Asmin,
"Sen merak etme oğlum, Asmin kızım her şeyi halletti. Ameliyat olduğunu duyunca, telefondan baktı ne yedirilir ne yedirilmez diye! Hatta dondurma veriliyormuş sanırım, dışardan içinde ne olduğu belli olmayan şeyleri yemesin diye onu bile kendi elleriyle yaptı."
Yüzündeki keyifli ifade dağıldı, yerini büyük bir ifadesizliğe devretti. İyi bir şey yapmaya çalışıp, yardım etmek isterken farkında olmadan kötü bir şey mi yaptım acaba? Oğlu konusunda hassas olduğunu Fatma Hanım söylese de yemek yapmama bile takılacağını hiç düşünmemiştim.
"Yaptıklarım sizin için sorunsa hiç alınmam Demir Bey, lütfen söylemekten çekinmeyim. Ben sadece bana yaptığınız iyilikler karşısında, yapabildiğim kadar yardımcı olmak istedim."
Yardım etmek isterken fazla mı ileri gittim acaba? Hem kızsa bile hakkı var! Kim hiç tanımadığı birinin evladına böyle önemli bir durumdayken yemek hazırlamasını ister ki...
"Ana, bizim eve iyilik meleği falan mı getirdin sen? Baksana daha ben düşünemeden her şeyi hazır etmiş hem de yapmasına hiç gerek yokken."
Yüzündeki muzip ifade ve biraz da nasıl desem hafif mahalle abisi tavrı garip gelse de tuttuğum soluğu rahatlıkla bıraktım. "Bana bak sen benim kızıma göz mü koydun Kara Oğlan?" Fatma Hanım'ın sözleri beni yerin dibine soktu! Hayır hayır söylememiştir ben yanlış duymuşumdur kesin.
"Hee, belki koydum Ana ne yapacaksın karşı mı çıkacaksın?"
Bunlar neler diyorlar böyle? Ne göz koyması! Hata mı ettim ben buraya gelmekle? Birinden kaçarken diğerine mi tutuldum yoksa? Yok! Yok olmaz böyle! Benim hemen buradan çıkmam lazım!
"Ne çıkayım gül gibi kız! Kına yakarım asıl da sende iş yok be oğlum, sen kim Asmin kızımı almak kim..."
"Niye öyle diyorsun tam evlenilecek adamım, alırım bence Asmin'i! Gelirsin değil mi Asmin?"
"Ne?" diyebildim sadece, neler oluyor burada tam şu an? Yok, bu adam kesinlikle normal değil!
"Git şuradan Demir! Korkuttun kızımı bak basıl bembeyaz kesildi eli yüzü, gel kızım otur sen takılıyor bize Demir. Normalde de böyle de şimdi sen iyice alış diye bu kadar şaka yapıyor."
Bu nasıl bir şaka anlamasam da yine de bana rahat hissettirmek istemesi ona karşı az önce olan düşüncemi biraz değiştirdi. Buralarda bir Ağa hele de Ağalar Ağası'nın yerine geçebilecek bir Ağa, kolay kolay böyle şeylerle uğraşmaz hatta ben ve benim gibilerle muhatap dahi olmaz. Hükmü söyler ve geri çekilir dahasına bakmaz bile ama o ben eve alışayım diye bu evin asıl fertlerine nasılsa bana da öyle davranıyor. Sanki tüm hayatımı burada onunla geçirmişim gibi sıcak, cana yakın.
"Anladım, kusura bakmayın lütfen ben henüz kişiliklerinizi bilmediğim için yanlış anladım." Mahcupça konuşmamla hala omuzlarındaki Demir Ağa'nın eline yalandan vurdu. "Eşşek kadar adam oldun hala öğretemedim sana nasıl davranacağını, bak üzdün kızımı! Al dışarı çıkar biraz gezdir, gönlünü al! Kaç gündür eve kapandı, sıkılmıştır." Deyince hızla araya girdim, "Hiç gerek yok! Gerçekten sorun değil." Dedim.
"Yoo olmaz, ben akıllı bir adamım anamın sözünü dinlerim. Hadi bakalım git üzerine bir şeyler al çıkalım hem bizim oğlana da bir iki şey alacaktım iyi olur."
Emin olamayarak Fatma Hanım'a bakınca bana gülümseyip, "Hadi güzel kızım git hazırlan." Dedi. "Gerçekten hiç gerek yok Fatma Hanım, ben iyiyim böyle." Onlar bana böyle iyi oldukça içimdeki şefkate aç yerler öyle bir sızlıyor ki kapandı sandığım yaralarım meğer hiç kapanmamış, Berzan sadece kabuk tutmasını sağlamış. Şimdi de onun hesaplı sevgisi gidince eski yaralarım yine kanamaya, canımı acıtmaya başladı. Hem de böyle hiç beklemediğim yerden gelen gerçek şefkatle, bu duruma üzülsem mi sevinsem mi karar veremiyorum...
"Olmadı ama Asmin, biz ne anlaştık az önce seninle bu evde hanım bey yok demedik mi?"
Fatma Hanım kafasını kaldırıp ters ters baktı Demir Ağa'ya, "Sus bakayım sen! Nasıl rahatsa öyle seslenir bize, herkes sen gibi değil ya hem ben Asmin kızımın samimiyetini zaten hissediyorum, nasıl seslendiği hiç önemli değil! O nasıl isterse öyle olur." Deyip yine benim tarafımı tuttu.
Gerçekten de bana bu kadar sıcak olan, beni tanımadan sadece hikayemi duyup arkamda dursun diye eşini tembihleyen bu kadına hanım diye hitap edip ona biraz haksızlık mı ediyorum?
"Aslında biraz haklı sanırım," diye araya girdim, ikisinin de bakışları beni buldu. Birininki meraklıyken, geldiğinden beri bana samimiyetle yaklaşan Demir Ağa'nın ki ise gururla karışık teşvik eder gibi olunca derin bir nefes alıp, "Siz daha beni tanımadan arkamda durdunuz, Hasan Ağa olmasa bende belki görülmeyip kaderine terk edilen onlarca kadından biri olacaktım. Belki de şimdi her ne kadar söylemeye utansam da ikinci kadın olmaktansa gururuma yediremeyip canıma kıyacaktım. Sizin sayenizde hiçbiri olmadı. Arkamda durdunuz, yetmedi bana evinizi açıp kendi annemin yapmadığı anneliği yaptınız." Engel olamadan birkaç damla yanaklarıma süzüldü.
Derin bir nefes alıp, "Sizin bana yaptığınız onca şeye öyle minnet duydum ki size karşı bir yanlış yapmaktan, saygımı yitirmekten nasıl davranmam gerektiğini bilemedim korkudan sanırım. En kolay yolu seçip de böyle bey hanım diye hitap edip, size minnetimi sunmak istedim." Diye devam ettim sözlerime.
"Yalan olmasın biraz da kırılmaktan korktum, bana öyle iyi davrandınız ki bir gün sizden ayrılacağımı bilerek size alışmak istemedim sanırım. Demir Ağa'nın dediği gibi size anne dersem sizin sıcaklığınızı tattıktan sonra tekrar bir başıma kalmak istemedim. Sizi üzdüysem gerçekten özür dilerim."
"Ah benim güzel kızım... Ağlama güzel kızım, ben Allah'tan hep bir evlat istedim bana hiç nasip olmadı. Tam ümidimi kesmişken Rabbim bana aha bu sıpayı nasip etti. Bu haytanın tüm yaramazlıklarını çektik, ah dedim keşke bir de kızım olsa da kız evlat neymiş görsem şimdi de sen nasip oldun. Ben daha seni bırakır mıyım sandın, sen az kendini toparla diye bekliyorum konuşmak için. Yoksa benim kapımda, annelik için yüreğim de sana dünden açık emi güzel kızım. Yok öyle kendini alıştırmamaya çalışmak falan! Ha sen yine ben kendi ayaklarım üzerinde duracağım dersen ben yine seni desteklerim ama elimi eteğimi hiç üzerinden çekmem anlaştık mı? Sen de artık benim bir kızımsın! Kimseye ezdirmem seni."
Daha fazla tutamadım kendimi, kolları arasında hıçkıra hıçkıra ağladım. Uzun zamandır içime attığım ne kadar şey varsa hepsi, bana anne olan bu kadının kolları arasında akan her yaşla birlikte akıp gitti sanki. Ah anne... Beni nelere muhtaç ediyorsun anne...
Çok mu zordu kızım deyip bağrına basmak... Bir kez olsun hep arkasına saklandığın anneliğini gerçekten yapıp, kocanın karşısında durup o bizim kızımız deyip beni korumak çok mu zordu anne?
Beni hiç tanımadan sahiplenip annelik eden şu kadının yaptığını yapmak çok mu zordu anne? Şöyle göğsüne çekip saçlarımı okşasan, nasılsın kızım desen bir kere de olsa nasıl olduğumu merak etsen ne olurdu! Oysa sen bir tek senin başına mı geliyor sus yuvanı dağıtma dedin! Sanki ortada bir yuva kalmış gibi...
Her şeyi unuturum da bunu ölsem unutmam anne...
"Hadi bakalım yeter bu kadar ağladığınız, bu arada anam kızım falan dedi ama ben göz koydum unutmayın ona göre şey yapalım." deyip az da olsa muziplik yapıp bizi güldürmeye çalışan Demir Ağa'yla kendime geldim.
"Koyun can derdinde kasap et! Edepsiz yürü git kapıda bekle Asmin'i gözüm görmesin seni bir süre." Yalandan kızdı Fatma Hanım. Yok, az önceki konuşmalardan sonra hanım diyemem artık ama anne demeye de yüreğim dayanmıyor.
"Ben annemden çok yaralandım, sana anne diyemem ama teyze derim artık olur mu? Bir gün olurda içimdeki yara kabuk bağlar o zaman gerçekten anne derim sana."
"Olur tabii güzel kızım, dediğim gibi sen nasıl istersen öyle olur. Hadi çık yukarı toparla elini yüzünü de çıkın az hava alın." Bu sefer kırmak istemedim onu. Benim için düşündüklerini öğrendikten sonra ne derse yapacak kıvamdayım zaten. "Tamam, olur." Deyip odama çıktım.
***
Akşamın da bastırmasıyla açık olan fazla yer kalmadığı için sokakta ekmek arası yapan bir yere getirip, yiyeceğim en güzel yemek olduğunu iddia ettiği siparişi de bizim için verdi. Gelen ekmeklerle sessizliğe daha fazla dayanamamış olacak ki bir yandan yerken bir yandan da benimle konuşmaya başladı.
"Evet Asmin Hanım yol boyu kendini toparlaman için susmana izin verdim ama artık kaçış yok tüm sırlarını dökmek için hazırsın, anlat bakalım Asmin nasıl birisidir."
Karşımda oturan adamın hayat enerjisinin küçük bir kısmı benim olabilir mi lütfen, buna öyle çok ihtiyacım var ki her şeyimi verebilirim. "Tüm sırrım nasıl biri olduğum mu?" eğer gerçekten öyle düşünüyorsa zaten tüm hayatımı biliyor olabilir. Dakikalar önce kendime dair en acı verici şeyi karşısında ağlayarak anlattım.
"Tabii ki bir insanı tanımak bence büyük bir sırrı çözmek gibi bir şey! İnsan evrende çözülmesi en güç sırlardan birisi bana göre." Dedi.
"O zaman zaten tüm sırrıma sahipsin hatta seninle birlikte çoğu kişide sahip bu sırra. Üzerine kuma gelmesini kabul etmediği için öz ailesi tarafından yok sayılan bir kadınım."
Yüzünde yarım bir gülümseme ile kafasını biraz yana yatırıp bana uzun uzun baktı. "Asmin... Sana daha önce kimse nasıl bir insan olduğunu hiç sormadı değil mi?" bir insan neden diğerini nasıl birisin diye sorar ki? Hadi sordu diyelim doğru cevap alacağı ne malum? Kimse çıkıp da benim şöyle iyi böyle kötü huyum var demez! Herkes fırsatını bulmuşken olduğu insanı değil de olmak istediğini anlatır gibi geliyor bana.
"Neden öyle düşündün?" diye sordum, tüm o düşüncelerimin aksine birinin bana bunu sorması neden önemli olsun ki?
Yüzünde anlayışlı bir gülümsemeyle, "Hep karşındaki insan senden nasıl olmanı beklediyse öyle olmuşsun, kendini unutmuşsun gibi..." durup bir nefes aldıktan sonra, "Bunu şimdi söylemem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama tüm bu yaşadıklarından sonra sanki birinin sana kim olduğunu sorması, dahası kim olduğunu hatırlatması gerekiyormuş gibi hissettim. Asmin, belki bunu söylemeye hakkım yok ama lütfen onca şeyi atlatmışken artık kimse için yaşama! Sadece kendin için yaşa. Hiçbir şeyden korkma, ben ne olursa olsun senin arkanda olur seni her zaman desteklerim." Dedi.
Bir insan bunu hiç tanımadığı birisine neden yapar ki? Dünyada gerçekten böyle çıkarsız iyi insanlar kaldı mı? Bana kendi annem, kocam acımamış basmış üzerime geçmiş sen neden yardım edesin ki Demir? Üstüne bir de korurum deyip kendine muhtaç gibi de göstermiyor, desteklerim diyor sen kendine zaten etersin ben sadece yanında olur destek olurum diyor...
"Bunu bana neden yapıyorsun?"
"Ne yapıyorum?"
"Hiç tanımadığın birisi için benim için neden bu kadar çabalıyorsun? Gerçekten de bu kadar iyi bir insan mısın?"
"Asmin saf olma kimse o kadar iyi değildir, ben de değilim. Sana yardım etmek istiyorum çünkü..." tam söyleyecekti ki son anda ne düşündüyse sustu.
"Çünkü?" dedim devam etmesini umarak.
"Şu an sana söyleyemeyeceğim sebeplerim var." Dedi.
"Ne demek söyleyemeyeceğin sebeplerin var? Senin benden nasıl bir çıkarın olabilir ki bana yardım edesin?"
Oturduğu sandalyede geriye yaslanıp kollarını bağladı, kaşını oyunbaz bir havayla kaldırıp dudaklarına tek taraflı bir gülücük kondurdu. "Belki de sana aşık olmuşumdur, seni ilk gördüğüm an sana öyle bir vurulmuşumdur ki sana yapılan her kötülüğe karşı tüm hücrelerimle savaşmak istiyorumdur." Dedi.
"Ne?"
Ne saçmalıyor bu adam! Ağzından çıkanları kulakları duymuyor herhalde! Tam saçmaladığını söyleyecektim ki bana fırsat vermeden, "Ya da belki sadece oğluma karşı onu tanımadan bile iyi olan kadının kötü biri olmayacağına inandığım için yardım etmek istiyorumdur, bilemezsin." Dedi.
Evet bu daha mantıklı bir seçenek zira bende bir erkeğe daha harcayacak ömür kalmadı. Tıpkı dediği gibi bundan sonraki hayatımı sadece kendim için geçirmek istiyorum.
"Şuna bak nasıl da rahatladı, bu kadar mı korkutucu sana aşık olmam?"
Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanıp, boğazımı temizledim. "Ben ağzımın payını aldım, bir daha da niyetim yok aşk meşk falan benden uzak olsun." Dedim onu kırmamayı umarak.
"Ha sorun bende değil sende yani."
Yüzüne boş boş baksam da karşımda gülüp duran adama daha fazla kayıtsız kalamadım, bende ona katılıp kahkaha attım. Yani gerçekten bu durumda bile beni güldürmeyi nasıl başarıyor en ufak bir fikrim bile yok.
"Evet, sanırım öyle sorun bende."
"Asmin..."
"Efendim?"
"Bu hayatta iyi olduğum çok şey olsa da en iyi olduğum şey nedir bilir misin?"
"Nedir?"
"Sorun çözmek. Sorun çözmekte çok iyiyimdir."
Sedef,
"Alo?"
"Anne..."
"Sedef, kızım sen misin?"
Sahiden kızın mıyım anne? Madem kızınım niye ben senin sesini bile unutmuşum! Bir evlat annesinin sesini unutur mu ya! Siz bunu bana niye yaptınız? İçimden geçirdiğim onca şeye rağmen ona hiçbirini söyleyemedim. "Benim..." diyebildim sadece.
"Sedef'im güzel kuzum benim."
Ne kadar kendime onlar için ağlamayacağım diye söz versem de engel olamadım, durmadı gözümde yaşlar. "Anne..." titredi sesim. Her kötü anımda olduğu gibi beni yine göğsüne çekti tek sığınağım. Tek eliyle bana sarılırken diğeriyle de gözyaşlarımı sildi.
"Ah Sedef! Neredesin sen kızım, ne yapıyorsun bir başına? Aklım hep sende, hadi dön geri evine." Gerçekten mi anne? Gerçekten aklın hep bende mi? Madem beni bu kadar seviyorsun niye onca yaşadığım şeyde yanımda olmadın? Niye benim kızım küçük daha demeden kaç yaşında adama verdin beni? Niye!
Ferzan'ın kolları arasından çıkıp doğruldum. Ben tüm bunları duymak için aramadım onu! Artık o eski Sedef yok! Her dediğini yapan, onlara sorgusuzca boyun eğen o kız çocuğu büyüdü kocaman kadın oldu.
"Evimdeyim ben anne! Kocamın yanında tıpkı bana öğütlediğin gibi dizinin dibindeyim."
"Ne kocası Sedef, senin kocan öldü kızım!"
İşte yine aynı şey oluyor, sadece kocasının ve oğlunun doğruları var! Yoksa adım gibi biliyorum tekrar evlendiğimden haberi olduğunun. "Anne benim tekrar evlendiğimi biliyorsun." Dedim dişlerimi sıkarak.
"Tanımadığım bilmediğim adamı ben damat diye kabul etmem!" senin tanıyıp bildiğin adam çok iyiydi sanki.
"Benim kocam senin tanıdığın adamdan çok daha iyi en azından bana değer veriyor, koruyor kolluyor! Mustafa gibi bodruma kilitleyip aç susuz bırakmıyor!" daha fazla tutamadım kendimi, bu zamana kadar sustum sesim çıkmadı ama konu Ferzan'sa onu kimseye ezdirmem.
"Ne diyorsun sen Sedef! Ne kilitlemesi!"
"Ne duyduysan o, ben orada yıllarca eziyet çekerken neredeydi bu korumacı anneliğin? Beni hiç tanımadığım bir adama mahkûm ettiniz sonra da ne aradınız ne sordunuz, kırk yılda bir işiniz düşünce Mustafa'yı aradınız ben nasılım, ne yapıyorum umurunuzda olmadı. Sen şimdi bir de gelmiş bana Ferzan'ı kötülüyorsun!"
Artık susmayacağım anne! Bil bana yaptıklarınızı, belki o zaman vicdanın sızlar da biraz da beni düşünürsün...
"Sedef, niye hiç anlatmadın bunları kızım? Bilseydik gelir alırdık seni koyar mıydık hiç orda?"
Almayacağınıza o kadar eminim ki anne...
"Artık geçti gitti, şimdi çok iyi bir kocam var Allah razı olsun ondan. Ne kimseye ezdiriyor ne de kırıyor o olmasa ne yapardım bilmiyorum. Allah başımdan eksik etmesin ben gayet iyiyim, sayesinde yaşadığım ne kadar kötü anı varsa hepsini unuttum. Sende ister kabul et ister etme benim fikrim değişmeyecek! Yıllardır yoksunuz zaten bundan sonra da olmasınız bir şey değişmez ama olmazsa çok şey değişir."
Arkadan belli belirsiz sesler gelse de anlamadım, yalnız mı yanında birisi var mı onu bile bilemeyecek kadar uzaklaşmışız birbirimizden.
"Tamam kızım, madem sen öyle diyorsun ben kabullenirim elbette. Sen iyi ol yeter, ben senin annenim senin kötülüğünü ister miyim hiç?"
İnanmasam da bir umut, "İstemezsin değil mi anne?" diye sordum.
"İstemem tabii kızım."
"İnşallah anne..."
Bir veda bile etmeden kapandı telefon. Bu ne demek şimdi? Yıllardır peşimde olan belirsizlik yine mi beni buldu? Ben ne zaman gönül rahatlığıyla koyacağım başımı yastığa? Cevapsız kalan o kadar çok sorum var ki bunların bir gün beni tüketmesinden ölesiye korkuyorum. Ben artık eski ben değilim, kurtuluş olsun diye ölmek için yalvardığım günler geride kaldı, ben artık yaşamak istiyorum! Gerçekten yaşamak...
"Kalk hadi, biraz dolaşıp hava alalım."
Artık akmayan ama hala burnumu sızlatan gözümdeki yaşlarla aklımdaki tüm o düşünceleri savuşturup ona baktım, kahramanıma...
"Bu saatte mi? Çok geç olmadı mı?"
Yüzüne şefkat dolu bir gülümseme yerleşti, "Sedef, masum masum bakma şöyle güzelim kıyamıyorum ki sana hiç." Dedi. İnsan nasıl bir başkasına bu kadar çıkarsızca davranabilir ki aklım almıyor. Bana niye bu kadar iyi davranıyorsun Ferzan? Niye aklımı karıştırıyorsun, ben hiç senin gibi iyi insanlarla karşılaşmadım ki...
"Olmadı geç! Hem olsa ne olmuş kocan yanında kimse bir şey diyemez! Hava biraz esiyor üzerine bir şey al gel ben bahçede bekliyorum seni hadi." Ne olduğunu anlamadım ama kaçar gibi çıktı odadan. Banaysa söylediğini yapıp arkasından gitmekten başka bir çare bırakmadı.
Yanına bahçeye inince beni kolunun altına alıp ağır ağır yürümeye başladı. Ne tek bir söz söyledi ne de tek bir bakış attı. Bilmeden yanlış bir şey yaptım da ona mı kızdı acaba? Ya da annemin söylediklerine mi sinirlendi?
"Ferzan..." diye fısıldadım. Sanki sesim biraz fazla çıksa her an bir yerden birisi çıkıp da bu saate dışarıda ne işin var diye kızacakmış gibi geliyor.
"Efendim?" benim aksime normal tonda konuştu o, bense buna bile gıpta ettim.
"Özür dilerim." Ağır ağır attığı adımları önce durdu, sonraysa bir iki adım atıp önüme tam karşıma geçti. Gözlerimin içine bakıp, "Niye özür diliyorsun Sedef?" diye sordu.
"Annemin sözleri için..."
Ben utanıp başımı önüme eğerken o beklediğimin tam tersi bir hareket yaptı, göğsüne çekip sarıldı bana. "Ah Sedef..." dedi. Niye dedi ya da niye sarıldı bilmesem de her zaman olmayan bu saf yakınlığın kıymetini bilip karşılık verip sardım kollarımı beline.
"Güzelim benim, niye özür diliyorsun onun sözleri seni ilgilendirmez ki hem ben alınmadım aksine beni savunman çok hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim. İşte hep böyle olmanı istiyorum ben senden ama sadece benim için değil kendin içinde öyle ol. Kendi kıymetini bil, kendini kimseye ezdirme aynı annenle olduğu gibi dimdik dur, savun kendini."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten tabii gurur duydum seninle, benim aylardır uğraştığım şey buydu. Savun hakkını ben her zaman senin arkandayım, ayrıca söylemeden geçemeyeceğim psikoloğun işe yaraması beni memnun etti bunlar hep ondan oluyor sanki?" sorusu üzerine kısa bir an düşününce hak verdim.
"Sanırım haklısın, bazı şeylerin hep hayatın beni cezalandırma yolu olduğunu düşünürdüm, psikolog bunu aşmama yardımcı oldu."
"Beni çok mutlu ettin Sedef."
Bir şey diyemedim, o da söylememi beklemedi zaten. Benden yavaşça ayrılıp yine eski pozisyonunu aldı, beni her şeyden korumak ister gibi tek kolunun altına sakladı.
"Niye birden duruldun o zaman Ferzan, evden çıktığımızdan beri ağzını bıçak açmadı? Yanlış bir şey mi yaptım?"
"Hayır, senin yaptığın bir şey yok. Ben bir şey fark ettim, bunun doğruluğu beni biraz düşündürdü fark edemedim. Kusura bakma olur mu Sedef." Dedi.
O bana bu kadar yardım ederken onun canını sıkan bir konuda öylece susmak bana doğru gelmedi, "Anlatmak ister misin Ferzan? Belki senin gibi yardım edemem, sorununu çözemem ama paylaşır yükünün azını da olsa alırım." Diyebildim sadece.
Mırıltılarla (Belki sadece sen çözebilirsin ama sana da kıyamıyorum ki Sedef.) ağzının içinde bir şeyler geveledi ama ne dediğini anlamadım.
"Anlamadım Ferzan, ne dedin?" diye sordum.
"Belki sonra Sedef, belki sonra anlatırım. Bana biraz zaman ver olur mu önce kendi içimde sindireyim, seninle öyle paylaşırım."
"Tamam, olur sen nasıl istersen ama ben hep senin yanındayım unutma olur mu?"
Bana anlatmamasına üzülsem de belli etmedim, buna hakkım var mı onu da bilmiyorum ki sonuçta gerçekten evli değiliz, onun hayatında sadece onun izin verdiği kadar varım ve bu gerçeğin farkına varmak biraz canımı yaktı.
Yok! Biraz değil baya canımı yaktı.
Onun hayatında sadece gideceği zaman belli olmayan gelip geçici bir misafir olmak...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |