⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Yazarın anlatımıyla,
Kızıl Gölge operasyonu hız kesmeden devam ediyor, onlarca tim Albay Ahmet Kırşan'ın emrinde operasyonu sürdürüyordu. Ahmet Kırşan'ın General Korkmaz'a verdiği sözün üzerinden neredeyse iki ay geçmişti, lakin Armina'ya dair en ufak bir iz dahi bulunamamıştı. Onlarca baskın yapılmış, hepside başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Armina'dan geriye bir hiçlik kalmıştı.
Bu süreçte İCO'a kamuoyuna duyurulmuştu, tüm dünya daki haber kanallarının gündeminde son günlerde yalnızca İCO vardı. Sokaklarda askerler görmek artık normaldi, herkese uyarılar yapılıyordu. Kulaktan kulağa İCO hakkında efsaneler dolaşıyordu. İCO'nun nasıl bir kuruluş olduğunu, nasıl bir yapılaşma olduğunuysa hiç kimse tam olarak bilmiyordu.
İmha Timi ve MİT'ten bir tim birleştirilmiş, İCO operasyonunu yürüten üst düzey bir tim haline getirilmişti. Bu tim, aynı zamanda Kızıl Gölge operasyonunda da görevliydi.
Tüm dünya da, İCO konuşuluyordu. Bazı ülkeler giriş çıkışları yasaklamış, bazıları karantina altına alınmıştı. Ülkeler arası ittifaklar kurulmuş, İCO'ya karşı önlemler alınmaya başlanmıştı.
Haftalar önce dünya basınına düşen kısa mesajdı tüm dünyanın bu denli sarsılmasına sebep olan.
Albay Ahmet Kırşan, odasında oturmuş o günün haber kaydını tekrar izliyordu.
"... Dünya basınına düşen bir kaç cümlelik kısa ileti işte aynen şöyle değerli izleyicilerimiz: Dünya'nın egemenliğinin tek bir bayrak altında toplanması, bizim en büyük emelimiz. İCO, bunun için kurulmuş bir örgüttür. Ondan üstün hiç bir şey yoktur, söz konusu dahi olamaz. Güvenlik güçlerinizle bizden kaçabileceğinizi, korunabileceğinizi zannediyorsanız; yanılıyorsunuz. İCO, yok olmaz. Yok edilemez. İtaat edin, boyun eğin. Bu, ilk ve son uyarımızdır."
"Henüz bunun dışında yapılan hiç bit açıklama yokken, beş ülkenin ülkeye giriş ve çıkışları şimdiden kapattığını da söylemek zorundayım. Halk bir açıklama beklediği sırada..." Ahmet Kırşan sinirle kaydı kapattı ve başını ovuşturdu. Tam o sırada kapı çalındı.
"Gel." dedi Ahmet Kırşan. İçeriye Binbaşı Murat Demir girdi.
"Söyle, binbaşı." dedi Albay.
"Komutanım, General sizi ve İmha timini çağırıyor."
"Geçiyorum hemen, sen İmha'ya haber ver." dedi Albay Ahmet Kırşan.
"Komutanım, odasına değil. Korkmaz konağına. Çok acil olduğunu ve hemen oraya gelmeniz gerektiğini söyledi. Binbaşının sözleri bitince Albay'ın kaşları çatıldı. Ama yinede çok düşünmeden başıyla onu onayladı ve konuştu.
"İmha'ya haber ver. Ben geçiyorum."
⚔️
"Paşam..." dedi Arif Bozkurt. Ne diyeceğini bilemiyordu. Tıpkı diğer herkes gibi.
İmha Timi, General, Albay Bozkurt ve Albay Kırşan Korkmaz konağının büyük ve geniş salonundaydı. Asya Korkmaz'ın bilgisayarına gelen mail'e bakıyorlardı.
"Biricik Birgenle ilk tanıştığınız gün, Albay Kırşan ve Bozkurt. Video kaydını izlemek istiyorsanız, tarihini yazın. Ayrıca, bu videoyu başka bir cihaza göndermeye çalıştığınız an mail silinecektir. Denemeyin derim."
"Bu yüzden sizi buraya çağırdım, Birgen?" dedi sorarcasına.
"Armina'dan bahsediyor." dediler aynı anda. Herkesin kaşları çatıldı.
Armina'nın adını duyan Miraç Korkmaz, hiç kimseye bir şey demeden odadan çıktı. Araz ve bir kaç kişi küfür savurdu.
"Yetti artık." dedi Araz bezmiş bir sesle. İkizi için acı çekiyordu, abisinin böyle yapması onu daha da hüzüne boğuyordu.
"Boş verin şimdi, Komutanım;" dedi Yazgı.
"Tarihi yazabilir misiniz?" Albay Arif Kırşan Yazgıyı başıyla onayladı ve klavye'ye tarihi yazdı.
18/07/2007
Yazarken elleri titremişti Albay'ın. Ve o 'enter' tuşuna bastığında bir video kaydı çıktı karşılarına. Albay, bilgisayarı ortadaki sehpaya koydu, ve video kaydını başlattı. Odadaki herkesin bakışları bilgisayardaydı.
Video kaydında, Armina vardı.
Kameraya yalnızca boş boş bakıyordu. O kadar kötü görünüyordu ki, bir kaç saniyeliğine onu tanıyamadılar.
"Başla." arkadan duyulan sesten sonra Armina gülümsedi. Ve odadaki herkes buz kesti. Hiç kimse konuşamadı.
Armina, karşılarındaydı. Yaşıyordu.
Sanki onlara bir şey kanıtlamak istermişçesine dağ kolunu havaya kaldırdı.
"Ben, Özel Kuvvetler Yüzbaşı Armina Kırşan." sesi pürüzlüydü, kendisi ise bitkin. Saçları karışmış i, her yeri yara bere, kir pas içindeydi. Ama yine de omuzları dimdikti.
"28 yaşındayım. Kod adım, Kızıl Gölge." dedi. Bunları kendisine kanıtlamak istiyormuş gibiydi.
"Abla..." Uraz'ın mırıltısı duyuldu odada. Kimse hiç bir şey demedi. Hepsi şokla sarsılmış, video kaydının gerçekliğini sorguluyorlardı.
"Ne zamandır buradayım, bilmiyorum. Patlamadan sonra komada kalmışım, öyle söylediler bana." dedi derin bir nefes aldı. Bir anda sol eli titremeye başladı. Bakışları eline düştü.
"Bana ne olduğunu bilmiyorum, öğrenemeyeceğim de. Ama ölmeden önce sizinle son kez konuşmama izin verildi." dediğinde sesi bir robotunkinden farksızdı.
"İkiz..." dedi Araz ve Asena aynı anda.
"Ölmüyorum, kahretsin ki ölmüyorum. Ama bu kez sanırım gerçekten öleceğim. Bunun için mutlu veya üzgün değilim. Hissettiğim yek şey, acı."
"Hepinizle, teker teker vedalaşamayacağım. O kadar vaktim yok. Ama özellikle konuşmak, dile getirmek istediklerim var." dediği sırada ellerinin titremesi durmuştu.
"Çünkü gittiğimde, aklınızda soru işareti kalmasın istiyorum. Tabii varsa." dedikten sonra halsizce güldü.
"Bir kere anlaşılmak istiyorum, birileri beni duysun ve anlasın istiyorum." dediğinde sesi titremişti.
"Baba..." dediğinde bu seslenişin kime olduğunu anlayamadı bir kaç saniyeliğine hiç kimse. Ama Ahmet Kırşan'ım gözünden bir damla yaş yanağıma süzüldüğü sırada sessizce fısıldadı.
"Kızım..."
"Baba, ben artık beni anlasınlar istiyorum, kim olduğumu bilsinler... Ama bunu anlatacak gücüm yok." Odadaki herkes sessizce izliyordu videoyu. Kalpleri acıyor, kor ateşlerde yanıyorlardı. Ama tek bir kelime edemiyorlardı.
"Bu kez beni bana değil, beni onlara anlat olur mu?" Armina'nın gözünden bir damla yaş yanağına süzüldü.
"İçimde bu pisliklerin kanına aç bir canavar var. Onun varlığını ilk kez 11 yaşımda hissettim, ve sonra gitti sandım. İçimdeki canavar öldü, ben eksik kaldım sandım. Ama yanılmışım, ölmemiş baba."
"Ben, bana Sangre Roja dediklerinde onu bir kez daha hissettim. Ölmemiş baba, ölmemiş beni anlıyor musun? Ama hapsolmuş, tıpkı benim gibi..."
"O yüzden öldü sanmışım, o da tıpkı benim gibi 14. yaşıma hapsolmuş, 52 güne hapsolmuş baba." Armina tam tekrardan söze girecekken Albay Kırşan yutkundu.
"Geri sar." dedi Araz'a.
"Anlamadım komu,"
"Geri sar!" Araz hızla ayaklanıp kaydı biraz geri sardı.
"... ölmemiş beni anlıyor musun? Ama hapsolmuş, tıpkı benim gibi... O yüzden öldü sanmışım, o da tıpkı benim gibi 14. yaşıma hapsolmuş, 52 güne hapsolmuş baba."
"Durdur." dedi Ahmet Kırşan. Araz hiç düşünmeden video'yu durdurdu.
Odadaki herkes girdikleri şoktan çıktı, Çınar Görgülü dolan gözlerini kimse görmesin diye başını havaya kaldırdı. Asena ise ayaklanıp arkadını döndü. Uraz, Mert ve Ufuk gözyaşlarını silmeye bile yeltenmedi, Efe'yse ağlamaya devam etti. Alaca'nın hepsinin gözleri dolu doluydu. Araz, sessiz sessiz ağlıyordu. Albay Bozkurt da Ecel gibi gözyaşlarını saklama zahmetine girmedi, Albay Kırşansa hızla gözyaşlarını sildi. Tuğgeneral Kemal Korkmazsa ifadesizdi. Ama bu ifadesiliği, acısının yalnızca maskesiydi.
Albay Kırşan boğazını temizledi ve söze girdi.
"52 değil, 49 gün olmalıydı." dedi. Sesinin titremesine engel olamamıştı.
"Ne?" dedi odadakilerin çoğu aynı anda. Ahmet, boğazını temizleyerek kendine gelmeye çalıştı, ve bu kez titremeyen bir sesle konuştu.
"52 değil, 49 gün olmalıydı. Bir şey anlatmaya çalışıyor, başa sarın videoyu." dediğinde Araz hızla videoyu başa sardı. Aynı şeyleri tekrardan dinlediler ama bir şey anlamadılar. Aynı yere geldiklerinde Araz videoyu durdurdu.
"Devam ettir, çocuk." dedi Tuğğgeneral. Araz video kaydını tekrardan başlattı.
"Şimdi, ben öleceğim. Ama o kana susamış canavarın ölmesine izin vermeyin, o ölürse gerçekten kaybederiz. O ölürse gerçekten yeniliriz. O yalnızca benim değil, hepinizin içinde. Ben öleceğim, ama size mirasım şu ki içinizdeki canavarın ölmesine izin vermeyin. Kim olduğunuzu unutmayın ve ecdadınızı tanıyın." derin bir nefes aldı. Odadaki herkes videoyu dikkatle izlemeye koyulmuştu, yüreklerindeki acıyı dağlayıp tamamen duygusuzca odaklanmışlardı.
"Şimdi..." dedi. Yanağına doğru bir damla yaş süzüldü.
"Korkmazlar, hayatımın bir çok dönim noktası oldu ama bunlardan en acı vereni hangisi seçemiyorum. Ama yine de, siz bana öyle çok acı verdiniz ki bazen en acılısı sizdiniz demek istiyorum." sesinin titremesine engel olamamıştı.
"Ben bugüne kadar hiç bir yere ait hissedemedim, kardeşlerim ve albaylarım dışında. Ama sonra, size ailem dedim..."
"Sizse beni öyle çok kırdınız ki, ben yolumu kaybettim. Ama bugüne kadar öyle çok sevilmemiştim ki, sonrasında bana gösterdiğiniz minicik sevgi kırıntısında sizi affettim."
"Üç kişi hariç." dedi. Sesi buz gibiydi.
"Ilgaz, bana bir kaç saatliğine abi olup sonrasında yüzüme bile bakmadığını unutmayacağım. Barın, geldiğim günden öleceğim güne kadar benden nefret ettiğini hiç bir zaman unutmayacağım. Miraç; önce kırıp, sonra sevip, en sonunda da beni parçalara ayırdığını hiç bir zaman unutmayacağım." öyle serttiki sesi, odadaki herkesi ürpertmişti.
"Bir kitap okumuştum, yıllarca sevgisizlikten sonra küçücük bir sevgiye kanıp öldürelen bir kızı anlatıyordu. Bu kitabı üçünüze hediye ediyorum, onu okumanızı istiyorum. Benim için bunu yapmazsınız ama, belki bir gün aklınıza gelirsem okuyun. Sahte Sevginin Getirdiği Ölüm. Odamdaki komidinin üstünde. Bizzat benim kitabımı okuyun ki, altını çizdiğim cümlelerdeki çığlıklarımı duyun."
"Beni kimse duymadı, bari o kitabımın satırlarındaki sesimi duyun." sessizlik. Armina'nın bu feryadının cevabı zaten yalnızca sessizlik olabilirdi.
"Araz," dedi Armina. Artık sesi daha yorgun çıkıyordu. Konuşurken arar ara öksürüyor, duraklamak zorunda kalıyordu.
"Hatırlıyor musun bana bir keresinde beni kumrucuya götüreceğini söylemiştin. İstanbula gittiğimizde çok iyi bir kumrucuya götüreceğini... Oraya İmha'yla beraber gidin olur mu?" dediği sırada herkesin bakışları Araz'a döndü. Araz'ınsa dolu gözlerinin aradında kaşları çatılmıştı.
"Ben hiç bir zaman böyle bir şey söylemedim." dediğinde kimse yine hiç bir şey demeden video kaydına döndü.
"Fıstıkçıya da özrümü iletin, düğününe katılacağıma söz vermiştim. Gelemeyeceğim. Halay başı olacağım demiştim, artık benim yerime biriniz olursunuz." diyip güldüğünde acı çektiğini herkes anlayabiliyordu. Bakışkarı bir kaç saniyeliğine kameranın arkasına düştü. Sonra geri kameraya çevrildi.
"Bir video kaydıyla başladı hayatım, bir video kaydıylada son buluyor. Ne acı değil mi?"
"Her neyse. Söylenecek çok söz var ama söyleyecek vakit yok. Kendinize iyi bakın, beni unutmayın. Ve içinizdeki canavarın ölmesine izin vermeyin. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Vatan sağ olsun." ve video kaydı bitti.
"Başa sar." dedi Albay Bozkurt.
"Biriniz video'ya çeksin kaydı. Bir yere gönderemiyoruz ama telefona videosunu çekebiliriz." dediğinde Bartu cebinden telefonunu çıkarttı. Uraz video kaydını başlattı ve videoyu baştan sona bir kez daha seyrettiler. Bartu video kaydını durdurdu. Ve sessizliği bölen, Ceyda oldu.
"Albayım, sizin dediğinize göre 52 değil 49 gün olmalıydı. Ayrıca, Uraz da ona böyle bir şey söylemediğini söylüyor. Armina komutanım, bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor... Sanki, sanki bir-"
"şifre gibi sözleri." diyerek Ceyda'nın cümlesini Efe tamamladı.
"Asena, Çınar. Gidin ve Armina'nın baş ucundaki kitabı getirin. Bu kadar çok o kitaptan bahsettiyse bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir. Bir yerden başlamamız gerekiyor." Tuğgeneralin sözlerini hepsi onayladığında Asena ve Çınar hızla evden ayrıldı.
Armina'nın yaşadığına sevinemeden, askeri düzene geçmek zorunda kalmışlardı.
Belki perişan bir haldeydi, nasıl yaşadığını bilmiyorlardı, vücudu tastamamdı? Öyleyse onun DNA'sıyla %100 uyumlu o kol ve bacak neyin nesiydi? Bir çok soru vardı ama en temelde Armina yaşıyordu, ölmemişti.
Armina, ölmemişti.
⚔️
HELLO HELLO HELLO
NAPIYORSUNUZ BALLARIM?
ÇOK ÖZLEDİM SİZİİİİ!
Bu bölümü yazmamın vakti gelmişti artık.
Bol bol yorum ve bol bol oylarınızı bekliyorum!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz benim için çoook kıymetli, lütfen yorumlarda bulaşalım!💖
Sizleri çook seviyorum, bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
99.74k Okunma |
8.81k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |