Bölüm 58. Part 2
Canım açık havada sucuk ekmek çekti diye tüm kadro Uludağ'a gelmiştik. Sanki hepsi bugünü bekliyormuş gibi takılmıştı peşimize ama sucuk bahane kaymak şahaneydi.
Rüzgardan uçuşan saçlarım ağzıma giriyor diye Ali arkama geçmiş saçlarımı arap saçına çeviriyordu lakin özünde bana iyilik ettiği için sesimi çıkaramıyordum. Bunu gören Zehra'nın keyfi yerinde gibi gülüp duruyordu.
"Yenge üçüncü ekmeği de yedin ama dördüncüyü ister misin demeye korkuyorum." Sarı kafaya surat asarak baktım.
"Hayır yadında dağ gibi adamı da yiyip bitireceksin gibi bir his doğuyor içime. Aman Allah muhafaza kardeşim, gece acıkır macıkır..." Hekime daha da somurtarak baktım.
"Uğraşmayın benim hanımla, istesin dünyayı sereyim önüne yesin diye." Somurtmam anında sırıtışa döndü. Sonunda saçlarıma birkaç düğüm atıp bağlamaya çalıştıktan sonra başımı öptü ve yerine geçti. "Hem bunlar zaten çeyrek çeyrek. Bir tane daha ister misin yavrum? Hem sen hem bebeler iyice doysun."
"Yalnız onlar kordondan," diye başladığı lafı bitiremedi hekim. Zira Ali Ata başına bayıltıcı bir darbeyle vurmuştu.
"Yavaş birader omurilik soğanım sarsıldı."
"Bak laflara bak, sen benim hanımın kalbimi sarsma ben de soğanını soğancığını, beynini beyinciğini rahat bırakayım kardeşim."
"Hadi be, küfredecek sandım çok heveslenmiştim."
"Herkes sizin gibi terbiyesiz ve edepsiz olmak zorunda değil Feridun Bey?"
"Öyle mi Zehra Hanım, ne terbiyesizliğimi gördünüz?"
Zehra bana göre dik dik, ona göre imalı bakışlarını gözüne dikip konuşacakken Feridun'un koca elleri tarafından ağzı kapatıldı. "Tamam sus en terbiyesiz insan benim."
"Hayat birkaç ay içinde insanı şu şekil hanımcı yapıyor işte." Hekim yine konuştu konuşmasına ama bu sefer beyinciğine bir darbe de Sarı'dan yedi.
"Ee yedik içtik, hadi kaymıyor muyuz?"
"Kaymıyor muyuz derken Piraye'm? Yanlışlıkla mı çoğul konuştun?"
"Yoo, buraya kaymaya gelmedik mi?"
"Yoo sucuk ekmek yemeye geldik."
"Yoo biz kaymaya geldik." Feridun ve Zehra aynı anda konuşunca onlara baktık.
"Oğlum sen demedin mi buranın sucuklarının üzerine yok diye."
"Dedim evet Kayseri'den geliyor. Güzeldi de, değil miydi arkadaşlar löp löp götürdünüz. Hanımın dört tane yedi vicdansız."
"Özellikle ısrar edişin bunun için miydi Sarı?"
"Evet," dedi Feridun pişkin pişkin. Ali dayanamaz gibi bakıp eliyle beni gösterdi. "E kayacağım diyor?"
"E kaysın."
"Ulan beni delirtmeyin gebe bu kadın içinde bir değil iki tane yavrum var."
"Aman kocam dert ettiğin şeye bak, ben biliyorum kaymayı. Gel sana da öğreteyim." Koluna girmiş kiralık eşya satan mağazaya doğru sürüklüyordum.
"Piraye'm gözünü seveyim, gel dört ekmek daha ye ama bana kayacağım deme. Kurbanın olayım ya düşersen?"
"Ama ben iyi kayıcıyımdır." Gözlerimi büyütüp masum bakışlar eşliğinde onu ikna etmeye çalıştım. "Ama ya iyi kayıcı olmayan biri gelir de sana çarparsa? Şu ekmeği yiyene kadar kaç kişi düşüp kalktı!" Derin bir ofladım, haklıydı. Yıllardır kaymıyordum zaten bu yıl da kaymasam olurdu. "Tamam, haklısın. Ben buradan izlerim sizi o zaman hadi git sen."
Şaşkın bakışları beni buldu. "Nereye gideyim?"
"E arkadaşlarının yanına, kaymaya?"
İhtimali yokmuş gibi güldü. "Güzelim ben bilmiyorum kaymayı, ben de düşerim falan ne me lazım? Ya sonra bir şey olursa ve ben yaralı olursam si-"
Parmağımı dudaklarına bastırınca susmak zorunda kaldı. "Bak burada o kadar insanız, kimseye bir şey olduğu yok. Düşen kalkıp devam ediyor. Çok eğlenceli git ve dene. Feridun buralı daha önce çok gelmiştir o sana göstersin, yaparsın."
"Benden seni tek bırakmamı mı istiyorsun?"
"Evet kocam, dağdan kurtlar inerse önce sucuklara saldırırlar diye düşünüyorum. Tam şuradayım hadi, bari birimiz tadını çıkarsın."
"Piraye,"
"Ali Ata lütfen. İleride çocuklarımıza seni şikayet etmem için bana bir fırsat ver." Bu sözle vuruldu gibi kaldı. Muhtemelen aramızda birbirimizi hiç şikayet edip etmeyeceğimiz olaylar yaşadık mı onu düşünüyordu. Yaşamamıştık, narin bir papatya yaprağıymışım gibi ilgilenmişti benimle hep. Gözünde gördüğüm kırılma uğursuz kuzenim Fatih'le aramızda geçen olayları hatırladığını belli etti ama o konuda da bir suçu yoktu. Benim için en iyi seçenek kendisiydi ve bir an bile pişman olmamıştım.
Yanağına uzanıp öptüm ve itekleyerek gönderdim. Buraya kadar gelmişken boş boş oturmak olmazdı. "Tamam gidip hemen geleceğim, dikkat et."
"Hemen gelme, ben buradan sizi izler çocuklarımla konuşurum. Yalnız değilim Ali'm, içimde senden iki parça var ve beni dinlemeye can atıyorlar." Alnımı öpüp elini karnıma koydu ve onlarla iletişime geçti. Yavrular anında tekme atıp tepki verirken güldüm. "Yavrularım, sizi annenize annenizi de size emanet ediyorum."
Geri gidip bir banka oturduğumda gözden kayboldular. Ardından kızak ve kayak ekipmanı kiralayıp geri çıktılar. Sonra ilginç bir şekilde Ali'nin insanlarla konuştuğunu gördüm. Ne konuşuyordu tanımadığı o kadar kişiyle?
Yanıma yaklaşan kadına baktığımda gülümsedi. "Oturabilir miyim canım?"
"Elbette, buyurun."
"Çok güzelsin maşallah." Teyzenin gözleri beni derinden süzerken bakışlarımı çektim. "Siz de öylesiniz. Bu yaşta olmanıza rağmen gençlere taş çıkartısınız."
Keyifli bir kahkaha attı ve değişik aksanıyla konuşmaya devam etti. "Hayatım, benim sırrım erkekler. Ah şu erkekler ne değişik varlıklar. Bir onun ilgisi bir bunun derken şımardım gittim."
Tövbe tövbe, ne diyordu bu kadın? Çoluğundan çocuğundan bahsediyor diye düşünürken cevap vermedim. Biraz daha anlatmaya devam etti, kadınlarla çalıştığından, iyi para kazandığından falan bahsederken kafayı sıyırmış olduğunu düşündüm. Az önce erkekler hakkında konuşurken konu nasıl kadınlara gelmişti anlamadım. "Sen de çok para kazanmak ister misin canım? Üstelik erkeklerin de seninle yakından ilgileneceğine eminim?"
Anında ayağa kalktığım için başım döndü. "Teyze sen ne diyorsun ya? Edepsiz misin yoksa kör müsün anlamadım. Ne ima ediyorsun sen bana?"
"Canım celallenme anlasana işte, çok para kazanacağız, ilgiye doyacaksın. Kızlar damı diyorum, burada meşhurdur."
Ağzım şaşkınlıktan açılırken titreyen ellerimi nereye koyacağımı şaşırdım. Üzerimdeki kabandan karnımı görmüyordu hadi diyelim peki yüzüğüm? Yüzüğüm ya yüzüğüm de eldivenin altında kalmıştı. "Evliyim ben, derhal git yanımdan hadsiz. Hadi teyze hadi başka kapıya ağır konuşmak istemiyorum. Nasıl öylece yanıma gelip pezevenklik yapabiliyorsun anlamıyorum. Dünyanın çivisi çıkmış gerçekten. Allah'ım ilgi alaka diyor delireceğim."
"Kızım bahane ediyorsan bir din-"
"Defol yoksa herkesi toplarım başımıza!" Hızla arkamı dönüp yürüdüğümde midemdekiler daha fazla dayanamadı. Çöp kutusuna doğru hızlı adımlarla yetiştim. İyi ki saçımı karmaşık bir düğüm yapmıştı yoksa şimdiye yüzüme gözüme her yere bulaşırdı. Sırtımda hissettiğim elle birlikte panikle sıçrayarak baktım.
"Piraye'm iyi misin? Hani geçmişti bu durum, sucuklar mı dokundu yoksa?"
"Bilmiyorum-" Ne diyeceğimi bulamadığım için beklerken bir şişe su uzattı dudaklarıma. Ardından yüzümü sildi, yanımda olması bile ferahlamama yetmişti.
"Ali Ata-"
"Kendini iyi hissediyorsan bir teklifim var."
"Neymiş?"
Daha konuşamadan köşede bıraktığı kızağı alıp geldi yanıma. "İstediğin gibi kayamasan da bununla aklında kalmaz diye düşündüm yüreğim."
"Yok yine çarparlar, sağ ol. Sen kay istersen," dedim ama yanımdan gitmesi artık zerre kadar içimden gelmiyordu."
"Yok yok çarpmazlar gel sen. Binmek istemiyorsan o ayrı." Binmek istediğimi biliyordu, teklif ederken gözümdeki ışığı görmüş olmalıydı. Çevreme şöyle bir bakındım ama teyzenin yerinde yeller esiyordu. Nasıl açıklayacaktım bu durumu ben of ya!
Kendimi anında kızağa yerleştirilirken bulunca az önceki korku yüreğimden çekildi ve yerini heyecan aldı. En son ailemle gelmiştim buraya yıllar önce ve Ali'nin yerinde babam vardı. Beni kızağa yerleştiriyor saçlarımı okşuyordu. Duygu yüklü bakışlarımla göz göze gelince gülümsedi ve "Hazır mısın?" diye sordu. "Düşmeyeceğine güveniyorum." Güveniyordu elbette ama koruyucu ekipmanların hiçbirini eksik etmediği gibi karnıma da bir şeyler sarmıştı.
Kendimi öne doğru bıraktığımda gözlüklerden dolayı rüzgar beni yakmasa da bu hissi iliklerime kadar hissettim. Allah'ım muhteşemdi!
"Öndeki kızağı takip et!" diyen kocamın sesini duyduğumda kıkırdadım. Feridun'un kızağına binmiş arkamdan geliyordu lakin tuhaf olan başka kimsenin şu an kaymamasıydı. Aklıma gelen şeyle kalbim pır pır ederken heyecanlandım.
"Ali... Ali'm sen bana ödül müsün?"
Kısacık sandığım mesafenin uzamasıyla tadını çıkarırken az önce yaşadığım gerginlik yok olup gitmişti. Nihayet durduğumuzda etrafta alkış ve ıslık sesleri duydum. Kızlar gülüşerek beni bekliyordu. Olduğum yerden kalkamayacağım için Ali gelip yardım etti ve malzemeleri tek tek çıkardı.
Elleri boş kaldığı gibi dönüp ona sarıldım, sarıldık. Artık ona üç kişilik sarılırken heyecanımı bastırmaya çalışıyordum.
"Ali sen ne yaptın?" Çekinerek bakışlarımı etrafta gezdirdim ama çoğu yeniden kendi haline dönmüştü.
"Benim hanım beni yavrularıma şikayet etmesin diye elimden geleni yaptım. Yok öyle çocukları kendi tarafına çekmek Piraye Hanım." Hafif yükselen sesine gülümsedim.
"Şimdi sen tüm bu insanlarla tek tek konuşup bir dakika kaymayın benim karım kayacak mı dedin? İnanamıyorum."
"Yok öyle demedim. Şimdi siz bir dakika durmazsanız bu taş ömür boyu benim kafama gelir dedim. Hem de bir değil üç kişiden."
"Yoo ben duydum benim hanım fena sürücü, hepinize acile taşırız canını seven dursun dedi yenge." Sırıtan Feridun'a bakarken gözlerimi devirdim.
"Benim güzeller güzeli karım ve karnında iki evladım var. Çok heves etti ama çarpmanızdan korkuyorum dedim. Onlar da sağ olsun durdular."
"Seni çok seviyorum şükür sebebim."
"Seni çok seviyorum varlığımın anlamı..."
***
Günün geri kalanında eğlenmiş, gülmüş, ara ara duygusal çöküntü yaşayıp ağlamış en sonunda başına geleni Ali'ye anlatmıştı Piraye. Aralarında gizli saklı bir şey kalsın istemiyordu. Duyduğu gibi kara gözleri daha da kararmış ve tarife göre anında etrafı aramaya dağılmışlardı. Kadını buldukları gibi görevliye teslim edip konuyu dile getirdiklerinde anında giriş yasağı almıştı. Sürecin bu kadar çabuk olması mesleklerinden de kaynaklanıyordu. Konunun burada kapanmayacağını arkadaşının gözlerinde görmüştü Feridun. Yolu yakın zamanda kızlar damı denilen yere düşebilirdi. Bir baskın yapmak şart olmuştu.
Beyler bununla ilgilenirken Zehra kızlara yaklaştı. "Benimle bir yere gelmenizi istesem gelir miydiniz?"
"Nereye gelelim istiyorsun kız?" Perihan anında bu gizeme ayak uydurmuş sessizce sormuştu.
"Çiçekçiye."
"Ne yapacağız çiçekçide? Yoksa kocana özel buket mi yaptıracaksın?"
"Hayır Perihan! Çiçekçi bana bazı imalarda bulundu gidip fal baktıracağım."
"Hii, fal mı günahtır? Geleceği yalnız Allah bilir karıştırma Zehra. Diğer bilenlerin nereden fısıltı aldığı malum. Hem kocan-" deyip sustu Piraye. Zehra Feridun'un üç harflilerden tedirgin olduğunu bilmiyor olabilirdi. Karı koca arasına koz vermek istemedi bir an.
"Ya bu öylesi değil, teyzeyi bir görseniz pek minnoş. Nur yüzlü, benim içime doğuyor kızım diyor."
"Abdala malum olur diyor yani?"
"Ne ayıp Perihan yaşlı başlı kadın. Sadece bir şeyi merak ediyorum onun hakkında ne yorum yapacak diye bekleyeceğim."
"Neymiş o merak ettiğin şey?" İkisi de aynı anda sormuş ancak cevap alamamışlardı. Zehra'nın bu suskunluğu ve durgunluğu kabul etmelerine yol açtı.
***
Zehra'nın hasta olduğu gün gittikleri hastane de detaylı bir kontrol istemişti Feridun. Bunların sonuçlarını ise birkaç hafta sonra alabilirsin demişti. Merkezdeki büyük hastaneye gönderdiğini söylemişti doktor. Ardından Zehra'yı muayene için başka bir yere gönderirken Feridun'la konuşmuştu.
"Feridun Bey, gördüğüm kadarıyla yeni evlisiniz. Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?" Feridun bu soru karşısında afallamıştı. Öyle dan diye sorulur mu diye düşünürken doktorun çok ciddi olduğunu ark etti.
"Ben, bilmiyorum bunu hiç konuşmadık." Sahi Zehra bir bebeği olsun ister miydi? Peki kendisi ister miydi? O zaten çocukluk namına karısını büyütüyor sayılırdı.
"Testlerin bazılarında gördüğüm detaylardan dolayı daha geniş kapsamlı şeyler istedim. Merkez hastanenin büyük laboratuvarı var."
"Doktor Hanım sadede mi gelseniz, az önceki gibi dan diye söyleyin gitsin, gerildim yav."
"Zehra Hanım'ın yumurta rezervlerinde azalma görüyorum. Bu da çocuk sahibi olmanızı biraz zorlaştıracak. İlerleyen zamanlarda daha hızlı bir yumurta kaybıyla karşı karşıya gelirsek oran daha da düşecek. Bu yüzden eğer düşünüyorsanız şimdiden denemenizi tavsiye ederim. Tabii tıp ilerliyor. Mecmualarda ve araştırmalarda gördüğüm üzere yurtdışında tüp bebek isimli bir tedavi başlanmış. Yıllar içinde ülkemize de gelirse eğer anne baba olmak isteyen insanlar için özel çalışmalar başlatılacaktır."
Feridun'un kulağı çınlamaya başlarken cümleleri idrak edemiyordu. Şimdi hiç çocuğunuz olamayacak demeye mi getiriyordu lafı yumuşatarak? "Anlayamıyorum, bir dakika." Elini başına götürüp ovdu birkaç saniye. "Siz şimdi, siz-" dili varmıyordu bir türlü. Zehra istiyorsa ve bunu söylerse yaşayacağı hayal kırıklığını düşündü. Nefreti vardı hani, neredeydi? Neden şu an kendi de kahrolma noktasına gelmişti. Bir şeyi istememekle olmayacağını bilmek arasında dağlar kadar fark vardı. Bunu ona nasıl söyleyebilirdi asıl önemli konusu buydu? Yakasını gevşetip doktora baktı.
"Çocuk sahibi olmak istiyorsanız, bunun için bir an önce icraat etmeniz gerekiyor Feridun Bey, zaman sizin için kayıplarla dolu olabilir. Zehra Hanımdan önce sizinle konuşmak istedim."
"Hayır, hayır onunla konuşmayın ben hallederim." Ben bu hale geldiysem o kim bilir nasıl hisseder diye düşündü. Ancak geri dönüp soru sormak için gelen Zehra'nın perdenin arkasında olduğunu göremediler. Dahası günler geçmesine rağmen Feridun ona bir şey söylememişti, o da renk vermek istemiyor ama geceler boyu sabaha kadar ağlıyordu. Tabii ona tahammül edemeyen çocuğuna nasıl tahammül edecekti değil mi? Şans ayağına gelmişti işte. Söylemeyecekti, belki ileride kısırsın sen deyip boşanabilirdi.
Feridun'un çocuk istemesi en doğal hakkıydı. Zehra günlerdir kara kara bunları düşünüp üzülürken, sırf bir kere kaymaya gittiklerini anlattı diye Feridun herkesi kayak yapmaya götürmüştü. Moralinin bozuk olduğunu halsiz ve hasta olmasına yorduğu için neşesi yerine gelsin istemişti ama ikisinin de düşüncesi farklıydı. Dile gelmeyen her cümle bir noktada birilerini yaralıyordu.
Her şey yolundaymış gibi eğlenmeye gelmiş gibi gözüktüğü için Zehra'nın kalbi öyle kırılmıştı ki. Bir başkasına bu durumu anlatmaya dili varmıyordu, mecali bile yoktu. Yarın bir gün çocukları olmadığında köylünün yeniden adını diline dolayacaklarından emindi. Bir dedikodu uğruna evlenen Zehra yine bir dedikodu uğruna boşanacağını hissediyor ve kahroluyordu. Baba evine dönmek bu saatten sonra olur iş değildi. İki çocuklu dul adam yerine artık beş çocuklu birine mi giderdi yoksa hasta ve yaşlı bir adama bakmaya mı giderdi bilmiyordu.
Ona korkunç gelen bir şey daha vardı; kocasına giderek alışıyordu. O kadar itişip kakışmalarına rağmen işten dönmesi için dakikaları sayıyordu. Gömleklerini yıkarken farkında olmadan kokusunu almak istiyordu. O gittikten sonra kestirmek isterse gidip onun yastığının üzerinde yatıyordu. Zehra artık Feridun'u sadece sevmiyordu, Zehra her şeye rağmen Feridun'a sırılsıklam aşık olmuştu.
Oy vermeyi unutmayalım💖
Yumurta rezervi testleri için araştırma yaptığımda 1980 yıllarının başında olduğunu gördüm. Tüp bebek zaten ilerleyen yıllarda başlanmış Türkiye'de. Kafanız karışmasın diye not düşeyim dedim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.28k Okunma |
7.16k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |