17. Bölüm

17. 🌃 Başlamadan Bitişler

venom
amatoriceyazar

 

Bölüm 17: Başlamadan Bitişler

Multi: Yasir Miy-Batuhan Kordel/Denizler Derya

🌃

Şakaklarımdan ani bir şekilde bastıran ağrıyla gözlerimi araladım. Görüşüm, ilk anda bulanık olsa da birkaç göz kırpışı sonrası netlik kazandı. Neredeydim?

Gözlerim kısa zamanda aşina olduğum vazoya takıldı. Neriman teyzenin alışıldık vazolarundan biriydi bu. Salondu burası. Gözlerimi biraz daha açıp etrafı kolaçan ettiğimde gördüğüm yüzle yaşananları sert bir kapı gibi yüzüme çarptı. Toparlanma ihtiyacı hissettim. Yattığım koltuktan hızla doğruldum. Bu ani hareketim uyandığım sinyalini da salondakilere vermişti. Ama o, zaten uyandığımı ilk gören olmuştu.

"Yavrum, niye hemen ayaklandın? Uzan biraz daha," diyen annem şefkatli kollarını açıp çoktan bedenimi sarmıştı. Ona bir cevap vermezken gözlerim Cihangir’i arıyordu. Bayılmadan önce beni yakalayan oydu oysa, şimdi görünürde yoktu. O esnada gözüm duvardaki büyük saate ilişti. Saat ne ara bu kadar geçmişti? Kaç saattir baygın yatıyordum? Bu kadar baygın yatarken neden bir doktora götürme ihtiyacı hissetmemişlerdi? Kendimi kısa bir an değersiz hissetsem de üzerimdeki gözleri görüp bundan vazgeçtim.

Dört misafir, babam, annem, minik Berfu... Abim ve Cihangir yoktu. Muhtemelen merkeze gitmişlerdi. O an aklımda yanan ampulle hızla oturduğum yerden kalktım. İşe geç kalmıştım!

"İşe geç kaldım anne!" Açıklama ihtiyacı hissetmiştim. Annem telaşıma gülüp cevap verdi. "Cihangir restoranın sahibini arayıp rahatsız olduğunu söyledi. O da sağ olsun bugün için izin verdi," deyince kalktığım yere tekrar oturdum.

Gözlerim gayri ihtiyarı onunla buluşurken dudağının kenarındaki kızarıklığı ve kaşının üstündeki kurumuş kanı yeni fark ediyordum. Bu hali hoşuma gitmişti. Keşke ayırmasalardı da fazladan birkaç yumruk daha yeseydi, diye içimden geçirdim.

Gözlerini bir an olsun üstümden almazken elim farkında olmadan saç bitimindeki yara izine gitti. İlk günkü gibi ağrıdığını hissettim fakat bunun psikolojik olduğunu biliyordum. Bu hareketim onu gülümsetmişti. Tıpkı o günkü gibi sakinlikle gülümsüyordu. Midemin bulandığını hissettim. Bu insan müsveddesisiyle aynı ortamda kalmak istemiyordum. Tam kalkmaya hazırlanırken imdadıma telefonum yetişti. Odamdan yükselen sese minnet duyarak ayaklandım. "Berfu getirirdi annecim," diyen anneme dönüp gülümsedim. "Ben gideyim anne, uzanırım hem." Başını salladı sadece.

Uyandığımdan beri sessiz kalan kalabalık, ben kalkınca konuşmaya başladı.

"Daha iyi misin, hastaneye gidelim mi?" diye soran babamdı. Ona kısaca iyiyim dedim. "Parla, kızım bir daha kontrol etseydin," diyense Vahit'ti. "Tıp, son sınıf öğrencisiyim," dedi Parla, açıklamak istercesine. Başımı salladım. Demek bu yüzden hastaneye götürmemişlerdi. "İyi hissediyorum, biraz dinlensem daha iyi olurum." Başka ses çıkmayınca cevapsız aramaya bakmak üzere daha doğrusu ondan kaçmak üzere odama çıktım.

Telefonumu elime aldığımda gördüğüm isim gülümsememe sebep oldu. Fil Yavrusu... Çok bekletmeden aramaya geri döndüm. Daha ilk çalışında açıldı. "Sare, iyi misin?" Yüzümdeki bu gülümseme de neyin nesi? "İyiyim," dedim sesimi canlı tutmaya çalışarak. "Neredesin?" diye sordu bu defada merakla. "Odamdayım," dedim. Dudağımın iç kısmını acıtmayacak şekilde ısırmaya başlayıp, yatakta da bağdaş kurdum. "İyi. İstersen bugün arkadaşlarınla dışarı çık," diye bir öneride bulundu. Sebebini anlayamadım. Ama değerlendirmeye değer bir öneriydi. En azından ondan uzak olurdum. "Biraz uyumak istiyorum. Sonrasında çıkarım belki." Derin bir nefes aldığını duydum. "Ben seni daha fazla yormayayım o zaman," dedi. Sesi olduğundan daha şefkatliydi. "Teşekkür ederim," dedim kapatmadan önce. "Ne için?" diye sordu."Beni tuttuğun için," dedim. Güldü fakat kısa sürdü. "Kendine iyi bak," dedi bu defa da. "İzin aldığın içinde teşekkür ederim," dedim. Bu defa daha uzun güldü. O gülünce bende istemsizce gülümsedim. "Bu senin dilinde seni seviyorum demek mi?" Kaşlarım çatıldı. "Ne alakası var? Gökalp'ten izin almışsın onun için teşekkür ettim." Gülmeye devam etti. "Ha bende kapatmamı istemiyorsun o yüzden lafı uzatıyorsun sandım." Dudaklarımı birbirine bastırırken aniden açıp "Maymun," diyerek telefonu suratına kapattım. Maymun mu? 4/A sınıfından Sare Baysal?

Öfkem hemencecik buhar olup uçarken telefonu komidinin üzerine bırakıp yorganımın altına girdim. Sonrasında aklıma gelen ihtimalle tüylerim ürperdi ve hızla kalkıp kapımı kilitledim. Tekrar yatağıma girip gözlerimi kapattım. Uyku çok geçmeden bedenimi ele geçirirken saçma bir şekilde gözümün önünde o vardı, Fil Yavrusu...

🌃

Gözlerim, kapımın vurulmasıyla aralandı. Uyku bünyemi bir gram terk etmezken çalan kişiye küfretmemek için kendimi zor tutuyordum. "Sare!" Annemin sesiydi bu. Gözlerim kapalı bir şekilde yorganımı üzerimden atıp ayaklarımı sürüye sürüye kapıya ulaştım. El yordamıyla anahtarı bulup çevirdikten sonra kapıyı ardına kadar açtım. Annem meraklı gözlerle yüzüme bakıyordu. "Kapıyı niye kilitliyorsun?" Gözlerimi tekrar kapatıp cevap verdim. "Girmeyin diye." Koluma çimdik atınca acıyla gözlerimi açtım. "Ne yapıyorsun anne ya!" "Bir şey oldu sandım!" "Bir şey olsa kapım kilitli olmaz anne. Bir şey olacağını bilip kapıyı kilitleyemem ya!" Tekrar bir çimdik atacakken geri kaçtım. "Bir şey yemedin açlıktan yine bayılacaksın. Gel bir şeyler ye." "Tamam," dedim sadece. O da daha fazla bir şey söylemeden merdivenlerden aşağı indi. Kapımı tekrar kapatıp kilitledikten sonra dolabın karşısına geçip uygun kıyafet aradım. En sonunda yeşil, dizlerimde biten bir elbise tercih edip dolaptan çıkardım. Saçlarımın bir tutamını bağlayıp kalanını özenle taradıktan sonra perçemlerime de özenle şekil verdim. Daha fazla bir şey yapma ihtiyacı hissetmeyerek hasır, küçük çantamı da hazırlayıp odamdan çıktım. Merdivenlerden indiğimde salonda yine onunla kesişti gözlerim. Gözleri baştan aşağı bedenimi süzmeye başlamıştı ki korkuyla kalbim atmaya başladı. Hızlı iki adımda salonun önünden geçip mutfağa girdim.

Küçük masaya geçip koyulan yemekleri yemeye başladım. Annem, kek börek işlerine koyulmuştu. Misafiri vardı ne de olsa! Ona aldırış etmeden hızlı hızlı yemeğimi yiyip boşları da makineye yerleştirdikten sonra anneme kısa bir açıklama yapıp, mutfaktan çıktım. Salonun önünden geçerken o tarafa bakmamaya özen göstererek ilerliyordum ki sesiyle durdurdu beni. "Sare, bizimkilerin yanına mı gidiyorsun?" Gözlerimi birkaç saniye kapalı tutup sakin kalmaya çalıştım. Arkam dönükken kısaca "Evet," dedim. "Bende geleyim, özledim onları." Yalancı herif. "Daha sonra..." demeye kalmadan annem mutfaktan çıktı. "Tabi oğlum, git. Uzun zaman oldu özlemiştir arkadaşların seni." Anne...

Spor ayakkabılarımı istemeyerek giyinip evden dışarı çıktım. O da çok geçmeden peşimden geldi. Bedenim korkudan öyle kasılıyordu ki tekrar bayılacak gibi hissediyordum. Bunu belli etmemek adına dik yürümeye çalıştım ama hemen yanımda yürürken bunu nasıl bu kadar kolay başarabilirdim ki!

Telefonumu çantamdan çıkarıp aklıma gelen ilk kişiyi aradım. "Merve!" "Ooo sen bizi bilir miydin, Sare Hanım!" "Kafeye geçiyorum, müsait misiniz?" "Akşam buluşsaydık keşke şimdi çok sıcak. Ama neyse, zaten akşam oldu sayılır. Okey bebeğim, bizimkilere gruptan yazarım." "Tamam canım."

Telefonu kapatıp tekrar çantama yerleştirdim. Aramızda biraz daha mesafe açmaya çalışsam da minik kaldırım bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Sare," dedi. Yine yeniden tüylerim ürperdi. Varlığı yeterince korkunç değilmiş gibi bir de konuşuyordu. "Ben... Çok pişmanım. Beni affedebilecek misin?" Cevap vermedim. Neyin affından bahsediyordu? Yalvarmıştım. Ya beni kurtaran o kişi yetişmeseydi? Ne olacaktı? Korkuyla ürperdim ve daha hızlı yürümeye başladım. "Sare ben... Tedavi oldum, gerçekten." En azından hastalıklı bir ruha sahip olduğunu anlayıp tedavi olmuştu. Fakat buna yine de inanmak istemiyordum. Sonuçta o rahatlıkla yalan söyleyen birisiydi.

Yolun geri kalanında her ne kadar benimle konuşmaya çalışsa da cevap vermemiştim.

Kafeye geldiğimizde ezbere bildiğim yoldan yürümeye başladım. Arkaya geldiğimde gözüme ilk çarpan kişi Eylül olmuştu. Yıkılacaktı, biliyordum. Sonra sırasıyla diğerleri de görüş alanıma girdi. Hepsinin gözü bana ilişirken yüzlerindeki gülümseme saniyeler sonra soldu. Gözlerim hep Eylül'deydi. Elindeki telefonu yavaş yavaş ellerinin arasından kayıp masaya düşerken bunun farkında bile değildi. "Kaya," diyordu fısıltıyla. Canım arkadaşım...

"Sare?" İlk konuşan Yalın oldu. Soran gözlerle bakıyordu yüzüme. "Cihangir'in üvey kardeşi," diyebildim sadece. Yüzlerinden okunuyordu aklındaki soru işaretleri. Ama onlara verecek bir cevabım yoktu. Bendeki sorular cevaplanmamışken onlara ne cevap verebilirdim ki?

Eylül, bize doğru yaklaşırken olacaklardan korkuyordum. Tam Kaya'nın önünde durduğunda gözlerinde gördüğüm özlem yüreğimi öyle parçaladı ki... Çok korktum. Elini kaldırıp sert bir tokat atmasaydı bu korkum geçecek gibi de değildi. Kaya'nın yüzü yana doğru savrulurken bu tepkiye hiçbir karşılık vermedi. Eylül, attığı tokat sonrası hiçbir şey söylemeden masaya geçip oturdu. Bakışları yere kitlenirken tek istediğim gidip ona sarılmak ve destek olmaktı. Bunu benim yerime Merve yaptı.

Yalın, benden bir cevap alamayınca ona doğru yaklaştı. "Neredeydin lan sen!" Yüzünde mahçup bir ifade oluştu. Oyuncu pislik! "Yurt dışına gönderdi babam. Size söyledim ya bunu..." Oysa bana tedavi olduğunu söylemişti. Hangisi gerçekti?

"Apar topar?" Başını salladı hızla. "Neden?" Yutkunduğunu gördüm. Gözleri benimle buluşurken tüm bedenimi saklamak istedim. "İşlediğim bir suç yüzünden ceza olarak." Yalın, histerik bir şekilde gülüp saniyeler içinde sert bir yumruk attı. "Adi herif! Bu kız senin yüzünden perişan oldu," diye bağırdı. Eylül, daha fazla kendini tutamamış olacak ki ağlamaya başladı. Oğuz, Yalın’ı sakinleştirmek için kenara çekti. O ise, yiyeceği yumrukları daha öncesinde hesap etmiş gibi rahattı.

"Sizi özledim," dedi yüzsüzce.

Tutunacak yer aradım. Nefesim kesiliyordu artık. Nasıl bu kadar yalancı olabilirdi? Nasıl!

Yarım saat sonra hepimiz büyük masanın etrafında oturuyorduk. Kimse konuşmuyordu. Anlaşılmış bir sessizlik hakimdi. Ondan tarafa bakmaya korkuyordum.

Tam bu dakikalarda mahalleden bir çocuk koşturarak bize doğru gelmeye başladı. Arkasından da onu gördüm. Gökalp...

Elinde tuttuğu bir buketle gülümseyerek bize yaklaşıyordu. Elimde olmadan heyecanlanırken ayaklandım. Gözlerim uzun dakikalar sonrasında ilk defa onunla kesişti. Bir bana bir Gökalp’e bakıyordu. Uzaktan da olsa yine tıpkı o günkü gibi gözünün seğirdiğini gördüm. İçim korkuyla tekrar burkulurken gözlerimi Gökalp’e çevirdim. Bu kadar insanın içinde bana bir şey yapamazdı. O yüzden sakin olmalıydım.

"Geçmiş olsuna geleyim dedim ama evde değildin. Çocukta buraya getirdi. Rahatsız etmedim değil mi?" Olumsuz anlamda başımı sallayıp ona doğru yürürüm. Elindeki çiçeği bana uzatırken dikkatle yüzümü inceliyordu. "İyi misin? Yüzün çok solgun duruyor." Varla yok arası başımı salladım.

Masadakiler meraklı gözlerle bakarken Oğuz, o soruyu sordu. "Hayrola, ne geçmişe olsunu?" Kaya'yla kesişti gözlerim tekrar. "Sabah bayıldım da," dedim sadece. Onlar meraklanmadan devam ettim. "Önemli bir şey değil, şekerim düştü sanırım." Başka soru gelmezken bu kez meraklı gözlerin odağı Gökalp’ti.

"Arkadaş kim?" Kaşlarım çatılırken böyle bir ortamda, hangi hakla bu soruyu sorduğunu anlamak için yüzüne baktım. Hadsizdi. Her zaman.

O an, aklıma gelen ama aslında hiçte mantıklı olmayan fikirle Gökalp’e baktım. Gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Yutkunup eline uzandım. Yaptığım bu hareket sonrası anlamayan gözlerle yüzüme bakmaya başladı. "Patronum ama aynı zamanda da kısa süredir birlikteyiz."

"Ne?" Duymak istediğim ses bu ses değildi. Kalbim, korkuyla çarparken arkamdan gelen sese yavaşça döndüm. Bomboş gözlerle birbirine kenetli olan ellerimize bakıyordu. Yaptığım bu şeye anında pişman olsam da Kaya'nın benden uzak durması için bundan daha mantıklı bir fikir gelmemişti aklıma.

Cihangir, olduğu yerde öylece kalakalırken bu anda emin olduğum tek bir şey oldu.

Ben, Cihangir’den hoşlanıyordum. Zira şu an tuttuğum elin Gökalp’in değilde onun eli olmasını istememin başka mantıklı hiçbir açıklaması yoktu. Fakat onun gözlerinde gördüğüm kırgınlık kalbinin eksenini benden kaydırmıştı. Daha başlamadan biten bu aşka karşılık içimde oluşan boşluğu nereye koyacağımı bilemedim. Fakat korkum ağır bastı ve tuttuğum ele daha çok sarıldım.

Özür dilerim, Cihangir.

Özür dilerim, Fil Yavrusu...

Bölüm : 30.01.2025 23:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...