Asmin,
En derin denizlerde boğulup, en sıcak ateşlerde yandıktan sonra boğulduğum denizlerin ateşimi söndürdüğü günlere geçmek beni öyle mutlu diyor ki... Yanlışım olan tek bir insan sayesinde misafir olarak geldiğim bu ev bana hayatımın en doğru insanlarını tanıma fırsatı sundu.
Henüz buraya geleli iki hafta olsa da beni kendilerinden birisi bilip, ev halkına ne yapılıyorsa bana da aynısı yapıldı. Bir şey mi alınacak, bana da alındı. Bir yere mi gidilecek Fatma teyze ilk bana sordu gelir misin diye ya da bir şey mi yenecek, ilk bana ikram edildi hatta öyle ki sırf kendimi yabancı hissetmeyeyim diye ev işi mi yapılacak Fatma teyze yine benimle planlayıp birlikte yapıp seni kendimden ayırt etmiyorum demek istedi. Ya da bilmiyorum, ben öyle anlamak istedim...
Fakat her ne olursa olsun ben babamın evinde de kocamın evinde de kendimi burada olduğum kadar rahat ve huzurlu hissetmedim. Bu bir kız çocuğu için oldukça zorken evlenip kendi yuvasını kuran bir kadın için çok daha zormuş meğer. İnsana bir yaşa geldikten sonra ömrü boyunca yaşayacağı yerde diken üzerinde hissetmesi, her hareketinin sorgulanması ya da kendi kafasına göre bir şey yapamaması koyuyormuş ben bunu bana ait bile olmayan bu evde öğrendim.
Tamam Adar konağında yenecek yemeğe, evin işleyişi ve düzenine ben bakıyor olsam da hiç kendi evim gibi hissettirmemişler bana! Her hareketimi didikleyen, yaptıklarımı beğenmeyen, gönlümce oturmama bile izin vermeyen Newroz Hanım varken huzurum yokmuş meğer.
Şimdiyse asla öyle değil! Şimdi bile kahvaltı için oturduğumuz bu masada iki haftada bile neyi sevip neyi sevmediğimi öğrenen kadın, sürekli oturduğum tarafa sevdiğim ne varsa koyup üzerine birde bol bol yememi tembihliyor. Ben bunu hiçbir zaman yaşamadım ki! Kaç sene evli kaldık Berzan halen bilmez benim neyi sevip neyi sevmediğimi, şimdi ben burada rahat olmayayım da nerede olayım?
"Asmin abla?" bu eve geldiğimden beri bana can şenliği olan küçük adamın adımı seslenmesiyle çıktım daldığım düşüncelerden.
"Efendim canım?" dedim. Geçirdiği operasyondan sonra şimdi burada sağlıkla bizimle aynı masada oturması evdeki tüm insanlara ilaç gibi geliyordur eminim. Her ne kadar küçük bir şey de olsa insan sevince hele de konuya bahis olan kişi küçük bir çocukken endişe etmeden duramıyor haliyle.
"Hani şimdi ben tamamen iyileştim ya sen artık bana dondurma yapmayacak mısın?"
Geldiğinden beri sağlıklı olsun diye her gün kendi yaptığım dondurmayı yedirmiştim. Babası da sırf ameliyat olduğu için izin verdiğini, iyileştikten sonra ise bu kadar sık yiyemeyeceğini en başından söyledi ki sonrasında isteyip hasta olmaması için. Şimdi bu konuda kafası karıştı sanırım.
"Olur mu hiç sen ne zaman istersen ben sana yaparım ama babanla anlaşmanızdan haberim var, o yüzden sanırım ondan da izin almamız gerekecek."
Bir çocuk için en sağlıklı şeyin ona söylenen sözlerin devamlılığı olduğunu okumuştum bir yerde, üzerine biraz düşününce de çok mantıklı geldi. Bizim buralarda, kalabalık ailelerde çocuklar öyle ortada büyüyor ki üzerinde asıl söz sahibi olması gereken anne baba bazen geri planda kalabiliyor. Oysa çocuğun en ihtiyaç duyduğu şeydir anne baba...
Anne ve babanın onaylamadığı bir şey sırf çocuk üzülmesin ya da kendilerini sevsin diye onaylamaları bazen çocuğun anne babasından soğumasına hatta onları yetersiz görmelerine bile sebep olabiliyor. Annenin koyduğu yasağı babanın delmesi bile büyük problem. Sağlıklı bir çocuk yetiştirmenin ilk kuralı anne ve babanın aynı paydada buluşmaları, buluşamazsalar bile bunu çocuğa yansıtmadan çözmeleridir.
O sebeple bende karşımda gözlerime endişeyle bakan küçük çocuğa her ne kadar kıyamayıp her istediğinde dondurma ya da benzeri şeyler vermek istesem bile babasının isteklerine saygı duyup, onun için en iyisini onun bileceğini düşünüp ona göre hareket ediyorum.
"Oğlum yormasana Asmin ablanı, ben sana alırım." Oğluna hem anne hem de baba olan bu yüce gönüllü adam, iyi olduğu kadar düşünceli de birisi. Hatta öyle ki sadık da! Ölen karısının ardından yerinde başkası olsa çoktan evlenmişti ama o yapmamış oğluna bile elinden geldiğince hatta çok daha fazlasıyla kendisi bakıp büyütmüş.
"Ama baba onlar Asmin ablanınki kadar güzel değil ki!"
Babasına karşı nazlanması içimi sıcacık yaptı, kıyamadım hiç ona. "Yorulmak da ne demek Demir Ağa! Ben hiç Mehmet'e dondurma yaparken yorulur muyum, sen sadece yiyebileceği zamanı bana bir gün önceden haber ver ben yaparım en güzelini ona." Dedim.
"Evet! Evet yapar baba! Sen izin ver bana!" Mehmet'in neşeli, cıvıl cıvıl sesi en az benim kadar masadakilerin de hoşuna gitmiş olacak ki bu tepkisine herkes kahkaha attı.
"O zaman yok öyle insan ayrımı Asmin Hanım, bende isterim şu meşhur dondurmandan. Tüm konak yedi bana hiç nasip olmadı." Dedi. Ben hala bu adam ne zaman ciddi ne zaman bana takılıyor anlam veremiyorum, o sebeple her dediğine ciddiye alıyorum tabii bu da evdekilere eğlence oluyor.
"Hadi oradan sıpa, dondurma yiyecekmiş! Sen en son ağzına tatlıyı bayramda vurmuşsundur onda da ev baklavası yedin, yorma kızımı boyuna posuna bakmadan almayayım ayağımın altına!" Fatma teyze günlük Demir Ağa'yla uğraşma dozunu da aldığına göre bugün de her şey akışında ilerliyor. İki koca insan birbirlerine takılmadan bir saat geçiremiyor, sanki yakın arkadaş ya da kardeşlermiş gibi durmadan birbirleri ile şakalaşıyorlar her zaman.
"Yok imrendim ben anlamam, bugün oğlumla birlikte bende yemek istiyorum. Sana izin Memedim, bu akşam birlikte yiyeceğiz dondurmayı hatta bir kıyak daha yapayım film günü olsun. Film izlerken yeriz Aslanım."
"Olleyy! Lütfen sende bizimle izle Asmin abla lütfen!"
Heyecanını kırmak istemesem de baba oğul arasına girmek istemiyorum, o yüzden kendimi reddetmeye hazırlamıştım ki bahse konu olan baba laflarımı ağzıma tıktı, "Tabii izler değil mi ablası, kırmazsın bizi." Dedi. Bu saatten sonra benim reddetmemin de pek anlamı olmayacağı için gülümseyerek başımla onayladım.
Masada huzurla yapılan kahvaltı sona yaklaşırken bu sefer de sözü Hasan Ağa devraldı, "Hanım, sen aşirete haber sal hanımları toparla da Asmin kızımızın bizimle olduğunu kendileri görsünler. Dışarıda ona göre davransınlar, sen bilirsin zaten yapacağını ben aklımdayken söyleyeyim fazla uzatmadan halledersin sen." Dedi.
Yerimde rahatsızca kıpırdandım, "Ağa'm gerçekten hiç gerek yok böyle bir şeye hem zaten kimse bana kötü de davranmıyor." Dedim onlara daha fazla zahmet vermemek adına.
"Var kızım var sen şimdi onların sustuğuna bakma neler dönüyordur. Biz işimizi sağlama alalım senin bizim kızımız olduğunu bilsinler kapasınlar ağızlarını! Bana kalsa geldiğin ilk hafta yapacaktım da hem biraz sen alış hem de Mehmet iyileşsin diye bekledim." Deyince artık benimde diyecek sözüm kalmadı. Hem de beni kendi kızı gibi gördüğünü söylemişken iyice ısrar edip bana evinin kapısın açan adama karşı da gelmek istemedim.
"Peki sen daha iyi bilirsin Ağa'm demekle kaldım."
Yemekler yenilmiş herkes işine dağılmadan önce son keyif çayları içilirken masanın üzerine koyduğum telefonum çaldı, hemen karşımda oturan adamın gözleri de benimkilerle aynı anda ekrandaki isme gitti.
"İzninizle bunu açmam lazım." Diyerek kalktım masadan, Ferzan'ı daha fazla bekletmemek adına hemen açıp, "Efendim Ferzan?" dedim. Neden bilmiyorum ama birkaç adım uzaklaştıktan sonra arkamı döndüm ve her zamanki gülen yüzünün aksine çatık kaşlarıyla beni izleyen bir Demir Ağa görmeyi de beklemiyordum.
"Abla, benim Sedef. Kusura bakma sabah sabah aradım ama müsait misin?"
Kulağım onda olsa da gözüm Demir Ağa'dan ayrılmadı, "Evet canım müsaidim." Dediğimde ise sesli bir nefes bıraktı.
"Abla, mağazanın işleri bitmiş! Çok heyecanlandım bekleyemeden aradım hemen seni!" dedi.
Duyduğum cümle birkaç kez tekrar etti zihnimde... Sonunda! Sonunda iyi şeyler bir bir geliyor hayatıma! Yine de doğru duyduğuma emin olmak adına, "Gerçekten mi?" diye sormadan edemedim.
"Evet abla! Aslında Ferzan dün akşam söyledi ama eve geç gelince uyumuşsundur belki diye aramadım, şimdi de daha fazla dayanamadım heyecandan kendi telefonumu nereye koyduğumu bile unutup Ferzan'dan aradım. Bugün görmeye gidelim mi? Hem ne zaman başlayacağımızı falan da konuşuruz. Ferzan ben bırakırım sizi hem de bir kontrol etmiş olurum dedi."
"Olur ablacım, gideriz tabii sen iste yeter ki."
"Of abla ya çok heyecanlandım ben! Çok mutluyum!" bende Sedef, bende çok mutluyum. Kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarım üzerinde durma düşüncesi şimdi resmen ete kemiğe büründü karşımda bir insan gibi capcanlı duruyor.
"Bende, bende mutlu oldum ablacım. Şimdi biraz işim var öğleden sonra haberleşip gideriz olur mu canım?"
"Olur abla, tamam. Orada görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz canım." Dedim ve telefonu kapatıp masaya geri döndüm. Heyecan içinde ne yapacağımı bilemeyerek bir süre olduğum yerde öylece durdum. En sonunda Fatma teyze, "Asmin, hayırdır kızım kötü bir haber mi aldın?" diye sorunca kendime geldim.
"Hayır, aksine benim için çok iyi bir haber aldım Fatma teyze. Bizim mağazanın işleri bitmiş, Sedef onu haber vermek için aramış birlikte gidip bir bakalım diye." Dedim sevinçle.
Yerime oturduğum zaman Demir Ağa'nın, "Ne mağazası?" diye sorması üzerine lafı benim yerime Hasan Ağa devraldı, "Asım'ın baktığı senin binanın altını kiraladım demiştim ya işte onu Asmin kızımla Sedef tuttu. Mağaza açıyorlar, anladığım kadarıyla içerinin işi de bitmiş." Dedi.
"Evet Ağam, şükür bitmiş! Ferzan hem kendi kontrol etmek için hem de bizim bakmamız için götürmek istiyormuş. Kusura bakma size danışmadan kabul ettim ama bittiğini duyunca heyecanlandım biraz ne yalan söyleyeyim."
Fatma teyze sözlerim üzerine kaşlarını çatıp hafifçe koluma vurdu, "O nasıl laf kızım! Hapis misin ki sen burada elbette nereye istersen ne zaman istersen gidersin! Ha sadece haber ver ki nerde olduğunu bileyim aklım sende kalmasın orası ayrı." Dedi yine anne şefkatiyle ya da ben bu şefkate o kadar açım ki öyle algılamak istedim.
"Ferzan kim?" Konudan tamamen bağımsız bir şekilde gelen soru beni şaşırtmadı. Sanırım artık onun bu farklı kişiliğine alışmaya başlıyorum.
İçimden bir an söylemek gelmedi, acaba hala eski eşimin kardeşi ve onun eşiyle görüşüyor olmamı yargılar mı diye düşündüm ama neyden çekiniyorum ki bu benim meselem! Hani artık kimsenin düşüncelerine göre davranmayacaktım bu ne çekince!
"Eski eşimin kardeşi." Dedim bir cesaretle, çünkü biraz daha düşünecek olsam yıllardır kanıma işleyen el alem ne der düşüncesi beni etkisi altına alacak gibi hissettim.
"Eski eşinin kardeşi?"
"Seni zorladılar mı? Niye onlarla iş yapmak istiyorsun hala?" sesi sinirle yükseldi. Öyle ki yanında oturan oğlu bile sıçradı yerinden.
"Hayır, Ferzan öyle birisi değil ben boşanmak istediğim zaman ilk arkamda duran oydu. Hatta beni ve Sedef'i alıp boşanma tamamlanana kadar ayrı evde bile oturdu. Karısı Sedef'se kız kardeşim gibi onunla iletişimimin kopmaması benim için çok önemli o yüzden bu iş olayını teklif ettiği an düşünmeden kabul ettim. Kesinlikle bir zorlama yok anlayacağın."
Bir süre konuşmadı, öylece bana baktı. "Yok benim içim rahat etmeyecek! Senin için sakıncası yoksa bugün bakmaya gittiğinde gelip bende bir görüp tanışsam olur mu?" diye sordu.
Şaşırsam da bir şey demedim, başımla onayladım sadece. Öyle bir bakıyor ki aklından neler geçiyor anlamak çok zor. "O zaman gitmeden önce bizim için dondurma yapıp buzluğa koyayım akşama anca hazır olur. Mehmet, yardım etmek ister misin bana?" diye sordum biraz çekingence oturan çocuğa. Babasının benim yüzümden sesinin yükselmesiyle onun böyle yerine sinmesi içme hiç sinmedi, o neşeyle bıcır bıcır konuşurken iyi.
"Olur! Yapalım hadi!" dedi ve benden önce mutfağa fırladı. O kadar haklısın ki Mehmet, elimde olsa bende arkama bakmadan koşarak uzaklaşırım buradan zira babanın bakışları beni de korkutuyor biraz.
"Kaç gibi gideceğiz?"
"Ben ev işlerini halledip öğleden sonra diye düşündüm ama senin işin varsa ona göre de ayarlayabiliriz."
"Sorun yok evden çalışırım bugün, sen işin bitince haber ver bana."
"Tamam, olur."
Onları ardımda bırakıp mutfağa, Mehmet'in yanına geçtim. "Evet, bu sefer neyli istersiniz bakalım dondurmanızı Mehmet Bey?" diye enerjik bir giriş yaptım ki asılan suratı biraz da olsa düzelsin diye.
"Bana yine çilekli yapalım, babam da muz sever ona da muzlu yapalım olur mu? Sen neyli seversin, nasıl yapacağız sana? Bizimle film izleyeceksin değil mi Asmin abla? Geçen sefer Buz Devri izlemiştik sen onu izledin mi hiç?" tezgâhın önüne ittiği sandalyenin üzerine çıkmış, heyecanlı heyecanlı ardı sıra sorular sorarken neşesiyle beni de canlandırdı.
"Öncelikle tamam muzlu ve çilekli yapalım. Ben neyli severim? Sanırım hepsini severim, ayırt etmem ama sen daha çok yiyebil diye babana yaptığımızdan yerim olur mu?" dedim tek gözümü kırparak.
Ellerini çırpıp, "Olur!" dedi. "Ayrıca evet Buz Devri izlemişim daha önce, bugün ne izlemek istersin peki sen?" bir yandan donması için buzluğa attığım meyveleri çıkarırken bir yandan da ona sorumu sordum.
"Bilmem ki ben hiç seçemiyorum, hepsini aynı anda izlemek istiyorum. Sen hiç izlenecek film biliyor musun?"
Önce son zamanlarda sürekli dondurma yaptığım için masanın üzerinde duran rondoyu alıp fişe taktım. "Bir düşüneyim bakalım, o arada da ben meyveleri buna koyayım sende düğmesine basıp çalıştır ki birlikte yapmış olalım olur mu?" dedim.
"Olur!" meyvelerle birlikte biraz süt biraz da tatlanması için bal ekleyip çalıştırması için Mehmet'e verdim. O heyecanla düğmesine basıp meyvelerin püre haline gelmesini izlerken bende zihnimdekileri şöyle bir süzgeçten geçirdim ve aklıma küçükken misafirlikte izleyip sevdiğim bir animasyon filmi geldi. O zamanlar henüz bizim evde TV yoktu, olanların evine gider izlerdik.
"Bak ne diyeceğim, biz küçükken Sonic adında bir film vardı hata sonradan tekrar yaptıklarını falan duymuştum ben onu çok severdim istersen onu izleyebiliriz. Ne dersin?"
"Nasıl bir şey ki?"
"Hım nasıl bir şey, bir tane kirpi var ve çok hızlı koşabiliyor onun hikayesini anlatıyor."
"Olur, olur izleyelim. Bu oldu mu Asmin abla?"
"Evet, artık hazır. Şimdi ben onu biraz daha soğuması için dolaba kaldırayım sen de oyun oynamak için çıkabilirsin artık."
Onun koşarak uzaklaşmasıyla önce dondurmayı kaldırdım sonra ise odama çıkıp Sedef'e orada buluşmak için mesaj attım. Henüz kapalı da olsa ilk defa kendi iş yerime özenerek gitmek istediğim için üzerimdeki günlük kıyafetleri de çıkarıp biraz daha şık bir elbise giyip Demir Ağa'ya haber vermek için odadan çıktım.
"Hah bende sana bakıyordum, Mehmet işinizin bittiğini söyledi çıkalım mı?" dedi tam karşımdan gelen adam bir süre beni baştan ayağa inceleyip.
"Olur, çıkalım. Ben Sedef'e haber verdim orada buluşacağız."
"Olur, geç bakalım arabaya." Beni taklit eder gibi söylemesine gülüp geçtim önünden.
İlk birkaç dakika sessizce geçse de sessizliği, "Ehliyetin var mı senin Asmin?" demesi böldü.
Şaşırsam da "Aslında almıştım ama pratiğim yok, geçsem kullanırım da boş alanda ama trafiğe çıkamam sanırım. Hep birileri getirip götürünce gerek duymadım hiç." dedim.
"Olmaz öyle, artık çalışacaksın acil bir şey falan olabilir. Sana bizim arabalardan ayarlarım ben, akşamları da birlikte gider pratik yaparız zeki kadınsın sen halledersin bir iki haftada."
Normalde olsa gerek yok der geçerim ama hep imrenmişimdir araba kullanan kadınlara, bu sefer bana verdiği samimiyetle istedim. Hem çalışıp işlerim iyi giderse kendimde biriktirip bir araba alabilirim... Ayrıca beni zeki bulması da hoşuma gitti, kendimi değerli hissettim.
"Cevap vermedin?"
"Olur, senin için sorun olmayacaksa çok isterim öğretmeni."
Gözleri kısa bir an beni bulup takdirle gülümsedikten sonra tekrar yola döndü. "Hayır desen de öğretecektim zaten, kendin kabul etmen iyi oldu. Hem böyle hep ben mi seni gezdireceğim az da sen beni gezdir. Ne diyorlardı yan koltuk prensesi mi? Ben de yan koltuk prensi olurum." Bunlar bu adamın aklına nereden geliyor? Bunları Ferzan'ın küçük kardeşi Firaz söylerdi ergen jargonu diye. Dayanamadım, söyleyiş tarzına kocaman bir kahkaha attım.
"İşte geldik, bunlar mı Ferzan'la Sedef?" diye sordu mağazanın önünde konuşan çifti gösterip.
"Evet, onlar." Deyip uzun zamandır görememenin verdiği özlemle arabadan hızla inip Sedef'e sarıldım. Sedef, "Abla, çok özledim seni!" dedi benim konuşmama fırsat vermeden.
"Bende özledim canım, nasılsın bakalım? Bak doğruyu söyle ben yokken canını sıkmıyorlar değil mi?" sarılırken kendime engel olmadan fısıltıyla sordum içimdeki endişe duymama sebep olan ne varsa, bunun en başlıca sebebi tıpkı bana yaptığı gibi kendi seçmediği gelin olan Sedef'i ezecek potansiyelde insanlarla aynı yerde yaşaması.
"İyiyim abla sorun yok. Ferzan kimseye ezdirmiyor, sanırım ayrı eve çıkmamız Newroz Hanımın gözünü korkutmuş olsa gerek ki sesini çıkarmıyor bana hiç. Ara ara Heja laf sokmaya çalışıyor ama umursamayıp cevap vermediğim zaman susuyor."
Tam cevaplayacaktım ki Ferzan araya girip, "Hanımlar bizi unutmuş olabilir misiniz acaba?" diye sordu. Tabii ya Sedef'i görünce onlar aklıma bile gelmedi. "Kusura bakma Ferzan, gerçekten de unuttum ben Sedefi görünce." Dedim mahcubiyetle.
"Ben anlamam yok öyle unuttum deyip sıyrılmak, yarın akşam yemeğe çıkarsak affederim." Tam kabul edecektim ki aklıma misafir geleceği geldi.
"Aslında başka bir güne ertelesek iyi olur. Yarın aşiretlerden kadınları Fatma teyze yemeğe davet edecek, hatta sizinkileri de aramış olması lazım sen Sedef'i de getir olur mu?"
"Gelmek isterse gelir tabii benim için bir sorun yok." Deyip hemen arkamda duran Demir'e döndü, "Merhaba, hoş geldiniz Ferzan ben yanlış hatırlamıyorsam birkaç kez karşılaşmıştık herhalde ama tanışmak kısmet olmamıştı sanırım hiç?" diye sordu.
"Evet, hatırlar gibiyim. Demir bende." Deyip Ferzan'ın elini sıktı.
Ferzan onun neden benimle geldiğini sormak ister gibi baksa da sessiz kaldı ama bana onca iyiliği yapan adamın öylece dışarıda kalmasına gönlüm razı olmadı. "Sedef 'cim Demir Ağa binanın asıl sahibi, ayrıca Hasan Ağa'nın da yeğeni kendisi. Sağ olsun bana çok yardımcı oldu şimdi buraya geleceğimi duyunca da hem beni getirmek hem de sizinle tanışmak istedi." Dedim.
"Çok memnun oldum, ablama yardımcı olduğunuz için de teşekkür ederim." Sedef minnetle Demir Ağa'yla konuşunca Demir Ağa yüzünde afallamayla bana döndü, gülümseyip başımı salladım sadece ne onun ne demek istediğini anladım ne de kendim ne demeye çalıştım bilmiyorum.
"Ne teşekkürü Asmin artık bizim ailemizin bir parçası."
Bu konuşmaları daha fazla uzatmamak adına araya girip, "Hadi artık içeri bakalım çok merak ediyorum nasıl oldu." Dedim.
Ferzan elindeki anahtarı atınca havada yakalayıp beni tekrar pençesine alan heyecanla ellerim titreyerek açtım kapıyı. Yanımdaki Sedef'e dönüp gülümseyip biraz kendime gelmek adına elimle içeri geçmesini işaret ettikten sonra derin bir nefes alıp bende girdim içeri.
Daha önce bomboş olan bina şimdi duvarlardaki asma raflar, ara ara yerleştirilen boy aynaları, kasanın farklı konumlarına eklenen oturma alanları ve aynaların yanında duran çiçeklerle ferah bir ortam olmuş. Askılardaki özenle seçtiğimiz elbiselerse ayrı bir heyecan, şimdilik biraz az olsa da zamanla yenilerinin getirilmesi ve tercihe göre çoğaltmamız hiç de zor olmaz. Burası resmen olmuş! Gelirken bittiğini bilsem de şimdi gözlerimle görmek bambaşka bir hava katmış!
"Abla!"
"Sedef!"
Binanın farklı köşelerinden aynı anda birbirimize dönüp isimlerimizi seslenmemizin tek bir anlamı var o da ikimizin de aynı duyguları hissetmesi. Bir şeyler başarmış gibi hissetmek! Tamam belki çoğu şeyle Ferzan ilgilenmiş olabilir ama bence asıl güç gerektiğinde birilerinden yardım alabilmektir zaten. Buna bile cesaret edip girişmek, şimdi gözümüzün önünde hazır durması yeter de artar bile.
"Abla! Çok güzel olmuş burası!"
"Haklısın beklediğimden çok çok daha güzel olmuş."
Oturma alanında küçük mutfağımızda yaptığımız kahvelerimizi içerken ettiğimiz sohbet ne kadar güzel olsa da aklımıza Mehmet'e verdiğimiz söz gelince artık vedalaşıp kalktık. Mağazayı da önümüzdeki hafta açmaya karar verdik ve bu beni oradan eve gidene kadar ayrı bir heyecanlandırdı. Sanırım Demir de biraz sessizliğe ihtiyacımın olduğunu anlamış olacak ki eve girip de film izlemek için odaya geçene kadar ne kendi bir şey dedi ne de evdekilerin söylemesine izin verdi. Kendi halimde bıraktı beni. Benimse tek yaptığım doğduğumdan beri geldiğim şu noktayı düşünmek oldu. Kendimle gurur duydum! Ya bende susan kadınlardan olsaydım...
Şimdiyse Demir ve Mehmet'le oturmuş ekranda akan animasyona bakarken bir yandan da normalde dondurma yemeyen adamın benim yaptığım dondurmadan ikinci kâseyi yemesini izliyorum.
Kâseyi masaya bıraktıktan sonra kucağında yatarken uyuklayan oğlunun saçlarını okşayıp, "Fazla bakma bak aşık olursan evlenmek zorunda kalırız." Deyince neye uğradığımı şaşırdım.
"Ne?" Elim ayağım birbirine dolandı, asla o amaçla bakmadığım adamın sözleri nefesimi kesti. Gerçekten bunu düşünüyor olamaz değil mi?
"Sakin ol şaka yapıyorum ama bir şey mi söyleyeceksin yarım saattir bakıp duruyorsun endişelenmeye başlıyorum." Deyince rahatlayıp derin bir soluk bıraktım.
"Hayır, sadece dondurma sevmeyip ikinci tabağı yemen şaşırttı ona bakıyordum."
"Demek ki yemem için senin elinden çıkması gerekiyormuş." Dedi ve hiçbir şey söylememe izin vermeden oğlunu kucağına alıp odadan çıkıp gitti. Şimdi bu adam ne demek istedi?
Sedef,
Ablama yardım etmek için bir an olsun oturmadığımdan yorgunluktan ayaklarım ağrısa da onun burada, bu evde mutlu olduğunu görmek beni öyle mutlu etti ki ne yaparsam ne kadar yorulursam değer.
Gerçi buraya her ne kadar Fatma Hanım davet etmiş olsa da Newroz Hanım'ın Heja'yı da getirmesi kötü oldu bana göre ama ablamın onu takmadan diğer gelenlerle ilgilendiğini görünce rahatladım.
Mehmet çağırınca bakmak için gider gitmez hemen arkasından tuvalete gitmek için kalkan Heja beni endişelendirse de sürekli biten çayları yenilemekten bir türlü gidip kontrol edemedim.
"İmdat!"
"Yardım edin!"
"Katil! Beni öldürmeye çalıştı!"
"Yardım edin Katil!"
Gelen bağırtıyla odadaki herkes meraklansa da Fatma Hanım, "Siz oturun hanımlar biz bir bakalım." Deyince mecburen diğer kadınlar oturdu ama sesin Heja'ya ait olduğunu anlayıp kalkan Newroz Hanım ve Ruken anneyle bende peşlerine takıldım. Odaya girdiğimizde ise yerde kanlı bir bıçak, kolunu tutup Asmin ablaya katil diye bağıran bir Heja vardı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |