Bakarsan bağ olur
Bakmazsan göremezsin
Bölüm şarkısı: Hande Mehan-Mühürledim Seni Kalbime
Not: Hepinize merhaba beybiler. Bölümlere gelen yorumların hepsini okuyorum ve aranızda gerçekten çok tatlı ve haklı şeyler yazanlar var. Bir de beni güldüren tepkileriniz. Yorumlarınız gerçekten çok tatlıydı bazen cevap vermediğim gözden kaçırdığım olabilir ama hepsini okuyorum ve gerçekten hoşuma gidiyor. Bu süreçte beni gülümsettiğiniz için teşekkür etmek istedim sadece. Yarıyıl tatile girdik ve karneleriniz hayırlı olsun diyorum (Bazılarının kötü de gelmiş olabilir ama boş verin çok da üzülmeyin nasıl olsa bir daha aynı yaşta olmayacaksınız). Çarşamba günü görüşürüz.
Sonunda hayatım fazlasıyla sakin ve düzenli bir döneme girmiş gibiydi. Okula gidiyor, eve geliyordum. Feyyaz da iş düzenini daha iyi hale getirmişti en azından geç geleceği vakit önceden haber veriyordu ama çoğunlukla erken geliyordu. Beyza mevzusu tarihin tozlu sayfalarına karışmıştı tekrar. Bu huzurlu ruh hali hepimize iyi geliyordu. Tabi Zerda hariç çünkü o günden sonra tekrar konuşmamıştım. Seda abla ise arayıp o gün için özür dilemişti. Ama o gün için onun bir suçu olmadığını biliyordum. Benden hemen önce gelmişti bir, ikincisi ise onun evi bile değildi. Tanımıyor olabilirdi kızı ama öğrendikten sonra müdahale etmesi gerekirdi bence. Eğer aynısı benim evimde olsaydı ben müdahale ederdim ama Zerda bu tarz şeylere takılmıyordu maalesef ki.
Bu süreçte de Dilara ile aramız çok iyi bir hale gelmişti. Bu akşam bağış gecesi vardı. Geçen sene katılamamıştım tam tedavi aldığım güne denk geldiği için Feyyaz da ben de gitmemiştik. Bu sene ise katılmak istemiştim. Konuşma yapma sırası Zerda’daydı. Yıllardır hazırlanmasına yardım etse de hiç ev sahipliği yapmamıştı ve Zerda bu sene onların acısını çıkartır gibi tek başına hazırlamıştı. Hoş bu durum biraz Seda ablayı rahatsız etmiş gibiydi ama ben bir şey deyip de yorumda bulunmuyordum. Haklıydım bu konuda bence. Şimdi ben yorum yapsam o da yapardı. Karşılıklı bir hale gelirdi. Neyse bu akşam göreceğim zaten.
Bu sene beyazlar içinde gidiyorum bakalım. Üzerimdeki elbiseyi düzelttim. Göğüs kısmı birazcık açık gibi gelmişti ama çok da sorun değildi ne de olsa hem elit bir ortamdı sorun değildi hem de elbise çok hoşuma gitmişti ve çok takılmamıştım. Elbise özel olarak gelmişti Türkiye’ye ve bunu giymek için bile özel olarak giderdim. Önüme düşen birkaç bukleyi düzelttim. Bu arada Feyyaz odaya girdi. Hala elindeki telefonu kapatmamıştı. Herhalde bir saattir konuşuyordu ve artık kapatmazsa kavga edecektik. Kenarda duran kürkü -tabi ki sahte gerçek olma ihtimali bile bir aklımı çıkartır çünkü benim- elime aldım. Aynada çekindiğim birkaç poza bakarken sonunda telefonu kapatabilmişti sevgili kocacığım çünkü ben artık kulağına yapıştı diye düşünmeye başlamıştım. “Sonunda.”
“Biraz uzadı.” Biraz mı? Sadece biraz mı uzamıştı? Üstünü giyinmiş telefonu eline bir almış bir daha da bırakmamıştı. “Biraz mı? En az bir saattir konuşuyorsun.”
“Olmamıştır o kadar.” Ben kaşlarımı kaldırıp yapma ya der gibi bakarken o da bir emin olamadı. “Aç bak olmuş mu olmamış mı? Sen konuşmaya başladığında daha makyöz gitmemişti.” Telefonu cebine atarken çoktan pes etmişti.
“Tamam belki olmuş olabilir.” Bir gün işin başında Azrail gelse kesin biraz daha diyerek zaman isterdi öyle bir adamdı. İşkoliklik kavramı bile Feyyaz ile yeniden yazılıyordu. “İş başında ölecek olsan kesin şu da bitsin da öyle öleyim dersin.”
“Demem.” Kendinden emin çıkan sesine baktım. Kendi inansa da bana hiç inandırıcı gelmiyordu. “Emin misin?” Kısa bir düşündü o da emin değildi artık.
“İşe bağlı.” İşe bağlı? Ben biliyorum ya. Yemin ederim bana diyor ya senin yüzünden öleceğim diye ama asıl çok çalışmaktan ölecekti. O bar köşelerinde ölüp kalacaktı. “Bak gördün mü?”
“Tamam kapattım çıkabiliriz.”
“Neyse bende kapanışa yetişsek diye düşünüyordum.” Daha başlamamıştı ama biz gidene kadar kesin başlardı. Ayrıca bir de geç kaldınız nutuku dinlemek istemiyordum Zerda’dan. Zaten bu gece görmekten hiç zevk almıyordum fazlasına gerek yoktu. “Abartma istersen şu anda işi kıskanıyorsun. Yine.” Bir de bunu çıkartmıştı. Ne zaman işle alakalı bir yorum yapsam kıskanıyorsun diyordu ama ben sadece haklı olduğum konularda isyan ediyordum. Ama sadece haklı olduğum konularda.
“Kıskanmıyorum.” Kaşlarını kaldırıp bana baktı. Yalan söylüyorsun gibi bakıştı. “Kıskanıyorsun.” Diyerek üstelemeye çalıştı ama derdim kıskanmak değildi derdim aynı şeyi ben yapsam saatlerce lafını duyacağım bir şeyin aynısını onda görmek canımı sıkıyordu.
“Hayır kıskanmıyorum ayrıca haklıyım bir kere.” Haklı olduğumun o da farkındaydı ama yapacak bir şey de yoktu artık. “Tamam özür dilerim bir daha bu kadar uzatmam oldu mu?” Yani bir bu durum devam edecekti yani. Sadece daha kısa kesecekti. 1 saat değil de 45 dakika sürse şükür çekmem gerekiyordu herhalde.
“Sorun uzatman değil ki sorun bekletmen. Eğer ben seni bekletseydim daha çok söylenirdin.” Hatta gelir o telefonu elimden alır kendisi kapatıp hadi gidelim derdi ama ben aynısını yapamıyordum. Neden? Çünkü onun işleri benimkinden her zaman daha önemli olmuş oluyordu. Tamam kabul ediyorum çoğunlukla da öyleydi ama b konuşmayı da yarın yapsa batmazdık herhalde. “Kusura bakmayın hanımefendi bir daha olmayacak şimdi gidelim mi? Güzelliğini dünya ile paylaşmaya hazır mısın?” Özür dilemek yerine de iltifat ediyor ya. Delirtecek bu adam beni bir gün gerçekten. Yine de bir şekilde gönlümü almayı başarıyordu.
“Hm peki gidelim.”
Zerda bu seneki geceyi babasının otelinde hazırlamıştı. En son bu otelden ayrılışım hiç de iyi olmamıştı. Feyyaz’ın hiç üstüne düşmediği fazlasıyla belliydi. Araba durduğunda sanki hiçbir şey olmamış gibi arabadan inmeme yardım etti. “Bu gecede yırtmazsın değil mi elbise mi?” Benim laf sokmamla bana döndü. Ciddi misin diye bakıyordu. Haklıydım. “Niye açıyorsun ki bu konuyu?” Ara ara açmazsam ve unutursa kesin biz o anın tekrarını yaşardık. Bunu ne ben ne de Feyyaz kaldırabilirdik.
“Önlem almak için.”
“Berfu!” Sesi uyarır gibi çıkmıştı ama ben pek uyarıları takmıyordum bu zamanlarda. Çünkü ne zaman taksam ya da takmaya çalışsam başım belaya giriyordu. Bende artık belaya dümdüz gireceğimi bilsem de bir şey yapmıyordum. Benim yerime Feyyaz yapsın nasıl olsa ben iyi ya da kötü ne yapmaya çalışsam işin sonu onda patlıyordu. “Ne, haksız mıyım ama.”
“Yok çok haklısın güzelim bir elbiseye 3 hafta küserek dünyanın en haklı insanı olma kapasiteni tamamen doldurdun.” Hala hatasını anlamamış olması o kadar süre neye küstüğümü bile bilmiyor oluşu bazen acaba bir duvarla falan mı yaşıyorum ben acaba diye bir düşünce doğuruyordu beynimde. “Onun hepsi elbiseye değildi telefonumu hacklettiğin içindi.” Anlamayacağını bilsem bile yine de hatırlatmak istemiştim. Benim söylenmemle yüzünü buruşturdu.
“Hiç aklına güzel şeyler gelmez değil mi?” Gelirdi ve geliyordu ama benim kocam şiddet yanlısı bir adamdı o yüzden önceden önlem almazsam sonunu tahmin edebiliyordum. Sırf bunun için bile birkaç gönderme yapmam gerekiyordu. “Güzel şeyler yapıyor musun?”
“Olur mu kim görmüş iyi bir şey yaptığımı?” Tamam yapıyordu ama bu sefer de yüzüne söyleyince biraz fazla şımarıyor ve arkası kesiliyordu en azından bu şekilde güzel şeylerin devamı geliyordu. Ben de bu aralar fazla aç gözlü mü olmuştum ne? “Tabi soralım bakalım ne diyecekler.”
“Onların değil zaten senin demen gerekmiyor mu?” Valla başkalarının yanında ne övmeye ne de yermeye geliyordu o yüzden yorumsuz kalmayı tercih ederdim. Zerda’nın partisinden önce övmüştüm parti günü kavga ile dönmüştüm ev partisinde yine bir olaylar yaşamıştık. Bir şey yaptırmıyor ya da vakit ayırmıyor diye söylendiğimde de beni şaşırtacak kadar düşünceli davranıyordu. “Aman bir şey demedim. Hadi girelim de bitsin bu gece.”
“Gelene kadar çok heyecanlıydın.” Hala heyecanlıydım ama şu an kapının biraz ilerisinde gelenleri karşılayan Zerda’yı görmüştüm ve büyük bir gerçekle yüzleşmek gibiydi. “O ana kadar Zerda ile karşılaşacağımı fark etmemiştim.”
“Gelmeseydik istemiyorsan bir önemi yoktu.” İstiyordum ama Zerda’yı görmek istemiyordum ikisi farklı şeylerdi. Muhteşem elbisemle gezebileceğim çok fazla yere gitmiyordum ne de olsa. “O zaman da elbisemi giyecek başka bir yer bulamazdım.”
“Berfu ben çok merak ediyorum senle ne zaman buraya gelsek neden bir elbise muhabbeti geçiyor.” Mantıklı bir açıklamam vardı bunun için. Sürekli bir yerlere gitmiyordum ve özgürce ve güzelce giyinebildiğim nadir yerlerden biriydi. “Çünkü çok fazla davete katılmıyoruz ve prenses gibi hissedebileceğim elbiseleri sadece bu tarz yerlerde giyebiliyorum.”
“Bana da giyebilirsin.” Bunun da aklı fikri hep yatak odasındaydı ya hu. Ayrıca soymak için giydiriyordu adam beni resmen. Diyorum bazen de kimse bana inanmıyor koca bildiğimiz beni Barbie bebek gibi kullanıyordu. “O zaman sadece sen görmüş oluyorsun.”
“Başka birinin görmesine ne gerek var ki?” Tabi hayatım ya zaten biz niye dışarı çıkıyoruz en başta sürekli ev de hatta yatak odasında oturalım. Bu kadar büyük bir eve bile gerek yok ki bir yatak odası olsa yeterdi. “Feyyaz ya cidden bazen inanılmaz oluyorsun.”
“Ben bu geceyi kazasız ve içkisiz atlatalım o zaman göstereceğim inanılmazı.” Tabi ben o kadar gönderme yapacaktım o da geri mi kalacaktı ki? Ayrıca üzerinden 2 yıl geçmişti bence daha da üstüne düşmenin manası yoktu ya. İsteyerek bile olmamıştı hem. “O yanlışlıkla olmuştu bir kere.”
“Bu gece içmeden önce bana kontrol ettir de yine benzer bir sorun yaşamayalım yoksa bir daha gelmeyeceğiz buna.” Abart yani. Ben o zamana kadar içki kokusunu bile bilmiyordum nereden kokusunu tadını ayırt edebileyim. Artık çok fazla yüz göz olmasam bile kokusunu ve tadını ayırt edecek kadar tanışıklığımız olmuştu. “Niyeymiş?”
“Başka yerlere de gittin ama bil bakalım sadece nerede sarhoş olmayı başardın.” Katıldığım ikinci davetti ve herkes çok başka alemlerdeydi. Ve ilk defa kalabalık bir grup önüne çıkıp konuşmuştum ve heyecanlıydım bence koşulları da göz önünde bulundurmalıydık. “Yanlışlıkla oldu dedim ama.”
“Tamamen kar tanem bir daha olmasın diye uğraşıyorum zaten.” Zaten bir daha olursa Feyyaz’ın psikolojisi bunu uzun süre kaldıramazdı kesinlikle. Kafam yerinde olmadığında ne yaptığımı da bilmiyordum sonrasında hatırlasam bile ama o anda zaman benim için yok oluyordu. “Peki.”
İçeri girdiğimizde kalabalık toplanmaya başlamıştı. Tabi kalabalık dediğim de maks elli kişi falan olacaktı ama olsun. Burak abi ve Zerda gelenlerle konuşuyordu. Seda abla ve Fatih abi bir kenarda telefonla konuşuyordu. Poyraz hastaydı dün, büyük ihtimalle onu merak etmişlerdi. Boş masalardan bir tanesine geçtik. Biz kendi aramızda konuşurken Zerda ve Burak abi geldi. “Hoş geldiniz.” Cevap vermek yerine gülümsedim. Hiç konuşasım gelmiyordu. Burada suçlu Burak abi değildi ama şimdi onunla konuşursam mecburen karısıyla da konuşacaktım ya da Zerda bundan yüz bulacaktı. Ben dahil olmadan konuştular sonra da çok kalmayıp yanımızdan ayrıldılar. Zerda son olaylarla ilgili Feyyaz’ın gazabına uğramayı başarmıştı kendince. Bu sene yurt dışına çıkmayacak, magazinlik olabilecek hiçbir olaya karışmayacaktı. Tabi bunlar Zerda için önemli olanlarıydı. Ben de Yasemin’den duymuştum.
Onlar gidince başka kişiler uğradı yanımıza sonrasında Fatih abiyle Seda abla yanımıza geldi. “Bu assolistlik işini sevdiniz bakıyorum.” Seda ablanın cümlesiyle Feyyaz kaşlarını çatıp ona baktı. Çok da hoşlanmamıştı galiba bu göndermeden. “Anlamadım.”
“Feyyaz’ın iş aşkı bitmiyor ki evden çıkabilelim.” Hem Feyyaz’ın dikkatini dağıtmak hem de geç gelme sebebimizi kısaca açıklamış oldum. “Hayatında ilk defa beni bekledin onda da ne kadar söylendin.” Hep o mu söylenecekti biraz da be söyleniveriyim ne olacak ki? Çok iyi gözükünce nazar değiyordu.
“Elime fırsat geçmiş asla kaçırmam hayatım.” Başını iki yana sallayıp bana baktı. “Belli.” Neyse ki bana kızamıyordu. Eğer kızabilse şu an bir azar yiyordum kesin. Bunu kullanmak da güzel oluyordu.
“Berfucuğum çok şıksın bakıyorum da. Gelinlere taş çıkartırsın.” Bu ne demekti şimdi? Alt tarafı bir elbise giymiştim gelinlik ne alakaydı ki şimdi? Ayrıca bir davetteydik düğünde değil ki. Düğünde olmuş olsak ve beyaz giysem hadi neyse derdim ama bu da biraz absürt olmuştu. “Niye?”
“Biraz gelinliği andırıyor ya ondan söyledim.” Gülümsesem de canım sıkıldı. Cidden gelinliğe mi benziyordu elbisem. Ana amacım o değildi ki sadece çok beğenmiştim ve elbise bir gelinlik kreasyonundan değil davet elbiselerinin olduğu bölümden seçilmişti.
Onlar yanımızdan ayrılınca Feyyaz’a dönüp “Gerçekten gelinliğe mi benziyor?” diye sordum. Düğünden kaçmış gibi mi gözüküyordum ben şimdi. Hiç hoşuma gitmemişti bu. “Hayır güzelim benzemiyor.” Ne kadar emindik peki şimdi?
“Neden öyle dedi peki?” Cidden bu ailenin sadece erkekleri değil kadınları da sorunlu ki buna ben de dahildim. Kendimi dışarıda da tutmuyordum yani. “Kıskanmıştır.” Neyi kıskanacaktı ki acaba? İki çocuktan sonra bile manken gibiydi hala. Oysa doğum yapalı da çok olmamıştı.
“Beni mi?” Asıl kıskanması gereken bendim. Daha hiç çocuğum olmadan kilomun kontrolünü yapamıyordum o benden yaşça büyük olmasına rağmen fazlasıyla genç duruyordu. “Evet.”
“Emin misin?”
“Tabi ki eminim bir sana bir ona bak.” Seda bu sefer diğer yıllar gibi çok hazırlanmamıştı. Daha yüzeysel duruyordu. Her seferinde cesur bir elbise giyerdi ama bu sefer daha basite kaçmış düz siyah bir elbise giymişti. Paris’te de sıkça söylenmişti. Doğum sonrası kiloları verse de çatlaklarından kurtulamamıştı. Zerda da diktirdiği elbisede buna dikkat etmeye çalışmıştı. Yine de güzel kadındı. Benden 10 yaş büyüktü ve iki çocuk doğurmuştu ve hala çok güzel gözüküyordu. Ben onun yaşına geldiğimde nasıl gözükecektim kim bilir.
Gece sonuna geldiğimizde ben geceyi bir şey içmeden bitirmeyi başarmıştım. Sarhoş değildim ve alkol almamıştım. Buna benden daha çok mutlu olan birisi olan varsa o da Feyyaz’dı. Arabaya bindiğimizde büyük bir gururla “Sarhoş olmadım.” Diye söylendim. “Tebrik ederim o kadar çabaya rağmen sarhoş olsaydın bana da yazıklar olsundu zaten.” İlla her şeyden de biraz pay lazım, sanki kendine değinmeden geçse ölürdü.
“Ama sende hep kendine pay çıkar.” Bu sefer geri adım attı. Derdi kesinlikle başka bir şeydi. Gece boyunca da eli ayağı bir doğru durmamıştı boş bulduğu her yerde sıkıştırmaya çalışmıştı. “Tamam hayatım sen öyle diyorsan öyledir hepsi senin başarın.”
“Tabi ki öyle.”
Eve geldiğimizde önce ayakkabılarımı çıkarttım merdivenleri çıkarken söyleniyordum. “Bu kadar ağrıttıysa giymeseydin.” Ayakkabı işi biraz son dakikaya kalmıştı. Elbise geç gelince altına ayakkabı seçmek için fazla bir vaktim kalmamıştı. “Elbiseye uygun başka ayakkabı bulamadım.”
“Berfu ya!” Olduğum yerde kalıp ona döndüm. “Efendim.”
“Güzellik uğruna yakında ısırgan otundan elbise giyeceksiniz.” Yani ısırgan otu da biraz abartıydı ama şimdi moda olursa ve giymem gereken bir yere katılırsam düşünebilirdim ama neyse ki şimdilik moda değildi. “Yani moda olursa pek de bir seçenek yok.”
“Cidden bir şey diyemiyorum.” Sonra da tek seferde kucağına aldı. Valla rahatım yerindeydi hiç sesim çıkmadı. Odaya girince yatağın üzerine bıraktı. Elimdeki ayakkabıları yere bırakıp sırt üstü uzandım. Yorulmuştum. Acaba böyle çok yorulduğum günlerde Feyyaz’ı yanımda götürüp yürümek istemediğim zamanlarda beni taşımasını mı istesem acaba çok mu abartı olurdu? Şu an cidden bunu düşünüyordum. Yan tarafta bir hareketlilik hissettim sonra da yüzüme çarpan nefesle gözümü hafif araladım. “Yine ne düşünüyorsun acaba?” Şimdi bunu söylesem ciddi misin diyecekti sonra da kendine pay çıkartacaktı. “Şey...”
“Ya da dur tahmin edeyim. Bu elbiseyi kaç türlü şekilde çıkartabiliriz diye.” Ben biliyorum zaten elbiseyi gördüğünden beri hep alttan alıyordu. Gecenin sonunu düşünüyordu ve gece sonuna gelmiştik. “Valla benim bildiğim tek yolu var o da arkadaki fermuarı açarak ama senin bildiğin birden çok yol var gibi.”
“Belki.” Gözlerim açılırken ona baktım bu elbiseyi de yırtmayı düşünmüyordu değil mi? Valla bunu da yırtarsa kesin büyük kavga ederdik adam köpek gibi eline geçeni parçalıyordu resmen. Giden gecelikler ya da iç çamaşırları neyse de bu tür elbiselerime dokunmasa iyi olurdu “İnşallah bunlardan bir tanesi favori elbisemin yırtılmasını içermiyordur.”
“Belki.” Belki? Ne belki ya? Adam bildiğimiz giyim tekstiline karşıydı. En sonunda beni delirtecek ve sadece yapraklarla dolaşmaya başlayacaktım. “Feyyaz!”
“Tamam şaka ya yırtmadan da çıkartabilirim.” Bu dediğine kendisi de inanmamıştı. Vallahi bir gün bu yüzden hiç iyi şeyler olamayacaktı ya. “Hiç inandırıcı gelmedin ben çıkartırım sen sadece fermuarı aç. Nazikçe.”
“Ama bu şekilde yaparak benim bu elbiseye karşı kin duymama sebep oluyorsun.” Sen bir elbiseye kin duyabilecek birisiysen benim suçum ne diye çıkacaktım olmayacaktı. Sakin kal Berfu sakin kal. “Bir insan neden bir kıyafette karşı kin besler ki?” Cevabını çok merak ediyordum.
“Eğer o insanın karısı inatla elbisem de elbisem diyerek kocasını sinir etmişse neden olmasın.” Ben sürekli elbisem de elbisem demiyordum ki ayrıca şimdiye kadar giyip de gerçekten beğendiğim elbiseler arasında kalıyorsa benim suçum mu bu? “İlla yırtması mı lazım ya ayrıca niye kendini elbise ile kıyaslıyorsun ki? Her kadın giydiği elbiseyi sever.”
“Sen sevme konusunu bazen abartıyorsun.” Abartmıyordum. Abartıyor muydum? Hayır asla abartmıyordum. Sadece arada bazılarını çok beğeniyordum ve saklamak istiyordum o kadar. “Uzayacak mı bu mevzu yoksa sabaha kadar bu elbise ile uzanmam mı gerek.”
“Yok birazdan çıkacak o sen merak etme.”
“Tek parça mı?”
“Evet.” Bir eli elbisenin sırtına kayarken diğer eli çenemdeydi. Öpmeye başlayınca karşılık verdim. Yırtmadan fermuarı açıp sakince elbiseyi çıkarttı ve bizde bu akşamı bir kriz yaşamadan atlatmış olduk.
Bazen insanın nefesi kesilir ya. Ama öyle ağlamaktan ya da aldığı darbeden kaynaklı değil. Çok mutludur da hiç bitsin istemez ya. İşte o anlar gibi bir durumdu. Sanki içimde tuttuğum nefesi verdiğim anda içinde bulunduğun mutluluk bitecek gibi gelirdi ya. İşte benim için tam o andaydık. Tam olarak bir andan bahsetmiyordum ama öyle hissettiriyordu. Tamam gibiydi her şey. Eksik hiçbir şey yokmuş gibi geliyordu. Daha doğrusu öyle hissetmek istiyordum. Eksik bir şey vardı: aile. Ailem yanımda yoktu. Ama yaşananları bir çırpıda unutamayacak bir inada da sahiptim. Belki de yanlış yere bakıyordum emin değilim. Annem, abim ya da babamdan bir haber almamıştım bunca zaman. Yani birebir konuşmamıştım yoksa haberleri geliyordu. Hep susmayı yeğleyen benim için verilmiş nimet miydi yoksa lanet miydi emin değilim. Onların yokluğunda kendimi bir umutsuzluk bulutuna hapsetmek yerine kendime bir aile kurmaya karar vermiştim. Yalan yok çok da iyi gidiyordu. Feyyaz’la aramız çok iyiydi. Belki de hiç bu kadar iyi olmamıştı. Ben işleri için daha anlayışlıydım o benim hayatım konusunda daha anlayışlı davranıyordu. Bir orta yol, ortak dil geliştirmeyi başarmıştık galiba. Bu da gelecek için daha umutlu olma eğiliminde olmamı sağlıyordu.
Bir uyum ve harmoni yakalamış olmamız benim daha fazlasını istememe sebep oluyordu aynı zamanda. Sanki her şey mükemmel olmaya çok yakındı artık. Mükemmel olması için gerekli olan birkaç şey eksik gibiydi. Bir tanesi sadece iki kişiydik ve daha kalabalık olmak diğeri ise ikimizin de daha uysal olma eğiliminde olmasıydı. Çünkü ne kadar kabul etmesek de hırçındık ve bunu çoğunlukla göstermekten kendimizi alamıyorduk.
Zamanda hızla geçmeye de devam ediyordu. Kışa girmiştik. Finallerden sonra kendimi dinlemeye adamak için eve gelmiştim. Neyse ki bu döneminde sonuna gelmiş olduk da rahatladım. Önce güzel bir keyif banyosu yapmak için küveti hazırladım. Uzun uzun ve rahatlatıcı bir banyonun sonunda kendimi yatağa bıraktım. Yanağımda hissettiğim sıcaklıkla gözlerimi hafif araladım. “Günaydın kar tanem.” Ne? Sabah mı oldu? Ne zaman? “Günaydın mı?”
“Tabi.” Kendime gelemiyordum. Gözümü bir tam olarak açabilsem görecektim ama gözlerimin hiç açılası yoktu. “Sabah mı oldu?” Kafamı balkondan tarafa çevirip baktım hava yeni kararmıştı.
“Tabi biraz daha uyursan akşam da olacak.” Aman ne hoş kötü bir şaka daha. Biri kocama şaka yapmaması gerektiğini söyleyebilir mi? Şimdi ben söylesem kesin bana alınırdı. Ama söyleyecek kişinin kendini koruma altına alıp söylemesi gerekiyordu. “Ya dalga geçme.”
“Geçmiyorum hadi uyan yemek yiyelim.” Buna hayır demezdim acıkmıştım. Öğlen geldiğimde de bir şey yemeden yatmıştım ve aç midem kendini belli ediyordu. “Saat kaç?
“Sekize geliyor.” Yuh baya olmuştu. Uzun uyku işini fazlasıyla abartmışım anlaşılan. Yine de yarın kalkıp bir sınava gideceğimi bilmemek beni mutlu ediyordu. Gerekirse sabaha kadar oturur akşama kadar da yatardım. “Oo, o kadar oldu mu?”
“Evet.”
“Tamam kalkıyorum.” Ben yataktan kalkana kadar Feyyaz aşağı inmişti. Üzerime bir sabahlık alıp ben de aşağı indim. Masaya oturduğumuzda “Sınavın nasıldı?” diye sordu. Okulun aramıza girmediğinden emin olmuştu iyice ama bazen kıskançlığı tutmuyor değildi.
“İyi geçti büyük ihtimalle büte kalmam.” Bu dönem benim için gayet iyi geçmişti. Vize notlarımda iyiydi finallerimde kötü geçmemişti bu benim için kesinlikle bir artıydı ve yeterde artardı. “İyi bari başka büte kalacağın var mı?”
“Şimdilik gözükmüyor ya.” İleride de gözükmezse beni çok mesut ederdi ya. Lütfen Allah’ım bu dönem için ders çalışma mevzusunun sonuna gelmiş olayım çünkü fazlasını ne ben ne de psikolojim kaldırabilir. “İyi bu dönem zorlanmadın.” Tek derdim eve gelmek ve okula gitmekti ders çalışmak için daha fazla vaktim olmuştu. Tabi arkadaşlarımla geçirdiğim vakitleri saymazsak onun haricinde boştum.
“Başka işim olmadığındandır o.”
“Ha geçen dönemlerde işim vardı diyorsun.” Yok muydu? Zerda’sı, hastalığı, hastanesi derken nevrim dönmüştü resmen. Neyse ki bu dönem adam akıllı hastalanmadan bitirmiştim. “Yok muydu?”
“Vardı.” Hem konuyu kapatmak hem de dün bahsettiği ihale işini sormak için konuyu değiştirdim. Tatsız konuları konuşmanın alemi yoktu. “Sen ihaleni ne yaptın?” Artık işle alakalı bazı şeyleri söylüyordu. Bu tarz ihale mevzuları falan oluyordu ama bir şeyler paylaşıyor oluşu masada sadece benim konuşmadığım anlamına geliyordu ve rahatlatıyordu.
“Bir sorun çıkmadı hallettik.”
“İyi o zaman.”
“Başka bir planın var mı?” Ne gibi bir plandan bahsediyorduk? Bugünlük mü? Yoktu. Şimdi yukarı çıkıp biraz bir şeyler okumak sonra da film izlemek vardı ama bunlar çok da plan gibi değildi. “Ne zaman?”
“Tatilde.” Bunun için bir plan yapmamıştım. Arkadaşlarım tatil için bazı kayak merkezlerine rezervasyon yaptırdıkları için oraya gideceklerdi ben evi bekleyecek gibiydim. “Hayır yok evde oturmayı planlıyorum.” Kışlık tatil yerlerini bilmiyordum ve bu konuda kendime güvenemiyordum. Ne de olsa hemen hastalanan biriydim. Ayrıca ne kaymayı ne de kış sporlarının geri kalanını biliyordum.
“Tamam.” Kendisinin bir planı mı vardı yoksa? Yine bir yerlere gitmeseydi bari. Tek kalmaktan hiç hazzetmiyordum. “Neden, senin planın var mı?”
“Var aslında.” Benimki de soruydu işte. Adam işkolik kavramının yeni tanımı olduğunu unutuyordum daha sık tekrar etmem gerekiyordu. “Neymiş?”
“Daha belli değil ama yurt dışına çıkabilirim.” Bu uzun gezilerden nefret ediyordum. Nefret ettiğim en büyük kısım ise evde tek başına uyumak zorunda olmamdı. Canımı sıkıyordu. “Nereye?”
“Toplantı yeri belli değil. O yüzden belli değil şimdilik.” İnsan gideceği yeri bilmez miydi ya? Şimdi bana sorsanız nereye gideceksin diye bir cevabım olurdu yani. “O nasıl oluyor?”
“Karışık.” Çok net ve kısa bir açıklama olduğu kesindi ama bir şeyi açıklamadı. Ne anlamam gerekiyordu bir kelimeden. “Çok iyi anladım hayatım. Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar iyi anlamamıştım.”
“Kar tanem anlatsam da bir şey değişmeyecek.” Konu ben olduğumda inciğine cinciğine kadar her şeyi öğrenene kadar sormuyor muydu? Ne vardı bir kere de o anlatsa. “Dene beni.”
“Şimdi farklı ülkelerden iş adamlarıyla bir toplantı olacak ve ev sahipliği yapacak yer daha belli değil. Portekiz’de olacaktı ama bir şeyler karıştığı için yer değişecek gibi.” Çok da karışık değilmiş. Bir davet vardı ama ev sahibi hastaydı ve kimde toplanacaklarını bilmiyorlardı benim tabirimle. “Zor da değilmiş.”
“Öğrendin hayatında ne değişti?” İşte buna cevap veremem. Çünkü bu bilgiden öncesi ve sonrası arasında bir fark yoktu benim için. Her ikisiyle de o gidiyordu ben kalıyordum. “Emin değilim daha ama olurum herhalde.”
“İyi bakalım öyle olsun.”
“Ne kadar sürecek peki?”
“Birkaç gün sürebilir.”
“Peki.”
Sınavlar birer birer açıklanıyordu. Dediğim gibi şimdiye kadar büte kalmamıştım. En azından tatilim boş geçecek olsa bile bölünmeyecekti. Bu da bir şeydi herhalde. Sabahın köründe de oturup sonuç bakmazsın demek istesem de diyemiyordum hocalar gece yarısından sonra girmişti notları. Boynumda hissettiğim dudaklarla yerimde biraz hareketlendim. “dobroye utro, moya snezhinka” Birden Rusça nereden çıkmıştı. Sabah sabah hem de. Genellikle İtalyanca ya da İngilizce falan söylenirdi ama Rusçayı sık kullanmazdı. “Dobroye utro.”
“Bakıyorum tek seferde anlıyorsun artık.” Yani günaydın demeyi öğrenmiştim herhalde. Ayrıca aylardır da buna çalışıyordum öğrenebileyim diye. Ekmeğini yemem lazımdı artık. “Yani o kadar ders alıyorum ve aylardır çalışıyorum.”
“İyi o zaman benimle Rusya’ya gelebilirsin.” Rusya mı? Nereden çıkmıştı bu Rusya? Sabah sabah başına bir şey mi düştü ne oldu? Rüyasında falan mı gördü Rusya’yı yoksa. “Rusya’ya mı?”
“Evet.”
“Nereden çıktı birden?”
“Toplantım var demiştim ya?” Evet geçen hafta konuştuğumuzda ama Portekiz dememiş miydi? Ben mi yanlış hatırlıyordum acaba? “Portekiz’de?”
“Yeri belli değil demiştim.” Doğru benim aklımda sadece Portekiz kısmı kalmış olmalıydı. Demek Rusya’da olacaktı. “Rusya’da mı olacak?”
“Evet.” Cidden Rusya’ya mı gidiyorduk? Ay çok heyecan yaptım şimdi. Evde tek kalacağıma o kadar ikna olmuştum ki beraber gitmek kesinlikle kaçırılmayacak bir fırsattı benim için. Tatili tek evde geçirmekten bin kat daha iyiydi. “Ciddi misin?” Ciddi miydi yoksa tepkimi mi ölçmek istemişti emin olamamıştım.
“Evet.” Emin olmam lazımdı şimdi hevesim kursağımda kalırsa çok üzülürdüm.
“Ben de mi geleceğim?”
“İstersen evet hem doğum gününü de orada kutlarız.” Muhteşem bir fikirdi bence. Sonra aklıma iş yüzünden gittiği geldi. Bu seferde işim var diye beni orada bırakıp giderse ne olacaktı. “İşin?”
“Çok uzun sürmez zaten sonrasında birlikte vakit geçiririz.” Bu iyiydi işte. Çok uzun sürmeyecekse işi birkaç gün dişimi sıkabilirdim sonrasında gerçekten bir tatile dönecekse ama. “Gerçekten mi?”
“İster misin?” İstemez miydim ya kesinlikle isterdim. Yanağına birkaç öpücük iste üste bıraktıktan sonra cevap verdim. “Evet.” Malta gezisi gibi olursa şahane olurdu gerçekten.
“Malta gezisi gibi olacak mı?”
“İstersen olur.”
“Olur.”
“Tamam o zaman pazar günü sabah uçuşumuz var ona göre hazırlan.”
“Tamam.”
“Ama orası çok soğuk oluyor ona göre hazırlan.”
“Tamam.”
“Bu kadar sevineceğini bilseydim daha erken giderdik.”
“Senin işin olmasa biz bir yere gidemeyiz.”
“Sanki işim olunca tek onunla ilgileniyorum.”
“Yine de keyfi olmuyor.”
“Keyfi olmuyormuş gel nisanın ortasında Japonya’ya gidelim desem gelecek misin?”
“Hmm sınavlardan sonra olursa olur.”
“Gördün mü? Senin de planların var keyfi bir yere gidemiyoruz.” İlla üste de çıkacaktı asla altta da kalma olur mu? İlla bir zeytinyağı gibi davran. “Aman bir şey demedim.”
“Neyse sabah sabah bunu tartışmayalım. Kahvaltı yapalım benim çıkmam lazım sen de hazırlan.”
“khorosho”
“İyi bakalım.” Önce lavaboya girip sonra da kahvaltıya indik. Kahvaltıdan sonra Feyyaz çıktı bende odaya geri döndüm. Soğuk da ne kadar soğuktu. Ve biz Rusya’nın neresine gidiyorduk? Kocaman ülkeydi ne de olsa? Telefonu elime alıp Rusya’daki hava durumlarına baktım. Kocaman ülke başıyla sonu arasında 10 derecelik sıcaklık farkı vardı resmen. Yukarı tarafa falan gidiyorsak ben gitmesem de olurdu çünkü o soğuğa dayanacak vücut bende yoktu. Bence en mantıklısı arayıp sormaktı. Numarayı bulup aradım. Birkaç kere çaldı ama açan olmadı. En son kapatacakken açtı. “Efendim.”
“Niye hemen açmadın?” Önceden tek seferde açılmıyor muydu bu telefon? Ne vardı geç açacak telefonu hep yanında değil miydi? Evde sürekli öyleydi iş yerinde bir yerlere bırakıp gidecek hali yoktu. “Toplantıdaydım.” Ses tonuna bak. Utanmasa emir de verecek. Hoş utandığı için değil de birazdan yapacak gibi bir hali vardı.
“Niye kapıdaki adamla konuşuyormuş gibi konuşuyorsun ki benimle.” Sanki karşısında emir verebileceği birisi vardı. Evde canım cicim dışarıda kapının önündeki adam yani. “Efendim güzelim. Oldu mu?” Yani. İlk seferde böyle açsa ne olurdu sanki. Görende gizli saklı iş yapıyor zannederdi.
“Daha iyi.”
“Bir şey mi oldu?” Ay bir an niye aradığımı unuttum. Sinir ediyor beni ya bazen. Neyse Berfu kendine gel sakinleş. Kavganı yeri ve zamanı değil. Tatile gideceksiniz. “Rusya dedin ama neresi olduğunu söylemedin.”
“Bunun için mi aradın?” Yani ne için arayacaktım başka ki? İşteyken sürekli arayıp kontrol etmiyordum ki ben. Ya bir şey soruyordum ya da ne zaman geleceğini öğreniyordum o kadar yani. “Başka ne için arayım ki?”
“St. Petersburg.”
“Ne?”
“Neresi dedin ya St. Petersburg.”
“Ha tamam.”
“Başka bir şey var mı?”
“Hayır yok.”
Önce dolapla bir bakıştım. St. Petersburg güzel bir şehirdi. Kısa bir araştırma yaptım. Hava durumuna falan baktım fazlasıyla soğuk bir yer olduğu kesindi ama. Biraz daha araştırma yaptıktan sonra valiz içi bir şeyler baktım. Bu konuda Zerda ve Seda ablaya özenmiyor değildim yanlarında çok fazla eşya götürmüyorlardı gittikleri yerlerden alışveriş yapıp geri dönüyorlardı. Benim içinse geçerli olmuyordu maalesef ki. Ben hem götürüyor hem de alışveriş yapıyordum. Çünkü benim giyeceklerim önceden temizlenmiş olmalıydı. Neyse ki bu aralar fazla dikkat ettiğim için hastalıklar benden uzak duruyordu. Yine de tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Yanımda bolca mont ve kışlık kıyafet almalıydım. Birkaç şey düşünsem de yine de alışverişe ihtiyacım var gibiydi. Birazcık üşensem de hazırlanıp dışarı çıktım. Daha kalın kıyafetler baktım. Onlar eve gelmeden hızla kuru temizlemenin yolunu tutarken bende eve geldim. Biraz geçe kalmıştım, Feyyaz çoktan eve gelmişti. Ben üzerimi değiştirip bir şeyler yedik. Sonra da o işim var diye çalışma odasına kapandı bende bir şeyler izlemeye başladım.
Not: Gelecek bölümde Rusya'da önemli bir gelişme olacak sizce ne? Yorumlarınızı bekliyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.28k Okunma |
4.49k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |