⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Şimdiki zaman
Armina'nın anlatımıyla,
Yavaş yavaş gözlerimi araladım. Gözlerime vuran güneş ışığı, beni biraz rahatsız etse de bunu umursamadan yataktan kalktım. Yüzümü yıkamak için lavaboya yöneldim. Dolaptan bir toka aldım ve saçlarımı rastgele bir topuz yaptıktan sonra aynanın karşısına geçtim. Yüzüme baktım. Kaşımdan kulağıma kadar olan yara, tamamen iyileşmişti. Fakat iz kalmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam doktor, lazer tedavisiyle sildirebileceğimi söylemişti fakat benim nefes alacak vaktim bile olmamıştı. Yüzümdeki diğer yaralar ise tamamen iyileşmişti. Vücudumdaki yaralar da geçmişti.
Suyu açtım ve yüzüme su çarptım. Yüzümü havluyla kuruladıktan sonra lavabodan çıktım ve giyinme odama doğru yürümeye başladım.
Üzerime gri bol bir tişört geçirdim. Altıma da yine bol bir eşofman giydim. Saçımdaki topuz güzel olmuştu, bozmadım. Ayaklarıma da panduflarımı giydikten sonra silahımı alıp almamakta kararsız kaldım. Fakat sonrasında almamaya karar verdim. Telefonumu da cebime attıktan sonra odadan çıktım. Merdivenlerden inmeye başladım.
Aşağıya indiğimde mutfakta yüzü gözü un içinde Asya'nın bir şeyler yaptığını gördüm. Dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Yanına doğru ilerlemeye başladım.
"Günaydın, Asya." sesimle irkildi. Şaşkın bakışları bana döndü.
"Günaydın," dedi ne diyeceğini bilemeyerek.
"Ne yapıyorsun?" dedim ve yanına yaklaştım. Hafifçe tebessüm etti.
"Kurabiye yapmaya çalışıyorum." dediğinde başımla onu onayladım. Bakışlarımı önündeki kaba çevirdiğimde pembe bir hamur olduğunu gördüm.
"Gıda boyası vardı dolapta, renkli yapayım dedim." dedi. Bakışlarını benden kaçırıyor, ısrarla yüzüme bakmıyordu. Ya da bakamıyordu.
"Çok güzel düşünmüşsün." Ben onun ablası olmayı ne de çok istemiştim ilk tanıştığımızda. Ama o aramıza öyle bir duvar örmüştü ki ben bile yıkıp geçememiştim o duvarı. O duvara ilk darbeyi o indirmişti.
"Yardım edeyim mi?" dediğimde az önce olduğum kadar rahat değildim. İstemiyorum demişti değil mi? Bir ablaya ihtiyacım yok demişti. Fakat sonrada pişman olmuştu.
"İstersen," dediğinde başımla onayladım. O kurabiye hamurunu karıştırırken kıvamı biraz cıvık gibi gelince ona döndüm.
"Biraz cıvık olmuş sanki, un mu eklesek?"
"Öyle mi diyorsun? Ekleyelim." dedi ve el çırpıcısını bırakıp dolaba yöneldi. Bende çırpıcıyı elime aldım ve karıştırmaya başladım. O unu ararken ona seslendim.
"Asya, biraz daha gıda boyasıda getir. Birde buzdolabında ceviz olacaktı. Kırıklayıp atalım içine."
"Tamam Armina abla." pişmandı. Bana abla derken bile sesinden akan pişmanlığı gizleyemiyordu. Bir yanım o daha çocuk, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez. Abileri ne düşündüyse ne yaptıysa onları örnek aldı derken diğer yanım "Sende bir zamanlar çocuktun!" diye bas bas bağırıyordu. Fakat ben çocukluğumu yaşayamadım diye, kardeşimde mi yaşayamasındı? Gerçi oda pislik Lidya yüzünden ikizini kaybetmişti. Aklıma gelenlerle donup kaldım. Kardeşim ölmüştü. Annem babam onlarla ilgilenememişti uzun bir süre. Her şeye rağmen toparlanmış ve birlik olmuşlardı. Onlar da acı çekmişti. O an abimin sözleri zihnimde yankılandı.
"Yıllarca, her şeyimi onlara iyi hissettirmeye adamışken Lidya'nın onları parçalaması daha çok acıttı canımı. O gittikten sonra toparlanmamız oldukça zordu. Alya öldükten sonra anne ve babamı teselli etmek zordu. Anne ve babam yıllarca kendilerine gelemediler, yapamadılar. Onlara asla kızmıyorum. Ama o yıllarda daha henüz 10 yaşımdaydım. Bir anne gibi kardeşlerimin tüm sorumluluklarını üstüme almış, onlarla ilgilenmiştim. Gecelerce uyumamış, hasta olduklarında başlarında beklemiştim,. Hepimiz o kadar yorgun ve bitiktik ki, bir kişinin acısını yutması ve dik durması gerekiyordu, o kişi ben oldum."
"Bir baba gibi kolladım onları. Hatta bazen anne ve babamın bile anne ve babası oldum."
Asya getirdiği malzemeleri önüme koyduğunda bakışlarımı ona çevirdim.
"Sen cevizleri kırıkla, ben hamuru hallederim." dediğimde beni başıyla onayladı ve kenara çekildi. Hamurun içine göz kararı un ekledikten sonra karıştırmaya başladım. İstediğim kıvamı elde edince zaferle gülümsedim. Fakat rengi oldukça açılmıştı. Bu yüzden kırmızı gıda boyasını hamurun içine boca ettim ve karıştırmaya başladım.
Hamur hazır olduğunda bakışlarımı Asya'ya çevirdim. Üzerindeki pembe ayıcıklı pijamayla aynı renkte olmuştu. Aycıklı pijamasının üstndeki aycıkla aynı renkte olan pandufları, onu daha sevimli gösteriyordu. Saçlarına taktığı bandaya rağmen saçları yüzüne dökülüyordu. Bir yandan cevizleri kırıklarken, diğer eliyle elindeki un kalıntılarını saçlarına bulaştırmadan kulağının arkasına sıkıştırmaya çalışıyordu. Cevizlerin hepsini kırınca ellerini lavabonun içine silkti ve kabı alarak bana döndü. Onu izleyen bir ben beklemiyor olacak ki bir anlığına duraksadı.
"Gel koyalım onu da." dedim. Başıyla beni onayladı ve cevizleri hamurun içine boşalttı.
"Ay, çok güzel olmuş!" dedi heyecanla. Küçük bir kız çocuğu gibiydi.
"Şekil verelim mi?" diye yine heyecanla konuşunca gülümsedim.
"Verelim bakalım." dedim ve fırına doğru yürümeye başladım. Duvardaki saate baktığımda saatin henüz yediye gelmediğini gördüm. Oldukça erken kalkmıştık.
Fırının içinden tepsi aldıktan sonra fırının altındaki çekmeceden yağlı kağıt aldım. Fırını ısınması için çalıştırdım ve Asya'nın yanına doğru ilerlemeye başladım. Tepsiyi önüne bıraktığımda onun saçları yine yüzüne düşmüştü. Elinin tersiyle saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmaya çalıştığı sırada elimi kaldırdım ve saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdım. Yanakları kıpkırmızı oldu ve utançla gülümsedi.
"Teşekkür ederim." dedi. O kadar tatlıydı ki, tanıştığımız ilk zamanlarda ki kız gitmişti, yerine başka biri gelmişti sanki.
"Armina abla," dediğinde içim sıcacık oldu. Fakat bu ses tonu kendini açıklamak ister gibiydi. Sözünü kestim.
"Şimdi değil." dediğimde beni başıyla onayladı. Bakışlarımı önümdeki hamura çevirdim ve biraz alarak yuvarlamaya başladım. Oda aynısını yaptı. Yuvarladığımız hamurları tepsiye diziyorduk. Hepsi bittiğinde konuştum.
"Üzerine biraz yağ sürelim birde fındık ekelim, tamamdır." dediğimde hevesle beni onayladı. Buzdolabının yanındaki dolaptan ayçiçek yapını alıp bir çay tabağına boşalttıktan sonra rendelenmiş fındıkla dolu kavanozu alarak Asya'nın yanına adımladım. O ise çoktan yağ fırçasını eline almıştı. Çay tabağını önüne bıraktım. Fırçayı yapın içine batırdı ve kurabiyelerin üzerine yağ sürmeye başladı. Bense onun yağ sürdüğü kurabiyelerin üzerine fındık tozundan serpiştiriyordum.
Kurabiyelerin hepsi hazır olduğunda tepsiyi elime aldım. Asya hızla fırının yanına ilerledi ve fırının kapağını açtı. Tepsiyi fırının içine bıraktım ve Asya fırının kapağını kapattı. Fırına bakarak konuştum.
"Harika bir iş çıkardık ha?" dedim.
Affediyorsun Armina. Ne çabuk unuttun sözlerini? İç sesimi umursamadan Asya'ya çevirdim bakışlarımı.
"Ellerine sağlık." dedi o da.
"Ellerimize." dedim ve gülümsedim. Yanından geçerek kupaların olduğu kısma ilerledim ve iki tane kupa çıkarttım. Arkamı döndüm ve konuştum.
"Kahve içer misin?"
"Olur, içerim." dediğinde kahve makinasının yanına ilerledim ve sütlü bir kahve seçerek olmasını beklemeye başladım. Birinci kahve olduğunda kupayı elime aldım ve Asya'ya uzattım.
"Teşekkür ederim." dediğinde hafifçe tebessüm ettim. Kendi kahvemde hazır olduğunda makinayı kapattım ve kupamı alarak Asya'ya döndüm.
"İstersen bahçede içelim?" dediğimde beni başıyla onayladı. Bahçeye doğru adımladığımız sırada cam kapıyı sürükleyerek açtım ve ona geçmesi için yol verdim.
"Aslında kurabiyelerimizden de olsa güzel olurdu değil mi Armina Abla?" dediğinde başımla onu onayladım.
Koltuklara karşılıklı oturduk. İkimizdende çıt çıkmıyordu. Ben bakışlarımı gökyüzüne çevirmişken Asya'nınsa bana bakarak konuşmaya başlamak için kendini cesaretlendirmeye çalıştığını anlamak zor değildi.
"Armina abla," dediğinde ona çevirdim bakışlarımı.
"Mardin'e döndüğümüzden beri seninle konuşmak istiyorum ama ya vaktimiz yoktu ya da benim seni çağıracak cesaretim."
"DNA testinden bir hafta kadar önce, her şeye çok çabuk sinirlenmeye başlamıştım. Bunu aslında şimdi şimdi fark ediyorum."
"Gariptim. Fazlasıyla. Sadece ben değil, abimlerde öyleydi. Evet, hepimiz Lidya'dan sonra yeni bir kardeşin kucağına atlamazdık ama böylede yapmazdık. Armina abla,"
"Bize bir şeyler oldu. Ne oldu bilmiyorum ama annem, babam ve Ilgaz abim dışında hepimiz değiştik."
"En ufak şeyde sinirleniyorduk. Fakat bu annemlerin yanında değilken oluyordu. Yanımızda annem veya babam varsa bizi sakinleştirmenin bir yolunu buluyorlardı. Bunu yeni fark ediyorum."
"Sonra, Barın abimdeki değişiklik dikkatimi çekmeye başladı. Korkuyordum fakat gizliyordum. Mardin'e dönerkense sana ettiğim sözler için deli gibi pişmandım. Neden o sözleri ettiğimi, neden daha seni tanımadan senden nefret ettiğimizi anlamaya çalıştım uzun bir süre."
"Sonrasında yaşadığımız gariplikler dikkatimi çekti. Ben, ben bize ne oldu bilmiyorum ama çok utanıyorum. Galiba Lidya'nın bize yaşattıklarından sonra yeni bir kız kardeş haberini duyunca hepimizin yaşadıkları bizi ruhsal açıdan tekrar etkiledi."
"Bilmiyorum, sonda bir anda Ilgaz abimin değilen tavırları, Barın abimin soğukluğu derken kafam o kadar karıştı ki..."
"Asya,"
"O kadar utanıyorum ki sana 'abla' bile diyemiyorum. O kadar çok utanıyorum ki."
"Çok özür dilerim. dediği sırada gözünden bir damla yaş düştü. Başını eğdi.
"Çok özür dilerim. Ben böyle olsun istemedim. Yemin ederim." dediğinde bardağımı sehpaya bıraktım ve yanına ilerledim. Yanına oturdum. O an içimden geçe yaptım. Onu kollarımın arasına aldım. Başını bağrıma yasladığında konuştum.
"Ağlama." tek bir kelime çıktı ağzımdan. Unutamıyordum, bana yaptıklarını unutamıyordum. Ama kıyamıyordum da. Kardeşimdi, nasıl kıyardım? O kadar masumduki, o kadar güzeldi ki...
"Asya, utanma. Başını eğme, dik tut. Ne olursa olsun. Duydun mu beni?" dediğimde başını salladı yavaşça.
"Affetme beni. Ama ne olur sarıl." acı dolu fısıltısını duyunca daha çok sarmaladım kardeşimi. Gözünden bir damla yaş düştü tişörtüme. Daha da sokuldu göğsüme.
Doğruluğu yanlışlığı umrumda değildi. Ben onun ablasıydım. Gerisi önemli değildi.
Belki tam olarak affedememiştim ama aramızdaki duvara büyük bir darbe inmişti.
Ayrıca, Asya'nın anlattıkları içimdeki şüpheleri arttırmıştı. Çok büyük bir oyun dönüyordu ve ben bunu çözecektim.
.
.
.
~1419 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah!
Bölüm hakkında yorum yapmayacağım, o kadar duygulandım ki yazarken...
Ayrıca, yapacağım en ufak bir yorum bile spoiler olacağı için fazla konuşmak istemiyorum.
WhatsApp kanalımıza hala katılmayan var mı?
Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola.
Geldik en merak ettiğim kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Yorumlarda belirtirseni sevinirim:)
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
99.74k Okunma |
8.81k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |