Gökyüzüm alacakaranlığa döndü
Işıkları niye söndürdünüz
NOT: İnstagram'a gönderi attım oy ve yorum bekliyorum. (Birokur_ikiyazar)
Aradan geçen bir haftanın sonunda resimler çıkmıştı. Sipariş verdiği çerçevelerde gelince oturup fotoğrafları çerçevelere yerleştirmeye başladı. Çekimde çekilenlerin haricinde telefonunda düğün ve nişandan kalan fotoğrafları da çıkartmıştı. Hem aile albümü yapmak istiyordu hem de bebeğinin odasını süslemek istiyordu. Belki şimdi anne tarafıyla tanışamayacak olsa da elbet bir gün araları düzelecekti ve o zaman onları tanımasını istiyordu. Şu an annesine çok ihtiyaç duyuyordu ama kendine yedirip de arayamıyordu belki de özlemini bu şekilde giderebilirdi.
Ellerinde çerçeve kutusuyla yukarıdaki odaya çıktı. Her geçen gün bu merdivenler onu zorluyordu. Hem aldığı kilolar hem de büyüyen karnından kaynaklı iyice paytak paytak yürümesi merdivenleri çıkmayı zorlaştırıyordu onun için. Odaya girince pembe beyaz küçük pufun üzerine bıraktı. İçinden aldığı resimleri tek tek yerleştirmeye başladı. En yakından uzağa odanın her köşesine yerleştirmeye çalışıyordu. Görebildiği her yerde ailesini görmeliydi. Ne kadar babası şu an için ona uzak dursa ya da anneannesini görmese bile resimlerle onlara yakın hissetmeliydi.
Feyyaz yorgun hissediyordu. Başında bir ağrı vardı yine. Hiç sevmiyordu bu baş ağrılarını ama toplantı ne zaman uzasa bu şekilde oluyordu. Eve girince doğruca yukarı çıktı. Yatak odasına girip kendini yatağa atmaktı. Belki bir saat kadar sessiz bir ortamda kalırsa başının ağrısı geçerdi. Bebek odasının kapısını açık görünce o tarafa yöneldi. Yine ne ile uğraşıyordu merak ediyordu. Daha doğuma iki ay vardı ve bebeğin altı aylık eşyası vardı. Hızla büyüyecek bir bebeğe bu kadar şeyi almanın gereksiz olduğunu düşünüyordu çünkü birçoğunu bile giyemeyecekti. O yüzden koca bir gardırop yapmanın saçma olduğunu düşünüyordu. Ama ne zaman söylemeye çalışsa Berfu’nun asık yüz ifadesi ile karşılaşıyor ve susuyordu.
Odaya girince gözleri odada bu sefer ne fazla diye gezindi. Karısının elindeki çerçevelere baktı. Nereden çıkmıştı bu resimler? Ne ara çekinmişti bu fotoğrafları? Varlığını göstermek üzere son adımı sesli attı. Dikkatini çekebilmişti. “Ne zaman çekim yaptırdın?” ve neden bundan haberi yoktu.
“Geçen hafta.” Ve söylemek için neden zahmet göstermemişti. O önemli bir şeyi anlatmadığında neden kendisi suçlu oluyordu da karısı anlatmadığında önemli bir şey değil gibi geçiyordu. “Bana niye haber vermedin?”
“Haberin olmuştur.” Berfu emindi ki korumaları eskilerine nazaran her şeyi kocasına yetiştirdiklerini emindi. Nedense ona hiç güven vermiyorlardı. Her adımını yetiştiriyor gibi hissediyordu. “Olmadı.”
“Emin misin?” Hiç inandırıcı gelmiyordu. Ne de olsa eskiden iç yalan söylediğini düşünmediği kocasının yılar içinde birçok yalanını yakalamıştı. Hatta o kadar inandırıcı söylüyordu ki kendisinin inandığına bile yemin edebilirdi. “Evet.” Berfu yalan söylüyorsun diyerek devam etmek istemedi. Kavga etmek istemiyordu gerginlik ona ve hamile vücuduna iyi gelmiyordu.
“Sana söyleyecektim ama önemli bir toplantım var diyerek beni başından attın.” Feyyaz hangi gün olduğundan bile emin değildi. Bu aralar gündüz toplantı odalarında akşam ise çalışma odasında durmaktan günler aynı geçiyordu onun için. Her gece yatacak mısın diye odaya bir kere uğradığını düşünecek olursa hatırlaması pek de kolay değildi. “Çekim yapacağını söylemedin ama.” İşin var mı diye sormuştu toplantım var diye sorduktan sonra da neden diye bile sormamıştı.
“Söylememe izin vermedin.” Tek açıklaması bu muydu yani. Her gün bir sürü saçma sebep için rahatsız edebilecekken bunu söylemek için fırsat bulamamış mıydı? Oysa geçen gün beşiğin geldiğini söylemek için bile aramıştı. “Berfu!”
“Efendim.” İşin kavgaya doğru gittiğinin farkındaydı Berfu ama şu an durdurmak için de geç olduğunu biliyordu. Bundan haftalardır kaçıyorlardı ama artık bu kaçışın sonu gelmişti anlaşılan. Daha fazla susmak yoktu anlaşılan. Ama konuşması gerekiyorsa bu sefer sessizliğinin arkasından konuşmayacaktı. Artık dünkü çocuk değildi. “Dedin ne senin?”
“Ne derdim varmış?” Feyyaz uzun zamandır kaçtığı konuşmayı şimdi yapmak istiyordu çünkü bu kaçış ancak aralarındaki duvarları güçlendirmekten daha fazlasını yapmıyordu. Ne olacaksa olacaktı artık. “Onu soruyorum işte derdin ne?”
“Bir derdim yok.” Derdinin olmamış hali buysa olmuş halini görmek istemezdi. Ayrıca kaç yıllık eşini tanıyordu. Bu yazın başından beri yaşanan olayları hazmedememiş ve halen onun soğuk rüzgarlarını aralarında gezdiriyordu. “Emin misin? Benden habersiz çekim yaptırıyorsun. Bebek odasını benden habersiz yaptırıyorsun. Fotoğraf koymaya kalkıyorsun ben hariç herkesin resmi var.” Derdi resminin olmaması değil de başkalarının resmi olması mıydı? Yıllar içinde hiç adam akıllı beraber poz vermemişlerdi. Zaten nişan ve düğün fotoğrafları ise çöp olmuştu. Onun haricinde ne koyması gerekiyordu. Kafasından portre falan mı çizdirmeliydi.
“Bu mu yani? Olmayan resmi koyamam.” Feyyaz anlamsız bir bakış attı. “Nasıl olmayan resmi?” Zerda, Seda hatta Esra ile bile fotoğraf koymuştu. Daha yeni arkadaş olduğu kişilerle bile resmi vardı ama kendisinin yoktu.
“Yok yani ben ne yapayım fotoğraf çekinmeyi sevmiyorum diyorsun.”
“Bu yani. Küs olduğunun annenin resmi var ama benim yok.”
“Niye kavga etmek için bahane arıyorsun?”
“Kavga etmek için bahane aradığım falan yok ama senin beni görmezden gelmek için bir sebebin var gibi.”
“Asıl sen bizi görmezden geliyorsun.”
“Öyle bir şey yok.”
“Yine yalan söylüyorsun.”
“Söylemiyorum.”
“Söylüyorsun ne zaman yalan söylesen ya da ne zaman beni başından savmak istesen hep aynı cümleyi kuruyorsun ‘öyle bir şey yok’.
“Berfu!”
“Ne var Feyyaz? Ne istedin alamadın da bana sarıyorsun.”
“Sen! Niye inatla beni görmezden geldiğini merak ediyorum. Senin ideallerine uygun yaşamak için bardan taşınıp resmi bir binaya geçmeye çalışıyorum. Gece çalışmalarını bırak dedin ona da tamam dedim. Daha ne istiyorsun?”
“Aile olmak.”
“Deniyorum.”
“Denemiyorsun sadece öyle davranıyorsun.”
“Nasıl denemiyorum?”
“denemiyorsun işte ya. Deniyorsun da ne yapıyorsun? Söylesene en son baba olacak bir adama göre ne yaptın ya söyle hadi! Ne zaman oturup bunun hakkında benimle konuştun bir şey aldın ya da doktor kontrollerine geldin. Söylesene. Hadi ya! Hadi.”
“Daha doğmadan onu benden uzaklaştıran sensin.”
“Benim. Tabi benim değil mi? Sen gidip koca bir aileyi sadece seni kızdırdılar diye öldür. Kardeşi gelsin intikam almak için gelsin önce benimle uğraşsın sonra bizi öldürmeye çalışsın üstüne beni kaçırsın ama ben uzaklaştıran tarafım değil mi? Ben dedim değil mi bir çocukla bir bebeği öldür diye. Benim suçum sen güven de olursun diye haftalarca bizi bir adaya gönderip sırf yerimizi öğrenme diye adam akıllı nasılız diye sormadın bile ama telefonlarını açmadım diye suçlu ben oldum. Ben suçluyum. Sen adam akıllı bir açıklama bile yapmadan beni başından savdığın için suçluyum. Baba olmak istemediğin için beni suçladığın için ben suçluyum.”
“Üzerinden haftalar geçti.”
“Benim geçmedi. Ben hala karşımda vurulan ve yıllardır bana arkadaşlık yapan iki adamın hayaletini görüyorum. Ben hala beni kaçıran adamın merhameti karşısında senin onu ve ailesini öldürüşünü kabullenemiyorum. Sırf senin canını yakmak için beni öldürebilirdi. Ama onun yerine beni hayatta tutmayı seçti.”
“Nereden biliyorsun ki seni hayatta tutacağını istediğini alınca seni öldürmeyeceğini.”
“İstese onu sen beni bulmadan saatler önce yapabilirdi ama yapmadı değil mi?”
“Buna mı güveniyorsun? Seni öldürmediğine.”
“Sana mı güvenmeliyim?”
“Tabi bana ne diye güvenesin ki ben kimin değil mi?”
“Sen sinirlendiğinde gözünün önünü bile görmeyen birisin.”
“Haklısın.”
“Ama senin yanında dikkatli olduğumu biliyorsun.”
“Artık bilmiyorum.” Berfu arkasını dönüp odadan çıktı. Daha fazla dinlemek istemiyordu bunları. Her seferinde suçlu olmaktan sıkılmıştı. Berfu şımarık, Berfu sinir bozucu, Berfu çocuksu, Berfu mızıkçı, Berfu Berfu Berfu... Ama kimse bir şeyler için kocasını suçlamıyordu. Neden? Çünkü Feyyaz yetişkin, riskleri biliyor, güçlü ve gözü kara. Lakin kimse iyi bir koca, iyi bir baba olacak diyemiyordu. Berfu’nun istedikleri buydu. Zengin, kendini bilmez, narsist ve katil biri değildi. Neden bunu kimseye anlatamıyordu bilmiyordu ama bu onu yoruyordu. 2 ay sonra doğum yapacaktı haftalar öncesinde bebeğinin ismi belliydi ama ne şanstı ki babası daha bırak onu sahiplenip ismi ile seslenmeyi onu görmeye bile gelmiyordu. Yine de suçlu kendisiydi. Bir de kendisi anlasa nasıl sürekli suçlu çıktığını kabul edecekti. Durum göründüğü gibi değildi hiç. Yorulmuştu bu durumdan.
Feyyaz önce odadan çıkan kadına baktı. Sonra arkasını dönüp tüm bunlara sebebiyet veren resimlere baktı. Odada iyi göz gezdiğinde beşiğin hemen yanındaki komodinin üstünde ikisinin fotoğrafını gördü. Deniz fenerinin üzerinde çekindikleri çok da net olmayan fotoğraftı. Onun hemen yanında ise düğünde dans ederken çekilen bir fotoğrafları vardı. Beşiğin diğer yanındaki komodinin üstünde ise Berfu’nun hamile fotoğrafı varken hemen yanındaki çerçevede bir dergiye röportaj verirken çekilen tek pozun resmi vardı. Dergiden kesilmişti. Yine bir yanlışa daha adım atmıştı anlaşılan.
Aradan geçen bir haftanın sonunda Feyyaz artık Berfu’nun surat asmasından ve yaptığı hatayı düzeltmek için çaba harcamak istiyordu ama bir şey bulamamıştı. Bugün ise hastane kontrolü vardı. Belki bugün onunla giderse küçük bir başlangıç olabilirdi. Üstünü giyindi. Karısının da hazırlanasını bekliyordu yavaşta alarak. Feyyaz en son parfüm sıkan kadına bakarak “Hazır mısın?” diye sordu.
“Evet de neden?”
“Hastane randevun yok mu?”
“Var.”
“Ee?”
“Sende mi geliyorsun?”
“Evet. Sorun olur mu?”
“Hayır da...”
“Da ne?”
“hiç gelmemiştin ya şaşırdım sadece.”
“Farkındayım en azından müsait olduğum günlere denk geldiğinde gelebilirim değil mi?”
“Sen bilirsin.”
“Hem bugün çıkışta işim yok eğer vaktin varsa bir şeyler yapabiliriz. Olmaz mı?”
“Ne yapacağız?”
“Senin istediğin bir şey var mı?”
“Emin değilim.”
“Var gibi hadi söyle.”
“Hani bir deniz fenerine gitmiştik.”
“Oraya mı gitmek istiyorsun?”
“Evet.”
“Tamam gidelim. Hazırsan çıkalım önce hastaneye uğramamız gerekiyor.”
“Tamam.” Berfu’nun neşesi yerine gelmişti. Ne de olsa bebek için ilk defa kendiliğinden bir şey yapıyordu. Evden çıktıklarında arabaya koruma almadan ikisi bindi. En azından baş başa kalabilecekleri bir ortam oluşturmuştu. Koruma arabası onları takip ederken yola çıktılar. Bir süre sakince ilerledikleri yolda Feyyaz bir şey fark etti. Kendi koruma arabasından başka bir de farklı bir araba onların peşinden geliyordu. Başta emin olamadı. Emin olmak için kavşaktan sola döndü. “Yanlış döndün.”
“Önümüzde kaza olmuş ileriden çıkacağım.” Diyerek karısının endişelenmesine izin vermedi. Araları yeni düzeliyordu kaçırılma olayının üstüne bir de takip edilme olayının binmesini istemiyordu.
Feyyaz gözü aynaya takıldı araba uzaktan da olsa peşlerinden dönmüştü. Biraz daha hızlanarak aralarına mesafe koymak istedi. Araya karışmak için ana yola çıktı. Hızını iyice arttırırken Berfu’yu yavaştan korkutmaya başlamıştı. “Feyyaz biraz hızlıyız yavaşlar mısın?”
“Geç kalmayalım.”
“Bir şey olmaz kalmayız daha var.”
Feyyaz yavaşlamak yerine hızını korudu. Aynadan kontrol ettiğinde gözden kaybolmuştu ama koruma arabası kaybolmuştu takip eden araba hala peşlerindeydi. Hatta hızlanarak onlara doğru geliyordu. Amacını anladığında Feyyaz hızla gaza bastı. Aralarına mesafe koymaya çalışıyordu. Bir iki makas attı ama boş trafikte arabanın radarından uzaklaşamıyordu. Araba hızla yaklaşırken Feyyaz karşısında kırmızı ışığa geçmeye ramak kalan ışığa baktı. Eğer hızla geçerse arkada kalırlardı.
Berfu giderek hızlanan kocasından kaynaklı olarak içini bir korku kaplamıştı. “Yavaşlar mısın lütfen çok hızlıyız.”
“Olmaz.”
“Feyyaz beni korkutuyorsun.”
“Emniyet kemerini tak.”
“Neden?”
“Takip ediliyoruz Berfu biraz daha hızlanacağım o yüzden kemerini tak.” Berfu elleri titreyerek zor da olsa emniyet kemerini bağladı. Büyüyen göbeğinden kaynaklı çok sıktığı için takmayı sevmiyordu. Bunun için çokça trafik cezasının geldiğini de biliyordu ama bu halinden memnundu. Karnında hissettiği baskı kalbinde hissettiği kadar canını yakmıyordu. Elini korumak ister gibi karnına koydu diğer eli ile kapı tarafındaki kola tutundu. Sarsıntı şiddetini azaltmaya çalışıyordu. Şu an sanki Şırnak’taki başına gelen kazada gibi hissediyordu ama bu sefer tek kişilik değil iki kişilik korkuyordu. İlk kırmızı ışıkta geçtiler. Diğer arabada arkalarından gelmeye devam ediyordu. Hızını azaltmadan ikinci ışığa geldiler. Bu sefer kırmızı ışık yanıyordu. Berfu gözü hız çizelgesine sonra da kırmızı ışığa takılarak “Yavaşlaaaa” diye bağırdı. Ama ardından içeriyi keskin bir fren sesi doldurdu ardından da şiddetli bir vurma sesi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.28k Okunma |
4.49k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |