Gözünü açtığında önce etrafına bir bakındı. Önce nerede olduğunu algılayamadı. Balkon kapısı açılmıştı içerisi çok sıcaktı ve terlemişti. Kafasını tekrar yastığa bıraktı hiç kalkası yoktu. Gözlerini tekrar kapattı. Ne kadar öyle yattı bilmiyordu ama gözlerini tekrar açtı. Toparlanıp yataktan kalktı banyoya girdi. En azından kendini biraz daha iyi hissediyordu. Aşağı indi. Mutfağa girdi. Türkan Hanım ve Semih Bey masada oturuyordu. Kapıya arkaları dönük olduğu için onu görmemişlerdi. “Kolay gelsin.” Diyerek varlığını gösterdi. Bir an kadının sesini duyunca irkildiler. “Sağ olun Berfu Hanım.” Türkan Hanım bir an hazır ola geçmiş gibi ayaklandı.
“Bir şey mi istemiştiniz?” Semih Bey’in sorusunu baktı. Ne zaman mutfağa girse hep aynı şekilde karşılıyordu ve çok fazla alıştığı için buna takılmadığını fark etti. “Su alacaktım odada bitmiş.” Türkan Hanım bir an küçük bir utançla kadına baktı. Sabah odayı toplarken aklındaydı ama sonrasında unutmuştu anlaşılan.
“Ben hemen tazeleyeyim.” Berfu karşısında kızaran kadına baktı. Üstüne gitmek istemiyordu. Arada bu tür şeyler olabilirdi ve kendisi suyu çok içtiği için bazen günde iki kere bile doldurulması gerekiyordu sürahinin ve unutmuş olabilirdi kontrol etmeyi. “İyi olur.” Semih Bey ayağa kalktı bir bardağa su doldurarak kadına uzattı. Türkan Hanım mutfaktan çıktı.
“Akşam yemeğini ne zaman hazırlayım?” Semih Bey’in sorunu cevap vermek için kısa bir an düşündü eve gelince hemen bir şeyler yediği için daha çok aç sayılmazdı. “Biraz beklesin daha erken sayılır.”
“Tabi efendim.” Kocası neredeydi acaba? Bugün evdeyim demişti ama görememişti. Hoş çalışma odasına bakmamıştı belki de yukarıdaydı. “Feyyaz nerede?”
“Feyyaz Bey bahçede Burak Bey geldiler.”
“Tamam.” Berfu boş bardağı adama uzatıp mutfaktan çıktı. Bir an bahçeye çıkıp çıkmamak konusunda kararsız kalsa da en azından bir hoş geldin demek için çıkmanın daha iyi olduğunu fark etti. Hastane de durmadan ziyarete gelip onu yalnız bırakmamışlardı. Tam kapıya çıkacaktı ki ayağında bir şey olmadığını fark etti. Zorla da olsa yukarı çıktı. Bir ara kapının önüne bir terlik benzeri bir şey bırakmalıydı kapıdan çıkarken en azından ne giyeceğim diye düşünmezdi. Yukarı çıkınca ayağına rahat bir terlik giyip aşağı indi. Salonda klima çalışmasına rağmen içerisi fazlasıyla sıcaktı. Kapıyı açıp dışarı çıktı. Masada oturuyorlardı. Kapı açılınca ona doğru döndü ikisi de. Berfu gülümsedi ama hemen yaklaşamadı ikisi de sigara içiyordu. Asla anlamıyordu sigarada ne bulduklarını kokusu berbattı tadı ise zehir gibiydi bir insan böyle bir şeyden nasıl zevk alabilirdi ki.
Feyyaz karısını görünce elindeki sigarayı söndürdü. “Uyandın mı?” Eğer uyur gezer değilse şu an kapıda olmasının tek açıklaması zaten uyanmış olması değil miydi? “Evet. Hoş geldin Burak abi.”
“Hoş buldum sınavı atlatınca kendini uykuya vurmuşsun.” Yani kendini büyük oranda rahatlamış hissediyordu ve yalan değildi fazlasıyla rahattı ve güzel bir uyku çekmişti. “Yorulmuşum.”
“Dinlendin mi bari?” Feyyaz sandalyeyi oturması için çekerken Burak sigarasını söndürdü. “Evet.” Sigaradan yaklaşmadığını fark etmişti. Açık söylemek gerekirse bu kızın bir yıl içinde hem alkole hem de sigaraya alışacağını düşünse de tam tersi gibi oluyordu. Abisi sigara ve alkolle arasına mesafe koymuştu.
“Belli gözlerin falan şişmiş.”
“Öyle mi fark etmedim?” Berfu bir anda elini gözlerine attı. Gerçekten şişmiş miydi? “Sen Burak’a bakma, şişmemiş.” Biraz bahçede oturmuş sonra da yemek yiyince Burak gitmişti.
...
Yaz resmen başlamış gibiydi. Özellikle sınav bittikten sonra kendimi bir an küçük bir boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Bu boşluk hissinden dolayı mı yoksa hala iyileşmediğimden dolayı mı yoksa emin değildim ama yataktan kalkma isteğim bile yoktu. Uzun uzun yatmak istiyordum. Uzun bir iyileşme süreci olacağı kesindi çünkü bu hafta sonu hem midemi dinlendirmek hem de karaciğerimi dinlendirmek adına iki günlük aç kalma serüveni başlıyordu benim için. Resmen bana işkence olsun diye tedavi yöntemleri belirliyorlardı. Ne yiyeceğimi ne yemeyeceğimi hatta yemek yiyip yemeyeceğim günleri bile onlar belirliyordu. Bir de sanki çok seçenek bırakmışlar gibi kilo almamı söylüyorlardı. Karpuz yiyerek mi kilo alacaktım ben çünkü birçok şey yasaktı da. Paketli yemeyeceksin, hazır gıda tüketmeyeceksin hatta mümkünse her şey evde yapılmış ve sağlıklı olacak, organik olacak derken liste uzayıp gidiyordu. Çikolata yememe bile karışıyorlardı mideme iyi gelmediği için. Sağlıklı şeyler yemekten kendimden geçmek üzereydim.
Asıl ben yanlış kişiyi suçluyordum asıl suçlu kişi burada kocamdı. En başından beri bunları başıma o sarmıştı şimdide çok masum ve benim iyiliğimi düşünüyormuş gibi doktor yetmezmiş gibi kendisi de direktifler veriyordu. Tam olarak kafayı yedireceklerdi bana. Neymiş efendim boyuma ve sağlık durumuma göre zayıfmışım sürekli yiyecekmişim. Evet günlük içtiğim zerdeçallı su ya da süt bile yeterli gelmiyordu bunlara. Yine de sinirlenmemeye çalışıyordum çünkü sinirlensem mideme vuruyordu bir de üstüne yakında puanlar açıklanıp tercih dönemi başlayacaktı. Ben onun tersine gidersem o da benim tersime gidecekti sonunda da olan benim üniversite işine olacaktı. Kendimi tutmam lazımdı neyse ki o da benim kendimi tuttuğumu ve bir şey demediğimi fark etmiş olacak ki fazlasıyla iyi davranıyordu. Yemek konusunda verdiği direktifler hariç tabi ki o konuda kendisi çok biliyormuş gibi konuşmaya devam ediyordu.
Gün yaklaştıkça geceli gündüzlü bir sınav telaşına düştüm resmen sürekli açıklanmış mı diye sayfa kontrol etmekten bir ara delireceğim zannetsem de bir şey olmadı. Gününde açıkladılar yine de. Şansa gel ki Feyyaz evde değildi hatta birkaç gün boyunca evde olmayacaktı. Rusya’ya gitmişti ve hafta sonu dönecekti. Çok kulağa hoş gelmese de hala üniversite işini konuşmam lazımdı. Feministler her ne kadar bana kimse karışamaz deseler de maalesef bu hayatın her koşulu için geçerli değildi. Halihazırda sağlıklı bir insan değildim bu aralar ise daha kötü bir sağlık sistemine sahiptim her gün farklı bir şey çıkıyordu. Mesela iki gün önce çekindiğim MR’ın sonuçları yarın çıkıyordu ve doktor çok da iyi bir şey beklemiyordu sonuçlarda. Doktor beynimde bir sorun olduğunu düşünüyordu ve bunun düşüncesi bile beni korkutuyordu. Bunu düşünmek yerine üniversite de hangi bölümü okusam ya da nerede okusam gibi sorular şu an için daha cazipti.
Feyyaz pazar günü sabah döndü ama üniversite işini konuşma işini doktor randevusundan sonraya bıraktık açıkçası randevu günü yaklaştıkça beni de bir korku sarmıştı. Tek beni de değildi Feyyaz’da aynı korkuya sahipti ve o benden daha çok gösteriyordu. Belki de ikimizi en çok birbirinden ayıran özelliğimiz buydu o duygularını benden fazla yaşıyor ve gösteriyordu bense daha içsel yaşayıp göstermiyordum. O da bunun farkındaydı ve benden aşırı bir duygu gösterimi beklemiyordu. Eğer gerçekten kötü bir şey çıkarsa ne olacaktı? Bana ne olacaktı? Tedavisi var mıydı? Bu tedavi benim için var mıydı peki? Düşünmek istemiyorum. Düşünmek istemiyorum.
Pazartesi sabah erkenden kalktık. Feyyaz sabaha kadar uyumamıştı zaten tabi ben de uyumamıştım aslında benim yüzümden de uyuyamamış olabilirdi emin değilim çünkü sabaha kadar hareketlenip durmuştum. Neyse ki sabah oldu ikimiz de bu işkenceden kurtulmuştuk. Ben yataktan çıkmak ve çıkmamak arasında kalırken o kalkıp hemen banyoya girdi. Feyyaz banyodan çıktıktan sonra ben girdim. Sonrasında üstümüzü giyinip kahvaltıya indik. Randevu saat on birdeydi. Kahvaltıdan sonra yukarı çıkıp çantamı alıp aşağı tekrar indim. Sevgili kocacığım benden daha heyecanlı mı demeliydim yoksa benden daha çok korkuyor mu demeliydim emin değilim ama çıkmış dışarıda bekliyordu. Arabada hazır bekliyordu.
İşkence gibi bir trafik ve yoldan sonra da hastaneye ulaştık. Doktorun odasının önüne geldiğimizde sekreter beni yani bizi görünce ayaklandı ve “Doktor Bey sizi bekliyor içeri girebilirsiniz.” dedi. Kadına bir gülümseme göndersem de çenem kasılmaktan dolayı pek gülümsemeye benzememişti. İçeri girdikten sonra olanlar bende çok yoktu. Önce koltuklara oturduk bu arada Doktor Sami Bey sonuçları bilgisayarından açtı. Sonuçları inceledi. Boğazını temizleyerek başladığı konuşmayı tam olarak hatırlamıyordum açıkçası.
Odadan çıktığımızda kafam bir hayli karışıktı. Şimdi iyi miydim yoksa kötü müydüm emin değildim. Sami Bey önce beynimdeki sorunu doktorca anlatmıştı ama baktı ki biz anlamıyoruz halk diline çevirdi. Ben genel olarak sessiz kalıp dinlesem de Feyyaz’ın soracak çok sorusu vardı. “İleride nasıl bir soruna yol açar, tedavisi var mı, tedavi olmazsa ne olur, süreç nasıl ilerler” gibi soruları sıralasa da doktorun da bunlara karşı pek de bir cevabı yoktu. Çünkü yine bir mucize gerçekleştirerek milyonda bir görülen bir sorunla ortamda bulunuyordum. Beynimdeki bir bölüm içtiğim ağrı kesicilerin ve ağrı kesici özelliğe sahip farklı ilaçlarda dahil olmak üzere hepsini bir tehdit gibi algılıyor ve resmen savaş açıyordu. Ameliyat olduktan sonra ağrılarımın geçmediğinin resmen kanıtı gibiydi çünkü verilen ağrı kesiciler ağrılarımın daha da artmasına sebep olmuştu. Bu savaş süresi ağrı kesicinin etkisi geçinceye kadar sürüyordu. Daha önce çekilmiş tüm MR görüntüleri incelense de tam olarak ne zaman başladığına ve nasıl ortaya çıktığına dair doktorun bir cevabı yoktu. İki seçenek vardı birincisi daha sonra kafama aldığım bir darbe sonucu beynimde bir hasara yol açmış olmak diğeri ise doğuştan olması. İkinci seçenek pek oluru var gibi değildi. Zamanında çok fazla tedavi yöntemi denemiştim çekindiğim MR ve tomografinin sayısı bile belli değildi elbette şimdiye kadar çoktan ortaya çıkardı hele ki yıllar içinde içtiğim ilaçlar hiç işe yaramamış olsa neden ilk başta içmeye başlamıştım ki. Lise yıllarında da ağrılı geçen regl dönemlerinde işe yaradığından neredeyse emindim. Peki ilk ne zaman başlamıştı? Bu şekilde bir hasara yol açacak bir darbeyi ne zaman almıştım peki? Bunun cevabı da ben de yoktu. Doktor bazen bu tür hasarların çok da tahmin edilmediği ve teşhis edilmesinin zor olacağını söylemişti.
Doktorun odasından çıktığımızda ikimizin de kafası bir hayli karışıktı. Şu an için ilaç içmediğim zaman bir sorunum yoktu ki zaten şu anda ilaç içemiyordum yani büyük bir sorun değildi şu anlık. Sonrasında bir sorun olması durumunda ise asıl problemimiz bu tür bir hastalığın çok nadir görülen bir hastalık olması ve bunun bilinen bir tedavi yöntemi ve uzman bir doktoru çok da tanınmıyordu. Sami Bey benim için uygun bir doktor arayacaktı. Çok nadir görülen bir hastalıkları tedavi eden ya da bir tedavi deneyen bazı doktorlar olduğundan eğer benimkine benzer bir başka bir hasta varsa ve tedavi edilmeye çalışıldıysa beni de ona yönlendirecekti.
Sami Bey’in asıl endişesi eğer ileride sadece ağrı kesicilere değil de benim için çok daha önemli olan ilaçlara da genellemesi durumuydu. O zamana kadar çok da korkunç gelmese işte o zaman benim için korkunç olmuştu çünkü hemen aklıma antibiyotikler gelmişti. Antibiyotikler şu ana kadar beni hayatta tutan ilaçtı eğer ileride etkisini tamamen yitirirse vücudumda işte o zaman ölüm fermanım imzalanmış olurdu. Sadece bu da değildi birçok ilaç türü için geçerliydi maalesef ki. Hatta ilerleme gösterirse hamilelikten tut da doğuma kadar her şeyimi etkileyebilirdi.
Odadan çıktıktan sonra Başak Hanım’ın yanına geldik. O da kan aldırdı. Bugün sabahtan itibaren yemeğe tekrar başlamıştım. Hemşire cumartesi günü kan almıştı onu kontrol etti. Sonuçlar çıkınca arayacaklardı ama bir önceki sonuçlar da çok da iyi gelmemişti. Anlaşılan bu hafta sonunu da aç geçirecektim. Kan verdikten sonra hastaneden çıktık. Arabaya bindiğimizde benim yüzüm fazlasıyla asık moralim bozukken Feyyaz fazlasıyla düşünceli görünüyordu. İkimizde konuşmadık. Hoş ne konuşacaktık ki o bana tedavi bulacağını mı söyleyecekti eğer şimdiye kadar birileri çalışmamışsa bugün çalışma başlatılsa bile tedavinin ortaya çıkması kim bilir kaç yılı bulacaktı ya da iyileşeceğimi söylese bile kesinliği yoktu.
Eve geldiğimizde daha fazla düşünmemek için kendimi yatağa bıraktım tabi öncesinde banyo yapmam gerekti hastaneden geldiğim için ama olsun yapacak bir şey yoktu bu konuda. Banyodan çıkınca kafamı hemen yastıkla buluşturdum ben kendimden geçerken Feyyaz da gelir gelmez çalışma odasına kapanmıştı. İkimizin önündeki en büyük farklardan bir tanesi buydu galiba birimiz kaçmak için uykuyu seçip dünyayla bağlantıyı koparırken diğerimiz kendini çalışmaya veriyordu ya da birilerini dövmeye falan gidiyordu işte bir çift ne kadar farklı olabilirse o kadar ayrı uçtuk ama bir şekilde anlaşmanın bir yolunu buluyorduk.
Gözümü odayı dolduran sesle açtım. Karşımda Türkan Hanım’ı görmeyi beklemiyordum. O da bir anlık şaşkınlıkla yüzüme baka kaldı sonra kendini toparlayarak “Kusura bakmayın bir an boşluğuma geldi.” dedi. Ben hala ne olduğunu kavrayamamıştım. Boş gözlerle ona bakmayı sürdürürken kapı açıldı ve içeriye Feyyaz girdi o da ne olduğunu anlayamamış olacak ki gözleriyle odanın içine küçük bir tur attı. Ben hala ne olduğunun farkında değildim. Türkan Hanım benim boş gözlerime ve Feyyaz’ın sorgulayıcı bakışlarına karşılık olarak “sürahi düştü.” diyerek açıklama yaptı.
Sürahi mi düşmüştü? Toparlanarak etrafa bakmak için ayağa kalkacaktım ki Feyyaz beni durdurdu “Kalkma yerlerde cam kırıkları var.” dedi. Sesindeki memnuniyetsizlik fazlasıyla belliydi. Bu Türkan Hanımı daha da germiş olacak ki cam kırıklarını toparlamaya kalktı. Şimdi bir yerini kesecekti. “Elinizle toplamayın süpürgeyle falan alın elinizi keseceksiniz.” Feyyaz bir şey olmaz tarzı bir bakış atarken kadın önce bana baktı sonra Feyyaz’a sonra tekrar bana. Ben kafamla onaylayınca odadan çıktı. Ben de toparlanarak yataktan kalktım ayağıma çok da kullanmadığım terliği giydim. “Biz çıkalım da temizlesin.”
“Fazla beceriksiz.” Yani çok da beceriksiz sayılmazdı ilk defa bir şeyi kırmıştı ve bilerek ve isteyerek yapmamıştı ya. Benim de çok başıma geliyordu elimden bir şeyler kayıp düşerdi normal bir şeydi herkesin başına gelirdi. “Alt tarafı bir sürahi bir şey olmaz.”
“Nasıl düşürüp kırdı anlamadım?” Kadın dur şunu bir kırayım da uyandırayım dememişti ya elimden kaydı demişti. “Olabilir arada ben de sakarlık yapıyorum yani herkesin başına gelir.” Feyyaz benim savunmamdan hoşlanmadığını belli edecek şekilde bir bakış attı.
“Fazla koruyorsun.” Yani koruyordu yalan değildi. Korumayıp ne yapacaktı ki kovacak mıydı? Ayrıca kadının üstüne gitmeye kalkmasa bir koruma ve savunmaya geçmezdi. “Sen de hemen kızıyor ve gözden çıkarıyorsun. Birbirimizi dengeliyoruz öyle düşün.”
“İyi bir şey demedik.” Dese ne diyecekti acaba? Bir de demedim diyordu. Allah’tan bu adamla huylarımız aynı değildi yoksa biz her gün çalışan falan değiştirirdik. “Deme zaten kadın yeterince korktu ve çekindi zaten.”
“İyi neyse ben çalışma odasındayım.” Aman oradan çıkma zaten çıksan hatırım kalırdı. Neyse ki yakında benim de sürekli ilgilenebileceğim bir işim olacaktı ve bende kendimi oraya kapatacaktım. “Tamam.”
Ben de aşağı indim. Türkan Hanım odaya çıkarken ben de bahçeye çıktım. Üzerimde şortlu pijama takımı olduğunu bahçeye çıkıp oturunca fark ettim. Kapının biraz ilerisinde gezinen Süleyman beni görünce arkasını dönüp kapıya yaklaşınca yanlış kıyafetle dışarıda olduğumu idrak etmiş bulundum. Birazcık oturup çıkacaktım zaten yukarıya onların biraz idare etmesi lazımdı.
Aradan geçen birkaç günün ardından tercihler de başlamıştı ve tahminlerim doğru çıkmıştı bu hafta sonu da aç kalacaktım ve serumla beraber ilaç vereceklerdi. Neydi benim günahım diye ortalığı inletecek olsam da şu an da benim söylenmelerim kimsenin işine yaramıyordu aksine zorlaştırıyordu bu yüzden çok sesimi çıkartmadım. Bugün cumaydı ve gece on ikiden sonra yemek yasaktı sırf bu yüzden bile erken kalkıp daha çok şey yemek istiyordu insan. Çünkü iki gün boyunca canımın ne isteyeceği kesin değildi. Keşke bir de yiyebilseydim sorunsuzca ama yok illa ikinci lokmadan sonra midem bulanıyordu. Hayat hiç benden yana değildi.
Bir de üstüne tercihler başlamıştı ama ben daha sevgili kocacığımla üniversite işini konuşmamıştım. Aldığım puandan bile haberdar değildi. Sormamıştı bile. Bazen çok umursamaz davranıp beni delirtiyordu. Şimdi benim bu konuyu açmam lazımdı ama nasıl? Tabi benim diğer yaptığım küçük oyunlardan haberdar birisi yine oyuna getir derdi ama... Maalesef bu sefer kabul ettirmek için küçük bir oyunda çeviremiyordum. Çünkü doktor bir süreliğine en azından ben bağışıklık güçlendirici ilaçlarımı almaya başlayana kadar “cinsel birliktelik yasak” demişti. Feyyaz o zaman ya bu kadar uzun süreceğini bilmediği için ya da durumumun çok iyi olmadığı için çok rahat kabul etmişti ama şimdi aynısı geçerli değildi kesinlikle kıvranıyordu ama bir şey de diyemiyordu. Biraz komik olsa da şu an kesinlikle sorun teşkil ediyordu. Eğer doktorun tabiriyle ‘cinsel birliktelik’ yasak olmamış olsaydı ben bu üniversite işini nasıl kabul ettireceğim diye düşünmezdim. Neyse elden gelen bir şey yoktu bu sefer daha farklı bir yol izleyecektim: duygu sömürüsü. Ne demiş Firdevs Yöreoğlu bir kadının en güçlü silahı gözyaşları diye. Ben de artık hastalıktan dem vuracak yalnızlıktan çıkacaktım artık.
Hafta sonu açlık gerginliği olacağı için ve serum da takılacağı için genel olarak yatakta olacaktım bu da konuşmama engel oluşturacaktı en iyisi ben bugünden konuşmalıyım diyerek az önce yataktan kalkmış kahvaltıya inen kocamın peşinden inmeye karar verdim. “Canım kocam” bu seferde sorun çıkartmadan kabul ederdi İnşallah da beni çok uğraştırmazdı. Giyinme odasına girdim havalar çok sıcaktı ama bizim evde benim bulunduğum yerlerde klima çalışmıyordu maalesef ki. Dolaptan daha önce giymediğim daha doğrusu dışarıda giymeye cesaret edemediğim şortlara baktım bir tanesini elime aldım nasıl olsa görebilecek tek kişi Semih Bey’di o da mutfaktan çok çıkmıyordu onun haricinde korumalar vardı onlar da ben bahçedeyken bahçede dolaşmıyorlardı yani görecek tek kişi kocamdı. O da zaten problem değildi. Hem belki dikkatini daha rahat dağıtmama yardımcı olurdu. Hazırlanıp aşağı indim. Kahvaltı bahçedeydi yani Semih Bey’de görmeyecekti beni böyle bu iyi haberdi. Bahçeye çıktım. Sevgili kocacığım benim kötü emellerimden habersiz sırtı kapıya dönük bir şekilde elinde gazeteyi okuyordu. Gülümseyerek arkasından yaklaşıp yanağından öptüm. Gülümserken “Günaydın güzelim.” dedi.
“Günaydın canım.” Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartıyor muydu yoksa çıkartmıyor muydu deneyerek test ediyordum. “Erkencisin.” Hepsi senin ve benim için canım kocam. Yoksa hiç art niyetim yok.
“Yarın yeterince yatacağım zaten bugün erken kalkayım bari dedim.” Sandalyeyi çekip oturdum. Galiba çalışanlarımız için de erken bir saatte kalkmıştım ki masada bana servis açmamışlardı. “İyi öyle olsun.” Öyle sayılır deyip geçmek en mantıklısı hayatım boş ver gerisini.
Türkan Hanım biraz sonra servis getirdi benim için. Elindeki gazetede ne anlatıyordu da bırakamamıştı bir türlü. Elime çatalı alıp can sıkıntısıyla salatalığa batırdım. Ağzıma birkaç salatalığı tıkıp elindeki gazeteyi bırakmayan kocama baktım. Ben günlerdir an kolluyorum denk getiriyorum onda da gazeteyi bırakıp da yüzüme bakmıyor. Bu arada Türkan Hanım elinde telefonumla geri geldi. “Telefonunuz çaldı.” Telefonu elime aldım. Son arayanlara bakarken bu arada kocamın ilgisini de çekmiş bulundum. Adam merakına karşı koyamıyordu resmen. Sema aramıştı. Bir süredir konuşmuyorduk kahvaltıdan sonra aramak kaydıyla mesaj attım. Ayrıca o beni sabah bu saatte aramazdı bir şey mi olmuştu acaba.
Feyyaz bir bana bir de telefona baktı kim aramış diye sormamak için kendiyle savaştığı kesindi. Az önce ben kuduruyordum biraz da o kudursun. Sema çevrim içiymiş hemen döndü. Ben değil çocuk aramış dediğinde aklıma cevap verilmeyince suçu başkasına atan insanlar geldi. Sonra kendi düşünceme kendim güldüm. Tabi bu karşımda kim diye kuduran kocamı daha da kudurttu. Telefonu kenara bırakırken ağzıma bir parça peynir attım bu arada kaçamak bakışlarına devam ediyordu. “Bir şey mi oldu?”
“Bilmem olmuş mu?” Soruma soruyla cevap vererek soramadığı soruyu el altından sormaya çalışsa da yemedim. “Bir değişik baktın da ondan sordum.”
“Olmamış herhalde.” Emin de değildi. Şu an kahkahalarla gülmek istiyordum ama onun yerine “Sabah sabah iyi misin sen?” diyerek kendinden şüphe ettirmeyi seçtim. Düşünsün dursun şimdi. “Evet.” Hiç öyle durmuyordu ama neyse.
“Hiç öyle gelmedi bir anda neyse.” Ben kahvaltıya devam ederken o da gazeteyi bırakıp yemeye başladı. Ama kocamı biraz tanıyorsam acaba kim sorusuyla kafayı yemek üzereydi. Daha fazla dayanamayarak “Ne yapacaksın bugün?” diye sordu. Gayet de biliyordu ne yapacağımı, evden çıkamıyordum evde kendi başıma ne yapabilirsem onu yapacaktım.
“Evde oturup dizi film izleyeceğim başka ne yapabilirim.” Bu sorudan da istediği cevabı elde edememişti. Ben de Berfu’ysam kimin aradığını söylemezdim. “Hiç onu sordum işte.”
“Evde oturup kendime üzülmeye devam edeceğim.” Biraz duygu sömürüsüne vurmaya başladım belki bu bahaneyle tercih işini konuşabilirdim. “Kendime eziyet edeceğim diyorsun yani.” Evet tam olarak öyle olacaktı. Çünkü evde oturdukça aklıma sahip olduğum hastalıklar geliyordu bir de arkası da kesilmiyordu düşün düşün bitmiyordu.
“Başka seçeneğim mi var?” Hadi üzerinden yürüyebileceğim bir konu ver. Hadi. “Var niye olmasın?” Soruma soruyla cevap verdi. Ben de aynı şekilde devam edecektim bakalım kim kazanacaktı.
“Neymiş?” Hadi açıkla bakalım Feyyaz Efendi. Açıkla da dinleyeyim. “Üzülecek bir şey yok işte değerlerin normale iniyor Sami Bey de bir doktor bulacağını söyledi. Oturup kendine üzülmeye bahane arama.” İyi, kocaman bir aferin sana. Sanki bunları ben bilmiyorum. Ben ne anlatmaya çalışıyorum o ne diyor.
“İyi aramam eve sıkışıp kalan nasıl olsa benim sen kafana göre hareket edebiliyorsun.” Konunun nereye gittiğini fark etmiş olacak ki hiç oraya girmemeye çalışıyordu galiba. “Konuştuk ya bunu birkaç aya kadar normale döneceğini söyledi ya doktor.” Tam olarak öyle olmuştu. Konuyu kendi istediği yöne çekiyordu.
“Emin miyiz ondan sonra ne olacak?” Hadi ama daha uğraştırma beni ya. Biraz da uğraştırma beni ya. “Senin başka bir önerin var gibi söyle de bari kurtul.” Tam bir hödük ya. Öyle bir söylemişti ki sanki düşmanından bahsediyorum. Bir de kaale almıyor gibi bir şeyler yemeye devam ediyor.
“Yok.” Benim sert sesime karşılık elindeki çatalı bırakıp bana baktı. “Var var söyle sen.” Derdi bir an önce konuyu açıp kapatmaktı. Tatlı dil falan işe yaramayacağı kesindi. Ayrıca karşımda yılan falan yoktu ki bildiğimi insan kılığında şeytan vardı.
“Üniversite…” Daha ben cümlemi tamamlayamadan konuşmanın ortasına daldı. “Berfu daha adam akıllı sokağa çıkamıyorsun nasıl okula gitmeyi planlıyorsun?” İçinde biriktiriyormuş resmen daha adı geçer geçmez konuşmaya daldı.
“Sen az önce birkaç aya kadar tamamen normal hayata dönersin dedin ya.” Az önce kendisi söylemişti üstüne doktor da yanı şeyleri söylemişti. Az önce kendi söylediğini yok mu sayacaktı. “Birkaç aya dedim.” Okullar da yarın açılmıyordu ya ekime kadar yolu vardı.
“Okul ekimde açılıyor yani birkaç ay var daha açılmasına.” Hadi bunu da çürüt başka bir tezle bende seninkini çürüteyim birbirimize girelim ne de olsa uzun zamandır kavga etmiyorduk. Sonra bakalım kimin dediği oluyormuş. “Ondan sonra da Sami Bey’in bulduğu doktor görmemiz gerekiyor.” Bu muydu yani? Ortada doktor bile yoktu ayrıca önceliğim karaciğer ve midemdeki sorunlardı onlar iyileşmeden yeni bir tedaviye başlayamazdım.
“Tamam ama bu ne zaman olur belli değil ki.” Belki de öyle bir doktor hiç yoktu nereden biliyoruz ki. Bulunacaktı da doktor beni kabul edecekti de tedavi başlayacaktı da. Da da da uzar giderdi bu. “Niye üniversite işinde ısrarcısın anlamıyorum ki.” Asıl ilk başta kabul etmesine rağmen şu an inatla karşı çıkıyordu onu anlamıyorum.
“Evde tek başıma canım sıkılıyor.” Sinirle ağzımdan çıkmıştı daha iyi bir savunma yapmalıydım olmamıştı bu. “Farklı hobiler edinebilirsin.” Hobilerden kastı neydi acaba? Çünkü onlara da bir kulp buluyordu da.
“Hobi istemiyorum uzmanlık alanı istiyorum.” Kaşlarını çatıp bana bakıyordu. Sanki gören de kendimi Mostar Köprüsünden atacağım demişim gibi bana baktı. “Uzmanlık alanın olduğunda ne yapacaksın? Çalışacağım falan deme sakın.” Bu ailenin kadınların ekonomik özgürlüklerine karşı olan tavrı neydi acaba?
“Niyeymiş?” İstesem çalışamaz mıydım? Gayet de çalışabilirdim. Sağlığımı ortaya koymadan çalışabileceğim pek çok meslek dalı vardı. “Ne niyeymiş Berfu çalışıp ne yapacaksın?”
“Sen ne yapıyorsan onu.”
“Sen benim yaptıklarımın semtinden geçemeyeceğini gayet iyi biliyorsun.” Tabi canım ben bir katil değildim olamazdım da. Adamın aklına çalışmak deyince tüm pis işleri geliyordu galiba. Hiç normal bir işle ilgilenmediği belliydi. “Off hep sen haklısın değil mi her şeyin en iyisini de sen biliyorsun.” Üste çıkmam lazımdı eğer üniversite işini kabul etmeyecekse bile o kafasının içindeki ben kazandım imajını zedelemem lazımdı.
“Ne alakası var?” Ne alakası vardı değil mi? Tabi ben her şeyi susarak halletmeye kalkınca benim şu anda bu halde olmamın temel sebebinin kendisi olduğunu unuttu bence. “Çok alakası var tamam mı sen sürekli kendini haklı çıkaracak bir şeyler çıkarıyorsun. Yok hastasın yok çalışamazsın yok benim yaptığım işi yapamazsın ama hep sen haklısın.”
“Çünkü haklıyım.” Değildi olamazdı. Eğer haklı olmuş olsaydı ben bu halde olmazdım. O şu anda hastalık bahanesinin arkasına saklanıyor olamazdı. “Öyle mi net bir şekilde gördüm ben zaten bak ayağımda izi duruyor yarından itibaren aç kalıp serumla ilaç verecek olmaları da senin haklılığından zaten.”
“Berfu cidden…” Bu sefer ben kestim lafını. Sürekli altta kalmaktan sıkılmıştım ciddenmiş açıkla ciddenini. “Cidden ne?” Ne diyecekti yine. İsteyerek olmadı, bilerek yapmadım, doktor hatası… hep aynı şeyleri sıralıyordu zaten.
“İsteyerek yapmadığımı biliyorsun.” Tabi midem o yüzden yaralarla doluydu. Ayağımın üzerinde dikiş izleri vardı ve zorladıkça şişiyordu. Karaciğerimi ya da ağrı kesiciye olan tepkilerimi hiç saymıyorum bile. Bunların hepsi isteyerek olmamıştı bir de isteyerek olsa diri diri mezara falan gömerdi kesin.
“Sen beni dinlemeyip hep kendini daha zeki ve haklı gördüğün için benim düşüncelerimin bir önemi yok ya ondan oluyor bunlar zaten.”
“Onunla alakası ne?” Kabul da ediyordu yani. Tebrik ederim. “Çok alakası var. Ben ameliyat istemiyorum dedim zorla ameliyat ettirdin. İlaçlar etki etmiyor dedim yalan söylüyorsun dedin. Sonunda bu haldeyiz daha doğrusu bu haldeyim ve hala haklı olduğunu savunuyorsun.”
“Savunmuyorum.” İyi ki savunmuyordu bir de savunsa ne olurdu emin değildi. “Allah’tan savunmuyorsun bir de savunsan ne halde olurdum emin değilim.” Tam cevap verecekti ki ayağa kalktım. “Boş ver sen oturmaya devam et ben de iştah falan kalmadı.” Ben içeri geçerken arkamdan bir şeyler dese de duymadım ve duymak gibi bir niyetim de yoktu. Odaya girince banyoya girdim uzun bir süre de çıkmayı planlamıyordum. Bu yarışın kazananı kim olacaktı acaba?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.28k Okunma |
4.49k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |