30. Bölüm

30- Kalbim Üşüyor

Kübra Ö.
birkitapbirkubra

Selamünaleyküm :)

Çok şükür yeni bölüm geldi. (Bunu yine dedirttim size 🤭)

Özür dilerim dostlar. Kusuruma bakmayın ancak yetişti ve yeni bölüm sizlerle.

İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim 🤍

 

 

 

 

 

Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme. Gönlüm duygularını anlatmadığı için dargınken dilime, dilimse anlatamayacağı şeyler hissettiği için dargın gönlüme. Arada kalan bense, ikisine de kırgınım. Birine hissettiği şey için, diğerineyse lal olduğu için.

Şu an gördüğümle kırgınlığım daha da büyürken yapabildiğim tek şey, şaşkınlıkla karşımda Kerem ve adının Simay olduğunu öğrendiğim kızın birbirlerine sarılmalarını izlemek oldu. Kerem başını kaldırıp bana bakınca direkt göz göze geldik. Kulağımda Sezen Aksu’nu son ses Vazgeçtim’i çalarken şarkının dediğini yapıp vazgeçtim o gözlerden. Başımı önüme eğip yavaşça yutkundum.

Vazgeçtim, gözlerinden

Vazgeçtim, sözlerinden

Bir “Ah” de yeter

Sertçe nefesimi verip başım yerde ilk adımımı attım. Onu bir sonraki adımım takip etti ve ben her adımımla daha da hızlanıp apartmana girdim. Daha da hızlandırdığım adımlarımla merdivenlerden çıkıp bizim dairenin önüne geldim. Titreyen ellerimle çantamdan anahtarlarımı çıkarıp hızla kapıyı açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp eve girdikten sonra kapıyı kapatıp arkasına oturdum. Müziği kapattıktan sonra elimdeki ilaç poşetini yanıma, kulaklığımı da boynuma indirip dizlerimi kendime çektim. Kollarımı dizlerime sarıp çenemi dizlerime dayayarak boş gözlerle önüme bakmaya başladım.

Bizden olmayacağı sadece bir düşünceyken, az önce gördüklerimden sonra imkansızlığını kanıtlamış oldu. Hep belki bir ümit olur Erva, umudunu kaybetme diye kendime verdiğim telkinler gözüme fazlasıyla anlamsız gelirken önüme bakmaya devam ettim. Gözyaşlarım içime akıp beni boğmaya çalışırken kalbimde hissettiğim sızı, işimi daha da zorlaştırmaya başladı.

Ne kadar o halde kaldım bilmiyorum ama içine düştüğüm boşluktan beni çıkaran, Çınar’ın sesi oldu. Onu unuttuğumu hatırlayınca hızla ayağa kalkıp odama geçtim. Çınar kapıyı açtığım an da yanıma gelip kendini bana sürtünce eğilip onu kucağıma aldım.

İkimizi göz göze getirip “Özür dilerim Çınarcık, ben seni tamamen unuttum.” dedim. Çınar, ne zaman ikimizi göz göze getirsem hep yaptığı şeyi yapıp, minicik patisini yanağıma koyup miyavladı. Yaptığına gülümseyip “Hadi seni doyuralım Çınarcık.” deyip Çınar’ı sepetine koydum. Yerden Çınar’ın su ve mama kabını alıp mutfağa geçtim. Kapları yıkayıp mama ve su koyduktan sonra yeniden odama geçip Çınar’ın önüne bıraktım. Çınar büyük bir iştahla yemeğini yemeye başlarken ben de şal ve bonemi çıkardım. Dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp duş almak için banyoya geçtim.

Duş aldıktan sonra ilk işim ilaçlarımı almak oldu. Son kontrolümde hiçbir değişiklik olmadığı için kan ve vitamin ilaçlarını almaya devam ediyordum maalesef ki ama ilk defa işime yaramıştı ilaçlarım. Eğer bitmeselerdi, ben bugün onları almak için evden çıkmayacak, boş ümitlerle kendimi avutmaya devam edecektim. İlaçlarımı dolaba koyup yeniden odama geçtim. Çınar, yemeğini yemiş ve yerine geçip çoktan uyumuştu. O haline tebessüm edip bende yatağıma geçip uzandım. Hiçbir şey yapasım gelmiyordu gözümün önüne gelen görüntüden dolayı.

Ne yapmalıydım bilmiyordum ama bir şey yapmam gerekiyordu. Başkasını seven birine karşı bu hissettiklerim yanlıştı ve ben daha önceden hiç düşmediğim bir boşluğa düşmüştüm.

Söküp atabilecek miydim içimden, daha on yedi yaşında yüzünü bile görmeden sevdiğim o polisi?

Kendime sorduğum soru bile işimi zorlaştırırken yapmam gerekenin, onunla kim olduğunu bilmeden yıllar sonra yeniden tanıştığımız an yapacağım dediğim şeyi yapmak olduğuna karar verdim. Onu gördüğümde arkama bile bakmadan kaçmam gerektiğine. Onu daha az görürsem belki daha kolay olurdu unutmam. Kendimi inandırmaya çalıştığım ama asla başaramayacağım şeyle umarsızca gülerek başımı sağa sola salladım. Kendi işimi kendim zorlaştırıyordum ama başka da çarem yoktu.

Dış kapının kapandığını duyunca annemin geldiğini anlayıp yatağımdan doğruldum. Ayağa kalkıp salona geçtiğimde içeri giren annemi görünce yanılmadığımı anlamış oldum. Gülümseyip “Hoş geldin anne.” dememle annem bana dönüp “Hoş buldum kızım.” dedi.

Birkaç adımda yanıma gelip “İlaçlarını aldın mı?” diye sorunca başımı sallayıp “Merak etme, aldım.” dedim.

“Aferin, iyi yaptın. Ben ikindiyi kılayım, sonra bir şeyler hazırlarım, yemek yeriz olur mu?”

“Olur anne. Bende kılayım vakit geçmeden. Allah kabul etsin.”

Annem “Amin. Seninkini de kabul etsin.” deyip odasına geçince bende odama geçtim. Namaz kıyafetlerimi giyip seccademi serdikten sonra namazımı kılmaya başladım. Güç istedim Rabb’imden. İçinde bulunduğum imtihandan hayırlısıyla geçmek için güç istedim. Dua ettikten sonra seccademi kaldırıp kalktım. Kıyafetlerimle beraber dolaptaki yerine koyduktan sonra anneme yardım etmek için odamdan çıkıp mutfağa geçtim.

