NOT: Beybiler kusura bakmayın bölüm atamadım. Bazı aksilikler oldu (bölüm ortada olmaması gibi 🙄). Bugün yarın ve pazar günü bölüm atacağım eksik bölümleri atmış olacağım.
Kapıda oturan Âdem beni görünce ayaklandı. “Hoş geldiniz Feyyaz Bey.”
“Bekleyen bir iş var mı?”
“İmzalanması gereken dosyaları masanıza bıraktım bugün içinde bir toplantı ayarlamadım.” Başımı sallayarak odaya yöneldim. Peşimden geliyordu. “Toplantılarınızı yarından itibaren koymaya başlayım mı?”
“Olur.” Âdem odadan çıkarken ben kendimi uzun zamandır uzak kaldığım koltuğa attım. Tatile diye gidip dert sahibi olup geri dönmüştüm resmen. Derin bir nefes vererek şimdiye kadar yaptığım en iyi yaptığım şeyi yaparak çalışmaya başladım. Masada uzun bir süre oturmaktan boynum ağrımaya başlamıştı. Bu arada dingonun ahırına giriyormuş gibi içeri Burak daldı. “Sizleri burada görmek ne büyük şeref.”
“İçine Türk halk sanatçıları falan mı kaçtı?”
“Tabi siz ülke dışı olunca gündemden uzaksınız.”
“Burak boş yapma ayaktayken bir kahve söyle öyle otur.”
“Söyleyeyim.” Kapıyı açıp kahveyi söyleyip kapıyı kapattı. Deri koltuklardan ikili olana rahatça oturdu. “Nasıl geçti tatil?”
“İyi.”
“O yüzden mi yüzün sirke satıyor?”
“Tatil iyiydi onluk bir problem yok.”
“Berfu ile mi tartıştınız?”
“Hayır.”
“Abi bir şey var ama ben bulana kadar tek tek soracak mıyım?”
“Berfu çocuk istiyor.” Burak ee der gibi bir bakış attı.
“Şimdi istiyor.”
“Nasıl şimdi?”
“Burak bir daha odaya gelirken beynini al da gel.”
“Of abi anladım dediğini de okul falan yani diyorum.”
“Sonra bitiririm acelesi yok diyor.”
“Niye okula gideceğim diye ortalığı birbirine kattı.”
“Derdi okula gitmek falan değildi ki onun derdi kendine bir iş arıyordu aman okula gideyim demişti. Zaten okul bitse de çalışmama izin vermeyeceksin acelesi yok diyor.”
“Sen ne dedin?”
“Ne dememi bekliyorsun?”
“Kabul mu ettin yani?”
“Kabul etmesem bu sefer de aramız açılacaktı.”
“Sen bir gün aman aramız bozulmasın diyerek kendini falan da öldürebilirsin.”
“Burak uğraşma.”
“Sen bilirsin abi. Baba olacak sensin. Ama şunu aklında çıkarma istersen evet aran bozulmasın diye çocuğa olur dedin de ömrünün geri kalanında o çocuğun babası olacaksın onu da unutma bence. Doğduktan sonra da bak, sev, ilgilen de diyecek onu nasıl yapacaksın eğer istemiyorsan.”
“Zamanla alışırım bir şey olmaz herhalde. Şimdi olmaz desem ilerde yine olacak işte değişen sadece zaman olacak. Berfu’yu kabul ettiğim vakit bunu da kabul etmiştim zaten.”
“Eh en azından bunun farkındasın. Belki kız olur.”
“Daha ortada çocuk yok.”
“Bu gidişle olacak gibi ama.”
“Olana kadar.”
“Neyse sen dua et kız olsun belki annesine benzer de sana zorluk çıkartmaz.”
“Annesi ve zorluk çıkartmamak.”
“Yani sevme konusunda dedim yani zorluk konusunda bir şey diyemiyorum bir tane de benim başımda var çünkü.” Belki bu konuda haklıydı. Berfu’yu her koşulda seviyordum belki de ona benzeyen küçük bir kopyasını sevmek zor olmazdı. Daha ortada olmayan bir bebek için cinsiyet koşullaması yapıyordum. Berfu duysa dediğine diyeceğine falan pişman olurdu büyük ihtimalle. Ama elimde değildi ki. Herkese doğduğunda bir yetenek yüklenmişse eğer benim ki sevgisizlikti büyük ihtimalle. Çünkü sevemiyordum. Karşımda oturan doğumundan tut da bu haline kadar yanında olduğum bir adamdı ama sevemiyordum. Kabullenmeye çalışıyordum ama o kadardı. Koruma içgüdüsü ise kaybetmekle alakalı bir şeydi. Benim elimden ölse oturup eski anıları bile düşünmeye kalkmazdım bundan o kadar emindim ki kanıtlamaya bile gerek yoktu. Başkasının elinde ölmesine ise asla izin veremezdim. O zaman karşı tarafa kaybetmiş olurdum.
Berfu. Berfu ise başka bir şeydi benim için. Sevme kavramı bana uzak olduğu için mi bilmem ama ilk günler aklımdan çıkmamış olması kesinlikle anormal gelmişti. Hatta aileye kafayı taktığım için düşündüğümü düşünmüştüm. Sorunun onda olduğunu anladığımda ise sadece arzuluyorum diye düşünmüştüm ama olmamıştı. Başka kadınlarla yatmayı bile düşünmüştüm ama faaliyete dökememiştim. Ne zaman bir atakta bulunacak olsam aklıma geliyor ve hepsinin yüzü de vücudu da siliniyordu gözümde. Belki de evlenme fikrine bu kadar olumlu bakmıştım. Emin değildim o zamanlar en azından. Evlendiğimiz ilk hafta da aynı düşünceler kafamın içinde dolansa da derdimin sadece onunla yatmak olmadığından emin olmuştum. Azalmak yerine artan bu duyguyla baş etmek her gün daha da zor olmuştu. Zorlandıkça daha fazla vakit geçirme isteği oluşmuştu bende. Hala da bununla boğuşuyordum. Sevgi mi yoksa başka bir şey emin olamadığım bu duyguyu kontrol edemiyorken başka birine daha bu hisleri hissetmeye çalışmak benlik bir mesele değildi. Ama yakında olacak gibiydi.
Berfu’nun küçük bir kopyasını sevme fikri kesinlikle kötü değildi ama işin bir de diğer tarafı vardı: ben. Ona değil de bana benzerse ne olurdu sonu emin değildim. Ne de olsa çok da sevilecek birisi değildim. Berfu bile beni sevmeyi birkaç yılda başarabilmişti ki bunun için oldukça fazla bir çaba sarf etmiştim. Peki benim kanımı taşıyan bir bebek ne kadar süre de severdi. Ne de olsa kendi kanından olan birini seven birisi de değildim. Baba tarafından sadece iki kuzenimle görüşüyordum. Anne tarafı akrabalarımla ise hiçbir iletişimim yoktu. Onlarda sanki ben yokmuşum gibi hayatlarına devam ediyordu. Emin değildim. Hadi Berfu’ya benzese de yine sevebilirim derdim ama bana benzerse de buna da emin olamıyordum. Çok darda kalmıştım. Bu fikri biraz daha erteleyebilsek iyi olurdu.
...
Birkaç hafta da Hancı ailesinde pek bir şey değişmemişti. Berfu okul ve ev arasında gidip geliyordu. Feyyaz ise işle ilgileniyordu. Hamilelik mevzusu çok da gündemde değildi. Tekrar gündem olmaması Feyyaz’ı biraz da olsa rahatlatıyordu. Berfu için ise tam tersiydi. Bu konuyu konuştukları gibi bırakmış olsalar ve tekrar konuşmasalar bile korunmayı bırakmıştı. Korunmayı bıraktıktan hemen sonra hamile kalamayacağını biliyordu. Uzun zamandır aralıksız doğum kontrol hapı kullanmıştı şimdi bırakır bırakmaz etkisinin kaybolmayacağını biliyordu, en azından öyle düşünüyordu.
Berfu dersten çıkınca eve geçti üzerinde bir halsizlik vardı. Üzerini değiştirip yatağa uzandı. Biraz dinlense toparlanabilirdi. Yatağa uzandı. Ne kadar zaman geçti emin değildi ama kulağına gelen sesle gözlerini araladı. “Berfu hadi ama kime diyorum.”
“Hıı.”
“Uyan hadi ama kar tanem, saat çok geç oluyor akşam uyuyamayacaksın.”
“Tamam uyanıyorum.”
“Hadi, ben banyodan çıkana kadar kalkmış ol.”
“Tamam.”
Feyyaz banyoya girerken Berfu kendine gelmeye çalışıyordu. Birkaç dakika yastığın içinde kaldı sonra oturur pozisyona geçti. Kendine gelmeye çalışıyordu hala. Bu aralar uyanmakta zorluk çekiyor gibiydi. Hoş uykuya karşı hep zaafı olmuştu. Yine de bu aralar sürekli bir kırgınlık vardı üzerinde sürekli uykusu geliyordu. Bir kan tahlili yaptırsa çok iyi olurdu hastalanmaktan aklı çıkıyordu. Bu endişesinde de fazlasıyla haklıydı. En son hastalandığında tam hastalanmıştı ve ölümle göz göze gelmişti resmen. Yataktan kalkıp lavaboya girdi elini yüzünü yıkayıp biraz daha toparlanmaya çalıştı. Aşağı indiğinde oturup bir şeyler yedi. Saat gece yarısına yaklaşırken tekrar uyku bastırmış ve tekrar yatmaya çıkmıştı.
Gece geç saatlere kadar oturamıyordu artık. Hoş önceden de pek yapabildiği söylenemezdi ama bu kadar da değildi. Sabah gözünü açtığında midesinde bir bulantı vardı. Yataktan kalkıp banyoya attı kendini. Kusmaya çalışsa da olmamıştı. Elini yüzünü yıkayıp yatağa geri döndü. “Bir şey mi oldu?” Feyyaz’ın sorusuyla onu da uyandırdığını da fark etti.
“Hayır.” Tekrar gözlerini kapatıp onu saran sıcak kollarda kendini uykuya bıraktı. Gözünü tekrar açtığında oda da tek olduğunu fark etti. Sırt üstü dönerek biraz ışıklı tavanı izledi. Bir bulutun içinde gezen bir ışık parçası gibi gözüküyordu. Gün doğduğu için çok da parlak olmayan ışık tüm tavanı geziyordu. İlk yıl İtalya’dayken yaptırmıştı kocası. Eğer o gün odada tek olmasaydı belki bunun için teşekkür edebilirdi ama aile olayları yine gündemdeydi ve ortalık fazlasıyla gergindi. O gece geç saatlere kadar gelmemişti ve o da o gelene kadar yatıp uyumuştu. Acaba korkusu ile bu ışıklara da çok sevinemediğini hatırladı. Gece karanlıktan korktuğunu ve tek uyuyamadığını bildiği için yaptırmıştı. İşin aslı onunla uyumayı tercih ederdi ama maalesef her zaman istekleri gerçekleşemezdi. Tavana tekrar baktı. Bebek odası içinde çok güzel olurdu. Bebek odası... Bebek... Sürekli uyumak istemesi, mide bulantısı falan? Acaba olabilir miydi? Korunmayı birkaç hafta önce bırakmıştı ama yıllardır aldığı ilaçların etkisinin geçmesinin vakit alacağını düşünüyordu. Hoş bunun için bir doktor ile görüşmemişti ama kendi yaptığı araştırmalar bunu gösteriyordu. Peki gerçekten olabilir miydi? Bunu bilmenin tek yolu vardı: test yaptırmak.
Yataktan kalkarak banyoya yöneldi. Çekmecelere baktı. Daha önce hastaneye yatmadan önce Zerda’nın aklına girmesiyle test yaptırmıştı ama sonuç negatifti. İki tane almıştı. Bir tanesi çekmecede duruyordu. Peki bunların son kullanma tarihi var mı diye düşünmeye başladı. Riske girmek istemiyordu. Çekmeceden bir kâğıt kalem çıkartıp kağıda “hamilelik testi” yazarak kağıdı katladı. Giyinme odasına girerek üstünü değiştirdi. Alt kata inerek bahçeye çıktı. Havalar daha tm olarak ısınmamıştı. Bir soğuk ürperti geçti vücudundan ama göz ardı etti. Kapıdan iki adım uzaklaşmıştı ki Süleyman yanına yaklaştı. “Bir şey mi istemiştiniz Berfu Hanım?”
“Evet. Eczaneye gidebilir misin?”
“Tabi ki.” Elindeki kağıdı uzattı. “Sen onlara ver onlar anlar.”
“Tabi başka bir isteğiniz var mı?”
“Hayır yok.”
Süleyman arkasını dönerken Berfu da içeri geri döndü. Kahvaltı masası hazır onu bekliyordu. Masaya yeni oturmuştu ki Türkan Hanım mutfaktan çıktı. “İçecek olarak ne istersiniz Berfu Hanım?” Berfu bir an kahve demek istedi ama vazgeçti. “Portakal suyu.”
“Hemen getiriyorum.” Berfu biraz heyecan yapmıştı. Aslında birazdan fazla olduğundan emindi ama üzerine düşmek istemiyordu. Eğer yanılıyorsa gerçekten üzülürdü çünkü. Büyük bir merakla kendini yemek yerine önündekileri yemeyi seçerek tabağını bir doldurup bir boşalttı. Kapı çalana kadar masa da kalmaya ısrar etti. Kapı çalar çalmaz hızla ayağa kalkarak kapıya ilerledi. Türkan Hanımı beklemeden kapıyı açarak Süleyman’ın elindeki poşeti aldı. “Ben açardım zahmet etmeseydiniz.”
“Sorun değil siz masayı toplayabilirsiniz.”
Elindeki poşetle yukarı çıktı. Yatak odasına girdiğinde toplandığını fark etti. Ne ara toplamıştı kadın? Hiç de yukarı çıktığını fark etmemişti. Poşeti yatağın üzerine bırakarak yanına oturdu. Gözü bir an poşetin üstündeki görsele kaydı. İlk evlendikleri günlerde hatta ikinci gün bile olabilirdi tam olarak günü kestiremiyordu ama Feyyaz yine evden iş diye çıkmış dönüşte de elinde bir poşetle gelmişti. O an daha alışamamış olmanın verdiği bir gerilim vardı üzerinde poşeti yanına bırakınca önce poşete bakmış sonra da yeni evlendiği kocasına bir bakış attığını hatırlıyordu. Adamın hemen hamile kalmayı planlamıyorsun deyişiyle renginin mora döndüğünü hatılıyordu ama. Bir an o alaycı ses tonu yine kulağında yankılandı. O zamanlar fazlasıyla ilginç geliyordu bu halleri. Oysa şimdi böyle konuşmasa bir sorun olduğunu düşünürdü. O zamanlar kafasında onun çok sinirli olacağı ve sürekli alttan alanın kendisi olacağını düşünmüştü ama kesinlikle tam tersi olmuştu. Bugün anılar gözünde canlanmaya fazla müsaitti galiba.
Sonunda kendisinde testiyapacak cesareti bulunca yataktan kalktı ve tuvalete girdi. Zamanın dolmasını beklerken kafayı yiyecek gibi oldu. Aradan geçen 15 dakikanın ardından belli belirsiz çizgiye bakıyordu şimdi anlamamıştı hamile miydi değil miydi? Bu şekilde olacak iş değildi canı sıkılmıştı. Bunu öğrenmenin tek yolunun hastaneye gitmek olduğunu biliyordu. Hızla üstünü giyinerek evden çıktı. Hastaneye geldiklerinde doktorunun yanına çıktı. Doktora durumu anlatınca doktor kan testi istedi. Testin sonucu gelene kadar hastanenin kafeteryasında oturmaya başladı. 1 saat geçmiyordu resmen. Tam bir saat olunca yukarı çıkıp doktorun kapısının önünde bekleyeme başladı. Sekreter içeri alınca koltuğa oturup nefesini kontrol etmeye çalıştı ama hiç kolay gelmiyordu şu an ona. Zaten bana ne kolay geliyor ki diye düşünmeden duramadı. Bir şekilde hayatın galeyanına gelmeyi başaran bir yapısı vardı.
Doktor sonuçları kontrol ettiğinde pozitif olduğunu söyledi. Nedensiz bir rahatlama geldi üzerine sanki yıllar istiyormuş ama bir ttürlü elde edememiş gibi bir his vardı içinde. Artık sahipti. Onundu. Tamamlanmış gibi hissetmesi normal miydi? Yine de bu haber onu mutlu etmişti. Genç kızlığından beri içinde bir korku ile büyümüştü yıllar içinde aldığı ilaçların çocuk sahibi olmasına mani olacağını düşünmüştü. Düşüncelerinin doğru olmamasına sevinmişti.
Ultrason fotoğrafını alıp hastaneden çıkıp eve geçti. Çok heyecan yapmıştı. Yerinde duramıyordu. Eline telefonu alıp oturdu. Gözü sürekli saatteydi. Kocasının ne zaman geleceğini merak ediyordu. Vereceği tepkiyi de merak ediyordu. Rusya’dan sonra konuşmamışlardı bu konu hakkında nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu.
Feyyaz eve geldiğinde fazlasıyla yorgun hissediyordu. Şu an yapmak istediği kendini yatağa bırakmak ve bir süre sessizlik içinde uzanmaktı. Yukarı çıktığında kendini odaya attı. İçeri girdiğinde karısını yatağın üzerinde otururken buldu. Bugün hastaneye gittiğini duymuştu ama arayamamıştı meşgul olduğu için.
“Noldu ne düşünüyorsun?” Çok şey aynı zamanda hiçbir şey düşünemiyordu. Ne olacağını da kestiremiyor da olabilirdi şu an için bundan da emin değildi. “Hiç, hiçbir şey.” Feyyaz’ın aklına bugün hastaneye gittiği geldi. Sabah da söylememişti. Ayrıca bildiği kadarıyla hasta da değildi kontrolü de yoktu.
“Hastaneye neden gittin, arayamadım işim vardı?” Berfu ne diyeceğini bilemedi bir an için. Keyfi de yerinde gözükmüyordu şimdi söylemese ileride söylemesi gerekecekti. Ayrıca geçiştirmeye kalksa bir şey olduğunu anlayacak ve arayıp hangi doktora muayene olduğunu öğrenecekti. Saklamanın bir manası yoktu. “Tahlil yaptırmak için.”
“Neden gerekti?” Berfu birkaç saniye hiç hareket etmeden elinin altındaki ultrason fotoğrafını tuttu. Ne diyeceğini kestiremiyordu. Derin bir nefes verip ayağa kalktı. Eğer istemese kabul etmezdi zaten diye düşünerek elindeki fotoğrafla adamın yanına yaklaştı. “Bunun için.” Diyerek elindeki ultrason fotoğrafını gösterdi.
“Bu ne?” Feyyaz, kadının elindeki resme bir süre bakakaldı. Aklına gelen şey olamazdı değil mi? Kendi başına böyle bir şeye kalkışmazdı değil mi? Neden emin olamıyordu peki? Karısının dik başlılığını biliyordu ve maalesef yapmaz diyemiyordu. “Neye benziyor?”
“Ultrason fotoğrafına.”
“Evet.”
“Hamile misin?”
“Evet.”
“Sen ciddi misin?”
“Evet.” Berfu bir an ne diyeceğini bilemedi. Sevinmiş miydi yoksa kızmış mıydı? Kızmışsa neden kızmıştı? “Sevinmedin mi?”
“Sen sevindin mi?”
“Evet, neden sevinmeyim bebek istiyoruz diye konuşmuştuk ya.”
“Berfu kafayı mı yedin sen onun üzerinden haftalar geçti ve bir daha konuşmadık.”
“Sonra konuşalım demedik ki?”
“Evet ama hemen diye de konuşmadık.”
“Niye böyle davranıyorsun şu an anlamıyorum.”
“Berfu kendi kafana göre korunmayı kesip bana da haber vermiyorsun.”
“Haber vermem gerektiğini bilmiyordum açıkçası ne sonra konuşuruz dedik ne de başka şey.”
“Berfu bu kadar düşüncesiz olamazsın ya. Öncesinde hastalığınla alakalı doktorla konuşmamız gerekebileceğini düşünmedin yani.”
“Bu ara iyiyim.”
“Sen de dedin bu ara iyisi ama hamileliğin bunun üzerindeki etkisini biliyor musun? Ben cevap vereyim hayır. Çünkü hamile kalma işini bir doktorla konuşmadan korunmayı kestin.”
“Sende söylemedin.”
“Okula gidiyordun bir daha da mevzusunu açmayınca erteledin zannettim.”
“Sen de açmadın ama mevzusunu.”
“Ne dememe mi bekliyordun ki?”
“Hamile kalmadan önce bir doktor kontrolü yaptıralım diyebilirdin.”
“Kusura bakma her seferinde kendini hiçe saydığın aklımdan çıkmış.”
“Kendimi hiçe saydığım falan yok ayrıca ben bu bebeği istiyorum.”
“Yarın sabah hastaneye gidiyoruz tüm cheek up’a giriyorsun ona göre karar veriyoruz ona da.”
“Ne demek ona göre karar veriyoruz?”
“Seninle bebek arasında kalırsam kimi seçeceğimi gayet iyi biliyorsun bence.”
“Çık git şuradan.” Feyyaz daha fazla cevap vermeden gerisin geriye odadan çıktı. Olacak iş miydi şimdi bu? Daha geçenlerde bu konu üzerine konuşmak vardı aklında keşke o zaman konuşsaydı. Hoş yine de bir değişiklik olmayacağının farkındaydı büyük ihtimalle o zamanda çoktan hamileydi. Nasıl kendini bu kadar görmezden geliyordu anlamıyordu. Bebek mevzusu onun için önemli değildi onun için asıl önemli olan karısıydı ve o iyi olduğu sürece bebek mevzusunu kabul ederdi ama iyi değilse ve onu kötü etkileyecekse yarın daha hastaneden çıkmadan kürtaj randevusunu aldırırdı bile. Berfu her zaman ve her yerde onun için daha önemli olacaktı.
Berfu büyük bir sinirle ağlamış sonra da yatakta uzanmıştı. Neden bu kadar tepki aldığını bilmiyordu. Doktora gitmek gerçekten aklına gelmemişti. Ayrıca gerçekte yarın bir sorun çıkarsa aldırmak zorunda mı kalacaktı? Nereden çıkmıştı ki bu şimdi? Bir sorun çıkar mıydı peki? Bebek mevzusuna gerçekten çok heveslenmişti ve aklına hastalığından kayaklı bir problem çıkacağını düşünmemişti. Dün yapılan tahliller normal çıkmıştı ama onlar yüzeysel testlerdi. Daha derine inince bir problem çıkmama ihtimali giderek artıyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp göz yaşlarını geri itti. Ağlamak istemiyordu. Yarın ne olacağını ya da doktorun söyleyeceği şeyleri bilmiyordu şu an kendi kafasında kurup da üzülmek istemiyordu.
Feyyaz eve tekrar döndüğünde evin içinde bir sessizlik olduğunun farkındaydı. Yemek masası toplanmamış yemekler masada kalmıştı. Boş ve kullanılmamış tabaklar evde yemek yiyen kimse olmadığını kanıtlıyordu. Derin bir nefes alıp bir of çekti. İşte bundan bahsediyordu. Bir şeye ne zaman takılsa hep kendinden götürüyordu. Kendini hep ikinci plana atıyordu. Kavga etmişlerdi ama bu onun yemek yemesine engel değildi ki. Ayrıca ne kadar kabullenmek istemese bile hamileydi doğru düzgün beslenmek zorundaydı. Odaya girince lambanın kapalı olduğunu görünce sessizce banyoya girdi. Üzerindeki içki kokusundan kurtulması lazımdı. Banyodan çıkınca üstünü giyinip yatağa uzandı.
Tam olarak uyumadığının farkındaydı. Nefes alışverişinden ağladığını anladı. Hala içini çekiyordu. Biliyordu bunun bu hale geleceğini. Ama ne kadar anlatmaya çalışsa da kendini anlatamıyordu ta ki bu hele gelinceye kadar. Kolunun birini başının altından geçirdi. Diğerini de belinden sarıp kendine çevirdi. Dudaklarını alnına yaslayıp uzunca öptü. Kendini sıkmayı bırakıp tekrar ağlamaya başladığında yine canı sıkılmıştı. Ne ağlatmadan konuşabiliyordu ne de kendini kırmadan dökmeden anlatabiliyordu. İkisi de sadece kendi doğrularını kabul ediyor karşı taraf duymak istemiyordu.
“Tamam ağlama ama yeter artık gözyaşlarına yazık.”
(Derin bir iç çekiş) Feyyaz biraz geriye çekilip yüzünü avuçlarının arasına aldı. Baş parmaklarıyla gözyaşlarını sildi. Gözlerinin üzerine birer küçük bir öpücük bıraktı. “Özür dilerim. Seni kırmak için söylemedim.”
“İstemediğini söyledin.”
“Öyle söylemedim dikkatsiz davrandığını söyledim. Bir doktora danışmadan böyle bir karar alman hele de kendi başına yanlıştı kabul et.”
“Ben ona bir şey demedim zaten.”
“Biliyorum demediğini tamam bende biraz fazla yükseldim ama sende her böyle yaptığında kendini ve beni görmezden geliyormuşsun gibi geliyor.”
“Kimseyi görmezden geldiğim falan yok. Sadece doktora görünmek aklıma gelmedi.”
“Emin misin? O zaman neden yemek yemeden yattın?”
“Canım istemedi.”
“Ağlamaktan kendinden geçtiğin için değil yani.”
“Belki.”
“Bana bak.” Göz göze gelecek şekilde yüzünü yüzüne yaklaştırdı. “Sürekli söylemediğimin farkındayım ama benim her zaman ilk önceliğim sen olacaksın. Çünkü benden senden önce nasıl yaşadığımı unuttum. Tekrar hatırlayabileceğimi de zannetmiyorum. Sen olmadan da ne yaşamak istiyorum ne de çocuk. Anlaştık mı o yüzden senin iyi olmadığın ya da sana zarar verecek her şeye karşıyım. Beni bunun için suçlayamazsın. Ben senden önce çocuk düşünmüyordum sen yoksan yine düşünmem. O yüzden senin de ilk önceliğin kendin olmalı. Ayrıca sana bir şe olacak olursa ne olacak? Sen annesiz büyümenin ne kadar zor olduğunu bilmiyorsun. Sensiz büyüyeceğine hiç büyümesin çok daha iyi emin ol.”
“Bugün doktor bir sorun olmadığını söyledi.”
“Tamam ama yarın gidip tam bir kontrolden geçeceksin biz de sonuçlara göre hareket edeceğiz. Anlaştık mı?”
“Tamam.”
“Hadi şimdi ağlamayı bırak.” Berfu gözlerini silip burnunu çekti. Başını onaylar gibi salladı. “Aç mısın bir şeyler yemek ister misin?”
“Hayır başım ağrıyor uyumak istiyorum.”
“Ağlamaktandır o.” Kendine çekip sarıldı. Saçlarına bir öpücük bırakıp gözünü kapattı. Sabah ne olacağını şimdi kestiremiyordu ama önemli değildi ş an için. Onu da yarın düşünecekti. Gözlerini kapatıp ağrıyan başını ve gözlerini dinlendirmesi gerekiyordu. Ne de olsa gözyaşlarına ihtiyacı olabilirdi.
Ertesi sabah kalkıp hastaneye gittiler. Berfu’nun ayakları geri geri gidiyordu. Ne kadar tahlil verilebiliyorsa hepsini yaptırmışlardı. Tüm sonuçların çıkması iki günü bulacaktı. Berfu bu sürede evde kalmış okula da gitmemişti. Sonuçlar için hastaneye gittiklerinde doktor 4 haftalık hamile olduğunu ve hem bebeğin hem de onun şimdilik iyi olduğunu söylemişti. Bu ikisini de rahatlatmıştı ama Feyyaz’ın içi çok da rahat değildi ama bir şey de dememişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.28k Okunma |
4.49k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |