39. Bölüm

33. Bölüm: Patlama

Estrella
birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

 

.

.

.

 

Şimdiki zaman

Armina'nın anlatımıyla,

 

Gözlerimi zorlukla araladım. Görüşüm bulanıktı.

Tüm vücudum ağrıyordu. Git gide görüşüm netleşmeye başladı.

 

Bakışlarımı yukarıya çevirdiğimde bileklerimden asılı olduğumu gördüm. Daha sonrasında bakışlarım istemsizce sol koluma düştü. Sargılıydı.

 

Bakışlarımı etrafımda gezdirdiğimde herkesin ağzının bağlı olduğunu ve hepsinin uyuduğunu gördüm.

 

İmha Timini de tıpkı benim gibi zincirle tavana asmışlardı. Anlaşılan, ben vurulduktan sonra rahat durmamışları. Zorlukla gülümsedim.

 

Ayrıca herkesin ağzındaki bantları çıkartmış, bunun yerine ağızlarını içine kumaş sıkıştırmışlardı. Bu beni sinirlendirmek için yeterli bir sebepti.

 

Bakışlarımı etrafta gezdirdiğim sırada bir anda kapı açıldı. İçeriye 2 it ve İtlerin başı Lidya girdi.

 

"Günaydın, Birgen." dedi. Birgen ismini özellikle vurgulamıştı. Sinirle soludum. Nefes almak bile canımın fazlasıyla yanmasına sebep oluyordu.

 

"Sana adımın Birgen olmadığını kaç defa daha söylemem gerekiyor?" dedim. Sesim kısıktı.

 

"Sana, adın Birgen olarak doğduğunu ve o şekilde de öleceğini kaç defa söylemem gerekiyor?" diye soruma soruyla cevap verdi.

 

Cevap vermedim. Enerjimi onun gibi bir aptala dert anlatmak için kullanmayacaktım.

 

"Evet! Günaydın herkese!" diye bağırdı ve üç kere art arda ellerini birbirine vurdu.

 

Bütün herkesin uyandığını görünce gülümsedi.

 

"Evet, sohbet etmeye devam edelim ha Kızıl Gölge?" dedi. Gülümsedim.

 

"Zevkle." dedim. Elinde kerpeten vardı.

 

"Bak, ilk soru mu yeniliyorum. Sıra sıra gitmeyi severim çünkü, Sevkiyattan nasıl haberiniz oldu?"

 

"Sana bir şey söyleyeyim mi?" dedim. Cevap vermeyince devam ettim.

 

"Fazla sıkıcısın." dedim. Gözlerindeki öfkenin arttığına şahit oldum. Daha sonrasında aklına bir şey gelmiş gibi sırıttı. Kerpeteni yere bıraktı.

 

"Evet, belki kendine dokunulunca konuşmayacaksın." dedi. Arkasını döndü ve Araz'a doğru yürümeye başladı. Hayır. Düşündüğüm şey olmasın.

 

"Fakat, konu ikizin olursa işler değişir mi dersin?" dedi.

 

"Ona dokunmayı aklından bile geçirme!" diye bağırdım. O ise gülümsedi. Ve bir ite işaret verdi. İt, jeneratör'e benzeyen cihazın kablosunu aldı ve vücuduma dokundurdu. Sessizce inledim. Tir tir titriyordum. Uzun süre çekmedi. Titremem git gide artıyordu. En sonunda Lidya, ite başıyla işaret verdi ve it akımı kesti. Nefes nefeseydim ve zangır zangır titriyordum. Başım dönüyordu.

 

"Ne olur ona dokunursam?" dedi.

 

"Burayı yakarım. Sadece ona değil, buradakilerden herhangi birinin saç teline zarar ver." dedim. Sesim fazlasıyla soğuktu.

 

"Burayı, bombalarım. Yakar, yıkar, yok ederim." dedim. Kahkaha attı.

 

"Öyle mi?" dedi. Bu kez cihaza doğru yürüdü ve kabloyu eline aldı.

 

"Aklından bile geçirme!" var gücümle bağırmıştım. Fakat o umursamadı. Akımı ikizimin vücuduna verdi.

 

"Seni öldürürüm! Seni yok ederim! Bırak!" diye bağırıyordum. Zincirleri çekiştiriyordum.

 

Araz titremeye başlamıştı. En sonunda Lidya akımı kesti.

 

"Ulan pislik! Senin etlerini lime lime ederim! Rahat bırak ikizimi!" diye bağırdım.

 

Şimdiki zaman

Yazarın anlatımıyla,

 

"Ulan pislik! Senin etlerini lime lime ederim! Rahat bırak ikizimi!" Armina sinirle tehditler savuruyordu. Daha sonrasında, derin bir nefes aldı.

 

"Vahşetten korkan varsa, gözlerini kapatsın." dedi. Daha sonrasında kendisini yukarıya doğru çekti ve arkasındaki adamın boğazını bacakları arasına aldı. Bir bacağıyla boynunu tuttu. Diğer ayağıyla adamın kafasını sertçe ittirdi ve adamın boynunu kırdı.

 

Kendini yukarıya doğru çekti ve cenin pozisyonu aldı. Ayaklarını tavana yaslayıp kendini aşağıya doğru ittirdi. Her şey bir kaç saniye içersinde olmuştu.

 

Var gücüyle duvarı ittirdiği sırada zincirler, ortadan ikiye ayrıldı. Yere düştüğü sırada hemen ayağa kalktı. Lidya ve adamları daha ne olduğunu anlayamamışken Armina, boununu kırdığı adamın silahını aldı ve 10 metre kadar uzaklıktaki kolonun arkasına geçti. O sırada Lidya'nın adamlarından biri,

 

"Hass!ktir! Zincirlerimi kırdı o?" dedi korkuyla. Ve silahına sarıldı. Lidya'nın bir başka adamı konuştu.

 

"O yaralı ve ilkence görmüş haliyle?" dedi. Lidya ve 10 adamının sadece altısının yanında silahı vardı. Birisini de Armina almıştı. Yani beş kişinin silahı vardı.

 

"Esirlerin kafasına sıkarım! Hemen çık ordan!" diye bağırdı Lidya.

 

"Bunu yapmayacağını ikimizde biliyoruz Lidya." dedi.

 

Evet, Doğa bunu yapamazdı. Korkmazların ve sevdiklerinin sürünmesi gerekiyordu. Tek bir kurşunla ölmeleri değil.

 

Ayrıca buradaki her hangi birini öldürmek, Sangre Roja'nın durdurulamayacak kadar sinirlenmesine sebep olurdu. Teka, Mühendis ve Doktor, 'Buradan bir ölü çıkacaksa o da Kızıl Gölge olacak!' demişlerdi. Doğa da bu dediklerini mantıklı bulmuştu.

 

5 dakika kadar çatıştıktan sonra Etrafına baktı Armina. 5 kişiyi öldürdüğünü gördü. Son iki kurşunu kalmıştı. Hemen kolonun arkasına geri girdi.

 

Doğa'nın orada olmadığını gördü. Sinirler duvara bir yumruk attı. Duyduğu seslerle kafasını çıkartıp itlere baktığında silahlarını yere attıklarını gördü. Gülümsedi.

 

Bileklerinde hala zincirler vardı. Silahını pantolonuna sıkıştırdı ve kolonun arkasından çıktı.

 

İki adam yaklaştı önce. Adamlara arkasını döndü ve sağ elini arkasındaki adama doğru savurttu. Kolundaki zincir adamın boynuna dolaşınca kolunu kendine doğru çekerek adamı kendine yaklaştırdı. Kafasını iki eli arasına alarak saniyeler içerisinde boynunu kırdı. Sol taraftan gelen adama sol dirseğiyle vurdu ve ağzından sesli bir feryat kaçtı. Vurulalı henüz bir gün bile olmamışken kolunu fazla zorluyordu.

 

Dirseğini geçirdiği adam geriye savruldu. Adamın çenesine bir tekme attı ve sağ elindeki zinciri adamın boynuna doladı. Adam, elindeki çakıyı Armina'ya doğru salladı fakat pek bir etkisi olmadı. O sırda arkasından gelen adama geriye doğru kafa attı ve zincirle boynunu sardığı adamı serbest bıraktı. Nefessiz kalan adam yere yığıldı ve öksürmeye başladı.

 

Arkadan gelen adama döndü ve karnına tekme attı. Adam duvara savruldu ve kafasını duvara çarparak bayıldı.

 

Armina hızla yerde öksüren adama döndü ve adamın elindeki çakıyı alıp adamın kalbine sapladı. Çakıyı kalbinden geri çıkardığı sırada arkasından gelen adamın sırtına tekme atmasıyla duvara yapıştı ve yere düştü.

 

Hemen ayağa kalktı ve ona tekme atan adama sağ eliyle yumruk attı. Arkasından kendine adamın yaklaştığını fark etti ve sağ koluyla adamı boynundan yakaladı.

 

Çakıyı kalbine sapladı ve aynı anda karşısındaki adama tekme attı. Öyle sert bir tekme atmıştı ki adam resmen uçarak duvara yapıştı.

 

Çakıyı adamın kalbinden çıkarttı ve adamı serbest bıraktı. Duvara yapışan adam hızla ayağa kalktı ve Armina'ya tekme attı. Bu kez Armina duvara yapıştı. Duvara çarpanın etkisiyle yere düştü.

 

Adam yere düşen Armina'ya doğru hızla ilerledi ve boğazına yapıştı.

 

"Seni öldürmem emredildi." dedi. Ve güldü.

 

"Koskoca Sangre Roja'yı öldüren kişi olmak bana nasip oldu. Bunun için fazlasıyl-" sözünü bölen şey, ensesine sağlanan çakı oldu. Armina'nın boynunda ki elli önce gevşedi, sonrada yere yığıldı.

 

Armina nefes nefese yere uzandı. Nefes almakta zorlanıyordu. Tüm vücudu inanılmaz derecede acıyordu.

 

Kolunu hissetmiyordu. Elleri titriyordu.

 

Arkadan gelen uğultuyu o an fark etti Armina, kimlerin konuşmaya çalıştığını seçemiyordu.

 

Gözlerini Timine çevirdi. Efe'yi gördüğü an konuştu.

 

"Efeli, koluma bak." dedi ve silahıyla ilk önce sağ elindeki zinciri hedef aldı. Elleri titriyordu fakat bu önemli değildi, o ıskalamazdı.

 

Silahı ateşledi ve zincir kırıldı. Bu kez Egeli'nin sol elinin bağlı olduğu zincire nişan aldı. Elleri daha çok titremeye başlamıştı, kan kaybediyordu. Faka bu umrunda değildi. Her hangi bir tıbbi müdehale yapılmazsa zaten ölecekti. Bir an önce tıp alanında bilgili bir kişinin ona müdahale etmesi gerekiyordu.

 

Silahını bir kez daha ateşledi ve Egeli'nin sol elindeki zincirde kırıldı. Son iki kurşununu bunun için saklamıştı.

Egeli iki elide çözülünce yere düştü ve hızla ağzındaki kumaş parçasını çıkarttı.

 

"Komutanım!" diye bağırdı ve hızla kenardaki masanın üzerinden tıbbi araç gereçler içeren çantayı aldı.

 

"Komutanım, iyi misiniz?!" diye bağırdı bir kez daha. Telaşla ablasının omzundaki bandajı açtı.

 

"Egeli, bağırma yavrum." dedi. Sesi hırıltılıydı. Öksürmeye başladı.

 

"Emredersiniz." dedi. Yaraya bakmaya devam etti.

 

Armina, sağ elini ağzına kapattı ve şiddetli bir şekilde devam etti. Öksürürken eline sıçrayan kanla bakışları Egeli'ye döndü.

 

"Egeli," dedi. İkisi de Armina'nın kan olmuş eldivenine bakıyordu.

 

"İç kanamam olabilir mi?" dedi. Sağlıklı düşünemiyordu.

 

"Yok komutanım, karnınıza yediğiniz tekmeden dolayı olsa gerek." dedi. Telaşla yaraya bakmaya devam etti. Daha sonrasında eline bir enjektör aldı. Ve içersine bir kaç ilaç koyduktan sonra Armina'ya gösterdi.

 

"Komutanım bu çok güçlü bir ağrı kesici. Aynı zamanda antibiyotik. Acınızı azaltacaktır." dedi ve ilacı enjekte etti.

 

Armina bir kaç dakika sonra acısının azaldığını hissetti. Daha sonrasında aklına gelenlerle sinirle konuştu.

 

"Kaçırdım o pisliği elimden, Allah kahretsin!" dedi. Ve sağ yumruğunu yere geçirdi.

 

"Komutanım, yapmayın gözünüzü seveyim! Bir an önce çıkmalıyız sizi burdan."

 

"Efem," dedi Armina.

 

"Buyurun komutanım." dedi Efe.

 

"Ulan Efe, sana Efem diyen komutanın var mı hiç?" dedi Armina.

 

"Siz varsınız komutanım." dedi.

 

"Ulan aşk olsun, kardeş değil miyiz biz?"

 

"Öyleyiz komutanım."

 

"Egeli kıt mısın? Sivile geçsene!" Egeli telaşla konuştu.

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Egeli!" diye bağırdı Armina. Daha sonrasında acıyla bağırdı. Kolu fazlasıyla acımaya başlamıştı.

 

"Komutanım iyi misiniz?" dedi telaşla. Armina sinirle güldü.

 

"Allahım sen bana sabır ver. Allahım sen bana sabır ver!" dedi. Egeli ise Armina komutanının neye sinirlendiğini hala anlamamıştı.

 

"Komutanım çok şükür ki Rüzgar Beyin attığı dikişler açılmamış. Sadece zedelenmiş. Sıkıntı yok. Kanamayı durdurdum."

 

"Sağ ol Egeli," dedi Armina Efe koluna bandajı sardığı sırada.

 

"Ne demek komutanım." dedi Egeli. Armina'nın yerden kalkmasına yardım etti.

 

"Komutanım yürüyebilecek misiniz?" dedi. Armina başıyla onayladı.

 

"Egeli, herkesi çözün. Beni bekleyin. Kelepçelerin anahtarları dolapta. Siz uyurken oraya koyduklarını görmüştüm." dedi. Egeli başıyla onayladı.

 

Kendini halsiz hissediyordu fakat görev bitene kadar dik durmak zorundaydı.

 

Hızla masanın üzerine bıraktıkları telsizini eline aldı ve Arid Albayla olan hattı açtı.

 

Şimdiki zaman

Armina'nın anlatımıyla,

 

"Kızıl Gölge." dedim Sesim yorgundu. Karşıdan Albayımın telaşlı sesi geldi.

 

"Kızım Gölge! Neredeyse 12 saattir sizden haber alamıyoruz! Bir anda kayboldunuz? Hepimiz çok endişeliyiz. Korgeneral Kemal İstanbuldan döndü. Hepimiz sizden haber beliyoruz."

 

"Komutanım, kimliğim deşifre oldu. Korkmazlar, Yüzbaşı Arslanla ailesi ve İmha timi. Hepimiz esir alındık. Acilen buradan uzaklaşmamız gerekiyor."

 

"Durum bilgilendirmesini sonra geçersin. Hava desteği için Komutanımla konuşacağım. Beklemede kalın. Koordinatlara şu anda telsiz hattında ulaştık."

 

"Emredersiniz." dedim. İçeriye geçtiğimde herkesin iplerden kurtulduğunu gördüm.

 

Tim, çantalarını bulmuş ve almıştı. Korkmaz Üsteğmen'in benim çantamı da aldığını gördüm. Daha sonrasında bakışlarımı sivillere çevirdim.

 

"Lütfen, hiç bir sivil önemli bir durum olmadıkça ağzını açıp tek kelime etmesin. Bu işimizi zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz." dedim. Hepsi beni başıyla onayladı. Herkesin yüzünde hala şok vardı.

 

Kızıl Gölge'nin ben çıkmama oldukça şaşırmış görünüyorlardı.

 

"İmha Bozkurt Albay, Korgeneralimle konuşacak. Hava desteği bekliyoruz."

 

"'Anlaşıldı komutanım."' dedi İmha hep bir ağızdan.

 

"İlk hedefimiz sivilleri," dedim. Elimi kalbime götürdüm. Vücudum hala elektriğin etkisindeydi. Bir elimle duvara tutundum. İmha tam konuşacağı sırada diğer elimle onları durdurdum.

 

"İyiyim." dedim ve derin bir nefes aldım. Elimi kalbimden çektim. Başım dönüyordu fakat umursamadım.

 

"İlk hedefimiz sivilleri burdan çıkarıp uzaklaştırmak." dedim. Korkmaz Üsteğmene döndüm.

 

"Eğer bana bir şey olursa, naaşımı almadan hemen uzaklaşıyorsunuz. Zaman kaybetmeden, hemen uzaklaşıyorsunuz. Eğer öyle bir şey olursa, emir komuta sende Üsteğmen."

 

"Komutanım," dedi. Sesinde çaresizlik vardı.

 

"Üsteğmen, bana emir tekrarı yaptırma! Konuşacak halim yok görmüyor musun?!" diye sinirle bağırdım.Bina eğer küçük olsaydı belki biri beni duyabilirdi fakat bina fazlasıyla büyüktü. Şu an bu binanın içinde rahat 400 kişi vardı. Bizim kaçtığımız ve Lidya'nın buradan gittiği henüz duyulmamış olacakki baygınken kulak misafiri olduğum sohbetlerinde bahsettikleri 'acil durum alarmı' çalmamıştı. Ama her an haberleri olabilirdi.

 

"Emredersiniz." dedi. Koridorda sessizce ilerlemeye başladık. İleride çıkış yazan bir kapı görünce rahatladım.

 

"Burdan," dedim ve ilerlemeye devam ettik.

 

Kapıdan çıktık. Hiç birimizden çıt çıkmıyordu.

 

200-300 metre kadar ilerledikten sonra cebimden pusulamı çıkarttım. Doğu yönünde ilerliyorduk.

 

Daha sonrasında arkamı döndüm ve konuşmaya başladım.

 

"İyi misiniz?" diye sorudum sivillere hitaben. Hepsi beni başıyla onayladı.

 

"Biliyorum," dedim. Ve nefes aldım. Başım zonkluyordu.

 

"Biliyorum, yoruldunuz. Dayanın, az kaldı." dedim ve önüme döndüm. Yürümeye devam ettik.

 

İmha, sivillerle ilgileniyordu. Konuşarak onları rahatlatmaya çalışıyordu. Bense sadece yürüyordum.

 

Aradan yaklaşık 20 dakika kadar geçtikten sonra arkama baktım. Neredeyse 1 kilometre kadar uzaklaşmıştık.

 

"Burada kalabiliriz." dedim.

 

"Yorulanlar, çekilmesinler. Yere otursunlar. İmha, sizde." dedim.

 

"'Biz yorgun değiliz komutanım."' dediler. Bu hallerine gülümsedim. Tam o sırada telsizimden bir çağrı olduğunu gördüm.

 

"Kızıl Gölge, emredin komutanım."

 

"Armina, hava desteği beş dakika içinde orada olur. Nerdesiniz?" dedi.

 

"Komutanım, yaklaşık bir kilometre uzaklaştık kamptan. Araz Üsteğmen'in gemide aldığı kurşun yarasından başka yarası olan yok."

 

"Sesin hiç inandırıcı gelmiyor ama neyse Üsteğmen. Vaktimiz kısıtlı. Hava Kuvvetlerine bağlıyorum seni." dedi. Gülümsedim.

 

"Emredersiniz." dedim. Bir kaç saniye sonra bir ses geldi.

 

"Türk Hava Kuvvetleri, Üsteğmen Salih Göztepe." dedi karşıdaki ses.

 

"Türk Kara Kuvvetleri, Kıdemli Üsteğmen Armina Kırşan. Memnun oldum Üsteğmenim." dedim.

 

"Bende komutanım."

 

"Koordinatları almışsın Üsteğmen, gerisi sende. Biz binanın yaklaşık bir kilometre doğusundayız."

 

"Anlaşıldı komutanım, sizin etkilenmeyeceğiniz şekilde ayarlayacağım."

 

"Sağ ol Üsteğmen."

 

"Ne demek komutanım."

 

Daha sonrasında irtibatımız kesildi. Bir kaç dakika sonra üstümüzden hızla bir şekilde bir uçak geçti. Uçağın sesiyle sivillerden bir kaç kişinin bağırdığını gördüm. Kalabalıktan uzaklaştım ve herkesin önüne geçtim. Üsteğmen Göztepeye bağlandım.

 

"Üsteğmenim, biz hazırız." dememle binaya bir bombayı fırlattı. Bombanın sesiyle sivillerden bağırışmalar geldiğini duydum.

 

Daha sonrasında havada takla attı ve bir kez daha bomba attı.

 

Bombanın sesiyle sivillerden bazıları tekrar bağırdı. Benimse başım dik, karşıma gülümseyerek bakıyordum.

 

"Görev tamamlandı komutanım."

 

"Sağ olun Üsteğmenim." dedim.

 

"Sizler sağ olun komutanım." dedi. Telsiz kapandı.

 

"Sana burayı yakıp yıkacağımı söylemiştim, Taşkıran." diye fısıldadım.

 

Bu, sadece başlangıçtı.

 

Lidya'nın, daha doğrusu Doğa Taşkıran'ın benden daha çekeceği vardı.

 

Onu ele geçirene kadar durmayacaktım.

 

Onları, yok edene kadar durmayacaktık.

 

.

.

.

 

~2066 kelime~

 

Merhabalar!

 

Nasılsınız, iyisinizdir inşallah.

 

Yazarınız size yine bir sürpriz yaptı!

 

Yine ve yine ben yani😻 KSKDJDKSJKDJDKD

 

YANİ 3 GÜNDE 4 BÖLÜM ARKADAŞLAR!

 

Maşallah diyelimde nazar değmesin 🧿

 

Her neyse, fazla uzatmayacağım. Baya ödevim var yine;)

 

Yazım hatalarım varsa, affola.

 

GELDİK EN MERAK ETTİĞİM KISMA!

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz👉🏻

 

Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!

Bölüm : 21.10.2024 21:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Estrella / SANGRE ROJA / 33. Bölüm: Patlama
Estrella
SANGRE ROJA

99.74k Okunma

8.81k Oy

0 Takip
77
Bölümlü Kitap
GİRİŞ1. Bölüm: Sangre Roja2. Bölüm: Operasyon3.Bölüm: Hastane4.Bölüm: Geçmişin Acılı İzleri5. Bölüm: Verilen İlk Şans6. Bölüm: Begah Karan7. Bölüm: Evin Prensesi8. Bölüm: Kardeş9. Bölüm: Doğum Günü10. Bölüm: İkizim11. Bölüm: Havaalanı📢DUYURU📢12. Bölüm: Bağ13. Bölüm: Mavili14. Bölüm: Yoldan Geçen Biri15. Bölüm: AlyaKarakter Tanıtımı-116. Bölüm: İçtima17. Bölüm: Yalancı18. Bölüm: İnternational Capture Organization19. Bölüm: Anne20. Bölüm: Bilinmeyen Zamanlar21. Bölüm: Sus22. Bölüm: Aile YemeğiD.T.’den Sevgilerle23. Bölüm: Bomba24. Bölüm: Baba25. Bölüm: Arslanlar26. Bölüm: Üsteğmen Kırşan27. Bölüm: Kod Adı, Kızıl GölgeKİTAP KAPAĞI28. Bölüm: İmha Timi29. Bölüm: Baskın30. Bölümden Alıntı30. Bölüm: Operasyon Adı, Yok Et31. Bölüm: Esir32. Bölüm: Ölümün İntikamı33. Bölüm: Patlama34. Bölüm: Acının Gözyaşı35. Bölüm: Nabız36. Bölüm: Yüzbaşı37. Bölüm: Küçük Kız38. Bölüm: Karanlar39. Bölüm: Mavilim40. Bölüm: Küçüklüğümün Sözleri41. Bölüm: İs Kokusu📢42. Bölüm: Miraç43. Bölümden Alıntı43. Bölüm: Khatar44. Bölüm/Part144. Bölüm/Part245. Bölüm: Sarı Elbise46. Bölüm: Mesaj47. Bölümden Alıntı47. Bölüm: Acı48. Bölüm: Yemek49. Bölüm: Kurabiye50. Bölüm: Şüphe51. Bölüm: İsteme52. Bölüm: Geri Dönüş53. Bölüm: Pusu54. Bölüm: İntikam (1. Kitap Finali)MUTLAKA OKUYUN55. Bölüm: Al Bayrak56. Bölüm: Ölüm Birliği57. Bölüm: Birlikler, Kategoriler, Bölgeler58. Bölüm: Kırk Dokuz Gün59. Bölüm: Kurtuluş60. Bölüm: Kırşan61. Bölüm: Ragnar62. Bölüm: Video63. Bölüm: Bilinç Hattı64. Bölüm: Ejder Timi65. Bölüm: 14. Yaş ve 52 Gün66. Bölüm: Plaka
Hikayeyi Paylaş
Loading...