38. Bölüm

32. BÖLÜM HAYAL Mİ GERÇEK Mİ

Çerkezkizi
55cerkezkizi055

Ben geldim! Maşallah çok guzel ilerliyoruz. Varlığınız bana güç veriyor ve yazma hevesim daha çok artıyor. İlk hikayem biliyorsunuz bu kadar beğenileceğini düşünmemiştim. Ama yorumlarınız, elestirileriniz, hatalarımı söylemeniz bile hikayeme verdiginiz önemi gösterir. Sizlere çok teşekkur ediyorum.

Hikayemiz 50 bine doğru gidiyor. Günden güne büyüyoruz inşallah sizlerle birlikte çok daha güzel yerlere geliriz. Benim kadar sizlerinde emeği var bu hikayede yorumlarınız ve oylarınız hikaye'ye en büyük katkı benim gözümde sizlersiniz.

Desteklerinizi, yorumlarınızı her zaman bekliyorum hatalarımda beni uyarın ki, sizlere daha iyisini ve daha guzelini suna bileyim. Bölüm weto sayımız 250, ve 100 yorum.

İnstagram, Tiktok, Kitappad ve Dream hesaplarım
👇👇👇👇👇👇👇

( 55Cerkezkizi055 )

Desteklerinizi bekliyorum.
________________________________________

" Zordur! Dikenli yolları gül yaparağına çevirmek.
Giden sevdalıyı , bir ömür usanmadan beklemek.
Gönülden uzak değil de, gönlüne onu can eylemek.
Yaşam ve ölüm arasinda ki, ince çizgide bile sadece onu sevmek..... "

( 55Cerkezkizi055 )

Bölüm Şarkısı:

Yaşam ve ölüm arasındaki geçirdiğimiz o zaman diliminde, bize ayrılan sürenin dolmasını bekleyerek, yaşamımıza devam ediyoruz. Hiç gitmeyecekmiş, hiç ölmeyecekmiş gibi....

Hayallerimizi, hayatın da üstünde tutarak, Gercekler ile yüzleşmeyecek gibi yaşıyoruz. Oysa ki, kaderden öte yol varmı?.

Hangimiz kaderi değiştirebiliyoruz? Ölüme kafa tutup, gideni geri getirebiliyormuyuz?

Hayatin kuralı bu değil mi? Doğarsın, yaşarsın ve ölürsün... Bunu bilerek yön vermiyor muyuz hayatımıza? İnancımız, olmasa,aklımız kabul eder mi en sevdiğini toprağa koymaya!

Peki ! Leyla dayanabilecekmiydi Yavuz'un yokluğuna? Yada Yavuz dönebilecek miydi kehribar gözlü karısına.. İki bilinmezlik arasında bir mücadele....

Leyla inanıyor, Yavuz savaşıyordu. Bu sevda burda bitmemeliydi....

Yavuz, şu son bir haftadır öyle bir rüyaya dalmıştı ki, uyanmak istemiyordu. Oysa ,camın hemen arkasında onu bekleyen sevdası vardı. Gözlerini ilk kapattığı anda Leyla'nın silüeti değilmiydi en son gördüğü görüntü?

Peki, şimdi neden uyanmıyor ? aşık olduğu kehribarları neden ağlatıyordu? Gerçek ile hayal arasında sıkışıp kaldığı için mi, Uyanmak istemiyordu...?

Yavuz, yıllardır hayalini kurduğu rüyanın içindeydi. O kadar gerçek ve o kadar sahiciydi ki rüya, Yavuz, hiç uyanmak istemiyordu. Leyla'ya benzeyen, gözlerini annesinden almış, bıcır bıcır konuşan bir kız çocuğu....

Koşarak Yavuz'a doğru geliyordu, neşeyle "Babaaa!" diye seslenerek.

Üzerinde kırmızı bir elbise vardı; kol kısmı balon kesim, beli lastikli, eteği pileli, simit yaka bir modeldi. Güzelliğine güzellik katan bu elbise küçük kıza mükemmel yakışmıştı...

Adeta annesinin bir kopyasıydı bu küçük kız çocuğu. Yavuz onu görür görmez büyülendi. Kız, dizlerini büküp kollarını ardına kadar açtı:

"Baba! Baba!" diye haykırıyordu.
Nasıl ayakta durabilirdi ki Yavuz? Kalbi taşsa bile erirdi o an.
İçi nehirler gibi coştu.
"Kızım!" diye bağırdı Yavuz, adeta adını zikrederek. İçinde kelebekler uçuştu, kalbi titredi...

Öyle bir sarıldı ki babasına küçük kız, sanki içindeki tüm özlemi bir anda eritecekmiş gibi...
Minicik elleriyle babasına sarılan bu küçük kızın, kehribar sarısı gözleri, kömür karası saçları, yanağında oluşan kocamana iki çukur gamzesi vardı.

Güzelliğini annesinden, huysuzluğunu ise babasından almıştı.
Uzun uzun sarıldılar, öpüştüler, koklaştılar.
Sanki daha birkaç saat önce değil de, yıllar sonra kavuşmuş gibiydiler.

Tam her şey durmuşken, merdivenlerin başında bir başka güzellik belirdi: Leyla.
Tüm zarafeti, asaleti ve güzelliğiyle adeta bir kraliçe gibi görünüyordu.

Elini karnına koymuş, kızgın bakışlarla gözlerini kısmış, küçük kıza bakıyordu.
Cadı kız, hamile annesini koşturmuştu yine!
Leyla bir yandan gülümsüyor, bir yandan da söyleniyordu.

'' Cadı yakaladım seni '' diyerek merdivenleri yavaş yavaş iniyordu Leyla. Yavuz bir kızına birde hamile karısına baktı. Kızı yine rahat durmamıştı belli ki.

Yavuz merdivenleri inerken zorlanan karısının güzellığine hayran hayran bakakaldı. Hamilelik ve annelik bir kadına ne kadar yakışabilirse, öyle yakışmıştı Leyla'ya..

Sahi annelik mi güzelleştirirdi insanı, yoksa içinde taşıdığı can mı? Her kadın bu duyguyu yaşamalıydı. Dünyanın en güzel en gerçekci duygusuydu . Bir can'ı içinde taşımak, adım adım büyümesine şahit olmak. Bir mücizeye aylar sonra kavuşmak.

Leyla da bu duyguyu ilk kızı ile yaşamış, şimdi ikinci evladıyla bu duyguyu bir kez daha tadacaktı.

Doğuma çok az zaman kalmıştı. ikinci çocukları erkek olacaktı. Son aylarına gelmişlerdi artık Leyla'nın zorlanması da bu yüzdendendi.

Yavuz kızına ters ters bakıp '' Ula jiyana mın ( Ömrüm ) ben sana demedim mi anneyi üzmek yok diye. Heh! Sen neden anneni koşturuyorsun peşinden ? " Diyerek kızına yalandan kızmış gibi yaptı.

Kaşlarını çatmıştı, baba yüreği kızına kıyamasada , karısının iki canlı hali ile koşturmasına gönlü el vermiyordu. Ne olursa olsun, çocuklarıda mevzu olsa önceliği hep Leyla idi.

" Ama baba azcık koşturdum " diyen küçük kız , dudaklarını büzüp , babasına kirpiklerini kırpıştırarak göz altından bakmıştı.

Yavuz'un içi gitti o bakışa " Ulan! anana çekmek zorunda mıydın? Ben sizinle napacağım" diyerek hayıflandı.

Leyla'da merdivenleri nihayet bitirmiş bir eli belinde, diğer eli karnında soluk soluğa yanlarına gelmişti.

" Yavuz, senin bu kızın varya halasının tüm makyaj malzemelerini karıştırmış bazılarını da kırmış " kızını, kocasına şikayet ediyordu. Bir zamanlar böyle olacaksın deseler Leyla asla inanmazdı. Bu mutluluk, bu tablo Leyla için imkansızdı.

Peki neden! İnsan mutlu olabileceğine inanmaz ki....

Oysa ki, mutluluk da, ayrılık kadar hayatımızın bir parcası ve gerçeği değilmiydi. ?

Leyla, mutluluk nedir Yavuz ile bir yuva kurduktan sonra anlamış tatmıştı.

Yavuz, hem açtığı yaraları sarmıştı. Hemde mutlu olmak için çok uğraşmıştı . Emek olmadan yemek olmaz derler ya. Evet! İki sevdalı yürek emek etmeselerdi, belkide şimdiye çoktan yolları ayrılmıs farklı hayatları yaşıyor olurlardı.

Sevgi, emek değilmiydi! İnsan istediği birsey için çaba göştermeden elde edebiliyormuydu?

Hayır!!! Emek olmadan ne yapılan işin, ne yediğin yemeğin, nede içtiğin suyun bir tadı olurdu. Sevgi de böyle bir şeydi işte. Çabalamadan mutluluk olmuyordu maalesef.

Yavuz kızına kaşlarını çatabildiği kadar çatarak baktı " Jıyana mın, sen bana ne söz vermiştin. Hani başkalarının eşyalarına izin siz dokunmayacaktık. Neden sözünde durmadın bakalım?" Küçük kız kafasını yere eğdi. Suçluydu! Çünkü söz vermişti ama tutmamıştı.

Dudaklarını büzdü, gözleri dolu dolu oldu " Özür dilerim " dedi sesi titriyordu. Biraz daha üzerine gitseler ağalayacak vaziyetteydi.

Leyla ve Yavuz içleri giderek baktılar kızlarına. Ama hatalarını sorumluluklarını da almalıydı. Bu konuda karı koca asla taviz vermemişlerdi.

" Sen bize bir söz verdin ve tutmadın. Şimdi bunun illa ki bir bedeli olacak küçük hanım " küçük kız babasının sözlerinden sonra kafasını kaldırıp annesine baktı, ondan yardım ister gibi.

Leyla " üzgünüm " diyerek kafasinı hafif yanina eğip yaptiği hatanın sorumluluğunun bir bedeli olacağinı ve destek çıkmayacağını net bir şekilde göstermişti.

" Şimdi odadan gidiyorsun ve bizimle gelmiyorsun. Ne zaman ki, verdiğin sœzün arkasında durursun o zaman cezan biter" Küçük kız dolu dolu gözleri ile baktı babasına. Yanağından yaşlar süzülmeye başladı. Bir haftadır bugünü bekliyordu. Halasının nedimesi olacaktı, elbisesini bile ona göre almıştı. Ama şimdi gidemeyeceğini öğrenmek canını acıtmıştı.

"Peki" dedi yavaş yavaş merdivenlere dogru ilerlerken omuzları sarsılıyor, içli içli ağlıyordu. Yavuz kıyamadı kızına bu korku ona yeterdi ve bir dersi hak etmişti. Babasının ona yaptığı zalimliği o evlatları a asla yapmamıs yaomayacaktı.

" Ezraaa" diyerek seslendi.

Küçük kız dönüp babasına baktı. Yavuz kollarını tekrar açıp " gel " dedi. Ezra hiçkırıp koşarak babasının güvenli kollarının arasına girdi.

Yavuz sarıp sarmaladı kızını ve saçlarına öpücükler kondurdu. Leyla'da gözleri yaşlı izledi onları. Ne kadar kızarsa kızsın, evladının yüzündeki ve gözündeki hüzün kalbine hançerler saplamıştı.

Yavuz karısina baktığında onunda ağladığını gördü. Kızını sakinlestiren adam kucağına kizini aldiği gibi dogruldu ve tek kolu ile karısını göğsüne çekti.

" Ağlama efülim! Sen ağlayınca, benim gönül kabem yıkılıyor" sözleri ile karısını teselli ederken, Leyla'nın kalbinde depremler yaratıyordu. Bir insan nasıl bu kadar güzel severdi. Leyla hala anlamıyordu. Bir adama aşk ancak bu kadar yakışırdı.....

" Gönül Kabem" Ne güzel söz değil mi? Leyla nasıl bu söze eriyip kûl olmasındı ki. Peki bu adam! Böyle güzel severken camın arkasında kendi için cırpınan harap olan kadını nasıl duymaz hissetmezdi?

Yavuz bu rüyadan uyanmak oştemesede, Leyla'yı çok özlemişti.

Aradan geçen uzun dakikalar, dışarda bekleyenlerin umutlarını söndürüyordu.

Kalp masajının ardından geçen uzun dakikalar, odada zamanın akışını durdurmuş gibiydi. Doktorun alnında biriken ter Yavuz'in göğsüne damlamıştı.

" Hadi evlat dışarda bekleyen perişan o masüm kadın için dayan" Doktor da yorulmuştu tam ümidini kesmisti ki, Nabız monitöründe zayıf bir kıpırtı belirdiğinde, doktor ve hemşire arasında sessiz bir umut dalgası yayıldı.

Hayata, geri dönmeye başlamıştı. Doktor derin bir nefes aldı, ardından kontrollerini yaparak ve hemsireye bilgi vererek , yoğun bakım kapısını aralayıp dışarı çıktı.

Bekleme alanında, Leyla duvarın dibine çökmüş perişan haldeydi. Sevdiği adam bırakıp gitmişti onu. Gözleri boşluğa kilitlenmiş dudaklarında sadece " Gitmeee " diye çıkan cılız bir fısıltı.

Yağız, Zeynep ve Yaren ne yapsalar kaldıramamışlardı yerden Leyla'yı. Madem sevdiği gidiyordu kendisinin de nefes alması boşunaydı.

Doktor yavaş ve yorgun adımlar ile yanlarına geldi. Yaren yalvaran bakışlar atarak " Hocam gızel bir haber verin lütfen!"

"Kalbi geri döndü. " dedi doktor yavaşça.

"Çok kritikti. Nabzını manuel masajla geri kazandık. Şu an stabil ama uyanması zaman alabilir." Sessizlik, yerini iç çekişlere, gözyaşlarına ve derin bir şükre bıraktı.

Leyla gözlerinı kapatıp " Şükürler olsun Rabbim! Beni duyduğunu biliyordum " dedi içinden.

Alınan iyi haber meraklı gozleri mutlu etmişti. Herkez birbirine sarılarak bu anın sevincini yaşadı. Leyla ise sadece şükür etmekle yetinmişti.

Gecenın ilerleyen saatleriydi. Odanın karanlığına rağmen makinelerin soluk ışıkları altında, Yavuz'un parmakları kımıldamaya başladı. Hemşire monitöre göz attı, sonra Yavuz'un göz kapaklarındaki titremeyi fark etti. Hemen interkomla haber verdi: "Hocam, uyanıyor!"Doktor hızlıca odaya geldi.

İçeri girdiğinde, Yavuz'un göz kapaklarında kıpırdanmalar vardı. Uyanıyordu nihayet bir haftanın ardından. Bakışları donuktu, önce beyaz tavan ile keişti gözleri, sonra etrafa bakındı. Alnı kırıştı, gözbebekleri hızla hareket etmeye başladı. Nefes alışverişi hızlandı.

"Neredeyim...?" diye fısıldadı. Sesi neredeyse duyulmayacak kadar zayıf çıkmıştı.

Doktor başucuna eğildi. "Güvendesiniz Yavuz bey, yoğun bakımdayız. Ben cerrahi doktoru Selim. Şu an hastanedesin."

Yavuz'un kaşları çatıldı. Son hatırladığı şey, ormanda yankılanan silah sesleriydi. Vurulmuştu... Toprakta yatıyordu, gözlerinin önüne gelen tek görüntü Leyla'nın silüetiydi. Elini karnına götürmeye çalıştı, ama kasları henüz cevap vermiyordu.

"Vuruldum ... Ormandaydım..." diye mırıldandı.

Doktor elini hafifçe omzuna koydu. "Evet. Ağır bir ameliyat geçirdiniz ama çok şükür iyisiniz. Şimdi güvendesiniz. Dinlenmeniz gerek. Kendinizi çok yormayın Yavuz bey, sizi dışarda bekleyen bir melek var" diyerek Leyla'nın yanında olduğunu bilsin istedi.

Yavuz gözlerini kırptı. Leyla'yı görmek istiyordu " Onu göremezmiyim kısacık da olsa?" Doktor tebessum etti " Sadece 5 dakika daha fazlası yok" diyerek odadan çıktı.

Dışarıda, hala başını kaldıramayan Leyla'ya yaklaşan Yağız sessizce eğildi. "Kalk kız ! Ne ağlayıp duruyorsun küçük Emrah'ı geçtin iyice. Seninki , gözlerini açmış seni istiyormuş " dedi hem takılarak hemde yalandan kızıyormuş gibi yaparak.

Nihayet açmıştı gözlerini Yavuz! Dışarda bu haberi bekleyen Zeynep, Senem ,Yaren ve Tahir 'de şaşkın, şaşkın bakakalmışlardı tıpkı Leyla gibi Yağız'a.

Olabilir miydi! Yavuz geri dönmüş Kehribar gözlü Efülisi ni bırakmamışmıydı? Ne kadar çok beklemişlerdi bu haberi oysa ki.

Leyla yavas yavaş yerinden doğruldu. Sarsak sarsak adımlar ile hala şaşkınlığı üzerinden atamadan oda kapısının önüne doğru gidiyordu. Yağız'ın söylediklerini hala algılayamamışdı.

Durdu gözlerini kapattı beş saniye bekledi. İçinde ne fırtınalar koptu o saniyelerde. Eli kalbine gitti sanki Yavuz'u hissedecekmiş gibi elini sıkıca bastırdı. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyor nefesini kesiyordu.

Sanki, ilk defa Yavuz'u görecekti. Şu bir hafta bir asır gibi gelmişti Leyla'ya. Kalbinin sesini dinledi bir süre sonra üzerinde ki o aptal şaşkınlığı attı. Geriye döndü bir anda. O yürüyemeyen ayakları ile koşarak gelip, sarıldı Yağız'ın boynuna.

" Teşekkür ederim pismam " dedi ve geriye dönûp hızlıca gitti kendisini bekleyen hemşirenin yanına.

Yoğun bakıma girmeden başına bone, üzerine önlük , ağzına maske ve ayaklarına da galoş giydi. Yavuz yeni uyanmışdı riski atlatmış olsa da mikrop kapma olasılığı yüksekti.

Yavas yavaş ilerledi yanına . Ne de çok özlemiş, hasreti burnunda tütmüştü. Sanki, odanın her yeri miski amber kokmuşdu. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü yanağına.

Yavuz gelen karısına özlem ile baktı. Zayıflamışmıydı sanki , bıraktığı Leyla bu değildi.

" Efülim" dedi adam...

" Çavreşamın " dedi kadın.

Aşık maşukuna kavuşmustu gözyaşlarının arasında....

" Efülim! Sen yemek yemedin mi? Gözlerinin altı morarmış, uyumadın mı yoksa? " Leyla kendisine sorulan soruları göz ardı etti. Şu an hiçbirşey düşünecek ve duyacak durumda değildi. Eğilip sıkıca tuttu sevdiğinin elini ve yanağına dudaklarını bastırdı.

Özlemiş miydi? Hemde çokkk.. iliklerine kadar hissedebiliyordu. Yaşadığı can alıcı saatler, günler, ömründen ömür götürmüşdü.

Yavuz sağ elini kaldırıp sarıldı kehribar gözlü karısına. Onlar için bir hafta bir asırı temsil ediyordu.

" Leyle Leyle, kadın! şu canıma cansın. Ömrüme gelen baharsın, sen varya yaşamak için verdiğim en zorlu savaşsın" derken Yavuz, Leyla gözlerinde yaşlarını akıtıyordu.

" Yavuz!! Etma adam etma da, bu Leyla yandı kül oldu " Leyla hafif tebbessüm ederek.

Birbirlerinden ayrıldılar ama gözleri ile konuşmaya devam ettiler. Onlar için yepyeni bir dönem başlıyordu. Sanki hayatlarına verilmiş ikinci şans gibiydi. Yavuz'un aklı hala rüyasında gördüğü kız çocuğunda kalmıştı. O kadar gerçekciydi ki, rüya olarak kalmasın istedi Yavuz.

" Efüli, ben bir karar aldım burdan çıktığımda seninle ilk işimiz çocuk çalışmalarına başlamak olacak kendini buna hazırla" Leyla ne diycek diye beklerken duydukları ile gözleri irice açıldı. Delirmiş olmalıydı bu adam hasta yatağında çocuk düşünüyordu.

" Delirdin sen herhal Yavuz. Ula! nerden çıktı şimdi çocuk ? Sen önce bir iyileş gerisini o zaman düşünürüz" dedi Leyla ve kafasını sağa sola büktü.

" Ben çok iyiyim hatun. Tek derdim sensin, ve şu aklımı başımdan olan güzelliğin" Hem sözleri hem gözleri ile Leyla'yı fethediyordu.

" Sen kudurdun Yavuz, hastanede iken sana bir iğne yaptırsak fena olmayacak" Yavuz, gülmek istemişti ama yaraları pek müsade etmiyordu bu duruma.

Ne kadar zaman geçmişti onlar birbirlerine aşk ile bakarken. Yavuz bir anda ciddileşti uyandığı andan beri aklında olan iki isim vardı ve durumlarını çok merak ediyordu.

" Leyla , Adem ve Sedat nasıl? " Diyerek endişe ile sordu. Korkuyordu Yavuz! kendisi yüzünden onların başına birşey gelmesinden. üstelik Adem'in yarası ciddiydi. Sedat ise ne durumda bilmiyordu. Ortalık yangın yeri olmuştu, kendisi de o yangının tam ortasında kalmıştı.

Leyla nerden başlayacak, kötü haberi nasıl verecekti bilmiyordu. Gözlerini kaçırdı önce , biliyordu er yada geç Yavuz öğrenecekti ama biraz daha geç öğrenmesinde sakınca yoktu.

'' İyiler canım sen şimdi bunları düşünme '' diyerek geçiştirmeye çalıştı Leyla.

Bu kadın kocasını hiç tanımıyormuydu. Yavuz ki, sevdiklerinin sesinden , gözünden ne söylemek istediklerini anlardı. Leyla unutmuş muydu peki? Hayır!!! Sadece korkuyordu yeniden bir atak geçirmesinden.

'' Leyla , yorma beni ve herşeyi anlat nasılsa öğrenirim senden duyayım hadi güzelim ''

Yavuz Miroğlu'ydu o birşey saklamak ne mümkündü. Leyla pes etti biliyordu öğrenmeden durmayacaktı. Bakışlarında ki, o kararlılığı görmüştü .

'' Adam!!! Sen daha tehlikeyi atlatmadan nedir bu merak? Hayır anlamıyorum yani insan birkez kendini düşünür ama yok, Yavuz bey hiç düşünmesin bu Leyla neler çekti. Hep başkalarını düşünsün . Bre adam ben öldüm , şu halime bak bıraktığın Efüli'nden ne kalmış geriye. Kaç kez kabuslar ile uyandım haberin bile yok . Delirtme beni ağa şimdi ben gidiyorum senden iyi olduğunda konuşacağız. Malum dışarda merakla bekleyen insanlar var '' Yavuz nefes almadan konuşan karısına baktı.

Pes!! dedi Yavuz altı üstü dostlarını sormuştu karısının içinden Yade Zergül çıkmıştı. Leyla odadan kaçar gibi çıktı kalsaydı Yavuz sorup duracak oda cevap vermese olmayacaktı.

Yağız , Yaren, Zeynep ve Senem hepsi sorgu dolu gözlerini kendisine çevirmişti. '' Çok şükür iyi '' dedi ve kollarını açtı.

Hepsi gidip sarıldılar Leyla'ya. Haberi alan konak sakinleride gelmişlerdi hastaneye. Berzah, Berdan ve Cihan da geldiler.

Yavuz doktor kontrollerinden sonra normal odaya alındı bu süreçte. doktor çok kısa olmak şartı ile görebileceklerini söylemiş Yaren'i ise bu konuda kesin bir dil ile tembihlemişti.

Yavuz'un Yanına ilk Azade hanım ve Behram ağa girdiler. Behram Ağa oğluna karşı mahcuptu. Azade hanımın konuşmasından sonra sürekli kendisini suçlamış durmuştu. Behram ağa büyüklerinden ne gördü ise onu yapmıştı . Bunu yaparken de , Yavuz'un da çocuk olabileceğini unutmuştu.

'' Oğlummm'' dedi azade hanım gidip Yavuz'a sarılıp kokusunu içine çekti. Anneydi o ve çocukları kaç yaşına gelirse gelsin onun gözünde hep çocuktu.

'' Anam de yeter da. İyiyim bak ben bir iki güne ayağa bile kalkarım '' dedi.

'' Kalkarsın elbet oğlum, Ben sana gözüm gibi bakarım '' Yavuz'un yüzünü gözünü öptü , saçlarını sevdi uzayan sakallarında parmaklarını gezdirdi.

'' Hanım müsade et de biz de görelim oğlumuzu'' diyen Behram ağa ile Azade hanım geriye çekildi.

'' Geçmiş olsun evlat . Nasılsın ? ağrın sızın var mı? ''

'' İyiyim babam çok şükür kefeni yırttık '' Diyerek dalgaya vurdu Yavuz ...

'' Allah korusun '' dedi karı koca aynı anda. Yaren anne babasını dışarı çıkardı zaman dolmuştu.

İçeriye bu defa Yade Zergül ve Leyal hanım girdi. Onlarda geçmiş olsun dileklerinde bulundular Yavuz babannesi ile de ayak üstü şakalaşmıştı. Yade Zergül ise torununun alnına bir buse kondurmuştu. Torunu huy olarak kendisine çok benziyordu, bu yüzden kıymeti değeri daha bir ayrıydı yanında....

Yağız , Tahir , Berzan ve Asmin girmiş 5 dakika kalıp çıkmışlardı. Senem ve Zeynep girmişti odaya bu defa. Senem kendisine baba olan amca oğluna sarıldı. Yavuz ona abiden çok babalık etmişti kısa zamanda. Zeynep ise geçmiş olsun diyerek çıkmıştı odadan .

Odaya en son Berzah, Berdan ve Cihan girdi. '' Yaren abicim bize biraz müsade et '' demişti Yavuz. Leyla'dan öğrenemediği ne varsa dostlarından öğrenecekti.

'' Geçmiş olsun tertip '' dedi Berzah . Cihan ise '' Maşallah taş gibisin , musalla taşı ama '' diyerek dostunu güldürmüştü.

"Hadi yine iyisin, kefeni yırttın" diyen de Berdan idi.

'' Ulan şu halde bile beni güldürdünüz ''

'' Sen bunu boşver nasılsın? Bir sıkntı varmı ? Çok beklettin lan bizi '' Berzah dostunu böyle görmeye alışık değildi.

'' Ben iyiyim, toparlarım merak etmeyin. Berzah! Cihan! Berdan! bizim çocuklar nasıl? Kim yapmış?" Berzah ve Cihan birbirlerine baktılar. Berdan ise odada gözlerini gezdirdi. Kolay değildi yıllardır yanında çalışan adamının ölüm haberini vermek. Ki, Yavuz için adamları kardesleri gibiydi.

" Yavuz' um yapan belli it gibi saklanıyor ama az kaldı iz üzerindeyiz haber bekliyoruz. Adem iyi taburcu oldu ama gelir birazdan zorla gönderdik eve. Sedat!!" Dedi Durdu Berzah yutkundu. Boğazı düğümlendi.

Cihan ile tekrar göz göze geldiler. Cihan gozlerini kapatıp açtı söyle der gibi. Berdan'da onay verince, Berzah dostlarından aldığı onay ile boğazını temizleyip konuştu.

"Yavuz, dostum biz hepimiz çok üzgünüz kardeşim. Başın sağolsun Sedat olay yerinde ruhunu teslim etti. Beynine isabet etmisti kurşun zaten kurtaramadik" Yavuz'un gönlüne de, yüzüne de hüzün çöktü. Gozünden bir damla yaş süzüldü. Kendisi yüzünden bir can gencecik yaşında hayata gozlerini yummuştu. Ellerini yumruk yaptı, öfke damarlarında gezinmeye başlamıştı.

Berzah ve Cihan serum olan elini yumruk yaptığını görünce hemen müdahale ettiler. Berdan ise öfke ile baktı dostuna.

"Bana bak lan! Hasta demem evire çevire döverim seni"

"Napiyorsun oğlum daha yeni çıktın yoğun bakımdan sana birşey olursa Leyla yengeye nasıl hesap verceğiz" diyerek elini açtılar.

Yavuz hastaneden çıkar çıkmaz bu işin peşine düşecekti. Said Zaloğlu şimdi korksundu.

Yaren içeriye girip ziyaret saatinin artık bittiğini belirtmişti. Berzah, Berdan ve Cihan , Yavuz ile vedalaşıp çıktılar. Bir haftadır onlarda bir hastane bir Said'in peşi derken perişan olmuşlardı.

Zaman Said Zaloğlu için çemberi daraltırken, Yavuz için ise intikam yeminlerini etmekle geçecekti......

1. Hafta Sonra

O günün üzerinden tam bir hafta geçmiş, Yavuz günden güne kendini toparlamıştı. Leyla ise bu sürede onu hiç yalnız bırakmamıştı. Omzundan yara aldığı için doktor fizik tedavi almasını uygun görmüştü. Yağız izni bittiği için görev yerine geri dönmek zorunda kalmıştı.

Zaman bu bir hafta çok hızlı geçmişti. Yavuz günden güne daha da iyiye gider olmuş, ilk ziyaretini ise Sedat'ın kabrine yapmıştı. Sedat, çalışanı olabilirdi belki ama Yavuz için kardeşi gibiydi. Sedat'ın kabir ziyarerinden sonra konağa geri dönmüştü.

Günleri hastane, konak , şirket arasında gelip geçiyordu. Bir yandan da adım adım Said'in izini sürüyorlardı. Çok az kalmıştı sonuca ulaşmalarına en büyük yardımcımsı ise Berzah ve Cihan olmuştu bu konuda. Berdan ise hergün, gece gündüz yanına uğruyor elinden gelenin fazlasını yapıyordu.

Yavuz konağa döndüğünden Adem'i sedirde otururken gördü. Yoğun bakımdan çıktığı günden bu yana Adem yanına gelmemiş karşısına çıkmamıştı. Abisinin yanına çıkmaya yüzü yoktu çünkü.

Adem kapıdan içeri giren Yavuz ve Berdan'ı görünce başı önünde ayağa kalktı. Yavuz kardeşim dediğo adamının yanına doğru ilerledi. Her adımı Adem için can alıp can verdiriyordu.

" Hoşgeldiniz abi" diyebildi zar sor çıkan sesi ile. Mahcubiyeti sesine ve hareketlerine yansıyordu.

Yavuz, Adem'e baktı yüzümdeki utancı, sesinde ki o durgunluğu anlayabiliyordu. Sebebi ise kardeşine olan sevgisiydi. Kendisine ihanet ettiğini düşünmesiydi.

Peki, utanmalımıydı ? İnsan sevdalanacağı kişiyi seçebiliyormuydu. Tabiki, hayır.

Kim kalbine soz geçirebilmişti ki, Adem geçirsindi.

Yavuz, sedire oturdu eli ile de yanı a iki defa vurdu Adem'in oturması için. Berdan ise sandelyeye geçip oturdu.

Adem kafası önünde duyacaklarına hazır bir şekilde bekliyordu. Tek korkusu sevdasından vazgeçmesini istemesiydi.

Yavuz, bu konuşmayı yapmak için beklemişti. Sakin bir zamanda konuşmayı uygun bulmuştu.

" Adem " dedi Yavuz, kararlı hir ses tonuyla.

" Efendim Abi ? Dedi Adem başı önünde.

" Başını kaldır ! Ne olursa olsun, bir daha eğme." Adem kafasını kaldırıp abi dediği adama baktı.

" Sen benim kardeşimsin. Benim kardeşimsin, benim kardeşim başını eğmez , bu ben olsam bile."

Çünkü bir kez eğilen baş , yarın kimbilir kimlerin karşısında eğilirdi.

" Abi ben..." Dedi Adem ama Yavuz eli ile onu susturdu.

" İki hafta önce gözümün önünde vuruldun… O anı hâlâ unutamıyorum. “Abi, ben sana ihanet ettim dedin ” dedin ya… O laf beynime çakılı kaldı" cebinden bir siğara çıkarıp yaktı.

"Biliyorum, söylemem gerekirdi. Ama abi içimde tutmak daha büyük bir yüktü. Asmin... Senin kardeşin, benim kalbimin sahibi"

" Sen benim kardeşimdin Adem... Ailemi gözüm kapalı emanet edeceğim tek kişiydin... O yüzden söylediklerin beni hem yıktı, hem düşündürdü " dedi Yavuz sigarından bir nefes daha çekti içine.

" Abi, ben seni sırtından bıçaklamak istemedim . Kalbime söz geçiremedim. Kendimden, kardesindenkaçtim .. Ama sevmekten vazgeçemedim.. Niyetim başından beri temizdi...Yanlış tek bir hareketim olmadı. Ta ki, Asmin bana duygularını acana kadar" dedi.

Yavuz, kardeşinin de Adem'e karşı birşeler hissettiğini o abda anlamıştı. Kendisine içten içe kendineb kızdı... Nasıl fark edemedim? Çok mu başı boş bırakdım?

" Adem, niyetinin temiz olduğunu bilmeseydim, bu konuşma böyle gerçekleşmezdi. Beni iyi tanırsın "

Adem biliyordu Yavuz, yanlışı asla affetmezdi...

" Kardeşlerim benim kırmızı çizgimdir... Ama eğer, birgün birine kardeşimi emanet edecek olsam, bu kişi mert ve delikanlı olurdu. Senin gibi. "

Adem nefesini tutmuş son sözleri bekliyordu.

”Seni tanıyorum. Dürüstlüğünü, fedakarlığinı , ne uğruna nekerden vazgeçebileceğini biliyorum.
Kardeşim üzülmeyecekse, seninle mutlu olacaksa... O zaman ben önünde durmam"

Adem derin bir oh çekti.

" Abi, eğer ki, gözünden tek bir damla yaş akıtır.. Onu üzersem..... Kılımı kıpırdatırsam , çek tetiği, Namerdim"

"Artık o sozü bana değil, Asmin'in yüzüne vereceksin. Ama şunu unutma: Kardeşim, gözüm gibi. Gözümün nurunu sana emanet ediyorum.. Değerini bil "

Yavuz, Adem'i boynundan tutup kendine çekti ve sımsıkı sarıldı.

Yavuz Miroğlu bir kez daha merhametini ve adaletini konuşturmuştu. Kendinden bekleneni yapmış, kardeşini sevdiğine emanet etmişti. Bunu yaparken de
Adem 'i birazcık olsun kıvrandırmayı da ihmal etmemişti ...

Berdan, dostuna bakıp kafasını sağa sola salladı. Bu hareket onun dilinde sen adamı öldürürsün demekti.

En nihayetinde abi kardeş arası da ki, bir mesele daha tatlıya bağlanmıştı bağlanmasına ama bu işin birde büyükler tarafı vardı. Elbetde onlarda Adem'i terleteceklerdi..

Bu yol hem hayırlı, hemde uzun bir yoldu. Adem, ya alnının akı ile çıkacaktı yada batacaktı bunu da ancak zaman gösterecekti.....

Said, cephesinde ise işler sarpa sarmıştı. Kaçacak bir delik kalmamıştı artık onun için. Yavuz, her yerde onu aratıyordu. Nereye gitse, adamlar sanki eli ile koymuş gibi buluyorlardı onu...

Tek çaresi kalmıştı, o da sınır dışına kaçmak. Ama buda hem tehlikeli, hem de parasal açıdan büyük bir meblağ demekti.

Kardeşi Seyyid, elinden gelenin fazlasını yapıyordu lakin , onun da eli kolu bir yere kadar uzanıyordu. Bir yanda başına musallat edilmiş bir kız, bir yandan canı, kanı abisi vardı...

Said, kardeşini arayıp kendisini Süriye'ye kaçırmasını istedi. Aklınca oradan nasıl olsa, istediği yere gidebilirdi. Bilmediği ise, Cihan Akbulut'un adamlarını bu iş için seferber ettiğiydi....

Zaman, Said için durmuş, Yavuz için ise geçmek bilmiyordu.

İkisi de, istediklerini elde etmenin peşine düşmüşlerdi..

Leyla, kocasını Adem ile sarmaş, dolaş görünce mutlu oldu. Adem'i üzgün görmeye, yüreği el vermiyordu. İstiyordu ki, kendisi gibi herkez de, mutlu olsundu.

Bir kez daha kocasına hayran ve âşık oldu. Yavuz, hergün kendisini daha çok şaşırtır olmuştu. Kocası yapı gereği sert ve sinirli gibi dursa da, Leyla, onun içinde ki, merhametini en iyi bilenlerden biriydi..

Yavaş, yavaş yanlarına doğru giderken, bir anda gözünün önü kararır gibi oldu. Başı hafiften dönmeye başladı. Leyla, olduğu yerde hafifçe sendeledi. Gözlerini kapatıp bir süre bekledi ve ardından açtı.
Son zamanlarda düzensizsiz besleniyordu. Şu an ki, halini bu duruma bağladı aklınca. Yavaş, yavaş bir iki adım daha attı. Az önceye göre şimdi daha iyiydi.

" Oo Yavuz ağa, bakiyorumda ayaklandın; eve, ocağa, sığamaz oldun"

Sitem eder tonda konuşmuştu Leyla.

Yavuz, kendisine gelen taşı başı gözü üstüne aldı. Leyla'dan gelen herşey ona candı.

" Efüli'm gel," diyerek yanı basını işaret etti. Leyla'nın yeri her zaman yanı başıydı.

"Hoşgeldin bremin."

Berdan, elini kalbinin üzerine götürüp verilen selamı aldı.

" Adem'im, çok mu terletti seni bu vicdansiz abin?"

Adem'in dudakları yana doğru kıvrıldı. Tebbessüm yüzüne ne de guzel yakışmıştı.

" Yok yengem , abim doğru olanları söyledi."

Yavuz, gözleri ile Leyla'ya "bak, gör" işareti yaptı. Leyla gözlerini hafifçe devirdi. Al birini, vur ötekine hesabıydı bunlar.

Konak kapısı açıldı ve Hasret, kıvırcık saçları ve endami ile kapida gözükdü.

Berdan Marazoğlu'nun kalbinin ritmide değişti onu görünce.

Hasret, yüreğinin sahibi olan tek adama bakamaz oldu. Bilseydi ki, o burada asla gelmezdi. Ama artık alışmalıydı bu duruma.

Leyla, dostunu görünce oturduğu yerden kalkıp ellerini iki yana açarak, " Vay vay güzeller güzeli gelmiş!" Dedi.

Hasret de dostuna tebessüm etti. Kendisine açılan kolların arasına girip, birbirlerine sıkıca sarıldılar.

Hasret ve Leyla ayrıldıktan sonra, Yavuzların olduğu sedire doğru ilerlediler. Berdan'ın yüreği, kendisine doğru gelen kadının her adımında kanatlanıp uçacak gibi oluyordu.

Elini, ayağını nereye koyacağını bilemeyen Berdan, yerinde hafif kıpırdandı ve lduğu yerde hafif bedenini dikleştirdi.

"Hoşgeldin bizim kız." Diyen Yavuz'a tebessüm etti Hasret.

" Hoşbuldum abi. Nasılsın, toparladın mı biraz da olsa?"

Yavuz, başını aşağı yukarı salladı.

" Bugünümüze çok şükür."

Hasret, Leyla'nın gösterdiği yere otururken, başı ile de Berdan'a selam verdi. Berdan da aynı şekilde selamını aldı.

" Adem, sen nasıl oldun kardeşim?" Onun da halini hatrını sordu.

" İyiyim abla, toparladım. İzninizle benim birazcık işlerim var." Diyen Adem , müsade isteyerek yanlarından kalktı ve odasına çekildi.

Berdan ve Hasret birbirlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Onları ayıran zalim töreydi. Kimbilir kaderleri belki yeniden yazılırdı.

İnsanın en çok canını yakan da, celladının ailesi olmasıydı. Hasret, babasının kurbanıydı. Kocası ise celladı olmuşdu.

Alnına yazılanı değil, kendisine zorla vad edilen hayatı yaşadı.

Zordur değilmi? Sevmediğin ile yan yanayken, kalbinde ki ile yaşamak..

Hasret, sevgisiz geçen onca zamana yanıyordu. Sevdiği ile mutlu olmak varken o, mutsuzluk da boğulmuştu....

Berda, eline aldığı su şişesinden bir yudum su aldı ağzına. Dili damağı kurumuştu kolay değildi; Yıllardır özlemini çektiği kadın, karşısında kanlı canlı oturuyordu.

Yavuz, birbirine hasret olan iki sevdalıyı birleştirmek için ilk adımı attı:

" Ee, sizin düğünü ne zaman kuruyoruz?"

Berdan, içeceği suyu gelen soru ile birlikte püskürttü. Hasret ise neye uğradığını şaşırdı bir anda.

"Eh Yavuz, böyle soru mu sorulur" diyen Leyla, bir yandan Berdan'a peçete verirken, diğer yandan Yavuz'a söyleniyordu.

Yavuz, karısının ateş saçan kehribarlarına " Ne dedim?" der gibi baktı.

Leyla ise gözleriyle ile bir Hasret'i bir Berdan'ı gösterdi. Yavuz, rahat bir şekilde arkasına yaslandı. Az önce o kelimeleri kendi etmemiş gibi çok rahattı tavrı.

Berdan, dostuna "Sen bittin." Bakışları atarken Yavuz, Zehra'nın sıcak getirdiği çay'ı eline aldı. Berdan'a nispet yaparcasına, damarına işlercesine höpürdeterek içti.

Berdan, nispet yapan dostuna kınayan bakışlar attı. Hasret ise utancından başını önüne eğmişti. Bunca yıl sonra olurları varmıydı? Mümkün olabilir miydi böyle bir şey? Kafasında binlerce soru dönüp duruyordu.

Berdan, sevdiği kadına baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu, lakin henüz erken olduğuna inanıyordu. Olaylar çok yeni ve tazeydi. Sevdiği kadının bir kez daha üzülmesini istemiyordu. Önce kendi ailesiyle bu konuşmayı yapması lazımdı. Yoksa hem Hasret hem de kendisi çok acı çekerdi.

Leyla, ortamın gerginliğini dağıtmak için hafifçe gülümsedi:

“Bence biz şu Yağız’la Zeynep’e bir el atalım, Yavuz. Yoksa bunlar kırk yıl geçse yine evlenemez. Bak, senin o kardeşin yine bir saçmalık yapmadan gidip isteyelim şu kızı, ha?”

Yavuz kahkaha attı, kolunu geriye yaslayıp başını iki yana salladı:

"Sen önce bazılarını baş göz et Efüli, bak burada hâlâ halledemediğimiz işler var. Ama söz, Yağız’a da, Zeynep’i istemeye gidelim"

Berdan, yanında oturan dostunun bacağına dizini vurdu.

"Ahh!" diye yüzünü buruşturup inleyen Yavuz'a, endişeyle baktı Leyla ve Hasret.

"Ne oldu? Neyin var?"

"Yok bir şey güzelim, ayağımı vurdum sedire." diyerek geçiştirdi Yavuz.

Berdan ise "Oh olsun." bakışları attı Yavuz'a.

Yavuz, bunun altında kalır mıydı peki?
Tabii ki hayır.

Berdan'ın burnundan getirmezse, Yavuz Miroğlu değildi.

"Hasret, biz şimdi ne zaman istemeye geliyoruz seni tam olarak?"

"Yuh, Yavuz yuh! Diline ayar olsun be oğlum!" diyerek isyan etti Berdan.

"Yavuz, sen mahsus mu yapıyorsun? Yoksa ciddi misin?" Hayır, Leyla da bilse ona göre tavır alacaktı. Kocası dengesiz dengesiz konuşuyordu çünkü.

"Yooo, gayet ciddiyim." diyen Yavuz yine çok rahat ve ferah ferah konuşuyordu.

"Lan! Senin benimle derdin ne? Dost musun, düşman mı?" Berdan sinirlenmişti.

"Ulan! Gerizekalı, kaç yıl daha bekleyeceksin şu kızı? Yazık değil mi oğlum size?"
eyla, kocasına kızsa da söylediklerine hak veriyordu.

"Abi napmamı bekliyorsun? Kocasından yeni boşanmış, cehennem azabı gibi bir evlilik yaşamış… Gelmiş buraya nefes almaya; nefesini mi keseyim şimdi? Zamanı mı? Her şeyin bir yeri ve vakti var. Belki kız istemiyor, neden ısrar ediyorsun ki?" diyerek Yavuz’a çıkıştı Berdan.

Haklıydı, belki Hasret istemiyordu onu.

Yavuz gür bir kahkaha attı. Yerinden doğrulup Berdan’a doğru hafif eğilerek eliyle Hasret’i gösterdi.

"Bu kız mı seni istemiyor? Lan, yarım saattir gözünün altından seni dikizliyor."

Hasret, kıpkırmızı olmuştu utancından. Ne diyeceğini bilemiyordu. Gerçi hoş, ne diyebilirdi ki. Yalan değildi Yavuz'un söyledikleri.

Berdan, şimdi gel tut elimi dese koşa koşa giderdi. Lakin korkuyordu Hasret. "Ya ailesi beni istezse" diye. Bunu da yaşamadan asla bilemezdi.

" Yavuz, erken be kardeşim. Bende istiyorum elini tutayım, anlı şanlı düğün ile alayım, ama zamanı var. Ben, o eli tuttuğumda; karşımızda kimse olmasın istiyorum anladın mı?"

Yavuz dostunu anlıyordu anlamasına, lakin Berdan da mutlu olsun istiyordu bütün çabası bu yüzdendi.

Allah herkez'e Yavuz Miroğlu gibi bir dost nasip etsindi. Herkezin mutluluğu için koşan, elinden gelenin fazlasını yapan bir adamdı.

Dışardan bakıldığında sert bir yapıya sahip olduğu söyleniyordu.

Hasret, geldiğinden beri ilk defa konuşacaktı. Madem Berdan açık açık "Seviyorum, alacağım," demişti, o da bir şey söylemeliydi.

Utanmayı bir kenara bırakıp Yavuz ve Berdan'a baktı:

"Bakıyorum da, benim adıma kararlar veriyorsunuz. Belki ben istemiyorum."

İşte şimdi Berdan'ın kalbi sızladı. Gözlerine hemen bir hüzün bulutu indi.

Sahi, gerçekten istemiyor muydu?

Kalbi, ikinci defa bunu kaldırabilir miydi?

"Ayrıca Yavuz abi, nereden çıkardın sabahtan beri ona baktığımı? Belki başka yere bakıyordum."

Bu defa Leyla gözlerini devirerek Hasret'e baktı.

"Hasreeet! Adamın yüreğine indireceksiniz, yapmayın," dedi.

Berdan'ın hâlinden en iyi Leyla anlardı.

"Sen! Berdan'ı istemiyorsun ha? Ne ara bu fikre nail oldun? Kızım, aşkından ölüyorsun; gözlerinin içi gülüyor be ona bakarken! Çocuk mu kandırıyorsun?"

Doğruydu, Berdan yüreğinde de, gözlerinde de güller açtıran tek erkekti.

Onlar, birbirlerini seviyorlardı sevmesine ama önlerinde aşmaları gereken uzun bir yol vardı.

Mutlu olurlar mıydı peki?

Aileler izin verecek miydi?

Bütün soruların cevabı, ailelerde saklıydı.

Onlar tartışırlarken Cihan Akbulut'a gelen telefon herşeyi ters düz edecekti.

Cihan, aldığı haber ile birlikte yuzunde sinsi bir tebessüm oluştu. Çok uğraşmıştı ama sonunda değmişdi. Şimdi keyifli bir türk kahvesi içip, dostuna güzel haberi vermeliydi.

Evet, metninizin duygusu ve anlatımı oldukça etkileyici. Ancak bazı yazım ve noktalama hataları mevcut. Aşağıda metninizi düzeltilmiş hâliyle paylaşıyorum:

Telefonu çalan Yavuz, gelen aramaya baktı. Dudakları kenara doğru kıvrıldı Arayan dostu Cihan Akbulut'tu.

"Efendim kardeşim?"

"Ağam, duydum ki ayaklanmışsın? Aksiyon arıyormuşsun?"

Yavuz, dostunun sözleri üzerine kahkaha ile güldü.

"İki haftadır paslandık oğlum! Azıcık açılalım. Demişler ki Yavuz öldü. Eee, görsünler; kurtlar sahaya geri döndü."

Bu defa gülen taraf Cihan olmuştu.

"O zaman hazırlan dostum, çakal avına çıkıyoruz."

Yavuz'un gözlerinin içi parladı. Ne zamandır beklediği haber gelmişti.

"Ben her daim hazırım, siz düşünün."

"Sana atacağım adrese gel. Kurtlar ortalıktan çekilince, meydan çakal sürüsüne kalmış."

Yavuz'un gözleri daha bir kararmaya başladı. Beklenen gün gelmişti. Şimdi düşmanları düşünsündü...

Dostuna "Görüşürüz" diyerek telefonu keyifle kapattı Yavuz.

"Hayırdır bro? Yüzünden çiçekler açıyor. Ne dedi karşı taraf da böyle mutlusun?"

Yavuz, elindeki sıcak çaydan keyifle bir yudum aldı.

"Hazırlan, çakal avına çıkıyoruz," dedi.

Berdan da keyiflendi. "Ben her daim hazırım."

Yavuz, "Ademmm!" diyerek seslendi.

Adem koşarak gelirken, Leyla Yavuz’a anlamaz gözlerle baktı. Daha iyi olmadan nereye gidiyordu bu adam? Kafayı yedirtecekti kendisine en sonunda.

"Yahu adam, sen daha iyi olmadan ne avına gidiyorsun? Ayrıca Antep’te çakal mı varmış?"

Leyla’nın da beyni durmuştu bu adam yüzünden.

Hasret girdi araya:

"Bunlar iki ayaklı çakal kızım, anlamadın mı?"

Leyla böyle bir şeye asla müsaade etmezdi. Neler çekmişti şu süreçte, yine aynı korkuları yaşamak istemiyordu.

"Gitmeyeceksin, değil mi Yavuz?"

Yavuz, kendisine endişeyle bakan karısının yüzünü elleri arasına alıp, alnına sıcak bir buse kondurdu.

"Efûlim, korkma! Sana söz veriyorum, hiçbir şey olmayacak bana. Sen Hasret’le kahveni bitirmeden ben yanında olacağım," diyerek karısının yüreğini ferahlattı.

"Söz mü?" diye sordu Leyla, tüm masumiyetiyle.

Yavuz ölürdü onun o masum bakışlarına. Karısının kulağına doğru eğildi:

"Ulan! Kadın, bakma şöyle, seni içime saklayasım geliyor. Sonra bir güzel saatlerce sevesim... En iyisi ben gideyim, yoksa sonumuz yatak odası olacak gibi gözüküyor."

Leyla’nın gözleri irice açıldı. Kocasında utanma, arlanma kalmamıştı.

"Terbiyesiz! Defol git!" dedi Leyla.

Herkes gülmeye başladı....

Yavuz, Berdan ve Adem konak kapısından çıktılar. Leyla'nın eli bir kez daha yüreginin üzerine gitti.

Korkuyordu! Yine gidip gelmemesinden.

Yavuz Miroğlu bir söz verdiyse eğer, gelirdi. Hem de ne pahasına olursa olsun.......

Sizce Yavuz geri gelebilecek mi?

Hasret ve Berdan kavuşur mu?

Evett bölüm sonu uzun bir ara oldu biliyorum sizleri çok beklettim ama bazı durumlar oldu ani gelişen bu yüzden ancak bitirebildim bölümü.

Keyifli okumalar. Bol bol yorum satır arası bekliyorum canlarim...

Bölüm : 05.05.2025 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...