Sedef
Ablama yardım etmek için bir an olsun oturmadığımdan yorgunluktan ayaklarım ağrısa da onun burada, bu evde mutlu olduğunu görmek beni öyle mutlu etti ki ne yaparsam ne kadar yorulursam değer.
Gerçi buraya her ne kadar Fatma Hanım davet etmiş olsa da Newroz Hanım'ın Heja'yı da getirmesi kötü oldu bana göre ama ablamın onu takmadan diğer gelenlerle ilgilendiğini görünce rahatladım.
Mehmet çağırınca bakmak için gider gitmez hemen arkasından tuvalete gitmek için kalkan Heja beni endişelendirse de sürekli biten çayları yenilemekten bir türlü gidip kontrol edemedim.
"İmdat!"
"Yardım edin!"
"Katil! Beni öldürmeye çalıştı!"
"Yardım edin Katil!"
Gelen bağırtıyla odadaki herkes meraklansa da Fatma Hanım, "Siz oturun hanımlar biz bir bakalım." Deyince mecburen diğer kadınlar oturdu ama sesin Heja'ya ait olduğunu anlayıp kalkan Newroz Hanım ve Ruken anneyle bende peşlerine takıldım. Odaya girdiğimizde ise yerde kanlı bir bıçak, kolunu tutup Asmin ablaya katil diye bağıran bir Heja vardı.
Aynı Günün Sabahı
"Kızım kocan kalkmadı herhalde daha işe gitmeyecek mi?"
Fatma ablanın sorusuyla elimde doğradığım salatalığı bıraktım. İçim huzursuz oldu, Ferzan tüm gece yatakta dönüp durdu. Ne kendi uyudu ne de beni uyuttu. Bir sıkıntın mı var diye ne kadar sorarsam sorayım bir şey yok deyip geçiştirdi. Anlamıyorum ki sorunu ne? En son sabaha karşı uykuya dalmıştı, şimdiye çoktan uyanıp aşağı inmiştir diye düşünmüştüm ama inmemiş demek ki.
"Ben bir bakıyım abla, sen devam eder misin?"
"Tabii kızım git bak sen kocana, biz hallederiz burayı."
"Sağ ol abla, ben hemen gelirim."
Aceleci adımlarla kimseye bir şey belli etmemeye çalışıp odaya çıktım. Neden bilmiyorum ama Ferzan bir sorunu olunca bile evdekilere söylemeden kendi başına çözmeye çalışıyor hep, belki yine aynı durum vardır. En iyisi o nasıl davranırsa öyle davranmak.
Hâlâ uyuma ihtimaline karşı kapıyı fazla ses yapamamaya özenerek açıp içeri girdim ve yanılmadım. Bıraktığım gibi uyuyor, uyandırsam mı yoksa bıraksam uyusa mı? Gece hiç uyumadı şimdi uyuması iyi olur ama ya önemli bir işi varsa? En iyisi uyandırıp sormak, hem işi yoksa geri dalar uykusu açılmadan.
Tam elimi uzatmış koluna dokunacakken alnında biriken terler dikkatimi çekti. Ne yaptığımı düşünmeden elim alnına gidip dokununca ateşler içinde yandığını fark ettim. "Ferzan!" korkuyla adını seslenip omzundan sarsınca gözlerini yavaşça açıldı.
"Sedef?" çatallı sesi ve tam açılmayan gözleriyle hasta olduğunu anlamak için doktor olmaya gerek yok.
"Benim, çok ateşin var hadi kalk bir duş al sonra da bir doktora gidelim olur mu?"
"İyiyim ben bir şeyim yok. Doktora gerek yok dediğin gibi bir duş alsam yeter."
Yataktan kalkınca sırtının da ter içinde kaldığını gördüm, "Ferzan nasıl yok şuna bak ter içinde kalmışsın! Nasıl hasta oldun bir gecede böyle, dün hiçbir şeyin yoktu?" bir yandan söylenip bir yandan da alnını, yüzünü silerken onun susup sadece bana baktığını fark edince bende sustum. Ellerim yanaklarında parmak uçlarıma kalktığım için ve onunda bana izin verip yetişmem için eğilmesiyle nerdeyse burun buruna gelmişiz.
