66. Bölüm

53. Bölüm: Pusu

Estrella
birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

 

.

.

.

 

Şimdiki zaman

Armina'nın anlatımıyla,

 

"İmha timi, sonunda karşılaştık."

 

"Necati," diye fısıldadım. Abimin üzerindeki bakışları bana döndü.

 

"Ah, Kızıl Gölge! Uzun zaman oldu ha?" dedi.

 

"Komutanım," dedi Banu.

 

"Banu, karışmayın." dedim fısıldayarak. Bakışlarımı Necati'nin üzerine diktim.

 

"Evet, uzun zaman oldu. Son görüşmemizi hatırlayamıyorum gerçi ama..." dedim. Sonra bakışlarım sol eline düştü, yani sol elinin olması gereken yere.

 

"Ah, şimdi hatırladım! Sol elini köpeklere yedirmiştim. Nasıl unutabilirim ki?" sözlerimi duyunca kızgın bir boğa gibi üzerime atılmış, tek eliyle yakama yapışmıştı.

 

"Seni öldüreceğim." dedi. Güldüm.

 

"Sol elinle mi?" dedim ve erkekliğine dizimi geçirdim, anında iki büklüm oldu. Yüzüne yumruğumu geçirdiğim sırada abim, Banu ve Yazgı da diğerlerine girişmişlerdi.

 

Silahımın kabzasını Necati'nin kafasına geçirdim. Ve tamamen yere yığıldı. Bakışlarım İmha'ya döndüğünde dört adamıda yere serdiklerini gördüm. Yerdeki dört adamı görünce Banu'ya dönüp konuştum.

 

"Banu şu dördünü öldür. Necati'i sakın ölmesin, yukarı çıkart. Sonra da Araz'ın yanına git." Beni başıyla onayladı. Tam silahını çıkartıp Kafalarına sıkacağı sırada elimle durmasını işaret ettim.

 

"Önce hepsinin üstünü kontrol edin, bu kapıyı açmamıza yarayabilecek herhangi bir şey var mı bakın."

 

'"Emredersiniz."'dediler aynı anda ve Banu silahını çıkartıp yerdeki dört itin de kafasına hiç düşünmeden sıktı. Necati'yi ayağımla onlara doğru itekledim. Onlar itlerin üzerlerini ararken bende telsizimi çıkarttım.

 

"Araz, Emre dışarda durumlar nasıl?" dedim.

 

"Hiç hareketlilik yok komutanım." dedi Araz.

 

"Tamam, Banu yanına geliyor Araz. Necati'yi canlı bir şekilde ele geçirdik."

 

"Anlaşıldı komutanım." dedi. Telsizi kapatıp belime yerleştirdim. İşler iyice garipleşiyordu. Teka'nın en iyi adamlarından birini bu kadar kolay ele geçirmek, çok saçmaydı. Diğer sağ kolunu ele geçirebilmek için 5 aylık bir operasyon yapmıştık! Bakışlarım Banu ve abime döndüğünde sıkıntıyla konuştum.

 

"İşimize yarayabilecek bir şey var mı?" dedim.

 

"'Yok komutanım."' dediler.

 

"Peki, başka bir yolunu bulacağız." dedim. Beni başlarıyla onayladılar. Ben tam onlara arkamı döneceğin sırada Banu'nun sesini duydum.

 

"Komutanım, dikkatli olun." dedi Banu. Gülümsedim.

 

"Rahat ol. Sen görevini yerine getir, gerisini düşünme." dedim. Hafifçe gülümseyerek beni onayladı ve Necati'yi kollarından tutarak merdivenden yukarıya doğru sürüklemeye başladı. O yukarıya ilerlerken bende Abim ve Yazgı'ya döndüm.

 

"Kapıyı kırmaktan başka bir şey gelmiyor aklıma," diye mırıldandım.

 

"Benimde komutanım." dedi Yazgı. Bakışlarım abime döndü.

 

"Üsteğmenim, siz ne düşünüyorsunuz?" dedim.

 

"Kıralım Yüzbaşım." dediğinde onu başımla onayladım. İki adım geriye çıktım ve kapıya sert bir tekme geçirdim. Kapı gürültüyle yere devrildi.

 

"Bir tık çok ses çıktı ama," diye fısıldadı Yazgı. Kapıdan içeriye girdim. Onlarda arkamdan geliyordu.

 

"Orda olduklarından emin misiniz komutanım?" diye bir soru yöneltti abim.

 

"Bundan şüphem yok." dedim.

 

"Fenerler," diye fısıldadım ve cebimdeki feneri çıkarıp yaktım. Issız, karanlık bir yerdi burası. Her yer örümcek ağlarıyla kaplıydı.

 

"'Girilmeyen bir yer gibi göstermek için,"' diye fısıldadık üçümüz aynı anda. Temkinli adımlarla ilerlemeye devam ettik. Yaklaşık iki dakika sonra karşımıza bir kapı daha çıktı. Bu iş fazlasıyla sinir bozucu olmaya başlamıştı ve ben gitgide geriliyordum.

 

"Hay ben böyle işin," diye sinirle söylendi abim. Bense hiç bir şey demeden bakışlarımı Yazgı'ya çevirdim.

 

"Yazgı, dışardakilerle iletişime geç." dedim. Beni başıyla onayladı ve telsizi açıp konuştu. Uzun bir sessizlik oldu. Karşı taraftan hiç ses gelmedi

 

"Telsiz çalışmıyor komutanım." dediğinde sinirle bir küfür savurdum.

 

"Ne dönüyor burda," tam küfür edecekken kendimi tuttum. Sakin ol, Armina. Sakin.

 

"Komutanım, küçük bir şey değil. O kesin." dedi Yazgı. Abim onu başıyla onayladı. Bense bunu düşünmek yerine nasıl ilerleyeceğimizi düşünmeye koyuldum.

 

"Kapıyı ne yapacağız? Yine mi kıracağız? Bu kapıları yaparken akıllarından ne geçiyordu? Üç askerin, tahta bir kapıyı kıramayacağı mı?" dedim . Yada daha başka bir şey düşünüyorlardı. Ama ne?

 

Düşünmeyi bir kenera bıraktım. Önceliğimiz, sivillerdi. Kapıya doğru ilerledim ve kapının tam önünde durdum. Kapıya hafif bir güç uyguladım ve aralandı.

 

"Bu kadar mıydı?" dedi abim. Kaşlarım çatık, neler olduğunu çözmeye çalışıyordum. Bir tuzağa düşmüştük, ikincisine doğru emin adımlarla ilerliyorduk. Hadi hayırlısı.

 

"Hakkınızı helal edin," dedim fısıldayarak.

 

"'Helal olsun"' dediler aynı anda. Abimle aynı anda şehit olmak, sanırım bu güzel hissettirirdi.

 

Bok yoluna doğru gidiyorduk, Allah sonumuzu hayır etsindi. O an, şehit düştüğümüzde tabuta konacağımız, üzerimize toprak atacakları ve tüm gecelerde ebedi bir yalnızlığa mahkum olacağımız geldi. Annem, babam, kardeşlerim, timim, Albaylarım... Hepsi gelirdi elbet ama geceye kadar bekleyemezlerdi. Kötü olurlardı, duramazlardı. Biliyordum. Ölenin mezarının başında beklemek onun öldüğünü hatırlatırdı kişiye. Görmek istemezdiniz mezarı; uzaklaşmak, yaşadığıma inanmak isterdiniz.

 

Tek başıma kalacaktım.

 

Eskiden bu kadar korkutucu değildi, şimdi neden iliklerime kadar titrediğimi hissediyordum?

 

Toprağın altında kalacaktım.

 

Ve bu kez beni kurtacak kimse yoktu.

 

Tek başıma kalacaktım.

 

O an zihnime doluşan görüntüler, Kağan'ın rahatlatıcı sesi yalnız kalmayacağımı hatırlattı bana.

 

"Kağan," diye mırıldanmıştım o saçlarımla oynamaya dalmışken.

 

"Hm?" diye cevap vermişti bana.

 

"Ben askerim biliyorsun değil mi?"

 

"Evet mavilim?" demişti. Neden böyle bir şey söylediğimi anlayamamıştı.

 

"Her an vurulabilirim, sakat kalabilirim hatta yatalak olabilirim." demiştim bende. Ona bunu yapmak istemiyordum. Onu üzmek istemiyordum. İsteyerek veya istemeyerek.

 

"Hatta, öleb-" Saçlarıma bir buse kondurduğunda cümlemin devamını getirememiştim. Yüzüme doğru eğilmişti, o an kalbimin atışlarını duysun istemiştim. Nasıl heyecanlandığımı hissettsin.

 

"Ben de doktorum biliyorsun değil mi?" demişti fısıldayarak. Cevap vermemiş, gözlerimi kapatmıştım. O saçlarımı okşarken ben onun huzur veren kollarının arasından hiç çıkmamak istemiştim. Öyle bir andı ki, onuşmak istemiyordum o konuşsundu. Onun sesini dinlemek istiyordum. Onun sesiyle yaşamak ve onun sesiyle ölmek.

 

"Her an seni iyileştirmek için yanında olacağım güzelim. Ben senin gözlerine, ağzından çıkan her bir kelimeye, o ipek gibi saçlarına, yumuşacık kalbine, her ne kadar sert biri olsanda içindeki o küçük kız çocuğuna kendimi adamışken senin bunları düşünmen canımı sıkıyor. Ölürsek beraber, yaşarsak beraber. Daima yanındayım."

 

"Hayır, ölürsek beraber değil. Yaşarsak beraber. Bak, eğer şehit düşersem-"

 

"Armina kapat şu konuyu, lütfen." Başımı göğsünden kaldırıp yüzünü avuçlarım arasına almıştım. Gözlerinin içine baktım. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti.

 

"Kağan, dinle beni lütfen." ses çıkarmayıp, bana bakmıştı uzun uzun. Bende konuşmaya başlamıştım.

 

"Bak doktor, eğer ki bir gün şehitlik mertebesine ulaşırsam, sakın ağlama. Dik tut başını, şehidin arkasından ağlanmaz. Gurur duy benimle."

 

"Yaşa Kağan, yaşa. Aşık ol, baba ol, mutlu ol. Yaşa, hepiniz yaşayın." Bir an onun başka birini sevdiği gelmişti. Ona sarıldığı, çocukları olduğu. Fakat bencilliği bir kenara bırakıp ve devam etmiştim

 

"Sev birini Kağan, sevgisiz yaşamak çok zor."

 

"Bu kalp senin için atarken, bu kalbe başkasını alabileceğimi mi düşünüyorsun gerçekten?" demişti. Sesi sertti.

 

"Kağan,"

 

"Eğer ki ölürsem," diyememiştim en büyük korkum, toprağın altına girmek. Dilim varmamıştı. Ama söylemem gerekiyordu, tek başıma kalırsam çok korkardım ben.

 

"Naaşım olsun ya da olmasın." zar zor yutkunmuştum, boğazımdaki yumru konuşmama engel oluyordu. Beni susturmak ister gibi bakıyordu gözlerime. Üzüyordum işte, benim yüzümden üzülüyordu. Düşüncelerimi bir kenara kaldırıp kendimi toparlamış ve konuşmuştum.

 

"Beni ilk gece yalnız bırakma olur mu? Ben çok korkarım."

 

"Mavilim," dedi. Gözlerinde çaresizlik, sesinde ise ızdırap vardı.

 

"Benim en büyük korkum bu, Kağan. Lütfen sadece dediğimi yap." ilk kez birine en büyük korkumu dile getirmiştim. Zordu, çok zordu.

 

Onunla geçirdiğimiz zaman kısıtlıydı. 2 ay, yalnızca iki ay. Çoğunda kafede oturmuş, saatlerce sohbet etmiştik. Fakat bu önemli değildi. Onunla ne yaptığım, ne zaman yaptığım önemli değildi. Önemli olan, onun yanında olmaktı.

 

Bu kadar kısa sürede, ona nasıl bu kadar çok bağlanmıştım hiç bir fikrim yoktu.

 

Ama onun yanımda olması bana güvende hissettiriyordu.

 

Bunu nasıl başarmıştı bilmiyorum ama kısacık sürede hayatımın merkezine yerleşmişti.

 

Çok hızlı olmuştu, nasıl olmuştu anlayamamıştım. Ama olmuştu işte.

 

 

"Komutanım, komutanım daldınız. İyi misiniz? Komutanım?" Yazgı'nın sesi beni kendime getirdi.

 

"İyiyim," dedim ve bakışlarımı önüme çevirdim. Yavaş adımlarla ilerledim. Kapının aralığından içeri girdiğimizde son model bilgisayarlarla dolu bir oda karşıladı bizi. Burası sanki yüzyıl sonrasından kopup gelmiş gibi değişik teknolojik araçlarla doluydu.

 

Yavaş adımlarla içeriye doğru ilerliyordum. Tam bir adım daha atacağım sırada odada bir ses yankılandı.

 

"Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?" Robotik bir kadın sesi, yankılanarak odayı doldurmuştu.

 

"Ebesinin nikahı artık," dedi abim. Güldüm bu sözlerine.

 

"Burnuma inanılmaz kötü kokular geliyor." dedi Yazgı. Benim de dercesine başımı salladım.

 

"Sivilleri buraya getirdiklerinden o kadar eminim ki. Ama neden?" dedim ve dikkatlice düşünmeye başladım.

 

"Telsizimiz çekmiyor, üç kişiyiz." kendi kendime mırıldanmaya başladım.

 

"Mühimmat kısıtlı, yapabileceklerimizde." O an aklıma en sevdiğim şey geldi, patlatmak.

 

"Bomba durumumuz nedir?" diyerek bakışlarımı Yazgı'ya çevirdim.

 

"Yeteri kadar var komutanım, burayı yok edebilecek kadar. 4 tane. Gelmeden hazırladım." başımla onu onayladım.

 

"Gittiğim yerleri patlatmaya bayılıyorum." dedim ve güldüm. Onlar ise ciddi bakışlarla bana bakıyorlardı.

 

"Yazgı, sivilleri biz çıkarırken sen buranın her yerine bombaları döşe. Gerekli olduğu durumda patlat ama emrim olmadan sakın," derin bir nefes aldım.

 

"Patlatma." başıyla beni onayladı.

 

"Emredersiniz." dedi.

 

"Bombaları yerleştir ve dışarı çık. İmha'nın yanına git." dedim.

 

"İçeriye ben yerleştiririm, sen buraları hallet ve dışarı çık. Dışardaki durumlar nasıl bilmiyorum, ama bizden birinin olması lazım dışarda. Şunu al," dedim ve çantamı sırtımdan indirip çantayı karıştırmaya başlamdım. Aradığımı bulunca gülümsedim. Yanımda acil durumlar için iki adet bulundurduğum üst düzey istihbarat telsizlerinden birini ona verdim.

 

"Çalışmama ihtimali yok, dışarıya gittiğinde bana durum bilgilendirmesi geç. Ben sana cevap vermediğim sürece konuşma." dedim.

 

"Merak etmeyin komutanım," dedi ve çantasını açıp bomba düzeneklerinden birini bana verdi.

 

"Komutanım, basit bomba mantığında hazırlandı. Geniş kapsama alanına sahip."

 

"Süper," ona doğru ilerledim ve kendime çekip sarıldım.

 

"Allaha emanet ol, Yazgı." dedim fısıldayarak.

 

"Sizde komutanım, sizde." dedi. Benden ayrılıp abime yöneldi ve ona da sıkıca sarıldı.

 

"Dikkatli ol, kızıl bomba." dedi ve saçına bir buse kondurdu.

 

"Sizde komutanım, sakın bir yere gideyim demeyin." dediğinde güldü abim. Yazgı arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında bakışlarımı abime çevirdim.

 

"Korkmaz," dedim ve çenemle ileriyi işaret ettim. Beni başıyla onayladı ve yürümeye başladık.

 

"Abi, sağ çıkamayacağız burdan." dediğimde gülümsedi.

 

"Biliyorum abim," dedi ve beni kendine çekerek sarıldı.

 

"Seninle şehit olmak güzelim, en güzel ölüm şekli. Ama seninde öleceğin gerçeğini değiştirmiyor." dedi. Sıkıca doladım kollarımı.

 

"İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" dedim gülerek.

 

"Berbattı! Asker olduğunu öğrenince çok olmuştum!" dedi. Sonra sinirle kahkaha attı.

 

"Ama kendim gibi manyak nir kardeşim olduğu için sevinmiştim. Delilik gözlerinde vardı." dediğinde omzuna vurdum.

 

"İkimizde şehit olacağız, farkında mısın? Sen ne diyorsun!" dedim, güldüğünü işittim.

 

"Yaşaman gerekiyordu,"

 

"Yaşamamız gerekiyordu, ben daha size doyamadım ki." diye mırıldandım. Zorlukla ayrıldım ondan.

 

"Annem, çok ağlar mı abi?" dediğimde yüzümü avuçları arasına aldı.

 

"Babam, kardeşlerimiz..." sustu.

 

"Ecel,"

 

"Onlara hiç bir şey olmadı, merak etme." dedi. Sonra ekledi.

 

"Tamam, neden bu kadar abarttık? Görende ikimizde vurulduk sanacak, hiç bir şeyimiz yok."

 

"Haklısın, ben önlemimi alayım da. Sana sarılmadan olmazdı." dediğim sırada bakışlarım karşıma çevrildi. Sıkıntıyla bir iç çektim. Önümüzde yine bir kapı vardı.

 

"Ölmeyeceğiz, biz kaybetmeyiz." diye mırıldandım.

 

"Biz Türk askeriyiz, öyle kolay değil bizim olanı bizden almak." dedi.

 

"Fazla mı duygusallaştık Üsteğmen, biz bu değiliz."

 

"Biraz öyle oldu Yüzbaşım, biz bu değiliz." dedi beni taklit ederek. Hafifçe tebessüm ettim. Sonrasında başımla kapıyı kırmasını işaret ettim. Tam kapıya vuracağı sırada kapı açıldı.

 

Karşımızdaki, Yılmaz Taşkırandan başkası değildi.

 

"Taşkıran," dedi abim nefretle.

 

"Teka," dedim kinle. Abime hiç bakmadan bana baktı ve kocaman gülümsedi.

 

"Hoş geldin, güzel kızım. Uzun zaman oldu böyle bir yerde karşılaşmayalı, öyle değil mi?" yavaş adımlarla ona yaklaştım.

 

"Evet, çok uzun zaman oldu." dedim. Bizi nasıl tanımıştı, sesimizden? Belki.

 

"Buraya gelmeniz saçmalık. İki kişi, yüz kişiye." dediğinde abimle aynı anda güldük.

 

"Türk askerine bir çok şey derler, ama en çok da deli derler. Sen iyi bilirsin," kulağına eğildim. Ve buz gibi bir sesle fısıldadım.

 

"Nasıl deli olduğumuzu."

 

⚔️

 

 

Merhabalar!

 

Nerdeyse üç hafta oldu bölüm atmayalı, ÜÇ KOCA HAFTA!

 

Boş kaldığım vakitlerde yazmaya çalıştım, fakat tıkandım. Yeni yeni yazabiliyorum. Sanırım yazma Rs'sine girmiştim KSKSJSJSJSKSJ

 

Sırf bölüm gelsin diye, içime sinmeyen bir bölüm yayınlamak istemediğim için bu kadar uzadı aslında.

 

Neredeyse üç haftadır bölüm bekliyorsunuz, bu bölümde size kısa gelmiş olabilir ama beni anlayacağınızı umuyorum.

 

Benim yanımda olduğunuz, acaba biraz ara mı versem çok yoruldum dediğim her an bana motivasyon kaynağı olduğunuz için hepinize teşekkür ederim.

 

İyi ki varsınız.

 

Bir sonraki bölüm için, elimden geldiğince hızlı olmaya çalışacağım.

 

Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola!

 

Gelelim en merak ettiğim kısma!

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻

 

Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!

Bölüm : 18.01.2025 12:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Estrella / SANGRE ROJA / 53. Bölüm: Pusu
Estrella
SANGRE ROJA

99.74k Okunma

8.81k Oy

0 Takip
77
Bölümlü Kitap
GİRİŞ1. Bölüm: Sangre Roja2. Bölüm: Operasyon3.Bölüm: Hastane4.Bölüm: Geçmişin Acılı İzleri5. Bölüm: Verilen İlk Şans6. Bölüm: Begah Karan7. Bölüm: Evin Prensesi8. Bölüm: Kardeş9. Bölüm: Doğum Günü10. Bölüm: İkizim11. Bölüm: Havaalanı📢DUYURU📢12. Bölüm: Bağ13. Bölüm: Mavili14. Bölüm: Yoldan Geçen Biri15. Bölüm: AlyaKarakter Tanıtımı-116. Bölüm: İçtima17. Bölüm: Yalancı18. Bölüm: İnternational Capture Organization19. Bölüm: Anne20. Bölüm: Bilinmeyen Zamanlar21. Bölüm: Sus22. Bölüm: Aile YemeğiD.T.’den Sevgilerle23. Bölüm: Bomba24. Bölüm: Baba25. Bölüm: Arslanlar26. Bölüm: Üsteğmen Kırşan27. Bölüm: Kod Adı, Kızıl GölgeKİTAP KAPAĞI28. Bölüm: İmha Timi29. Bölüm: Baskın30. Bölümden Alıntı30. Bölüm: Operasyon Adı, Yok Et31. Bölüm: Esir32. Bölüm: Ölümün İntikamı33. Bölüm: Patlama34. Bölüm: Acının Gözyaşı35. Bölüm: Nabız36. Bölüm: Yüzbaşı37. Bölüm: Küçük Kız38. Bölüm: Karanlar39. Bölüm: Mavilim40. Bölüm: Küçüklüğümün Sözleri41. Bölüm: İs Kokusu📢42. Bölüm: Miraç43. Bölümden Alıntı43. Bölüm: Khatar44. Bölüm/Part144. Bölüm/Part245. Bölüm: Sarı Elbise46. Bölüm: Mesaj47. Bölümden Alıntı47. Bölüm: Acı48. Bölüm: Yemek49. Bölüm: Kurabiye50. Bölüm: Şüphe51. Bölüm: İsteme52. Bölüm: Geri Dönüş53. Bölüm: Pusu54. Bölüm: İntikam (1. Kitap Finali)MUTLAKA OKUYUN55. Bölüm: Al Bayrak56. Bölüm: Ölüm Birliği57. Bölüm: Birlikler, Kategoriler, Bölgeler58. Bölüm: Kırk Dokuz Gün59. Bölüm: Kurtuluş60. Bölüm: Kırşan61. Bölüm: Ragnar62. Bölüm: Video63. Bölüm: Bilinç Hattı64. Bölüm: Ejder Timi65. Bölüm: 14. Yaş ve 52 Gün66. Bölüm: Plaka
Hikayeyi Paylaş
Loading...