Annemle beraber akşam yemeğini hazırladıktan sonra yerlerimize geçip sessizce yemeğimizi yemeye başladık. Kısa süren sessizliği annem bozup “Kızım, günün nasıl geçti?” diye sorunca ona bakıp “Aynı açıkçası. Evdeydim her zamanki gibi. Sadece ilaçlarımı almak için eczaneye gitmek dışında evden çıkmadım.” dedim.

“Okul açılmadan bi’ çık istersen. Yine bütün yazı evde geçirme.”

“Ben memnunum bu şekilde olmasından annem. Teşekkür ederim.”

“Peki kızım, sen bilirsin.”

“Senin nasıl geçti?”

“İyi geçti çok şükür. Bugün çok yoğun değildi diye daha az yorucu geçti.”

İyi bari, diye mırıldanıp önüme döndüm. Yazın başından beri yapmak istediğim bir şey vardı aslında. Judo kursuna gitmek istiyordum ama bunu anneme nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için erteleyip duruyordum fakat şu an artık ertelemek istemiyordum. Judo, rakibi kaba kuvvet kullanmadan, zeka yoluyla alt etmekti ve benim kafamı meşgul etmem gerekiyordu.

Başımı kaldırıp yeniden anneme döndüm. “Anne.” dediğimde annem de bana dönüp “Efendim kızım.” dedi.

“Aslında ben yazın başından beri bi’ kursa gitmek istiyordum ama erteleyip duruyordum. İzin verirsen şu an ben o kursa gitmek istiyorum.”

“İyi olur kızım. Hem biraz dışarı çıkmış olursun. İzin veriyorum, gidebilirsin ama ne kursu bu?”

Annemin vereceği tepkiyi bildiğimden başımı önüme eğip “Judo.” dedim. Annem beklediğim gibi “Ne!” diye bağırmayınca başımı kaldırıp göz ucuyla ona baktım. Annem ona baktığım an da hızla “Erva, şaka yapıyorsun değil mi kızım?” diye sordu.

“Hayır anne, ciddiyim.”

“İyi de sen kolunu bir yere çarptığın an morarıyor zaten. Neden ayrıca morartma çabasına giriyorsun ki?”

“Anne, judo diğerleri gibi değil ki. Bunda daha çok zekanı kullanıyorsun. Hem biliyorsun judo derslerim yarım kalmıştı. Onlara devam ederim işte.”

“Kızım zaten iki tane biliyorsun, ne gerek var bir tane daha savunma sporuna?”

“Seviyorum anne. Hadi lütfen ya. Bak söz veriyorum dikkatli olacağım.”

Annem acaba izin versem mi bakışları atarken bana, bende onun deyişiyle yavru kedi bakışlarımı attım ona ve başarılı da oldum. Annem sertçe nefesini verip “Peki inatçı keçi, izin veriyorum ama dikkatli olmadığını görürsem itiraz etmeden o kursu bırakıyorsun.” deyince ayağa kalkıp yanına geçtim.

Yanaklarına sulu öpücükler bıraktıktan sonra “Teşekkür ederim canım annem.” dedim neşeyle. Annem yaptığıma gülerek “Ay benim deli kızım ya. Bu kadar sevineceğini bilseydim direkt kabul ederim ama ister istemez de endişeleniyorum kızım. Bu yüzden dikkat et kendine olur mu?” diye sorunca yerime geçip “Dikkat ederim annem, merak etme sen.” dedim.

Sessizce yemeğimizi yemeye devam ettik. Yemekten sonra bulaşıkları yıkayıp anneme kahve hazırladım. Oturma odasında dizi izleyen anneme kahvesini verdikten sonra dolaptan kendime çilekli süt çıkarıp odama geçtim. Çilekli sütümü komodinin üzerine bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden akşam namazını kıldım. Namazdan sonra Çınar da yemeğini yediği için ilk işim onun mama ve su kaplarını temizlemek oldu.

Yeniden odama girdiğimde Çınar yanıma gelince onu kucağıma alıp yatağıma oturdum. Çınar kucağımda kıvrılınca bende o haline gülümseyip çilekli sütüme uzandım. Bir yandan Çınar’ın yumuşacık tüylerini okşarken diğer yandan da sütümü içiyordum. Sütümü bitirdikten sonra kutuyu komodinin üzerine bırakıp sırtımı yatağımın başlığına yasladım. Gördüğüm andan beri gözümün önünden gitmeyen görüntü kalbime acı vermeye devam ederken yaptığım bir hiç oldu. Çınar kucağımda uyuyakalınca onu yavaşça kaldırıp yerine koyduktan sonra ayağa kalkıp dolaptan seccademi ve namaz kıyafetlerimi çıkarıp yatsıyı kıldım. Namazdan sonra seccademi yerine koyup içtiğim sütün kutusunu alıp sessiz adımlarla odamdan çıktım.

Kutuyu çöpe attıktan sonra hava almak için balkona geçtim. Birkaç gündür akşamları serin oluyordu ve o güzel havayı hissetmek bana iyi geliyordu. Derin bir nefes alıp çok şükür, diye mırıldandım. Bakışlarımı tam karşımda, bütün heybetiyle karanlığa inat parlamaya devam eden Ay’a çevirdim. Bir kitapta okumuştum.

“Gökyüzü, yolda kalmışların yol göstericisidir.” diyordu yazar.

Şu an bende böyle hissediyordum. Yolda kalmış gibiydim. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi, içinde bulunduğum bilinmezlikten nasıl çıkacağımı bilmiyordum.

Yol göster Rabbim, nasıl çıkacağım bu bilinmezlikten, diye bir dua mırıldandım.

Derdimi bir Rabb’im, bir de babam biliyordu ve ben az önce Rabb’ime anlattığım derdimi şu an babama da anlatmak istiyordum. Derin bir nefes alıp baba, diye mırıldandım bu sefer.

Ne yapmam gerekiyor baba? Bir bilinmezlik içindeyim. Derdimi bir sen, bir de Rabb’im biliyor ve benim sizin yardımınıza ihtiyacım var baba. Ne olur yardım et bana. Yol göster kızına baba. Yanımda olamasan da yüreğimdesin ve benim sana ihtiyacım var baba. Bu bilinmezliğin bir çıkışı yoksa, bu sefer rüyalarıma girdiğinde vuslat bitti de baba, sende kavuştun kızım de bana baba, lütfen.

Gözlerim dolmaya başlayınca ağlamak yok Erva, dedim kendi kendime. Gözyaşlarım içime akıp, kalbimdeki bütün umutlarımı denizin derinliklerine batıp kaderine terk edilmiş gemi misali dibe çekerken, hiçbir şey yapmadım her zamanki gibi. Soğuk havayı son kez içime çekip arkamı döndüm. Odama geçip pijamalarımı giydikten sonra lavaboya geçip dişlerimi fırçaladım. Yüzüme ve ellerime nemlendirici sürdükten sonra Çınar uyuduğu için sessiz adımlarla odama geçtim. Yatağıma geçtiğimde dualarımı okuyup zikirlerimi çektikten sonra gözlerimi kapattım.

 

Onu ilk gördüğüm meşe ağacının oradaydım. Üzerimde bembeyaz bir elbise vardı ve gözyaşlarımla ıslanıyordu. Gözyaşlarım yağmur misali akmaya devam ederken ağacın altındaki banka oturdum. Hava, o günkü gibi zifiri karanlıktı ve soğuktu. Üşüyen ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalıştım ama başaramadım. Üşümeye ve sessizce ağlamaya devam ettim çaresizce.

Gecenin sessizliğini sadece benim arada bir tutamadığım hıçkırıklarım bozarken birkaç adım sesi duydum. Sesin sahibi gittikçe bana yaklaştı ve tam önümde durdu. O günkünün aksine kaldırmadım başımı çünkü kimin geldiğini biliyordum.

Yavaşça yutkunup, ağlamaya devam ettiğim için boğuk çıkan sesimle “Git buradan Kerem.” dedim ama Kerem gitmek yerine bir adım daha attı bana doğru.

“Neden ağlıyorsun?” diye sorduğunda “Seni ilgilendirmez.” dedim az öncekine oranla daha gür ve sinirli çıkan sesimle.

Kerem bana doğru eğilip, çenemden tutarak başımı hafifçe kaldırıp ikimizi göz göze getirdi. O günkü gibi bana endişeyle bakan kahveleri görünce daha çok ağlamaya başladım. Kerem, önümde diz çöküp çenemdeki elini sağ yanağıma koydu.

Başparmağıyla yanağımı okşarken “Ben mi üzdüm seni güzel gözlü?” diye sorunca “Evet.” dedim yine boğuk çıkan sesimle.

“Sen üzdün beni Kerem. Bu yüzden, artık seni görmek istemiyorum.”

“Neden Erva? Ne yaptım ki ben sana?”

Başımı önüme eğip daha şiddetli ağlamaya başladım. Acıyordu kalbim, çok acıyordu. Canım yanıyordu ve ben çareyi sadece ağlamakta buluyordum şu an. Kerem, elini yanağımdan çekip yanıma oturdu.

“Hava soğuk ve üşüyorsun.”

“Kalbim üşüdüğü için üşüyorum. Havadan dolayı değil.”

Yanağımdan bir damla yaş daha aşağı süzülünce Kerem omzumdan tutup beni yavaşça kendisine çevirdi. Kahvelerini elalarıma dikip “Sarılsam sana, geçer mi kalbindeki üşüme? Öpsem benim yüzümden akan gözyaşlarından, geçer mi bana olan kırgınlığın?” diye sordu.

Kerem benden cevap beklerken, ben sadece dolu gözlerimle ona bakmaya devam ettim. Elleriyle yanaklarımı avuçlayıp bana doğru eğilince hiçbir şey yapmadan ona bakmaya devam ettim. Önce sağ yanağımdan süzülen gözyaşımdan öptü. Sonra bunu diğer gözyaşlarıma da yaptı. Son olarak gözlerimden de öpünce, içimdeki acının hafiflediğini hissettim. Yüreğimdeki acının azaldığını ve kalbimdeki umutların yeniden yeşermeye başladığını.

Beni kendine çekip sarıldığında, o günkü gibi yine doladım kollarımı ona. Gömdüm başımı boynuna ve çektim tarif edemeyeceğim kadar güzel olan kokusunu içime. Az önce soğuktan titreyen bedenim, şu an hissettiği sıcaklıkla tarif edemeyeceği kadar güzel bir huzurla dolarken, bu huzuru kaybolmamasını dileyerek daha çok sokuldum ona. Kapattım gözlerimi hissettiğim huzurun verdiği rahatlıkla. Bedenimi birden anlayamadığım bir soğukluk kaplayınca daha sıkı sarıldım Kerem’e ama üşümem geçmeyince ve birtakım sesler duyunca ne olduğunu anlamak amacıyla, sıkıca kapattığım gözlerimi açtım.

 

Duyduğum sesle gözlerimi açtığımda annem yatağıma oturmuş, endişeyle bana bakıyordu. Gördüğüm her şey bir rüya mıydı? Hissettiğim sıcaklık, huzur… Annem bana doğru eğilip “Kızım, iyi misin? Kabus mu gördün?” diye sorunca onu daha fazla endişelendirmemek için “Hayır anne, kabus görmedim ve iyiyim.” dedim uykulu çıkan sesimle.

Annemin yüzündeki endişe, yerini küçük bir tebessüme bıraktı. Bana doğru eğilip yanağımdan öptükten sonra “Hadi kalk o zaman. Güneş doğmadan namazını kıl, sonra devam edersin uyumaya.” deyince başımı sallayıp “Tamam.” diye mırıldandım.

Annem odamdan çıkınca yatağımdan doğruldum ama öylece boşluğa bakmak dışında hiçbir şey yapamadım. Gördüğüm rüya gözlerimin önünden gitmiyordu. Hepsi gerçek gibiydi. Kerem’in kollarının arasında hissettiğim sıcaklık ve huzur. Beni kırdığı için gözyaşlarımdan öpmesi. Hiç uyanmak istemeyeceğim, içine hapsolmak isteyeceğim o rüya son bulmuştu ve kalbim eskisinden daha çok üşüyordu.

Önce gözlerim dolmaya, sonrasında tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladılar tıpkı rüyamdaki gibi. Kerem’in acımı almak için gözyaşlarımdan öptüğü an geldi gözlerimin önüne ve ben, daha şiddetli ağlamaya başladım bu yüzden.

Onun Simay’a sarıldığını görünce ağlamadım. Umutlarımın boşa çıktığını, hissettiğim duyguların tek taraflı olduğunu görünce ağlamadım ama rüyamda bana sarıldığını, gözyaşlarımdan öptüğünü görünce ağladım.

Aşk buydu gerçekten. Hem acıyı hem de tatlıyı bir arada yaşamak demekti. Hissettiğin duyguları bir yandan severken, diğer yandan da acı çekmek demekti. İkisini çeken yüreğim bunu daha ne kadar kaldıracaktı acaba? Bilmiyordum…

Ağlamaya devam ederken “Allah’ım, ne olur o benim imtihanım olmasın. Ne olur nasibim olsun. Buna dayanamam, dayanmam gerekirse de yaşayamam. Sen beni bununla sınama, bana bunu yaşatma Allah’ım.” diye bir dua mırıldandım.

 

***

 

Namaz kıldıktan sonra az da olsa kendime gelmiştim ama gördüğüm rüyanın etkisinden hala çıkamıyordum. Bunu görmeme sebep olan neydi ve ben neden içinden çıkmak istemeyeceğim bir hayale kapılmıştım böyle? Güçlü değildim, acizdim. Acizdim ona olan aşkım karşısında ve sınanıyordum bu acizliğimle.

Dün akşam anneme dediğimi yapıp kafamı meşgul etmek için gideceğim kursun yolunu tuttum bu yüzden. Unutmam gerekenler vardı, kafamı meşgul etmem ve kendimi toparlamam gerekiyordu bu yüzden de. Savunma Sanatları Kurs Merkezi’nin önüne gelince kızlar için ayrılan bölüme yöneldim. Kurs hocası Aysima Abla’yla tanıştıktan sonra kayıt işlemleri için onun odasına geçtik. Aysima Abla, karate ve tekvando bildiğimi, bir de zamanında judo dersi aldığımı ama yarım bırakmak zorunda kaldığımı öğrenince judoyu çok kısa zamanda sökeceğimi söyledi. Bunu duymak bana iyi gelmişti çünkü kafamı verebileceğim bir uğraşım olacaktı ve benim de ihtiyacım olan buydu. Kayıt işlemlerini tamamladıktan sonra Aysima Abla, artık bana ait olan dolabın anahtarını ve bedenime uygun, derslerde giyeceğim kıyafetleri verdi. Kıyafetleri dolabıma koyduktan sonra Aysima Abla bana kursu gezdirdi. Gerekli bilgileri ve ders saatlerini de öğrendikten sonra Aysima Abla’ya teşekkür edip kurstan çıktım. Kursun karşısındaki otobüs durağına geçip otobüsün gelmesini beklerken kulaklığımı takıp ney dinletilerinin olduğu müzik listeme girdim. Kulağımdaki melodi bana eskisi gibi huzur vermese de dinlemeyi bırakmadım. Otobüse binip eve gidene kadar da devam ettim buna.

Otobüsten inince bakışlarımı karşıdaki markete çevirdim. O çok sevdiğim çilekli sütler bile bana şu an hissettiğim o çocuksu heyecanı vermiyor, gözüme boş bir şeymiş gibi geliyordu. Bu yüzden önüne dönüp apartmana doğru yürümeye başladım. Apartmanın önüne gelince bahçeye açılan demir kapıyı açacağım sırada apartmandan çıkan Kerem ve Melih’i görünce olduğum yerde durdum. Melih her zamanki neşesiyle Kerem’e bir şeyler anlatırken Kerem de yüzünde küçük bir tebessümle onu dinliyordu. Bakışlarını Melih’ten bana çevirdiği an hızla arkamı dönüp geldiğim yolu koşarak dönmeye başladım. Marketin önüne gelince hızlı adımlarla içeri girdim. Koşmak gibi bir hata yaptığım için nefes nefese kalmıştım. Hızla ilacımı çıkarıp bir köşeye geçtim. ciğerlerime hava dolunca derin nefesler alıp vermeye başladım. Nefesim düzene girince ilacımı çantama koyup, hazır gelmişken çilekli süt alayım diye düşünüp, sütlerin olduğu yere geçtim.

Dört kutu çilekli süt ve Çınar’a baktığı için teşekkür etmek amacıyla Mete’nin sevdiği çikolatadan iki tane alıp kasaya yöneldim. Ödemeyi yaptıktan sonra tekrardan aynı yoldan eve yöneldim. Az önce önünden, atlılar kovalarcasına kaçtığım demir kapının önüne gelince etrafa göz attım. Kerem’i görmeyince hızlı adımlarla apartmana girip Mete’den Çınar’ı almak için ikinci kata çıktım. Kapıyı çaldığımda içeriden Mete’nin bir dakika, diyen sesini duyunca beklemeye başladım.

Mete, sonunda kapıyı açınca şaşkınlıkla ona bakmaya başladım. Gördüğüm şeyle kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda Mete sitemle “Ya Erva Abla, gülme lütfen.” deyince derin bir nefes alıp “Ne bu halin Mete? Yine hangi robotun yüzünde patladı?” diye sordum.

“Bu sefer benim hatam değil. Hepsi Çınar’ın yüzünden.”

“Çınar ne alaka?”

Mete “Ya şimdi ben tasarladığım robot arabayı test etmek için Çınar’ı içine koydum.” deyince hızla sözünü kesip “Ne? Mete, sakın bana Çınar’ı icatlarında denek olarak kullandığını söyleme!” dedim.

Mete başını önüne eğince hızla ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Hızımı kaybetmeden Mete’nin odasına girdiğimde Çınar’ın da Mete gibi üstü başı toz ve kir içinde, önündeki oyuncakla oynadığını görünce arkamdan gelen Mete’ye döndüm.

“Of Mete ya. Zavallıyı ne hale getirmişsin. Kim bilir ne kadar korktu?” deyip Çınar’ın yanına geçtim.

Çınar beni fark edince hızla kucağıma atladı. Bende onu kaldırıp doğruldum ve tüylerini okşamaya başladım. Bembeyaz tüyleri Mete yüzünden griyle siyah arası bir renge dönmüşlerdi. Mete’ye dönüp “Aferin sana Mete. Ya ben Çınar’ı icatlarında denek olarak kullan diye bırakmadım ki sana. Bundan sonra da bırakmam zaten sana. Pınar’ın yanında kalsın en iyisi.” dediğimde Mete “Abla, asıl o Pınar cadalozunun yanında bırakırsan zavallıya yazık olur. O cadı insanda kafa bırakmıyor.” deyince kendimi tutamayıp gülmeye başladım.

Mete ve Pınar, ikinci bir Alper ve Elif vakasıydı benim için. Gülmeyi bırakıp “Mete, ablacığım alışsan iyi olur çünkü bu sene o da bizimle gelecek okula.” dedim.

“Sonuçlar açıklandı mı?”

“Hayır ama açıklansa da bir şey değişmeyecek çünkü Pınar sadece üç tercih verdi ve üçü de bizim okul.”

“Doğru. Neyse küçük diye idare edeceğim artık. Ağabeyi sayılaraktan alttan alırım onu.”

Gülümseyip “Aferin sana ablacığım. Neyse, şu an konumuz bu değil. Şimdi sen, ne olduğunu bana anlatmaya başla. Zavallı Çınar’ım nasıl bu hale geldi?” diye sordum.

“Ya abla şimdi şöyle ki, şu an odamın her bir köşesinde parçalarını gördüğün robot arabamı deneyecektim bugün ve içine genelde bir tane maket koyuyordum biliyorsun ki. Çınar’ı görünce dedim ki, hem onun içinde eğlenceli olur hem de içinde canlı bir maketim olur diye düşünerekten, Çınar'ı robot arabanın içine koydum.”

“Eee?”

“Eee’si şu ki abla: Çınar robot arabanın içindeki tuşları yemek sanıp tatlarına bakınca ve yanlışlıkla kendini imha et tuşuna basınca olanlar oldu.”

Gülerek “Kendini imha et tuşu mu?” diye sorduğumda Mete “Evet Erva Abla. Şimdi benim robotlar ayaklanma çıkarıp dünyayı ele geçirmesinler diye hepsine bir özellik daha yükledim ve o da kendini imha et özelliği.” deyince kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladım.

Gülmeye devam ederken “Mete, canım benim sen buralarda harcanıyorsun. Bu zeka Erciyes’i değil, dünyanın köklü üniversitelerini hak ediyor.” dediğimde Mete de gülerek “Haklısın abla da, ya neyse işte kısaca durum böyle.” dedi.

“Neyse, mesele anlaşıldı ve çok şükür ki kimseye bir şey olmadı.”

“Neyse ki olmadı. Bende, yeni ortağımda iyiyiz.”

“Ya bir de ortağım diyorsun Mete ya. Neyse, biz sen Çınar’ı bir icadında daha denek olarak kullanmadan gidelim artık. Hem, Çınar’ı yıkasam iyi olacak. Şu hale bak, bembeyaz tüyleri ne hale gelmiş?” deyip kucağımda bana bakan Çınar’a çevirdim bakışlarımı. Mete, Çınar’ın kedi taşıma çantasını getirince Çınar’ı içine koydum. Çınar kutusundaki oyuncağını görünce onunla oynamaya başlayınca bende çantanın fermuarını kapattım.

Mete'ye onun için aldığım çikolataları verdiğimde Mete teşekkür edip, az önce Çınar’ın oynadığı fare şeklindeki oyuncağı bana uzattı.

“Bunu Çınar için yaptım Erva Abla. Bak şunu çevirince fare hareket ediyor. Bunun peşinden koşmak çok hoşuna gitti.” deyince oyuncağı alıp “Teşekkürler Mete. Neyse, en azından bununla hatanı telafi ettin.” dedim.

“Rica ederim. Benim canım ortağım hak ediyor.”

Kedi çantasını dikkatlice yerden kaldırıp “Ben gidiyorum Mete. Sende önce buraları sonra da kendini temizle. Bu arada patlama çok mu büyüktü?” diye sorduğumda “Ayça Abla aradı. Düşün, o kadar ki büyüktü.” dedi.

“Desene eğlenceyi kaçırdım.”

“Başka sefere artık.”

Küçük bir kahkaha atıp “Bir dahakine beni de çağır olur mu? Uzun zaman oldu seninle apartmanı havaya uçurmayalı.” dediğimde Mete de gülerek “Mutlaka çağırırım çünkü çok özledim o eğlenceli anlarımızı.” dedi.

Kapıya yönelip “Tamam o zaman. Anlaştık.” dedim. Mete de peşimden gelince kedi çantasını ona uzatıp ayakkabılarımı giydim. Doğrulup Çınar’ı aldıktan sonra “Dikkat et kendine. Görüşürüz. Allah’a emanetsin.” dedim.

“Görüşürüz. Sende dikkat et kendine ve sende Allah’a emanetsin.”

Mete kapıyı kapatınca bende hızla merdivenlere yöneldim. Bizim dairenin önüne gelince kapıyı açıp eve girdim. Hızla odama geçip üstüme rahat bir şeyler geçirdikten sonra Çınar’ı alıp banyoya geçtim. Suyu açıp ılık gelmesini bekledim. Su istediğim gibi olunca Çınar’ı suya koyup canını yakmayacak şekilde onu yıkamaya başladım. İlk yıkadığım zaman bana yapmadığı kalmamıştı ama şu an buna alışmıştı ve halinden de memnun görünüyordu.

Çınar’ı yıkadıktan sonra onu kurulayıp odamdaki yerine götürdüm. Yemek kaplarına mama ve suyunu koyup yeniden yanına geldim. Çınar iştahla yemeğini yemeye başlayınca tekrardan odamdan çıkıp abdest almak için lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra vakit kaybetmeden odama geçip ikindiyi kıldım. Namazdan sonra seccademi yerine koyup çantamdan namaz kıldığım sırada çalan telefonumu çıkardım. Elif’in aradığını görünce Çınar uyuduğu için odamdan çıkıp oturma odasına geçtim. İkili koltuğa oturup Elif’in aramasına döndüm.

Elif “Alo. Selamünaleyküm Erva.” deyince “Aleykümselam Elif. Kusura bakma namaz kılıyordum, ancak şimdi dönebildim.” dedim.

“Estağfurullah Erva, hiç önemli değil. Allah kabul etsin.”

“Amin. Hayrolsun, bir sorun yoktur İnşallah.”

“Bir sorun yok çok şükür ama ben bittim ya. Ne kadar zormuş kendi evini düzmek.”

“Alış artık Elif’im. İki haftadan az kaldı nikahınıza.”

“Ay sorma, bir de onun heyecanı var üzerimde. Alper sağolsun çok yardımcı oluyor ama… Ay ben yine de çok heyecanlıyım Erva ya.”

Elif’in tepkisine kıkırdamaya başladım. Alper de kendisiyle aynı durumdaydı ve çocuk bir yandan kendini bir yandan da Elif’i sakinleştirmeye çalışıyordu. Elif sitemle “Gülme Çilek ya. Seni de göreceğiz. Senin de evleneceğin gün gelir elbet.” deyince vücuduma gelen titreme ve boğazıma oturan yumru, beni saniyeler içerisinde etkisiz bırakmaya yetti.

Benden ses çıkmayınca Elif “Erva orada mısın?” diye sorunca boğazımı temizleyip “Evet buradayım.” dedim.

“Bir an ses vermeyince dedim ne oldu acaba?”

“Bir şey olmadı canım merak etme ve sende sakin ol lütfen. Alper de seninle aynı durumda ve çocuk bir yandan kendini, bir yandan da seni sakinleştirmeye çalışıyor.”

Elif “Evet ya haklısın. Canım benim bir de benimle uğraşıp duruyor.” deyince konu değiştirme operasyonum başarılı olduğu için rahatlıkla Elif’i dinlemeye devam ettim. Yarım saat kadar Elif’in tatlı telaşı ve son hazırlıkları anlatışını dinledikten sonra aramayı sonlandırdım.

Ben Elif’le konuşurken annem çoktan geldiği için mutfağa, onun yanına geçtim. Annemin çoktan yemeği hazırladığını görünce “Anne, bazen senin özel güçlerin olduğunu düşünüyorum.” dedim gülerek.

Annem bana dönüp “Ona özel güç değil de annelik deniyor prensesim.” deyince yanına geçip arkasından kollarımı beline doladım. Yanağından kocaman öpüp “Dünyanın en süper annesi benim annem.” dedim neşeyle.

Annem küçük bir kahkaha atıp “Dünyanın en süper kızı da benim kızım.” deyince daha sıkı sarılıp “Benim değil mi?” diye sordum küçük bir kız çocuğu gibi.

Annem bana dönüp ellerini yanaklarıma koydu. Yavaşça çekiştirip “Sensin tabi güzel kızım.” dedi. Ellerini yanaklarımdan indirmeden “Bakıyorum da bugün çok neşelisin. Güzel şeyler oldu galiba.” deyince başımı sallayıp “Evet, güzel ve eğlenceli şeyler oldu.” dedim.

Annem “Hadi yemeğe geçelim de anlat bakalım.” deyince “Tamam.” deyip yerime geçtim. Annem salata tabağını da masaya koyup yerine geçince bugün olanları anlatmaya başladım.

“İlk olarak judo kursuna kaydoldum ve haftaya başlıyorum.”

“İyi bakalım, hayırlı olsun. Dikkatli ol ama tamam mı?”

“Olurum anne merak etme. Diğer olaysa şu: Ben kursa kaydolmaya giderken Çınar’ı Mete’ye bıraktım. Mete de Çınar’ı, yaptığı robot arabada denek olarak kullanmış ve apartmanda küçük çaplı bir patlama meydana gelmiş.”

Annem gülerek “Yine mi? Peki Mete ve Çınar iyi mi?” diye sorunca “İyiler çok şükür ama ikisinin de üstü başı batmıştı. Çınar’ı eve getirince yıkamak zorunda kaldım.” dedim.

“Çok şükür iyiler. Mete alışık da Çınar korkmuştur şimdi.”

“Açıkçası bende öyle düşündüm ama Mete hatasını telafi etti. Çınar’a yaptığı oyuncakla Çınar’ın dikkatini dağıtmayı başarmış ve neyse ki Çınar iyi.”

“İyi bari. Eee, başka ne oldu peki?”

“Diğer konu da Elif ve Alper’in tatlı telaşlarını anne. İkisi de çok heyecanlılar.”

“Ay ben kıyamam onlara ya. Tatlı telaştır dediğin gibi. Sonunda ikisi de Allah’ın izniyle mutlu olacaklar.”

“İnşallah annem. Bende durumlar böyle kısaca. Hadi biraz da sen anlat. Senin günün nasıl geçti?”

Annem, kısaca gününün nasıl geçtiğini anlatmaya başlayınca bende bir yandan yemeğimi yemeye, diğer yandan da onu dinlemeye devam ettim. Yemekten sonra annemle sofrayı kaldırıp bulaşıkları makineye attıktan sonra odama geçip akşam namazını kıldım. Namazdan sonra yatsı ezanı okunana kadar Çınar’la oyun oynadım. Mete’nin onun için yaptığı oyuncak gerçekten hoşuna gitmişti. Odanın ortasında sağa sola hareket eden fareyi yakalayıp yanıma getiriyor, ben onu çalıştırınca da tekrardan peşinden koşup onu yakalamaya çalışıyordu. Çınar, sonunda yorulmaya başlayınca oyuncağını sepetinin yanına indirip ayağa kalktım. Yemek vakti geldiği için yemek kaplarına mama ve suyunu koyup önüne indirdim. O, yemeğini yerken bende gelen bildirimi açmak için masamdaki telefonuma uzandım.

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Erva, internetini aç ve gruba gir.

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Her zamanki gibi sen hariç herkes çevrim içi ve biz, seni bekliyoruz.

Elif’in telefonuma kendini en yakın arkadaşım Elif diye kaydettiğini görünce yine gülmeye başladım. Deliydi bu kız ya. Sırf Alper telefonuma kendini o şekilde kaydetmişti diye zorla değiştirmişti. Alper de kendini EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER diye kaydetmişti.

 

GERÇEK DOSTLAR

 

PINARCIK: Selamünaleyküm. Hayırlı akşamlar canlarım. Nasılsınız?

METE: Aleykümselam. Ben iyiyim çok şükür. Sen nasılsın?

METE: Ve ne oldu yine? Bu sefer ki önemli haber ne?

PINARCIK: Öncelikle iyiyim çok şükür.

PINARCIK: Ve soruna gelirsem de önemli bir şey olmadı ama bir şeyler anlatmamı istersen bugün bize her zamanki gibi küçük çaplı bir korku yaşatan seni anlatabilirim.

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Ooo, aslanım Pınar. Füze attı bildiğin.

PINARCIK: Senden, Melih Ağabeyim ve en sevdiğim ablam Erva’dan bir şeyler öğreniyorum işte Alper Ağabey sjdhkdnsmklkn

KAÇIK DOKTOR: Alper, nasılsın kardeşim?

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: İyiyim kardeşim. Sen nasılsın?

KAÇIK DOKTOR: İyiyim Hamdolsun da Çilek Kız’ın deyişiyle ayaklı sinir olan ağabeyimle uğraşıyorum.

KAÇIK DOKTOR: Bu sıkıcı şahıs nasıl benim ağabeyim acaba diye düşünmeden edemiyorum.

PINARCIK: Bende bazen düşünüyorum Melih Ağabey sjkldhdnnsj

BAŞKOMİSER KEREM: Bende anlamıyorum nasıl sizin gibi delilerle kardeşim diye?

METE: Melih Ağabey’i bilemeyeceğim de o cadaloz nasıl senin kardeşin bazen bende anlamakta zorlanıyorum Kerem Ağabey.

PINARCIK: Bana bak Mete, gelir seni o robotların gibi parçalarına ayırırım ona göre.

METE: 1.65 boyunla mı bücür?

PINARCIK: Ben gayet de ideal bir boya sahibim. Sen çok uzunsun.

PINARCIK: Ayrıca ciddiyim Mete. Erva Abla bana bir iki hareket öğretti. Üzerinde denettirme.

KAÇIK DOKTOR: Çilek Kız bizim deliyi de kendine benzetmiş.

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Hakikaten benzetmiş.

CANIM DAYIM: Melih’e katılıyorum, hakikaten benzetmiş.

SEMA: Bence de benzetmiş.

SEMİH AĞABEY: Bence de.

PINARCIK: Desenize bende harika bir insan olmuşum canım Erva Abla’m gibi. Aferin bana.

CANIM YENGEM: Aferin bana yazdığına göre kesin benzemiş. Bunu Erva çok kullanır. Özellikle de bizi mutlu ettiği zaman.

HİRA ABLA: Evet gerçekten de çok kullanır.

MURAT AĞABEY: Hepiniz bahsetmişsiniz de biriniz bile fark etmedi mi Erva’nın yokluğunu.

PINARCIK: Ben fark ettim Murat Ağabey ve yazdım da ona ama her zamanki gibi çevrim dışı.

SANEM ABLA: Hayırlı akşamlar gençler.

MUSTAFA AĞABEY: Hayırlı akşamlar.

CANIM DAYIM: Sanem ve Mustafa bile çevrim içi oldu ama ufaklık hala ortalarda yok.

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Kimse kaybolmasın ben ona haber verip geliyorum.

 

Mesajları okuduktan ve herkesin hala çevrim içi olduğunu gördükten sonra Allah’ım sen bunlara akıl fikir ver, diye mırıldanıp gruba geldiğimi haber vermek amacıyla mesaj yazmaya başladım.

 

SİZ: Selamünaleyküm.

SİZ: Nasılsınız?

SİZ: Ben iyi olmaya çalışıyorum. Okuduğum kadarıyla sizlerde iyisiniz Maşallah. Allah bozmasın.

SİZ: Hayırlı akşamlar. Allah’a emanet olun.

CANIM DAYIM: Sakın kaçma ufaklık.

PINARCIK: Evet Erva Abla sakın kaçma.

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Telefon ne güzel icat değil mi Çilek? İnsanlarla iletişim kurmak, en çok da hal hatır sormak için.

SİZ: Kopya ne kadar kötü bir şey değil mi Alper? Özgün olmak, kendi fikirlerini bulmak varken neden benim fikirlerimi çalıyorsun sen ayrıca?

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Ne yapayım kızım? Sende bir türlü kullanmıyorsun şu güzelim icadı.

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Evet Erva, Alper haklı. Sana yazmasaydım gelmeyecektin bile. Hem bak ne güzel herkes bir arada ve konuşuyoruz.

SİZ: Tamam tamam devam edin konuşmaya. (21.01)

SİZ: Eee, yazsanıza bir şeyler. (21.03)

BAŞKOMİSER KEREM: Bence yazacak heves bırakmadın insanlarda.

SİZ: Yazdığına göre sende bırakmışım belli ki.

SİZ: Buyur sen devam et o zaman.

KAÇIK DOKTOR: Çilek Kız vurdu ve gol oldu sjkdhjdnsşsm

METE: Alper Ağabey’in deyişiyle füze attın Erva Abla.

CANIM DAYIM: Kerem, kardeşim izin veriyorum tutukla bu ufaklığı.

MURAT AĞABEY: Serkan sende zorla tutuklattıracaksın kızı kardeşim.

SİZ: Hakikaten ya. Sana dayı deniyorsa düşman kime deniyor acaba?

SİZ: Ayrıca ben bir şey yapmadım. O benim sinirimi bozdu bende cevap verdim.

PINARCIK: Ağabeyime küçük çaplı bir şok yaşattın cevabınla Erva Abla.

BAŞKOMİSER KEREM: Bende bir şey yapmadım Erva. Sen gelir gelmez gitmeye kalkınca seni bekleyen bu kadar kişi de heves bırakmadığın için yazdım.

SİZ: Bende bir şey yapmadım başkomiser. Tek yazan sen olduğun için belli ki sende bırakmışım buyur sen yaz dedim.

SİZ: Ayrıca sen niye ortalığı karıştırıyorsun Kaçık Doktor?

SİZ: Kerem’le benzediğiniz bir yön var bu arada. İkinizde insanı sinir etmekte uzmansınız.

(Bu mesajı sildiniz.)

KAÇIK DOKTOR: Çilek Kız’ın yazdığı mesajı okuyan var mı? Ya ben okuyamadan sildi.

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Bende göremedim. Atmasıyla silmesi bir oldu çünkü.

PINARCIK: Ben sadece ağabeyimin adını yazdığını gördüm.

CANIM DAYIM: Bende göremedim gençler.

SEMİH AĞABEY: Bende sadece Kerem’in adını görebildim.

BAŞKOMİSER KEREM: Ne yazdın Erva? (21.10)

BAŞKOMİSER KEREM: Erva, cevap verecek misin? (21.12)

SİZ: Yazdım işte bir şeyler.

BAŞKOMİSER KEREM: Bu benim sorumun cevabı değil yalnız!

SİZ: Çok korktum ünlemde koymuş sonuna.

(Bu mesajı sildiniz.)

BAŞKOMİSER KEREM: Yazıp yazıp silmeye daha ne kadar devam edeceksin?

SİZ: İşin mi var?

BAŞKOMİSER KEREM: Benim soruma neden soruyla cevap veriyorsun?

SİZ: Neden benim soruma soruyla cevap veriyorsun? (21.15)

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Çok heyecanlı gidiyordu neden durdunuz? (21.17)

CANIM DAYIM: Vallahi açıkçası bizde Ayça’yla kendimizi kaptırmıştık neden durdunuz?

SEMİH AĞABEY: Bizde Sema’yla kaptırmışız açıkçası siz yazınca fark ettik.

CANIM YENGEM: Beyler, sizce sorun bu mu şimdi?

SEMA: Hakikaten ya. Kerem, Erva şu an çocukça bir tartışmaya girdiğinizin farkında mısınız?

HİRA ABLA: Evet, Sema çok haklı. Birbirinizi kırmayın ama.

PINARCIK: Evet Erva Abla ya. Ağabeyim sinirden telefonu fırlatacaktı.

KAÇIK DOKTOR: Pınar biraz abartsa da bir konuda haklı ki o da Kerem’in sinirlendiği.

SİZ: Her zamanki hali kısaca.

(Bu mesajı sildiniz.)

CANIM DAYIM: Ufaklık silip durma şu mesajları.

BAŞKOMİSER KEREM: Neyi sildin yine?

SİZ: SANA NE ?

SİZ: Bakın bu sefer silmedim.

SİZ: Rahatladınız mı?

BAŞKOMİSER KEREM: Neyin var senin?

SİZ. Yok bir şeyim.

BAŞKOMİSER KEREM: Belli, gerçekten yok.

SİZ: Madem belli ne demeye sordun ?

MURAT AĞABEY: Kerem, Erva bi’ sakin mi olsanız?

HİRA ABLA: Evet, şu an çok çocukça davranıyorsunuz farkında mısınız?

CANIM YENGEM: Evet, tek yaptığınız birbirinizi kırmak şu an.

SİZ: Önce o başlattı.

CANIM DAYIM: Sende çocuğun sinirini bozdun ufaklık.

SİZ: Onun sinirleri hep bozuk zaten.

SİZ: Ayrıca bir şey yapmaya gerek yok.

SİZ: Dolmuştur yine birine, her zamanki gibi benden çıkarıyor.

(Bu mesajı sildiniz.)

EN YAKIN ARKADAŞIM ELİF: Kusura bakma Erva ama Serkan Ağabey haklı.

EN SEVDİĞİM ARKADAŞIM ALPER: Katılıyorun. Silip durma şu mesajları ayrıca.

BAŞKOMİSER KEREM: Onun sinirleri hep bozuk derken Erva? Psikopat mıyım ben?

SİZ: Ben öyle bir şey demedim. Yani sinirli olduğunu yazdım ama psikopat demedim.

BAŞKOMİSER KEREM: Erva, sürekli sinirli bir insana ne denir?

SİZ: Kerem.

(Bu mesajı sildiniz.)

KAÇIK DOKTOR: Bu sefer geç kaldın Çilek Kız. Ama itiraf ediyorum güzel cevap skshksndhsk

PINARCIK: Melih Ağabey'ime katılıyorum güzel cevap ama biraz daha devam ederseniz ağabeyim küçük çaplı bir sinir krizi geçirecek.

SİZ: Yine bana patlamadan ben kaçar o zaman.

SİZ: Allah'a emanet olun.

 

Gruba mesajı yazdıktan sonra hızla internetimi kapattım. Hızımı kaybetmeden telefonumu da kapattıktan sonra masama bıraktım. Ayaklarımı sinirle yere vurup sinir şey, ayaklı sinir, psikopat başkomiser dedim kısık ama fazlasıyla sinirli bir sesle.

Çınar ne olduğunu anlamadığı ve korktuğu için sepetine daha da sinerken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Yanına geçip tüylerini okşamaya ve bir yandan da "Sakin ol Çınarcık, sakin." demeye başladım.

Çınar yaptığımla mırlamaya başlayınca rahatladığını anlayıp o haline gülümsedim. Biraz daha tüylerini okşadıktan sonra Çınar sepetinde kıvrılınca ayağa kalkıp abdes almak için lavaboya geçtim. Abdest alıp dişlerimi fırçaladıktan sonra odama geçip daha da geç olmadan yatsıyı kıldım. Namazdan sonra kitaplığımdan Kur'an'ımı alıp masama geçtim.

Derdim vardı ve dermanımı bulmaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden yapabileceğim tek şey, derdi verenden dermanı istemekti ve bende bunu yapacaktım. İçimdeki umut artık yok olma evresinde olsa da başka çarem yoktu.

Kendimden Kerem'i uzaklaştırmam gerekiyordu. Dilim; onu kalbimden söküp at Rabb'im derken kalbim, içimde onu büyüt, daha da büyüsün bu sevda diyordu. Yine arada kalan ben, içine girdiğim bu ikilemden nasıl çıkacaktım? Bilmiyordum...

 

 

 

 

Bölüm sonu :)

Bana kızmayın olur mu? Çünkü bu bölüm yazılmalıydı birkaç bölüm sonra gelecek olan... Neyse spoiler vermeyeyim :)

Beğendiyseniz aşağıdaki yıldızı parlatmayı unutmayın olur mu?

Bu arada burada kitap yazan bir yazar arkadaşımız daha var. Kitapları Son İki ve Aynı Gezegen Farklı Dünyalar. Kitaplarında çok güzel ve önemli konulara değiniyor. Bakmanızı öneririm. (Kullanıcı adı aykrateri)

Yeni bölümde görüşmek üzere ;)

Kendinize iyi bakın, Allah'a emanet olun 🤍

 

​​​​​​

​​

Bölüm : 16.12.2024 11:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...