26. Bölüm

Bölüm 26

Bir Bulut Kalemi
birbulutkalemi

Sedef,

Olaylardan sonra evde yaprak kımıldamıyor desem yeridir. Bu sabah Ferzan abisini görmemek için beni kahvaltıya götürdükten sonra psikolog randevuma da benimle gelince durumun iyice ciddileştiğini anladım.

Yine pek de fazla kaçamadı, randevudan çıktıktan sonra babası arayıp şirkete çağırınca beni eve bırakıp şirkete gitti. Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama bunan sebep olanlar hiç utanmadan keyif kahvesi içmekten geri kalmıyorlar.

Bense ortalıkta görünmemek için odamda kitap okuyorum. İkisiyle de muhatap olmak istemiyorum. Kapım tıklatılınca elimdeki kitabı kapatıp, "Buyurun?" dedim. Bu saatte kimse gelmeyeceği için mutfaktaki kızlardır diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Ruken anneymiş gelen.

"Kızım gelebilir miyim?"

"Gel tabii anne, kusura bakma şaşırdım." Diyebildim sadece çünkü buraya geldiğim günden beri o hiç ev sahibi gibi değildi, kendi halinde kimseye karışmadan yaşayıp gidiyor.

"Sende haklısın, seninle hiç oturup konuşamadık." Dedi acıyla, onun bu haline içim kıyıldı. Öyle mahzun bir halde göründü ki gözüme kıyamadım hemen kalkıp ellerinden çekerek yanıma oturttum.

Kendi annem geldi gözümün önüne, o da aynı onun gibiydi ama o korkudandı daha çok! Sesi çıksa yediği dayaktandı...

"Olsun, biz de şimdi konuşuruz anne kız." Canlı çıkmasına özen gösterdiğim sesimle yüzünde hemen bir gülümseme açtı. Sanki ilgiye, şefkate açtı o da benim gibi...

Öyle bir yürüyor ki attığı adımlarla adeta yere değmeden havada süzülüyor gibi sanki. İlk günden beri dikkatimi çeken bir şey bu durum, evdeki herkes son derece kendinden eminken onun attığı adımlar bile göze batmamak için.

"Ben aslında Asmin'i soracaktım sana, nasılmış hiç konuştun mu?"

"Konuştum anne ilk birkaç gün iyi değilse bile bu sabah kendini toparlamaya başlamış. Aslında onunla değil de Demir Ağa ile konuştum ablam kendini iyi hissetmediği için telefonlara bakmadığından şükür ki bugün odasından çıkmış hatta biliyor musun Demir Ağa aklı biraz dağılsın diye araba sürmeyi öğretecekmiş bugün ona, Allah'a şükür iyi insanlar çıktı karşısına."

"Ah benimde en büyük duam o oldu... Buradan bu evden gitti kurtuldu ya tüm şükrüm rabbime, ona daha fazla dert yüklemedi. Ya bu evde kalmaya devam etseydi ne olurdu hali!"

"Öyle anne öyle."

Kısa bir an baktı bana, sanki konuşsa mı konuşmasa mı karar veremiyor gibiydi ama "Sen nasılsın kızım, üzüyor mu bizim oğlan seni? Ferzan'ım her ne kadar altın kalpli olsa da buralarda kalmayı hiç istemedi, kaçtı hep. Şimdi sen varsın diye evine bu kadar bağlı, yanımızda duruyor bunun acısını senden çıkarmıyor değil mi?" dedi.

Bana söyledikleriyle gerçekte olan arasında büyük bir fark var, neden diğer insanların kendisini böyle görmesini istiyor ki annesinin bile? Benim gözlemlediğime göre Ferzan burayı aslında çok seviyor, ne zaman dışarı çıksak bana buralar hakkında bir şeyler anlatırken bile kendinden geçiyor.

"Yok hiçbir sorun yok anne ama yanıldığın bir şey var Ferzan buraları çok seviyor niye gitmek istesin ki?"

"Sever ya benim kuzumun sevmediği şey yok ki... O bu evdeki insanlardan, töreden kaçmak için gidiyor. Newroz Hanım, Ferzan'ı dedesine çok benzetir Allah yukarda benzer de şimdi ama bu benzerlik onun kötü bir çocukluk geçirmesine sebep oldu."

"Nasıl yani?"

"Newroz Hanım kocasıyla zorla evlendirilmiş ama kocası onu öyle sevmiş ki kimseye ezdirmemiş. O zamanlarda öyle sevdaymış, aşkmış elli edene herkese gösterene iyi gözle bakılmazdı buna rağmen kocası onu el üstüne tutup sevdikçe kendine güveni yerine , o da kocasını çok sevmiş öyle çok sevmiş ki hatta bilir misin bir söz vardır; "Kimi benden çok seversen onu senden alırım." Diye onların ki de o hesap olmuş çok genç yaşta ölmüş."

Bu kadar çok sevilen seven bir insan şimdi nasıl olurda böyle taş kalpli bir insana dönüşebilir ki aklım almıyor.

"Anne bunlar iyi şeyler değil mi?"

"Öyle kızım iyi şeyler iyi şeyler de unutma ilacı zehirden ayıran en önemli şey dozudur, sevginin de fazlası zarar. Kocasını öyle sevmiş ki yıllar sonra Ferzan'da onu gördükçe hasretten onun üstüne ayrı bir düştü. Ferzan öyle çok sıkmaya gelmez Newroz Hanım üzerine düştükçe o kaçtı, hatta Newroz Hanım gençliğimde öyle üzerine düşerdi ki bazen çocuğum kim annesi kim değil ayırt edemezdi o yüzden de lisede evden bir çıktı çıkış o çıkış bir daha da dönmedi buralara. En son seninle evlendi de döndü."

Tüm bunlardan bana hiç bahsetmemiş olmasına kırılsam mı kırılmasam mı bilmiyorum. Buna hakkım var mı benim? Sonuçta o benimle sadece yardım için evlendi.

"Hiç bilmiyordum ben bunları."

"Bilmezsin tabii konu kendi derdi sıkıntıları olduğu zaman kimseden yardım istemez. İnşallah seninle bu huyunu da bırakır kızım, sen o anlatmasa da sor evlilik böyledir birbirinize derman olun. Belki elinden bir şey gelmez ama dinlenmek de bazen yeter insana, onun kimsesi yok. Bakma sen şimdi abisine falan onların arası da yeni yeni düzeliyordu."

"Küsler miydi ki anne?"

"Newroz Hanım ağalığa Berzan'ın geçmesini hiç istemedi hep Ferzan geçsin dedesi gibi olsun dedi durdu. Eh küçük yaşta bu söylemlere başlayınca da abi kardeşin arasına girdi, Berzan ergenlik zamanı düşman oldu kardeşine. En son Ferzan bunalıp gittiği zaman ağalık ona kalınca rahatladı da düşmanlığı bıraktı. Oysa Ferzan hiç istemdi zaten ama birileri sürekli lafını yapınca da çocukluk aklı kıskançlık vurdu abisini. Ah ne ciğerim yandı o zaman da benim çocuğumu bana layık görmedi karınlarını zor doyurdum."

Kendi çocuğumu bana layık görmedi, bu ne ağır bir cümle... Sana neler yaşattılar Ruken anne?

"Sen sakın bana yapılanların sana yapılmasına izin verme emi kızım."

"Anne bir şey soracağım ama nasıl sorsam bilemedim."

"Sor kızım, çekinme."

"Tüm bu yaşadıklarına Ciwan babam hiç ses etmedi mi?"

"Etti etmez olur mu hiç gördüğü her an kızdı anasına ama biz sizin gibi büyümedik. Aman ailemize laf gelmesin, başları öne eğilmesin saygılı olalım diye bize neyi reva gördülerse sustuk. Ne kadar kötü davranırlarsa davransınlar kocamıza hiçbir şey söyleyemezdik, bende ondan sustum hiçbir şeyi anlatmadım. Yine de hakkını yiyemem Allah var Ciwan bir gün üzmedi beni, denk geldiklerine de kızdı üzmelerine izin vermedi. Sen böyle yapma ama kızım ne olursa olsun kocan bilsin her şeyini gizlin saklın olmasın ki koruyabilsin seni."

"Tamam anne, öyle yaparım. Teşekkür ederim tecrübelerini benimle paylaştığın için, benim annem hiç böyle nasihatler vermemişti bana. Bırak nasihati annelik bile yapmadı ya neyse..."

"Bundan böyle ben varım, beni annen bil ne istersen gel. Biliyorum biraz geç kaldık bu konuşmaya ama varlığımın yok sayılmasına öyle alışmışım ki hiç akıl edemedim gelip seninle böyle konuşmayı. Affet bu yaşlı kadını düşünemedim hiç."

"O nasıl laf anne olsun geç olsun da güç olmasın, ben kaçar kaçar gelirim yanına yaparız artık böyle konuşmalarımızı. Hatta Avbin de katılır güzel olur, kaynaşırız."

"Olur kızım, siz isteyin yeter."

Günün kalanını ortalarda fazla dolanmayarak ve göz batmamaya çalışarak geçirdim. Ciwan babam birkaç gündür şirkete gidip gelse de bugün gitmeyip evde sürekli telefonla konuşarak geçirince evdekiler için gergin bir ortam oluşmadı desem yalan olur. Hele de çoğu görüşmeyi olumsuz bir şekilde sonlandırıp Newroz Hanım ve Heja'nın güle oynaya oturup keyif yapmaları daha da sinirlendiriyor onu. Bana ters bir şey söylemese de gözüne batmamak en iyi seçenek gibi geldi.

Ne yazık ki insanın canı sıkkın olduğu zaman çevresindeki herhangi bir şey zaten gergin olan sinirlerini daha da germekten başka bir şey yapmıyor. Hem zamanında yapmayı en çok sevdiğim şeyin kitap okumak olduğunu öğrenen Ferzan geçen gün beni korkuttuğunu düşündüğü için gönlümü almak adına odaya koli koli kitap yığdığı için pek de çıkasım yok. Kaçırdığım tüm o zamanlarda okuyamadığım için şimdi bol bol okumak beni mutlu ediyor.

Keşke bende onun için bir şeyler yapabilsem. İçine düştükleri durum onu öyle üzüyor, öyle yoruyor ki o ilk tanıdığım adamla alakası yok şimdi. Gözlerinin ışıltısı kayboldu sanki...

Kapı bir kez tıklatılıp usulca açıldı. Mutfakta çalışan kızlardan Berfe, "Gelin ağam sofra hazır Ağamlar oturur birazdan diye haber etmeye gelmiştim." Dedi.

"Teşekkür ederim Berfe, hiç saatin farkına varmamışım."

"Tahmin ettim, ondan geldim zaten."

"Tamam, çıkalım o zaman."

Hemen ardına takıldım. Artık iyice soğuyan havalardan ötürü içeri hazırladıkları odaya geçtim. Sanırım Berfe beni çağırmaya çıktığı zaman evin erkekleri de gelmiş.

"Hoş geldiniz Ağam." Dedim Ciwan babaya hitaben akşam üzeri bir hışımla çıkıp gitmiş şimdi de Ferzan'larla gelmişti sanırım. Aslında baba dediğim zaman sevinse de Newroz Hanımın kesin talimatı olduğu için mecburen Ağam diyorum yanımızda başkaları olduğu zaman.

"Hoş bulduk kızım, gel."

Ferzan'ın yanına geçip oturunca, "Nasılsın Ağam, iyi misin biraz rengin soluk gibi duruyor?" dedim.

"Durum böyleyken nasıl iyi olalım!"

İşlerin kötüleşmesi hepsini üzse de onu ayrı bir üzüyor. Kendi babasının bıraktığı mirasın şimdi oğlunun hataları yüzünden erimesi onu kahrediyor, paranın gitmesi yine bir yerde toparlanır da ellerine bakan onca insanın hali ayrı üzüyor.

"Benim yapabileceğim bir şey var mı peki?" benim bunu dememle yine o muhteşem ikiliden dalga geçer gibi sesler çıksa da umursamadım, gözüm babamda bekledim.

"İki güne kadar beş milyon bulabilirsen yaparsın kızım." Dedi bir yandan ters ters Berzan'a bakarak.

"Onda o para ne gezer! Anca benim torunumun parasını yer o!" diyen Newroz Hanımı hiç önemsemeden, "Tabii baba hallederiz." Dedim ve Ferzan'a dönüp, "Okan'la konuşur musun sen, hesaplarda vardır size göndersin." Dedim.

O kadar şirket, iş bir sürü şey vardı bana verdikleri listede eminim o para da çıkar elbette.

Ferzan'sa beklemediğim bir şey yaptı. "Saçmalama Sedef! O senin paran elbette alamayız, halledeceğiz bir şekilde." Diyerek bana kızdı.

"Sanki gerçekten verebilirmişsin gibi bir de neler diyor!" bir sen eksiktin zaten! Ne oluyorsa her şey senin yüzünden olmuşken daha fazla konuşmasına dayanamıyorum bu kadının.

"O nasıl laf Ferzan! Biz karı koca değil miyiz? Senin benim mi var aramızda. Ne kadar lazımsa çıktığı kadar iste Okan'dan sen bana yardım ettiğin zaman ben geri çevirdim mi hiç seni? Bırak bari edebiliyorken yardım edeyim."

Newroz Hanım şaka yapmadığımızı anlamış olacak ki kaşlarını çatmış bana bakıyordu, "Sen nerden bulacaksın o kadar parayı gelin Hanım? Kimmiş Okan sen bizi el aleme rezil mi edeceksin! Senin parana kalmadık gerekirse benim tarlalardan birini satar hallederiz." dedi.

"Babaanne laflarına dikkat et!"

Ciwan baba ikisini de önemsemeyip bana döndü, "Kızım ben şakasını yapmıştım, sen nasıl vereceksin o kadar parayı?" dedi.

"Baba ben söylemedim size ama Sedef bizim tüm şirketleri üç beş kere alır, sanılanın aksine geldiği günden beri bize ait tek bir kuruşa bile dokunmadı!" dedi sözlerinin sonunda Newroz Hanıma bakarak.

İçerideki herkesin ağzı açık kaldı, tüm bu paranın nereden geldiğini anlamak için baksalar da söylememek için elimi Ferzan'ın koluna attım, "Madem zor durumdasınız ailede ayrı gayrı olmaz, lütfen beni kırma ne kadar gerekiyorsa al." Dedim.

Berzan abi başını önüne eğmiş yere baksa da o hariç hepsi ne diyeceğini bilmez bir halde birbirine bakıyor. Bir tek Ferzan'ın gözleri bende. Yapma der gibi bakıyor ama bilmiyor ki onun bana yaptıkları yanında bunlar bir hiç! O olmasa ben şimdi burada olamazdım bile hatta bahsi geçirilen para bile olmazdı, babamla abim hepsini alır bana kuruş vermezlerdi. "Ferzan lütfen, bırak bu sefer de ben sana yardım edeyim. Hem madem istemiyorsun borç gibi düşün işler düzelince aynı miktarı şehit ailelerine ne biliyim eğitim vakıflarına fala bağışlayın." Dedim son bir ümit.

Artık durum ne kadar kötüyse Ciwan babam bile ağzını açıp reddedemiyor, hepsi Ferzan'ın vereceği kararı bekliyor.

Önce bakıp başlasa da cümlesine, "Tamam ama dediğin gibi yapalım o zaman, ya sana ya da dediğin şekilde vakıflara geri ödemesini yaparız." Dedi son kelimelerinde babası ve abisine bakarak.

"Tamam, o zaman daha fazla bekleyip zora girmeden hemen Okan'ı ara da halledin bir an önce."

"Sağ ol kızım, sen olmasan biz ne yapardık bilmiyorum. Bu işe bugünden itibaren ben el atıyorum, en kısa zamanda çözeceğim bu sorunu."

"O nasıl laf baba, aile içinde lafı mı olur. Bana kalsa geri ödemeye bile gerek yok ama oğlunu benden iyi tanırsın kabul etmezdi."

Ferzan bizi ardında bırakıp telefonla konuşmak üzere dışarı çıktı, "Kızım senden son bir şey istesem olur mu?" dedi babam.

"Tabii baba, ne olursa."

"Benim için Asmin'i arar mısın bir, iletsin Hasan Ağaya onunla görüşmek istiyorum. Benim yüzüm yok bir de arayıp söylemeye, en azından yüz yüze görüşeyim bir."

"Tabii baba, hemen ararım."

"Acelesi yok, şimdi onlar da yemek yiyorlardır sen akşam münasip bir vakitte ara haber et."

"Tamam baba."

Karşımdaki adam biraz rahatlasa da sanki ömrüne bir on yıl daha eklenmiş gibi omuzları çöktü, "Size afiyet olsun." dedi ve yemeğini yemeden çıkıp gitti.


Asmin,

Tüm bunlarda ne demek? Az önce olanlar gerçekten yaşandı mı? Ve bu adam neden hiçbir şey olmamış gibi karşımda höpürdete höpürdete çay içiyor!

"Sende bir şey söylesene! Basit bir şey değil ki bu araba diyorsunuz ve benden küçük bir şeymiş gibi kabul etmemi bekliyorsunuz, olacak iş mi bu!"

Sandalyesini az geri itip daha rahat bir pozisyonda oturduktan sonra tek ayağını diğer dizine atıp, "Ben karışmam valla Asmin Hanım, yerse git anama söyle." Dedi.

Söylediklerimi mi duydu yoksa tesadüf mü bilmem ama bir hışımla girdiği mutfaktan çıktı Fatma teyze, "Hediye geri çevrilir mi hiç! Madem çok rahatsızsın sende işlerini yoluna koyunca bana hediyeler alırsın, kendi mağazandan kıyafet getirirsin karşılıklı olur. Rahatladın mı kızım?" dedi.

Bak bu olur, gerçi bana aldığı hediyenin karşılığını hemen veremem ama azar azar kapatabilirim. "Tamam ama sende sorgulamayacaksın, kabul edeceksin." Diye karşılık verdim. İçimden bir ses öyle yapacağını söylüyor çünkü.

"Hele şuna bak büyümüşte benle anlaşma yapıyor, Kara Oğlan al şunu şuradan götür benim tepemi attırmasın. Artık misafirlik bitti evin kızı oldu ters tarafım her an çıkabilir."

Her ne kadar sinirli gibi görünmeye çalışsa da yüzündeki şefkatli ifade beni gerçekten kızı gibi görüp benimle bu şeklide tartışmaktan keyif aldığını düşünmeme sebep oldu, umarım doğrudur...

"Baba! Ben hazırım gidebiliriz!"

Bardağın yarısı dolu ve sıcak olmasına rağmen tek seferde tepesine dikip ellerini dizlerine vurarak keyifle kalktı oturduğu yerden, "Hadi bakalım Asmin Hanım görelim marifetini." Dedi.

"Evet Asmin abla görelim mafertini." Ah benim tatlı kuzum nasıl da şebeklik yapıyor.

Gür bir kahkaha attıktan sonra hafifçe başına vurdu oğlunun, o bile içimi titrese de baba oğul biraz böyle anlaşıyor. "Maferet değil lan marifet." Anlaşılan düştüğüm durum epey hoşuna gidiyor.

"Tamam baba biz de büyüdük ama arada hatalar olabilir o kadar da büyümedim daha değil mi nene?

"Öyle tabi paşam, sen bakma babana o birinci sınıfa gidene kadar anca söktü konuşmayı."

"Anaa!"

"Öyle mi nene?"

Baba oğul aynı anda konuşunca daha fazla içimde tutamadım, gülüşüm sesi girdi aralarına, "Gül bakalım sende Asmin Hanım, o arabayı bir süreme ben de sana o zaman güleceğim." Diye bana söylenince bende ona takılmadan edemedim, "Merak etme ben çabuk öğrenirim, en azından senin konuşmandan çabuk." Dedim.

"Bak ya! İyice maskara olduk iyi mi!"

Atarlı atarlı konuşup bizi beklemeden çıkınca elimi Mehmet'e uzattım. Demir ani bir kararla kreşe yazdırdığı için bu aralar onu az görüp bir de son olaylar yüzünden odamdan çıkmayınca çok özlemişim.

Kendi evime taşınınca bol bol onu görmeye geleceğim kesin, aynı evde böyleyse uzaklaşınca daha da özlerim. Bazen diyorum bir çocuğum olsaydı böyle yalnız hissetmeseydim sonra Allah'ın gücüne gitmesin ama iyi ki olmamış o zaman halim ne olurdu bilmiyorum...

Tamam kötü şeyleri düşünmeyi bırak!

İçerideki tavırlı haline rağmen geçip oturmamış yolcu koltuğunun kapısını açmış görünce şaşırdım ama hoşuma da gitti ne yalan söyleyeyim .

"Buyurun Asmin Hanım."

"Teşekkür ederim."

Hemen ardından arka kapıyı açıp, "Siz de buyurun Memo Bey." Oğlu oturunca emniyet kemerini de bağlayıp sonunda yola koyulduk. Uzun zaman sonra kendim için kişisel bir şey yapmak heyecanlandırdı beni, en son sırf Berzan saçlarımı çok seviyor diye onun için uzattığım saçlarımı kestirmiştim kendim için. Şimdi ise bambaşka bir şey hiç gerekliliği olmasına rağmen araba kullanacağım.

Şehirden uzakta fazla kullanılmayan köy yollarından birine geldiğimiz an arabayı sağa çekip durduğunda, "Evet geldik, buradan gerisi sende hazır mısın?" diye sorunca ben cevap veremeden arkadan bir kafa aramıza daldı.

"Hazır babamcım hazır! Şimdi burada öğrenecek sonra ikimizi gezdirecek değil mi Asmin abla!"

Onun bu hevesli hali hazır olmasam bile hazırlardı beni eminim ama zaten kursta öğrenip ehliyetimi aldığım içim nispeten daha rahatım, biraz tecrübe edinmeye ihtiyacım var sadece.

"Tabii kuzucum sen iste yeter ki baban izin verdiği sürece gezeriz elbet."

"Asmin abla senin babamdan izin almana gerek yok ki ama sen büyüksün!"

"Bak bak sıpaya bak hiç kendini katıyor mu? Senin izin alman gerekmiyor mu oğlum?"

"Ama baba Asmin abla beni götürmek isterse sen izin verirsin ki..."

"Haklısın veririm."

Tereddüt bile etmeden onayladı. Bana o kadar mı güveniyor, tamam kendi veya benimle ilgili konularda güvenir anlarım da evlat bu hiç düşünmeden nasıl onaylar? Ben bu güveni hak edecek ne yaptım ki? Tamam yine derin mevzulara girecek gibiyim düşünmemem lazım!

"O zaman ben kullanayım."

Konuyu değiştirmeye çalıştığımı anladı mı yoksa araba kullanacağım diye heyecanlandım mı sandı bilmiyorum ama yine yüzüne o oyunbaz gülüşü kondurup, "E kullan o zaman sen." Dedi.

Her şeyi bırakıp ana odaklanınca bir kez olsun tüm bu kötü şeyleri yaşamadan önce olduğum kadın gibi davranmak istedim. Neşeli, oyunbaz, cıvıl cıvıl o kadın gibi olmak.

Kısa bir an düşününce bana engel olan yine benim! Geçmişimin geleceğimi kirletmesine izin vermeyeceğim! O kadını tekrar büyüteceğim ama bu sefer daha güçlü, yıkılmaz ve başkalarının yaptıkları yüzünden renklerini kaybetmeyen bir versiyonu olacak. Canım ne isterse onu yapacağım, ilk olarak da yanımda neşeyle benimle uğraşan baba oğula ayak uydurmak olacak.

"Ee şimdi ortadaki mi gazdı? Tamam tamam öyleydi, gidelim bakalım." Dedim ve yüzümdeki ciddiyeti bozmadan anahtarı çevirdim.

Demir Ağa uzanıp çevirdiğim anahtarı yerinden çıkardı. "Hop hop hop bir dur be kızım!" yani ufacık bir şaka gerçekten anahtarı çıkarmaya gerek var mıydı?

"Asmin sen ehliyeti aldığına emin misin?"

"Evet, bak şimdi sen karışma ben çok güzel kullanacağım." Elimi açıp anahtarı istedim.

Ciddi miyim değil miyim anlamadığı için yüzüme baksa da derin bir nefes bırakıp, "Asmin önce kısa bir tekrar yapalım ha yavrum unutmuşsundur belki." Dedi.

Yavrum mu? Adamı ne kadar endişelendirdiysem ne dediğini bilmiyor! "Tamam şaka yaptım ver biliyorum." Ne diyeceğimi bilemeyip konuşmamla bana baksa da anlamadı sebebini. Sanırım gerçekten farkında değil.

Ortamı bozmaya gerek yok. Bizim atışmalarımıza arkada kıkır kıkır gülen Mehmet'i biraz daha güldürmek için bu sefer gerçekten anahtarı takıp vitesi geriye alıp önüme baktım, Demir ne yaptığımı anlamak için bana bakınca yavaşça arkayı işaret etti.

Anlayınca gülümseyerek onayladı beni, "Evet beyler hazır mıyız?" coşkulu sorumla ikisi de "Evet!" diye bağırınca yolun boş olduğuna emin olup önüme bakarken arabayı arkaya doğru sürdüm.

Demir iflah olmazsın der gibi başını sağa sola sallayınca, "Sen önce kendine bak Ağam." Demem onu bir kez daha güldürdü.

"Aa Asmin abla yanlış gidiyoruz! Öne gideceğiz!"

"Nedenmiş? Böyle daha güzel değil mi Küçük Bey?"

"Değil değil! Öne gidelim babam gezmemize izin vermez böyle!"

Ah şimdi anlaşıldı onun derdi. Beyefendi kendini düşünüyor, yoksa nasıl sürdüğümüz önemli değil. Biraz daha uzatmak istesem de henüz o kadar profesyonel olmadığım için uzatmadan olması gerektiği gibi kullanmaya başladım.

"Evet böyle Asmin abla!"

"E sen baya iyisin Asmin bir de bilmiyorum demiştin."

"Bilmiyorum değil pratiğim yok, sadece ehliyeti aldım ondan sonra hiç kendim kullanmadım. Zaten evde kullanan şoförler vardı, bende aldıktan sonra şehir içinde kullanmayınca cesaret edemedim."

"Tamam tamam iyi o zaman buradan eve sen götürüyorsun."

"Demir ben ne diyorum hiç şehir içinde kullanmadım!"

"Tamam işte şimdi kullanırsın, zaten sürüyorsun boş yolda gidip gelmek de seni şehir içine hazırlamaz. Şu ileriden dön bakalım gidelim eve doğru yol üstünde de oturup bir şeyler içeriz hatta güzel olur."

"Evet baba içelim!"

"Sen işe gitmeyecek misin?"

"Yok bugünü size ayırdım, birkaç evrak var onlara da akşam bakarım. Gezelim bugün sizinle."

"Baba oyun evine gidelim!"

"Madem bugünümü size ayırdım sizin dediğiniz olacak gidelim bakalım."

İkisine boyun eğip navigasyona girdikleri adrese sürdüm arabayı. Sürdüm ama nasıl sürdüm bir ben biliyorum bir de yanımda gerginliğimden oldukça keyif alan ve bunu hiç önemsemeyen adam!

"Yani gerçekten sen kullansan ne olurdu ki sana hiç şehir içinde kullanmadım dedim!"

"Bu senin iyiliğin için, öyle ıssız yollarda sürerek alışamazsın. Ne kadar erken alışırsan o kadar iyi olur. Hem farklı yerden bak olaya, diyelim evdesin Allah korusun da biz yokken evdekilerden birisine bir şey oldu durum acil, sadece de sen varsın. Ne yapacaksın arayıp bizi mi bekleyeceksin, ambulans mı çağıracaksın yoksa kendin mi götüreceksin? Dur ben cevap vereyim artık kendin götürebilirsin. Rica ederim."

Yani bir yandan haklı ama bu tavra hiç alışkın olmadığım için garip geliyor. Aynı durumda Berzan hiç böyle düşünmez şoför var, biz varız der gerek görmezdi. Bir çok konuda açık fikirli olsa da tabu edindiği şeyler de az değilmiş ve ben bunun doğrusunu görene kadar yanlış olduğunu bile bilmiyormuşum.

"İyi tamam geldik, park ederken tam olmayabilir ama pek iyi değilim bu konuda."

"Olsun zamanla alışırsın kimse anasının karnından arabayla doğmuyor."

"O nasıl laf ya."

"Nesi var kızım yalan mı? Herkes usta mı sanki senden öyle olmanı bekleyeyim zamanla yapa yapa öğrenirsin işte!"

Söyleyecek tonla şeyim olsa da sırf arkadan bizi izleyip gülen çocuğa daha fazla maskara olmamak için susup dikkatli bir şekilde park etmeye çalıştım ama inip baktığım zaman arabanın içinde durması gereken paralel çizgilerden birinin arabanın altında durduğunu görünce bozuntuya vermeden, Demir'in de telefonda konuşmasını fırsat bilip, "Hadi gidelim Memo!" deyip onu beklemeden otoparktan içeri doğru (kaçtım!) yürüdüm.

Arkamızdan attığı kahkaha umarım karşıdan konuşanadır yoksa epeyce utanacağım...

Bize yetişip hemen yanımızda yürürken kalabalık bir çocuk grubu ve başlarında olan birkaç kişiyi görünce yanlış günde geldiğimizi düşünsem de sanırım olay farklı bir yere gidiyor çünkü Demir tanıyor gibi onları.

"Oğlum onlar senin sınıfındakiler değil mi?"

Bölüm : 13.03.2025 20:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...