15. Bölüm

15. 🌃 Aşk Yörüngesi ve Engeller

venom
amatoriceyazar

 

 

Bölüm 15: Aşk Yörüngesi ve Engeller

 

Multi: Cem Çınar-Kaktüs ve Lavinia

🌃

 

 

"Sare, ben senden..."

 

Bir sürü seçenek vardı. Belki o kadar da bir sürü değildi. Beynim, düşünmeyi sonuna kadar reddettiği için çokça seçenek olduğunu öne sürüyordum ama esasen bu cümlenin sonuna nokta koyabilecek seçenek oldukça azdı. En kuvvetsizi fakat buna tezat en heyecan verici olanı "hoşlanıyorum" olanıydı. Peki bunu istiyor muydum? Ne ara bunu düşünecek kıvama gelmiştim? O, yalnızca Cihangir'di. Balkonuma bir gece taş atan ve öylece hayatıma giren biri. Hormonlarımın ondan çok hoşlandığı biri. Bu kadar.

 

"Sare, ben senden çok özür dilerim," dedi. Kısa bir an müthiş bir hayal kırıklığı yaşadım. Öyle ki avucunda sıkı sıkıya tuttuğu elimi bir hızla çekmek ve bu oturduğumuz banktan da aynı hızla kalkıp, onu burada bir başına bırakmak istedim. Fakat mantıklı yanım olan mantıklı Sokrat, buna izin vermedi. Onun yerine, "Ne için özür diyorsun?" diye sordu.

 

Baş parmağıyla elimin üstünü okşadığını hissettim. "Elin yanmış. Muhtemelen çaydanlığı yere bıraktığım için olmuştur," dedi ve dikkatle elime bakmaya başladı. Çok komik bir şey söylemiş gibi gülmeye başladım. Dikkati bozulmuş, manasızca yüzüme bakıyordu. "Kusura bakma," diyebildim gülmelerimin arasında. Bu kadar komik olanın ne olduğunu düşünüyordu muhtemelen. "Elimi daha önce yaktım. Demlikte ki buraya gelene kadar tüm vücudumu yakardı ve muhtemelen onun özrü de olmazdı," dedim hala gülmeye devam ederken. Rahatlamış bir şekilde nefes alıp elimi yavaşça bıraktı. Boşluğa düşmüş olmamın verdiği can sıkıcı hissi boğma isteğimle yüzleştim. Gülüşüm soldu. Tüm bunlar küçük, hilebaz hormon oyunlarından daha fazlası gibiydi fakat benim bunlarla yüzleşmeye asla cesaretim yoktu.

 

"Öyle olmasına sevindim." Sessizleşti. Önümüzden tek tük insanlar geçerken, bu derin sessizlik canımı sıkıyordu. Kafamda oturmayan bazı konular vardı ve cevabı da yalnızca onda saklıydı.

 

"Anlamadığım bazı yerler var," diyerek konuşmaya başladım. Ellerini göğsünde toplayıp başını bana doğru çevirdi. Göz kırpıp sorgular bir şekilde başını sallayınca kalbimin teklemesine engel olamadım. Yirmi yıllık dul gibi, noluyoruz?

 

Sakinleşmek adına derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. "Madem miras dedenden sana kaldı baban bu parayı nasıl kullanabiliyor?" Kalın dudakları aralandı. "Miras, reşit olmadan önce kaldı. Vasim babam olduğu içinde paranın yönetimi ona kaldı." Bu cevapla birlikte yeni bir soru daha belirdi. "Reşit olunca paranın yönetimi sana neden geçmedi?"

 

"Vesayet işlemlerini başlatmayı babam hep erteledi. Doğrusu bende bunu yapmaktan hep çekindim. Zaten yeterince ilgi göstermiyordu. Bunu yaparak iyice benden uzaklaşmasını istemedim." İçim burkuldu. "Vesayet ondaysa parayı da istediği gibi kullanabilir o halde," diyerek konuyu başka bir tarafa çektim. "Bu tür yüklü miktarda para transferleri yargıya taşınabilir. Bunu göze alamaz çünkü kendi mülkü değil. Vesayeti doğru şekilde yerine getirmediği konusunda şikayette bulunursam başı ağrır." Hmm, diye bir mırıltı döküldü ağzımdan. "Ama senin şikayette bulunmayacağını düşünüyor olabilir." Güldü. Alaycı bir gülüştü.

 

Hafif bana doğru dönüp gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti. "O gün mahalleye geldiğinde arabada ne konuştuk biliyor musun?" Olumsuz anlamda başımı salladım ama vereceği cevapta beni ürkütüyordu. "Eğer beni kendi halime bırakmazsa ilk iş vesayeti elime almak için dava açacağımı ve vesayetini doğru şekilde yerine getirmediğine dair şikayette bulunacağımı söyledim." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken yaptığı şeyin gerçekliğini sorguluyordum. Babasından bu kadar çok ilgi beklerken nasıl olur da onu bununla tehdit edebilirdi? "Arabanı bu yüzden verdi, evi de bu yüzden mi aldı?" Gözlerini gözlerimden ayırmazken usulca başını salladı. "Evi almasını da arabamı vermesini de ben söyledim." Zekası karşısında şapka çıkarmak istiyordum. Koca adamı nasılda köşeye sıkıştırmıştı. "İyi de tüm bunları daha önce neden yapmadın?"

 

Kollarının bağını çözdü. Yanımda duran kolu bankın üstünden saçlarıma uzanırken bedeni iyice bana doğru dönmüştü. Heyecanıma yenik düşmemeye çalıştım. Tuttuğu ince bir tutamı parmağına dolarken yüzünü yüzüme daha çok yaklaştırdı. Sokak lambasının altında göz bebekleri parıldıyordu. Aklımı yitirmek üzereydim. Keşke bu kadar hoş bir adam olmasaydı. "Çünkü..." dedi fısıltıyla ve devam etti. "Tüm hayatımı babamdan gelecek küçük bir ilgi umuduna bağlamışken başka bir yerden gelen güzellik beni asıl hayatıma geri döndürdü. Artık hayatı yaşamak için daha kuvvetli sebeplerim var ve bu bana cesaret veriyor."

 

Nutkum tutuldu. Şirazem kaydı. Hiçbir zaman aklı beş karış havada dolanan biri olmadım. En azından ben öyle umuyorum. Burada, ikimizden başka kimsecikler yokken ve hormon dengesizliği yaşatan adam hayatının sebeplerinden bahsederken bu sebebin, abim Okan olmadığını idrak edecek şuurdaydım. Yahut bu sebep annemin müthiş yemekleri de değildi. Hele emekli göbek Ethem Bey hiç değildi. Kuvvetli bir sebep lazımsa o da aşktı. Bu kadar cüretkar şekilde düşünmek ne kadar doğru emin değilim ama bildiğim bir şey varsa Cihangir, bana karşı boş değildi.

 

Bir anlık gafletle oldukça yakınımda duran bu adama karşı santimetrelik bir yakınlaşma gösterdim. Fakat bu yakınlaşmayı bölen iki etmen vardı. İlki, mahalle de olduğumuz gerçeği ikincisi ise Cihangir’in kafasına şiddetle atılan büyük bir cisimdi. "Ay!" diyip refleksle geri kaçarken saçımı sarmaşık gibi parmağına dolayan Cihangir yüzünden kaçamadım. Bu kezde acıyla inledim. Saçım, parmağının ucunda düğüm olmuştu. İşaret parmağının ucu bu düğüm yüzünden beyazlaşmaya başlamıştı. Ne vardı sanki parmağına dolayacak!

 

Boşta kalan eliyle inleyerek başını tutuyordu. Anın şok dalgasıyla bunu kimin yaptığına bakmamıştım fakat seke seke yanımıza gelen abim cevabı vermişti. "Seni ortadan ikiye ayırır pirzola yaparım, senide kuzu incik niyetine haşlarım Sare. Gelmişinizi geçmişinizi sokak ortasına dizdirmeden ayrılın çabuk." Güzel anların içine doğmuş kabus gibiydi. Cihangir'in kucağında duran terliği alıp ayağına geçirdi. Sonrasında sesimizi çıkarmamıza bile müsaade etmeden bizi arkasına katıp eve doğru yürümeye başladı.

***

 

Sabahın erken denebilecek bir saat diliminde kapının müthiş gürültüsüyle gözlerimi araladım. Bir ümit biri kalkar kapıyı açar diye bekledim ama nafile. Kimse açmadı. Bıkkın bir şekilde yorganı üzerimden atıp odamdan çıktım. Gözlerim gayri ihtiyarı karşı odaya, Cihangir’in odasına takıldı. Dün gece aklıma gelince karnımın şiddetle kasıldığını hissettim. Karnıma doğru sert olmayan birkaç yumruk indirip merdivenlerden inmeye başladım. Kapı hala hunharca çalınmaya devam ediyordu. Alacaklımız mı vardı, ne bu şiddet ne bu celal ya hu!

 

Kapıya ulaşınca sinirle kilidi açıp kulpunu indirdim. Aynı sinirle de kapıyı ardına kadar açtım. Gördüğüm yüzler arasında tanıdığım iki tanıdık sima vardı. İkisi de şaşkınlık verse de biri rüya gördüğümü düşündürecek kadar şaşkınlık vermişti. "Kaya," diyebildim sadece fısıltıyla. Onun burada ne işi vardı? Daha da önemlisi onun bu insanlarla ne işi vardı? Anılar birbir hafızama hücum ederken hissettiğim tek şey tüylerimin ürpermesiydi.

 

Bölüm : 27.01.2025 19:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...