Canlarım ben geldimmm güzel ve uzun bir bölümdü. Ben yazarken bazı yerlerinde kendime hakim olamadım gözlerim doldu. Elimden geldiğince size en iyisini vermeye çalıştım hatalarım, eksiklerim illa ki olmuştur affınıza sığınıyorum. Uzun bir bölüm yazdım sizlere ve çok zorlandığım bir bölüm oldu ama değdi. Yeni bölüme girmeden sizler ile bir iki kelam sohbet etmek istedim. varlığınız ile bana umut oluyorsunuz desteklerinizi hep hissediyorum ve benim için bu çok değerli. İyiki varsınız , hep var olun çünkü siz ban güç veriyorsunuz ....
Tiktok , İnstagram , Kitappad ve Dream heesabım
👇👇👇👇👇👇👇👇
( 55Cerkezkizi055 )
********************************
'' Gözlerin geliyor aklıma adam mutluluk doluyor her yanım
Yoluma ışık olan sen , kalbime baharları getirdin.
Şimdi içimde bir boşluk, kalbimde korku,
Zaman sensizliğe akıyor sanki , elim yüreğimde
Bekler oldum yollarını , gecenin sessizliği, sensizliğinde
Yüreğime düşen bir korku , gelmeyecekmişsin gibi ömrüme......''
BÖLÜM ŞARKISI: Ahmet Arslan Giresun'un İçinde.
Zaman herşeyin ilacıydı ya hani, maalesef değilmiş . Zaman sadece gelip geçerken, insanın ömründen ömür alırmış. İnsan en çok korkuları ile sınanır onunla yaşarmış. Hayat bazen bize gülen , bazen de en olmadık anlarda mutluluk veren bir döngü içinde sürüp giden bir zaman dilimi imiş .
Zaman , insanın kaderini belirler mi ? Gelmişini yada geçmişini. Yaşayacağı iyi veya kötü günleri. Korkunun ecele olur mu bir çaresi? Veya varmıdır bir çözüm yolu?
Leyla korkuyordu, saatler önce giden kocasından tek bir haber bile alamamıştı. İçinde anlamlandıramadığı bir sıkıntı, yüreğini avucunun içine almış sanki sıkıyordu. Saatlerce kendini işe güce vermiş ama yinede canını acıtan o kötü his'den kutrulamamıştı. Zeynep ile birlikte misafirlerini yolcu etmişler, giderken kızları ve Kadir'i tekrar misafir etmekten onur duyacaklarını bildirmiş dostu ile tekrar konağa gelmişti. Ama içinde bir yerde nefesini ara ara kesen o hissiyattan kurtulamamışdı. Yavuz'a birşey olacak oa ihtimali bile kalbini derinden yaralamaya yetiyordu.
Neden canı bu kadar çok yanıyordu? Yıllar önce kendisini terk edip giden de oydu, kalbine yaralar açanda. Ama bugün baharlari da getiren oydu, mutluluğu iliklerine kadar yaşatıp hissettirende...
Antep semaları pusluydu bu gece, sokaklar sessiz, taş duvarların ördüğü konak ise sakindi her zamankinin aksine. Neden kimse yoktu? Dostları nerdeydi? Peki ya ailesi! Onlarda mı gitmişdi?
Avluda oturmuş gökyüzene bakıyordu, gecenin karanlığı yüreğinin karanlığının yanında hafif kalıyordu. Kapattı kehribar gözlerini, gözlerinin önüne gelen sülüeti izledi. Ne çok da özlemisti, oysaki daha bir kaç saat önce yanında, dizinin dibindeydi.
Bilseydi ki, yüreğine ateslere düşürecek, ömründen ömürler götürecek bir haber alacak , ki aldığı o haber ona kabusları yaşatacak asla göndermezdi.....
Konak kapısının gümbürtülü bir şekilde açılması ile kapadığı gözlerini açtı. Oturduğu sedirde korkudan irkildi. Behram amcası girdi önce üstü başı kan içinde. Kimindi bu kan ? Sevdiği adamın olamazdı değil mi? Arkasından üç beden , Beyaz gömlekleri kan dolu, ruhları çekilmiş . Ömrünün baharında solan üç beden. Leyla tek tek baktı o bedenlere.
" Yooo" dedi Leyla olamazdı daha onlar yeni kavuşmuşken bu mümkün olamazdı değil mi? Gözlerinde ki o , inanmamışlık bakanın bile canını acıtıyordu. Ve bir feryad koptu.
" Oğlummm" iki annenin yüreği yandı, dizlerine vurup ağlıyorlardı.
İnanamadı Leyla o hala gelecek olanı beklemekteydi , gözleri yolda..
Oysa ki giden geri gelir, ölen dirilir miydi? Peki kara swvdası olan adam sözünü çığnermiydi?
Amcası bitmiş tükenmişlik ile oturdu yanına. Üzerine sinmiş barut kokusu, kırışmış ellerinde kan, yüzünde hüsran....
Acı vardı gözlerinde, bir babanın yıkılışı vardı üzerinde. Midesi bulandı Leyla'nın kan kokusundan. Amcasına dolu dolu gözleri ile bakıp boynunu büktü " Yokk " dedi tekrar Leyla, olamazdı geleceğim demişti Yavuz gelirdi. Her zaman gelmemişmiydi? Şimdi de gelecekti inanıyordu.
" Leyla" dedi amcası sesinde acının en koyu ritmi. " Gitti" dedi kanlı elleriyle Leyla'nın ellerini tutarak. " Oğlumm" dedi ama dilinden binlerce " oğlum " döküldü. Hangi baba yüreği dayanırdı ki bu acıya Behram ağa dayansın.
" Gitmez " dedi Leyla inanarak " Beni bırakıp gitmez amca" dedi gözleri konağın ortasında duran üç bedene bakarken. Yerinden hafifçe kıpırdandı, ellerini amcasının kırışmış kanla boyanmış ellerinden çekti ve ayağa kalktı. Dizleri onu taşıyabilecek miydi? Yada gözlerinden akan yaşlar ileri adım atmasına müsade edecek miydi? Leyla'nın bedeni titriyor ayakları kendisini taşiyamaz hale geliyordu. Dilinde ise sadece tek bir kelime vardı " Gelecek" gelmişmiydi? evet. Peki , bu geliş Leyla'nın kalbine okları saplıyor muydu? Nefesini kesip kaburgaları kırılıyormuşcasına bir acı hissettiriyor muydu? Evet. Neden iki adımda yanına gidecek iken ayakları geri geri gidiyordu? Kalbinde ki bu derin sızının da anlamı neydi?
Hayat ona gülen yüzünü hiç göstermemişti ki . Şimdi sevdiği adam kanlar içinde, konağın ortasında ,soğuk taşların üzerinde cansız bir şekilde yatıyor idi. Adımları yeni emekleyen bir çocuğun ilk yere basıp emekleyişinin verdiği hızlılıkda ilerlerdi. Aklında ve kalbinde hala bir umut kırıntısı, yüreği ise yerle yeksan.
Yavuz'un önüne geldiğinde dizlerindeki o derman bitmiş, olduğu yere dizlerinin üzerine düşmüştü. Baktı sevdiği adamın solgun tenine, titreyen ellerini kaldırıp dokundu yüzüne, sakalları buz gibiydi. Elini ateşe değmiş de yanmış gibi geri çekti Leyla.
Yüzü neden bu kadar solgun ve beyazdı geceyi andıran gözleri neden kapalı idi? Oysaki o gözlerde bir tek kendini, birde Yavuz'un sevdasını görürdü Leyla.
" Yavuzzz" dedi sesi o kadar cılızdı ki fısıltı gibi çıkmış idi. Sevdiği adamdan hiçbir tepki gelmedi.
Bu defa biraz daha yüksek ve ağalayarak " Yavuz lütfen " dedi lakin yine ses gelmedi. Elleri ile yüzünü avuçları arasına aldı. Dudaklarını soğuk , morarmaya yüz tutmuş dudaklarına bastırdı. Nefes almıyordu? Başını kaldırdı Leyla. Ne etrafında çırpınıp ağlayanları duyuyor nede kendisine seslenenleri. Dünya ile bağı kopmuş zaman durmuş sadece ikisi varmış gibiydi.
"Oyyy çavreşamın, aç gözlerini hadi bak bunu bana yapma. Ben sensiz kül olur yok olurum ömrümüm ömrü. Kalk! Kalk ki, Antep daha bizim aşkımıza sahit olsun" Yavuz suskun, Yavuz durgun , Yavuz ilk defa sevdiğine kör, sağır.
Ve bir çığlık sesi Antep semalarını inletti. Sanki duymuş gibi gök kubbe yağmur damlalarını indirdi...
Leyla bir " Yavuz " dedi semadan binlerce "Yavuz" sesi duyuldu. Bir kadının çığlığı gök kubbeye, gözyaşları yağmurlara karıştı.
Ağlamayanın bile yüreği sızlayıp Leyla ile ağladı.....
Acısına yenik düştü Leyla, cılız bedeni sevdiği adamın göğsüne yığıldı. Gözleri yavaşca kapandı....
Ne acıdır değilmi sevdiğini kaybetmek , ateş düştüğü yeri yakar demişler. Leyla da yandı, yandıkca harlandı , sonra küle döndü ve gözlerini bir bilinmezliğe kapattı...
Zaman ne kadar geçmişti, saat kaçdı, günlerden hangisi idi? Hafta mı , ay mı idi? Leyla gözlerini açtığında beyaz tavan ile yüzleşti. Kolunda hissettiği ağırlık ile kafasını hafif yana çevirdi. Serum takılmış, belliki hastane odasında idi....
Kafasını bu defa sol tarafına çevirip baktı cam kenarında çökmüş, perişan halde dışarıyı izleyen Yağız'ı gördü. Karşısındaki adam onun deli dolu küzeni olamazdı. Saçı başı dağılmış, omuzları çökmüş, sakalları uzamış, oysaki Yağız hiç sakal uzatmazdı ki? Kafası gerçek ile hayalin arasında sıkışıp kalmış ne doğru, ne yalan ayırt edemez olmuştu zihni. Peki Yavuz o neredeydi ? Aklı ona yine oyunlar mı oynuyordu? Oysa ki, o yıllar önce tedavisini bitirmiş düzelmişti yine o günlere mi dönecekti? Zihnindeki soru işaretlerini bir kenara itti. Bir haftadır ne zaman uyumaya kalksa aynı rüyayı görüyor zihni ona oyun oynuyordu . Ilk gece çığlıklar ile uyanmış '' Yavuz , Yavuz'' diye hastaneyi inletmişti.
Yatakdan doğrulmaya çalıştığında çıkan ses ile Yağız pencerede olan bakışlarını Leyla'ya çevirdi. Nihayet uyanmıştı ne kadar da uzun uyumuştu oysa ki..
" Yağız" dedi sesi çatallaşmış gözlerindeki fer sönmüştü. Yağız'ın abisini andıran kara gözlerine baktı. Yağız hızlıca Leyla'nın yanına gelip oturur pozisyona gelmesine yardımcı oldu.
" Kalktın mı uykucu ? Ammada uyudun bee. Hayır uykuyu bizden fazla sever oldun sen hee dotmam bak bu durum hiç hoşuma gitmiyor haberin olsun " Leyla hafif belli belirsiz tebessüm etti. Şu durumda bile kendisini güldürmeye çalışan süt kardeşine. Oysaki ne yüzüne tebbesüm takacak hali, nede Yavuz'u soracak cesareti ve mecali yoktu.
Bir yanı deli gibi merak ederken , diğer yanı gerçekleri duymaktan deli gibi korkuyordu. Ama konuşmadan nasıl öğrenecekti olup bitenleri.
" Pismam Yavuz!" Dedi sesi çatallı , boğazı düğüm düğüm olmustu. Dili varmıyordu sormaya , ama korkunun ecele faydası olmadığını da idrak edebiliyordu. Yağız gelecek soruyu biliyor ama cavabını vermekte emin olamıyordu.
"İyi misin ?" Sanki soruyu duymamış gibi yorgun bakışlarını Leyla'ya çevirdi. Zordu sevdiklerini kaybetme korkusu yaşamak. Bir can feda etmişken üstelik.
" Beni boşver, Yavuz nasıl " Leyla hala merakla aynı şeyi soruyor ve bu durumdan hiç usanmıyordu. İllaki bir kişi pes edecek , bir zaman sonra sıkılıp birşey diyeceklerdi.
" Yoğun bakımda durumu aynı" Yağız'ın ses tonunda belli bir bezginlik ,yorulmuşluk vardı. Gözleri dolu dolu bakıyor konuşurken boğazı düğümleniyordu. Bu zamana kadar hep Yavuz onları toparlamışdı. Şimdi kendilerini toplayacak bir Yavuz Miroğlu yoktu.
Kötü geçen o gecenin üzerinden tam bir hafta geçmiş, Leyla bir hafta boyunca hergün aynı kabus ile uyanmıştı. Aklı dengesini kaybetme raddesine gelen kadını teselli eden tek şey Yavuz'un nefes alıyor olması idi.
Zordu değilmi? Hergün, her dakika, her saniye , sevdiğini kaybetme korkusu ile burun buruna gelmek. Doktorlar ağır bir ameliyat geçirdi kendini toparlaması lazım diyorlardı. Oysa ki Leyla biliyordu Yavuz, çok yorulmuş uyanmak istemiyordu. Onca yıl, çekilen çile, yaşanan ayrılık ve sonunda kavuşulan bir sevda....
Leyla yavaşca yerinden kıpırdandı gitmek istiyordu sevdiğine ama o kadar halsiz ve bitkin düşmüştü ki, ayağa kalkacak mecali kendinde bulamadı. Yağız ters bir bakış attı, hayır gitse ne olacaktı ki. Abisi yatıyordu işte sessiz, sedasız, ruh gibi ölüden bir farkı yoktu oysa ki.
" Bana bak yenge felan dinlemem seni bu yatağa kelepçelerim. Kendini toparlamadan bu odadan çıkmak yok. Abimin durumu aynı, zaten birşey olsa ilk bana haber verecekler. Merak etme o iyi olacak güçlüdür toparlar anlaştık mı?" Diyerek hafif tebessüm etti Leyla ise kafasını salladı.
İkisininde yüreği yanıyordu biri sevdiğine , diğeri abisine. Candan can gidiyordu yürek dayanabilirmiydi bu acıya. Peki ya Leyla, tam kavuşmuşken teninin her bir zerresinde Yavuz'un izleri varken nasıl dayanacak dik duracaktı.
Kapı vurulma sesi ile ikisinin de bakışları kapıya değdi. Yaren ve Zeynep ve Senem girdi içeriye hepsinin yüzünde aynı ifade merak !.
" Ooo uyanmıs bizim uyuyan güzel " diyerek espiriye vurdu Yaren. Dili öyle söylesede gözlerinde alenen beliren bir hüzün vardı. Gözleri kızarmış, göz altları morarmış, saçları dağılmış, yüzünün her bir zerresinde belirgin bir yorgunluk, kimbilir ne zamandır uykusuz kalmış? Kolaymıydı babası bildiği abisini kaybetme korkusu ile burun buruna gelmiş, üstelik ameliyatında yanında bulunmuş, her bir yarasına elleri ile dokunmuştu. Bir kardeş için bundan daha zor birşey varsa oda ancak toprağa vermek olurdu. Yaren yine güçlü durmuş hocaları ile birlikte ameliyatdan başarılı olarak çıkmıştı.
Senem ablasına yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Leyla'yı böyle güçsüz, çaresiz görmek canını yakıyordu. Onun ablası inatçı, cesur, güçlü kadındı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ablasının yarasına merhem olamamak onunda kaybetmek istemiyordu.
" Abla iyi ol lütfen sana ihtiyacim var" derken sesi öyle çaresizdi ki ,yalvarır gibi çıkmıştı. Bunca yıl sonra bir ailesi ablası olmuştu ve onları kaybetmek istemiyordu. Zeynep'in de Senem'den hiçbir farkı yoktu.
Bir yanda can dostu arkadaşı, diğer yanda sevdiği adam ikisinin arasında gidip geliyor nasıl teselli edeceğini bilemiyordu. Gözleri önce sevdiği adama takıldı. O dağ gibi dimdik duran adam gitmiş saçı sakalı karışmış, çaresizlik içinde kıvranan bir adam gelmişti. Gözlerine ne zaman baksa üzüntüsünün ardında ki öfkeyi saf bir şekikde görebiliyordu. İmkanı olsa çoktan hainlerin peşine düşmüş, abisinin intikamını almıştı. Lakin bir yanda yoğun bakımda yatan abisi, bir yanda yengesi , diğer yanda annesi ve babası. Artık oda şasırmışdı kime nasıl koşacağını. Birtek Zeynep alıyordu yükünü omuzlarından, yanında duruyor desteğini hiç eksik etmiyordu.
Zeynep bakışlarını bu defa hastane yatağında yatan sararıp solmus günden güne eriyen dostuna çevirdi. Kolaymıydı? Yıllar sonra tam kavustum derken sevdiğini kaybetme korkusu ile karşı karşıya kalmıştı. O kara günü hatırladı, Leyla'nın o günkü hali gözünün önüne geldi.
Bir hafta önce
Akşam olmuş karanlık bir perde gibi Antep semalarını örtmüşdü. Leyla saatlerce Yavuz'dan gelecek iyi bir haberi bekler olmuştu. Zaman geçiyor içindeki sıkıntı artıyordu. Adem'i her aradiğinda toplantının hala devam ettiğini öğreniyor başkada tek kelime duyamıyordu. Saat akşam 20.00 sularıydı. Oturma odasında derin bir sessizlik hakim , kimseden çıt çıkmıyordu. Leyla'nın ise gözü yolda eli kalbindeydi. Cama bir anda beyaz bir güvercin gelip kondu. Sanki Leyla'ya bir haber getirmiş gibi, birşeyler söyleyecekmiş gibi baktı. Leyla güvercinin beyaz tüylerinde bakışlarını gezdirdi bembeyaz tüyleri, siyah gözleri o kadar güzeldi ki, hayran olunasıydı.
Odaya dolan telefon sesi ile irkildi Leyla güvercine o kadar dalmıştı ki, zil sesi kendine gelmesini sağlamıştı. Yağız çalan telefonunu açtı keşke açmaz olaydı. Kara haber tez duyulur diye boşuna dememişlerdi.
" Hayırdır , Tahir bu saatte " diyerek telefonu açan Yağız duyqcaklarından habersizdi.
" Yağız ! Yavuz abi ve Adem vuruldu yoldayız hastaneye gidiyoruz çabuk gel" Diyerek bir nefesde konustu Tahir bir yandan da hastane yolunu tutmuslar son gaz gidiyorlardı.
" Ne diyorsun lan sen? Kim yaptı, Nerde oldu? " Odadakiler telaşlandi bir tek Leyla hissetmis gibi durgunlaştı eli kalbine gitti.
" Lan soru sorma hastaneye gel. Pusuya düşürmüşler kırsalda durumları ağır, yalnız Sedat.. " dili varmıyordu Tahir'in bunu söylemeye boğazı düğümlendi.
" Ne oldu Sedat'a?" Tahir'in sesi boğuklaştı gözlerinden yaşlar süzülüyordu erkek adam ağlar mı demeyin . Hergün yüzünü gördüğünüz beraber aynı sofraya oturup ve aynı kavgada sırt sırta verdiğiniz birini kaybetmek hiç kolay değildi.
" Sedat sizlere ömür başımız sağolsun kardeşim" dedi ve telefonu Yağız'ın yüzüne kapattı.
Yağız'ın elinden kapanan telefon düştü. Abisi ile Adem'e mi yansın yoksa yıllardır kapılarında canlarını teslim ettikleri Sedat'a mı bilemedi.
" Oğlum noldu betin , benzin attı. Yağız yavrum" diyen Azade hanımı bile duymuyordu Yağız şoka girmiş gibiydi.
" Abim , Sedat " diyebildi devamını getiremiyorudu. Azade hanım hiçbirşey anlamamıştı.
" Ne olmus abine , Sedat'a oğlum birşey desene adam akıllı " Yağız annesine baktı, sırayla herkezde gözünü gezdirdi. Şimdi bu haberi nasıl verecekti. Annesinin yüreği dayanabilir miydi? Yada Leyla bu acıyı kaldırabilir miydi? Sustukça odadan oluşan gerilim artıyordu.
Yere düşen telefonu aldı ailesine döndü gözleri dolmuştu dokunsalar ağlayacaktı.
"Yağız! Birşey oldu değilmi ? Yavuz " dedi Leyla ayağa kalkmış , gözleri dolu doluydu. Sabahdan beri yüreğine çöreklenen bir his vardı ve bu hiç hayra alamet değildi. Yağız metanetini korumaya çalıştı o bir askerdi kaç defa yanında silah arkadaşlarını şehadet şerbetini içirip ebediyete uğurlamıştı. Şimdi yıkılıp üzülmenin zamanı değildi. Gözünde ki, yaşı sildi kendini toparladı.
" Öncelikle bir sakin olun tamam mı? derken sözleri Leyla'ya idi. '' Abimler.. dedi derin bir nefes aldı ne kadar zordu iki kelimeyi bir araya getirmek.
" Abimler pusuya düşmüş Adem ve Abim yaralanmış hastaneye gidiyorlar, ama Sedat ölmüş" dediği an Azade hanımın olduğu yere "oğlum " diyerek bayılması ile Leyla'nın dizlerinin üzerine düşmesi bir oldu.
Yade Zergül ise ilk göz bebeği olan torunun acı haberi ile yıllara meydan okumuş kırışan elleri ile yüzünü kapattı. Kocasını toprağa verdiğinde bile canı böyle yanmamıştı. leyal hanım ve kızlar ise kimenereye yetişeceklerini şaşırmışlardı.
Said Zolağlu intikam uğruna Miroğlu konağına ateş düşürmüş, altinda ise Leyla kalmıştı. Şimdi onu kim toparlayacakdı, peki ya Azade hanim? Anne yüreğı bu acıyı nasıl kaldıracakdı?
Konakda sanki kıyamet kopmuş, çatıları başlarına yıkılmıştı. Altta katta Sultan hanım üstt katta Azade hanım'ın yürekleri evlat acısıyla dağlanmıştı. Ates düştüğü yeri yakıyordu, Leyla ise kendini.......
*******************************
Olay yerinde Yavuz'a ilk müdaheleyi Cihan, Adem'e ise Berzah müdahele etmişdi. Zaman yoktu ikiside kan kaybediyordu. Hızlıca arabaya götürdüler ve hastanenin yolunu tutmuşlardı. En yakın hastaneye götüreceklerdi lakin Yaren aldığı haber ile soluğu baş hekimin yanında almıştı.
Yaren, hocaları ile yaptığı görüşmeden sonra babasını aramış bulunduğu hastaneye getirmelerini söylemişti. Cihan ise Yaren'e, Adem ve Yavuz hakkında bilgi vermişdi. '' bacım Adem karın boşluğundan yaralı, abin ise karın boşluğu ,omzu ve göğüs kafasenin hemen alt kısmından kurşun yemiş tahminen uzun namlulu kanas keskin nişancı işi mermi çapı 7.62 54 mm fişek . Kanaması çok kan takviyesi gerekebilir biz en gec 10 dk ya orda oluruz siz hazırlıklı olun '' Ağır yaralı iki genç adam hızlıca hastaneye getirilmişti. Yaren ve Doktor hocaları kapıda gelen arabaları bekliyorlardı. Haberi alan Miroğlu ailesi soluğu hastanede almıştı. Yade Zergül'''ün kalbi acıya dayanamadığı ve teklediği için odaya alınmış dinleniyordu. Asmin ve Berzan başında bekliyorlardı ikisininde gözleri yaşlıydı.
Duran arabadan ilk Adem indirildi ve sedyeye alındı. Sultan hanımın feryadı, Zehra'nın "abim " demesi görenlerin ve duyanların ceğerini yaktı. Biri vardı ki içli içli ağlıyor sesini çıkaramıyordu. Sevdiğini Camdan kanlar içinde sedyeye alınışını görmek Asmin'in yüreğini kor ateşler misali yaktı.
Bu defa Yavuz indirilip sedyeye alındı. Leyla yüzü solgun kanlar içinde olan kocasını görünce '' Yavuz'um '' diyerek Yağız'in kollarına bayıldı. Sevdalı yüreği bu acıya dayanamadı, Azade hanım ise odada tedavi görüyordu . Tansiyonu Bir inip bir çıktığı için dil altı vermişler dinlenmesi için gözlem odasına almışlardı Leyal hanım yanından ayrılmadığı eltisini teselli ediyordu. . Hangi anne vardır ki, evladının eline kıymık batsa ciğeri yanmayan. Azade hanım ise ölüm ve yaşam arasında mücadele veren oğluna nasıl dayansın ki.
Adem ve Yavuz hızlıca ameliyata alınmışlardı, diğerleri ise bekleme salonuna geçtiler. Sedat'ın naaşı ise önce yıkandı sonra mork'a teslim edildi. Yavuz'ların durumu belli olur olmaz toprağa verilecekti. Berzah mork işlemlerini yaparken Berdan ise defin işlemlerini halletmişti. Cihan ise Behram Bey ve Tahir'in yanında kalmış olası bir durumda gerekeni yapmak için bekliyordu.
Azade hanım kendini biraz toparlayınca oda diğerlerinin yanına bekleme salonuna geldiğinde kocasına öfke ile baktı yıllardır içinde biriktirdiği ne varsa gün yüzüne çıktı. Ayaklarını sürüyerek kocasına doğru geldi ruhu çekilmiş gibiydi. gözlerinde öyle bir bakış vardı ki, fırtına öncesinde ki sessizliği andırıyordu.
'' Mutlu musun Behram ağa ? Bunca yıldır bir gram sevgini göstermediğin, ağalık diye diye çocukluğunu yaşatmadığın evladın ölümle mücadele ediyor. Yürüdü mü namın ? İstediğin oldu mu? '' Behram kafasını eğdi karısı haklıydı ne diyebilirdi ki. Kendisi değilmiydi oğlundan herşeyi esirgeyip ağalık için yetiştiren peki değmiş miydi? Bir baba olarak vicdanı sızlıyordu, pişman mıydı hemde köpekler gibi. Ama ne giden zaman geri gelecek , nede olanları gücü yetecekdi.
'' Azade '' dedi sesi titredi konuşurken seside kendisi kadar yorgun çıkmıştı . Lakin karısının durmaya hiç niyeti yoktu. Bu akşam eteklerindeki taşlar dökülecekdi.
'' Ne Azade ne! Evladım ölüyor benim senin ağalık sevdan benim ciğerimi paramparça ediyor'' derken ellerini göğsüne vuruyor gözlerinden yaşlar sicim sicim akıyordu. '' Ben onu 9 ay karnımda taşırken incitirim diye korkardım , yatarken bile karnımda sağda ise o tarafıma, solda ise yine o tarafıma yatmazdım ki,canı yanmasın diye. Ben onu ne zorluklar ile doğurup büyüttüm. Kaç geceler uykusuz kaldım , hastalandı sabahlara kadar başını bekledim. Sen azarlayıp döverken ben onun yaralarını sardım. Şimdi evladım kanlar içinde, her bir yanında bir kurşun yarası ve ben evladımın yaralarını sarıp merhem olamıyorum. Senden koruyamadığım gibi , düşmanlarından da koruyamadım . Bana da yazıklar olsun evladıma ana olamadım koruyamadım. Eğer ki evladıma birşey olursa gözüme gözükme ağa '' derken artık dayanacak takadi kalmamışdı. Yağız ve Leyal hanım koluna girip bekleme salonunda bulunan sandelyeye oturtmuşlardı.
'' Yapma böyle annem abim iyi olacak babamda perişan oda böyle olsun istemezdi. Şimdi beraber olmak varken bu şekilde yaparak birbirinize zarar veriyorsunuz '' dedi Yağız ve annesini yüzündeki yaşları elleri ile silip yanaklarını öptü. '' Babamda üzgün anne onun içinde zor evladı gözünün önünde vuruldu'' diyerek annesinin sakinleşmesini sağladı.
'' Yenge Yağız haklı bak acın büyük ama abimde üzgün baksana haline adam geldiğinden beridir orda sessizce oturuyor belli ki oda vicdanı ile bir muhasebe içerisinde Allah korusun birşey olsa senin canın yanar'' diyen Leyal hanım ile Azade hanım biraz daha sakinleşmişti.
Aradan kac dakika saat geçti bilinmez akrep yelkovanı kovalayıp duruyor uzun bekleyiş sinirlerin gerilmesine sebep oluyordu. Haberi duyan aşiret ağaları hastaneye akın etmiş Behram ağa ve Tahir gelen misafirleri ile ilgilenmişti. Perwer ağa , Bekir ağa ve Azade hanımın abisi Şiyar ağa Behram beyi yalnız bırakmamışlardı. Leyla ise ilk uyandığında '' Yavuz '' diyerek çığlık atmış bütün hastaneyi ayağa kaldırmıştı. Ne Yağız zapt edebilmişti ne hemşireler. Hasta bakıcıların yardımı ile hemşirelerin yaptığı sakinleştirici ile uyutulmuştu, Leyla'nın o halini Yavuz görse kahrından binlerce kez ölür dü. Her defasında Leyla'nın geçirdiği sinir krizleri , ortalığı kırıp dökmesi , kendisine zarar vermesi bir süre daha uyutulmasına sebep olmuştu. Zeynep ve Senem bir an olsun yalnız kalmasına müsade etmiyorlar, olabilcek her tehlikeye karşı kendisinden bile koruyorlardı Leyla'yı. İki kadınında kulaklarında Leyla'nın feryatları yankılanıyordu.
"Yavuz! Ömrümü adadığım adam... Sakalının her bir telini avuçlarımda saklamak istediğim , bir ömre bedel gözlerine, suskun gülüşüne, her nefeste biraz daha âşık olduğum sen... Adını kalbime mühürledim, dualarımda ezberledim seni, her gece seninle uyuyup seninle uyandım. Hani 'geleceğim' demiştin ya... Bu Leyla şimdi sensiz ne yapsın? Hangi sabahı karşılasın, hangi gecede seni düşlemesin? Nefesim düğüm, gözlerim sele dönmüş... Bir türlü gülmeyen şu yüzüm, seninle belki bir gün güler diye bekledi, ama şimdi? Sen nerdesin be karagözlüm....
Yoluma yoldaşım, kalbimdeki kıyametim, gözümden hiç dinmeyen yaşım... Gitme ne olur! Ne olur beni bırakıp gitme Yavuz... Yavuzzz...!"
Leyla'nın feryadı, hastane koridorlarında yankılandı. Sesi sadece kulaklara değil, kalplere de işledi. Onu duyan hemşirelerin bile gözleri dolmuş, sustukları anlarda bile içlerinin sızısı duyulmuştu. O an, herkes onun acısında boğuldu; çaresizlik, duvarlara sinmişti.
Bir fırtina kopmuştu Leyla'nın yüreğinde. Zifiri bir karanlık, gece ayaz! Leyla'nın, Yavuz olan yanı buz. Gözlerinde dinmeyen, ve geçmeyen bir pus. İçinde ise yarım kalmışlığın verdiği bir his....
Dedim ya ateş düstüğu yeri , ölüm girdiği evi yakıyordu.....
*************************************
Saat gece yarısına gelmişti Adem ameliyattan çıkmış yoğun bakıma alınmıştı. Yavuz'un ise ameliyatı hala devam ediyordu. 4 saati doldurmuşlardı elleri yüreklerinde dillerinde dua gelecek ufak da olsa güzel bir haber bekliyorlardı. Cihan, Berzah ve Berdan ailenin eli ayağı olmuşlar koşturup durmuşlardı. Yavuz'un iyi haberini alır almaz o it Said'in peşine düşeceklerdi.
Ameliyathanenin kapısı açıldı iki doktor da yorgun bir şekilde dışarı çıkmışlardı. Aile üyeleri beklenti dolu bakışlarını doktorlara çevirmişlerdi. Lakin hiçbirinde o soruyu soracak cesaret yoktu hepsi sus pus iken '' Doktor oğlum torunum nasıl '' Diyen Yade Zergül'ün sesi duyuldu salonda. Elinde bastonu diğer tarafında Berzan ile yavaş yavaş ameliyathane kapısının önüne kadar geldiler.
'' Öncelikle geçmiş olsun hepimize Yavuz bey hastanemize geldiğinde vucuduna üç kurşun isabet etmişti. karın boşluğunun yan tarafına denk gele kurşun kas dokusunda kalmış iç organlara zarar vermemişti ve bizim işimizi kolaylaştırdı. Omzunun ön kısmına isabet eden kurşun ise kemik kırığı yapmamış ama sinir ve kas zedelenmesine sebep olmuştu. Göğüs kafesinin sağ alt kısmına isabet eden kurşun ise bizi baya bir uğraştırdı. Kaburgayı sıyırmış lakin akciğeri delmemiş olması en büyük şansımız idi. Kalbe giden bir kaç damarda hasarlar vardı onlara da hızlıca müdahele ettik. İlk yapılan müdahele ve hastaneye en kısa zamanda getirilmesi Yavuz beyin şansı olmuş . Vücudu iyi dayanmış açık konuşayım biraz daha derine gitseymiş şu an bu konuşmayı yapıyor olamazdık . yavuz bey çok kay kaybetmişti ama yaptığımız takviyeler ile şimdilik toparladık. Yinede her hangi bir iç kanamaya karşı bir süre yoğun bakımda kalacak ilk 48 saat bizim için çok önemli henüz tehlikeyi atlatmış sayılmayız bekleyip göreceğiz biz elimizden geleni yaptık ziyaret şu an için mümkün değildir, ama sizlere düzenli bilgi vereceğimizden emin olabilirsiniz. herşey planladığımız gibi giderse bir kaç güne servise alınması mümkün olabilir . Tekrardan geçmiş olsun bundan sonrası Yavuz bey'in vucut direncine kalmış '' diyerek gerekli açıklamayı yapmıştı.
" Doktor bey lütfen en azındam beş dakikaya da razıyım evladımı bir kere görsem?" Anne yüreği görmeden rahat etmeyecekti.
"Bakın inanın sizi anlıyoruz ama şuan yanına girmeniz demek oluşabilecek bir komplikosyonu hızlandırmak demek. Lütfen sizde bizi anlayın hastamız çok zorlu bir ameliyat geçirdi henüz tehlikeyi atlatmış değil maalesef " Acılı annenin o hali doktorlarıda üzmüştü ama.onlarında elinden şu an icin birşey gelmiyordu, riski göze alamazlardı.
" Siz elinizden geleni yaptınız evladım bekleyip görücüz" dedi Yade Zergül .
Zaman ne getirir bilinmezdi , Ama Yavuz güçlü biriydi, Leyla'yı ve ailesini asla bırakmazdı. Bunu çok iyi biliyorlardı şimdi yapmaları gereken sadece dua edip gelecek güzel haberi beklemekti. En azından yasıyordu ya, nefes alıyordu ya oda yeterdi....
O gecenin üzerinden tam bir hafta geçmiş hastane ikinci evleri olmuştu Miroğlu ailesinin. Sedat toprağa verilmiş , Adem uyanmıştı. Hatta toparlamıştı bunda ise Asmin'in bulduğu her fırsatda yanına gidip çocuk gibi ilgilenmesi çok etkili olmuştu. Sevda ise sevdiği adamın yanına bile yaklaşamamıştı. Bir defa görüp konağa gelmişti. Asmin şanslı olan , o ise karşılıksız kalan tarafdı. Geçen o zaman diliminde Yavuz'un ise yaraları günden güne iyiyiye gitmeye başlamış lakin Yavuz bir türlü uyanmamıstı. Leyla yoğun bakım ünitesinin önünü kendine ev eylemiş gözünü bile kırpmadan saatlerce cam olan yerden Yavuz'u izlemiş bedeni yorgun düştüğünde ise Yağız'ın zoru ile odaya zorla götürülmüştü. Ne zaman uykuya dalsa bir hafta boyunca aynı rüyayı görmüş kan ter içinde uyanmıştı. Yine bu sabah olduğu gibi konağa gelen Yavuz'un cansız bedenini görmüş kan ter içinde '' Yavuz '' diyerek uyanmıştı . Zeynep perişan olan dostunun haline dayanamıyordu. Yağız' a birşey olsa oda en az Leyla kadar kötü olur hatta bu kadar da dayanamazdı. Sevdiği adama birşey olma fikri bile canını nasıl yakmıştı. gidip perişan halde olan sevdiğine sarıldı.
İyi misin? Nasılsın? demedi bunları sormak yerine sadece gidip sarıldı ve '' Ben yanındayım hepsi geçecek Yavuz abi iyileşecek '' diyerek teselli etti. Bazen sözlere gerek olmazdı,bir bakış, bir dokunuş bile yeterdi.
Leyla, Senem'den ayrılıp ayaklarını yatakdan uzatarak yavaş yavaş ayağa kalktı. Az önceye göre daha iyiydi gidip Yavuz'u görebilirdi. Zeynep, Senem ve Yağız ne kadar itiraz etsede Leyla ikna olmamıştı. Gidip Yavuz'u görecekti. İçinde anlamlandıramadığı bir sıkıntı vardı. Gördüğü kabusun etkisi olabileceğini düşünüyordu. Aklı kalbine oyunlar oynuyor, her ihtimali düşünüyordu Leyla. Daha fazla bu kasvetli odada kalmak istemedi.
Senem toplantısı olduğu için gitmek zorunda kaldı. Leyla'ya Zeynep ve Yağız eşlik etti. Yavaş yavaş geldiler Yoğun bakım ünitesinin önüne. Leyla onlara beklemelerini söyleyerek aralarına konulan pencerenin önüne gelip, ellerini yavaşça kaldırdı. sanki Yavuz'a dokunuyormuş gibi elini sağa sola hareket ettirdi.
Ne zordu sevdiğin ile aranda duvarların olması. Oysaki daha düne kadar nefesinde, soluklanıyor gölgesinde huzur buluyordu. İnsanoğlu bir nefeslikdi. Bir vardı , bir yoktu....
********************************
Yade Zergül oğlu Behram beyden aşireti toplamasını istemişti. Onun gözünün bebeği orda yatarken , şerefsizlere rahat uyku yoktu. Aşiret ağaları bu defa Marazoğlu konağında toplanmışlardı. Yade Zergül yıllardır çıkmadığı konakdan bugün tüm asaleti ile çıktı. Marazoğlu konağına konvoy eşliğinde geldiler.
Zergül miroğlu ! Miroğlu aşiretinin en köklü kadını olarak bilinirdi. Yaşına rağmen dimdik duran, ağırbaşlı ama sözünü sakınmayan , çevresinde büyük saygı gören bir hanımağa'ydı. Geleneklerine bağlı, tek bir sözü ile herkezin yüreğine korku salan güçlü kadındı. Gücünü ve cesaretini kocasından ve evlatlarından almıştı. 20 yıl sonra torunu için böyle biir toplantıya katılıyor idi.
Torunun haberini aldığında gözyaşlarını sakladı içine içine akıttı. o ki, yılların suskunluğunu bugün acısıyla söze dökmeye kararlıydı. İçinde ilk kez öfke ve intikam duygusuyla o toplantıyaa katıldı. şark odası kalabalıktı. Her aşiret büyüğü yerini almış gelecek olanı beklemekteydi. Kapıdan tüm o asleti, elinde bastonu veya başına bağladığı beyaz tülbenti ile Zergül Miroğlu girdi. Bütün aşıret ağaları ayağa kaltı. Yade Zergül önde, Behran ağa, Tahir , Cihan ve Behruz hemen arkasından yerlerine geçip oturdular . Herkez sırayla yade Zergül'ün elini öptüler buda ona duydukları saygıdandı.
Odada oluşan uğultuyu Yade Zergül bastonunu yere üç kez vurarak durdrdu . Herkezin üzerinde, yıllara meydan okuyan keskin bakışlarını gezdirdi. Az sonra söyleyecekleri ortama buz gibi düşecek, soğuk rüzgarlar estirecekti.
'' Ağalar! Biliyim bunca sene sonra bu kadın evinden çıkıp buraya niye geldi diyicisiz? Ben size diyim... Torunum için geldim! Sizler o it soyunu içimize aldıız. O da döndü dolaşdı bizi ısırdı. Bugün bizi ısıran guduz it yarın öbür günde sizi ısırır !
Şimdi beni iyi dinlen! Torunumun etine değen her gurşun için bana bir Zaloğlu getireceniz! Ve o kudurmuş iti ayağımın altına atacanız! '' Bastonunun son darbesi odada yankılanır herkez bir anda dona kalır. Oadanın içini bir ölüm sessizliği kaplar.
Kimi gözlerini kaçırırken , kimisi başını eğer. Perwer ağa, bakışlarını Yade Zergül'ün gözlerinde sabitler. '' Sözün dağ gibi indi üzerimize ana . Bu ayıp hepimize yeter, Bizler! o gün o şerefsize evet oyu vermeseydik , Şimdi Yavuz can çekişiyor olmayacaktı'' Dedi söyledikleri ne eksik ne fazlaydı. tam yerinde konuşmuş zamanında hayır oyu vererek haklılık paylarını ortaya koymuştu sözleri ile.
Bir diğeer aşiret ağası olan Şiyar ağa girdi söze '' O iti buraya ilk getireni de bliyorum! Ama neyse şimdinin meselesi değil o '' Derken Said'in suç ortağı Fırat'ın gözlerinin içine bakmıştı.
Cihan, yanında oturan Berzah'a bakıp '' Ula bizim bu yadeler, mezardan çıksa gene hükmünü dinletir. Helal olsun şu asalete bak'' diyerek hayranlığını dile getirdi.
Perwer Ağa usulca yerinden kalkıp '' Toplantı bitmiştir '' derdemez Yade Zergül yerinden kalktı. O dik duruşu, kimseye eyvallah etmeyişi ile hükmünü yürüyüşü ve duruşu ile belli ediyordu.
Bir kadın düşünün ! Kimseye bir zararı dokunmamış, hayatını eşine, evlatlarına ve torunlarına adamış, yüzünde, keskin bakışlarında yılların tecrübesi olan herkezin hayran olduğu ve önünde saygı gösterdiği kudretli bir hanımağa....
İnsan yaşadıkları ile olgunlaşır ve büyürdü. Leyla, her yaşadığı acıda biraz daha büyüyor olgunlaşıyor ve yoruluyordu. Yaşadığı üzüntü vucudunun direncini düşürüyordu. Ama inadına dimdik ayakta durup, hiçbirşey olmamış gibi sıfırdan ayağa kalmayı her seferinde kendine görev ediniyordu..
Yine gelmişti yoğun bakım ünitesinin önüne , Ellerini koymuşti pencereye. Özlem ile bakuyuyan sevdiğine. Kara gözlerine, miski amber kokusuna. ruhunu sakinleştirip dinlendiren sesine bir haftadır hasretti. Artık uyansın istiyordu, gözlerini açıp kendisine sevdalı , sevdalı baksın istiyordu. Çok özlemişti ! Yanına da giremiyordu ki iki kelam etsin.
Zeynep ve Yağız , Leyla'nın perişan haline üzülerek bakıyorlardı. Çaresizlik buydu! Sevdiğin insana şifa olamamak. Zeynep kafasını hafif kaldırıp Yağız'a baktı '' Yağız sana birşey olsa ben Leyla kadar güçlü kalamazdım her halde '' dedi Yağız sevdalandığı çimen gözlere kaşlarını çatarak baktı.
Nerden çıkmıştı şimdi bu ? Allah kimseye çekemeyeceği yükü vermezdi. Ki insan neyi yapamam derse, onunla sınanırdı.
'' Zeynep'im ! Bir daha ağzından böyle birşey duymayayayım. Kurban olduğum, bak yanındayım kötüyü çağırma. Allah'a da isyankar olma ... Bak ! ben bir askerim, bu vatan uğruna akmayacaksa kanım , ben beni neyleyim. Sende kendini bumları düşünerek üzme, kaderimizde varsa ayrılık elden birşey gelmez. Buğulanmasın o çimen gözlerin'' dedi ve alnından öptü.
'' Aç artık gözlerini be adam! Bak geldim yine. Beni duyduğunu biliyorum , hissediyorsun seğil mi? Ne olur.... Bir işaret ver , küçücük bir kıpırtı yeter bana...
Sensiz herşey eksik. Bak seni bekliyorum , daha yarım kalan onca şeyimiz var. Ne garip değil mi? Bir cam kadar yakınız , ama bir ömür kadar uzağız şu an. İçeri almıyorlar beni. Sana dokunamıyorum. Belki duyuyorsun beni, belki kızıyorsun bana '' Ağlama'' diye....
Tenimde hala senin kokun var. Leyla'm deyişin kulaklarımda. Ne olur ..... Benim bunu duymaya ihtiyacım var. Benim sana ihtiyacım var... Aç artık gözlerini Çawreşamın benim o gözlere bakmaya ihtiyacım var....'' Dedi leyla gözlerinden yaşlar yağmur misali süzülürken. Gözleini kapadı, umudu tükeniyordu artık. çaresizlik canını kor kor yakıyordu.
Tam o anda içerde birşeyler oldu. Leyla hissetmiş gibi açtı gözlerini. Hemşirenin koşuşturmasını, Doktorların içeriye koşarak girmesini gördü.
'' Sakın! Yavuz sakın... Beni bırakma '' derken ellerini cama vuruyordu. Zeynep ve Yağız iki adımda yanına geldiler. Yavuz'un kalbi durmuş dotorlar defibilatör ile masaj yapmaya başladılar.
Doktor ilk denemede cevap alamadı '' Hadi evlat dayan '' dedi ve '' 250 '' dedi yanındaki hemşireye '' Hazır '' dedi. İkinci denemde başarısızdı. '' 300 '' dedi bekledi. ama maalesef durumda bir değişiklik olmadı. doktor eli ile Masaj yapmaya başladı. Hemşire perdeyi kapatmadan önce gördükleri tek görüntü , Yavuz'a yapılan kalp masajıydı.....
Yaşam ve Ölüm arasında ki, o ince çizgideydi Yavuz.. Ya dönecek , yada sonsuzluğa ruhunu teslim edecekti...
Evet bölüm sonuna geldik..
Sizce Yavuz ölecek mi ?
Leyla bu acıya dayanabilir mi ?
Siz bölümü okurken bende bir çay içeyim....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.01k Okunma |
1.28k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |