Bende tam ineceğim sırada Kerem kapıları kilitleyince arkama bile bakmadan kaçma planım suya düştü.

Ona dönüp “Kapıyı açar mısın?” diye sorduğumda başını olumsuz anlamda sallayıp “Hayır açmam.” dedi.

“Neden?”

“Biraz konuşalım mı?”

“Olur.”

Kerem bana dönüp “Öncelikle teşekkür ederim bana korktuğum şeyi yaşatmadığın için. Her şey bir an da oldu ve şu an şaşkınsın, ki bende öyleyim. Bu yüzden şimdilik, zamana bırakalım bence. Zamanı gelince de meseleyi ailelerimize açıp adını koyarız artık.” deyince başımı sallayıp “Tamam, en doğrusu bu gibi. Senin dediğin olsun.” dedim.

Kerem başını koltuğa yaslayıp “Ben seni hak edecek ne yaptım acaba?” diye mırıldandı. Bugün daha ne kadar utanacaktım bilmiyordum. Kerem kapıları açıp “Sen daha fazla utanmadan çıkalım artık.” deyince “Ya Kerem, hem sebep oluyorsun hem de…” deyip durdum.

Kerem gülerek “Bende seni seviyorum güzelim.” deyince kapıyı açıp arabadan indim. Arkamdan geldiğini bildiğim için ona bakmadan hızlı adımlarla apartmana girdim. Asansörün önüne gelince, çağıran tuşa basıp beklemeye başladım.

Saniyeler içerisinde Kerem yanıma gelip “Merdivenlerden çıksak olur mu?” diye sorunca ona dönüp “Sakın bu sefer de ben korkuyorum deme.” dedim gülerek.

“Hayır tabi ki Erva’m. Merdivenlerden çıkarsak yanımda daha uzun kalırsın diye dedim.”

“Ya Kerem, bilerek yapıyorsun değil mi?”

Kerem “Hadi güzelim, merdivenlerden çıkıyoruz.” deyip merdivenlere yönelince bende peşinden gittim. Göz ucuyla ona baktığımda yüzündeki gülümsemenin yerini koruduğunu gördüm. Ona, birine toplum içinde gülmeyi yasaklama imkanım var mı diye sormalıydım çünkü kimseye böyle gülümsemesini istemiyordum. Derin bir nefes alıp bu halime gülmeye başladım. Alper ve Elif’le, sonra dayım ve Ayça Abla’yla o kadar çok dalga geçmiştim ki şu an aynı şeyi ben yaşıyordum.

“Neye gülüyorsun?”

Kerem’in sorusuyla ona dönüp “Aklıma bir şey geldi de.” dedim.

“Sana toplum içinde gülmeyi yasaklamam gerekiyor. Zaten güzelsin, gülünce daha da güzel oluyorsun.”

Duyduklarımla şaşkınlıkla “Ben az önce bu konu hakkında bir şey söylemedim değil mi?” diye sordum. Bir yandan da Allah’ım, lütfen söylememiş olayım, diye dua ediyordum içimden. Kerem küçük bir kahkaha atıp “Sende aynı şeyi benim için mi düşünüyordun?” diye sorunca kendi kendimi ele verdiğimi anladım. Bizim kata çoktan gelmiş olduğumuz için fırsat bu fırsat diye düşünüp hızla “Şey… Görüşürüz.” deyip arkamı döndüm fakat Kerem bana seslenince başım önümde yeniden ona döndüm.

Kerem “Başka birine sana gülümsediğim gibi gülümseyemem çünkü hiç kimse senin kadar mutlu edemez beni.” dediğinde başımı kaldırıp gülümseyerek ona baktım. Kalbimden geçen dizeler dilimin ucuna gelince, dayanamayıp söyledim ona.

“Baktım gülüşünden güzel şiir olur, bende sevdim gitti.”

“Cemal Süreya.” diye mırıldandığında başımı salladım.

”Sen yeter ki içinden de olsa seni seviyorum de; benim kulaklarım çınlasın yeter.”

O da bana Cemal Süreya’yla cevap vermişti. Yüzünü görmeden, daha çocukken sevdiğim sevdam şu an karşımdaydı ve o da beni seviyordu.

“Teşekkür ederim Kerem.”

“Asıl ben teşekkür ederim Erva’m.”

“Rica ederim. Görüşürüz. Allah’a emanetsin.”

“Görüşürüz. Sende.”

Arkamı dönüp çantamdan anahtarımı çıkardım. Kapıyı açtıktan sonra ayakkabılarımı çıkarıp hızla içeri geçtim. Kapıyı kapatmadan Kerem’e baktığımda bana göz kırpıp arkasını döndü. Bende yavaşça kapıyı kapatıp arkasına oturdum. Başımı ellerimin arasına alıp gülümsedim. Hala bu olanlara inanamıyordum. Ellerimi başımdan çekip morarmış bileklerime baktım. Simay denilen kıza teşekkür etmem gerekiyordu çünkü bileklerimi bu hale getirmeseydi Kerem’in de beni sevdiğini öğrenemeyecektim.

“Erva sen mi geldin kızım?”

Annemin sesini duyunca hızla ayaklanıp “Evet anne, ben geldim. Birazdan gelirim yanına.” deyip hızla odama geçtim. Neyse ki anneme aklım bir karış havada halimle yakalanmamıştım. Odama girmemle beni fark eden Çınar, sepetinden çıkıp hızla yanıma geldi. Bedenini bana sürtünce gülümseyip onu kucağıma aldım. Çınar kucağıma kurulurken tüylerini okşamaya başladım. Yatağıma oturup devam ettiğimde Çınar mutlu olduğunu belirtircesine mırlayıp durdu. Sonunda kucağımda uyuyakalınca yavaşça ayağa kalkıp onu sepetine koydum. Mavi hareleri ayağa kalktığımda açılsa da beni görünce mırlayıp uyumaya devam etti. Bende onu uyandırmamak için sessizce çantamı masama bırakıp dolabımdan kıyafetlerimi çıkardıktan sonra duş almak için banyoya geçtim. Yeniden odama geçtiğimde ilk işim bileklerime krem sürüp güzelce sarmak oldu. Sonra da vakit kaybetmeden ikindi namazını kıldım. Namazdan sonra içimde büyük bir huzurla annemin yanına, mutfağa geçtim. Arkasından sıkıca sarılıp yanağından öptükten sonra “Benim bir tanem nasılmış?” diye sordum.

Annem yaptığıma gülerek bana dönüp “İyiyi annesinin prensesi. Sen nasılsın?” diye sordu.

“Çok şükür iyiyim annem. Yardım edeyim mi sana?”

“Yok kuzum her şey hazır zaten. Sen otur şöyle de bugün olanları anlat. Alnındaki morluk yine bir sorun çıktı diyor çünkü.”

Elimi alnımdaki morluğa koyup gülümsedim. “Evet anne birkaç pürüz çıktı ama hallettik çok şükür ki.”

“Hadi otur da başla anlatmaya.”

Annemin dediğini yapıp oturduğumda o da yerine geçip anlatmam için bana baktı. Derin bir nefes alıp yürüyüşte başımıza gelenleri anlatmakla başladım. Bileklerimin geldiği hal ve Kerem’le olanlar hariç her şeyi anlattıktan sonra anneme “Kısaca durum böyle.” dedim.

Annem başını önüne eğip “Sende baban gibisin.” diye mırıldanınca gülümseyip “Babamın kızıyım sonuçta annem.” dedim. Annem başını önünden kaldırıp “Şu birilerinin ağzını burnunu kırma huyunuzdan vazgeçmediniz gitti.” deyince dayanamayıp küçük bir kahkaha attım. Babam üniversite zamanlarında anneme aşık olan veya okulda onu rahatsız eden pek çok kişinin ağzını burnunu kırmış çünkü anneme fena halde abayı yakmıştı.

Masanın üzerinden annemin ellerine uzanıp sıkıca tuttum. Annem de ellerimden tutunca “Anne, sizinki gibi bir aşk istiyorum. Bu dünyada en güzel şekilde yaşanmış, ölümün bile bitiremediği bir aşk.” dedim.

Annem gülümseyip “Bu dünyadaki en büyük şükür kaynağım oldu Arda. Sonra seni verdi bana, kendinden bir parçasını. İkinizi verene de şükürler olsun.” deyip gözünden akan yaşları silmek için tuttuğu ellerimi bıraktı. Ayağa kalkıp yanına geçtim. Sıkıca sarılıp tutamadığım gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Az önce gülüyorduk, ne ara bu hale geldik diye düşünmeden edemedim.

Biraz o halde kaldıktan sonra annem kollarını gevşetince onu bıraktım. Ellerini yanaklarıma koyup gözyaşlarımı silerken “O kavuştu kızım. Bir gün bizde kavuşacağız. İnanıyorum Rabb’ime; ahirette, cennetinde bize birbirimize kavuşmayı nasip edecek.” dedi.

Başımı sallayıp gülümseyerek “İnşallah annem.” dediğimde annem ayağa kalkıp “Neyse, yeter bu kadar canım. Hadi sen elini yüzünü yıkayıp gel de yemeğe geçelim artık. Eminim acıkmışsındır.” deyince başımı sallayıp lavaboya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yeniden mutfağa geçtiğimde yerime oturup yemeğimi yemeye başladım.

Az önce olanlar olmamış gibi, annemle neşeyle konudan konuya atlayıp sohbet ettiğimiz keyifli bir yemeğin ardından, annemle sofrayı kaldırıp bulaşıkları da hallettikten sonra akşamı kılmak için odalarımıza geçtik. Odama girince ilk işim Çınar’ın mama ve su kabını doldurmak oldu. O yemeğini yerken bende ağrısı daha da artan bileklerimdeki sargı bezlerini çıkarıp ne halde olduklarına baktım. Hala aynı halde olduklarını görünce yeniden krem sürüp sardım. Seccademi serip akşam namazını kılıp babam için bol bol dua ettikten sonra ayağa kalktım. Seccademi ve namaz kıyafetlerimi dolaptaki yerlerine koyduktan sonra çantamdan telefonumu çıkarıp yatağıma geçtim. Sırtımı başlığına yaslayıp ekranı açtım. Şifreyi yazdıktan sonra interneti açmamla üst üste bildirimlerin gelmesi bir oldu. Bildirimlerin hepsini kaydırıp Whatsapp’a girdiğimde ilk olarak Pınar’ın attığı mesajları açtım.

 

PINARCIK: Selamünaleyküm yengem. Nasılsın?

PINARCIK: Bak sana ne atacağım.

PINARCIK: *Fotoğraf

PINARCIK: *Fotoğraf

PINARCIK: *Fotoğraf

PINARCIK: Ya şu fotoğrafların güzelliğine baksana. Çok tatlı çıkmışsınız. Geçi çeken kişi çok tatlı ondan böyledir. Yani benden dolayı sjklddklssmj

PINARCIK: Peki senin her fotoğrafta lakabının hakkını vermen Erva Abla. Çilek gibi kıpkırmızısın.

PINARCIK: Ağabeyim gördüğü an gözlerinden kalpler fışkırdı, görmen gerekiyordu kljhdkndkdnd

 

Pınar’ın yazdığı mesaj ve fotoğraflar yüzünden yanaklarım yanmaya başladı. Ağabeyinin utandırdığı yetmiyordu, bu sefer de kardeşi başlamıştı. Benim kesinlikle ikisiyle de işim vardı.

 

SİZ: Aleykümselam Pınarcık. İyiyim Elhamdülillah ama sen böyle yapmaya devam edersen iyi olamayacağım.

SİZ: Ağabeyinin utandırdığı yetmedi, şimdi de sen başladın ama ya.

 

Pınar’la olan mesajlardan çıkıp bu sefer de Kerem’in attığı mesajı okumak için onunla olan mesajlara girdim.

 

BAŞKOMİSER KEREM: Selamünaleyküm güzelim.

BAŞKOMİSER KEREM: Sen Pınar’ın kusuruna bakma. Yıllardır bu cadaloz nasıl benim kardeşim diye sorguluyorum, hala cevabını bulamadım.

BAŞKOMİSER KEREM: Senin internetin yine kapalı.

BAŞKOMİSER KEREM: Erva’m, lütfen şu telefonunu eline al.

 

Kerem’in son mesajını okuyunca dayanamayıp küçük bir kahkaha attım. Bu konuda kesinlikle benimle işi vardı.

 

SİZ: Aleykümselam. Estağfurullah ne kusuru da, bizim Pınar’la işimiz var sanırım.

SİZ: Denerim :)

 

Mesajları atmamla Kerem’in görmesi bir olunca gülerek başımı sağa sola salladım. Telefonun başında nöbet tutmuş olabilme ihtimali aklıma geldi çünkü.

 

BAŞKOMİSER KEREM: Deneme güzelim, yap. Bu sefer benden kaçmana izin vermiyorum. O süreçte seni omzuma atıp kaçırmamak için zor tuttum kendimi. Aynı şeyleri yaşatma bana yoksa gerçekten yaparım.

 

Okuduklarımdan dolayı birkaç dakika telefonumla bakıştım. Mesajı en az üç kez okudum acaba yanlış mı anladım diye ama sonuç aynıydı. Yanaklarım yeniden yanmaya başlayınca telefonumu kucağıma bırakıp ellerimi yanaklarıma koydum. Uzaktan bile utandırmayı başarıyordu bu çocuk. Yeniden mesaj gelince ellerimi yanaklarımdan çekip telefonuma uzandım.

 

BAŞKOMİSER KEREM: Cevap gelmediğine göre sen yine utandın sanırım. Şu an yanında olmayı, o tatlı halini görmeyi çok isterdim.

SİZ: Ya Kerem, gerçekten bilerek yapıyorsun eminim artık.

BAŞKOMİSER KEREM: Erva’m, yanlış bir şey yapmıyorum ki. Sadece güzelime çok tatlı olduğunu söylüyorum. Bu da yalan olmadığına göre.

BAŞKOMİSER KEREM: Bu arada Pınar söyledi az önce. Yarın Cumhuriyet Meydanı’nda yürüyüş varmış.

 

Üstteki mesajıyla yanaklarım daha da yanarken alttaki mesajına cevap yazdım.

 

SİZ: Evet, pazar günleri kalabalık olur diye özellikle yarın yapacağız.

BAŞKOMİSER KEREM: O zaman bende geliyorum.

SİZ: Neden?

BAŞKOMİSER KEREM: Sence neden güzelim, tabi ki canını sıkan olursa yapanın ağzını burnunu kırmak için.

SİZ: Cık cık cık… Hiç yakıştıramadım başkomiserim.

SİZ: Neyse, şaka bir yana da senin işin yok mu yarın?

BAŞKOMİSER KEREM: Yok güzelim. Bütün gün şöyle bi’ görünüp hava atayım demek için varım zaten. Onu da yarın yapmazsam sorun olmaz.

SİZ: Of Kerem ya. Ben gelmiyorum o zaman, siz gidin. Bir süre deve kuşu olmaya karar verdim yine. Sayende.

BAŞKOMİSER KEREM: Öncelikle insan sevdiğine oflamaz Güzel Gözlüm.

BAŞKOMİSER KEREM: Ve üstte yazdıklarımda da son derece ciddiyim. Omzuma atıp kaçırırım ona göre.

SİZ: Seninle baş edilmez.

SİZ: Bu yüzden ben kaçar. Yatsı ezanı da okundu zaten. Geç olmadan kılalım.

BAŞKOMİSER KEREM: Tamam güzelim. Daha sonra konuşuruz. Allah kabul etsin.

SİZ: Amin, seninkini de kabul etsin. Allah’a emanetsin.

BAŞKOMİSER KEREM: Sende güzel gözlüm. Seni seviyorum.

SİZ: Bende seni seviyorum.

 

Hangi cesaretle yazdığımı bilmediğim son mesajla kalbim ritmini arttırırken hızla internetimi kapatıp ayağa kalktım. Telefonumu masama bıraktıktan sonra dolabımdan seccade ve kıyafetlerimi çıkarıp yatsı namazını kıldım. Namazdan sonra bileklerim sızlamaya devam edince sessiz adımlarla odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Kas soğutucu spreyi aldıktan sonra aynı sessiz adımlarla odama geçtim. Bileklerime sıkıp yeniden sardıktan sonra ders çalışmak için masama geçtim. Hiç ders çalışasım yoktu ama bu sene derslerimi sıkı tutmam gerektiği için mecburen çalışacaktım. Kitap ve kalemlerimi çıkardıktan sonra vakit kaybetmeden başladım çalışmaya. Bir saatin sonunda gözlerim kapanmaya başladı ama daha çalışmam gereken bölüm bitmediği için ayağa kalkıp odamdan çıktım. Mutfağa geçip kendime kahve hazırladıktan sonra yeniden dersimin başına geçtim. Bir buçuk saatlik aralıksız çalışmanın sonunda ayağa kalkıp lavaboya geçtim. Dişlerimi fırçalayıp yüzüme küçük bir bakım yaptıktan sonra yeniden odama geçtim. Yatağıma geçeceğim sırada masamdaki kitabım bana göz kırpınca kapanan gözlerime inat kitabımı alıp yatağıma geçtim. Kaldığım yerden açıp okumaya devam ettim. Saat bire gelirken daha fazla dayanamayıp kitabı komodinin üzerine bıraktım. Yatağıma uzandığımda sızlayan bileklerim bu gece sana uyku yok Erva, derlerken onlara inat gözlerimi kapattım.

 

 

 

Bölüm sonu :)

Diğer bölümlere oranla kısa oldu farkındayım. Aslında daha devam edecektim ama devamıyla birlikte 5 bin kelimeyi aştığını fark edince ikiye böldüm. Diğer bölümü de yarın atacağım İnşallah ☺️

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın olur mu?

Yeni bölümde görüşmek üzere ;)

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

Bölüm : 05.01.2025 14:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...