⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Yakın Gelecekten Kesit,
"Böyle olmasını ben istemedim!" diye var gücünle bağırdım. Ellerim titriyordu.
"Ben istemedim! Her şeyin en kötüsünü yaşamayı, daima mutsuz olmayı ben istemedim tamam mı?!" Onu ittirdim. Gözlerim yaşlarla dolmuştu.
"Ben istemedim!" diye bağırdım bir kez daha. Ellerimi saçlarıma geçirdim.
"Mutlu olmak istedim ben! Ailem olsun istedim! Herkes gibi arkamda beni bekleyen bir ailem olsun istedim!"
"Senin yüzünden kardeşim orda!" diye bağırdı. Bu sefer beni o ittirdi.
"Hayır, hayır söyleme. Konuşma daha falza. Duymak istemiyorum. Duymak istemiyorum!"
"Senin yüzünden! Eğer sen hayatımıza hiç girmemiş olsaydın kardeşim bu halde olmazdı!" Bağırması öyle bir etki yaptı ki üzerimde kurşun yesem daha az canım acırdı.
Öyle bir baktım ki gözlerine, veda eder gibi. Artık onu görmek istemiyordum. Artık kimseyi istemiyordum.
"Sen varkende çok mutluyduk ama sen hep bela getirdin!"
Arkamı döndüm. Burda daha fazla kalmazdım. Kalbime saplanan hançer, ruhumu parçalıyordu.
"Armina," Duraksadım. Arkamı döndüm.
"Pişman mısın?" dedim sessizce.
"Neyden?" diye sordu.
"Beni tanıdığın için, pişman mısın?" Kararlılıkla konuştu.
"Hayır." dedi. Son kez baktım gözlerine. Bu galiba gerçekten son bakışımdı. Tekrar seslendi fakat arkamı dönmedim. Ve oradan uzaklaştım.
Şimdiki zaman
Armina'nın anlatımıyla,
Yavaş adımlarla lavabonun kapısına yürüdüm. Dışarı çıktığımda içerden sesler geliyordu. Salon kapısı camdı ve oldukça büyüktü. Kapıya yaklaştığımda Araz'a yanıma gelmesini istediğim hakkında bir mesaj attıktan sonra beklemeye başladım. Bir kaç dakika sonra kapıdan çıktı.
"İkiz?" dedi sorgularcasına. Gel gel yaptım. Sorgulamadan yanıma yaklaştı.
"Araz," dedim.
"Noldu, iyi değilsin sen. İçerde çaktırmadım ama betin benzin attı. İkiz ne oldu?" dediğinde gülümsedim.
"Bir şey olduğu yok. Ben sana bir soru soracağım."
"Sor bakalım." dedi. Sesi küçük bir çocukla konuşur gibi çıkmıştı. İstemsizce kıkırdadım.
"Telefonunun duvar kâğıdındaki, kim?" dedim. Düşündüğüm kişiydi. Bundan adım kadar emindim.
Sorumu duyunca derince yutkundu. Daha sonrasında hafif bir tebessüm etti.
"Ayhan amcam." dedi. Hayır, onunla daha önce karşılaştığımı söylemeyecektim.
"Ah, biliyordum işte." dediğimde kaşları hafifçe çatıldı.
"Acaba o kıvrak zekan nasıl anladı o kişinin Ayhan Amcamız olduğunu?" dedi. İster istemez gülümsedim.
"Onun kopyası olduğumu söylemiştiniz." dedim. O kadar çok benziyorduk ki, yalnızca onun yüz hatları benimkilerden kat kat daha belirgindi. Aynı zamanda oldukça iriydi.
Başıyla beni onayladı.
"Araz,"
"Söyle, güzelim?" dediğinde gülümsedim. Öyle çok seviyordum ki onu...
"Sence beni sevmediler mi? Yani..." diyecek başka bir şey bulamadım. Fakat cümlem biter bitmez onun kaşları hızla çatıldı.
"Sana böyle düşündüren nedir acaba leydim?" dedi ve saçlarımı karıştırdı.
"Araz yapma," dediğim sırada saçımı daha çok karıştırdı.
"Ya bir kere abi desen bana." dediğinde kafamdaki bileğini yakaladım ve kafamdan çektim. Karnına sert olmayan bir şekilde dizimi geçirdiğimde güldü.
"Abim değilsin!" dediğimde ona doğru gelen yumruğumu yakaladı ve savurdu.
"İki dakika daha büyüğüm!" dediğinde yok artık dercesine baktım yüzüne. O ise saçımı çekmek için elini uzattığında kafamı eğdim kolunun altından çekildim.
"Bende senin üstünüm!" diye karşı çıktım.
"Askeriyede değiliz!"
"Doğumhanede de değiliz! Hadi ama, annemin karnından sırf ilk sen çıktın diye abim mi oluyorsun çok bilmiş?" dediğimde beni duvarla kendi arasına sıkıştırdı. Elini tam saçıma süreceği sırada karnına yumruğumu geçirdim ve hızla eğilerek kollarının arasından çıktım.
"Aynen öyle oluyor! Kızım bizim zamanımızda diye başlayan ne çok anı anlatacam ben sana! İki dakika yani, gayet uzun." dediği sırada bana bir yumruk savurdu. Yumruğunu tuttum. Bir yumruk daha attığında onu da tuttum ve onu hızla kendime çektim. Boyuda çok uzundu vesellem. O ellerini benden kurtarmaya çalışırken ben bir elini bıraktım ve hızla arkasına geçip sırtına atladım. Kolumla boğazını kavradığımda ise sevinçle konuştum.
"Nakavt!" dedim ve kendimi geriye doğru bıraktım. O dengesini kaybedip yere düşerken ben son anda sırtından atlayarak iki ayağımın üstüne düşmeyi başardım. Fakat o an iki el beni ayaklarımdan çekince bende yeri boyladım.
"Ne oldu abisinin gülü?" diye sorduğu sırada başımı ona çevirdiğimde salonun cam kapısından salonda oturan herkesin bizi izlediğini gördüm. Hepsi gülüyordu. Derince yutkundum ve Araz'ı dürttüm. Ne var dercesine bana baktığında çenemle arkasını işaret ettim. Bakışları oraya döndüğünde ensesi açılınca ensesine bir tane yapıştırdım ve hızla ayağa kalktım.
"Armina!" diye bağırdığında koridorun ortasındaki boy aynasında saçlarımı düzelttim ve bir hanımefendi edasıyla içeriye adımladım. Herkes gülüyordu. Çetin Yüzbaşım bile.
"Kusura bakmayın, ufak bir atışma." dediğimde gülmeleri arttı. O kadar çok gülüyorlardı ki gülme isteğimi zor bastırdım. Hayır, ne vardı bu kadar gülünecek?
"Az önce onlar beş yaşındaki çocuklar gibi kavga mı ettiler yoksa ben mi yanlış gördüm?" ilk konuşan Gökçe oldu. Hiç biri gülmekten konuşamıyordu.
"Aman ne komik." dedim ve yerime doğru yürüdüm. Arkamdan Araz içeri girdi. Gülmeleri yavaş yavaş azalmıştı.
"Araz otur." dediğimde bana baktı.
"Neden emir verdin ki şimdi?" dediğinde tek bir kaşım tehdit edercesine havalandı.
"Galiba Tugay'ın temizliğini bir aylığına üstlenmek istiyorsun. Seve seve abiciğim." dediğimde azalan gülüşmeler arttı. Araz ise çaresizce suratıma bakıyordu.
"Komutanım..." dediği sırada yanımı patpatladım. Hızla gelip oturdu.
"Bunu düşüneceğim," dediğimde güldü.
"Siz nasıl uygun görürseniz, komutanım." dedi.
O sırada bakışlarım Kağan'a kaydığında dikkatle beni izlediğini gördüm. Bakışlarımı hızla ondan kaçırdım.
İlk geldiklerinde onlardan kendimi soyutlamıştım ve dışlanmış gibi hissetmiştim. Oysaki ben onları dışlamışım gibi bir şey olmuştu. Uzun bir süre sohbet ettikten sonra yemek masasına geçtik.
Yemek bol sohbetli geçti. En sonunda çaylarımızı içmek için bahçeye çıktık.
Hava serindi, fakat üşütecek kadar değil. Bu hava hafifçe tenimi ürpertiyordu. Çünkü üzerimde kısa kollu vardı. Hepimiz dışarıda oturuyorduk. Önce Barın, sonrada Ilgaz odalarına çekilmişti.
"Ahsen, Barınla Ilgaz'a ne oldu?" dedi Sevilay Abla. Annemin bakışlarına keder düştü.
"Bilmiyorum, Sevilay. Ah bir bilsem. Endişelenmeye başladım. Psikoloğa götürmek istiyorum fakat bunu onlara söylediğimde sinirden deliye döndüler." dedi. Kaşlarım çatıldı. Ne ara olmuştu bu?
"Ahsen, bir sıkıntı mı oldu?" Annem derin bir iç çekti.
"Bilmiyorum, benimle konuşmuyorlar." dedi. Sonra babam kolunu annemin omzuna attı ve kendine çekti.
"Yaşadıkları kolay şeyler değil," dediğinde herkes babamı başıyla onayladı. Sohbet devam ettiği sırada telefonuma gelen bildirimle bakışlarım sehpanın üzerindeki telefonuma kaydı. Çayımı sehpaya bırakıp telefonumu elime aldığımda gelen mesajın Kağandan olduğunu gördüm. Bakışlarım ona döndüğünde gülümseyerek bana baktığını gördüm. Çenesiyle telefonumu işaret ettiğinde bakışlarım telefonuma kaydı. Bir mesaj daha geldi.
Kağan A.
Sıkıldım ben.
Acaba diyorum, biz salona mı geçsek?
Kağan saçmalama! Misafirim gelmiş, senle içerde oturacak mıyım?
Misafir dediğinde annem, babam, kardeşlerim ve ben.
Birisi benim komutanım Kağan!
Ee?
Yani diyorum, abinin askeriyle konuşuyorsun. Bu çok yanlış bir davranış!
Abimin askeriyse, benimde sevgilim!
Yazdığı mesaj donup kalmama sebep oldu. Ne demişti o, sevgilim? Biz ne ara sevgili olmuştuk ve benim bundan neden haberim yoktu?
Biz ne ara sevgili olduk ve benim bundan niye haberim yok?
Şimdi, tam şu anda sevgili olduk ve seninde az önce haberin oldu.
Sen öyle diyince öyle mi olurmuş?
Evet, öyle olurmuş mavilim.
Peki sevgiliyiz.
Mesajı gönderdim ve bakışlarımı ona çevirdim. Önce ifadesi şokla sarsıldı, sonrasında ise şaşkın bakışlarını bana çevirdi.
Vallaha mı?
Yazdı ve ben o yüzündeki şok olmuş ama zafer kazanmış ifadeyi görünce kahkahamı zor bastırdım.
Evet:) Rüyanda.
Telefonumu kapattım ve sehpaya bırakıp çayımı geri aldım. Kağan'ın sitem dolu bakışlarını görmezden gelerek sohbete dahil oldum.
Kağan ısrarla yüzüme bakıyordu fakat ben oralı olmuyor, hiç görmemiş gibi yapıyordum.
Her ne kadar o keyif almasada ben oldukça eğleniyordum.
Saatlerce sohbet ettik. Hemen ısınmıştım hepsine. Saat artık gece yarısına yaklaştığında, Sevilay Teyzenin ısrarlarıyla kalkmaya karar vermişlerdi.
Daha sonrasında Sevilay Teyze kulağıma, "Bunlar varken sohbet edilmiyor, annele Asya'yı alın gelin bize. Sıkıldım bu erkeklerden." demişti. Bende onu gülerek onaylamıştım.
Herkes içeriye geçtiğinde bahçede ben ve Kağan kalmıştık. Boş çay bardaklarını tepsiye dizerken o yanıma yaklaşmaya başladı.
"Mavilim,"
"Hmm?" diye yanıtladım onu.
"Sen, Araz'ın telefonunda ne gördün?" Ben ona bütün gece bakmadığım için kendince kızacak zannederken onun sorduğu sorudan tüm gece kaçmama rağmen aslında kaçamayacağımı anlamıştım.
"Anlamadım?" dedim anlamamazlıktan gelerek.
"Lavaboya gitmeden hemen önce, önce şok oldun. Sonra bakışların donuklaştı. Ses etmediysem annemgil bir şey anlamasın diye." Evet, bunu ondan ben istemiştim. Aramızdaki bu şeyi -her ne haltsa artık- hemen herkese duyurmak istememiştim.
"Bir şey görmedim. Kafanda kuruyorsun." dedim ve tepsiyi alarak içeriye gideceğim sırada beni kolumdan yakalayarak durdurdu. İri cüssesiyle önümde bir duvar gibi dikildiği sırada ben gözlerine bakmaktan başka hiç bir şey yapmıyordum.
"Acı çekiyorsun güzelim, öyle bir bakıyordun ki gözlerime... Kırgın bir kız çocuğu gibi. O kadar yanıyor ki o bakışları görünce canım..."
"Mavilim, gizliyorsun. Önüne kalın bir set çekiyorsun acılarının. Görünmüyor zannediyorsun ama dikkatli bakan görür güzelim." Elleriyle yüzümü kavradı.
"Mavilim, izin ver göreyim seni. İzin ver ortak olayım acına."
"Yok benim gözümde acı falan." dedim ve ondan uzaklaştım.
"Armina,"
"Kağan gerçekten kafanda kuruyorsun." dedim ve içeriye doğru adımlamaya başladım. Tepsiyi mutfağa bıraktım ve kapıya doğru yürümeye başladım.
Oda arkamdan geliyordu fakat bunu umursamadım.
Herkes kabanlarını giyinmişti. Herkesle vedalaştıktan sonra sıra Kağan'a geldiğinde elimi uzattım. El sıkıştıktan sonra gülümsedi. Bende ona gülümsedim ve elini çekti. Öyle aham şaham uzun bir bakışma değil ama bir kaşıma geçti aramızda. En son oda kapıdan ayrılınca bakışlarım annemlere kaydı.
Kağanların gittiğinden emin olduktan sonra herkese iyi geceler dileyip odama çekildim. Onlar ne yaptı bilmiyorum fakat ben onlara "İyi geceler." diyip bir şey demelerine fırsat kalmadan odama gelmiştim.
Pijamalarımı giydikten sonra yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. Aklıma gelenleri hızla geri gönderdim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
.
.
.
~1489 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.
Bugün çok uzatmayacağım, inanılmaz uykum geldi.
Bölümümüzü yıldızlamayı ve fikirlerimizi yorumlarda belirtmeyi lütfen unutmayalım!
Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola.
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
99.74k Okunma |
8.81k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |