
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
⚔️
"Ölebiliriz, gönüllü bir intihara var mısınız?" dedi Khatar kendinden emin bir sesle. Cevap gecikmedi.
"'Her zaman."'
Khatar'ın dudağının kenarında küçük bir tebessüm oluştu. Hiç vakit kaybemeden söze girdi.
"Şimşek, Egeli. Yer altının girişi nerelerde olabilir, koordinatları hemen oluşturun."
Khatar'ın emrini sessiz bir baş hareketiyle onayladıktan sonra biraz uzaklaştılar. Onlar girişi tespit etmeye çalışırken, timin geri kalanı yerleşim alanını inceliyordu.
"Normal bir köy..." dedi Özer. Asena onu başıyla onayladı.
"Şu dakikadan itibaren, zorunda kalmadıkça konuşmuyoruz İmha. Anlaşıldı mı?" dediğinde tüm tim onu başıyla onayladı.
Onlar ellerinde silahları, mevzi almış bir şekilde köyü incelerlerken Egeli ve Şimşek'in onlara doğru geldiğini dönen Khatar kısık sesle konuştu."Durum nedir?" Egeli söze girdi.
"Efendim, köyün tam ortasında bir su kuyusu var. Bazı sinyaller tespit ettik. Orası, giriş olabilir." dediğinde Çınar Görgülü istemsizce konuştu.
"Geleceğimizi biliyorlar."
"Gelmemizi, istiyorlar." dedi Araz Korkmaz. Khatar bir kaç saniye kendine düşünmek için süre verdi. "Gelmemizi istiyorlar, değil mi?" dedi kendine. Bir süre ne yapması gerektiğini düşündükten sonra derin bir nefes aldı.
"Gidiyoruz. Köyde insanlar var. En azından biz yerin altına girene kadar bize bir şey yapamazlar." dedi. Gün doğuyordu. Güneşin ışıkları yavaş yavaş yüzlerine vurmaya, zifiri karanlığı azda olsa aydınlatmaya başlamıştı. Ama köyde, görünürde kimse yoktu. Tetikte bir şekilde köye ilerlemeye başladılar. Köyde sessizlik vardı. Bütün evlerin ışıkları kapalıydı. Köydeki tek yaşam belirtisi, İmha'nın varlığıydı. Ta ki, kuyunun önüne geldikleri ana kadar.
Oldukça yaşlı bir kadın, kuyunun dibinde oturuyordu. Başı kapalıydı, ama eşarp öyle özensiz sarılmıştı ki beyaz tutamları neredeyse tamamen görünür durumdaydı. Khatar, eliyle time durmalarını işaret edip yavaş adımlarla kadına yaklaşmaya başladı. Kadın, onları görmemiş gibiydi. Yaptığı tek şey, anlamsız kelimeler sayıklamaktı.
"Bitti. Duymadılar. Çağırdık. Gelmediler. Öldü... Bitti. Duymadılar. Çağırdık. Gelmediler. Öldü... Bitti..." aynı kelimeleri sayıklıyordu yaşlı kadın. Aynı anda bir öne, bir geriye sallanıyor başını anlamsızca sağa sola sallıyordu. Khatarla aralarında yalnızca bir iki adımlık mesafe vardı artık çünkü Khatar gitgidede ona yaklaşıyordu.. Ama yaşlı kadın, hala onun farkında değildi. Khatar, kadının önüne diz çöktüğü anda göz göze geldiler. Kadın, Khatar'ı fark ettiği gibi boğazına yapıştı. Yaşına rağmen oldukça güçlü bir şekilde Khatar'ın boğazını sıktığı sırada Khatar hiç bir karşılık vermeden öylece duruyordu.
"İzin vermem! Geçmenize, izin vermem!" dedi. Titriyordu kadın. Bir kaç saniye öylece durdu. Sonrasında, bakışları Khatar'ın üzerindeki üniformaya düştü. Ve anından Khatar'ı bıraktı. Tam kalbinin üzerindeki Türk bayrağına baktı birkaç saniye. Ve sonra, ağlamaya başladı.
"Çağırdık. Geldiniz." dedi kadın fısıldar gibi bir sesle. Khatar, kadına bakmayı bırakıp kadını titreyen vücudunu sarmaladı.
"Geçti, burdayız." dedi o da fısıldayan bir sesle. Kadın, derin bir nefes aldı ve Khatardan ayrıldı.
"Gizlice, kaçırıyorlar. Cehenneme. Kimse duymuyor. Köyümüzün insanlarını kaçırıyorlar. Kimse görmüyor, oğul. Sabah 10'a kadar dışarı çıkmak, ışık açmak yasak. İşlerine yarayacakları kaçırıyorlar, gördüm. Camdan gördüm." dedi inlercesine. Khatar kadının yüzünü avuçları arasına aldı.
"Tamam, sakin ol. Geldik, burdayız." dedi Khatar. En yakınında olan Ufuk'a eliyle işaret vererek kadını gösterdi. Ufuk hızla gelip kadının yanına çökünce Khatar'ın bakışları time döndü. Elini havaya kaldırarak durmalarını işaret ettikten sonra arkasını dönüp kuyuya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Yerden bir taş aldı, ve kuyuya iyice yanaştı. Kafasını kuyuya doğru eğdi. Ve aşağıya baktı. Görünürde hiç bir şey yok gibiydi. Bakışları Şimşek ve Egeli'ye döndü. İkisi aynı anda kafalarını eminiz dercesine sallayınca Khatar tekrardan kuyuya döndü. Ve taşı, kuyunun içine bıraktı. Saniyeler içinde hissettiği uğultu elleriyle kulaklarını kapatmasına sebep oldu.
Sıra sıra tüm tim üyeleri dizlerinin üzerine çöktü. Zihinlerinde hissettikleri karşılık, adeta onların düşüncelerini yok ediyordu. Vücutları yeni doğmuş bir bebek gibi tir tir titriyor, beyinleri konuşma, düşünme becerisini yavaş yavaş kaybediyordu. Kulaklarındaki uğultu, kendilerini ölü gibi hissetmelerine sebep oluyordu. Belki bir kaç saniye, belki bir kaç dakika, belki de birkaç saat... Zamanı algılayamıyorlardı, hissettikleri tek şey kocaman bir boşluğun içindeki büyük bir karışıklıktı.
Karşı koymaya çalışıyorlardı, kendilerine ne olduğunu bile bilmeden.
Ölüyor gibilerdi, belki de çoktan ölmüşlerdi. Düşünemiyor, hissedemiyorlardı. Yapabildikleri tek şey, yeni doğmuş bir yavru gibi tir tir titremekti.
Bir süre sonra karışıklık yavaşça kesildi, önce titremleri durdu. Sonra zihinleri duruldu. Kendine ilk gelen, Khatar oldu. Ellerini yere bastırarak ayaklandı. Sıra sıra zihinlerinde hissettikleri karışıklıktan kurtulmaya başladılar. Khatar, sarsak adımlarla kuyuya arkasını dönerek timine ve kadına doğru ilerlemeye başladı. Tim yavaş yavaş ayaklanırken Khatar, kadının yanına diz çöktü. Eliyle nabzını ölçtü. Nabzı yoktu.
"Hayır," dedi Khatar kendi kendine. Kulağını kadının kalbine dayadı. Ve bir şeyler duymayı bekledi. Ama duyduğu tek şey, ölümün soğuk sessizliğiydi.
Khatar, diz çöktüğü yerden yavaşça kalktı duygusuzca. Bir kaç dakika zihnini toparlamaya çalıştı, biraz daha iyi olunca bakışlarını timin üzerinde gezdirdi yavaş yavaş.
"Banu, acilen Tugayla iletişime geç." dedi. Banu kafasını iki yana salladı.
"Denedim, telsizler çalışmıyor." dedi. Khatar gözlerini kapattı. Yüzündeki maske normalde ona sıkıntı vermezdi -alışmıştı çünkü- ama şimdi öyle bir sıkıntı veriyordu ki Khatar boğuluyormuş gibi hissediyordu.
Düşündü. Söz konusu olan onlarca, yüzlerce insanın hayatıydı. Şimdi, oraya girseler onlarla birlikte oradan çıkmaları neredeyse imkansızdı. Ama onları bırakıp gitseler, acıya terk etmiş olacaklardı. Ama onları kurtarmanın en sağlıklı yolu, köklü bir araştırma sonrasında bir operasyon düzenlemekti. Bazen kazanmak, yalnızca savaşmak değildi. Zorunlu vazgeçişlerden sonra bile savaşmak için güç toplayabilmekti. Geri de bıraktıklarını almak için geri dönebilmekti. Bazen kazanmak, savaşmak değildi, vazgeçtikten sonra kaybetmemekti.
"İmha, gidiyoruz." dedi sert bir sesle. Hepsi sessizce onayladı Khatar'ın emrini. Çünkü en doğru kararın bu olduğunun biliyorlardı.
İki kişi adını bile bilmedikleri yaşlı kadını taşıyor, geriye kalanlarsa tetikte bir şekilde Khatar ve Gülgün Kırşan'ın en son konuştuğu askeri araçların geleceği alana doğru yürüyordu. Yavaş yavaş kendilerine gelmişlerdi. Az önce onlara ne olduğunu bilmiyorlardı ama işin garip tarafı şuydu ki, hiç biri bu konu hakkında da konuşmuyordu.
Bir süre daha yürüdükten sonra yavaş yavaş askeri araçlar görmeye başladıklarında sessiz ama anlamlı bir şekilde baktılar araçlara. Görev başarısız mıydı? Hayır. Ama bu oradaki masum insanları kurtaramadıkları gerçeğini de değiştirmiyordu.
"Kurtarma operasyonu an itibariyle başlamıştır, İmha timi." dedi Khatar kendinden emin ve oldukça ciddi bir ses tonuyla.
Kurtarma operasyonu, an itibariyle başlamıştır.
⚔️
İmha timi, askeri araçlarla uçurum kenarındaki yerleşkeye doğru ilerliyordu. Bazıları hala tam olarak kendine gelememişti. Zihinleri oldukça bulanıktı. Ama bunu umursamamaları gerekiyordu.
Askeri araçlar gelmişti gelmesine, ama onların da telsizleri bozulmuştu. Karşı Savunma ve İstihbarat bölüğüne bildirilmesi gereken her şeyi onlara söylemek zorunda kalmıştı Khatar. Onlar, gerekli bilgileri ileteceklerdi.
Bir bilinmezliğe doğru ilerliyorlardı. Gittikleri gibi ölebilirlerdi, esir düşebilirlerdi. Neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı.
Teknolojiyle donatılmış, belki de dünyadaki en donanımlı teknoloji tesislerinden biri olan bu yere gidiyorlardı. Başlarına her şey gelebilirdi.
En sonunda, ulaşmayı hedefledikleri yere gelince tam tehçizat hazır bir şekilde araçlardan indiler. Khatar'ın, İstihbaratçı Yazılım Mühendisi Atakan Şahin'e verdiği emir üzerine Atakan çevrede hakim olan sinyalleri ve teknolojiyi tespit etmeye çalıştı. Ama sonuç, başarısızdı. Henüz bir kaç saat önce tam olarak bulundukları bu konumdan sinyal almışlardı, önce Egeli ve Şimşek sonra ise Atakan burada çok güçlü teknolojik bir altyapı olduğunu bulmuştu. Ama şimdi, hiçbir şekilde sinyal alamıyorlardı bu uçurum kenarından.
Atakan, yaklaşık 15 dakika kadar Egeli ve Şimşekle beraber bir şeyler bulmaya çalıştı. En sonunda, İmhadan biraz uzakta tek başına oturarak etrafı izleyen Khatar'ın yanına doğru ilerlemeye başladılar.
"Evet?" dedi Khatar yanına gelen üçlüye bakarak sorarcasına. Egeli ve Şimşek'in bakışları Atakan'a dönünce "Efendim," diyerek söze giren Atakan oldu. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
"Yer üstündeki yerleşkede ne kadar çabalasakta herhangi bir teknoloji izi göremedik. Hatta öyleki, hiç bir teknoloji izi yok. Basit bir telefon sinyali bile." dediğinde Khatar'ın kaşları çatıldı. En az onlar kadar şaşkındı.
"Ama yerin altındaki sinyaller hala sabit." dedi Atakan. Dördü anlamlandırmaya çalışıyordu. Ama bu durumun anlamdırılacak bir şeymiş gibi gelmiyordu onlara. Mantığa yatmayan bir şeyler vardı.
"Time de söyleyin, yarım saat daha buradayız. Düşünmem lazım." dedikten sonra eliyle gitmelerini işaret etti. Askeri araçtan herhangi bir teknolojik destek alamamışlardı çünkü onlarında tüm teknolojik cihazları bozulmuştu. Yenilerini temin etmelerini saatlerini alacaktı ve kaybedecek vakitleri yoktu. Büyük bir bilinmezliğin içinde 18 Türk askeri, bu kez kaybetmemek için değil kazanmak için savaşıyordu.
⚔️
Elleri kolları bağlı değildi Armina'nın. Bağlı olan tek şey, zihni ve beyniydi. İroni değildi bu, Armina'nın saçları kulak hizasında kısacık kesilmişti, kafasının üç noktası da bir şişe kapağı büyüklüğünde kazınmıştı. Bu üç nokta, bir üçgen şeklinde kafasının üzerindeydi. Ve her bir noktada, birden fazla kablo vardı. Yani beyni, gerçekten de bağlıydı.
Büyük bir laboratuvardaydı, kendisine yapılan hiçbir şeyin farkında değildi. Bir çok beyaz önlüklü, etrafına toplaşmıştı. Bazıları bilgisayar başındaydı, bazıları laboratuvar kısmındaydı. Ama hepsi, tek bir şey üzerinde çalışıyordu. Armina
Kırşan. 049 numaralı proje.
Deneyler bitti, doktorlar laboratuvardan ayrıldı. Geriye, yalnızca Armina kaldı. Vücuduna bağlanan tüm kablolar sökülmüştü. Bir süre sonra içeriye hararetle konuşarak Lidya ve Servet Taşkıran girdi. Onların sesi, ilk başta Armina'nın bilincinin yavaş yavaş açılmasına, sonraysa yüzünü istemsizce buruşturmasına sebep olmuştu. İkili, o kadar hararetli konuşuyordu ki oda da olan Armina'yı fark bile etmemişlerdi.
Armina gitgide kendine gelmeye başlamış, odadaki hararetli konuşmanın farkına varmıştıı. Sessizce, sanki hala bilinci kapalıymış gibi Lidya ve Servet'i dinlemeye başladı.
"Ne planlıyor, büyük patron sence ne planlıyor! Delireceğim, aklım almıyor." ded Servet sinirle.
"Bilmiyorum abi, yemin ederim bilmiyorum... Bi anlasam," dedi Lidya kendi kendine.
"Türkler geldi! Şuan da, tesisin üzerindeler, kuyunun orda! delireceğim! Ve biz, onları fark etmedik bile! Kuyudaki sistemi aktif ettikleri ana kadar onları fark etmedik!" dedi yine Servet.
"Bugün değilse yarın... Geleceklerdi abi, büyük patron bunu bilerek attırmış olmalı o videoyu!"
"Burayı nasıl bulmuş olabilirler, aklım almıyor." dedi Servet biraz daha sakin bir ses tonuyla.
Cevap gelmedi.
"Buraya da gelecekler, değil mi?" dedi Lidya aradan biraz geçtikten sonra.
"Buraya kadar geldiklerine göre, onları almadan dönmeyecekler. Kaç kişi olduklarını bile bilmiyoruz. İki tim? Beş tim? Bir bölük belki? Ve kapsama alanımızdaki teknolojiyi aktif edemiyoruz çünkü kahretsin ki bir şehrin ortasındayız! Hem de Türkiyede! Burada en ufak yapacağımız bir fiziksel atak buraya yüzlerce Türk askerinin gelmesi demek. Bu tesisi kaybedemeyiz, anlıyor musun?"
"Zaten bu kararı vermek bize düşmez." dedi Lidya tripli bir sesle ve odadan çıktı. Arkasından da abisinin adımları, onun adımlarını takip etti.
Geride her şeyden haberdar ve vücudu pert olsada hala oldukça güçlü bir Türk askeri bırakarak.
⚔️
Ayhan Korkmaz ve timi, esaret altında yaşadıkları bu koskoca iki yılda defalarca kez kaçmaya çalışmıştı. Ama sonuç, her zaman aynıydı. Bileklerindeki bileklik-kelepçe sistemini kapatmadıkları sürece buradan çıkmaları imkansızdı, bu yüzden defalarca kez başarısız olmuşlardı. Ama şimdi timlerindeki istihbaratçı Yazılım Mühendisi Altay Kaya'nın önünde öyle büyük bir fırsat vardı ki, bu fırsatı iyi değerlendirebilirse timini buradan kurtarabilirdi.
Dakikalar önce önüne kısa bir süre önce tanıştığı Yüzbaşı tarafından bırakılmış bir not vardı.
"Altay, ne kadar iyi bir yazılımcı olduğunu biliyorum. Sana sağlayabileceğim yalnızca yirmi dakika, hatta belki daha kısa. Ama bu yirmi dakika içinde bu yer üstü tesislerinin hepsinin teknolojik alt yapısını çökertmeyi başarırsan, buradan çıkacağız. Aşağıyla olan bağı tamamen kesip, burada kalmamızı sağlaman gerekiyor -bir süreliğine de olsa- Nedenini, nasılını sorma. Sadece bana güven. /Yüzbaşı Kırşan"
Önünde kocaman bir bilgisayar sistemi vardı, ve o da bir yazılımcıydı. Aylar, yıllar süren esaretin sonu, ona bağlıydı.
Ve Altay Kaya, başladığı işi bitirmeden durmazdı.
⚔️
Merhabalar!
Yeni bölümümüzle sizlerleyim, bu bölümleri yazmak özellikle de yaz tatilindeyken oldukça zor. Üzerine fazlasıyla düşünerek, içime sindirerek yazmam gerekiyor. Arka planda bu bölümü kaç kez silip baştan yazdım bir bilseniz...
Beni anlayışla karşılayacağınızı biliyorum, bu bölüm kitap formatında yaklaşık sekiz sayfalık bir bölüm ediyor. Daha uzun bölümler beklediğinizin de farkındayım. Ama bir süre daha bölüm uzunlukları böyle ve bölüm tarihimiz belirsiz kalacak. Çok üzgünüm.
Aylarca bekletmem, maksimum iki hafta merak etmeyin. Eylül ayından itibaren allah nasip ederse bölümlerimiz düzenli ve geçen seneki gibi -haftada dört beş bölüm attığım oluyodu💪🏻- gelecek.
Kendimi anlatabildim mi bilmiyorum ama sizin beni anlayacağınızı biliyorum. İyi ki varsınız.💗
Yorumlarınız benim motivasyon kaynağım, hepsini merakla ve mutlulukla okuyorum. Lütfen kitap hakkındaki düşüncelerinizi benimle yorumlarda paylaşmayı unutmayın sizleri çok seviyorum💞
Her şeye rağmen bizimle olduğunuz için hepinize teşekkür ederim🥹
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.94k Okunma |
10.37k Oy |
0 Takip |
84 Bölümlü Kitap |