Sıcak solukları yüzümü sıyırıp geçerken gözlerinden başka bir şey kalmadı zihnimde, o an ne hasta olması kaldı aklıma ne de bu kadar yakınlıktan normalde duyacağım utanç. Hiçbir şey yok beni içine çeken gözleri dışında.
Bana bakarken gözbebeklerinin büyüdüğüne yemin edebilirim, bunun ne kadar mümkün olacağını bilmiyorum ama gerçekten öyle. Göğsümün yükselip alçalması tıpkı onunki gibi dışarıdan bakılan gözle fark edilebilir bir hale geldi, içimden ona karşı akan bir şeyler var ama bu ne bilmiyorum.
Hasta olduğu için endişeden mi?
Ya da çok yakın olup kesintisiz göz göze bakmaktan mı?
Kalbimi böyle çarptıran şey ne? Peki ya o? Onunkini böyle hızla çarptıran şey ne? Ateşli olması mı? Hastalıktan mı? Yoksa ona böyle yaklaştım diye kızdığı için mi?
Nasıl yaptığıma dair hiçbir fikrim olmasa da ayırdım gözlerimi ondan, zira bu oldukça zor gözleri tersine akan nehir gibi insanı kendine çekiyor. Hızla uzaklaşıp yatağa yöneldim. "Ben... Ben şey... Ben en iyisi çarşafları değiştireyim! Evet evet çarşafları değiştireyim ki çıkınca iyice dinlen sen." Bir şey söylemesine fırsat vermeden yorganı tuttuğum gibi çektim ama o hareket etmeden öylece bıraktığım gibi bekliyor.
"Ferzan hadisene gir artık duşa üzerinde soğudu terin! Bende burayı halledip sana yemek getireyim, ayrıca madem doktora gitmek istemiyorsun ilaç falan da bakarım."
Silkelenip kendine gelince bir şey demeden duşa girdi, bense yalnız kaldığım ilk an elimi kalbime koyup öylece yere çöktüm. Çok fazla! Bu çok fazla! Neden böyle oluyorum? Bende yanlış olan bir şey mi var? Onunla yakın olduğum her an böyle tepki vermem normal değil, başka kimsede olmuyor bu!
O çıkmadan aşağı inip bir şeyler hazırlamam daha iyi olur en azından bu durumdan kurtulmuş olurum, biraz kendime gelirim.
"Fatma abla, Ferzan biraz hasta ona odaya çıkaracağım bir şeyler bende sonra yerim, sen söylersin olur mu?" diye sordum bir yandan tepsiye kahvaltılıkları dizerken.
"Tamam kızım, çık sen ben hallederim."
Elimdeki tepsiyi düşürmemeye gayret ederek odadan içeri girdim, Ferzan'sa ayakta takım elbisesini giymiş hazır bir şekilde saatini takıyordu. "Ferzan, ne yapıyorsun, bu halde işe gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?" dedim kızarak. Kızgınım çünkü herkesi ve her şeyi düşünüp kendini düşünmemesi beni çıldırtıyor!
"İyiyim bugün girmem gereken önemli bir toplantım var."
"Tamam o zaman gel bir şeyler ye önce sonra da ilaç al olur mu? Bende sen eve gelene kadar güzel bir çorba yaparım toplantın biter bitmez gelir dinlenirsin."
"Hayır, ben işe gidiyorum sende Asmin'e yardıma gidiyorsun. Böyle bir günde onu yalnız bırakmak olmaz değil mi?"
"Evet ama hastasın nasıl gideyim ben, aklım sende kalır."
"Ben iyiyim, duş almak iyi geldi ilaç alınca da toparlarım. Söz kendimi kötü hissedersem eve gelip yatıp dinleneceğim."
İstemeye istemeye de olsa onayladım mecburen. Bana en başından beri çokça yardımı dokunan kadını yalnız bırakmak istemiyorum. Hele de dün Newroz Hanım'ın Heja'nın da gideceğini söyleyince hiç bırakmak istemiyorum. Her ne kadar onlara bir şey yapamasam da yanında olup destek olmak istiyorum. O sebeple aklım Ferzan'da kalacak olursa olsun bugün oraya gidip ona destek olacağım!
Daha sonrasında hazır olan evdekilerle birlikte çıkmış, Hasan Ağa'nın konağına gelmiştik ki Amin ablanın annesiyle karşılaştık. Asmin ablanın yanında olmadıkları halde konağa gelmelerini garip bulmuş olsam da ablamın dediğine göre Fatma Hanım herkesi çağırıp annesini çağırmamak olmaz diye onu da davet edip Şırnak'tan getirtmiş.
Şimdilik herkes sakinken yavaş yavaş gelen ağaların ve sözü geçen ailelerin evlerinin kadınlarının da gelmesiyle ortamda tatlı bir telaş olup, kimin ne dediği anlaşılmayacak duruma geldi. Evdeki çalışanların yetmediğini görünce daha fazla oturduğum yerde duramayıp mutfağa indim.
"Abla, bende bir şeyler yapayım siz burada böyle çalışırken ben oturamadım yukarıda."
"Tamam güzelim madem geldin al bakalım şu tepsiyi de sen dağıt, yardım için birileri geldi zaten kalanı kızlar halleder. Bende Demir Ağa'nın kahvesini götürüp geliyorum hemen."
"Tamam abla." Deyip yarısı çay yarısı kahve dolu tepsiyi elime alıp yukarı çıktım. Her ne kadar yardım için birkaç kişi daha gelse de yine de yeterli olmayınca bir aşağı bir yukarı çıkmaya devam edip durdum.
Ablama yardım etmek için bir an olsun oturmadığımdan yorgunluktan ayaklarım ağrısa da onun burada, bu evde mutlu olduğunu görmek beni öyle mutlu etti ki ne yaparsam ne kadar yorulursam değer.
Gerçi buraya her ne kadar Fatma Hanım davet etmiş olsa da Newroz Hanım'ın Heja'yı da getirmesi kötü oldu bana göre ama ablamın onu takmadan diğer gelenlerle ilgilendiğini görünce rahatladım.
Mehmet çağırınca bakmak için gider gitmez hemen arkasından tuvalete gitmek için kalkan Heja beni endişelendirse de sürekli biten çayları yenilemekten bir türlü gidip kontrol edemedim.
"İmdat!"
"Yardım edin!"
"Katil! Beni öldürmeye çalıştı!"
"Yardım edin Katil!"
Asmin
"Asmin abla! Asmin abla uyandın mı? Gelebilir miyim?"
Gözlerimi odamın kapısından bana seslenen Mehmet'le açtım. Uzun zamandır hasret olduğum şey gözümün önünde ama ona sahip değilim... Oysa ne çok isterdim aynı onun gibi bir çocuğum olsun, koşulsuz şartsız seveyim ama olmadı. Olmadığı gibi de tüm hayatımı değiştirdi.
"Gel Mehmet, uyandım." İlk denemede açılmayın kapı kulpun ikinci hareketiyle açılınca içeri usulca girip yanıma geldi.
Gözüm duvardaki saate takılınca daha çok erken olduğunu görüp endişelendim. Bu çocuk bu saatte niye ayakta? "Mehmet? İyi misin sen niye kalktın bu saatte?" dedim eğilip yatağa çıkmasına yardımcı olurken.
"Korktum ben! Babama gittim ama odada yoktu, bende sana geldim. Biraz seninle kalabilir miyim?"
"Ah kuzum benim, tabii ki kalabilirsin. Gel bakalım birlikte yatalım biraz." Kıyamam canım benim ya neyden korktuysa hala titriyor. Bu haline dayanmayıp uzakta duran bedenini göğsüme çekip sıkıca sarıldım.
"Korkma ben yanındayım, her neden korktuysan geçti artık tamam mı?"
Bana daha sıkı sarılıp usulca, "Tamam." Dedi. Bu hali daha da parçaladı içimi! Böyle küçük çocukların üzülmesine dayanamam ama Mehmet'i tanıyıp benimsediğimden olsa gerek ki ona hiç dayanamadığımı fark ettim.
"Konuşmak ister misin?"
Ağlamaya başlayıp bana iyice sarıldı, "Babam da annem gibi gidip bir daha gelmiyordu, yalnız kalıyordum ben. Kimse olmuyordu yanımda! O da beni bırakıp gitme demi Asmin abla?" dedi hıçkırarak.
"Ah kuzum benim tabii ki gitmez, baban hiç seni bırakır mı o nasıl laf öyle! Hem eminim annen de imkânı olsa elbette yanında olmak isterdi, senin gibi bir çocuğu kim bırakmak ister ki!"
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten tabii paşam. Aksini düşünme bile tamam mı?"
"Tamam, ben biraz yanında uyuyabilir miyim?"
"Uyu tabii daha çok erken."
Ah Mehmet... Ciğerimi deldin resmen, bu küçücük yaşında bunca acıyı çekmen, bu yükü taşıman ve tüm bunlara rağmen hâlâ neşeli bir çocuk olman nasıl büyük bir nimet. Adeta şimdiden ben çok yürekli bir adam olacağım diyorsun, inşallah bahtın da kaderin de çok güzel olur. Dilerim ki kalan hayatın boyunca bir daha hiçbir acı sana uğramaz.
Ne zaman bende uykuya daldım bilmesem de yine aynı şekilde kapımın çalmasına uyandım. Hâlâ kollarımın arasında olan Mehmet'i usulca yatağa bırakıp kapıyı açtım.
"Ah kızım Mehmet'i gördün mü sabahtan beri bakmadığımız yer kalmadı, uçtu sanki çocuk! Demir kafayı yedi." Endişeyle Fatma teyze.
"Sakin ol teyzem Mehmet benim yanımdaydı, kusura bakma sabah çok erken geldi yanıma haber vermek aklıma gelmedi."
"Oh çok şükür! Dur hemen haber veriyim de daha fazla merakta kalmasın, kızım sen üzerine bir şey al da Demir onu görmeden rahat etmez şimdi." Dedi ve benim cevaplamamı beklemeden konuşmasıyla yarışır bir hızda gözden kayboldu. Ah aptal Asmin! Nasıl gelmedi aklına haber vermek haklı adam tabii! İçeri girip üzerime uzun bir hırka geçirdiğim an ikinci defa çaldı kapım, "Gelebilirsin." Deyince hızla açıldı ve ardından gerçekten de endişeden eli yüzü bembeyaz olmuş Demir Ağa girdi.
"Asmin? Doğru mu gerçekten burada mı?"
"Sessiz ol, gel içeri uyuyor. Sabaha karşı geldi, kâbus görmüş bende kıyamadım uyuttum ama aklıma haber vermek gelmedi hiç üzgünüm, merakta bıraktım sizi de."
Yatağımda uyuyan oğlunun başına onu uyandırmadan küçük bir öpücük kondurup derin bir nefes alarak bana döndü. "İyi ve burada ya sorun yok, kusura bakma bende öyle daldım odana." Dedi. Bu adam bu halde bile benim rahatımı düşünüyor ya ne desem bilemedim.
"Yok hiç sorun değil, sen iyi misin elin yüzün bembeyaz olmuş? Otur sen şöyle de biraz su içip soluklan."
"Çok iyi olur, onu yatağında görmeyip üzerine bir de tüm evde arayıp da bulamayınca ömrümden ömür gitti. En sonunda anamın aklına geldi sana sormak da bulduk."
Uzattığım bardağı elimden alıp içerken, "Aslında ilk sana gelmiş ama odanda yokmuşsun, sonra benim yanıma gelmiş." Dememe şaşırsa da "Gece uyku tutmayınca çalışma odasına geçmiştim, orada uyuya kalmışım ondan bulamamıştır odamda. Ne görmüş bir şey söyledi mi?" diye sorunca bir an için üzmemek için anlatmamayı düşünsem de bilmeye hakkı var, belki ben şimdi saklasam ileride büyük problem olabilir.
"Seni de annesi gibi kaybettiğini görmüş, büyük ihtimalle ondan sonra odana da gelip göremeyince iyice korkup en yakındaki odaya bana geldi."
Sıkıntıyla yüzünü sıvazladı, "Sağ ol Asmin, ilgilenip yanında olmuşsun. Ara ara böyle rüyalar görüyor, doktora da götürdüm ama görünen o ki bir faydası olmuyor. Ne yapmam gerektiğini artık cidden bilmiyorum." Sesindeki çaresizlik bir babanın evladı için endişesinden çok daha fazlası, evladına hem baba hem de anne olmaya çalışan bir adamın yakarışı sanki...
"Belki haddim değil ama insan kendini böyle yalnız hissettiği zaman bir süre sevdiklerini gözünün önünden ayırmak istemez, bana kalırsa bugün işe gitmeyip onunla birebir ilgilenirsen daha iyi olur sanki aranızdaki bağ eminim ona iyi gelir, toparlar."
"Haklı olduğun yerler var, bakalım bir de bunu deneyelim. Ben onunla yukarı katta kalır, ilgilenirim. Siz de gelen misafirlere daha rahat bakarsınız hatta iyi olur bu."
"Doğru! O da vardı bugün değil mi! Ben onu tamamen unuttum, inip hazırlıklara yardımcı olsam iyi olur, izninle Ağam." Dedim anlayıp odadan çıkması için.
"Alayım mı Mehmet'i?"
"Yok kalsın, hiç bölünmesin uykusu. Kalkınca gelir zaten."
Hâlâ otururken birden ayaklanıp sağa sola baktıktan sonra, "Tamam, çıkayım ben." Dedi.
Aynı şekilde, "Tamam, çık sen." Diyerek karşılık verdiğimde ise geldiğinden beri ilk defa gülümsedi ve ayrıldı odadan.
***
Tüm hazırlıklar bitmiş, kahvaltı yapılmış ve gelecek olan misafirler için ev tamamen hazır. Sanırım tek hazır olmayan benim ve bu benim için yeni bir şey ne yapmam gerektiğini ya da neyden korktuğumu bilmiyorum. Oysa bu tarz şeyler benim için hiçbir zaman sorun olmazdı. İnsan hayatındaki her şeyi savaşarak elde edince korkacağı şeyler de hayli azalıyor. Her zaman atılgan olmak, sürekli hakkını savunmak ve bazen de yaşamak için savaşmak işte bu yaşıma kadar yaşadığım hayat buyken ben korkmamayı öğrendim ama şimdi içimdeki korkuyu susturamıyorum.
Sanırım onca zaman yaşadığım belirli kalıplardan sonra şimdi özgür ve hayatın ne getireceğini bilememe düşüncesi beni yargılayacak bir sürü insanla karşılaşacağımı bilmeyle birleşince böyle oldu. Şimdi olmaz ama pes edemem! Yaşamak için verdiğim onca savaştan sonra şimdi kaybedemem hem de hayatları bir erkeğin iki dudağı arasında olup kendi fikirleri olmayan kadınlar tarafından konuşulan şeyler benim için önemli olmamalı ki olmayacak da!
"Asmin, gel kızım annen geldi." Ne? Onun burada ne işi var, Şırnak'ta olması lazım! Mutfakta önünde durup kendimi sakinleştirmeye çalıştığım camdan ayrılıp kapıya koştum. Gerçekten de burada! "Anne? Senin ne işin var burada?" diye sorsam da sorumu annem değil Fatma teyze cevapladı, "Ben getirttim kızım, senin için verilen bir davete gelmemesi olmazdı. Merak etme akşam geri gidecek, senin istediğin dışında başka bir şey olmaz. Bana güven tamam mı güzel kızım." Benimle böyle konuştuğu sürece dediğini yapmamak için bir seçeneğim kalmıyor ki... Bana annemden daha fazla annelik eden bu kadını kıramıyorum, o yüzden sesimi çıkarmayıp, "Hoş geldin." Demekle kaldım yalnızca.
Ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilemediğim için onlar Fatma teyze ile yukarı çıkarken ben mutfağa geri döndüm. Ara ara yukarı çıkıp Mehmet'i kontrol etmeyi unutmasam iyi olur, uyandığından beri neşesi hiç yok hâlâ atlatamamış olsa gerek.
Art arda gelen misafirlere en sonunda Adar Aşireti de katıldı. Çağrıldıklarını biliyorum, katılacaklarını da biliyordum ama Heja'nın da yüzsüzce çıkıp geleceğini tahmin etmemiştim.
"Hoş geldiniz." Her ne kadar içimden gelmese de Newroz Hanım ve Ruken anne pardon artık annem değil Heja'nın annesi! Ruken Hanımın ellerini öpüp Heja'yı ise atlayıp Sedef'e sıkıca sarıldım. "Hoş geldin ablam, nasılsın?" dedim diğerleri yukarı çıkarken.
"İyiyim, ben iyiyim de annen burada asıl sen iyi misin? Ne işi var burada?"
Gözüm mutfaktan çıkan anneme kaysa da görmemezlikten gelip Sedef'e döndüm, "Fatma teyze çağırmış, gelmemesi daha fazla dedikodu çıkarır diye tahmin ediyorum açık açık söylemedi ama ben duyup üzülmeyeyim diye sanırım. Boş ver onları sen yukarı çık şimdi ben bir servisleri kontrol edip gelirim yanına." dedi
Yukarı çıksa da ben servisleri hazırlayıp evdekilere verirken tekrar geldi yanıma, "Abla, bende bir şeyler yapayım siz burada böyle çalışırken ben oturamadım yukarıda." Dedi. Ah benim merhametli Sedef'im...
"Tamam güzelim madem geldin al bakalım şu tepsiyi de sen dağıt, yardım için birileri geldi zaten kalanı kızlar halleder. Bende Demir Ağa'nın kahvesini götürüp geliyorum hemen." Deyip daha fazla bekletmemek adına elimdeki kahveyle kadınların oturduğu katın bir üstüne, en üst kata çıkıp çalışma odasının kapısını çaldım.
"Gel!" Kapıyı çalışırken dikkatini bölmemek adına yavaşça açsam da kafasını kaldırıp beni görünce gülümseyip önündeki dosyaları kenara itti. "Hadi itiraf et aşağıdaki kalabalıktan kaçmak için kahvemi sen getirdin." Dedi oyunbaz bir tavırla.
Gülüp tepsiyi tek elimde sabitlerken fincanı masaya bıraktım, "Haklı olabilirsin ama asla kanıtlayamazsın, belki de boşta kimse olmadığı içindir ki kalan herkesin öyle olduğunu düşünmesi benim için daha iyi olur." Diyerek onu hem onaylayıp hem de reddettim.
"Gel otur istersen biraz, sonra inersin emin ol kimse fark etmez şimdi dedikodu koalisyonu kurulmuştur." Her ne kadar teklifi çekici gelse de mecburen aşağı inip biraz ortalarda görünmem lazım.
"Teklifini maalesef ki üzülerek reddetmek zorundayım, geldiklerinden beri servisi bahane edip yanlarında oturmadım hiç az önce yardım için birkaç kişi geldi Fatma teyzeyi mahcup etmek istemem ama teklifini yazdım Demir Ağa."
"Yaz bakalım Asmin Hanım, teklifim ve ben buradayız. Kolay gelsin o zaman sana."
"Teşekkür ederim, asıl sana kolay gelsin çalışan sensin ben senin değiminle dedikodu koalisyonuna katılmaya gidiyorum." Dedim ve konuşmanın uzamaması adına hızla çıkıp aşağı indim.
Birkaç kişiyle konuşup hâl hatır sorduktan sonra Sedef'in yanına geçip, "E kaçırdığım bir şey var mı?" dedim.
"Beşinci tur çay içmelerini saymazsak hayır, kaçırmadın."
Gülüp bir eksik var mı diye etrafa bakınca yine boşalan bardakları görüp, "Eh ben altıncı turu halledeyim o zaman kızlar gelip bakmadı ağızlarına laf vermeyelim." Deyip ayağa kalkmıştım ki kapıdan Mehmet'in sesini duydum.
"Asmin abla bakabilir misin?"
"Ben hallederim abla sen ufaklığa bak." Deyince elimdeki tepsiyi ona uzatıp kapıya Mehmet'in yanına geçtim.
"Ne oldu kuzum?"
"Birisi boyama kitabımı küçük salonda yükseğe kaldırmış alamadım, sen verir misin kimse bakmadı bana?"
"Gel bakalım, hallederiz şimdi." Elinden tutup yukarı, küçük salona çıkıp gerçekten de alabileceğinden çok yüksekte vitrinde duran defteri ona uzattım. Aldığı gibi odadan kaybolunca salonun sessizliğini sevip iki dakika kafamı dinlemek adına kendim divana atıp gözlerimi kapadım.
Birkaç dakika sonra birisi içeri girip kapıyı kapatınca gözümü açıp doğruldum ama keşke hiç açmasaydım! Kurtulmak için kaçtığım kadın şimdi tam karşımda duruyor.
"Ne istiyorsun Heja?" bıkkın ses tonum önce yüzündeki gülümsemeyi soldursa da saniyeler içinde eski haline gelip, "Bir de utanmadan davet mi verdiriyorsun kendine?" demesiyle kısa bir kahkaha attım.
"Bunu evli bir adama kuma olan kadın mı söylüyor? Sen utanmaktan ne anlarsın be!" ben de insanım, susup alttan ala ala dolup taştım artık!
"Eh seni iyi tanıyordum, ben gelince gideceğini bilmemek için salak olmak gerekir. Gittin de zaten! Bizse resmi nikahı da yapacağız, senin gibi kısır olmadığım için bir sürü de çocuk vereceğim ona sonra da Hanımağa olacağım o konağa!"
"Yalnız sana benim kısır olduğumu düşündüren ne? Doktora göre gayet sağlıklıyım, bende hiçbir problem yok bence sen bunu bir düşün istersen." Deyip damarına bastım. Hayattaki tek gayesi zengin bir ağayla evlenip bir eve Hanımağa olmak olan bu kadına daha fazla katlanmamı gerektirecek hiçbir şey yok.
"Ne diyorsun sen be!" oldu da istediğim gibi suratındaki o kendini beğenmiş ifade kaybolup yerini sinir aldı.
"Ben diyorum, doktora gittim gayet de sağlıklıyım hatta fazla sağlıklıyım çocuğumun olmaması için hiçbir sebep yok diyorum. Bence sen korkup benimle test yaptırmak istemeyen kocanı bir doktora götür, yoksa aynı senin bana kısır dediğin gibi başkaları da sana kısır der! Bu işler böyledir nasılsa."
Karşımda başka bir kadın olsa bu dediklerimin hiçbirini söylemem ama bu kadın her şeyi duymayı hak ediyor. Bana kötü niyetle geleni iyi karşılayacak kadar melek bir kadın değilim! Kim bana nasıl gelirse aynı karşılığı görür elbette.
Hızla üzerime yürüyüp, "Ne diyorsun sen be!" diye bağırıp beni itmesiyle arkamdaki divana düştüm.
"Duydun ne dediğimi."
"Saçma saçma konuşma kimse bana bir şey diyemez!"
"Eh bende öyle diyordum ama görüldüğü üzere tam tersi oldu. Bence sen kendini şimdiden buna alıştırsan iyi olur. Hatta kuma fikrine de alıştır bakarsın sende hamile kalamazsan bir başkasıyla daha evlenir."
"Düzgün konuş! Ben öyle bir şeye asla müsaade etmem!"
"Bana fikrim sorulmadığı gibi sana da sorulmaz."
"Bak düzgün konuş benimle yoksa..."
"Yoksa ne? Ne yaparsın?"
"Görürsün ne yapacağımı!"
"Konuşmuyorum hadi yap ne yapıyorsan." Diye meydan okumamla gözleri odanın içinde gezindi, kafasına ne kurdu bilmiyorum ama gözü bir yerde sabit kalıp deli gibi gülmeye başlamasıyla ileriye masanın üzerinde duran meyve tabağına gidip eline bıçak alması bir oldu.
Beni mi öldürecek!
Elindeki bıçakla kolunu çizip "İmdat!" diye bağırması bir oldu. Şok oldum, sesimi çıkarıp da konuşamadım bile ama bir gayretle bıçağı elinden almaya yeltensem de kendini geri çekip bana engel olup daha yüksek sesle "Yardım edin!" diye bağırınca geri çekildim.
"Katil! Beni öldürmeye çalıştı!"
Sonunda sesimi çıkarabilip "Manyak ne yaptın sen!" desem de durmadı. "Yardım edin Katil!" diye bağırmaya devam etti.
"Ruh hastası!" bırak şu bıçağı kimse sana inanmaz!
"Sen öyle san bakalım." Demesiyle kapı açıldı ve içeri önce Fatma teyze arkasında Newroz Hanım, kendi annem ve Sedef girdi içeri. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken Heja Newroz Hanım'a beni gösterip, "Katil beni öldürmeye çalıştı." Dedi tekrardan.
Diğerleri şaşkınlıkla bana bakarken Newroz Hanım hızla üzerime atıldı ve saçlarımı tek eline dolayıp beni yere çarparken, "Uğursuz! Bir bunu yapmadığın kalmıştı!" dedi.
Ben cevap veremeden odayı Demir Ağa'nın sesi doldurdu,
"Neler oluyor burada?"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |