Selamünaleyküm :)
Nasılsınız kıymetli okurlar? Yeni bölüm geldi. Biraz geç oldu ama geldi çok şükür ki 🫣
Yeni bölüme geçmeden sizlere teşekkür etmek istiyorum. Sayenizde 4k okunma olduk ve oy sayısı da okunmayla pek orantılı olmasa da 950'yi devirdi. Bunda sizin destekleriniz çok etkili. Teşekkür ederim 💙🫂
Geldik yeni bölüme. Bu bölümü Kerem'den okuyacağız. Bu yüzden biraz polisiyeye kaçan bir bölüm oldu :)
İnşallah beğenirsiniz.
İyi okumalar dilerim 🤍
~KEREM
Erva, kıpkırmızı kesilen yüzüyle bize hayırlı akşamlar, deyip hızla evine girince o haline gülümsedim. Melih ve Pınar’a döndüğümde ikisi de yüzlerinde muzip bir sırıtışla bana bakıyorlardı. Hadi Pınar’ı anlıyordum, Erva’ya çok güzel dediğim günden beri, beni ne zaman Erva’yla görse böyleydi ama Melih’e ne oluyordu?
“Ne oluyor?”
Pınar sırıtmaya devam ederek “Hiç.” deyince Melih “Ağabey, bu Çilek Kız’la konuşmak seni bayağı mutlu ediyor galiba.” dedi tek seferde.
Ben şaşkınlıkla Melih’e bakarken Pınar kendini tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladı. Melih, ne olduğunu anlamadığı için Pınar’a dönüp “Ne oluyor Maviş?” diye sordu. Pınar gülmeyi bırakıp “Melih Ağabey, ağabeyim Erva Abla’ya…” dedi ama ne diyeceğini bildiğim için hızla “Pınar!” dedim fazlasıyla uyarıcı çıkan sesimle.
Zaten evde anne ve babamla birlikte benimle uğraşıyordu, Melih eksik kalsındı. Bir de ben Melih’i birazcık tanıyorsam Melih, benim Erva’ya olan duygularımı öğrenince ona söylemem için beni fazlasıyla zorlayacaktı.
“Kerem, ne oluyor? Siz bi’ işler çeviriyorsunuz ama anlamadım.”
“Boşver Melih. Hadi eve geçelim artık. Siz film falan izleyeceğiz dediniz zaten, izleyin. Bende yatsıyı kılıp uyuyacağım çünkü yorgunum.” deyip arkamı döndüm ve kapıyı çaldım.
Annem kapıyı açınca ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Hızla odama geçip telefon, cüzdan ve ne olur ne olmaz diye yanıma aldığım silahımı masama bırakıp abdest almak için lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra yeniden odama geçip yatsıyı kıldım. Namazdan sonra yatağıma geçip uzandım. Pınar ve Melih’e teşekkür borçluydum çünkü beni de peşlerinden sürüklemeselerdi bu kadar mutlu olamayacaktım.
İnan bana gülmek sana çok yakışıyor.
Erva’nın güzel sesi kulağımda yankılanırken yüzümde daha da büyüyen gülümsememle sağıma dönüp gözlerimi kapattım.
Melih bir haftadır buradaydı ve bu kısacık sürede bile apartmandaki herkes tarafından çok sevilmişti. Zaten sevilmese tuhaf olurdu çünkü Melih çok sıcakkanlı ve eğlenceli biridir. Erva’yla da fazlasıyla iyi anlaşmışlardı ve tuhaftı ama bu durum benim canımı sıkıyordu. Kendi kardeşimi kıskanmamla alakası vardı ve ben, buna engel olamıyordum. Bir de fazlasıyla gergindim çünkü işlerim yüzünden eve doğru düzgün gidemiyor, evde olduğum o kısacık zamanlarda da Erva, ev kuşu olduğu için onu göremiyordum.
Önüme indirilen dosyayla başımı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Semih “Baskının yapılacağı mekan hakkındaki bilgilerin yer aldığı dosya.” deyince başımı sallayıp “Teşekkür ederim.” dedim.
Semih “Rica ederim.” deyip oturunca gülümseyip “Ee damat bey, nasıl gidiyor evlilik?” diye sordum.
“İyi gidiyor çok şükür.”
“Halinden belli aslında. Sema seni adam etmiş aferin ona. Daha düzenli ve daha dakik oldun.”
Semih küçük bir kahkaha atıp “Daha düzenli konusuna tek katılıyorum kardeşim. Onun dışında ben gayet de dakiktim ve adam gibi de adamdım.” deyince gülerek “Tabi kardeşim, görmesem inanacağım.” dedim.
“Senin de yakındır başkomiserim. Şimdiden söyleyeyim ben bu uğraşmalarının intikamını alırım.”
Sertçe nefesimi verip “Yakın mı bilmiyorum ama o dediğin olursa ben razıyım uğraşmana. Yeter ki olsun çünkü yoruldum artık.” dedim.
“Kerem, sen kendi kendini yoruyorsun farkında mısın?”
“Hayır Semih ben yormuyorum kendimi. Erva yoruyor beni. Tam diyorum tamam söyleyeceğim ama yine bir şey oluyor ve ben söyleyemiyorum. Ya azıcık belli etse Vallahi gidip söyleyeceğim ama o buna izin vermiyor. Ben onu göremediğim gün deliye dönerken o, evden çıkmamak için planlar yapıyor.”
“Bu yüzden mi bu kadar gerginsin?”
“Hem o yüzden hem de Melih’le olanlar yüzünden.”
“Melih ne alaka Kerem?”
“Araları çok iyi ve ben… Of, bilmiyorum Semih ama bazı ihtimaller yüzünden ve bunları düşünmekten kafayı yemek üzereyim.”
Semih gür bir kahkaha atmaya başladı. Gülmeye devam ederek “Kerem, sen cidden kardeşini mi kıskanıyorsun?” diye sorunca sinirle “Semih, bak zaten sinirliyim. Sen de daha da bozma sinirimi.” dedim.
Semih gülmeyi bırakıp “Tamam, sakin ol kardeşim ama kusura bakma da sen de iyice delirmişsin. Böyle bir ihtimali düşünmen bile çok saçma.” deyince “Semih, araları çok iyi. Birbirlerine isim takacak, arada atışacak kadar hem de. Grupta konuşmaları bile beni ister istemez böyle düşünmeye itiyor. Grupta olan konuşmalarını görmedin mi?” diye sordum.
“Gördüm elbette ama düşündüğün gibi bir şey olmadığını da gördüm. Melih, Alper’le nasıl konuşuyorsa Erva’yla da öyle konuşuyordu. Hatta Erva’yla daha mesafeli konuşuyordu çünkü Melih doğru olanı biliyor ve onu yapıyor.”
“Bilmiyorum Semih. Tek bildiğim artık yorulduğum. Bir de onun başka birini sevme ihtimali aklıma geldikçe bu yorgunluk ikiye katlanıyor.”
“Allah kalbine ferahlık versin kardeşim. İnşallah her şey istediğin gibi olur.”
“Amin. Allah razı olsun senden Semih. Zor anlarımda hep yanımda oldun.”
“Senden de kardeşim, senden de.”
Önümdeki dosyayı açıp “Neyse, şu an akşamki baskınla ilgilenelim. Bu sefer kaçışları yok. İnşallah yakalayacağız.” dedim.
“İnşallah. Bütün bilgiler dosyada ve ekip de hazır. Birkaç saate çıkarız sanırım. Yani, değil mi başkomiserim?”
Küçük bir kahkaha atıp “Çıkarız çıkarız. Sabah son kontrolleri yaptık zaten. Her şey hazır. Ben yatsıyı kılayım çıkarız. Sen kıldın mı bu arada?” diye sorduğumda Semih “Kıldım.” dedi.
“Sen herkese haber ver o zaman. Ben de kılıp geliyorum.”
“Tamam kardeşim. Allah kabul etsin.”
“Amin. Allah razı olsun.”
“Senden de.”
Semih odamdan çıkınca bende ayağa kalkıp dolaptan seccademi çıkardım. Odamın, namaz kılmak için ayırdığım köşesine serip ayakkabılarımı çıkardım. Üniformamın ceketini de çıkarıp namazımı kılmaya başladım. Bugün katılacağımız operasyon fazlasıyla tehlikeliydi ve bu yüzden de çok olmasa da biraz tedirgindim. Allah’tan, bize güç vermesini ve yardımcı olmasını isteyerek duamı sonlandırdım. Ayağa kalkıp ayakkabılarımı giydikten sonra doğrulup bu sefer de ceketimi giydim. Seccademi yerine koyduktan sonra masamdan telefonumu aldım. Silahımı belime takıp eldivenlerimi taktım. Takacağım maskeyi ceketimin cebine koyup iletişim için kullanacağımız kulaklığı aldım. Onu da cebime koyduktan sonra hazırdım.
Odamın kapısı çalınca kapıya Semih’in geldiğini düşünüp gir, dedim. Beklediğimin aksine Simay gelince başımı önüme eğip “Evet, Simay Komiser.” dedim.
“Seninle bir şey konuşmam gerekiyor.”
“Operasyonla ilgili mi?”
“Hayır, bizimle ilgili.”
“Biz diye bir şey olmadığına göre konuşacağımız bir mesele de yok demektir. Ayrıca az sonra ciddi bir operasyona katılacağız. Bu yüzden git ve son hazırlıkları tamamla lütfen. Katılmasan da, sende diğer ekiple beraber uzaktan takip edip bizi yönlendireceksin sonuçta.”
“Kerem, benim sana bir şey sormam gerekiyor.”
Sertçe nefesimi verip “İyi, sor bakalım.” dedim.
“Sen bana o kız…”
Simay’ın cümlesini tamamlamasına odama girip “Kerem, her şey hazır. Seni bekliyoruz.” diyen Semih engel oldu. Simay’ı görünce ona dönüp “Simay, bende her yerde seni arıyordum. Amir, seninle konuşacakmış. Yanına gitsen iyi olacak.” deyince Simay'a dönüp yüzüne bakmadan “Sen git Simay Komiser. Bizim de çıkmamız gerekiyor zaten.” deyip odamdan çıktım.
Hızlı adımlarla çıkışa yöneldiğimde Semih bana yetişip “Kerem, her şey yolunda değil mi?” diye sordu.
“Yolunda Semih. Bir de tam zamanında geldin çünkü zaten gerginim, Simay konuşsaydı eminim ki daha da gerilecektim.”
“Sakin kardeşim. Simay’ın sana olan hislerini biliyorsun ve Erva’yı sevdiğin için ne yapman gerektiğini de biliyor, öyle davranıyorsun.”
“Davranmam gerektiği gibi davranıyorum ama o öyle yapmıyor işte.”
“Nedenini bilmek istiyor sadece.”
“Ve bilmeyecek de. Erva öğrenene kadar kimse bilmeyecek Semih.”
“Tamam kardeşim.”
Emniyetten çıkınca ikimizde konuşmayı bıraktık. Cinayet büro başkomiseri olan İlyas Ağabey’in yanına geçip “Biz hazırız başkomiserim.” dedim. İlyas Ağabey elini omzuma koyup “Bizde hazırız koçum. Allah yardımcımız olsun. Zor olacak ama başaracağız İnşallah.” deyince “İnşallah İlyas Ağabey.” dedim. İlyas Ağabey “Gazamız mübarek olsun. Hadi yola koyulalım.” deyince hepimiz arabalara geçip operasyonun yapılacağı yere doğru yol almaya başladık.
Bu akşam iki büyük davanın da suçlularını yakalayacaktık İnşallah. Bir aydır şehrin belirli köşelerinde uyuşturucu ticaretinin başı olan pek çok adamın cesetini bulmuştuk. Cinayet masadan gelen raporlara göre çoğu boğularak öldürülmüştü ve işin tuhaf yanı da öldürdükleri her adamın vücudundaki çoğu organın alınmış ve vücutlarının uyuşturucuyla doldurulmuş olmasıydı. Olay; cinayet büro kadar bizi de ilgilendirdiği için bir aydır çok ciddi bir çalışmaya girmiştik.
Adamlar, en ufak bir açık bırakmadıkları için işin içinden çıkamıyorduk bir türlü. Üç haftadır en ufak bir ipucu bulamadığımız çalışmalarımız ümidimizi daha çok kaybetmemize neden olurken ünlü mafya babası Kurşun; operasyonu yürütenlerin adından tutun da yaptıkları işlerin her birinin yazılı olduğu dosyaları ve içinde her türlü pis işlerini kayıt altına aldıkları videoların olduğu belleği bize gönderip, kayıplara karışmıştı.
Başta inanmakta zorlandığımız bu durum, adamların sıradaki hedeflerinin Kurşun olduğunu ve en son işlenen cinayete kurban giden gencin de Kurşun’un yeğeni Asım olduğunu gösterince, inanmamız daha kolay olmuştu. Kurşun, adamların bu gece yapacakları işin ayrıntılarını bize bir videoda anlattığı için hiç zorlanmadan gerekli hazırlıkları yapmıştık fakat operasyon, hazırlıklar kadar kolay olmayacaktı. Gerekli her türlü tedbiri almış olsak da, bu operasyondan sağ çıkacağımın garantisini veremezdim.
Operasyonu yapacağımız yere varınca arabaları epey bir geriye fark ettik. Bilgi işlem, girişteki kameraları inaktif hale getirdiklerini söyleyince yapacağımız ilk işe koyulduk. Kapıda, nöbet tutan korumaları atlatmakla başlayacaktık işe öncelikle. Vakit kaybetmeden koca villanın etrafını sardık. Ekipteki sivil arkadaşlar, bulundukları yerlerdeki korumaların yanına geçip onları oyalamak için konuşmaya başladılar. Her biri işaret verdiğimiz an korumaları bayıltınca sessiz ama hızlı adımlarla villanın içerisine doğru yol aldık. Sivil arkadaşlar bayılttıkları adamları götürürken bizde içeri baskın yapmak için yerlerimize geçtik. Komuta İlyas Ağabey’deydi ve hepimiz onun işaretini bekliyorduk. Bir de içeri gizlice koymayı başardığımız arkadaş, üzerindeki gizli kamera sayesinde doğru anı yakalamamız için bize kolaylık sağlıyordu ve bilgi işlem de uzaktan bize yardımcı oluyordu. İlyas Ağabey işaret verince onlar arkadan, biz de önden içeri baskın yaptık.
İçeri girdiğimiz an “Eller yukarı, polis.” dedim ama adamlar silahlarına sarılınca hepimiz hızla siper aldık. Bulunduğum duvarın arkasından adamlara ateş etmeye başladım fakat Tuğrul’un “Ayhan, kardeşim.” diyen çığlıklarıyla ateş etmeyi bırakıp bakışlarımı onun olduğu yere çevirdim. Mehmet, Tuğrul’u tutarken Tuğrul yerde kanlar içinde yatan Ayhan’ın yanına gitmek için çırpınıyordu. Ayhan’ın başından vurulduğu gördüğüm an elim ayağım titremeye başladı.
Hayır kerem, şimdi olmaz. Dikkatini ver, sakin ol. Diğer kardeşlerin için.
Kendime verdiğim telkinlerin sağladığı güçle bulunduğum yerden çıkıp hızlı ve dikkatli adımlarla ateş etmeye devam ettim. Adamlar bir bir yere serilirken, silahımdaki kuşun bitti ve ben operasyonun ortasında kalakaldım. Adamlardan biri bana silahını doğrultunca Semih adamı vurup bana onun silahını attı. Hızla güvenli bir yere geçip ateş etmeye devam ettim ama herifler biz vurdukça çoğalıyorlardı sanki. İki saat süren zorlu operasyonu sonunda bitirdiğimizde elimizde bir sürü yaralı, iki de şehit polis vardı.
Kurşun sıyırdığı için kanayan koluma elimi bastırıp, kalbinden vurulan polis arkadaşım Sedat’ın önünde diz çöktüm.
Affet kardeşim, koruyamadım seni diye mırıldandım.
Sağ yanağımdan bir damla yaş aşağı süzülünce başımı önüme eğip yavaşça yutkundum. Semih yanıma gelinde hızla gözümü silip kendimi toparlamaya çalıştım. Semih de diz çöküp “Toparla kendini Kerem. Şu an sana ihtiyacımız var. Kalk hadi.” deyince başımı sallayıp ayağa kalktım.
Dışarı çıktığımızda sedyede sağlık görevlilerinin taşıdığı Emir’i görünce hızla oraya yöneldim. “Emir, iyi misin? Ne oldu?" diye sorduğumda Emir hızlı hızlı nefes alıp verdiği için zorlanarak “İyiyim başkomiserim, başardık.” dedi gülümseyerek.
Sağlık görevlileri “Kan kaybediyor, izin verin lütfen.” deyince kenara çekildim. Sağlık çalışanları Emir’i ve diğer yaralı arkadaşları ambulansa bindirip götürdüklerinde bizde arabaya binip peşlerinden hastaneye geçtik. Arabadan indiğimizde kapıda bekleyen Murat ve Sevil Teyze’yi fark edince yanlarına geçtim. Murat tam önümde durup “Kerem, iyi misin?” diye sorunca “Ben iyiyim Murat ama Emir iyi değil. Karnından vuruldu. Kurtar onu, lütfen.” dedim hızla.
Görevliler Emir’i ambulanstan indirdiklerinde Murat hızla yanına geçti. Bana dönüp “Çok kan kaybetmiş, acil ameliyata alınması gerekiyor.” deyip Sevil Teyze’ye döndü.
“Abla, siz gerekli hazırlıklara başlayın.”
Sevil Teyze “Tamam.” deyip hızla hastaneye girince Murat yanıma gelip “Merak etme, Allah’ın izniyle kurtulacak.” dedi ve Emir’i götüren sağlık görevlileriyle beraber hastaneye girdi.
Semih yanıma gelip “Koluna pansuman yapılması gerekiyor. Yürü hadi.” deyip beni de peşinden hastaneye sürükledi. Acil bölümüne girdiğimizde benim gibi ufak sıyrıklarla, yahut da kolundan veya bacağından yaralanan arkadaşlarımı görünce boğazıma bir yumru oturdu. Alıştım sanıyordum fakat hâlâ alışamamıştım. İlk zamankinden daha soğukkanlı olabiliyordum fakat bu durum beni hâlâ içten içe bitirmeye devam ediyordu.
Ayakta öylece arkadaşlarıma bakarak beklediğim sırada Semih yanında bir hemşirle geldi. Genç adam koluma bakıp “Lütfen şöyle gelin.” deyip oturmam için beni bir yere yönlendirdi. Gösterdiği yere oturup Semih'in yardımıyla üniformamın ceketini çıkardım. Tişörtümün kol kısmını biraz daha yukarı sıyırdığımda kolumun hâlâ kanamaya devam ettiğini ve yaranın da sandığımdan derin olduğunu fark ettim.
Pansuman için gelen hemşir “Yara sandığımdan derin. Dikiş atmak gerekiyor.” deyince başımı sallayıp “Size zahmet acele edin yeter.” deyip başımı önüme eğdim. Genç hemşir pansumanı yaparken sesimi çıkarmadan sabırla bitmesini bekledim. Canım her yandığında şu an bu acının onlarca katını Emir’in ve diğer polis arkadaşlarımın çektiği aklıma gelince boğazımda büyümeye devam eden yumru yüzünden sertçe yutkunup durdum. Sonunda hemşir, dikiş atıp kolumu sardıktan sonra tişörtümü düzeltip ceketimi giydim. Ayağa kalkıp “Emir’in yanına götür beni Semih.” dedim.
Semih’le ameliyathanenin önüne geldiğimizde emniyet müdürü ve bazı polis arkadaşlarımızla birlikte Emir’in ailesini de görünce Semih’e döndüm.
“Bizimkilere bir şey demediniz değil mi?”
“Hayır, başkomiserimin kesin emri, ciddi bir yara almadığı sürece kesinlikle ailesine haber verilmeyecek dedim.”
“Sağol kardeşim.” deyip hızlı adımlarla ameliyathanein önüne geçtim. Beni fark eden emniyet müdürü Vedat Ağabey yanıma gelip “Kerem, iyi misin koçum?” diye sorunca “İyiyim müdürüm. Emir ve Mustafa’dan haber var mı?” diye sordum.
Vedat Ağabey “İkisinin de ameliyatları hâlâ devam ediyor.” deyip Semih’e döndü.
“Semih, sen de iyi misin?”
“İyiyim müdürüm, sağolun.”
Vedat Ağabey bana dönüp “Hepiniz için zor bir gece oldu. Siz gidin isterseniz, biz buradayız.” deyince başımı olumsuz anlamda sallayıp “Emir’in iyi olduğunu öğrenmeden gitmek istemiyorum. İzin verin kalayım.” dedim.
“Peki, siz bilirsiniz.”
Vedat Ağabey Emir’in ailesinin yanına geçince bende onlara baktım. Annesi ağlamaktan perişan olmuştu. Aynı şekilde babası ve iki kardeşi de. Babası Ahmet Amca, beni fark edince yanıma geldi. Yüzüne bakmaya bile yüzüm yoktu. Ekibimdeki genç polisimi koruyamamıştım çünkü. Başımı önüme eğdiğimde Ahmet Amca “Eğme başını oğlum.” dedi.
“Hakkınızı helal edin Ahmet Amca. Koruyamadım onu.”
Ahmet Amca ben daha ne olduğunu anlamadan bana sarılıp “Senin suçun değil Kerem. Elinden gelseydi oğlum için öleceğini bilsen de kendini o kurşunun önüne atardın, ben bunu biliyorum.” deyince ağlamamak için kendimi zor tutup Ahmet Amca'ya sarıldım.
“Sen Emir için çok önemlisin Kerem. Sürekli senden ve senin başarılarından bahseder bize. İleride mesleğinde senin gibi başarılı olmak istediğini söyler durur. Bu yüzden üzme kendini ve ona dua et. Oğlumun şu an bizim dualarımıza ihtiyacı var.”
Ahmet Amca beni bırakınca “Allah razı olsun Ahmet Amca. Emir güçlü biridir. Hayırlısıyla atlatacak İnşallah.” dediğimde Ahmet Amca “Senden de razı olsun. Atlatacak İnşallah benim aslan oğlum.” deyip eşinin yanına yöneldi.
Bende kenara geçip sırtımı duvara yaslayıp beklemeye başladım. Ameliyata Murat girmişti ve ona güveniyordum. Genç de olsa işinde çok tecrübeli ve başarılı bir doktordu ve İnşallah Emir’i kurtaracaktı. Kol saatimden saate baktığımda üçe geldiğini gördüm. Gözlerimi kapatıp Emir ve Mustafa için dua etmeye başladım. İki şehit vermiştik ve daha fazlasını kaldıramazdım. Sen yardım et Allah'ım, deyip bildiğim bütün duaları okumaya başladım.
Sabah ezanı okunana kadar Emir’den bir haber çıkmadı ama çok şükür ki Mustafa’nın durumu iyiydi ve ameliyatı da başarılı geçmiş, hayati tehlikeyi atlatmıştı. Sabah ezanı okununca hastanenin lavabosuna geçip abdest aldım. Semih’le beraber mescide geçip namazımızı kıldıktan sonra vakit kaybetmeden yeniden ameliyathanenin önüne geldik. Biz geldikten yaklaşık on dakika sonra ameliyathanenin kapısı açıldı ve Murat, Sevil Teyze ve tanımadığım bir doktor çıktı.
Hepimiz hızla yanlarına geldiğimizde Murat yüzünde küçük bir tebessümle “Çok kan kaybettiği için zorlu ve uzun bir ameliyat oldu ama çok şükür ki hayati tehlikeyi atlattı. Şu an durumu iyi çok şükür. Geçmiş olsun.” deyip yanıma geldi. Herkes gibi bende duyduğum haberin verdiği rahatlıkla gülümseyip tek kolumla Murat’a sarıldım çünkü diğer kolum dikiş atıldığı için fena halde ağrıyordu.
“Sağol kardeşim. Sana güvenebileceğimi biliyordum.”
Murat da bana sarılıp “Bir doktor olarak görevimi yaptım Kerem.” deyip beni bıraktı.
“Kolun nasıl oldu?”
“Yara biraz derin olduğu için dikiş attılar ama iyiyim.”
Sevil Teyze yanıma gelip “Çok ağrıyor mu?” diye sorunca “Açıkçası biraz ağrıyor.” dedim.
“Gel o zaman ben bi’ ağrı kesici iğne yapayım. Daha fazla zorlamasın seni.”
“Zahmet etme Sevil Teyze. Sende yoruldun zaten.”
“Estağfurullah, ne zahmeti oğlum. Hadi gel benimle.”
Sevil Teyze önümde bende arkasından bir odaya girdik. Sevil Teyze ilaçları çıkarınca bende ceketimi çıkarıp sandalyelerden birine oturdum. Sevil Teyze, içinde ilaç olan şırıngayla yanıma gelip iğneyi yaptı. İğneyi vurduğu yerin üzerine pamuk koyup küçük bir bant yapıştırdı.
Yüzünde küçük bir tebessümle “Kerem, iyisin değil mi?” diye sorunca bende gülümseyip “İyiyim çok şükür Sevil Teyze, sayenizde.” dedim.
“Estağfurullah, biz vazifemizi yapıyoruz da ne oldu böyle size. İki şehidimiz olduğunu duydum bir de.”
“Çok ciddi bir operasyona katıldık. Operasyon başarılı çok şükür ama maalesef ki kaybımız var.”
“Başımız sağolsun.”
Başımı önüme eğip yavaşça yutkundum ve “Allah razı olsun.” diye mırıldandım. Sevil Teyze elini omzuma koyup “Kerem, güçlü durmalısın. Bir gün hepimiz göçüp gideceğiz bu dünyadan. Şehitlerimiz, Rabb’imize çok güzel bir mertebeyle kavuştular. Geride acı yürekler bıraktılar ama Rabb’in huzuruna her insanın çıkmak isteyeceği bir mertebeyle çıkacaklar. Allah onlardan razı olsun ve bize de şehit olarak kavuşmayı nasip etsin.” deyince “Amin Sevil Teyze.” dedim.
“Amin. Neyse ben güneş doğmadan sabah namazını kılayım. Sen de dikkat et kendine. Benim Erva’dan, Esma’nın da senden çektiği nedir canım. Hiç dikkat etmiyorsunuz kendinize.”
Erva’yla beni birbirimize benzetmesi beni gülümsetirken “Vallahi kızma Sevil Teyze ama Erva benden de beter. Ben en azından biraz dikkat ediyorum ama o hiç etmiyor.” dememle Sevil Teyze gülerek “Haklısın aslında. Neyse, sende daha çok dikkat et canım. Geçmiş olsun tekrardan.” dedi.
“Sağol Sevil Teyze.”
Sevil Teyze “Sende oğlum.” deyip odadan çıktı. Bende ceketimi giydikten sonra hızla arkasından çıkıp Semih’i aradım. Nerede olduğunu sorduğumda bahçede olduğunu söyleyince tamam, bende yanına geliyorum deyip aramayı sonlandırdım ve hastanenin çıkışına yöneldim. Semih’in yanına geçip “Emniyete gidiyoruz kardeşim.” dediğimde Semih “Kerem, bak çok ciddi olmasa da sende yaralandın ve eve gideceğim diyeceğine emniyete gideceğim diyorsun.” dedi.
“Birkaç işim var Semih.”
“Ne işi Kerem, ne yapacaksın?”
“Yakaladığımız heriflerden kaç tanesi sağlam?”
“Gelen bilgiye göre dokuz tanesi.”
“Peki kaç tanesi gebermiş.”
“On iki ölü, dokuz da yaralı varmış.”
“Şu dokuz sağlamı biraz sorguya çekelim bakalım.” deyip arabama doğru ilerledim ama Semih hızla yanıma gelip “Kerem, herifler elimizdeler zaten. Ayrıca İlyas Başkomiserim de sorguda olmak isteyecektir. Bu yüzden şimdi olmaz.” dedi.
Semih haklıydı. İlyas Ağabey şu an iyi değildi çünkü iki şehidimiz de onun ekibindeydi ve o herifleri sorgulamayı, sorgularken de parçalamayı benden çok o hak ediyordu. Semih’e dönüp “Haklısın kardeşim. Ben biraz fevri davrandım galiba.” dedim.
“Kerem, ben amirimle konuştum. O da gerekeni sonra hallederiz, siz eve gidin ve dinlenin dedi. Bu yüzden arabana binip doğruca evine gidiyorsun. Tabi bende. Daha sonra zaten haberleşiriz.”
“Tamam Semih. Dikkat et kendine.”
“Sende dikkat et. Allah’a emanet ol.”
“Sende.” deyip arabama yöneldim. Besmele çekip bindikten sonra eve doğru yol almaya başladım. Saat sekize geliyordu ve ben, yeni güne çok kötü başlamıştım.
Yol boyunca yaşadıklarımız bir bir gözümün önüne gelirken beni sadece Allah'ın gördüğünü bilmenin rahatlığıyla izin verdim gözyaşlarımın akmasına. Biriktiremedim içimde ve izin verdim akmalarına. Eve varınca arabamı park edip ellerimle gözlerimi sildim.
Derin bir nefes alıp sen güç ver Allah'ım, deyip arabamdan indim. Apartmana yönelip hızla asansöre bindim. Bizim kata çıkınca anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açtım. Sessizce odama geçmeyi planlarken babam "Kerem." deyince arkamı dönüp bana endişeyle bakan ailemle yüz yüze geldim.
Babam hızla yanıma gelip bana sıkıca sarılınca durumu bildiklerini anlamış oldum. Babam "İyi misin oğlum?" diye sorunca bende sıkıca sarılıp iyiyim, diye mırıldandım.
Babam beni bırakıp "Her şeyi biliyoruz oğlum. Başımız sağolsun." deyince başımı önüme eğip "Koruyamadım onları baba. Bir de neredeyse Emir'i de kaybedecektik." dedim.
"Sen elinden geleni yapmışsın oğlum. Kendini suçlama."
Benden ses çıkmayınca babam elini omzuma koyup "Neyse, sen üstünü falan değiştirip gel kahvaltı yapalım. Sonra da dinlenirsin." deyince "Baba, ben duş alıp uyuyacağım. Aç değilim. Sadece çok yorgunum." dedim.
"Peki, sen bilirsin."
Annem ve kardeşlerime bakıp daha fazla endişelenmemeleri için gülümseyip arkamı döndüm. Hızla odama geçip kapıyı kapattım ve arkasına yaslanıp derin bir nefes aldım. Sevil Teyze'nin de dediği gibi hepimiz bir gün kavuşacağız.
Sen bana da şehit olmayı nasip et Allah'ım diye mırıldanıp cebimden telefon, anahtar ve silahımı çıkardım. Masama bırakıp hızla dolabıma yöneldim. Kıyafetlerimi çıkardıktan sonra banyoya geçtim. Kolum hâlâ sızladığı için dikkatli bir şekilde duş alıp odama geçtim yeniden.
Saçlarımı kurutmayı sevmediğim için üstten hafifçe nemini alıp yatağıma geçtim. Telefonumdan, öğle namazını kaçırmamak için ikiye alarm kurup sağıma döndüm ve gözlerimi kapattım.
Yaklaşık dört saat süren uykumdan uyandıran kurduğum alarmın sesi oldu. Sağıma dönüp telefonumdan alarmı kapattıktan sonra telefonumu yerine koyup yeniden gözlerimi kapattım ama gördüğüm şeyle hızla doğrulup yeniden telefonumu elime aldım. Bir sürü mesaj gelmişti ama benim için en önemlisi Erva'nın attığı mesaj olduğundan diğer mesajları es geçip hızla onun mesajını açtım.
ERVA: Selamünaleyküm Kerem.
ERVA: Kusura bakma rahatsız ediyorum ama olanları öğrenince seni merak ettim.
ERVA: İyi misin? (12.10)
Erva'nın yaklaşık iki saat önce attığı mesajı görünce gülümsedim.
SİZ: Aleykümselam Erva.
SİZ: Estağfurullah ne kusuru. Aksine, düşünüp yazdığın için beni çok mutlu ettin.
SİZ: Toparlamaya çalışıyorum ama iyiyim çok şükür.
SİZ: Sen nasılsın?
Mesajım iletildi ama Erva görmediği için telefonumu kapatıp ayaklandım. Üstümü düzelttikten sonra odamdan çıkıp abdest almak için lavaboya geçtim. Sonra da hızla odama geçip öğleyi kıldım. Namazdan sonra telefonumu elime aldığımda Erva'dan mesaj geldiğini görünce yatağıma oturup mesajı açtım.
ERVA: Aferin bana seni mutlu ettiysem :)
ERVA: Kerem, ne yaşadığını bilemem ama sevdiklerini kaybetmenin acısını çok iyi bilen biri olarak seni anlayabilirim.
ERVA: Gerçekten zor ve bazen kaldıramaz hale geliyorsun ama hayat bir şekilde devam ediyor.
ERVA: Tek tesellimiz, bir gün biz de kavuşacağız oluyor. Sonuçta her can ölümü tadacak öyle değil mi?
ERVA: Ve teşekkür ederim bende iyiyim. Sen iyi olursan daha iyi olurum bu yüzden hep iyi ol başkomiserim :)
SİZ: Ettin ettin bu yüzden aferin sana.
SİZ: Haklısın. Artık alıştığımı sandım ama hâlâ alışamamışım bunu fark ettim. Sadece kendimi daha çabuk toparlamayı öğrenmişim.
SİZ: Sen iyi olacaksan iyi olurum bende. Teşekkür ederim :)
(Görüldü.)
ERVA yazıyor...
ERVA: Moralini bozmak gibi olmasın ama ölüme alışamazsın Kerem. Sadece kabullenmeye çalışırsın fakat onu da yaptığını sanar, bir süre sonra da beceremediğini fark edersin.
ERVA: O zaman hep iyi ol. Rica ederim :)
SİZ: Haklısın ve bunu daha net fark ettim.
SİZ: Bana dua et Erva. Senin gibi güçlü olabilmem için.
ERVA yazıyor...
ERVA: Sen benden güçlüsün Kerem. İnan bana.
ERVA: Bir insanın içini bilemezsin. Fiziksel olarak güçlü olanın içinde ne fırtınalar kopar, onu da bilemezsin.
ERVA: Ve dua ederim. Ediyorum da zaten :)
SİZ: Sen iyi misin?
ERVA: Evet, neden sordun?
SİZ: Yazdığın mesajlar... Erva, bu fiziken güçlü olan ama içinde fırtınalar kopan kişi sen misin?
(Görüldü.)
ERVA yazıyor...
ERVA: Ben iyiyim. Sadece öyle örnek vermek gibi bir şeydi yazdığım.
ERVA: Sen beni boşver ve kendine dikkat et.
ERVA: Benim birkaç işim var. Müsaadeni isteyeyim. Seni de tutmayayım daha fazla.
ERVA: Allah'a emanet ol :)
SİZ: Sende kendine dikkat et.
SİZ: Sende Allah'a emanet ol.
Telefonumu komodinin üzerine bırakıp ellerimi saçlarıma daldırdım. Neyi vardı acaba? Dıştan bu kadar güçlü görünen o kızın içinde ne fırtınalar kopuyordu acaba? Herkesi düşünecek ve yardım edecek kadar güzel bir kalbe sahipti fakat söz konusu kendisi oldu mu kimseyi üzmemek için acısını içinde yaşayacak kadar da cesur ve iyi niyetliydi. Kendi kendine ne yaptığının farkındaydı ama yapmaya da devam ediyordu. İzin verse bana, ben hazırdım şifası olmaya ama...
Odamın kapısı çalınca bakışlarımı ayaklarımdan kapıya çevirip gir, dedim. Annem odama girip kapıyı kapattıktan sonra yanıma gelip oturdu. Elini omzuma koyup "Oğlum, iyi misin?" diye sorunca ona dönüp "İyiyim anne, merak etme." dedim gülümseyerek.
"Hadi kalk da bir şeyler ye o zaman. Eminim acıkmışsındır."
"Ne yalan söyleyeyim açım."
"E hadi o zaman."
Annemle ayağa kalkıp mutfağa geçtiğimizde ben daha ne olduğunu anlamadan Pınar ve Melih hızla bana sarıldılar. Bende onlara sarılıp onlara sarılıp "Az kalsın düşürüyordunuz beni. Bir de üstüne siz de düşecektiniz baş belaları." dedim gülerek.
İkisi beni bırakınca "Siz sormadan söyleyeyim, iyiyim. Polisim ben sonuçta ve yaşadıklarım da işimin bir parçası." dedim. İkisinin de yüzlerindeki endişe, yerini küçük bir tebessüme bırakınca "İyi olduğumu öğrendiğinize göre izin verin de yemek yiyeyim çünkü çok açım." deyip yerime oturdum. Annem sağolsun yine döktürdüğü için besmele çekip yemeye başladım.
Yemek boyunca Melih ve Pınar beni güldürmek için epeyce çabaladılar ve başarılı da oldular. Onlara bakınca anladım ki, ben bu hayattaki en güzel şeylerden birine, beni fazlasıyla düşünen bir aileye sahiptim çok şükür ki. Beni gerçekten seven ve kendi kadar gerçek olan sevgisini de göstermekten hiçbir zaman çekinmeyen bir aileye sahiptim.
Eğlenceli ve benim için fazlasıyla keyifli geçen yemeğin ardından, ikindiyi kılmak için odama geçtim. Namazdan sonra da gelen arama ve mesajlara döndüm. Sağolsun apartmandaki herkes mesaj atmış, Serkan da birkaç defa aramıştı. Önce mesajlara, sonra da Serkan'ın aramasına döndüm. On dakika kadar konuştuktan sonra Melih ve Pınar çağırınca yanlarına geçtim.
Bu iki deli beni neşelendirmek için epey çaba gösteriyorlar ve başarıyorlardı. Babam gelene kadar konuşup durdular. Bende her zamanki gibi dinledim ve gülüp durdum. Babam gelince yemeğe geçtik. Yemek de, babamın bana moral vermesi ve güçlü durmamı söylemesiyle geçti. Başlarda mesleğime karşı çok sert tepkiler veriyordu ama şu an en büyük destekçilerimden olmuştu hamdolsun.
Yemekten sonra ilk işim odama geçip akşamı kılmak oldu. Namazdan sonraysa emniyetten istediğim, baskınla ilgili dosyalara çalışmakla geçti zaman. Sadece yatsıyı kılmak için başından kalktığım o uzun çalışmaya, artık gözlerim kapanmaya başlayınca son verip ayaklandım. Yarın önemli bir gün olacaktı. Başkomiser İlyas Ağabey, adamları sorgulamak için yarın müsait olup olmadığımı sormuş, bende hemen kabul etmiştim. Yarın bu pis işlerle ilgili bütün gerçekler açığa çıkacaktı ve ben bu yüzden, yarını iple çekiyordum.
***
Sabahtan beri adamların sorgularıyla uğraşıp durduk. Normalde bu kadar uzun sürmezdi ama iki şehidimizin verdiği acıyla, Emir ve Mustafa'nın durumu sürekli gözümüzün önüne geldiği için uzun sürmüştü. İçim rahat bir şekilde kalan son işlerimi de halledip emniyetten çıktım. Semih'le vedalaştıktan sonra arabama binip eve doğru yol aldım. Apartmana varınca arabamı park edip indim ve apatmana doğru yürümeye başladım fakat yolun yarısında beni durduran, arkamdan bana seslenen Simay'ın sesi oldu.
Ne işi vardı burada?
Sertçe nefesimi verip arkama döndüğümde o da bana doğru geliyordu. Tam önümde durduğunda dört adım geriye gidip ondan uzaklaştım.
Başımı kaldırmadan "Ne işin var burada?" diye sorduğumda Simay "Daha fazla bekleyemedim Kerem. Seninle konuşmam gerekiyor. Lütfen." dedi.
"İyi, konuş bakalım. Mesele nedir?"
"Kerem, sen o kız yüzünden mi beni sevmiyorsun?"
Duyduklarımla bir an afalladım. "Kimden bahsediyorsun Simay Komiser?"
"Kanca'yı yakaladığımız gün onları döven o kızdan."
Erva'dan bahsediyordu fakat ne demek istediğini anlamamıştım. "Anladığım kadarıyla Erva'dan bahsediyorsun ama ne demek istediğini anlamadım Simay."
"Sen o kızı seviyorsun değil mi?"
Duyduğum sorunun verdiği şaşkınlıkla başımı kaldırıp "Ne?" diye sorduğumda "Sen o kızı seviyorsun değil mi? İnkar etme, biliyorum." dedi.
Sağ elimle saçlarımı karıştırıp "Seviyorsam seviyorum Simay Komiser. Bu durumun seni ilgilendiren bir yanını göremiyorum." dedim.
"Onun yüzünden beni sevmiyorsun değil mi?"
"Onunla bir alakası yok. Ben bu zamana kadar seni hep bir arkadaş olarak gördüm ve hâlâ da öyle görmeye devam ediyorum."
"Neden o zaman Kerem? Neden beni sevmiyorsun?"
Artık taşan sabrımla "Gördüğüm günden beri aşkından öldüğüm bir kız olduğu için Simay Komiser. Nasıl öğrendin bilmiyorum ama öğrendiğin şey doğru. Ben Erva'yı seviyorum." dedim hızla.
"Ama o seni sevmiyor Kerem. Değil mi?"
"Sevip sevmediğini bilmiyorum ama o beni sevmese de onu sevmeye devam edeceğimi biliyorum."
"Senin sevgini hak etmeyen birini sevmeye daha ne kadar devam edeceksin Kerem?"
"Sende seni sevmediğimi ve asla sevmeyeceğimi bildiğin halde beni sevmeye daha ne kadar devam edeceksin Simay Komiser."
Simay'dan ses çıkmayınca göz ucuyla ona bakıp yeniden önüme döndüm. Onu kırmayı istemezdim ama artık sabrım taşmıştı çünkü bana söylediği şeyi kendisi yapıyordu. Onu sevmediğimi bildiği halde buna devam ederek beni zorlayıp, kendisine de acı çektiriyordu.
Aramızda sürdürdüğümüz sessizlik canımı sıkınca "Cevabını aldığına göre git artık Simay Komiser. Lütfen kendine de, bana da bunu yapma ve git artık." dedim.
Simay, bir şey söylemeden arkasını döndü ama ben daha ne olduğunu anlamadan yeniden bana dönüp hızla kollarını belime doladı. Birkaç saniye yaşadığım şeyin şaşkınlığıyla hiçbir şey yapamadım ama saniyeler içerisinde şaşkınlığımı üzerimden atıp Simay'ı kendimden uzaklaştırmak amacıyla belimdeki kollarını tutup başımı kaldırdım.
Başımı kaldırmamla bana şaşkınlıkla bakan bir çift elayla göz göze geldim.
Bölüm sonu :)
Simay yaptı yapacağını. Açıkçası benim için yazması zor bir bölüm oldu ama hamdolsun bitirmeyi başardım.
Bence bu başarı bir oyunuzu hak ediyor :)
İnşallah beğenmişsinizdir.
Yeni bölümü hızlı atmaya çalışacağım İnşallah. Yeni bölümde görüşmek üzere ;)
Allah'a emanet olun 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
68.69k Okunma |
11.74k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |