NOT: Bu sefer hem gününde hem saatinde atıyorum. Sakin bir bölümle geldim hareketli bölümlere geçeceğiz bir sonraki bölümde. Sizce kim haklı Burak, Feyyaz ya da Berfu mu? Yorumlarınızı merak ediyorum. Ayrıca gönderime neden bakmıyorsunuz ki? Hala takip etmeyenler için (birokur_iki yazar)
“Siz kafayı mı yediniz ya nasıl bilmediğimiz bir yere gönderelim.” Burak en başta bu fikrin çıkmasını bile beklemiyordu. Nasıl konu buraya gelmişti emin değildi. Hoş dün gece yaşananlardan bile emin değildi. Zerda bu şoku uzun bir süre atlatamazdı kesin.
“Ne dememi bekliyorsun dün yaşananlar sadece bir fragman olarak mı kalsın devamı mı gelsin istiyorsun sen.” Burak’ın böyle bir düşüncesi yoktu ama daha karısını koruyamadığını düşünmekte canını sıkıyordu ayrıca Zerda’da bu fikirden hiç hoşlanmayacaktı. “Gelmesin ama kaçırmakta çözüm değil.”
“Feyyaz’ın dediği mantıklı okullar tatil çocuklar ve kızlar için bir tatil olur. En azından biz bu sorunu çözene kadar.” Sorun dedikleri haftalardır bulamadıkları bir adamın onlarla kedinin fare ile oynaması idi resmen. O adamı bulmak yıllarını da alabilirdi. O süreçte hep mi saklanacaklardı. Burak’a sırf bu yüzden saçma geliyordu. Eğer bir karşılık vermeleri gerekiyorsa öncelikle sevdiği kim varsa kurşuna dizmelilerdi intikam dediği bu olurdu onun için. “Abi.”
“Ne abi ya Fatih tüm hayatında konuştuğundan daha en mantıklı bir şey söyledi. Onun bir zaafı yok ama bizim var o da bunu kullanmaktan geri durmayacak.” Adamı ne kadar araştırsalar bile pek bir şey bulamamışlardı. Ayrıca herkesin bir zaafı olurdu. Bazılarının bir insan bazılarını maddi olurdu. “Feyyaz haklı bu sefer yumuşak yüzlülükle hareket edemeyiz Burak dün gece yaşananlar olayları fazlasıyla ileri götürdü olaylar. Kalleşçeydi.” Üçü de bundan fazlasıyla emindi zaten. Kalleşçe ve kesinlikle çok ileri gidilmiş bir hareketti. Hele de onlar için ama yine de saklamak çözüm gibi gelmiyordu.
“Saklamak çözüm yani.” Feyyaz da olmadığını bunun Berfu tarafından iyi karşılanmayacağının farkındaydı ama şu an elinden gelen buydu. Elindekinin en iyisini yapmakta onun göreviydi. Sırf uzak kalmamak için karısını ve doğmamış bebeğini tehlikeye atmayacaktı. “Evet.”
“Burak uzatma Zerda da dahil hepsi Ramiro’nun ayarlatacağı yere gidecek ve biz bu beladan sonsuza kadar kurtulana dek de orada kalıyorlar. Ayrı kalacak tek sen değilsin. Fatih iki çocuğu ve karısından bende hamile karımı gönderiyorum.” Cümlesindeki hataları kendisi bile fark etmişti ama çok sinirliydi ve kelimelerini düzgün seçemiyordu. “Peki abi.” Burak başka bir seçeneğinin olmadığını fark ederek kabullenmişti. O kabullenmişti de Zerda’ya bunu nasıl kabul ettireceğini düşünüyordu.
“Cüneyt dediğim şeyden bir ses çıkmadı.” Cüneyt sıranın ona geldiğini fark edince kendini düzeltip konuşmaya başladı. “Jaime Gabriel adına olan tüm mal varlıklarını araştırdım.” Bu kadarı zaten geçen haftanın bilinen şeyiydi ama ön bilgileri vererek başlamak istemişti.
“Bunu biliyoruz.” Patronunun lafını bölmesi ise beklediği bir şeydi. Sabırsız bir insandı. Herhalde sabırlı davrandığı tek kişi şu dünyada karısı idi. Devam etti. “Hisseler ve anlaşması olan şirketleri de araştırdım. Açıkçası Türkiye hakkında pek de bilgili gelmemiş. Bir noter ayarlayıp halledebiliriz hepsini.”
“Bana bunlarla gel.” Açık söylemek isterse tasdik edilmek ve iyi yaptığını duymak iyi gelmişti. Hele de patronu tarafından. “Vekaletname de buldum hiçbir sorun yok.” Bunları halletmek çok vaktini almıştı ama çoktan kuyruğuna gelmişlerdi. Bundan sonra daha dikkatli olacaktı. Dün gece olanlarda kendi payı olduğunun farkındaydı. Böyle bir şey olabileceğini hesap edip kendini buna hazırlamalıydı.
“Halledelim.” Bu iş kolaydı. Noter hazırdı yapılması gereken tek bir şey vardı. İmzalar atılacaktı. Ondan sonrası gelirdi zaten. “Hemen gerekli işlemleri hazırlatıyorum.”
“Cenazeler ne olacak?” Fatih’in sorusu ile Feyyaz kısa bir an düşündü. Medyayı başında istemiyordu. En azından o taraftan gol yemese olurdu. Şimdi cenaze evinin önünde röportaj için beklediklerine emindi. Kendi evinin kapısının önünde bile bekleyen vardı orada mı olmayacaktı. Hastaneye gelen de olmuştu hiç fırsat vermenin zamanı değildi. “Bir ara taziye evine adam göndeririz.”
“Ben sabah hallettim Feyyaz Bey. İki eve de cenaze işlemleri için gerekli yardım yapıldı ve yemek gönderildi.” Karşısında oturan adama aferin kedi olalı bir fare yakalayabildin diyecekti ama vazgeçti. “Aferin en azından bu aradan çıkmış oldu. Tamam çıkabilirsiniz. Cüneyt sen bugün gerekli hazırlıkları yap. Ben Ramiro ile konuşup ayarlamaları yapacağım.” Fatih hemen ayaklandı. Esra dün geceden beri iyi değildi sabaha kadar kabus görmüş Poyraz’ı da uyutmamıştı.
“Başka bir şey yoksa ben otele geri dönüyorum. Çocuklar dünden beri iyi değil.”
“Dön sen ben de birazdan geleceğim.” Fatih başı ile onaylayıp odadan çıktı. Arkasından Burak ve Cüneyt de çıkmıştı. Feyyaz, Ramiro ile konuşup gerekli olan şeyleri söyledi. Ramiro halledince haber vereceğini söyleyerek telefonu kapattı. Feyyaz bir süre daha oturup otele geçmek için hareketlendi.
Berfu dün yaşandığının şokunu atlatamadığı için mi yoksa atlattığı için mi emin değildi ama kesinlikle üzerinde aşırı bir sakinlik vardı. Banyodan çıktığında odanın temizlenmiş olduğunu gördü. Yan yatmış valizi açarak içinden bir gecelik çıkartıp giydi. Saçlarını kurutup yatağa uzandı. Temiz yatağa uzanmak iyi gelmişti. Kendi yatağı değildi ama en azından etrafından kurşun yağmıyordu. Gözlerini kapatıp elini karnına koydu. Bugünlerde göbeği hızla büyüyordu. Her geçen gün büyüyen karnını gördükçe anne olacağını daha iyi idrak ediyordu. Yatakta uzanırken canı tatlı çekmişti. Bu aralar çok fazla tatlı yemek istiyordu duyan herkes erkek olacak dese de içinden hiç de erkek geçmiyordu. Hem de minik bir Feyyaz’a hazır değildi bu dünya.
Bir süre hiçbir şey yapmadan uzandı. Sesi soluğu çıkmıyordu. Kapının açılma sesini duyduğunda ise istemsizce gerildi. Anlaşılan üzerindeki korkuyu halen atamamıştı. Hoş üzerinden daha 24 saat bile geçmemişti. Kocası olduğunu fark ettiğinde ise rahatladı. Ayak sesi ve nefes alışverişinden tanımıştı. Gözleri kapalı olmasına rağmen onu bu kadar iyi tanımasının iki mantıklı açıklaması vardı ya çok seviyor ve her adımına dikkat ediyordu ya da hala çok korkuyordu ve bu korku hislerini keskinleştirmişti. Son birkaç haftada içinden çıkmadığı düşünce buydu. Daha birkaç ay öncesine kadar hatta birkaç hafta öncesine kadar bile emindi sevdiğinden ama nedense bir türlü emin olamıyordu.
Feyyaz odaya girdiğinde yatakta uzanan kadına baktı. Uyumadığının farkındaydı ama yine de sesini çıkartmadı. Doğruca banyoya ilerledi. Dünden beri banyo yapmamıştı ve hiç rahat hissetmiyordu. Kendine gelecek kadar uzun süre banyoda kaldığından emin olunca çıktı. Hemen altına bir eşofman geçirip yatağa uzandı. Berfu o banyodayken uyuyakalmıştı. Yanına uzandı. Sabaha kadar uyumamıştı. Başı ağrıyordu. Gözlerini kapatıp kollarını genç karısına sardı. Eli eski bir alışkanlıkla beline sardı. Eli tam karnına denk gelmişti. Kendine uykuya bırakırken elinin altında hafif bir kıpırtı hissetti. Ne olduğunu anlayamadı önce sonrasında elini iyice bastırdı. Bebek hareket mi ediyordu? Berfu daha önce hiç hissetmiş miydi bunu? Hissetmişse ona neden söylememişti peki ya hissetmemişse ve ilk hisseden o olmuşsa?
Kafasında düşünceler ile uyuyakalmıştı. Eli karnında kalmıştı. Berfu bir ara karnındaki ellerden rahatsız olup uyanınca kocasının eli olduğunu fark edince bir şey yapmadan gözünü geri kapattı. Hamile olduğunu öğrendiğinden beri bunu yapmıyordu. Uzun zamandan sonra eli tekrar karnındaydı. Hareketlenmeden gözünü kapattı. Tam bu sırada karnında bir hareketlilik hissetti. İstemsizce yutkundu. İlk defa oluyordu. En azından kendisi ilk defa hissediyordu. Minik Hancı kesinlikle çok fena olacaktı. Doktor iki hafta önce hareketlenmeler başlayabilir demesine rağmen babasını beklemişti. Kız olacak diye söylendiği kadar vardı. Babacı bir kız doğuracaktı anlaşılan. Sorun babası ona düşkün olur muydu?
Ne düşündüğünü bile unutmuştu uykusunda demek isterdi ama diyemiyordu. Uykusunda da çok tatlı bir kız çocuğu görmüştü, baba diyerek Feyyaz’ın peşinde dolaşan ama bebeğin yüzüne bile bakmayan kocası... Uyandığında gözleri dolu doluydu. Gerçekten böyle olur muydu? Hareketlenmesi ile kocasını da uyandırmıştı. Esnerken karnındaki elini çekti.
Berfu gözünü ovalar gibi sildi. Adam bu arada sırtını yatağa yaslamış elindeki telefona bakıyordu. “Acıktın mı yemek söyleyeyim mi?” Berfu şu an temiz hava almak istiyordu. Odada sıkışıp kalmak ona pek iyi gelmiyordu anlaşılan. “Ben biraz aşağı inip hava almak istiyorum.”
“Olur. Bahçeye inmek ister misin sonrasında restorana gireriz.” Biraz yürümek ona da iyi gelebilirdi. Başını usulca salladı. “Tamam.”
Berfu yataktan kalkıp üzerine bir eşofman altı ve tişört giydi. Feyyaz üstüne bir tişört giyerek odadan çıktılar. Bahçeye indiklerinde Berfu geceden beri yaşadıklarını hazmedememiş oluşundan kaynaklı elini tutmaya çalışan eşini nazikçe reddetmiş ve kollarını göğsünde toplayıp bahçede gezmeye başladı. Bir süre gezdikten sonra içeri girip restorana oturdular. Bir şeyler yedikten sonra geri yukarı çıktılar. Adam inatla ne yüzüne bakmayan ve konuşmayan karısının derdini anlamaya çalışıyordu. Tüm günü bu şekilde kapatmışlardı. Ertesi sabah Feyyaz’ın beklediği telefon gelmişti. Ramiro her şeyi hazırlamıştı. Akşam jetle İtalya’ya oradan da başka bir uçakla gidecekleri yere gideceklerdi. Ramiro da kendisi de bilmiyordu ama çok güvendiği adamlara ayarlatmıştı. Hatta kendi karısı ve çocuklarını da gönderiyordu. Eğer bir savaşa giriyorlarsa önlemini alması gerekiyordu.
Feyyaz banyodan çıkan karısını görünce “bir şey konuşmamız lazım.” Sinirleneceğini biliyordu ama elinden bir şe gelmiyordu şu anda. Onu korumak için uzaya göndermesi gerekiyorsa gönderirdi. “Ne oldu?” Berfu iççinde bir korku ile yatağa oturmuştu. Elindeki havluyu sıkı sıkı tutuyordu güç almak için.
“Ramiro bugün sizin için bir uçuş ayarladı.” İtalya’ya mı gidiyorlardı? Neden? Kaçıyorlar mıydı? Saklanacaklar mıydı? Nereden çıkmıştı bu İtalya? “İtalya’ya mı gidiyoruz?”
“Hem evet hem hayır.” Feyyaz soruyu en basit şekilde cevaplamaya çalışıyor gelecek tepkiyi hafifletmeye çalışıyordu ama olmayacağını biliyordu. Şimdi yanından ayırırsa en başa döneceklerini biliyordu. Berfu buna sinirlenecek ve kolay kolay affetmeyecek ve araları yine açılacaktı. “Nasıl?”
“Önce İtalya’ya sonra da başka bir yere geçeceksiniz?” Başka bir yer? Neresi? Bilmedikleri bir yere mi gidiyorlardı? “Nereye?” Feyyaz bunun cevabını vermek istemiyordu ama karşısında çoktan sinirlenmeye başlayan karısına bakınca cevap vermek zorunda olduğunu biliyordu.
“Bilmiyorum.” Nasıl? Bilmediği bir yere gönderecek ve içi rahat edecekti öyle mi? Hiç mi merak etmeyecekti neresi olduğunu? Belki de berbat bir yere gidiyorlardı belki de Jaime denen adam onları bulacaktı ama bunlar yerlerini bilmediği için gelemeyeceklerdi bile. “Anlamadım.”
“Dün gece gördük ki burada kalmanız sizin için iyi olmayacak o yüzden gitmeniz lazım.” Bulduğu çözüm bu muydu? Göndermek? Hem de bilmediği bir yere. Kafayı yemişti herhalde hem ne kadar kaçacaklardı. Ayrıca sizin için mi demişti? Hem bilmedikleri bir yere gideceklerdi hem de peşlerinden birisi gelmeyecek miydi? “Sizin için mi?”
“Sen, kızlar ve çocuklar.” Kafayı yemişti herhalde. Adam koca fabrikayı yakmış üzerine de evlerine kurşun yağdırmıştı. Birkaç hafta önce adam önce sataşmış sonrasında da kocasını vurmamış mıydı? “Siz?”
“Biz burada kalıp geri kalan işleri halledeceğiz.” İşler? Ne işi? Bu iş miydi onun için? Nu nasıl işti böyle. Ellerinde silahlı adamlar evi basıyor bir polis bile gelip hal hatır sormuyordu. Koca bir salonun önünde bir adama silah çekip bir de silahı adamın ağzına sokuyordu ama bir polis bile gelip ifade almıyordu. Böyle iş mi olurdu? Eğer o bir yerde ölse bir polis bile onu aramayacak mıydı yani? “Ne işi?” Ne işi derken bu nasıl iş, bu nasıl düzen, bu nasıl anlayış sorularını da içine sığdırmıştı Berfu.
“Biliyorsun Berfu.” Neyi biliyordu ki? Berfu hiçbir şey bilmiyordu. Ya da dur biliyor muydu? Kocası ne kadar kötü şey varsa başını çekiyordu. Babası ile kaçakçılık yapmıştı. Duyduğuna göre silah kaçakçılığı ve satışı yapmıştı. Altını biraz arasa uyuşturucu, içki yani ne kadar kötü şey varsa altından çıkacak gibiydi. “Sonra?”
“Sonrasında bizde sizin yanınıza geleceğiz. Ardından da geri döneceğiz.” Hep birlikte kafayı yemişlerdi kesin. Başka bir açıklaması yoktu. Yoksa bu fikir başka türlü ne sunulur ne de kabul edilirdi. Adam bunları defalarca öldürmeye kalkmıştı.
“Bu kadar yani hadi size bir şey olursa bu süreçte.” Kimsenin bunu hesaba katmadığı kesindi o zaman ona kalıyordu hesaba katmak. Sözde üç koca adamdı vardı karşısında ama inatla kendilerini tanrı olarak görüp yaşayıp ölecekleri zamanı belirliyorlardı. “Olmayacak.” Kendinden emin çıkan sesi az önceki düşüncelerini tasdik ediyordu. Akıl mantık dışı hareket ediyorlardı ama bunun sonucunu ağır ödemek istemiyordu.
“Nereden biliyorsun ki birkaç hafta önce vurulmadın mı sen?” Feyyaz kolaylıkla ikna olmayacağını biliyordu ama yapacak bir şey yoktu bu akşam gidiyorlardı ve bunu kabullenmesi gerekiyordu. “Sadece sıyırdı ve önemli değil. Dikkatim sende olursa devam edemem. Ayrıca sonsuza kadar kaçamayacağımı sende biliyorsun. O yüzden siz bu akşam İtalya’ya oradan da başka bir yere gideceksiniz. Merak etme gittiğiniz yerde saklanmanıza gerek yok.” Tek derdi saklanmaktı yani. Tek derdi gidiyor oluşuydu. Tek derdi konforundan vazgeçmiş olmasıydı ya da vazgeçecek oluşuydu yani. Bu muydu yani? Gözünde bu muydu? Her şeyden önce kendini düşünen bir insan bir kadın. Karşısında geçmiş size bir şey olursa diyordu ama aldığı cevap ortadaydı.
“Derdim bu mu sence?” Feyyaz karşısında ateş saçan gözlerle ona bakan kadına baktı. Derin bir nefes alıp son kez kendini açıklamaya karar verdi. “Olmadığını biliyorum ama şu an elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.” Elimden gelenin en iyisi diyordu. Hisse sahibi oldukları fabrikayı yakıyorlardı, evlerini kurşuna diziyorlardı, onları bir otele tıkıyorlardı şimdi de kaçırıyorlardı.
“Bu yani elinden gelen bizi saklamak.” Berfu sinirle başka bir şey demeden üzerini giyindi. “Berfu...”
Cevap gelmezken Berfu üzerini giyinip aşağı indi. Feyyaz bir şey demeden arkasından indi. Restorana girince diğerleri ile aynı masada olduğunu görüp oraya yöneldi. Karşısına oturdu. Masada hiç kimseden ses çıkmıyordu. Hepsinin suratı beş karıştı.
Surat assalar da bir şey değişmedi. Önce akşam minik bir bavul ile jete bindiler. Feyyaz geri geleceğini ve bunun son olduğunu söylese de genç kadın hiç de inanmamıştı. İtalya’ya indiklerinde Ramiro onları alıp evine götürdü. Geceyi orada geçirdiler. Hepsinde bir mahzunluk vardı ertesi sabah ise farklı isimlerle bir uçağa binip İtalya’yı da terk ettiler. Uzun süreceği belli olan bir ayrılık başlamıştı.
Feyyaz bu süreçte verdiği ilk darbe maddi olmuştu. Jaime’nin Türkiye’de ne kadar mal varlığı varsa hepsini kendi üzerine geçirmişti. Amerika’daki iki fabrikasını yaktırmıştı. Konuşmuş olabileceği herkesi araştırıyordu. Elbet saklandığı delikten çıkacağından emindi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.28k Okunma |
4.49k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |