Bölüm 52. Part 2
***
Aradan geçen birkaç günde Ali Ata karakoldaki son mevzuyu hakkında bilgi toplamaya çalışmış ve içeriye adam sokmuştu. Duyduğu şeyler akıl alır gibi olmamasına rağmen bunları ne için yaptıkları bilgisine henüz ulaşamamıştı. Arkalarında olan büyük gölgeyi çözmek için sabırsızlanıyordu.
Hangi hadsiz çıkıp karı kocanın özel hayatına müdahale edebilirdi? Ortaya çıkan bu grup ediyor, üstelik belirli gün seçiyorlardı. Kadınların özel günlerinde kullandıkları pede kadar karıştıklarını duyunca arkasında yatan sapkın nedenleri öğrenmek için daha derin araştırmalar yapılmıştı. Bunun sonunda kendileri getirdikleri özel pedi satmaya başlayınca oturmuştu bazı şeyler. Ardından yapılan bazı toplantılarda küçük şeffaf poşetlerin içinde okunmuş pirinç taneleri satılmaya başlanmıştı. Din tüccarları allayıp pullayıp haklın aklıyla alay ediyorlardı. Ne yazık ki inanan bir grup da vardı bunlara.
Feridun'la Ali Ata duydukça şok olmuş bir şekilde birbirine bakmışlardı. Herkes çıktıktan sonra kahkaha atma cüreti gösteren kişi ise Feridun oldu.
"Abi, karınla beraber olmayacaksın diyorlar, tamam diyor. Bugün olabilirsin diyorlar tamam diyor. Ne güdülmeye meraklı koyunmuş bunlar. İnsan çıkıp kardeşim sen kimsin o benim nikahlı karım demez mi?"
"Şaşkınım Sarı, okunmuş daha ne okuturlar bunlara kim bilir? Üç beş kişiyle başlamış ama çığ gibi büyüyor baksana."
"Gideyim de okunmuş bebek bezleri var mıymış sorayım. Baba olacaksın komiser lazım olur," diye gülerek çıkan adamın ardından sabır çekti Ali.
Feridun ise dışarı çıkınca gülmesi duraksadı. Dün Zehra'yı yoklamaya gitmişti ama uyuyor bahanesiyle başından savmışlardı adamı. "Kesin o cadı söyletti. Bilerek hasta demedi yoksa telaşlanmış gibi yapar çıkardım ben onun yanına ya, neyse." Kendi kendine söylenip dururken hayatını düşünmeden edemiyordu. Yakında düğün, daha da yakında nişanlanması gerekecekti. Parmağındaki gümüş alyansa bakıp güldü. "Ulan Feridun, bunu parmağına geçirecek kadının vay haline diyordun, seni çarpması falan lazımdı hani? Fasa fisoymuş boş lafmış hepsi. Çarpmadı ama geldi soktu çatal diliyle de zehrini buraya akıtıp gitti işte."
Helaya gidip ellerini yıkarken aynaya bakarak yaptığı konuşmasını biri gelince sonlandırmak zorunda kaldı. "Hey Allah'ım beni de delirtiyor herhalde, sözlenince ufak ufak delirten evlenince ne yapmaz koçum Feridun? Gideyim kendime bal pekmez bir şey alayım da şimdiden zihnim güçlensin." Yeniden ıslık çalarak yürümeye başladı ve en kısa zamanda Zehra'nın yanına gitmeyi aklına yazdı.
Hekim ise çiçekçi teyzenin yollarını gide gele ayakkabısının tabanının eskiyecekti. Kadın onu görünce yanında getirdiği termosun içinden bardağa çay doldurup ikram etti.
"Gel bakalım delikanlı vermeyecek demiştim."
"Gözünü seveyim açma o şom ağzını ya. Ver çiçeğimi gidiyorum ben."
Teyze kıkırdayarak tanındaki tabureye oturttu adamı. "Bir de evleneceğim diyor, küskün oğlan. Ben ne demişim, içimden geçenleri söylemişim. Aha şuraya yazıyorum bugün sana ihtiyaç olacak hekim oğlan."
Hekim bu söylediğine güldü. "Bana her zaman ihtiyaç olur teyzem, mesleğime dem vurma."
"Yok yok öyle değil," diyerek parmağını diline değdirdi ve çiçek standının köşesini çizdi. "Bak şuraya yazıyorum, bu gece o evde birinin sana ihtiyacı olacak."
"Benim hekime ihtiyacım olmasın sakın kız, üzüntüden kalpten gidiyor muyum bak bakalım? Ne yazıp duruyorsun sağa sola öyle, yazınca ne oluyor?"
"Tasdikleniyor evladım sen anlamazsın."
"Yav bir de yaladın ettin ne pis kadınsın sil şu elini üstüne. Benim çiçeklerim pürüzsüz gitsin çiçeğime."
"Sıçmadık ya çocuk, bu geceyi yaşa yeniden bana geleceksin. Yürü git hadi asabımı bozma benim. Çiçeklerin tezgahın altında." Teyze memnuniyetsiz tavırlarla konuşup kenara çekildi.
"Tamam tamam bir şey demedik, doktorum ben hijyene önem verelim lütfen," deyip cebinden çıkardığı fazla parayı koydu. "Al bu da mendil, lazım olur cinli karı." Son söylediğini sessiz söylese de teyze duymuş ve ayağındaki terliği çıkarıp adama fırlatmıştı. "Kızma hemen ne dedik? Hadi kal sağlıcakla!"
"Rast gele!" Teyzenin verdiği cevaba gülmüştü hekim, oldukça manidardı. "Rabbim bari bugün rast getirsen ha? Gül şu kulunun yüzüne ne olursun, fakir doyuracağım, adak adayacağım sevdiğime kavuşunca."
Eve giren adam ailesini yine hazır görünce sırıttı. Onları da peşinde sürüklüyordu ama ana babaydı işte. Vazife kutsaldı, öyle gel evladım seni everelim demekle olmuyor icraat istiyordu.
"Yine almış gelmiş kırmızı kırmızı, yüzümüz bu renge dönüyor adamın evinden kovulurken ama sen bilirsin abi?"
"Vasfiyeciğim ben sana en son ne demiştim canım kardeşim?" Vasfiye abisinin sözlerini hatırlayıp yutkundu. Şu dilini biraz tutması gerekiyordu yoksa onu istemeye geldiklerinde de abisi aynını yapacaktı.
"Demek istedim ki; yengemin gül rengi yanaklarına ne kadar uyumlu bir çiçek. Tam ona layık abiciğim."
Yarkın kızın suratına yavaşça aferin dercesine iki pat pat yapıp bıraktı. "Hazırsanız çıkalım ahali?"
"Hazırız yavrum hazırız da, biz yarın sabah eve döneceğiz artık, iş güç bekler bu ziyaret uzun sürdü. Sonra yine geliriz ha, baban Allah'ın hakkı üçtür diyerek sesini çıkarmadı ama daha fazla durmaz burada."
Yarkın sıkıntılı bir nefes verdikten sonra başını salladı. "Ne yapalım, nemrut adam yine vermezse araya biraz zaman koyarız, haklısın."
"Ohh, içim rahatladı bir an çok üzüleceksin sandım oğlum."
"Üzüntüm buna değildir anam, canımız sağ olsun. Aynı köyün içindeyiz gönlümün sevdasıyla, aynı göğün altındayız varsın bu da yetsin." Gülümsedikten sonra bu muhabbetin uzamasını istemediği için sıkıntıyla çıktı kapıdan.
"Vasfiye, Adile, Naciye hadi kızlar bir çıkamadınız?"
"Geldik anne geldik, ablam süslenmeyi bitiremediği gibi bizi de önden salmıyor ki gidelim." Adile koluna Vasfiye tarafından bir çimdik alınca susmak zorunda kaldı.
Reşat Bey ve Halide Hanım önde çocuklar arkada evin yolunu tuttular. Bu kez o sarı kafayı çağırmamıştı Feridun. Yine vermezse onunla uğraşamazdı.
Perihan kapı çaldığında bu kez beklediği şaşırmadan açıp içeri buyur etti. En sevdiği elbiselerinden biri giymiş ve hazırlanmıştı. "Buyurun, hoş geldiniz." İnce ve nazik sesiyle konuştuktan sonra saygıyla gülümseyip geçmeleri için kenara çekildi.
Halit Bey kapının ağzından gelenleri görünce güldü. "Ooo buyurun buyurun biz de sizi bekliyorduk."
"Buyuralım Halit Bey, güle güle geldik öyle de ayrılırız bu sefer inşallah."
"Canım nasip kısmet işleri bunlar biliyorsunuz. Kızım bir çay kahve getir misafirlerimize," dedi neşeli bir ses tonuyla. Kızlar kendi aralarında fısıldaşırken adamın neşesine anlam veremediler.
"Bayram değil seyran değil?"
"Verecek bu sefer galiba?"
"Susun dikkat çekmeyin."
Keşke gelecek birkaç saati görebileceği bir makine icat edilmiş olsaydı diye düşündü hekim. Midesine giren krampların tıp dilinde ne anlama geldiğini çözmek istemiyordu şu an. Gergindi, sıkıntılıydı ve o ışıl ışıl kahve gözler karşıdan ona bakıyordu. Fark edilmemek için hemen başını eğip eliyle dudağının kenarını kaşır gibi yaptı yoksa gülümsediği gözükecekti.
Perihan kahveleri hazır ederken Vasfiye hariç iki kız gelip tabaklara konulan ikramlıkları taşıdılar. "Allah neşesini arttırsın yenge ama baban güzel bir haber mi aldı?"
"Yok valla bilmiyorum, sizi görünce yine kovacağı için neşelenmiş olabilir," dedi üzgün sesiyle ama kızlar buna gülmeden edemediler.
"Doğru dedin onu bak. Adama stres topu gibi olduk, atıyor geri geliyoruz, atıyor yine geri geliyoruz."
"İnşallah bugün atmaz kimseyi.
"İnşallah yengeciğim sevenleri kavuşturmak sevaptır, elbet anlayacak bunu. Gıcığına gidiyor şu an."
Kahveler gelirken Reşat Bey yine sözü aldı diline. "Efendim üçüncü kez sebebi ziyaretimiz belli. Allah'ın hakkı da üçtür demişler, sevenleri kavuşturmak sevaptır demişler. Şöyle bir düşünelim öbür dünyamızı da. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızımız Perihan'ı, oğlumuz Yarkın'a istiyoruz."
Halit Bey tam cevap verecekti ki yediği şekerlemelerden biri boğazına kaçtı. Öksüremediği için boğazına takıldığını anlayan hekim ayağa kalktı hemen. Adam kızarmaya başlarken "Lan bu cinli karının dediği çıkıyor vallahi," diye mırıldandı ama tam o sırada cinlerin mi yoksa başkalarının mı dürttüğünü anlamadığı bir şey geliyor aklına.
"Halit baba kızı verdin mi ona göre müdahale edeceğim ha?" Bir eli adamın sırtındayken sakin sakin sorduğu bu soru herkesi şoka soktu.
"Aaa deli mi ne be? Ölüyor adam kurtarsana hani yemininiz vardı sizin?" Şaziye'nin cırlamasını çekemezdi şu an, saniyeler kritikti.
"Yahu var olmaz olur mu ama önce cevabımı alayım. Bak hık diye gideceksin ha, sonra suni teneffüs falan yapmak zorunda kalırım," diyerek zaten telaş içinde olan adamı iyice telaşlandırdı. "Verdin mi kızı başını salla?"
Halit Bey can havliyle başını sallarken Perihan gözlerini dört açmış adamın yaptığı çılgınlığı izliyordu. "Yarkın yardım etsene babama, nefes alamıyor adam!"
"Edeceğim güzelim, evet dedi başını salladı herkes şahit," derken bir yandan kahkaha atıyor diğer yandan yandan adamın heybetli bedeninin arkasına geçip manevrayı yapıyordu. Boğazına takılan badem şekeri Vasfiye'nin alnına doğru mancılık gibi ilerleyip çarpınca olduğu yerde kalan kız sinirden köpürmeye başladı. Kardeşleri buna kıkır kıkır gülerken her cins olayın gelip cins ablasını bulduğu konusunda hem fikirlerdi.
Oksijene yeniden kavuşan Halit Bey derin derin nefes alırken yakasını açmaya çalışıp öfkeli gözlerle Yarkın'ı izliyordu. Perihan koşarak su getirip babasının dudaklarına bardağı yaklaştırdığında adam nefes almaktan bir iki yudum suyu anca içti. "Yukarıdaki işaret gönderdi artık Halit bence fazla uzatma, canından oluveriyordun vallahi." Şaziye'nin yandan fısıldamasına başını sabır çeker gibi eğip cevap verdi.
"Yeni hayatına hoş geldin Halit baba, ver elini öpeyim." Sırıtan hekim adam bunu anı bozacak diye hafiften tırssa da sonuca ulaşmadan gitmeyi düşünmüyordu.
"Damadın doktoruna denk geldik ama rüşvetle çalışıyor." Öfkeli duruşundan hala ödün vermeyen Halit'in dudaklarından çıkan sözcükler diğerlerini mutlu ederken hekim "Estağfurullah olur mu öyle şey, karşılıklı söz alış verişi yaptık diyelim," derken duraksadı. Kulağına yeni gelmişti sanki o sözcük. "Damat mı? Allah be!"
"Vallahi helal olsun krizi fırsata çevirdi kız abin. Damat gibi damat gerçekten, tarihe yazılır bu. Değil mi kız Vasfiye?"
Şaziye bu kez yanında duran kıza sataşıp içten içe gülüyordu. Alnına mermi gibi seken bademden ötürü zaten asıl olan suratı artık öfkeden de titriyor gibi görünüyor ama sesini çıkaramıyordu. "Alnındaki salya mı gel silelim," dediği an hızla ayağa kalkıp mutfağa kaçan kıza güldüler bir köşede.
Perihan kavuşmanın şokuyla ayakta öylece dikilirken, hekim Halit Bey'e sarılıp elini öpmüştü. "Öp kız sen de kaynananla kayınbabanın elini." Şaziye'nin fısıltısı zamanında gelmiş olsa da şaşkınca adımları ileriye doğru attı. İnanamıyordu, babası vermişti, evlenecekleri gök gözleri olan adamla. Suratı getirdiği lalelerin rengine dönerken kalbi davul zurna yeriydi. Hekimin annesiyle babasının elini öptükten sonra kendi babasının da elini öptü.
En son evin iki ucunda duran taze çift göz göze geldi ve derin bir nefes verdiler. Bakışlarıyla anlaşırken yüzlerindeki gülümseme her şeyin daha yeni başlayacağını söylüyor ve kalplerine birden çok çiçek ekiyordu. Bu gülümseme umuttu, yenilikti, vuslattı. Artık onlarda muradına ermiş sevdalılardı...
Vecihi Yarkın sonunda kaptı sevdiceğini💃🏻
Oy vermeyi unutmayınız, sevgilerimle🌷
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.28k Okunma |
7.16k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |