55. Bölüm

55. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

Herkese merhaba size harika bir haberim var; KARARTMA satışa açıldı.

 

Bugün ilk yazdığım kitabı nihayet elimde tutabildim ve öyle farklı hislerle doldum ki. Yıllardır hayalini kurduğum yazarlık artık resmi olarak var ve kalbim pır pır atıyor. Evin içinde kendi kendime gülerken eşime mi yakalanmadım, yanaklarım kızardı, mideme kramplar mı girmedi... Anlatamam. SONUNDA BAŞARDIM DEMENİN HAKLI GURUNUNU YAŞIYORUM.

 

İlerleyen zamanlarda imza günü etkinliğimiz olabilir. Kimler Ankara'dan ya da Eskişehir'den okuyor öğrenebilir miyim? Belki bir araya geliriz ve diğer hayalim de gerçekleşir.

 

Almak isterseniz BKM- Kitap yurdu- İnsancıl kitap gibi kitap sitelerinden ulaşabilir. Birkaç gün içinde D&R Trendyol vb sitelerde de satışa açılacak.

 

Destek olmak isterseniz beni Instagramdan takip edebilirsiniz: t.k.yildirim

 

Bölümü yine iki part şeklinde paylaşacağım. Gelecek bölüme kadar sevgiyle kalın 💕

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın 🪄

 

 

 

 

Kişi sayımıza göre çiçeklerin bulunduğu, açmamış iki tomurcuğun sürpriz bir haber olduğu, lotusun önemi, kara bulutlara yansıyan ferah günleri anlatan ay ışığı ve Gökçe'nin günlüğü yıldızları, her şeyiyle KARARTMAYI anlatıyor. Sade ama bir o kadar anlamlı bir kapağımız var.🖤💙

 

 

 

Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

(52) Vuslatın Emaresi

 

Gece uykusuna aldıkları çorapla dalan Piraye kaşındığını hissederek huysuzlandı. Ardından sıcak bir nefes hissedince yeniden sessizleşip mayışmaya başladı. Ali Ata ufak öpücüklerini art arda sıralayıp karısını uyandırmaya çalışırken Piraye az daha uyumanın derdinde olduğu için tepki vermedi. Ancak öpücüklerin boyutu bir tık daha artmaya başlayınca dudaklarındaki kıvrımı yakaladı adam hemen.

 

Boynuna doğru inip derin bir iç çekerken huylanan kadın kıkırdadı. "Ali Ata?" Kocasını duyduğunu belli eder mırıltılar çıkardı. "Bu çok hoşuma gidiyor hemen kalkmasak mı?"

 

Bunu duymak adamın da hoşuna gidiyordu. Karısının gece siyahı saçları yastığa dağılmışken güzelce toplayıp bir tarafa doğru aldı. Geceliğin açık düğmeleri arasına sızarken "Bu en çok benim hoşuma gidiyor ama biraz daha kalırsak bir daha çıkma ihtimalimiz olmayacak. Devletin memurunu vazifeye göndermemekten tutuklanırsın sonra?"

 

Piraye kadınsı bir kahkaha atarken göğsüne inen adamın boynunu kavrayıp yukarı doğru çekti ve dudaklarına daha da hoşuna giden bir sıcaklık bıraktı. "Nasıl yani şimdi böyle yapsam," bir öpücük "sonra böyle yapsam?" derken dudakları adamın tıraş olmuş yanağında gezindikten sonra çenesine, oradan adem elmasına doğru yolculuğa çıktı. Bu sırada yerinde durmayan elleri omuzlarında dolaşıyordu. Öpücüklerine devam ederken gözlerini kısıp kadını izleyen adamın içi gitti.

 

Piraye'nin parmakları adamın pijamasının düğmelerini tek tek çözmeye başlarken dudaklarının altında olan adem elması yukarı aşağı hareket etti. "Neden yutkundun kocam? Seni işe hazırlamak için soyuyorum yanlış anlamadın ya, devletin memurunun vazifesine engel olacak değilim?"

 

"Sen çok fena bir şey oldun böyle, dışarıdaki köpeklerin seslerini duyuyor musun? Onlar gibi ulumama az kaldı. Ya patilerini üzerimden çekersin ya da akşama kadar bu ağırlığın altında kalırsın?"

 

"Aman Ali Ata, bebeğim var içeride, taşıyamayız senin ağırlığını falan geçti o günler." Oysaki içinden hiç fena fikir değil diye geçiriyordu ancak biraz oyun oynamaktan zarar gelmezdi.

 

Aniden yatakta doğrulan adam, kadını kıskacı altına çoktan almıştı. "Bir saniye bir saniye, geçti o günler derken?"

 

"Minicik bir fasulye şu an o babası, nasıl taşısın seni? Öyle sarsıntıya falan gelemez benim fasulyem?" Sersemleyen adamı yatakta bıraktığı gibi aniden banyoya doğru koşmaya başladı. Ali de arkasından tabii.

 

"Şaka yapıyorum de ne olursun? Söz kocayla maytap geçilmez demeyeceğim."

 

"Devletin diğer memuruna, tıbbın bilimine şaka denir mi hiç kocam, aşk olsun." Kapıyı kapattığı gibi yüzünü yıkamaya çalışırken Ali Ata da kapının arkasında kendine gelmeye çalışıyordu.

 

"Nasıl ya? Hiç mi yok? Ne diye benimle oynuyorsun kedinin fareyle oynadığı gibi o zaman vicdansız?"

 

"Ne oynaması kocam, hazırlan diye soymaya çalıştım sadece, aşk olsun?"

 

"Aşk oluyor gibi mi gözüküyor oradan Piraye Hanım, kapının ardından konuşma bana, çık da dışarıda söyle."

 

Piraye havluyla nazikçe yüzünü kurulayıp yerine asarken kolunu kapıya dayamış adamın kolunun altından geçip kaçacağı an kendini duvarla onun arasında buldu. "Bir daha söyle bakayım sen? Ne diyordun az önce?"

 

"Karakola geç kalacaksın diyordum?"

 

"Yok ya?" Kadını iyice kıskacı altına aldığında yüzüne dökülen yumuşacık saçları omzunun gerisine doğru gönderdi ve bir süre o boşlukta oyalandı. Piraye'nin buna dayanamayacağını biliyordu ve lafı buradan alacaktı.

 

"Ali Ata ne yapıyorsun? Neden bir elinde beni tutup diğer elinle geceliğimle oynuyorsun?"

 

"Oynamıyorum karım, ben de seni soyuyorum ki kahvaltıya bu şekilde gidip geceliğini kirletme diye."

 

"Ama o elin çok edepsiz yerlere gidiyor böyle soyma mı olur? Ben sana ne yapmışım?"

 

Yeniden boynunu öperken "Doğru bir de bunu yapmıştın," diye mırıldandı adam. En sonunda gecelik tamamen üzerinden sıyrılıp yere düştüğünde kadının beklentisi de artmıştı ama vazife saati de yaklaşıyordu. Eğilip kadının karnını öptükten sonra arkasını dönüp üniformasını giyinmeye başladı.

 

"Eee, ne olacak şimdi?" Gömleğini giyen adam anlamamış gibi baktı karısına.

 

"Ne ne olacak, fasulyemiz sarsılmasın demedin mi yüreğim?"

 

"Ama ben kaldım böyle?"

 

Melül melül bakan gözlerine kahkaha atmamak için önüne geri dönen adam "E giyin o zaman, ben sadece soyma işlemiyle ilgilendim," diyerek kadını daha da kışkırttı.

 

"Kötüsün Ali Ata, hormonlarım da kötü sen de kötüsün?" Kızarak dolabına gidip bir elbise aldı ve çekiştire çekiştire giyinmeye başladı.

 

"Belki akşam iyi bir adam olmaya karar veririm," dedi en keyifli ses tonuyla. Piraye kocasıyla biraz uğraşıp kaçacaktı ama kazdığı kuyuya kendi düşüp beklenti içinde kalmıştı. "Sayende kahvaltıyı kaçırdık ama güzel bir oyun oynamış olduk karıcığım."

 

"Bu tatlı ve sempatik çıkarmaya çalıştığın gülümsemene kanmayacağım Ali Ata!"

 

Ali Ata şen bir kahkaha attı ve daha da keyiflenerek teçhizat kemerini takmaya devam etti. "Gerçi ben yemek yerine seni yedim sayılır o kadar da aç değilim."

 

Piraye ağzını kapatıp açtı, kapatıp açtı ve son sonunda konuştu. "Hem kötü hem de edepsizsin." Elini koluna bağlayıp bir köşede hazırlanmasını beklediği kocasının peşinden gitti tin tin. Ali Ata geriye dönüp Piraye'nin şakağını öptü. "Akşama istediğin bir şey var mı güzeller güzeli karım, ne getireyim fasulyemizle sana?"

 

"Kendini getir Ali Ata, bir de kurdele tak sürpriz olsun lütfen."

 

"Baş üstüne," diyen adam arsız gülümsemesi ve verdiği asker selamıyla evden çıktı. Çıkmadan önce köpekleri de sevmeyi ihmal etmedi. Bir uğrayıp bir uğramayan kedileri, köpeklerin varlığıyla birlikte hiç gelmez olmuştu. Oysa anne babasının mezarında bulup sahiplendiği kediydi o, ona iyi geliyordu.

 

"Ah Piraye vah Piraye, yine kalakaldın bir başına böyle!"

 

Söylene söylene kahvaltı hazırlarken biraz vakit geçmiş ve tam çayını dolduracağı an kapı tıklanmıştı. "Hayırlar olsun kim acaba?" Açmadan önce perdenin arkasından gördüğü suretle gülerek kapıya gitti.

 

"Benim canım dut tanem, hoş geldin sefalar getirdin. Kaynanan seviyormuş gel."

 

"Hoş buldum bal arası bu neşe sadece bana mı ait?"

 

"Elbette sana, yoksa tek başıma kahvaltıya oturacaktım."

 

Perihan üzerindeki hırkayı çıkarıp astıktan sonra arkadaşına sımsıkı sarıldı. "Ee sen bu saate kalmazdın, kocan gitti değil mi? Kız bana bak küstünüz mü yoksa?"

 

Eliyle kulağını tutup çeken Piraye tahta kapıya vuruverdi. Bu anlamsız hareketi neden yaptığını bilmiyordu ama öyle alışmıştı. "Yok Allah korusun, gecikince çıktı o, karakolda yer bir şeyler," diye içine içine konuşunca anladı Perihan.

 

"Ha şu mesele yani, peki peki ezilip büzülme yapacağınızı yapmış karnına koymuşsunuz zaten," deyip keyifle güldü. Somurtan Piraye ise oturdu yerine. Çayları dolduran Peri, arkadaşına getirdiği kurabiyeden de masaya koydu ve yemeye başladı.

 

"Ben de evde yememiştim iyi oldu vallahi."

 

"Sen niye yemedin, hala babana mı tavırlısın yoksa?"

 

"Hala değil, yeniden tavırlıyım Piraye. Dün akşam hekim ailesini alıp yine geldi. Haberim yoktu şaşkın şaşkın kaldım kapıda. İki dirhem bir çekirdek hazırlanmış çocukcağız ama babam öyle mi; Nuh diyor peygamber demiyor."

 

"Deme," deyip uzata uzata söyledi kelimeyi Piraye. "Kız yine mi vermedi?"

 

"Cık, vermedi," diyen Perihan ekmeğin bir ucunu hırsla ısırıp kopardı. "Ya bir daha gelmezse Piraye, ailesine de çok ayıp oluyor, çok üzülüyorum. Evlenmem ben ondan başkasıyla, bir daha kimseye gönlüm böyle ılık ılık akmaz."

 

"Niye böyle yapıyor acaba, tamam kız evi naz evi de... diğerlerine hayır dememişti dedin değil mi?"

 

"Evet hepsine nasip kısmet bu işler demiş ucu açık bırakmış. Adama ne garezi var anlamıyorum?"

 

"Al canım reçel ye iyi gelir."

 

Ekmeğe sürdüğü reçeli arkadaşının ağzına tıktı, düşünmeden yerse üzüntüyü atlatırlardı belki. Gözü köşedeki çoraba takılan Perihan bir koşu kalktı yerinden onu almaya. "Ay, Piraye... Gittiniz mi doktora?"

 

"Gittik ya, geliyor canımızın ciğeri teyzesi."

 

"Teyzesi onun götünü yesin." Eline aldığı patiği severek etrafında birkaç tur döndü. "Oy oy oy minicik ayakları buna mı sığacakmış? Ağlatacak mıymış teyzesini sevinçten? Ben de minicik yelekler öreyim mi ona Piraye?" dedi içi gidermiş gibi. "Çok mutluyum çok gel seni bir öpeyim. Sence kız mı olacak erkek mi?"

 

"Dur dur deli kız, otur yerine hadi çıldırdın. Korkutma fasulyemi?"

 

"Ay senin fasulyeni yesinler. Ben kız hissediyorum."

 

Gülüşe gülüşe, tahminlerini söyleyip yedikten sonra el birliğiyle toplayıp yıkadılar bulaşıkları. İçeri geçerken aklına takılan gazeteleri sordu Perihan. "Ne oldu senin hikayelerin son durum?"

 

"Beğenilmiş Peri'm. Düzenliyorum az kaldı, gazetede parça parça yer açıp yazacaklar. Satışlar artarsa bir tane daha isteriz demiş adam."

 

"Var mı bir tane daha peki?"

 

"Eh küçük küçük var ama bu başkaydı, ilmek ilmek ördüm bunu."

 

"Söylediysen unuttum Piraye'm bağışla, ne yazdın azıcık anlat yoksa çatlarım. Yazar arkadaşıyım ben önceden bilmem lazım bir forsumuz olsun."

 

Piraye yerine iyice yerleşip hevesle anlatmaya başladı. "Bak şimdi boş bir evin posta kutusunun önüne düşen mektup zarfını görüyor kadın, sonra şeytan dürtüyor ve merak ediyor, açıp okuyor. Bir aşığın yazdığı satırlara denk gelip mest ediyor ve böylesine sevilmenin tadını hayal ederken buluyor kendini. Daha sonra ise dayanamayıp cevap veriyor adama, yazdığı kadın gibi."

 

"Hiii, deme." Perihan heyecanla ağzını kapatmış sonrasını duymayı bekliyordu.

 

"Dedim gitti. Sonra aralarında bir mektuplaşma başlıyor işte."

 

"Ee adam anlıyor mu?"

 

"Söylemem kalanını gazeteden oku."

 

"Çok fenasın zilli. Neyse iki şeker bir sade hadi bana müsaade. Babam bekliyordur evde."

 

"Kahve içseydik erken daha."

 

"Gözüne batmak istemiyorum iyice dut tanem, yine gelirim. Seninkiler Zehra'yı vermiş."

 

"Duydum, hakkında hayırlısı olsun," deyip ayak üstü biraz daha konuştuktan sonra yolcu etti arkadaşını. Amcasına çok hırslı bir konuşma hazırlamıştı şayet Zehra'yı o dul adama verseydi ağzını açıp gözünü yumacaktı. Adamcağız kalpten bile gidebilirdi diyecekleri duyunca, böylesi herkes için daha iyi olmuştu.

 

***

 

Perihan ayakları geri geri giderek evine doğru yürürken canı sıkkındı. Babasının inadının nasıl kırılacağını bilmiyordu ve çok endişeliydi. Ya sinirlenip pat diye bir başkasına verirse ne olacaktı? Katiyen evlenemezdi, hatta belki o zaman kaçarlardı ancak hekimin tayini buraya yeni çıkmış sayılırdı. E köyden kaçıp yine köyün içinde kalmak da olmazdı. Bu millet lafıyla sözüyle burnundan getirirdi.

 

Ayağının ucuyla taşları itekleye itekleye düşünerek yürürken duyduğu kedi sesiyle kendine geldi. Tam o sıra çeşmeye geldiğini fark etmemiş olduğunu anladı. Bu kedinin o kedi olduğunu düşünüp heyecanlanarak ellerini yıkıyormuş gibi yaptı. "Yarkın, sen misin?" Hiç cevap ve miyavlama duymayınca kaşlarını çatıp bekledi. "Yarkın?"

 

Ufak adımlarla çeşme duvarının arkasına doğru geçeceği sıra önüne çıkan bir kediyle korkuyla sıçrayıp kalbini tuttu. "Aman sen miydin, herkes mi sevenlerin kavuşmasına bu kadar karşı anlamıyorum ki? Ne vardı taşın arkasında gözlerine eridiğim adam olsaydı?" Yeniden miyavlama sesi duyunca gitmekten vazgeçip duraksadı.

 

"Yarkın diyorum? Kimse yok çık ortaya?" Kızgın bir ses tonuyla fısıldayıp ellerini beline koyarak bekledi. Nihayet hekimin gök mavisi gözleri taşın ucundan gözükünce içinden derin bir nefes vererek rahatladı.

 

"Başka sesler de duydum sandım Peri'm. Ödüm kopuyor biri görecek de olaylar çıkmaza sürüklenecek diye. Elini tutup meydanda göğsümüzü kabartarak gezemiyoruz ki baban yüzünden!" Yüzü düşen Perihan orada öylece kaldı.

 

"Çok mu sıkıldın bu durumdan?" Üzgün sesi birazdan ağlayacak gibi çıkarken çoktan gözleri dolmuştu bile. "Çok üzgünüm böyle olduğu için, inan ki uyuyamıyorum geceleri."

 

"Peri'm kurban olurum o bir damla yaşına ne olursun ağlama, yanına gelip silemiyorum. Dün yazdığım notu okumadın mı? Merak etme demişim ben sana onay verene kadar aşındırırız kapınızı."

 

"Ama Yarkın ailen dönmek zorunda kalacak, babam yine gitmek zorunda kalacak. Muradımıza eremeden giderse kim bilir ne kadar daha bekleriz?"

 

"Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar demiş Necip Fazıl. Beklenen öyle güzel ki adama böyle şiirler yazdırıyor işte, ben de aşkından şair olurum fena mı?"

 

Gözyaşları eşliğinde gülümseyen Perihan içli bir nefes aldı. "Hah işte böyle gülümse de güneş doğsun Görükle'ye. Babam gider diye üzülme, varsın vermeden gitsin biz de daha rahat görüşürüz güzeller güzelim."

 

Sanki o zaman laf söz olmayacak mı der gibi bir bakış attı Perihan, hekimine.

 

"Kalbim sızlıyor doktor, var mıdır bir merhemin?"

 

"Olmaz olur mu? Bu sıralar bizzat tecrübe ettiğim bir sızı bu, sızıntısına kurban olduğum... Şöyle bir merhem uzatsam sana, geçer mi yüreğinin sızısı acaba?" Cebinden çıkardığı bir tane kırmızı laleyi alıp taşın üzerinden uzattı. Perihan salına salına etrafı kontrol edip yaklaştı.

 

"Sen şimdiden şair oldun desene?"

 

"Oluruz elbet, yolunda şair de oluruz şiir de. Şu sıcacık kahvelerin içinde gerekirse kayıp bile oluruz." Perihan çiçeğe uzanacakken birbirine değen parmaklarıyla gözleri hiç ayrılmadı. Aşk dolu bu bakışların sonu romantik olması gerekirdi ama hekim bir anda arkaya doğru devrilip düşünce Perihan'ın dudaklarından kahkahalar sızdı.

 

"Dizlerimizin üzerinde beklediğimiz yetmezmiş gibi bir de gözleriyle çarpıldık ama utanmadan gülüyor zalimin kızı?"

 

Perihan kıkırdamayı bırakamayarak elini ağzına kapattı. "Gözlerimde çarpılmadın, temasımla sarsıldın doktor hadi itiraf et," dedi oyunbaz bir sesle. Çünkü çiçeği alacağı vakit dayanamayıp okşamıştı baş parmağıyla, işaret parmağının içine.

 

"Ne çarpıldım ne sarsıldım, bir dokunuşunla yeniden var oldum işte. Ben bu çiçekleri sana nasıl veriyorum sanıyorsun? Sen gönlüme açtırıyorsun ben gönlümden koparıp ellerine bırakıyorum."

 

Ağzını kapattığı ellerini birleştirip çenesinin altına koyarak hayvan hayran baktı adama. Bu güzel sözleri nereden bulup da konuşuyordu? Hekim ise kadının gözlerindeki hayran bakışlara hayran oldu. Ne çok seviyordu onu, gözlerinin dolmasına gönlü razı değildi. Gerekirse yüz kere daha giderdi evlerine. Sevdaydı bu söküp atamazdı kalbinden, mutluluğa giden yolda beklemeye hazırdı.

 

Her gece hayallere dalıyordu o da sevdiği kadın gibi. Bu hayaller uğruna sabretmeyi bilmeliydi adam. Öylece durup birbirlerinin gözlerine bakarak konuşurken uzaktan duyduğu adım sesi getirdi kendilerine. Perihan hemen düzelip telaşla adama baktı. Elindeki laleyi de elbisenin yakasından atletinin içine doğru atınca hekim bakakaldı.

 

"Biri geliyor Allah'a emanet ol," deyip fısıldar fısıldamaz gitti kadın.

 

"Yine geleceğiz diyecektim ama lalenin yolculuğu sarstı bu kez de beni Peri'm." Kız uzaklaştıktan sonra çeşmenin önüne geçip avucuna doldurduğu suyu yüzüne çarpmaya başladı hekim. Yanına gelen bıyıklı bir abi testisini doldururken selam verdi. Hekim yarım ağız aldı o selamı.

 

"Ne bakıyorsun oğlum alık alık?"

 

"Sen bir çiçeği kıskandın mı abi, ben az önce kıskandım?"

 

"La havle," deyip başını çeviren adam garip garip baktı hekime. "Çok okumak başa b

ela herhalde ha koçum? Adamı delirtiyor böyle, otu boku kıskandırıyor demek?"

 

"Ot değil abi çiçek, kırmızı, kıpkırmızı," deyip içli bir nefes verdi. "Daha demin ellerimdeydi şimdi ise nerede?"

 

"Yazık meczup herhalde..."

 

***

 

 

Bölüm : 30.11.2024 18:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...