⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Bilinmeyen bir zamanda
Bilinmeyen bir kişinin anlatımıyla,
Yaşamak için öldürmek gerekir, derdi annem. Kazanmak için ise önce kaybetmeyi bilmek gerekir, diye de eklerdi.
Kaybetmeyi öğrenmiştim, kollarımda onun cansız bedenini tutarken.
Ne zaman kazanırdık, bilmiyordum. Ama elinde sonunda kazanacaktık, bunu biliyordum.
Bakışlarımı yanımdaki Cenk abime çevirdim.
"Abi," dedim.
"Efendim?" diye karşılık verdi.
"Canım fazla sıkıldı." dedim. Gerçekten de öyleydi. Sabahtan beri tek yaptığımız oturmaktı.
"Bende," dedi. O da bu durumdan pek hoşnut değildi anlaşılan.
"Babamı arasana, ne zaman geleceklermiş bir sor. Bir saate dediler, üç saattir onları bekliyoruz. Gelmeyeceklerse biz kendimiz gidelim." dedim. Sesim bezgindi. Üç saat olmuştu. Üç saat.
"Mesaj attım az önce, on dakikaya ordayız dedi." Anladım anlamında başımı salladım.
Aradan dakikalar geçti, ama ne gelen oldu ne de giden. Cenk abim, benden bir şeyler saklıyor gibiydi, fazla sessizdi.
"Abi, bugün hepinizde bir gariplik var. Neler oluyor?" dedim.
"Bir şey olduğu yok, abicim." dedi. Sesi, şefkat doluydu. Gülümsedim.
"Sen öyle diyorsan," dedim fakat hala bir şeyler olduğunu düşünüyordum.
Yaklaşık beş dakika sonra kapı çaldı. Hızla ayağa kalktım ve kapıya doğru heyecanla ilerledim. Kapıyı açtım ve kocaman gülümsedim.
"Baba!" diyerek babamın üzerine atladım. Kollarıyla beni sarmaladı.
"Nerde kaldınız?" dedim. Sesimde ufak bir telaş vardı.
"Geldik işte babacım, Askerlerle alakalı bir mesele vardı." dedi. Asker kelimesini duyunca vücuduma dolan kin, akıl kârı değildi.
"Sakin, bir sıkıntı yok. Acil bir operasyon vardı. Oraya çağırıldık." dedi. Başımla onayladım. Cenk abimin huzursuzluğunun nedenini anlamıştım.
"Hadi geçin içeri." dedim. Başıyla beni onayladı. Arkadan gelen üç abimle gülümsedim.
"Sizde hoşgeldiniz." dedim.
"Babama sarıl, bize kuru kuru hoş geldin de." dedi. Tripli çıkan sesiyle kahkaha attım.
"Abi," dedim ve onada sarmaladım kollarımı.
Biz birlikte oldukça, kazanmadan durmayacaktık.
Şimdiki zaman
Armina'nın anlatımıyla,
Bir dakika kadar bir bekleyişin sonunda kapıyı Ayşe abla açtı. Beni görünce kocaman gülümsedi ve bana yaklaştı. Kollarımı ona doladım. Oda bana sarıldı.
"Kızım, hoş geldin yavrum." dedi.
"Hoş buldum Ayşe abla." dedim. Kollarımı çözdüm ve geri çekildim. 1 yıldan uzun süredir görmüyordum. özlemiştim. Sarılmamız bitince Ayşe ablanın bakışları anne ve babama döndü. Tanımadığı yüzler görünce hızla ciddileşti ve konuştu.
"Siz de hoş geldiniz efendim, buyrun geçin." dedi ve kapıyı sonuna kadar açtı.
"Sağ ol canım." dedi annem. Sesi sevecen bir tondaydı. Bunun üzerine Ayşe abla gülümsedi.
Montlarımızı çıkarıp Ayşe ablaya verdikten sonra içeriye doğru ilerlemeye başladık. Annemlere salona geçmelerini söyledikten sonra mutafa doğru ilerleyen Ayşe ablaya seslendim.
"Ayşe abla." dedim. Ayşe abla hızla yanıma geldi.
"Efendim kuzum?"
"Baya kalabalık olacağız. Yani bu gelen Ahsen hanım ve Yalçın beyin sadece 7 çocuğu var. 20 kişiden fazla oluruz diye düşünüyorum." Anne ve babam olduklarını, gelenlerin akrabalarım olduklarını söyleyemedim. Kadın büyük bir şoka uğrardı. Başka bir zaman anlatırdım. Şimdi sırası değildi.
"Tamam tamam kızım, zaten sen bize akşam yemeğe kalabalık misafirimiz var diyince biz baya yemek yapmıştık. Yetmezse hallederiz."
"Sağ ol abla. Bütün yatak odaları hazır değil mi?"
"Evet kuzum." dedi. Onu başımla onaylayıp salona doğru ilerledim. Koltukta oturmuş, sohbet ediyorlardı.
"Anne, baba." dediğimde ikisininde bakışları jet hızıyla bu tarafa döndü.
"Efendik güzel kızım?" dedi babam annemden önce davranarak. ikisi yan yana oturuyordu. Ben onlara yaklaşınca hemen ortalarını boşalttılar. Buna kahkaha atmak istesemde kendimi tuttum.
"Kaç kişi olacağız? Sığarız diye düşünmüştüm ama,"
"Dedenle babaannen, 2 kişi zaten. Sedef halanın 3 çocuğu var, bir de eşiyle 5 kişiler. Mustafa amcanın da 3 çocuğu var, eşiyle 5 kişi onlarda. Necip amcanın ikizleri var, onlarda 4 kişiler. Bir de," dedi annem. Devam etmedi.
16 kişilerdi. Biz de 9 kişiydik, etti 25.
"En çok çocuk siz de yani, maşallah." dedim. Sonra farkındalıkla anneme döndüm.
"Sözünü kestim gibi oldu anne, bir de dedin?" dedim.
"Bir de Ayhan amcanın eşi Bade var." kaşlarım çatıldı. Ayhan amcam nerdeydi? Ayhan amcamın konusunu her açtığımda yaşadıklarımız geldi aklıma, ne olmuştu amcama?
Yoksa, ölmüş müydü?
Canımın yandığını an be an hissettim. Ne zaman ölmüş olma ihtimalini düşünsem, canım yanıyordu.
"Ayhan amcam. O nerde?" Annem de babam da yüzüme bakmaktan kaçınıyor gibiydi. Sorum havada kalmıştı. Tam o sırada kapının çalmasıyla ayağa kalktım. Hiç bir şey demeden yanlarından ayrıldım.
"Ayşe abla, Semiha abla! Ben baktım!" diye bağırdım kapıya kadar gelmesinler diye. Kapıya doğru yürümeye başladım. O sırada telefonuma gelen bildirimle duraksadım. Fıstıkçıydı yazan. Mesajı okudukça kaşlarım çatılıyordu. Mesajı tekrar okuyacağım sırada zil çaldı. Zilin tekrar çalınmasıyla telefonumu cebime attım ve kapıya doğru yürümeye devam ettim. Kapının önüne gelince derin bi nefes aldıktan sonrakapıyı açtım. Karşımda Korkmaz kardeşler vardı.
"Hoş geldiniz." dedim ve kapıyı tamamen açtım.
"Hoş bulduk ikiz." dedi Araz. Gülümsedim.
"'Hoş bulduk güzellik"' Miraç ve Rüzgar aynı anda konuştu.
"Hadi geçin içeri." dedim. Asena montunu çıkarttığı sırada çekingen bir sesle konuştu.
"Merhaba Armina abla." dedi. Bakışlarım ona döndü.
"Merhaba Asya." sesim buz gibiydi.
"Nasıl oldun?" dedi.
"İyiyim, teşekkürler." dedim ve ona arkamı döndüm. İçeriye doğru adımladım. Beni önemsemiyordu, önünde adam öldürdüğüm için bana sinirlenmişti, oysa ben onları korumak için yapmıştım.
Onları her ne kadar haklı bulsamda bu kırıldığım ve üzüldüğüm gerçeğini değiştirmiyordu. Kalbimin kırıldığını, umutlarımın yıkıldığını, canımın yandığını değiştirmiyordu.
Evet, ben Sangre Rojaydım. Evet, ben Kızıl Gölgeydim. Ama bu içimde ailesinin sevgisine aç ve sevilmeyi bekleyen bir kız çocuğu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Ben duygularımı çok iyi gizlerdim. Duygularımı gizleyerek büyümüştüm çünkü. Öyle güzel gizlerdim ki kendimi bile kandırırdım.
Yoksa delirirdim. Kendimi kandırmasaydım, delirirdim.
Herkes salona girdiğinde düşüncelerimden sıyrıldım. Annemle bakışlarımız kesişince gülümsedim.
"Anne," dedim. Korkmaz kardeşlerin hepsinin bakışları bana döndü. Bakışlarında şaşkınlık vardı.
"Efendim kızım?" dedi.
"Ne zaman gelirler?"" dedim. Hemen cevapladı sorumu.
"Sen içeriye gittiğin sırada aradılar kızım. Beş dakikaya burada olurlarmış." Tamam anlamında başımı salladım. Beklemeye başladık.
Kimseden çıt çıkmıyordu. Ben duvarı izliyordum. Aklımda Ecel vardı. Çok telaşlıydım. Kimse anlamasın diye kendimi zorluyordum fakat bu endişelendiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Telefonumu çıkarttım ve Fıstıkçı'nın attığı mesajı açtım.
Fıstıkçı: Komutanım, Fıstıkçı ben. Göreve çıkıyormuşsunuz. Kızmayın ama ben Arslan Yüzbaşıma çay götürürken harekat odasının önünden geçtim. konuşmalarınıza kulak misafiri oldum. Albay, oldukça tehlikeli bir görev olduğundan bahsediyordu. Şehit olmadan dönün, Ecel diyordu. Komutanım, Allaha emanet olun. Siz benim olmayan anam, ablam oldunuz. Allah, yar ve yardımcınız olsun. Lütfen komutanım, sağsalim dönün. Ben Albayımın ilk kez bu kadar endişeli konuştuğunu duydum komutanım. Yoksa yemin billah dinlemezdim. Dönünce istediğiniz cezayı verin komutanım, çıtım çıkmayacak yemin olsun. Ama ne olur dönün komutanım.
Tekrar tekrar okudum mesajı. Durmadan okudum. Tehlikeli demişti Albay, tehlikeli. Şehit olmadan dönün demişti, oysa Albay, yaralınız olmadan dönün derdi hep.
Elim istemsizce kalbime gitti. Hayır, hayır hayır.
Bende gitmeliydim. Bu görevde bende olmalıydım! Eğer onlara bir şey olursa kendimi asla affetmezdim.
Ben olsaydım belki de olmazdı, diye düşünürdüm. Ben olsaydım belkide onlar değil, ben ölürdüm.
Hayır, bunları düşünmeme gerek kalmayacaktı çünkü şehit olmayacaklardı.
Allahım, dedim fısıldayarak.
Alma onları benden, yalvarırım. Diye devam etti iç sesim.
"Güzelim?" Rüzgar'ın telaşlı sesiyle telefonumu hızla kapattım. Bakışlarımı ona doğru çevirdim.
Herkesin endişeyle bana baktığını gördüm.
"İkiz," dedi Uraz.
"Sakin, iyiyim ben." dedim.
"Kızım, betin benzin attı. İyi değilsin."
"İyiyim dedim ya! Çenenizi kapatım oturmak bu kadar zor olmamalı!" sesim istemsizce yüksek ve sert çıkmıştı. Annemin korkuyla babama yaklaştığını gördüm. Bakışlarım Asya'ya döndü istemsizce. Araz'a sokulmuştu o da.
"Özür dilerim." dedim. Yine yapıyordum, kendime hakim olamıyordum. Annemi korkutmuştum.
"Ben lavaboya gitsem iyi olacak." dedim ve hızla yerimden kalktım.
Lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Nefes alışverişlerim giderek hızlanıyordu. Lavabonun. önüne gelince kapıyı açtım ve içeri geçtim.
Kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya yasladım. Kapıyı güçlükle kilitledikten sonra derin bir nefes aldım.
Yine yapıyorsun, sevdiklerini korkutuyorsun.
"Hayır." dedim. Yapmıyordum, ben insanları korkutmuyordum.
Kim seni sevsin aptal! Senin insanları korkutmaktan başka yaptığın bir şey yok!
Dizlerim güçsüzleşti. Kendimi yere doğru bıraktım. Bacaklarımı kendime çektim.
Sevmeyi bilmiyorsun! Ailene nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsun! Herkese karşı soğuk bir duvarın var! Kardeşlerim dediğin insanlara karşı bile!
"Bilmiyorum." dedim. Bir fısıltı olarak çıkıyordu sözler ağzımdan. "Sevmeyi öğretmediler bana, sevmeye çalıştığım her an benden bir parça kopardılar. Gizledim, sevgimi. Tüm duygularımı gizlediğim gibi, sevgimi de gizledim. Zorunda kaldım." dedim. Kelimler bir fısıltıdan farksız şekilde dökülüyordu dudaklarımdan.
Nefes alamıyordum. Ellerim istemsizce boğazıma gitti.
İnsanları korkutuyorsun!
"Özür dilerim." Özür dilemesi gereken ben değildim, bana bunu yapanlardı. Ama yine de özür diledim kendimden, bunları yaşamak zorunda kaldığım için.
Kapının tıkmasıyla kendimi toparladım.
"Sakin ol, Armina. Sakin," diyerek kendimi yatıştırdım.
"Armina, aç kapıyı!" Miraç'ın sesini duyunca hemen ayağa kalktım. Boğazımı temizledim ve konuştum.
"Müsait değilim, geliyorum!" dedim. Sesim, duygusuzdu. Duygulardan arınmış, soğuk bir ses tonuydu. Gizledim yine, her şeyi gizledim.
Bir daha kapıyı çalan olmadı fakat uzaklaşan adım sesleride duymadım.
Aynanın karşısına geçtim. Kendime baktım. Gözlerim kızarmamıştı. Bu güzel bir haberdi. Dolan gözlerimi sildim. Saçlarımı düzelttim. Musluğun yanındaki dolabı açtım ve rastgele bir dudak ürünü aldım. Dudaklarımı hafifçe renklendirdikten sonra aynda kendime baktım. Hafifçe çöken omuzlarımı dikleştirdim ve yüzüme bir gülümseme kondurdum.
Kendimi son kez kontrol ettikten sonra lavabonun kapısına ilerledim ve kilidi çevirdim. Karşımda gördüğüm kişi Miraçtı.
"Armina," dedi ve beni kendine çekip sarıldı. İlk bir kaç saniye ne yapacağımı bilemedim fakat sonrasında onu ittirerek kendimden uzaklaştırdım.
"Armina..." dedi.
"Bana bir kez daha benden izinsiz dokunursan,"
"Geçek benle tanışırsın, Üsteğmen. Emin ol bunu istemezsin." dedim. Hızla arkamı döndüm ve ondan uzaklaşarak yürümeye başladım.
Ona değildi nefretim, kendimeydi. Yorulmuştum artık; yaşamaktan, nefes almaktan... Sadece dinlenmek istiyordum.
Onları her affetmeye çalıştığımda zihnim bana yaptıklarını hatırlatmaktan çekinmiyordu. Sanki bir sinema filmiymiş gibi, bütün yaşadıklarımı zihnimde tekrar tekrar canlandırıyordu. Bu can sıkıcı bir durumdu.
Ya sadece mutlu olmak istiyordum, çok mu şey istiyordum? Askeri hayatımdan hiç bir şikayetim yoktu, olamazdıda. Bu devlet için, vatan için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordum. Mutluydum, bu vatanın bir askeri olduğum için mutluydum. Görevimi layıkıyla yerine getirmek için çabalıyordum. Başarılı oluyor muydum? Tartışılırdı fakat ben elimden gelen her şeyi yapıyordum.
Sivil hayatım, beni yoran kısımdı. Nefes almak dahi zordu. Hiç bir zaman sivil hayatımla askeri hayatımı birbirine karıştırmamıştım, olması gerekende buydu zaten. Susacağım yeri bilmiştim. Üzüntülerimi, kırgınlıklarımı, yaşadıklarımı en derin odalara gömmüş ve duygudan yoksun bir şekilde görevimi yerine getirmiştim.
Bu güne kadar bir çok sıfata sahip olmuştum. Birgen Taşkıran, Doğa, Armina Kırşan, Sangre Roja ve Armina Korkmaz.
Birgen Taşkıran, en büyük yaramdı. Kalbimin içinde mutlu olmayı, sevilmeyi bekleyen küçüklüğümdü.
Doğa, umutlarımdı. Küçük bir kız çocuğunun hayal dünyasında oluşmuş, mutlu bir hayat süren halimdi.
Armina Kırşan; her şeye rağmen dimdik duran, başını eğmeyen, acıların içinde boğulmasına rağmen asla ah etmeyen bendi. Hiç kimseye boyun eğmez, herkesi önünde diz çöktürürdü.
Sangre Roja, küçük kız çocuğunun en büyük hayalini gerçekleştirmesi sonucu ortayan çıkan bendi. Güçlüydü, öyle güçlüydü ki bu adı duyanlar korkuyla yerine sinerdi.
Armina Korkmaz, henüz yeni yeni kabullendiğim bendi. Eğer yıllar önce ailemle büyüseydim olacak bendi. Ben yine Sangre Roja olurdum. Bundan hiç bir şüphem yoktu. Vatan aşkı, henüz ana rahmindeyken düşmüştü kalbime. Fakat mutlu bir çocukluğum olurdu. Acı çekmeden, mutlu bir şekilde büyürdüm. Uraz'ı kurtaramazdım. Belkide Uraz o çöp konteynırının yanında minicik bir çocukken can verirdi. Abimle tanışamazdım. Bana evimdeyim gibi hissettiren o adamla yollarımız kesişmezdi belkide. Asena yaşadığı onca acıdan sonra o yurtta tek başına kalırdı. Mert, Ufuk ve Efe; canımdan çok sevdiğim kardeşlerimle yollarımız belki de hiç kesişmezdi.
Ama belkide kader bizi bir araya getirmeye and içerdi ve biz o Askeri Lisede yine bir araya gelirdik.
Olasılıklar, fazlaydı. Ama dikkate almamız gereken sadece gerçekleşen olasılıklardı.
Geçmişime baktığımda, hiç bir zaman 'Keşke şunu yaşamasaydım.' dememiştim. Yaşadıklarım benim kaderimdi. Beni ben yapan şeylerdi. Fakat küçük kız çocuğunu gördükçe 'Keşke,' diyordum. 'Keşke o kadar acı çekmeseydik, keşke mutlu olsaydık, keşke sevilseydik' ama geçmişi değiştiremezdik. Geçmişte yaşadıklarımızdan ders çıkararak geleceğimize yön verebilirdik.
Bu yüzden hiç bir zaman geçmişimden utanmamıştım.
Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan şey arkamda hissettiğim bir kişinin varlığıydı. Hızla arkamı döndüğümde Miraçla göz göze geldik.
"Armina," dedi. Sesindeki pişmanlık duygusu, yüreğimi yakmıştı.
"Efendim." dedim. Sesim az öncenin aksine daha yumuşaktı.
"Özür dilerim." dedi. Gözünden bir damla yaş düştü.
"Özür dilerim, çok özür dilerim." konuşmadım, yalnızca yüzüne baktım.
"İyi bir abi olamadım. Belki de senden özür dilerken bile seni kırdım. Aptal herifin tekiyim, biliyorum. Fakat yapamıyorum. Sen benim kardeşimken, senden uzak duramıyorum." yüzüne bakmaya devam ettim. Tek bir şey arıyordum yüzünde, yalan.
Yoktu, yalan yoktu. Gerçekten üzgündü. Göz altları oldukça şişti. Bir kaç gündür uyumuyor olsa gerekti.
"Uyuyamıyorum, tıkanıyorum. nefes alamıyorum. Yapamıyorum. Öyle kötü hissediyorum ki..." sesinde acı vardı.
Bizi seviyor. dedi küçüklüğüm.
Ama bizi kırdı. Bizi kıranı affetmemeliyiz. dedi Armina.
İstiyorsun, istiyoruz. Abilerimize sığınmak istiyoruz. Bunu sende biliyorsun. Küçüklüğümün umut dolu sesi, yüreğimi parçalamaya yetti. Yine güveniyordu, o zaten herkese güvenirdi.
"Armina, yalvarırım abicim. Affet beni. Ben, yıllarca kardeşlerimi korumaya çalıştım. Korktum Armina, sende onlara zarar verirsin diye çok korktum."
"Askerim diye; üzülmem, korkmam sandılar. Fakat ben en çok korkan kardeştim, kimsenin haberi olmadı."
"Her gece odamda kabuslar görürkeni kardeşlerimi koruyamadığımı hissederken yalnızdım"
"Evin en büyük çocuğu değilim evet ama Ilgaz abimin bile abisi olduğumu hissettim hep."
"Miraç," dedim. Daha fazla konuşmamalıydı. Benim yaşadıklarıma benzer şeyler yaşaması, canımı yakardı.
Zordu, herkese kol kanat gerip korumaya çalışmak çok zordu. Yorulurdun, fakat sesini çıkartamazdın.
"Yıllarca, her şeyimi onlara iyi hissettirmeye adamışken Lidya'nın onları parçalaması daha çok acıttı canımı. O gittikten sonra toparlanmamız oldukça zordu. Alya öldükten sonra anne ve babamı teselli etmek zordu. Anne ve babam yıllarca kendilerine gelemediler, yapamadılar. Onlara asla kızmıyorum. Ama o yıllarda daha henüz 10 yaşımdaydım. Bir anne gibi kardeşlerimin tüm sorumluluklarını üstüme almış, onlarla ilgilenmiştim. Gecelerce uyumamış, hasta olduklarında başlarında beklemiştir. Hepimiz o kadar yorgu ve bitiktik ki, bir kişinin acısını yutması ve dik durması gerekiyordu, o kişi ben oldum."
"Bir bama gibi kolladım onları. Hatta bazen anne ve babamın bile anne ve babası oldum."
"Bunları sana bahane olsun diye anlatmıyorum. Bunları sana beni bir nebze de olsa a anla diye anlatıyorum."
"Ne yaşadığını bilmeden yaşadıklarını küçümsedim. Gerçi, hala bilmiyorum ama."
"Kendi yaşadıklarım çok zordu, daha zorunu yaşamış olmana ihtimal vermedim kardeşim." Sadece yüzüne bakıyordum, acısını anlıyordum. Onun acısını en iyi ben anlardım.
Sımsıkı sarılıp 'Seni anlıyorum abi.' demek istiyordum. Yapamadım, diyemedim. Ama o beni anladı. Gözlerimde mi gördü bilmiyorum fakat dilimin lal olduğu noktada diyeceklerimi anladı.
"Korktum. Emek emek toparladığım ailemin yıkılmasından korktum kardeşim. Çok özür dilerim." dedi. Dayanamadım. Gözünden akan bir damla yaşı sildim yavaşça. Gözlerinin içine baktığımda gördüğüm şey saf mutluluktu. Küçük bir çocuk gibiydi, iti cüssesine rağmen.
Onu hızla kendime çektim ve kollarımı doladım. Dayanamdım, yapamadım sarılmadan duramadım.
"Abi," üç harf, sevgiyle çıkmıştı ağzımdan.
"Kardeşim," dedi. Daha sıkı sarmaladı beni. Çenesini kafamın üstüne yasladı.
Daha fazla konuşmadık, ne ben ne de o. İkimizin ağzından da çıt çıkmıyordu. Onu güven veren kollarına sığınmıştım. O da bana sığınmıştı.
Ne kadar öyle kaldık, bilmiyorum. Tek bildiğim, burada olmanın beni güvende hissettirdiğiydi. Yaşadığım her şey silindi zihnimden bir kaç dakikalığına. Acılar, beni serbest bıraktı kısa bir süreliğine.
Affettim, Miraç Korkmazı da affettim. Ayrı kalmazdım, ailemden daha fazla ayrı kalmazdım.
Mutluydum, bu mutluluğum ne kadar sürerdi bilmiyordum fakat bu umrumda değildi.
.
.
.
~2523 kelime~
Merhabalar!
Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.
Ya şu, 'bilinmeyen kişi' ve yanındakilerden nefret etmeyen var mı?
Ben yazarken iğreniyorum, sizi düşünemiyorum bile.
Haberi olmayanlar için tekrar söylüyorum, bundan sonra bölümlerimiz bir aksilik çıkmazsa her cuma saat 19.00'dan sonra gelecek.
Tam saat veremiyorum fakat Cuma günü gelecek.
ŞİMDİ EN ÖNEMLİ GELİŞMEMİZDEYİZ!
Bir WhatsApp kanalı açtım! Orda bölümlerden alıntılar, fotoğraflar vb. Şeyler yayınlamayı planlıyorum.
Hepinizi o kanala bekliyorum!
Wattpad okurlarım, profilimdeki linke tıklayarak kanala ulaşabilirler. Kitappad okurlarım ise profilimdeki linki kopyalayıp google yapıştırarak veya kopyaladıktan sonra kendine veya bir başkasına mesaj olarak göndererek kanala ulaşabilirler.
Hepinizi bekliyorum!
Ayrıca, bugün bölümün geç gelmesinin sebebi ise, platforma bir türlü giriş yapamamış olmam.
Son olarak, bir haberim daha var,
Yeni bir kurgu yazıyorum, ismi 'Gözyaşımın Düşleri' Bu evrenle bağlantılı bir kurgu.
Sangre Roja'yı severek okuyan herkesi Gözyaşımın Düşleri okumaya davet ediyorum.
Emin olun, pişman olmayacaksınız!
*Kitaba profilimden ulaşabilirsiniz
Unutmadan, yazım hatalarım varsa affola.
Gelelim en en en merak ettiğim kısma!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
99.74k Okunma |
8.81k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |