⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Yazar'ın anlatımıyla,
İmha timi, harekat odasında oturmuş Armina'dan gelen mesajı inceliyordu. Fakat çözmeleri olanaksız görünüyordu çünkü çözmeye başlamak için Armina'nın 11. yaşı hakkında bir şeyler bilmeleri gerekiyordu.
"Ablam, 11 yaşındayken beni kurtardı. Ve, yurda gittik. Yani, başka bit şey gelmiyor aklıma..." dedi Uraz. Odada ki sessizlik sürmeye devam etti.
"Armina Komutanımı en iyi tanıyan," Bartu'nun sözünü kesen, Ecel timinin senkronize bir şekilde söyledikleriydi.
"Ahmet Albaydan iyi onu kimse tanıyamaz."
"O zaman," dedi Banu. Derin bir nefes alarak bakışlarını tüm timin üzerinde gezdirdi. "Bu mesajda bir şifre varsa ondan başkası çözemez."
⚔️
Albay Ahmet Kırşan General'in odasından ayrılmış, kendi odasına geçmişti. Video'nun metinleştirilmiş halinin çıktısı önünde duruyordu, Armina'nın sözlerini inceliyordu.
İçimde bu pisliklerin kanına aç bir canavar var. Onun varlığını ilk kez 11 yaşımda hissettim, ve sonra gitti sandım. İçimdeki canavar öldü, ben eksik kaldım sandım. Ama yanılmışım, ölmemiş baba. Ben, bana Sangre Roja dediklerinde onu bir kez daha hissettim. Ölmemiş baba, ölmemiş beni anlıyor musun? Ama hapsolmuş, tıpkı benim gibi...
"İlk kez 11 yaşımda hissettim..." dedi Albay kendi kendine. 11. yaşı, Armina'nın canlı canlı gömüldüğü yaşı.
"11. yaşında varlığını ilk kez hissetti..." dedi Albay yine kendi kendine. Armina'yı ordan kurtaran kimdi?
Ayhan Korkmaz!
"Bir dakika?" dedi. Armina'nın sözlerini tekrardan okumaya başladı.
İçimde bu pisliklerin kanına aç bir canavar var. Onun varlığını ilk kez 11 yaşımda hissettim, ve sonra gitti sandım. İçimdeki canavar öldü, ben eksik kaldım sandım. Ama yanılmışım, ölmemiş baba. Ben, bana Sangre Roja dediklerinde onu bir kez daha hissettim. Ölmemiş baba, ölmemiş beni anlıyor musun? Ama hapsolmuş, tıpkı benim gibi... O yüzden öldü sanmışım, o da tıpkı benim gibi 14. yaşıma hapsolmuş, 52 güne hapsolmuş baba.
"Ejder timi." dedi Albay farkındalıkla. Armina'nın canavardan kastı, Ejder timiydi.
Bir kez daha okudu Armina'nın sözlerini. Ama yanılmışım, ölmemiş baba. Ejder timinden bahsediyordu. Öldü zannettik, ama aslında ölmemişler diyordu.
Onun varlığını ilk kez 11 yaşımda hissettim, ve sonra gitti sandım. İçimdeki canavar öldü, ben eksik kaldım sandım. Amcasından bahsediyordu, onu ilk kez 11 yaşında gördüğünü biliyordu, onu 11 yaşındayken kurtaranın o olduğunu biliyordu. Canavar diye bahsettiği, Ejder timiydi.
Ben, bana Sangre Roja dediklerinde onu bir kez daha hissettim. Armina, Sangre Roja olma yolunda hep Ejder timini idol almıştı...
Albay farkındalıkla yerinden doğruldu, metinde gözlerini tekrar gezdirdi. Uyuyordu. Armina'nın her bir kelimesi uyuyordu.
Ama hapsolmuş, tıpkı benim gibi... O yüzden öldü sanmışım, o da tıpkı benim gibi 14. yaşıma hapsolmuş, 52 güne hapsolmuş baba. Burada tekrardan tıkanıyordu işte, ölmemiş benim gibi hapsolmuş diyordu. 52 güne.
52 günden kastı neydi? Nereye hapsolmuşlardı? Mesaj tam olarak burada tıkanmıştı. Ama mesajın bir kısmı daha çözülmüştü. Bu yüzden hızla General'in odasına doğru ilerlemeye başladı.
Düğümler yavaş yavaş çözülüyordu.
Gerçeklere adım adım yaklaşıyorlardı.
⚔️
Üsteğmen Levent Kutlu, Yüzbaşı Kırşan'ın notlarını inceliyordu. Okuduğu her bir satırda şaşkınlığı artıyordu. Kaşları şaşkınlıkla havadayken, okuduğu sayfa bittiği için kağıdın arkasını çevirdi ve okumaya devam etti.
Beyine yerleştirilecek olan çipin, beyni %85 oranında ve daha fazlasında ele geçirilebilmesi için ilaçla desteklenmesi gerekebilir. Bunun sebebi, çipin %85 fonksiyona ulaşabilmesi için sinir sistemi ve düşünme mekanizmalarının çökertilmesi gerekmesi olabilir.
Söz konusu çipin, insan benliğini yok etmek ve başkaları tarafından kişiyi kontrol etmek için tasarlandığını düşünüyorum.
Ama ben duyguların gitmesi, agresif tavırlar kontrol edemedikleri yan etkileri olduğunu düşünüyorum. Bence amaçları, kişi normal hayatındaki gibi devam ederken onu yönetmekti. Lakin başarısız oldular.
En başta -çip henüz yerleştirilmeden önce- ilaçların kullanılmaya başladığına kanaat getiridim. Başlarda bu ilaçları ve çipi yalnızca Barın ve Ilgaz'ın üzerinde denediklerini zannetmiştim. Tanıştığımız ilk gün, çipi yerleştirebilmek için ilaç vermeyi kesmişlerdi ve sonradında çipi yerleştirdiklerinde Ilgaz tamamen değildi. Bu, Barın'ın bana söylediklerini de açıklıyordu. Daha ilk tanıştığımız zamanlarda, bana söylediklerini. Bomba patlayıp eve gittikten sonra son ada aklıma gelip, unutmamak için ot aldığım cümleleri.
"Sen yanımdayken, seni her düşündüğümde zihnim yok oluyor!"
"Seni ilk gördüğüm andan beri senden nefret ediyorum!"
"Senin hakkında hiç bir şey hatırlamıyorum! Ne DNA testi gününü, Ne Begah ağayı! Hepsini annemler konuşurken duyduğum kadarıyla biliyorum! Bozuntuya vermeden hiç bir şeyin yokmuş gibi davranmak ne kadar zor haberin var mı!?"
"Senin hakkında ne hissettiğimi bilmiyorum! Seni gördüğüm zamanları veya sana söylediğim şeylerin hiç birini hatırlamıyorum! Senin bana söylediklerini, abimlerle senin hakkında konuştuklarımızı seninle alakalı hiç bir şeyi hatırlamıyorum!"
"Hatta belki bir kaç saat sonra bu konuşmayı da unutacağım!"
"Ben sana karşı nefret hissettiğimi biliyorum fakat sanki nefret etmiyorum!"
Bu cümlelerden, çipi henüz tam olarak kontrol edemedikleri ve Barın'ın benliğinin ara ara gidip geldiği sonucunu çıkartabiliriz. Anlaşılan o ki çip, bunlarlada kalmayıp etki ettiği süre içindeki zamanlar için kısa süreli veya uzun süreli -tahminince kısa süreli- hafıza kayıplarına sebep açıyor.
Tabii Barınla konuştuğumuz gün direkt okarak aklıma çip fikri gelmedi, bir operasyonda bulduğumuz çip ve sonrasında öğrendiğimiz İCO'nun aşırı gelişmiş teknolojisi içime şüphe tohumlarını ekti. Barın'ın söyledikleriyle birleşince de bu çip olayı fazlasıyla mantıklı geldi.
Çip konusunda yalnızca teorilerim vardı, kulağa fazla mantıklı gelen teorilerdi bunlar.
Bu sayfa da bittiği için Levent Üsteğmen bir sonraki sayfaya geçti.
Sonra, Asya'yla yaptığımız bir konuşmada bana söyledikleri, başka bir şüphe uyandırdı. Sözlerini kelimesi kelimesine hatırlıyorum, zaten o günün akşamı hemen not etmiştim. Tıpkı Barınla olan konuşmamızdaki gibi.
"Mardin'e döndüğümüzden beri seninle konuşmak istiyorum ama ya vaktimiz yoktu ya da benim seni çağıracak cesaretim."
"DNA testinden bir hafta kadar önce, her şeye çok çabuk sinirlenmeye başlamıştım. Bunu aslında şimdi şimdi fark ediyorum."
"Gariptim. Fazlasıyla. Sadece ben değil, abimlerde öyleydi. Evet, hepimiz Lidya'dan sonra yeni bir kardeşin kucağına atlamazdık ama böylede yapmazdık. Armina abla,"
"Bize bir şeyler oldu. Ne oldu bilmiyorum ama annem, babam ve Ilgaz abim dışında hepimiz değiştik."
"En ufak şeyde sinirleniyorduk. Fakat bu annemlerin yanında değilken oluyordu. Yanımızda annem veya babam varsa bizi sakinleştirmenin bir yolunu buluyorlardı. Bunu yeni fark ediyorum."
"Sonra, Barın abimdeki değişiklik dikkatimi çekmeye başladı. Korkuyordum fakat gizliyordum. Mardin'e dönerkense sana ettiğim sözler için deli gibi pişmandım. Neden o sözleri ettiğimi, neden daha seni tanımadan senden nefret ettiğimizi anlamaya çalıştım uzun bir süre."
"Sonrasında yaşadığımız gariplikler dikkatimi çekti. Ben, ben bize ne oldu bilmiyorum ama çok utanıyorum. Galiba Lidya'nın bize yaşattıklarından sonra yeni bir kız kardeş haberini duyunca hepimizin yaşadıkları bizi ruhsal açıdan tekrar etkiledi."
Asya'nın bu sözlerinden sonra, ilacın yalnızca Barın'a değil tüm aileye verildiğini düşünmeye başladım. Ahsen, Yalçın ve Ilgaz da yan etkilerini geç göstermeye başlamış olabileceğini düşünüyorum. Bir süreden sonra -sanırım- ilacı verememeye başladılar. Önce Asya, sonra diğerleri kendi haline döndü. Ilgaz ve Barın hariç.
Çünkü onlar, diğerleri gibi yalnızca ilaç almıyorlardı. İlaç ile beyni yıkama ve çipe hazırlama evreleri çoktan geçmişti, beyinlerinde artık çip vardı.
Sonrasında, arttırılan gücenlik önlemleri yüzünden diğerlerine çip yerleştiremediklerini düşünüyorum. Bu yüzden bir anda hepsi pişman oldu, çünkü aslında ne yaptıklarını tam olarak onlarda bilmiyordu.
Ahsen ve Yalçın Korkmaz'ın bazı zamanlarda benimle yakınlık kuramamalarının, bazı garip tavırlarının da yine ilaç etkisiyle olduğunu düşünüyorum.
Levent Üsteğmen'in Armina'nın notlarını okumasını bölen, odaya giren askerdi. Üsteğmen'in bakışları kapıya döndüğünde esmer, uzun bir asker olduğunu gördü.
"Komutanım, General sizi acil olarak harekat odasına bekliyor." askeri başıyla onayladıktan sonra masanın üzerine yığılmış olan Armina'nın notlarını topladı ve hızla harekat odasına doğru ilerlemeye başladı.
⚔️
Armina Kırşan ve Ayhan Korkmaz'ın Korkmaz konağının salonunda yan yana asılı olan tablolarına bakıyordu Ahsen Korkmaz. Önce burada namaz kılmıştı, şimdi ise dizlerinin üzerine çökmüş, o fotoğrafların karşısında oturuyordu. Bakışları bir kızına, bir de kayınbiraderine bakıyordu. Ayhan'ı kardeşi bilmişti, çünkü onu karanlık geçmişinden kurtaranlardan biri de oydu.
Bir yanda kızı, bir yanda kardeşim dediği adam vardı. Ama ikisi de artık yoktu. Oğulları dağılmıştı, hepsi bir yana savrulmuştu. Ilgaz, eve bile uğramıyordu. Telefonları açmıyordu. İşine dönmüştü, sürekli çalışıyordu. Miraç da abisiyle aynı durumdaydı. Rüzgar sessizdi. Araz ise yok gibiydi. Barın, sürekli odasındaydı. Hepsi dağılmıştı. Asya, artık tamamen iyileşmişti. Yani, bedenen.
Bakışları Armina'nın resmine döndüğünde tekrardan gözleri doldu Ahsen Korkmaz'ın.
"Kızım..." dedi. Canı yanıyordu, ama aynı zamanda da pişmanlık çekiyordu. Ne hissettiğini, kendisi bile bilmiyordu.
Pişmandı, daha çok vakit geçirmediği için. Pişmandı, çocuklarının onu kırmasına engel olamadığı için. Pişmandı, onu evladı gibi bağrına basmadığı için. Pişmandı, aile olamadıkları için. Ve pişmandı, hiç bir güzel anında kızının yanında olamadığı için.
Ahsen Korkmaz, her gün olduğu gibi özleminin ve pişmanlıklarının içinde boğulmuştu. Nefes alamıyordu, ağlamak istiyordu. Dik duramıyordu artık, çünkü o çok yorulmuştu.
Göz yaşlarına mani olamadı, bir bir döküldü gözyaşları. Ağladı. Kızına, kendine, onlardam çalınan yıllara, ailesine, şehitlerine, geçmişine...
Kız çocuklarının kaderleri gerçekten de, annelerininkine benzermiş. Dedi içinden. Benim yüzümden. Evlatlarıma iyi bir anne olamadığımdan diye düşündü. Bir yandan ağlıyor, bir yandan elindeki borda bereyi bağrına basarak Armina'yı hissetmeye çalışıyordu. Öyle kendinde değildi ki, kağının önünde dolu gözlerle dikilerek onu izleyen Bade'den bihaberdi.
Ağlamalarının arasında, dudaklarından tek bir cümle döküldü.
"Kız çocuklarının kaderleri gerçekten de, annelerininkine benzermiş."
⚔️
Merhabalar!
Nasılsınız? İyisinizdir inşallah!
Sangre Roja'nın en başından beri bilinmeyen gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkıyor, ip uçları birleşiyor, kurgu derinleşiyor(daha ne kadar derinleşebilir demeyin daha neler neler olacak)
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi, Armina'nın mesajı hakkındaki ve başka -varsa- teorilerinizi çok merak ediyorum! Yorumlarda buluşalım!
Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın!
Sizi çook seven yazarınız, Estrella.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
99.74k Okunma |
8.81k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |