Bölüm 21: Neredesin?
Multi: Kayahan-Odalarda Işıksızım
🌃
Genzimden yükselen safrayla birlikte gözlerimi araladım. Üzerimde hissedilir bir ağırlık vardı. Gözlerimi aralamış olsam da açmakta zorluk çekiyordum. Kemiklerim birbirine geçmiş gibiydi ve yattığım yerde bir hayli sertti. Nerede olduğumu ve neden bu halde olduğumu idrak etmeye çalıştım.
Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra görüşüm daha da netleşti. İlk gördüğüm şey üzerine yattığım halıydı. Görüşümü biraz genişlettiğimde ise Parla'yı koltukta baygın gördüm. O an, son yaşananlar bir bir gözümün önünden geçti.
"Sare!"
Yattığım yerden hızla kalktım. Bu hareketim başımın dönmesine sebep olmuştu. Fakat bu umrumda değildi.
Sarsak iki adımda Parla'nın yanına vardım. Onu uyandırmaya çalıştım fakat tepki vermedi. Gözüm diğer herkese kaydı. Bana şu an yararı dokunacak tek kişi Okan abiydi.
Sare kim bilir ne haldeydi? Kaya ya tekrar... Bu düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştım. Okan abinin yanına vardığımda bir iki dürtme sonrasında uyandırdım. Yüzü buruşurken bir küfür savurdu.
"Noldu lan bize!"
"Abi, Sare..." diyebildim sadece.
Okan abi hızla salonu taradıktan sonra onun yokluğunu fark etmişti.
"Sare, nerede?"
Tekrar salona baktı. Annesinin yanına koştu. Sonra da babasının... Onlar uyanmayınca tekrar benim yanıma geldi.
Donuktum.
Ne yapacağımı düşünüyordum fakat daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim ve ne yapacağımı bilmiyordum.
"Sare nerede, Cihangir?"
Gözlerimin dolduğunu hissettim. Okan abinin boşalan yerine şiddetle çöktüm.
"Abi..." dedim, sesimde gizleyemediğim ağlamaklı tonla.
Dizlerimin önüne çöktü.
"Bana bak, Cihangir! Bana bak lan!"
Başımı kaldırıp telaşlı yüzüne baktım.
"Ne oldu kardeşime?"
"Piç!" Durdum.
"O pezevenk ruh hastası kaçırdı."
İdrak edememiş olsa gerek ki yakama yapıştı.
"Ne diyorsun lan sen! Ne kaçırması, kim kaçırdı?"
"Kaya," dedim, küfür eder gibi.
Elleri yakalarımdan düşerken iki eliyle sertçe yüzünü sıvazladı.
"Ne saçmalıyorsun sen, Cihangir? Arkadaş onlar!"
"Abi, takıntılıydı bu it! Hasta ruhlu. İki yıl hastaneye kapattık, annesi olacak şu kadın zorla çıkardı. Bitmemişti teda-" Cümlemi tamamlayamadan kaşımın üzerine sert bir yumruk attı.
"Lan madem böyle bir şey var ne diye soktun içimize!"
Acıyla konuştum "Göndermeye çalıştım ama..." Aması yoktu. Ne yapıp edip onu buradan uzaklaştırmalıydım. Benim yüzümden olmuştu işte. Tek sorumlusu bendim.
Okan abi salonun ortasında bir o yana bir bu yana giderken diğer herkeste yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı.
Yaklaşık on beş dakika düşündüm. Okan abi salonun ortasında on beş dakika boyunca bir o yana bir bu yana yürüyüp durdu. Herkes kendine geldi. Yarı ayık yarı baygın şekilde olanları sorguluyorlardı.
"Ne oldu bize?" dedi en nihayetinde, Zehra teyze. Nasıl açıklardım?
"Zehirlendik," dedi, babam.
"Zehirlenmiş olsak uyanamazdık," dedi, Derya. Her şeyin biraz suçlusu da oydu.
"Oğlum, iyi misin?" dedi, yine Zehra teyze. Okan abi duymadı bile. Aklını yeni toparlamış gibi durdu ve başını hızla benden taraf çevirdi.
"Nereye götürmüş olabilir?"
Onun sorusuyla benimde duran idrakım yerine geldi. Tabi ya! "Dağ evi," dedim içimde yeşeren umudun verdiği coşkuyla.
"Kalk gidiyoruz," dedi salonun kapısına yönelmişken.
Zehra teyze durdurdu.
"Ne oluyor, Okan? Sare, nerede?"
Okan abi durdu. Ayaklandığım yerde bende durdum.
"Sonra anne," dediyse de telaşa kapılan Zehra teyze oturduğu yerden güçlükle kalkıp Okan abinin karşısına dikildi.
"Okan," dedi, anne yüreğine düşmüş telaşla.
Okan abinin derin bir nefes alıp tek eliyle gözlerini kapattığını gördüm.
"Okan, bir şey söyle!" Şiddetle yakasını çekiştirdi. Yanlarına yaklaşıp Zehra teyzeyi geri koltuğa oturttum. Şimdi diğer herkeste telaşla ayaklanmıştı. Fakat durmanın ne yeri ne de zamanıydı.
"Kaya, Sare'yi kaçırdı," dedim bir hamlede.
"Olmaz öyle şey! Yapmaz oğlum!"
"Okan... Kızım. Ay, kalbime bir şeyler oluyor."
"Nolmuş ablama?"
"Olacak şey değil, nefretinden iyice şaşırdın sen artık, Cihangir!"
"Demek o yüzden bana ilacı sordu." Gözlerimi Parla'ya diktim. Oturduğu yerde başını tutuyordu.
"Ne ilacı?" diye sorduğumda ayaklandı.
"Dün bana ağızdan alınan bayıltıcı ilaçları sordu."
"Sıçtığımın pezevengi! Yürü Cihangir, nerede şu dağ evi?"
Okan abinin dediğini yapıp peşinden gidecekken bu defa da babam durdurdu.
"Dağ evi de hacze gitti, oraya gidemez."
Tanıdığım Kaya itiyse her yere giderdi. "Gidelim abi."
"Kızımı bul... Okan," diyen Zehra teyze tekrar bilincini kaybederken gözümüz arkadada kalsa da evden çıktık.
***
Üç saatlik yolu bir buçuk saatte gelmiştik. Dağ evinin sarp yokuşunu arabayla çıktık. Zifiri karanlıkta neredeyse gözükmüyordu. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. O kadar ümitsizdim ki ne yapacağımı bilmiyordum. Aklım, durmuş gibiydi.
Yine de arabayı olduğu yerde bırakıp araçtan indik. Telaşlı adımlarla telefonun ışığıyla ilerlemeye başladık. Kapıya geldiğimizde mühür vardı ve kırılmamıştı. Yine de her ihtimale karşı evin her yerini dolaştık. İçeriye ışık tuttuk ama bomboştu.
"Başka nereye bakabiliriz?"
Kesik birkaç nefes aldım. Duvara yaslanıp düşünmeye çalıştım fakat yapamıyordum. Gözümün önüne hep o gülen, yeşil gözler geliyordu. Beni azarlayışı, terbiyesiz halleri, utanışı, sesi, duruşu, saçları... Her haliyle, Sare.
"Bilmiyorum abi," dedim sesim sona doğru iyice kısılırken. Görsen koskoca adamım ama bedenimi taşıyamadım. Duvardan yavaş yavaş kayarken en son sert bir şekilde yere çöktüm.
Bir bacağımı uzatıp diğerini göğsüme çektim.
"Neredesin?" diye fısıldadım. Sesimin çıktığından bile emin değildim ama Sare, duysun istedim. Duysun ve "Ne var lan, Fil Yavrusu," desin istedim.
"Ne demek bilmiyorum? Burası aklına geldiyse başka yerlerde gelecek! Kalk lan ayağa!" Yapamadım. Gözümün önüne Sare'nin son anda çaresizce salondan kaçmaya çalışması geldi. Yardım edemedim. Etseydim...
"Benim yüzümden... Benim yüzümden... Benim yüzümden!" Elimi sert bir şekilde yere vurdum.
Okan abi eğilip yakamdan tuttu. "Siktirtme bana belanı! Sen burada oturuyorsun diye kim bilir kardeşimin başına ne haller geliyor şimdi! Kalkıp arayacaksın. Kendini suçlamanın ne yeri ne de zamanı!"
Ne ara dolduğunu bilmediğim gözlerimi kırpıştırdım. Oturduğum yerden yavaşça kalktım.
"Diğer evler de var ama babamın dediğine göre hepsi hacze gitmiş."
"Yine de bakalım. Ayrıca bana bildiğin tüm her şeyi anlatıyorsun. Merkeze de bilgi geçelim, kamera kayıtları, ne varsa! Bulalım şu iti!"
O hızlı adımlarla arabaya doğru yürürken son bir defa eve bakıp peşinden ilerledim.
Arabaya geçtiğimizde bu defa Okan abi kullanıyordu.
"Başla," dedi otoriter bir sesle. Nereden başlayacaktım? Yine yeşil gözler geldi gözümün önüne, sertçe yutkundum.
"Başlasana lan!"
"İki yıl önc-" devam edemeden yine bir küfürle araya girdi. "İki yıl ne lan! İki yıl ne!"
"Takıntılıydı, Sare'ye. Yaz tatiliydi. Bir gün odasına girdiğimde kitaplığının arkasının hep onun resimleriyle dolu olduğunu gördüm." Cümlemi bitirir bitirmez arabayı sağa çekip ani bir frenle durdurdu.
Oturduğu yerden atabildiği kadar sert bir yumruk attı. Karşılık vermedim.
"Ne diyorsun lan sen!"
"Günlük tutar küçüklüğünden bu yana. O gün masasının üstünde günlüğüne de buldum. -Bugün kavuşuyoruz- yazıyordu." Bir yumruk daha attı. Çenemin kırıldığını bile düşündüm. Ağzıma gelen kan tadını yutmaya çalışıp devam ettim.
"Hızlı hareket etmem gerekiyordu. Yapabileceğim en mantıklı şey telefon numarasından konumuna ulaşmaktı. Arkadaşların birinden yardım istedim. Sağ olsun o da kısa sürede konumuna ulaştı. Bu dağ evini gösteriyordu."
Bu kez bana vurmak yerine şiddetle direksiyona vurdu.
"Gelebileceğim en hızlı şekilde geldim. Sare, baygındı."
"Bir şey..." Sesi titredi. "Bir şey yapmış mıydı?" Öfkeyle yumruğumu sıktım. O gün o iti gebertmeliydim.
"Son anda yetiştim." Derin bir nefes bıraktı.
"Zaten ilaç kullanıyordu. O gün kriz geçirdi. Hastaneye yatırdık. Obsesif Kompulsif Bozukluğu vardı. Tedavisi bitmemişti. Derya... O şeytan kadın illa da oğlumu oradan çıkarın dedi. Babam dayanamadı artık ve çıkardılar. Yakın zamanda çıktı. Onun geleceğini bilmiyordum. Bilseydim asla eve gelmelerine müsaade etmezdim. Bilseydim..." Hızla başıma vurdum. Sonra tekrar vurdum. "Kim bilir ne haldedir şimdi!" Tekrar vurdum. Okan abi ellerimi tuttu. Hızla sarıldı. "Kendine gel. Sana ihtiyacım var." Ayrıldı.
"Zaman kaybetmeden merkezle iletişime geçelim. Hatta merkeze geçelim," diyip gazı kökledi.
Çok geçmeden merkeze geldiğimizde Okan abi her yeri yangın yerine çevirmişti. İlk iş telefon numarasından konumunu tespit ettik fakat benim evimi gösteriyordu. Sonrasında Sare'nin konumuna ulaştık fakat onun telefonu da evdeydi.
Civardaki mobese kayıtlarına ulaşmıştık. Onları izlemek için bilgisayarın başına geçmiştik ama buna cesaretim yoktu. Yine de Sare'yi bulmak için mecburduk, mecburdum.
Okan abi oynatma tuşuna bastı. Evin önünü gösteriyordu. Saniyeler sonra onu gördüm. Şerefsiz, kucağına almıştı. Ona dokunan parmaklarını tek tek kırmak istiyordum.
Güzel saçları dağılmıştı. Nasıl da melek gibi duruyordu.
Öylece sokakta bir o yana bir bu yana baktı. Saniyeler sonra bir taksi evin önünde durdu.
Okan abi küçük bir kağıda taksinin plakasını yazıp ayaklandı.
"Şu taksiciyi bulalım. Yüzüne gözüne de bir çeki düzen ver, ağzın yüzün kan içinde." Ne kadar umrumdaydı ki? Sare'nin ne halde olduğunu bilmiyorken hem de...
Arabaya geçip yine olağan üstü bir hızla bu kezde taksi durağına geldik. Aradığımız taksinin şoförü de buradaydı. Sorduk.
"Komiserim, ben onları götürmedim ki, aşağı sokakta durdurdu genç adam. Kızı da alıp indi taksiden."
Göğsüm sıkıştı, nefes alamadım.
Okan abi bir şey demezken tekrar arabaya geçti. Bende geçtim. İkimiz de konuşmadık. Konuşursak korkumuz büyüyecekti sanki.
Aşağı sokağa geldiğimizde taksicinin tarif ettiği yerde durduk. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Bu saatte de çok az yer açıktı. Bulunduğumuz yeri gösteren açık mekanlardan birine girdik. Rozeti gösterip kamera kayıtlarını istedik. Taksicinin söylediği saat aralığını bulup izlemeye başladık.
Taksiden indiler. Kucağında, her şeyden habersiz yatıyordu yine.
Taksici uzaklaştıktan sonra karşıya geçti. Siyah bir Sedan'ın yanında durdu. Sare'yi arabanın kaputuna yaslayıp cebinden anahtarı çıkardı. Arabayı açtı. Sare'yi arkaya yatırdı ve koltuğa geçti. Plakasını alıp mekandan çıktığımızda merkezle iletişime geçip arabanın plakasını verdik. Çok geçmeden geri dönüş sağladılar.
"Komiserim, araç yan sokakta, park halinde."
"Siktir!"
"Dalga mı geçiyor lan bu bizimle!"
Ellerini sinirle direksiyona geçirdi. Ben ise tepki veremeyecek kadar korku doluydum.
Yan sokağa geçtik. Tekrar mobeselere ulaştık. Bu kezde beyaz bir Ford'a bindiler. Plakası yoktu. Merkezle iletişime geçtik. Trafik mobeselerine erişim sağlayıp aracı takip etmelerini istedik. Ölüm gibi geçen on beş dakikanın ardından telefon geldi.
"Komiserim, araç mobeselerin olmadığı bir bölgeye girdi ve bir daha çıkmadı."
Okan abi ümitsizce telefonu kapattı.
Gözlerimi kapadım. Yeşil gözler düşlerimi süslesin istedim fakat bu kez gülmüyorlardı. Neredeydi, ne haldeydi?
Telefonum çalınca irkilerek gözlerimi araladım. Tanımadığım bir numaraydı. Belki Sare'dir ümidine sarıldım.
"Alo?"
"Küçükken baban sana mavi bir bisiklet almıştı hatırlıyor musun, Cihangir?"
Duyduğum sesle öfkemin katlanarak arttığını hissettim.
"Yavşak seni!"
Hoparlöre aldım.
"Vahit'e gidip bana da alması için yalvarmıştım. Bana ne dedi biliyor musun? -Git başımdan piç, gavat babana söyle, o alsın- dedi."
"Sare nerede!"
"Çok kıskanıyordum mavi bisik-"
"Kes lan sesini, Sare nerede!"
"Sonra bir gün, gece yarısı bisikleti bahçeden aldım. Sokağa çıktım ve doyasıya sürdüm. Yorulduğum zamanda götürüp uzak bir çöpe attım. Geri döndüm ve huzurla uyudum o gece. Vahit, sana çok kızdı. Ama ben mutluydum."
"Kardeşime bir şey yaptıysan seni yaşatmam, seni yaşatmam!"
"Senin olan ne varsa, ya benimdir ya da seninde olmayacaktır."
Öldürecekti.
Her gece düşlerimi süsleyen yeşil gözleri ebediyen solduracaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
20.26k Okunma |
2.6k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |