86. Bölüm

Bölüm 83 - Ruhun Hala Emanetim

Ceren Öztürk
biceruvar

Selamlar Butimar'larım... Gecikmeli de olsa 8 Mart bölümüyle geldim sizlere. Bu hikayenin doğduğu, devam ettiği ve benim için baş kaldırı kabul edildiği o gün tam olarak 8 Mart'tı. Koca üç yıl boyunca da biz hem direniş, hem hüzün, hem de güç olan bugünü burada tekrar ettik. Elbette o malum AnıtSayaç'la beraber. 2024 yılında 445, henüz ilk çeyreğinde olduğumuz halde 2025 yılında ise71 canımızın, hemcinsimizin, kardeşimizin kandilleri başkaları tarafından haksız yere söndürüldü. Hiç konuşmamaktansa burada, özgürlüğümüze ket vurulmaya çalışılan bir platformda dahi iki üç kelime edebilmekte gerekiyor. Çünkü bizi sadece kendini bilmezler değil, sessizlikte öldürüyor. İsimlerini yazamadığım, hiç tanışmadığım tüm bu kadınların yaşam hakları ellerinden alınıyor. En acısı da artık bu normalleştirilmeye çalışılıp doğru düzgün gündem bile edilmiyor. Aşağıdaki görselde ise durumun içler acısı hali gözlerimizin önüne seriliyor.

Ben bir kadınım, 2024 yılında 445 tane,2025 yılının ilk çeyreğinde 71 tane tanımadığım kız kardeşim katledildi. Ben bir kadınım, bu kadınlardan herhangi biri tanıdığım, komşum, akrabam, yakın arkadaşım olabilirdi. Ben bir kadınım, tanıdığım birinin vahşice öldürmemesi, ses çıkarmadığım sürece öldürülmeyeceği anlamına gelmiyor. Ben bir kadınım, tırnağımın kırılması da önemli, canımın canımda kalması da. Ben bir kadınım, yazdığım tüm kurgulara rağmen hayatım boyunca en değerli yere koyabileceğim BUTİMAR'ı ses çıkarmak, ses olmak, ben varım, diyebilmek için yazdım. Ben kadınım, sessiz çığlıkları kabul etmeyip, bunun için masaya elini vurabilecek bir nesilde, dünyada kalmak istiyorum. Ben kadınım, herhangi bir konunun aktivisti değil, gerçek bir direnişçisi olup, hemcinslerim ve hemcinslerime destek veren erkeklerle onurlu bir dünyada yaşamak, gerçekten yaşamak istiyorum...

 

 

 

Dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir.

 

 

 

K. Atatürk

8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun...

İletişim ve daha fazla bölümlerden bilgi alabilmek adına, instagram; BiCeruVar

 

 

 

--------------------------------------------------------

Bakışları usulca etrafta gezindi. Kafasına taş falan yağarsa şaşırmayacaktı Dağhan. Alain’den kızını isterken diken üzerindeydi ve şuan Alain kız kardeşini isteyecekti yine diken üzerindeydi. Oysa rahat rahat Turan’a biraz çektirmek, daha doğrusu normalde hiçbir durumda mimiği oynamayan herifin azıcıkta olsa kıvrandığını görmek istiyordu. Çünkü Turan normalde meselelerin odak noktası olmaz, geriye çekilir ve sessiz sakin olan biteni izlerdi. Alain desteği aldığı için olsa gerek yine mimiği kıpırdamadan, hatta gözlerinde ufak şeytani kıvılcımlarla kendine bakıyordu. Derince soluklanıp sitemli gözlerin Turan’dan çekerek tekrar Alain’e odaklandı.

‘Hoş geldiniz.’ Derken sesinin tonunda fazlaca gerginlik olsa da dudaklarındaki ufak tebessüm yerli yerindeydi. Alain’in dudaklarında zevk alan gülümsemeye rağmen şuan bir davul kadar gergindi Dağhan. Bakışları Turan’ın hemen yanında oturan Deniz ve gelir gelmez anında kız tarafından olduğunu belli etmek için Deha’nın yanına geçmiş Arjin’i bulduğunda aslında kendi yapmasa da kaotik bir ortamı onların sağlayacağını biliyordu. Arjin, kök söktürmez, yetiştirmesini isterdi Turan’dan.

Hal hatır faslının tamamlanmasından sonra Didem ortadan kaybolduğunda Pera hala göğsünde uyuyan kızına uzansa da yanındaki boş alanı gözleriyle işaret etti Dağhan. El mecbur oturacaktı çünkü Meva’ya hamileliğini öğrendiklerindeki yaşadığı korkuyu biliyordu Pera. Dağhan’ın atmış rengini, titreyen buz tutmuş ellerini, doğum yapacakken olan korkusunu, kaybetme fikrinin onu nasıl mahvettiğini hatırlıyordu. Dudaklarındaki tebessümle yanına yerleşip kızını kollarına aldığında koşarak Dağhan’a gelen Deva’da kucağına çıkmıştı anında. Dağhan’ın bundan asla rahatsız olmayacağını biliyordu ancak Deva adamın yüzüne yaklaşıp kulağına erişmeye çalıştığında Pera’da dikkat kesildi kızına.

‘Seni mi sakinleştirmem gerek, dedemi mi?’ fısıltılı sorusunu sadece anne ve babası duymuştu biliyordu ancak ikisinin gülmesine de anlam veremedi Deva.

‘İkimizi de desem sana çok yüklenmiş olur muyum?’

‘Sen benim süper kahramanımsın. Süper kahramanı olan kızlar zorlanmazlar baba. Birazdan geleceğim.’ Diyerek dizlerinden indiğinde Dağhan derin bir nefes alarak baktı uzaklaşan fındığına. Alain’in himayesine girmiş gibiydi ancak oradan kendine göz kırpan hali başkaydı. Bakışlarını kaçırıp Pera’ya doğru yüzünü çevirdiğinde boğazının düğümlenmesini geçirmek istedi. Fakat bu tarafta da mümkün olmadı. Kendini gerçek bir tebessümle izleyen karısı ve onun kollarındaki kızıyla bir düğüm daha atıldı. Yaptığı tüm o lanet şeylere rağmen kendini süper kahraman olarak gören Deva, göğsünde huzur bulan Meva, tüm gerçekliğine ve kırgınlığına rağmen dakikalar önce kendine kaçak göcek bakan ama şuan dizinin üzerinde tutun diye avucunu açan Pera… Sektirmedi Dağhan, bekletmedi, uzatmadı bakışlarını. Parmakları sevdiği kadının parmaklarına kenetlenirken derin bir nefes aldı. Ortada dönüp duran sohbetten soyutlanmıştı fakat bu soyutlanması Didem aralarına dönene kadar olmuştu.

Onun da kahramanı olabilirdi abisi olarak. Eğer yıllar bunca şeyi çalmasaydı, Didem’e bu kadar geç kavuşmasaydı o da kahramanı olduğunu iddia edebilirdi. Üzerindeki krem renkte olan dar elbiseyle değil de pembe etekleri uçuş uçuş bir kız çocuğu halini anımsayabilirdi. Misafirlerden sonra kendine uzattığı kahveyle bakışları gözlerine kaysa da uzun süre bakmadı. Nasıl Pera’nın hamileliği onu diken üzerinde tutuyorsa Didem’in olan hali de öyleydi. Zaten kafasını kaldırdığı dakika mavilerinin dolduğunu fark etmişti, bir de ağlarsa kayınbabası falan demez daha soru ağızlarından çıkmadan vermiyorum derdi. Aldığı kahveden bir yudum içerek derince soluklandığında bakışları yeniden Turan’da gezindi. Ta ki Alain boğazını temizler gibi öksürene kadar.

‘Sebebi ziyaretimizin nedeni belli Dağhan. Kızımı istemeye geldiğinde de dedim. Kız çocukları verilecek bir eşya değil ancak Allah’ın emri Peygamberin kavliyle kız kardeşin Didem’le, oğlumuz Turan’ın hayatını birleştirmesi için sizin de gönül rızanızı almaya geldik. Var mı gönül rızanız?’ Alain’in sorusuyla derin bir nefes aldığında gözleri yeniden Turan’ın harelerini buldu. Onun kendine güvenen, ne dersen kabulüm ama bunda eyvallah de dercesine bakan bakışlarına gülümseyerek Didem’e çevirdi harelerin.

‘Müsaadeniz varsa kardeşimle beş dakika izninizi isteyeceğim öncelikle.’ Doğrusu bu değildi, biliyordu. Bu konuşmayı daha önce yapması, burada da sadece senin rızan var mı demesi gerekiyordu ancak Dağhan yapamamıştı. Gün içinde o eve doğru her yönelmesinde ayağına kelepçeler takılmış gibi hissetmişti.

‘Tabi müsaade sizin.’ Diyen Alain’le beraber ayağa kalktığında Didem’e de mutfağın olduğu tarafı işaret etti. İkisinin de usul adımları orayı bulurken arkada kalan aile fertleri muhabbete giriştiler. Sonunda mutfağa girdiğinde Dağhan çalışanlara göz attı.

‘Müsaade eder misiniz…’ der demez üç kadın hızlı adımlarla dışarı çıktığında ardlarından kapıyı da örttü Dağhan.

‘Hamileyim, hormonlarım halay çekiyor ve duygusal konuşmayı ilk on saniyesinde ağlayarak kapatırım.’ Didem’in yorumuna gülümsediğinde ada tezgahtaki bar taburesine yerleşti. Tabi onun da karşısına oturmasını bekledi. Tezgahın üzerindeki sol elini sol avucuna aldığında sıkılaştırdı parmaklarını.

‘İster ağla, ister kız. Beni iyi dinle. Hayatın boyunca yanında olamadım. Az önce Deva onun süper kahramanı olduğumu ve bu yüzden zorluk çekmeyeceğini söyledi. Eğer yıllar öncesine dönebilsem abin olarak senin de süper kahramanın olmak isterdim. Onun gibi zorluk yaşamayacağını, çünkü benim olduğumdan emin oluşunu bilmek isterdim. Sana fikrini sormayacağım. Orada yeğenim dururken sormam anlamsız.’ Karnını işaret ettiğinde Didem çoktan ıslanan yanaklarıyla dudaklarını ıslatıp başını salladı.

‘Hayatının bundan sonraki döneminde, ölene kadar arkanda olacağımı bil. Geçmişini emanetim gibi sana teslim edemem ama geleceğinde var olacağımı, karar verirken ne yaparsam yapayım abim var diyecek kadar benden emin olacağını, eksik hissettiğin her bir duyguda koşup ben bu duyguda eksik kaldım hissettir abi dediğinde elimden geleni yapacağımı, varlığını istemediğinden emin olsam da baba eksikliğinde dahi elimden geleni ardıma koymayacağımdan, Deniz’de yapamasam da bu ufaklıkta olur da sinir krizi geçirmek istersin, yapabilsen de yapamıyorum diye bağırmak, ağlamak istersin, tüm abilik vasfımla göğüsleyeceğim lohusalık sinirini, ben hep varım şüphen olmasın. Senden tek istediğim bu Didem. Anlaştık mı? Adam akıllı girmediğin bu evden çıkıyorsun diye bir kez daha kapısı kapanıyor sanma sakın.’ Avucunun içindeki elin üzerine dudaklarını sıkıca bastırdığında karşısındaki kadının onaylayan baş sallaması yetti ayağa kalkmasına. Didem’de ayağa kalkarken kolları sıkıca Dağhan’ın boynunu sardığında derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti.

‘Tanıştığımız günden beri dik duruşunla, direnişinle, sabrınla, kendini feda etmelerinle, anlayışınla, kızmalarınla, öğrendikten sonra gösterdiğin şefkatinle, sarılmanla, inkarıma dahi kabulünle, sen… Sen benim de süper kahramanımsın abi. Deva haklı, babası ve abisi süper kahraman olan kadınlar zorlanmazlar.’ Pürüzlü çıkan sesine rağmen konuşması biterken birbirlerinden ayrıldıklarında Dağhan bir kez daha yutkundu. Acıya, azaba, can çekişmeye kılı kıpırdamazdı fakat bu başkaydı. Hayatındaki kız çocukları ve kadınların ona yürekleriyle güvenmesi çok başkaydı. Her yerde buz gibi olan yüzü bu anlarda öyle duramıyordu. Kenardan aldığı peçeteyle yüzünü temizlediğinde Didem’in de akmaya başlamış makyajını temizlemeye çabaladı.

‘Gönül rızamı vereyim de Turan’a dünyayı dar etmeni izleyeyim hadi.’ Gülmeye başladıkları gibi mutfaktan çıktıklarında ikisine dönen bakışlarla tekrar yerlerine döndüler. Dağhan’ın gözleri önce Alain’i buldu.

‘Hayatım boyunca diyemeyeceğim sizler de biliyorsunuz ki fakat tanıştığımdan sonraki hayatım boyunca Didem benim gözümde ufak bir çocuk olmaya başladı. İsyankar, kafasının dikine giden, kararlı ama çoğunlukla problem yaratıp yine de istediğini alan bir kız çocuğu.’ Gülerek bakışları Turan’a döndü.

‘İstediği Turan’dı, bileğine de yüreğine de güvenirim onun. Onu da aldı. Kırdı, yıktı, döktü ama aldı. Benim gönlüm ikisinden yana da razı. Hayırlısı olsun haklarında.’

‘Bu kadar kolay mı abi?’ Arjin’in sesiyle herkes gülmeye başlasa da Dağhan kaşlarını havalandırıp indirdi gülerek.

‘Senin veya başkasının Turan’a çektireceğiniz azaplardan sorumlu ve yükümlü değilim. Bu kadar kolay mı, değil mi siz karar verirsiniz artık.’

‘Arjin abiye yaptığı gibi daha nikah kıymadın, uzak dur diyebiliyoruz yani…’ Deha’da sırıtarak konuştuğunda Dağhan başını sallayıp onay verdi. Gülüşmeler tekrar etrafı esir alırken takılan yüzük, edilen tebriklerle daha da rahatlamıştı ortam. Tabi yan yana oturmaya kalkan Didem ve Turan’ın arasına sandalye çekip oturan Arjin’de ortamı iyice kaynatmıştı. Turan ne kadar çekilmesi için çaba harcasa da aldığı tek yanıt vardı. Daha nikah kıymadın, uzak dur bacımdan…

Tekrar toparlanıp evlere döndüklerinde Dağhan arabadan iner inmez çocuklara boştaki evi hazırlamalarını söylemişti. Pera ne olduğunu anlamasa da eve girdiklerinde göğsünde uyuttuğu Deva’nın saçlarını okşayarak geriye itti.

‘Ev neden hazırlanıyor?’

‘Babam çıkarken buraya taşınmayı kabul ettiklerini söyledi.’ Başını onay verircesine sallayan Pera’yla Deva’nın montunu çıkarıp Deniz’e teslim ederek derin bir nefes aldı.

‘Deva’yı yatırdıktan sonra konuşmak ister misin?’

‘İsterim.’ Aldığı yanıtla adımları anında önce koridoru ardından merdivenleri buldu. Basamakları tırmanıp Deva’yı yatağına yerleştirdikten sonra bakışları Meva’nın odasını bulduğunda Liya’nın onunla ilgilendiğini fark ederek yatak odasına girdi. Pera çoktan üzerindekileri çıkarmış bulduğu rahat takımı giyiyordu. Kendi de ceketinden ve gömleğinden kurtulurken yanından geçip gitmek üzere olan Pera’nın duraksaması çekti dikkatini. Bakışları o zifiri siyahlara odaklanırken alt dudağını ısırmasıyla iç çekti. Bir şey söyleyecekti ama çekiniyordu. Pera’da nadir görürdü bunu. Çekindiği, emin olamadığı en azından kendine karşı bir konu olmazdı. Olmasını da istemezdi. Onun tanıdığı Pera kendine acı da verse, rahatsız da etse yeri göğü birbirine katar yine de söyleyeceğini söylerdi. Zaten sevdiği kadının bu güçlü duruşu etkilemişti onu. Yıllar içinde gördüğü baş kaldırılarına, isyanlarına, direnişlerine aşık olmuştu.

‘Söyle, biz en başında değecekse yanalım dedik. Sana her kelime değer, söyle yaksın.’

‘Bana sarılır mısın?’ daha fazla yakabilir miydi canını başka bir cümle? Onu tanıdığından beri en çok bu cümlesi yakmıştı. Bir an beklemeden kadını kendine çekip göğsüne basmasına rağmen sol tarafına yangın başlamıştı. Karısı, aşık olduğu, sevdiği, evlatlarının annesi bu soruyu soracak kadar ürkmüş veya başkalaşmış mı görmüştü kendisini? Her bir kelimeye değerdi Pera ama hangisi bu soru kadar yakardı?

‘Pera… Yalvarırım yapma. Mısın ne demek? Sarıl de, kollarını aç bekle. Bana bunu yapıp yapamayacağımı soracak kadar yabancılaşma. Yerin yedi kat altında olsam sana sarılmak için çabalarım ben.’ Dudaklarını ve burnunu gömdüğü saçların arasından mırıldanırken belini saran kollar daha da sıktı bedenini.

‘Her şey olabilirim. Herkes için bin bir sıfatım olabilir ama sen, senin için tek bir sıfatım var. Sana aşık bir adam olmak dışında kimse değilim.’

‘Bana bunu nasıl yaparsın Dağhan…’ hıçkırıkları göğsünde patlarken iç organları ezildi adamın.

‘Bana New York’ta ait hissettiğin yer olduğumu söylemiştin. İnsan ait olduğu yerden kendini nasıl gizler? Sana ruhumu emanet ettim ben…’ gözleri sımsıkı kapandı. O ruh kirlenmesin diye gizlemişti. O ruh kendinden korkmasın, kırılmasın, darılmasın diye…

‘Kızgınım ama kızmaya neden dahi bulamıyorum. Bütün bunları üstü kapalı da olsa anlattın. Sana bağırmak, vurmak, isyan etmek istiyorum. Yapamıyorum… Yapamıyorum çünkü biliyordum…’

‘Yap.’ Omuzlarından yakalayıp hafifçe gerilettiği kadının zifirilerine baktı. Yüzünde izler oluşturan maskarasının lekelerine, kızaran gözlerine…

‘Bilip bilmemen mühim değil. Susma yeter ki. Bağır, vur, isyan et, kız, say, söv, yeter ki susma. Susma, susman ne sana ne bana iyi geliyor. Bir gece Pera, bir gece kelimelerini yuttun cehennem oldu dünya bana.’

‘Neye kızacağım?!’ göğsüne inen yumrukla beraber yüzük çizdi tenini Dağhan’ın ama umurunda değildi. Korkuları, kızgınlıkları, şok dalgası ufak bir sinir krizi geçirmesine neden oluyordu, ‘Tüm korkularım sendeydi!’ tekrar göğsüne inen darbeyle sertçe yutkundu, tek istediği Pera’nın kendine zarar vermemesiydi, ‘Marco, olanları anlattı! Sen inkar etmedin! Sende olduğunu bildiğim korkularımla geldim ben! Öyle kabul ettim!’ arka arkaya inen darbeler gerek tırnakları, gerek yüzüğü yüzünden bedeninde iz bırakırken bekledi sabırla. Şu an koruyacağım demesi yeterli değildi. Pera, kendini kaybetmekten korkuyordu. Bununla baş etmesi için, direnmesi için bu krizi atlatması gerekiyorsa yanında olacaktı. Kendi hatırlattığı gibi, New York’ta Pera ona, kadınların zırhları olmayan şövalyeler olduğunu söylemişti. Sevdikleri adamlara karşı zırhları olmayan, yaraları ortalığa dökülen şövalyeler…

Dakikalar sonra sakinleşmiş gibi olan haliyle dizlerinin üzerine çökmeye başladığında Dağhan’da eşlik etti. Düşmeden tutamazdı ama düştüğü yerde olurdu, oldu. Ufak kan damlaları kalmış göğsüne başını yasladı. Kesik nefesleri devam ederken gözyaşları da kesilmiyordu.

‘Bebeğimiz olacak bizim… Bana, Deva veya Meva’ya, bebeğe zarar gelmesin diye her şeyi yapacağını biliyorum. Peki ya sen? Bizi korumak için sana bir şey olursa?’ göğsüne çarptığı alnıyla mırıldanmaya devam ettiğinde başını iki yanından yakaladı. Hafifçe uzaklaştırıp gözlerini gördüğünde gülümsemeye çabaladı. Pera bu haldeyken mümkün değildi ama çaba harcadı en azından.

‘Yüzümün en aydınlık yanı, canımın ardı, gölgesi şiir, gülüşü bahar olanım, göğsümün incesindeki imtihanım, canıma karıştığın yerde hayat var dedim. İnancım kayıpken sen vardın sana tutundum. Üç can nasip ettin bana. Kıyısında olsam ölümün başta sen, dördünüze tutunur dururum hayatta. Ben seni biliyorum Pera. Kaburgaların kırılsa acını yok sayar dik durur kafa tutarsın dünyaya. Sen bitti demeden bitmez, sen ise bitti demezsin. Şu yaşadığımız an için bile saatler sonra ben nasıl düşerim diye kendine kızarsın, tanıyorum seni. Sırtına dökülen saçın kalkan, gözlerindeki siyah silah. Şimdi söyle bana. Böyle güçlü bir kadına aşık olmuş beni mi devirecek devran? Sen bunca vakit vandallık mı tuttu beni hayatta zannediyorsun? Bildiğin adama kızsan da, kırılsan da şimdi biri çıksa doğrultsa üzerime namluyu, eline biri silah tutuştursa gözünü kırpmadan bana namlu doğrultanı vurabilecek kadar güçlü olduğunu bilmiyor muyum ben?’ dibinde olduğu dolabın altındaki sabit gibi görünen yeri dokunup açtıktan sonra Pera’ya işaret etti. Cephane gibiydi… Savaşa giden bir devletin cephanesi gibi.

‘Sen beni bunların mı güçlü kıldığını zannediyorsun? Sevdiğin adamı ne çığırından çıkarır güzelim? Söyle hadi bana…’

‘Sevdiklerine dokunulması.’ İç çekse de mırıldandığında usulca başını salladı Dağhan.

‘Sevdiğin adamı kim ayağa kaldırdı canımın yangını?’

‘Ben.’ Dedi kendinden emince. Emindi çünkü Dağhan defalarca dile getirmişti. Direnme, dayanma nedenimsin demişti. Sadece bugün değil, o dört duvar arasında sırtımı yasladığım tek insansın, beni bir sen ayağa kaldırdın, bir tek sen kaldırırsın demişti. Verdiği cevabın eminliği yüzünden yeniden başını sallayan Dağhan’ın gülümsemesi kendini gerçekten gösterdi.

‘Ruhun hala emanetim. Sana yeminim olsun sevdiğim insanlara el uzatmaya çalışanlar dışında kimsenin canına zarar ziyan dokundurmadım ben. İncitmedim ruhunu inan ki. Derdim ne güç, ne para. Tek çarem sizsiniz. Sesine, sana, kokuna, sözüne gurbet bırakma, geriye kalanları ben hallederim.’ Sağ avucuna doğru düşen başıyla gözlerini sımsıkı kapatan kadını süzdü. Hayatı boyunca aşık olabildiği tek kadını. Hayatının her anında yanında olsun istediği ancak el uzatmaktan korktuğu kadını. Pera’ydı o. Kendi Pera’sı. Zırhı, kılıcı, kalemi, bakışı bile keskindi. Kendisine kızgınlığı ve küslüğü bilmediklerinden değil, kaybetmekten olan korkusu yüzündendi. Hayal bile edemeyeceği kadar çok sevmişti kendini Pera. Benim gibi bir adamı ne yapsın diye sayıkladığı tüm o günlere nispet yapmak istercesine sarılmıştı. Onun gibi bir adamı eşi yapmıştı. Parmakları arasından süzülen her saç teli için bir zamanlar acaba demişti, şimdi ise acabalarını yaşıyordu.

Onun dayanağı Pera ve evlatlarıydı. Pera’nın dayanağı ise kendisi. Çünkü hayatı boyunca hiçbir şeye boyun eğmeyen kadınlardandı Pera. Sadece kendi kendine yaslanır, aşkından ölse de onun yanlışları başkalarının doğrularıyla çakışıyorsa kendi yanlışını seçerdi. O yüzden bildiklerine neden sinirleniyorsun dememişti Dağhan. Çünkü Pera bildiklerine değil, kaybetme ihtimaline sinirlenip dillendirememişti. Göğsünün tam orta yerine batan siyah kirpikleri birbirine geçerken de, yutkunuşunu boğazına takan dudaklarını sımsıkı birbirine bastırırken de aşkını kaybetmek istemeyen bir kadındı. Ve biliyordu Dağhan. Aşkını kaybetmemek için bir kadın akıl almayacak şeyler yapardı. Keza istediği de buydu. Kendine isyan edip giyinme odasının ortasına onunla beraber diz çökmüş karısı sadece kendi varken böyle olsundu. Dışarıda dimdik, sapasağlam kalsın, bir bakışıyla onu kargaşanın içinden çıkarabilsindi.

Hala durulmamış damlaları baş parmaklarıyla temizledikten sonra usulca kalktı çöktüğü yerden. Pera’yı da kendiyle beraber kucağına çektiğinde adımları yatağa yöneldi. Usulca yumuşak zemine bırakıp yüzüne dağılan saçlarını okşayarak geriye çekip şakağına dudaklarını bastı.

‘Geliyorum hemen.’ Adımları bu kez banyoya ilerlediği gibi küvetin dolması adına suyu açtığında beklemeden döndü tekrar yanına. Yastığa değen başını oldum olası sevmemişti. Pera göğsünde güzeldi. Saçları tenine değerken, nefesi boynuna karışırken. İç çekişleriyle başını kaldırıp göğsüne yerleştirdi. Siper etti tenini, ruhunu. Bir tek Pera için siper olurdu, onu da yapmaktan kaçınmadı. Sevdiğini bildiği gibi okşadı saçlarını, sustu. Zulümdü gözyaşı ve hüznü ama biliyordu. Pera ağlarken durdurulmak değil, kendi tarafından sarılmak isterdi. Her kadın gibi ağlanma demesini değil, zehir zemberek olan damlalarının silinip ben buradayım denilmesini, hissettirilmesini… Daha fazlası yoktu kadınların işte. Bütün savaşın ortasında çelik gibi durabilirlerdi ancak sevdikleri adamların şefkatine ihtiyaçları olduğunda hiç savaş görmemiş gibi ağlarlardı. O yüzden sustu Dağhan. Var oldu, her damla gözyaşında yanında, yanı başında, tüm desteğiyle.

Gözlerini diktiği nişin içindeki çerçeveden bir an kaçırmadı harelerini. Fazla değil, birkaç hafta önceye aitti bu fotoğraf. Rio’da yatla açıldıkları sırada Yuri çekmişti Deva’nın ısrarları üzerine. Arkalarında kalan derin mavi fon, göğsüne sırtını yaslamış, Deva’nın ‘’Şimdi seni kocaman öpeceğim öyle çekecek Ruri’’ repliğiyle kocaman bir kahkaha atan Pera, yanağına söylediği gibi kocaman bir öpücük bırakan Deva ve Pera’nın göğsüne sıkıca bastırdığı Meva… Tüm hayatı… Tüm hayalleri… Bir bir gerçek olan tüm inançsız inanışı…

‘Çok gerçek ve çok güzel…’ mırıldanmasıyla beraber Pera bir kez daha iç çekse de göğsünden başını çekmeden yukarı kaldırdığında gülümseyerek karşılarındaki çerçeveyi işaret etti.

‘Öyle…’ Pera’da fark ettiği kareyle ufak bir tebessüm sunduğunda kadının saçlarını okşamaya devam etti.

‘Bunu kaybetmemek için ne yaparım biliyor musun?’

‘Ne yaparsın?’

‘Yaşarım.’ Mırıldanma gibi olan seslerine rağmen Pera’nın gözlerindeki katran tekrar kendini bulduğunda gülümsedi. İçten, hesapsız, kitapsız güldü.

‘Kızgınlığın da, kırgınlığın da yaptıklarıma değil. Bu yüzden isyanın zaten. Fakat sırf şu karedekiler için yaşarım güzelim. Siz benim yıkılmayacak tek kalemsiniz.’ Derken tenine yapışan katran kara telleri okşadı. Direnmek ve inanmak aynı bağlam üzerinde bir bilinmezlikti. Fakat var hissetmek Dağhan’a göre sadece kollarının arasındaki kadında gizliydi. İnsan inanırsa direnirdi, direnirse savaşırdı. Fakat kötü bir evlilik içinde büyümüş Dağhan, sadece sevdiği kadının gözlerinin derinlerinde var hissediyordu. Bu aşk diyerek dahi kısaltılacak bir durum değildi. Pera onun surlarında dalgalanan bayrak, direnişinin ve inancının simgesi, olduğu kimliğin dahi yumuşatılma sebebiydi. Canavar olarak adlandırılacak bir adamın şifasıydı. Çünkü hem kadın, hem sevdiği kadındı.

Biraz daha baktılar o çerçeveye, daha doğrusu Pera biraz daha inceledi ancak Dağhan’ın odaklandığı nokta Pera’nın siyah bir kaşmir gibi göğsüne dağılan saçlarında dolaştı. Daha sonrasında ise tek kelime etmeden harekete geçti Dağhan. Kendiyle beraber Pera’yı kollarına alıp banyoya yöneldi, usulca üzerindekilerden kurtulmasını sağladı, yarısından fazlası dolmuş küvetin içine bıraktı. Neyin iyi geleceğinden haber olduğu için ayrılmadı yanından. Kendiyle beraber göğsüne çektiği Pera’nın parmaklarına dudaklarını bastırdı. Bir su, bir de yanında olduğunu hissettiren kendine ihtiyacı vardı, biliyordu. Ne zaman gergin olsa, iş onu sıkıştırsa, Deva’nın ısrarlarına ayak diretemeyecek hale gelse kendini banyoya atardı Pera. Kafasındaki karmaşadan kurtulana veya sadece sonuca bağlayana kadar orada kalırdı. Ki Dağhan’da onu böyle izlemeyi seviyordu. Kapalı gözleri, soluk alışverişlerinden kalkıp inen göğsünü, sıcak suyun onda bıraktığı mahmur etkiyi, kendine zaman ayırabilmesini seviyordu.

Daha sonra çıktıkları banyo ile tek kelime etmediler. Sessizlik yemini etmişçesine değil de, konuşmadan anlaşabilir gibi sakinlik içinde üstlerini giydiler, Pera saçlarını taradı, Dağhan kuruttu her bir teli. Hepsinde de aynadaki yansımadan gözlerinin en derinine baktı sevdiği kadının. En son göğsüne çekti, sıkıca sarıldı. Pera’nın uyuyacaklarını düşündüğü ve uyuduğu, Dağhan’ın ise zamanını beklediği vakitlere kadar uzandılar.

Göğsündeki dingin nefeslerle beraber gün aydınlanmaya başlarken dikkatlice çıktı Dağhan yataktan. Önce Deva’nın odasına girdi, dört döndüğü yatak yüzünden açılmış üzerini örttü, ardından Meva’nın odasına girdi. Sevdiği kadınla, iki kızının en büyük ortak özelliğinin deli yatmaları olduğunu biliyordu. Meva’nın da üzerindeki örtüyü düzelttikten sonra adımları çalışma odasına yöneldi. Hayatı boyunca Pera’yı tanıdığından beri ne kadar öğüdü varsa kendine bir günlük şeklinde yazmıştı, bu bir gün Pera’ya ait olacaktı fakat bugün de kendini öğütlemek istedi. Masanın başına geçtikten sonra aydınlatmayı çalıştırdığı gibi bilgisayar çantasından o defteri çıkardı. Sadee Pera’nın varlığıyla hayat bulan o defter… Eline aldığı kalemi iki kez çevirip derince soluklanarak dokundurdu kağıda.

Kaburgalarımdaki ellerin sahibi,

Seni tanıdığım vakitlerde farkında bile olmadan cesedimi sırtlanmış ufacık bir ruhtun sen. Seni tanımadan önce bu yorumu kolaylıkla yapabilirdim fakat seni tanıdıktan sonra ufacık bir ruh olmadığını da, ruhunun 21 gram değil, 21 ton olduğunu da çok iyi öğrendim. O kadar ki yıllar içinde senin için, sana karşı en doğru sorum, kendinle savaştın, seni kim yenebilir ki?, olur sanırım… Çünkü seni sevmeye başladığımda, alıştığımda ve tanıdığımda mesele benim birini sevebilmem olmaktan çıkıp, senin beni sevebilmen oldu.

Neyin mükafatısın bilmiyorum Pera. Böyle bir sevabı hangi vakit işledim de ödülü izzet-i ikram gibi sen oldun anlam veremiyorum fakat günahkar ruhumun dahi daha çok sevap işlemesi için çırpındığı yersin sen. Halbuki zıttınla terbiye olup benzediğinle kavuşacağını söylerler insana ancak sen zıttım olmayacak kadar güçlü, benzediğim olamayacak kadar mükemmel bir ayrıntısın. Fakat biliyorum ki kalbindeki çiçekleri sulamayı unuttuğum zaman benim dipsiz derinlikteki sularımdan vazgeçersin, elbet o su bana gelir, ulaşır demezsin. Kızamam, kırılamam, darılamam bu hayata başkaldırına. Bu benden vazgeçmek değil, kendine kıymet vermek olur. En nihayetinde öz saygın ve öz sevgin olması gereken, tartışılmayacak bir husustur. Solmayacak bir kadınsın çünkü birilerini beklentiyle gözlemek senin felsefenin dışındadır. Gerekirse kilometrelerce yol yapar kendine su, ilaç veya güç olursun. Sana dair en çok sevdiğim detay da belki budur.

Tüm zamanlarını birilerinin hayatlarını daha iyi yapmak adına çaba harcayarak geçirmiş bir adamken dönüp sana baktığımda beni hiç tanımamış olsan da dimdik duracağını bilmek içimi rahatlatır. Çünkü saatler kırılınca vakitlerin durmadığından bir hayli haberdarım. Tüm bunlara rağmen bugün başımı göğsüne yaslayıp isyan edebilecek kadar benimle hissetmen de öyle. Yüzlerce kez toparlanmış dağınık bir oda olduğum halde güvende hissetmen, kalbinin serinlediği yer olmam, isyanını bir ok gibi kalbime saplayabilmen, hala dinlenebildiğin ve dinginleşebildiğin yer olmam hayatımın bir mucizesi. Bana ihtiyacı olan çok insanla karşılaşmış olmama rağmen sırtını sadece kendine yaslamış senin gibi bir kadını sarabilmek daha da güçlü hissettiriyor beni, bunu açıklayamam.

Bildiğim en gerçek olgu, çiçeğin de, çiçekli günlerin de sen olman…

Ve sen çiçek olduğun sürece tüm baharı çevrene çekersin, ben olsam da, olmasam da. Bunun en büyük kanıtı da kızlarımız olabilir. Sen konuşmaya başladığında ne denli bilgiler vereceğini bilip heyecanla bekleyen Deva ve ne dediğini anlamasa dahi bir gün cümlelere gerek kalmadan iliklerine kadar hissedip yaşayacak olan Meva… Onlara öğrettiğin yalnızca yürümenin değil, güçlü kalmanın yolları dahi şahittir buna. Hayatın güzelliklerini gösterip, anlatırken aynı anda karşılarına çıkacak zorluklarla nasıl baş edeceklerini açıklamaların dile gelse kızlarının nasıl sana karşı minnet ve saygı duyacaklarını söylerler. İkisine de sarılırken bıkmadan, usanmadan sevginin yumuşaklık ve güçle sarılmak olduğunu, sevginin kendinden emin olmak olduğunu anlatman içlerinde giz gibi saklı kalacak. Gördüğüm tüm vakitlerde gözlerini yaşartan şeylerin onları daha güçlü kılacağını açıklamaya çalışıp, her düştüklerinde yeniden kalkmak için fırsat doğduğunu öğrettiğin için hepimiz şanslıyız. Bu vakitlerinde dahi asla anlamasalar bile hangi yaşta olurlarsa olsunlar kimsenin kendi kalplerini parçalayacak kadar stres yaşatmasını hak etmediklerini, insanları arkada bırakıp yollarına devam etmelerini, dünyanın onlar olduğunu ve dünyanın onlara ait olduğunu öğrettiğin, onları geleceğin güçlü kadınları olarak yetiştirdiğin için şanslıyız. Senin gibi bir kadın karım olduğu için, kızlarımın annesi olduğu için ömrümün sonuna kadar minnettar olacağım hayatıma, en çokta sana…

Sana yazdığım her sayfada özel bir an, muhteşem bir gün yok aslında. Sadece bak istiyorum, zamanı geldiğinde benim gözümden ne kadar güçlü, güzel ve direniş tadında bir kadın olduğunu gör. Sana sadece aşkla değil, gururla, başı dik, umutla baktığımı bil. Seninle olan her bir anın beni ne kadar şanslı hissettirdiğinden haberdar ol.

Geçen gün Deva’nın izlediği bir çizgi filmde duyduğum sözler seninle geçen günlerimi anlatır gibi çünkü. Çocukların izlediği şeyler bazen akıl almaz fakat o an anlayamayacakları kadar güzel oluyorlar. Yani demem o ki Winnie The Pooh’ya katılıyorum; seninle geçirdiğim her gün benim en sevdiğim günümdür. Yani bugün benim yeni favori günüm…

KASIM 2023

SON KALE

Kalemi kenara bırakıp derin bir nefes aldı Dağhan. Bu defterde olan hiçbir kelimenin abartısı, yalanı, yanlışı yoktu. Burada tek gerçek vardı, Pera. Onun sevdiği, bildiği, tanıdığı ve onu seven kadın. Hayatı boyunca Pera’yı mutlu etmeye çalışacak milyonlarca şey yapsa ve bunlara tonla para dökse zamanı geldiğinde bir defter kadar mutlu etmezdi onu biliyordu. Çünkü kadınları biliyordu. Herkesten önce babaannesini tanımıştı, Afitab hanımın baş kaldırıp isyan çıkarışını. Annesini ezberlemişti, Elif hanımın sessiz ve ezilmeye razı gelen direnişini. Dostunu görmüştü, Nida’nın kendini saklamaya çalışmasına neden olan zorbalıklara direnişini. Kız kardeşine şahit olmuştu, Didem’in ölmemek için öldürmesini. Sevdiği kadının dostunu dinlemişti, Elfe’nin kız kardeş yerine koyduğu kadın için boyundan büyük baş kaldırısını. Ve en çok karısını görmüş, dinlemiş, izlemiş, anlamıştı, Pera’nın çocukları için kendi dünyasını alt üst edişini…

Bilirdi kadınları, tanırdı ancak bunca yaşanmışlığa rağmen tam anlamıyla anladım diyecek kadar da cesur değildi.

Bunu görünce aklıma sen geldin dediğinde, gördüğü şeyin değil, aklına gelişinin önemli olduğunu düşünürdü kadınlar. Beş dakika yüzünü görmek için hamlede bulunulduğunda harcanan zamana aşık olanlardı kadınlar. Sen seversin diye aldım derken, almış olmasının değil, sevdiği şeyin bilinmesine kalbi gümbür gümbür atardı kadınların. Aramak değil, sesini özlediği için aradığını söyleyen adamların cesurca söyleyebilmelerine aşık olurdu kadınlar. Her dakika dibinde olmanın değil, her zaman yanındayım cümlesinin kölesi olabilir, anlat güzelim dinliyorum denildiğinde dinleniyor olmanın aşık edebileceği bir türdü kadınlar. Değersiz hissettirenleri affetmez, kendini kaybetmeyi göze alanlara dönüp bakmazlardı. İçlerinde Polyanna yaşayan ama istedikleri her an serserileşebilenlerdi kadınlar. En çokta kendilerini keşfettiklerinde hadsizliğe küsmeyi unutup, gerekirse masayı kafalarına geçirenlerdi kadınlar.

 

Yani böyleydi kadınlar. Oldukları yere zarafet buyur eder, yaralara umulmadık şekilde deva oluverirlerdi. Yıkık dökük evi bahar bahçe yapar, sefaletten körelen umudu yeşertirlerdi. Zaten mesele kadının yapabildikleri değil, yaptıklarının ne kadar görülebildiğiydi. Başka bir elde çiçeği solan, gülüşü kaybolan kadın, olması gerektiği yerde en güzel haliyle ışık saçardı. Adına şarkılar, şiirler yazılması değildi kadını mutlu eden, şarkılar şiirler yazılacak kadar görülmekti. Çiçek almak değildi istedikleri, çiçeği düşünebilecek kadar onurlu, düşünceli ve güzel sevilmekti. Sarılmak değil, sarılırken hissedebilmekti. Tam da bu yüzden kadın ne gerçek, ne değil bilirdi. Bir adamın sarılmasıyla, onu seven adamın sarılması arasında yüzlerce fark olurdu onlara göre açıklanamayacak. Sahiplenilip, korunmak değildi ulaşmak istediği amaç. Çünkü kadın kendini hem sahiplenirdi, hem de korurdu. Bir savaş meydanında sivri dişleri, yüksek topukluları, mini etekleriyle direnirlerdi. Dünya üzerinde her çağda direnmişlerdi. Fakat direnmeye ihtiyaçları olmayacakları bir sevginin içinde olmak isterlerdi. Başı sonu anlaşılmayan bir olguydu kadın. Onur ve gururlu olanlar parayla pulla değil, sadece ilgi, sevgi, saygı, anlayışa aşık olurlardı. Tarihler boyunca hep anlaşıldıkları ilan edilmiş fakat bir kez olsun ne istediklerine kulak verilmemiş, sonunda da başkalarından ümidi kesmişler ve işi kendileri ele almışlardı. İşte tam da bu yüzden Pera’ya aşıktı Dağhan. Bütün istediklerini ona sunardı, bunu yapabilirdi gerçek bir adam olarak fakat biliyordu da aynı zamanda, o olmasa da Pera bütün bu beklentilerini kendi kendine de hallederdi. Dağhan var olduğu sürece bütün bunları kendi halletsin ve Pera sadece ama sadece onu sevmekle ilgilensin istiyordu.

 

Bölüm : 10.03.2025 01:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ceren Öztürk / BUTİMAR / Bölüm 83 - Ruhun Hala Emanetim
Ceren Öztürk
BUTİMAR

1.3k Okunma

294 Oy

0 Takip
86
Bölümlü Kitap
TanıtımGüzel YarınlaraBölüm 1 - Şarap Seçimi Nasıldı?Bölüm 2 - Yabancı O TatlımBölüm 3 - Çuval Giysen Yakışır Diye Çuval Giymen GerekmezBölüm 4 - Her Şey Cebimdeki CüzdandaydıBölüm 5 - SansürsüzBölüm 6 - Şiddet?Bölüm 7 - Dikkat Et De Isırmasın KardeşimBölüm 8 - Oku DağhanBölüm 9 - İnsanın Şansı Bazen İmtihanıdırBölüm 10 - Herkes Sadece Kendi Yangınından Sağ ÇıkarBölüm 11 - İnsanlar Hep KonuşurBölüm 12 - Bu Düzen Düzenli Değil De O YüzdenBölüm 13 - Çok Ziyan Etti Beni DeryaBölüm 14 - UnutacağızBölüm 15 - Değecekse YanalımBölüm 16 - Garip Hissediyorum En BaştaBölüm 17 - Emniyetle Mi Konuşuyor O?Bölüm 18 - Becerebileceksen MemnuniyetleBölüm 19 - Doğrular Her Gün DeğişiyorBölüm 20 -Daha Önce Yaktın Sen BeniBölüm 21 - Benden Her Fırsatta KaçıyorsunBölüm 22 - Sen Benim SarhoşluğumsunBölüm 23 - Biz KadınlarBölüm 24 - Bu Saatlerde İçimin Cenazesi Kaldırılıyor GeneldeBölüm 25 - The Devil Wears PradaBölüm 26 - Uyan Pera!Bölüm 27 - Gökyüzüne Dokunamayan Gökkuşağı Mı Olur?Bölüm 28 - Her Zerrem Sen Olmuş...Bölüm 29 - Sen Bir KaossunBölüm 30 - Utanırdım KendimdenBölüm 31 - Yaratık Mı Diyorsun Sen Bana?Bölüm 32 - Kaybetti İzimiziBölüm 33 - Herkesin Mafyası Kendine TatlımBölüm 34 - Böyle BekleyememBölüm 35 - Demek Yaramıza Deva Olmaya GeldinBölüm 36 - Prenses, Kraldan Bir Söz AldıBölüm 37 - Oysa Ben En Çok Sana GerçeğimBölüm 38 - Dedi Kurtlar Vadisi ÇakmasıBölüm 39 - Ben Onun Tek Arkadaşı Olmak İstemiyorumBölüm 40 - Görüşürüz Deva'nın BabasıBölüm 41 - Hayatta Yapabildiğim Tek Doğru Pera'yı SevmekBölüm 42 - Tehdit Etmeye Mi Çalışıyorsun?Bölüm 43 - Haddi Olmasa Da YüreğimBölüm 44 - Sana Rastlamak Güneşe Dokunmak Kadar YakıcıydıBölüm 45 -Kaçarak Evlenmek İçin Geç Mi Kaldık?Bölüm 46 - Her Biri On Kaplan GücündeBölüm 47 - Elli Kez Falan Vurdular SeniBölüm 48 - Aşk Tamam Yaş EksikBölüm 49 - Evlenme Teklifi Mi Ediyor O?Bölüm 50 - İnsan Kayarken Nasıl Konuşabilir?Bölüm 51 - Narkotik Değil, Organize ŞubeBölüm 52 - Hangi Kot Pantolon?Bölüm 53 - Nakit Taşımazdı YanındaBölüm 54 - Beş Ocakta Ne Oldu?Bölüm 55 - Yasın Beş EvresiBölüm 56 - İnkar, Öfke, Pazarlık, Depresyon, KabullenmeBölüm 57 - Senin Dağına Kim Kar Oldu?Bölüm 58 - On Tane DikişçikBölüm 59 - Ölmeyi BeceremediğimdenBölüm 60 - Kör Bir Sokak GibiBölüm 61 - Hayırlı Olsun GülümBölüm 62 - Dakika Bir Gol BirBölüm 63 - Sen, Benim Yüreğimin EvisinBölüm 64 - Kediler Dokuz Canlı Olmaz Mı?Bölüm 65 - Çin Seddi YıkılırBölüm 66 - Alıç, Aklını AlıçBölüm 67 - Çünkü Efkardan Kendimi YaktımBölüm 68 - Ulan IrmakBölüm 69 - Senden GGDK Talep EdiyorumBölüm 70 - Benim Hep Bir Planım VardırBölüm 71 - İlk Sürüm, Son Sürüm, Yeni SürümBölüm 72 -Sen Fazlalık DeğildinBölüm 73 - Olağan Düzeni Yıkıp, Yerine Seni KoydumBölüm 74 - Erkek Kardeş TerörüBölüm 75 - O Dağ Eksik OlmasınBir Yılın Daha Başı - D.K.Bölüm 76 - Hayat Bana İstediğini YapsınBölüm 77 - Bir Bardak IrmakBölüm 78 - Você é Minha AlmaBölüm 79 - Son İhtimalBölüm 80 - Sen ve Seninle OlanlarBölüm 81 - Bedelini Anılarımla ÖderimBölüm 82 - İlk Gün GibiBölüm 83 - Ruhun Hala Emanetim
Hikayeyi Paylaş
Loading...