20. Bölüm

Bölüm 20

Bir Bulut Kalemi
birbulutkalemi

Asmin,

Güneş bugün daha parlak, gökyüzü daha mavi ve hava daha temiz...

İnsan yüklerinden kurtulduğu zaman hayat ona daha güzel geliyormuş, her şey daha da iyi oluyormuş. Gökyüzünde uçan kuş ya da yeryüzünde yuvasına dönen bir karınca, her şey ona ayrı bir mucizeyi gösteriyormuş.

İnsan yüklerinden kurtulduğu ilk anda gerçekten nefes alabiliyormuş...

Bir kapı kapanınca bambaşka bir kapının açıldığı gerçekten de doğruymuş! Önce baba evimin kapısı kapanınca Adar Konağının kapıları açılmıştı, geldiğim yere göre çok daha iyiydi. Katlanmam, yok saymam gereken şeyler olsa da baba evinden sonra cennet gibi gelmişti ta ki bir gün cehennemim olup kapıları yüzüme kapanana kadar...

Şimdiyse yepyeni bir kapı var önümde! Bu sefer mahkûmu olmadığım bir kapı bu! Özgür olduğum, istediğim an arkama bakmadan gidebileceğim bir kapı...

Hayatımda ilk defa bir yabancı olmama rağmen bile değer gördüğüm, el üzerinde tutulduğum bir evin kapısı. Aşiretler Ağası Hasan Kılıç'ın evinin kapıları bana attığım ilk adımdan beri öyle iyi geldi ki hiç olmadığım kadar iyi hissettiren bir yer oldu. Hasan Ağa, dünya iyisi bir insan. Aşiretin başına geçince Fatma Hanım ile sevdalanıp evlenmişler ve karısının hiç çocuğu olamamış, buna rağmen ne onu terk etmeyi ne de onun üzerine kuma getirip çocuk yapmayı düşünmüş. Benim başıma gelenin tam tersini yapıp karısını kimseye ezdirmemiş.

Evliliklerinden kısa bir zaman sonra kardeşi bir kazada eşiyle birlikte ölünce kardeşinin çocuğuna anne babalık yapıp Demir Ağa'yı kendi çocukları gibi büyütmüşler.

Zamanla kendi çocukları olmadığı için üzerine giden ağaların ağızlarını kapatacak tek şeyin güç olduğunu fark edip Mardin'in yarısından fazlasını zamanla alıp kendi topraklarına katmış, onunla da yetinmeyip doğunun birçok şehrinde kayda değer yatırım yapıp malına mal gücüne güç katmış. Her ilde söz sahibi olunca zamanla Ağaların Ağası unvanını almış ve sözü çiğnenemeyen bir adam haline gelmiş.

Şimdi ondandır ki beni kendi himayesine aldığı için kimse ağzını açıp laf edemiyor, biliyorlar ki etseler eden adamın işleri kimse Hasan Ağa'yı karşısına almak istemediği için bozulup, kötüye gidiyor. Böylece insanların hayatını bir hiç uğruna yok saydıkları törelere de ne kadar bağlı kaldıklarını görmüş oldum, kısaca her şey paraya, mala mülke ve güce bakıyormuş!

Bana tüm bunları konağa geldiğim ilk gün Fatma Hanım anlattı. Yaşadıklarımı duyunca öyle üzülmüş ki toplantıya gelmeden önce Hasan Ağa'yı sıkı sıkı tembih etmiş, bana sahip çıktığın gibi o kıza da sahip çık demiş.

Tanıştığımız ilk an bana kendi annemin göstermediği anneliği gösterip boynuma sarılıp yaşadıklarıma ağlayınca neye uğradığımı şaşırmıştım. Sonra ise karşısına alıp savaştıkları şeyleri anlatınca taşlar yerine oturdu. Artık beni kızı gibi gördüğünü hiçbir şeyden çekinmememi kaç kez tembihledi sayamadım. Konaktaki herkesi toplayıp, kendi neyse benimde o olduğumu ve sözümün ikiletilmemesi gerektiğini talimat verince ise kendimi ağlamamak için öyle zor tuttum ki...

Hayat benim için gerçekten de tam bitti dediğim yerden yeniden başladı. Bugün burada üçüncü günüm. Henüz oğlu olarak görüp, büyüttüğü Demir Ağa ile tanışmadım. Oğlu ufak bir rahatsızlık geçirdiği için İstanbul'a hastaneye götürmüş, orada yakın bir arkadaşı doktormuş ve oğlunu başkasına emanet etmek istememiş. Ben geleceğim içinse Fatma Hanım gitmemiş. Bunu duyunca üzülsem de baba oğulun çok yakın oluğunu ve ona ihtiyaçları olmadığını söylemesi biraz rahatlattı. Benim yüzümden gidemediği için geldikleri zaman bakımına yardımcı olmak istediğimi söylemeden edemedim ben yine.

Bunu söylememe mutlu oldu ama Mehmet biraz içine kapanık bir çocuk olmuş son zamanlarda, tepkisine göre bakalım dedi. Annen varken bile annesiz büyümek zorken onun küçücükken annesiz olması kim bilir nasıl yaralıyordur hele de hastayken ve şefkate en çok ihtiyaç duyduğun bir anda nasıldır tahmin etmek bile içimi parçaladı.

Sonunda bugün geliyorlar, o yüzden sabahtan beri hummalı bir hazırlık hakim. Herkes bir tarafa koşarken bende öylece bomboş durmak istemedim.

Öğrendiğime göre bademcik ameliyatı olmuş, araştırmalarıma göre dondurma tarzı şeyler yenmesi öneriliyormuş. Dışarıdan alınan şeylerin içinde ne olduğu belli olmadığından ona kendim yapmak istedim. Böylece az da olsa morali iyi olur. Hem hangi çocuk dondurma sevmez ki?

Ayrıca yemekler konusunda da Fatma Hanım'dan izin alıp ona uygun çorba, patates püresi ve makarna tarzı şeyler hazırlamalarını önerip yardımda bulundum.

"Kızım, hah bende seni arıyordum. Sen hala burada mısın? Dedim sana kızlar halleder sen yorulma diye!" beni düşündüğünü bilsem de burada olduğum sürece yüklerini biraz olsun hafifletmek, işe yaramak istediğim için boş durmamaya çalışmak bana kendimi daha iyi hissettiriyor.

"Ben iyiyim böyle, hem sen demedin mi bana kendini yabancı hissetme burası senin de evin diye? Bende evimde olsam yapacağım şeyleri yapıyorum." Sözlerimle yüzünde güller açtı. Çok garip gerçekten de beni anca kendi kızı olsa bu kadar sever, onları benimseyip yabancı gibi davranmamam her seferinde büyük bir sevinçle karşılanıyor ve her ne kadar itiraf etmek istemesem de bu davranışları içimi bir çocuk gibi sevinçle doldururken aynı zamanda büyük de bir korku yeşertiyor. Bir daha aynı şeyleri yaşayamama korkusu, buradan gidince yalnız kalma korkusu.

"İyi madem, öyle olsun ama kendini çok yorma emi güzel kızım. Hadi gel bakalım yukarı çıkalım geldiler az öce seni de tanışırmış olurum."

"Ben duymadım hiç geldiklerini, kusura bakmayın lütfen duysam karşılamaya çıkardım."

"Nasıl kaptırdıysan artık kendini işe, hem ne kusuru öyle dediğini duymayım bir daha!"

Son sözü söyleyip çıkınca ocağın altını kapatıp bende peşine düştüm. Yukarı çıktığımız zaman sabah temizlenin odaya girdik. Yatakta görmeyi hiç beklemediğim birisi vardı.

Mardin'e ilk geldiğimiz günlerde avukatla görüştükten sonra sokakta ağlayan çocuk, masum masum yatmış babası olduğunu düşündüğüm arkası dönük adamın elini tutuyordu sessizce.

Bu sessizliği Fatma Hanım'ın coşkulu sesi bozdu "Bakın size kimi getirdim!" dedi. Baba oğul onun sesi üzerine bana dönerken ikisinin bakışlarında da gözle görülebilen bir şaşkınlık vardı. Çocuğu anlasam da babasının bakışlarına anlam veremedim.

"Asmin bundan sonra bir süre bizimle kalacak, ben hep kalmasını istesem de bunu zaman gösterecek."

Odada oluşan sessizliği Mehmet'in heyecanla yerinden doğrulup, ameliyattan olduğunu düşündüğüm kısık sesiyle, "Ben seni tanıyorum!" demesi bozdu.

Fatma Hanım ve Demir Ağa'nın bakışları bu sefer merakla Mehmet'e dönünce artık konuşmam gerektiğine kanaat ettim. "Merhaba," deyip kısa bir nefes alıp, "Bende seni hatırladım." Dedim. Daha sonra duruma açıklık getirmek adına, "Mardin'e ilk geldiğim zamanlar kaybolmuştum, o zaman karşılaştık Mehmet'le ve küçük bir sohbet etme fırsatımız olmuştu." Dedim.

"Evet, benimle dalga geçtikleri için onların gerçekten arkadaşım olmadığını söyleyen abla bu baba!" diye heyecanla babasına baktı bu sefer.

Aramızda geçen konuşmadan haberdar olsa gerek ki adam bu sefer bana minnetle bakıp, "Teşekkür ederim, Asmin." Dedi.

"Artık bizimle mi kalacaksın?" Mehmet'in konuşurken zorlanmasına rağmen gözünde parlayan ışıklarla bana bakması daha fazla durduramadı beni, babasına izin almak için baktığımda nasıl anladı bilmiyorum ama beni başıyla onaylayıp kalktı yataktan.

Onu rahatsız etmemek için usulca oturup, "Bir süre burada kalacağım evet, konuşmak için çok zamanımız olacak. Şimdi görüyorum ki biraz yorgunsun, biz senin için yemek hazırlarken neden sen biraz uyuyup dinlenmiyorsun? Söz veriyorum uyanıp kendini daha iyi hissettiğin ve konuşurken canın yanmadığı ilk an istediğin zaman konuşuruz olur mu?" diye sordum.

"Tamam olur, o zaman ben babamın dediği gibi hemen uyuyum! Ne kadar çok uyursam o kadar çabuk iyileşirmişim! Hadi siz çıkın artık!"

"Tamam, iyi uykular." Deyip elini yavaşça okşayıp kalktım yataktan. Biz odadan çıkarken göz ucuyla baktığımda babasının da gidip başından öptüğünü gördüm.

Hemen ardımızdan çıkan adamla daha sağlam bir açıklama yapma ihtiyacı hissedip, "Karşılaştığımız gün bir kaldırıma çökmüş öyle içli ağlıyordu ki onu bırakıp öylece geçip gidemedim, kötü bir amaçla konuşmadım umarım rahatsız olmamışsınızdır." Dedim aceleyle.

"Ah benim güzel kalpli kızım, yüzünden belli zaten kalbinin iyiliği." Dedi ama konuşmasına devam edemeden aşağıdan çağırılınca aceleyle gitti. Biraz merak biraz da tedirginlikle babasına bakınca, "Teşekkür ederim." Dedi.

"Nasıl, kızmadınız mı?"

"Hayır Asmin, başkası olsa kızardım ama sana kızmadım." Dedi.

"Nasıl yani? Neden?"

"Çünkü bende oğlum gibi seni önceden tanıyordum." Tanıyor mu? Nereden tanıyor bu adam beni, hayatımda ilk defa burada gördüm! "Nasıl tanıyorsunuz beni?" kafamda milyon tane ihtimal üretmektense doğrudan sormak en mantıklı seçenek.

"Sen gerçekten hatırlamıyorsun beni?" şüpheyle yüzüme bakınca bende bir an tereddüt ettim ama ne kadar düşünürsem düşüneyim yok çıkaramadım.

"Tamam tamam kasma bu kadar takılıyorum sana, fazla gergin gözüktün ondan ortam yumuşasın dedim. Ayrıca kızmadım çünkü ağlayan bir çocuğu teselli edip yeni arkadaşlar edinirken bana sorması gerektiğini söyleyen birisi kötü birisi olamaz."

"Ben ne diyeceğimi bilemedim, düşünceniz için ve rahatlamamı sağlamaya çalıştığınız için de teşekkür ederim size."

"İlk önce bir konuda anlaşalım, siz falan yok hele anama hanım falan hiç deme daha yenisin diye dememiştir ama hiç sevmez sen direkt ya anne ya da abla teyze gibi şeyler söyle. Bana da Demir diyebilirsin aynı evde yaşayacağız, siz demen araya soğuk sokar hiç gerek yok anlaştık mı?"

"Siz demem orası tamam ama Demir de diyemem olmaz, yanlış olur! Demir Ağa iyidir olur mu?"

Garip bir adam, farklı bir havası var. Alıştığımız sert durmaya çalışan tüm o adamlardan sonra ki bunlardan birisi de eski kocam olur, yalnızken bile zar zor güldüğünü görürdüm. Bu adamın yüzünde hem saygı duyulacak hem de sıcacık hissettiren bir ifade var. "Şimdilik olsun bakalım." Deyip göz kırpıp gitti, banaysa arkasından bakmak kaldı.

"Orada mı hazırlayacaksın yemeği!"

Ne yemeği? Niye burada yemek hazırlayım? "Anlamadım?" bu soruyu sorarken hala kapı önünde durduğumun farkında bile değilim. Oysa merdivenlerin başında aşağı inerken durup bana baktı tekrar, yüzünde oyunbaz bir gülümseme, "Dijvan'a yemek hazırlayacağım demedin mi sen az önce?" dedi ve beni orada bırakıp aşağı inmeye başladı.

Hala anlamadım birden başka bir frekansa geçti sanki! "Dijvan kim?" durmadı sadece kısık bir kahkaha sesi geldi. Ne yapıyorum ben ya? Beklemeyi bırakıp ona yetiştim, "Demir Ağa, Dijvan kim dedim duymadın mı?" diye sordum ikinci kez.

"Ohoo sana da hiçbir şey anlatmamışlar ama böyle olmaz! Fatma sultan, evimizin yeni ferdine daha isimleri bile tam anlatmamışsın hiç yakıştı mı sana? Bana Dijvan kim diye soruyor."

Bu adam nasıl birisi böyle, beni ardı ardına şoka sokacak şeyler yapıyor! Şimdi de patates soyan Fatma Hanım'a sataşıp daha da şaşırtıcı bir şekilde saçlarından öpüp ona takılmaktan geri kalmadı.

"O mu kaldı aklımda evladım! Babalı oğullu benim aklımı alıyorsunuz, biz alışmışız Mehmet demeye çocuğun ikinci ismini bir sen kullanıyorsun! Gel kızım sen kusuruna bakma bunun, bu hep böyle sevdiklerine takılmadan durmaz. Belli ki seni de sevmiş ki ilk günden senle de uğraşmış."

Bakışları ve sesi imalı mı çıktı yoksa bana mı öyle geldi anladım, zamanla çözeceğim sanırım.

"Ee ne hazırladınız bizim oğluna, ben size söylemeyi unuttum öyle her şeyi yiyemez bir iki hafta."

"Sen merak etme oğlum, Asmin kızım her şeyi halletti. Ameliyat olduğunu duyunca telefondan baktı ne yedirilir ne yedirilmez diye hatta dondurma veriliyormuş, dışardan içinde ne olduğunu belli olmayan şeyleri yemesin diye onu bile yaptı."

Yüzündeki keyifli ifade dağıldı, yerini büyük bir ifadesizliğe devretti. İyi bir şey yapmaya çalışıp, yardım etmek isterken farkında olmadan kötü bir şey mi yaptım acaba? Oğlu konusunda hassas olduğunu Fatma Hanım söylese de yemek yapmama bile takılacağını hiç düşünmemiştim.

"Yaptıklarım sizin için sorunsa hiç alınmam Demir Bey, lütfen söylemekten çekinmeyim. Ben sadece bana yaptığınız iyilikler karşısında, yapabildiğim kadar yardımcı olmak istedim."

 

Sedef,

Aslında yatmadan önce aklımdaki meseleyi de konuşmak istiyorum, "Ferzan bana bir beş dakika daha ayırır mısın? Sana bir şey söylemek istiyorum." Dedim kıvranarak.

"O nasıl laf Sedef! Tabii dinliyorum, ne söylemek istiyorsun?"

Derin bir nefes alıp vazgeçmeden tek bir nefeste söyledim,"Ferzan, ben annemle konuşmaya karar verdim, yarın arasak olur mu?"

Tüm gece üzerimde olan rahatlık beni terk etti. Biliyorum Ferzan her şartta benim yanımda olur ama abimin buraya gelip yaptıklarından sonra annemle konuşmama tepki verir mi diye içimde bir sıkıntı yok da diyemem.

"Emin misin Sedef?"

Aslında değilim, hem de hiç emin değilim ama ne zamana kadar bundan kaçabilirim ki? Annem o benim, kaç yaşıma gelirsem geleyim ya da konumum ne olursa olsun ona her zaman ihtiyaç duyuyorum. Başım sıkıştığında ya da bir konuda bilmediğim bir şey olduğunda bana yol yordam gösterecek, zorda kalırsam yardımıma koşacak birisini istiyorum. Annemi yanıma istiyorum...

"Bilmiyorum. Tek bildiğim buna ihtiyacım olduğu." Bakışlarımı ellerime indirip, "Aslında biraz korkuyorum da ama şimdi yapmazsam sanki bir daha hiç onu göremeyecek, yarım kalacakmışım gibi hissetmekten de kendimi alıkoyamıyorum."

"Tamam, madem öyle diyorsun yarın arayalım öyleyse ama senden tek bir şey rica edeceğim."

"Tabii ne istersen."

"Bana izin ver onları aramadan önce biraz araştırayım olur mu?" benim ailemi niye araştırsın ki? "Senin bir kez daha üzülmeni istemiyorum, ben bir sorup soruşturayım önce nasıl insanlarmış. Lütfen beni yanlış anlama ama abinin tavrından sonra seni korumak adına önce bunu bilmek istiyorum, bana bunun için izin verir misin? Sonuçta sen o evden çıktığında çok küçüktün ve kişilikleri nasıl ya da nasıl insanlar bilmiyoruz."

Kırılacağımı ya da onu yanlış anlayacağımı düşünerek tane tane kendini anlatması bile o kadar gereksiz ki şimdi... Sanki bana kötü bir şey söylüyor gibi aksine yine beni benim aileme karşı korumak istiyor!

Ah Ferzan, bana dünyada cenneti yaşatıyorsun...

"Tamam, öyle yapalım."

Aramızda kısa bir sessizlik oldu. İkimiz de ne diyeceğimizi bilmiyoruz sanırım. "Ferzan, teşekkür ederim." Diyerek bozdum bu durumu.

"Yine niye teşekkür ediyorsun?"

"Her zaman yanımda olup, beni benim aileme karşı bile koruduğun için elbette."

Elini ensesine atıp saçlarını dağıttı önce, sonra ise sağa sola bakıp, "Tamam artık saçmalaya başladığımıza göre sen şimdi yatıyorsun, bende bir iki telefon edip geliyorum hemen tamam mı?" dedi. Dedi ama saat gecenin kaçı olmuş kimi arayacak ki bu saatte?

"Bu saatte mi?"

"Doğru, haklısın unuttum onu ben! Tamam yatalım o zaman sabah hallederim artık. İyi geceler Sedef."

"İyi geceler Ferzan..."

Konakta bir türlü bitmeyen işler normalde beni yormaz ama akşama annemi arayacağımı bilmek bugün beni psikolojik olarak o kadar yordu ki tüm gün yaptığım işler sanki bir orduya hizmet ediyormuşum gibi hissettirdi.

Ne yemek yiyecek iştah ne da kalıp evdekilerle konuşacak enerjim var, o yüzden akşam yemeğinin ardından izin isteyip Ferzan'la birlikte burada kaldığımız odaya çıktım.

Şimdiyse öylece uzanmış eve gelmesini bekliyorum. Normalde burada kalmaya başladığımızdan beri hiç gecikmeden gelse de sanırım benim için ailemi araştırdığı için bugün gecikti hatta akşam yemeğine bile gelemedi. Neyse ki az önce mesaj atıp birazdan evde olurum diye yazdı da ben de daha fazla beklemek zorunda kalmayacağım.

Usulca açılan kapı sesini duyar duymaz kalktım hemen, "Ferzan?" dedim. Dedim ama niye dedim, neyi soruyorum onu bile bilmiyorum.

"Sedef! İyi misin sen bembeyaz olmuşsun! Gel otur biraz şöyle ya da yok oturma kalk doktora gidelim. Avbin dedi zaten yengem iyi durmuyordu diye, niye bana söylemedin doktora gidelim diye kalk hadi!" endişeli hali başka bir zaman olsa beni mutlu eder, benim için endişelendi diye ama şimdi o kadar gerginim ki buna bile sevinemiyorum.

"İyiyim, sadece biraz gerginim o yüzden böyle oldum sanırım. Doktora gerek yok."

"Emin misin?"

"Evet, sen ne yaptın bulabildin mi bir şeyler?"

"Gel oturalım önce anlatıyım, sonra ararız anneni."

Ferzan'la uzun uzun konuşmamızın sonunda şimdi bir elimdeki telefona bir de yanımdaki adama bakıyorum. Hala kararsızım aramakta ama şimdi aramazsam da bir ömür bunun pişmanlığını yaşayacağım. Bir cesaretle bastım arama tuşuna, birkaç kez çaldıktan sonra diğer taraftan uzun, çok uzun zamandır duymadığım o sesi duydum.

Annemin sesini...

"Alo?"

"Anne..."

Bölüm : 13.12.2024 20:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...